TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
UĞUR AHMET YAŞAR BAŞVURUSU (2)
(Başvuru Numarası: 2017/24680)
Karar Tarihi: 13/10/2020
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
M.Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Basri BAĞCI
Raportör
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
Başvurucu
Uğur Ahmet YAŞAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; ceza infaz kurumunda çıplak arama ile ayakta sayıma tabi tutulma, bu uygulamalara karşı gelinme nedeniyle darbedilme ve telefon hakkının kısıtlanması nedenleriyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/5/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 24/1/2017 tarihinde, hükümlü olarak bulunduğu Malatya E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan Elazığ T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakil olmuştur. Kabul işlemleri kapsamında başvurucudan elbiselerini çıkararak ameliyat önlüğü giymesi ve bu şekilde X-Ray cihazından geçmesi istenmiştir. Başvurucu, bu uygulamayı kabul etmemesi üzerine darbedildiğini ileri sürmektedir.
10. Başvurucu 25/1/2017 tarihinde telefonla görüşme talebinde bulunmuş, telefon hakkını 31/1/2017 tarihinde kullanmıştır.
11. Başvurucu, Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben yazdığı 2/2/2017 tarihli dilekçe ile ceza infaz kurumunda çıplak aramaya tabi tutulması, çıplak aramaya karşı gelmesi nedeniyle darbedilmesi, telefon hakkını kullanamaması, nakil işleminin ailesine bildirilmemesi, sabahları avluda ayakta ve tek sıra hâlinde sayım alınması, sayım alınma usulüne karşı gelmesi nedeniyle şiddet uygulanarak zorla avluya çıkarılması uygulamalarından şikâyet etmiş; vücudunda morartı, şişlik ve yaralanmalar bulunduğunu belirtmiştir.
12. Ayrıca başvurucunun annesinin İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesine aynı iddialarla başvurması üzerine Dernek tarafından 31/1/2017 tarihinde Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığına ihbar yazısı gönderildiği, yine başvurucunun annesinin 6/2/2017 tarihli dilekçe ile Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığına başvuru yaptığı anlaşılmıştır.
13. Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu hakkında darp ve cebir raporunun aldırılmış, olaya ilişkin güvenlik kamera kayıtlarının temin edilmiş ve şikâyete konu hususlara ilişkin olarak Elazığ T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan bilgi istenmiştir.
14. Elazığ T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen cevap yazısında başvurucunun 24/1/2017 tarihinde Kuruma nakil geldiğinin, 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün (Tüzük) 46. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Hükümlünün üzerinde, kuruma sokulması veya bulundurulması yasak madde veya eşya bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin varlığı ve kurum en üst amirinin gerekli görmesi hâlinde, çıplak olarak veya beden çukurlarında aşağıda belirtilen usullere göre arama yapılabilir." şeklindeki düzenleme kapsamında mevzuata uygun olarak ve insan onuru esas alınarak arama işleminin gerçekleştirildiği bildirilmiştir. Bunun yanı sıra aynı maddenin sekizinci fıkrasında yer alan ''Sayımın yapılış şekli, kurum güvenliğini tehlikeye düşürmeyecek biçimde odada bulunan hükümlülerin sayısı dikkate alınarak idare tarafından belirlenir.'' şeklindeki düzenleme kapsamında koğuşlarda sayımın gerçekleştirildiği, hükümlünün kalmakta olduğu B/8 No.lu koğuşta sürekli olarak sabah ve akşam sayımlarında adı geçenin ve koğuş arkadaşlarının görevli personelin işini yapmasını engellemeye çalıştıkları, sayım yapılmasına karşı çıktıkları, koğuşta bulunan kamerayı sürekli olarak kapattıkları, şahsın kalmakta olduğu B/8 No.lu koğuş ile ilgili olarak 13/1/2017 tarihine ait sayıma karşı çıkmak ile ilgili disiplin kurulu kararının bulunduğu bildirilmiştir. Başvurucunun telefon hakkından yararlandırılmadığı iddiası yönünden ise Tüzük'ün 88. maddesinde yer alan ''Hükümlülerin telefonla görüşme gün ve saatleri kurumda bulunan telefon adedi, başvuru sırası, kurumun asayiş ve güvenliği dikkate alınarak idare tarafından belirlenir. Anılan bu hüküm uyarınca hükümlü tutukluların kendi talebi üzerine değil kurum tarafından belirlenen gün ve saatlerde telefon görüşmesi yaptırılmaktadır.'' şeklindeki düzenleme uyarınca hükümlülerin telefon görüşmesi yapacakları zaman dilimlerinin idare tarafından belirlendiği, başvurucunun 31/1/2017 tarihinden itibaren telefon görüşmesinin yaptırıldığı ifade edilmiştir.
15. Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturmada Ceza İnfaz Kurumunun kamera kaydı görüntüleri dosyaya getirtilmiş ve görüntülerin çözümü yaptırılmıştır. Düzenlenen bilirkişi raporunda 25/1/2017-2/2/2017 tarihleri arasına ait sabah ve akşam sayımlarına ilişkin görüntülerin izlendiği, "akşam sayımlarının hiçbirinde tartışma ve itiş kakış olmadığı, sabah sayımlarında ise infaz koruma memurları tarafından havalandırma kapısının açıldığı, mahkumların dışarı çıkmamaları üzerine infaz koruma memurları tarafından kollarına girilerek yerlerinden kaldırılarak dışarı çıkartıldıkları bu sırada itiş kakışın meydana geldiği" belirtilmiştir.
16. Ceza İnfaz Kurumu hekimi tarafından düzenlenen 14/2/2017 tarihli sağlık raporunda, darp ve cebir izine rastlanmadığı, sol göğüs hizasında ağrılı hareket kısıtlılığı olduğu kayıtlıdır.
17. Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2/3/2017 tarihinde kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Elazığ T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan gelen cevabi yazı ve eki belgeler, şikayetçiye ait adli rapor içeriği, kurumdan temin edilen güvenlik kamera kayıtları içerikleri ve bilirkişi raporu ile tüm dosya kapsamı değerlendirildiğinde, ... hükümlünün kuruma kabulü esnasında yapıldığını iddia ettiği çıplak aramanın mevzuat kapsamında gerçekleştirildiği, çıplak arama bakımından mevzuat kapsamında tanınan yetkinin kullanılması nedeniyle hukuka uygunluk hali mevcut olduğundan, yapılan arama bakımından isnat edilen suçun yasal unsurlarının oluşmadığı, ilgilinin bu aramaya karşı çıktığı için infaz koruma memurları tarafından darp edildiği ve hakarete maruz kaldığı iddialarının soyut ve dayanaktan yoksun olduğu, atılı eylemlerin gerçekleştiğine dair somut herhangi bir bulgunun mevcut olmadığı, mevzuat kapsamında kurumda bulunan koğuşlarda sayımın ne şekilde gerçekleştirileceğini belirleme yetkisinin kurum idaresine ait olduğu, dosyada yer alan güvenlik kamera kayıtlarına göre de iddia edildiği şekilde sayımda şikayetçi ve koğuşunda bulunan diğer hükümlülerin darp edilmeleri, hakarete veya kötü muameleye maruz kalmalarının söz konusu olmadığı gibi, şikayetçinin bulunduğu koğuşta olduğu gibi terör suçundan tutuklu ve hükümlülerin kurum idaresi tarafından belirlenen sayım usulüne karşı çıktıkları, infaz koruma memurlarını mevzuattan kaynaklanan şekilde bu eylemlere ilişkin zor kullanma yetkisi çerçevesinde ilgilileri havalandırmaya çıkarttıkları, yapılan müdahalenin kötü muamele niteliğinde olmadığı, hukuka uygunluk hali bulunması nedeniyle isnat edilen suçların yasal unsurlarının oluşmadığı..."
18. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itiraz, Elazığ 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 26/4/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
19. 5/5/2017 tarihinde tebliğ edilen itirazın reddi kararı üzerine başvurucu 18/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ceza İnfaz Kurumunda Arama ve Sayım Yapılması ile Güç Kullanılmasına İlişkin Olarak
20. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un "Kuruma alınma ve kayıt işlemleri" başlıklı 21. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Haklarında kesinleşmiş hapis cezasını içeren mahkûmiyet ve ödenmeyen adlî para cezalarının hapse çevrilmesine ilişkin karar bulunanlar, Cumhuriyet Başsavcılığının yazılı emriyle ceza infaz kurumuna gönderilirler. Üstleri ve eşyaları arandıktan sonra kabul odalarına konulur ve hekim muayenesinden sonra kuruma yerleştirme işlemleri yapılır."
21. 5275 sayılı Kanun'un "Arama" kenar başlıklı 36. maddesi şöyledir:
"1) Kurumlarda, odalar ve eklentilerinde, hükümlülerin üst ve eşyasında habersiz olarak her zaman arama yapılabilir. Her ay bir kez mutlaka arama yapılır.
(2) Aramalar, gerektiğinde dış güvenlik görevlileri veya kolluk kuvvetleriyle veya diğer kamu görevlilerince ortaklaşa gerçekleştirilebilir."
22. 2006/10218 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün "Arama, güvenlik tatbikatı ve sayım" kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:
"(1) Kurumlarda, oda ve eklentilerinde, hükümlünün üst ve eşyasında habersiz olarak her zaman arama yapılabilir. Kurumun tamamında her ay bir kez mutlaka arama yapılır. Oda ve eklentilerinde yapılacak aramalarda bir hükümlü hazır bulundurulur.
(2) Hükümlünün üzerinde, kuruma sokulması veya bulundurulması yasak madde veya eşya bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin varlığı ve kurum en üst amirinin gerekli görmesi hâlinde, çıplak olarak veya beden çukurlarında aşağıda belirtilen usullere göre arama yapılabilir.
a) Çıplak arama, hükümlünün utanma duygusunu ihlal etmeyecek şekilde ve kimsenin görmemesini sağlayacak tedbirler alınarak gerçekleştirilir,
b) Arama sırasında önce bedenin üst kısmındaki giysiler çıkarttırılır, bedenin alt kısmındaki giysiler üst kısmındaki giysiler giyildikten sonra çıkarttırılır. Bu giysiler de mutlaka aranır,
c) Çıplak arama sırasında bedene dokunulmaması için gerekli özen gösterilir. Aranan kişinin beden çukurlarında bir şeyin bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin bulunması hâlinde öncelikle, hükümlüden madde veya eşyanın kendisi tarafından çıkartılması istenir, aksi hâlde bunun zor kullanılarak gerçekleştirileceği bildirilir. Beden çukurlarındaki arama, cezaevi tabibi tarafından yerine getirilir,
d) Çıplak olarak arama, mümkün olan en kısa süre içinde bitirilir.
(3) Beden ve üst aramaları aynı cinsiyetten güvenlik ve gözetim görevlileri tarafından yapılır.
(4) Aramalar, gerektiğinde dış güvenlik görevlileri veya kolluk kuvvetleriyleya da diğer kamu görevlilerince ortaklaşa gerçekleştirilebilir.
(5) Kurum en üst amiri, Cumhuriyet başsavcısına bilgi vermek suretiyle önceden hazırlanan olağanüstü hâl plânlarına göre kurumun fiziksel özelliği ve mevcudunu değerlendirerek, yılda en az iki kez olmak üzere uygun gördüğü zamanlarda diğer kamu görevlilerinin katılımıyla; isyan, firar, yangın ve benzeri olaylara karşı tatbikat yaptırır.
(6) Sayımlar, Tüzüğün 22 nci maddesinde belirtilen görevliler tarafından, dörtlü vardiya hizmetinin uygulandığı kurumlarda sabah, akşam ve gece olmak üzere günde üç kez, diğer vardiya hizmetlerinin uygulandığı kurumlarda ise her vardiya değişiminde yapılır.
(7) İdare tarafından uygun görülmesi durumunda, her zaman sayım yapılabilir. Olağanüstü durumlarda, kurum en üst amirinin talebi, Cumhuriyet başsavcısının oluru ile dış güvenlik görevlileri sayımlara katılabilir.
(8) Sayımlar, yatma plânları da göz önünde bulundurularak odalarda yapılır. Sayımın yapılış şekli, kurum güvenliğini tehlikeye düşürmeyecek biçimde odada bulunan hükümlülerin sayısı dikkate alınarak idare tarafından belirlenir.
(9) Arama ve sayımlar sırasında insan onuruna saygı esastır. "
23. Tüzük'ün "Güvenlik ve gözetim servisi" başlıklı 22. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
"İnfaz ve koruma başmemuru ile infaz ve koruma memuru, kurumun güvenliğini bozan firara teşebbüs, isyan, rehin alma, saldırı, yasaya veya düzenlemelere dayalı bir emre karşı aktif veya pasif fiziki direnme gibi olaylar ile 5237 sayılı Kanunun 25 inci maddesindeki meşru savunma ve zorunluluk hâli ortaya çıktığında kurum en üst amirinin izni ile zor kullanabilir. Acil hâllerde tehlikenin ortadan kaldırılması amacıyla izin alınmaksızın da zor kullanılabilir. Durumu derhâl en üst amire iletir. Zor kullanan personel gerekenden fazla kuvvet kullanamaz."
B. İnfaz Hâkimliğinin Görev ve Yetkilerine İlişkin Olarak
24. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun "Amaç ve kapsam" kenar başlıklı 1. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Bu kanun, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemek, karara bağlamak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere kurulan infaz hâkimliklerine ilişkin hükümleri kapsar."
25. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz hâkimliklerinin görevleri" kenar başlıklı 4. maddesinin olay tarihinde yürürlükte olan hükümleri şöyledir:
"İnfaz hâkimliklerinin görevleri şunlardır:
1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleş-tirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
2. Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahadeye tâbi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
3. Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan disiplin tedbirleri ve verilen disiplin cezalarının kanun, tüzük veya yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu iddiasıyla yapılan şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
4. Ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarının kendi yetki alanlarına giren ceza infaz kurumları ve tutukevlerindeki tespitleri ile ilgili olarak düzenleyip intikal ettirdikleri raporları inceleyerek, varsa şikâyet niteliğindeki konular hakkında karar vermek.
5. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.
Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan konulara ilişkin hükümler saklıdır."
26. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz hâkimliğine şikâyet ve usulü" kenar başlıklı 5. maddesinin son fıkrası şöyledir:
"Şikâyet yoluna başvurulması, yapılan işlem veya faaliyetin yerine getirilmesini durdurmaz. Ancak, infaz hâkimi giderilmesi güç veya imkansız sonuçların doğması ve işlem veya faali-yetin açıkça hukuka aykırı olması koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda işlem veya faaliyetin ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir."
27. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında re’sen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir...
...
İnfaz hâkimi, inceleme sonunda şikâyeti yerinde görmezse reddine; yerinde görürse, yapılan işlemin iptaline ya da faaliyetin durdurulmasına veya ertelenmesine karar verir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 13/10/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
29. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Telefon Hakkının Kısıtlanması ile Ayakta Sayım Alınmasına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu; Ceza İnfaz Kurumuna nakledildikten sonra telefon hakkından yararlanmak istemesine karşın talebinin karşılanmadığını, talep etmesine rağmen ailesine de bilgi verilmediğini ileri sürmüştür. Başvurucu bunun yanı sıra koğuşta sayımın ayakta ve tek sıra hâlinde alınmasının insan onuru ile uyumlu olmadığından ve aşağılayıcı bir nitelik taşıdığından şikâyetçidir.
2. Değerlendirme
31. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
33. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. İddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda bireysel başvuru yoluna gidilebilir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17; Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 18).
34. 4675 sayılı Kanun'un ilgili maddeleri gereğince başvurucunun şikâyetlerini infaz hâkimliğine iletebileceği açıktır. Başvuru formu ve eklerinden söz konusu temel hak ihlali iddialarına ilişkin olarak başvurucunun infaz hâkimliğine başvuruda bulunduğu yönünde bilgi veya belge tespit edilememiştir.
35. Başvuruya konu olay ve şikâyetler dikkate alındığında anılan yolun başvurucunun şikâyetleri açısından telafi imkânına sahip ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte olmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir sebep de bulunmadığından başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını gerektiren bir durumun olmadığı değerlendirilmiştir.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
C. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
37. Başvurucu; nakledildiği Ceza İnfaz Kurumunda çıplak aramaya tabi tutulduğunu, çıplak arama uygulamasına karşı geldiğinde darbedildiğini, ayakta sayım uygulanması için avluya çıkmayı reddetmesi nedeniyle her sayım sırasında darbedilip yerlerde sürüklenerek havalandırmaya çıkarıldığını, iddialara ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmediğini, sağlık raporunun gerçekleri yansıtmadığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Bakanlık görüşünde; Ceza İnfaz Kurumuna kabulü sırasında başvurucu hakkında yapılan arama işleminin keyfî bir uygulama olmadığı, öngörülebilir, ulaşılabilir ve açık olarak düzenlenen mevzuata dayandığı, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada arama işleminin doğasından kaynaklananın ötesinde asgari ağırlık eşiğini aşan bir muameleyle başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığını gösteren herhangi bir delil tespit edilemediği, başvurucunun 24/1/2017 tarihinde gerçekleştiğini iddia ettiği olaylarla ilgili olarak 2/2/2017 tarihinde dilekçe verdiği, kamu makamlarının hareketsiz kaldığı bir dönem olmayıp etkili soruşturma ilkelerinin tümünün sağlandığı belirtilmiştir. Başvurucu temin edilen adli raporun gerçekleri yansıtmadığını, raporun düzenlenmesi sırasında vücudunda bulunan izlerin rapora geçirilmediğini iddia etmesine karşın Kurum hekimi tarafından başvurucunun sadece beyanı üzerine dahi göğüs bölgesinde ağrısı bulunduğunun rapora geçirilmiş olduğu, başvurucunun rapor tarihinde ne şikâyeti varsa bunların Kurum hekimi tarafından olduğu gibi rapora yansıtıldığı Bakanlık tarafından ifade edilmiştir. Sonuç olarak Bakanlık, başvurucunun hukuka aykırı şekilde arandığı, işkence ve kötü muamele gördüğü iddialarının soyut nitelikte olduğunu değerlendirdiğini bildirmiştir.
39. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, Bakanlık tarafından atıf yapılan mevzuat hükmünde yasak eşya ve madde bulunduğuna ilişkin ciddi ve makul emarelerin varlığı hâlinde yalnızca kurumun en üst amirinin gerekli görmesi durumunda çıplak arama yapılabileceğinin düzenlenmiş olduğu, kendisi yönünden çıplak aramayı gerektiren makul ve ciddi emarenin ne olduğu gösterilmediği gibi kurumun en üst amirinin onayına ilişkin de bir belge sunulmadığı, bu nedenle arama işleminin mevzuata uygun olmadığı, ailesine nakledildiğinin bildirilmesini beklemesi nedeniyle şikâyet dilekçesini geç verdiğini, doktor raporuna vücudundaki morlukların yazılmadığını, nakil günü X-Ray cihazının olduğu bölgenin kamera kaydı görüntülerinin dosyaya sunulmadığını daha sonra fark ettiğini ve etkili soruşturma ilkelerinin yerine getirilmediğini ileri sürmüştür.
40. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:
"Herkes, … maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
42. Anayasa’nın 17. maddesinde herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı güvence altına alınmıştır. Maddenin üçüncü fıkrasında; kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamayacağı düzenlenmiştir. Anılan fıkrayla özel olarak insan onurunun korunması amaçlanmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
43. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi istisna öngörmemekte; işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme'nin 15. maddesi kapsamında da benzer bir düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna öngörülmemiştir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 74).
44. Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir. Ayrıca kötü muamelenin heyecanın ve duyguların yükseldiği durumda meydana gelip gelmediği de dikkate alınması gereken diğer bir faktördür (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).
45. Bir ceza veya muamelenin insanlık dışı ya da aşağılayıcı olarak nitelendirilebilmesi için belirli bir yasal muamele veya ceza ile bağlantılı ızdırap veya aşağılamanın kaçınılmaz unsurlarının ötesine geçmesi gerekmektedir (Cem Özen, B. No: 2014/1328, 29/9/2016, § 55).
46. Anayasa'nın 17. maddesi ve Sözleşme’nin 3. maddesi, belirli bir yasal muamele kapsamında güç kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak sınırları belli bazı durumlarda ve sadece kaçınılmaz ve asla aşırı olmaması koşuluyla güvenlik güçleri tarafından güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilmektedir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 81, 82).
47. Anayasa’nın 17. maddesi ayrıca devlete, söz konusu kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye -bu muameleler üçüncü kişiler tarafından yapılmış olsa bile- maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yükletmektedir. Dolayısıyla yetkililerce bilinen ya da bilinmesi gereken bir kötü muamelenin gerçekleşmesini engellemek için makul tedbirlerin alınmaması durumunda devletin sorumluluğu ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82).
48. İşkence ve kötü muamele yasağının usul boyutu ise bu yasağın ihlal edildiğine yönelik tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran iddiaların sorumlularının tespitini ve cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir soruşturma yapılması sorumluluğunu (pozitif yükümlülük) içermektedir.
49. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
50. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -"Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa anılan madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı durumlarda devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
51. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türü, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespit edilmelidir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 55).
52. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
53. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız, hızlı ve derinlikli bir şekilde yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalı, bu kapsamda diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
54. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir. Bununla birlikte soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, §§ 68, 69).
55. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, kişinin maddi ve manevi varlığına ilişkin bir ölüm ya da yaralama olayında mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların tespit edilerek hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Dolayısıyla bu kapsamda açılmış olan tüm davaların mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlanması zorunluluğu bulunmamaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 127). Ancak usul yükümlülüğünün bir unsuru olarak tespit edilen sorumlulara fiilleriyle orantılı cezalar verilmeli ve mağdur açısından uygun giderim sağlanmalıdır (Şenol Gürkan, B. No: 2013/2438, 9/9/2015, § 105).
56. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkından mahrum bırakılırken (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) genel olarak Anayasa'nın koruma alanı kapsamında bulunan diğer hak ve özgürlüklere sahiptir. Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir, makul gerekliliklerin olması durumunda sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35).
57. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki kural, hükümlü ve tutuklulara yönelik uygulamalar için de geçerlidir. Bu husus 5275 sayılı Kanun'un "İnfazda temel ilke" kenar başlıklı 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasında "Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz." ve yine Kanun'un 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde "Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir." şeklindeki düzenleme ile açıkça ifade edilmiştir. Dolayısıyla tutuklamaya veya hapis cezasına mahkûmiyete ilişkin bir kararın yerine getirilmesi için sağlanacak şartlar, insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan Günana, § 36).
58. Bununla birlikte özgürlüğünden mahrum bırakılan bir kişiye yönelik olarak -kendi eylem ve tavırları mutlaka kuvvet kullanılmasını gerektirmedikçe- zora başvurulması, insan onurunun zedelenmesi ve ilke olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen yasağın ihlal edilmesi sonucunu doğurabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 92). Buna karşılık Anayasa'nın 17. maddesinin bir yakalamayı gerçekleştirmek için güç kullanımını yasakladığı söylenemez. Ancak bu tür bir güç sadece kaçınılmaz ve asla aşırı olmamak kaydıyla kullanılabilmelidir. Ayrıca kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu gibi fiiller, prensip olarak kötü muamele yasağını ihlal edecektir. Buna göre yakalama sırasında kötü muamele yapıldığı iddiaları değerlendirilirken güç kullanmayı gerektiren bir durumun olup olmadığı ve kullanılan gücün orantılı olup olmadığı gözetilmelidir (Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 52).
59. Tutuklu veya hükümlülerin ceza infaz kurumunda çıplak olarak aranmaları güvenlik ve kamu düzeninin sağlanması bakımından gerekli görülebilmekte ancak bu kapsamdaki bir arama her hâlükârda insan onuruna uygun bir şekilde ve uygun bir tarzda yapılmalıdır (Turan Günana (5), B. No: 2013/5545, 15/12/2015, § 64).
60. Uygulama biçiminin çıplak arama müessesesinin getirdiği kaçınılmaz unsurların ötesine geçmesi, bireyin aşağılanması ya da küçük düşmesine sebebiyet vermesi hâlinde insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlali ortaya çıkabilecektir (Mehmet Bayraktar, B. No: 2014/2316, 15/2/2017, § 64).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
61. Somut olayda başvurucu öncelikle çıplak arama uygulaması ve uygulamaya karşı gelmesi nedeniyle darbedildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, çıplak arama tedbiri için kendisinden elbiselerini çıkararak ameliyat önlüğü giymesinin istendiğini ve bu şekilde X-Ray cihazından geçmesinin söylendiğini ifade etmiştir. Başvurucu arama tedbirinin gerçekleştirilme şekline ilişkin başka bir şikâyet ileri sürmemiştir. Bu kapsamda kişiye elbiselerini çıkardıktan sonra giymesi için bir ameliyat önlüğü verildiği, aramaya tabi tutulan kişinin utanma duygusunun ihlal edilmemesi ve aramanın insan onuruna uygun şekilde gerçekleştirilmesi yönünde uygun tedbirlerin alındığı, anılan arama biçiminin tek başına kişinin utanma duygusunu ihlal etmeyecek nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Sonuç olarak anılan tedbirin başvurucuya uygulanış biçiminin çıplak arama uygulamasının getirdiği kaçınılmaz unsurların ötesine geçmediği, başvurucunun aşağılanması ya da küçük düşmesine sebebiyet vermediği sonucuna ulaşılmıştır. Anılan koşullarda arama tedbiri tek başına kötü muamele teşkil etmeyecektir.
62. Başvurucu ayrıca çıplak arama tedbirine karşı çıkması nedeniyle darbedildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun olay anlatımında anılan darp eylemine ilişkin hiçbir ayrıntılı açıklama ve bilgi yer almadığı gibi anılan eylem nedeniyle yaralandığına ilişkin bir iddiasının da olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, infaz koruma memurları tarafından zor kullanma sınırının aşıldığına ve başvurucunun arama işleminin gerçekleştirilmesi için gerekli olandan fazla bir kuvvet kullanımına maruz bırakıldığına ilişkin bir bulgu olmadığı sonucuna varılmıştır.
63. Başvurucu bunun dışında ayakta ve tek sıra hâlinde sayım yapılması uygulamasına karşı çıkması nedeniyle her sayım sırasında kötü muameleye maruz kaldığını ileri sürmüş, vücudunda morartı şişlikler olduğunu ancak bu durumun sağlık raporuna geçirilmediğini belirtmiştir.
64. Başlatılan soruşturma kapsamında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kamera kaydı görüntülerinin temin edilerek bilirkişiye tevdi edildiği, düzenlenen raporda başvurucunun sayım için avluya çıkmaması üzerine kolluk görevlileri tarafından zor kullanılarak odadan dışarı çıkarıldığı sabittir. Kamera kaydı görüntülerinde herhangi bir darp eylemi tespit edilmemiştir.
65. Sayım usulünün idare tarafından belirlendiği anlaşılmakta olup yukarıda da açıklandığı üzere başvurucunun bu sayım usulüne karşı yetkili merciler önünde yaptığı bir itirazı bulunmamaktadır. Başvurucu bu sayım usulünün haksız ve insan onuruna aykırı olduğunu düşünerek sayım alınması için avluya çıkmayı ve ayakta sıraya girmeyi reddetmiştir. Sayım usulünün isabetli olup olmaması değerlendirmesinden bağımsız olarak infaz ve koruma memurlarının idare tarafından belirlenmiş sayım yöntemini tatbik etmekle yükümlü oldukları dikkate alındığında görevlerini ifa etmek için orantılı şekilde kuvvet kullanmalarının kötü muamele yasağını ihlal ettiğinden söz edilemeyecektir.
66. Somut olayda başvurucunun sağlık raporuyla tespit edilmemiş olmasına karşın birtakım yaralanma iddialarının olduğu anlaşılmakta ise de kamera kaydı görüntülerine ilişkin alınan bilirkişi raporu, başvurucunun olay anlatımı ile yaralanmalarına ilişkin iddiaları birlikte değerlendirildiğinde infaz koruma memurları tarafından zor kullanma sınırının aşıldığına ve başvurucunun sayım işleminin gerçekleştirilmesi için gerekli olandan fazla bir kuvvet kullanımına maruz bırakıldığına ilişkin bulgu olmadığı anlaşılmıştır.
67. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde koruma alınan kötü muamele yasağının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Telefon hakkının kısıtlanması ile ayakta sayım alınmasına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.