TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDURRAHİM ÖZKAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/25586)
|
|
Karar Tarihi: 18/4/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucu
|
:
|
Abdurrahim ÖZKAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; darbe teşebbüsüyle bağlantılı olarak yürütülen
soruşturmada uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul
süreyi aşması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması, tutukluluğun devamı
kararlarına yönelik itirazların incelenmemesi ve tutukluluğun devamına ilişkin
kararların tebliğ edilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/5/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl bugüne kadar birçok kez
uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak-
bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden
ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)
ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz
ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 51, Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/01/2018, § 12).
8. Askerî hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucu hakkında da
anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, FETÖ/PDY silahlı terör
örgütüne üye olma, dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarına yönelik
olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturma kaspamında Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 22/8/2016 tarihli
kararıyla tutuklama tedbiri uygulanmıştır. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"...Şüphelinin
üzerine yüklenen silahlı terör örgütüne üye olma veanayasal
düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarının vasıf ve mahiyeti, kuvvetli
suç şüphesinin varlığını gösteren deliller, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü'nün
cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni
ortadan kaldırmaya veya değiştirmeye teşebbüs eyleminin yakın ve somut bir
tehdit olarak devam ediyor olması, 20/07/2016 tarihi itibariyle tüm ülke
genelinde bu eylem nedeniyle Olağanüstü Hal ilan edilmesi, şüphelinin saklanma
veya kaçma şüphesini uyandıran somut olguların varlığı (aynı suç kapsamında
soruşturulan bir kısım şüphelilerin kaçmış olması) fiilin kanunda karşılığı olan
cezanın miktarı, suçların 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100/3
maddesinde sayılan suçlardan olması, 357 Sayılı Askeri Hakimler Kanunu'nun
28/2. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 5. maddesinde yer
alan tutuklamaya ilişkin şartların gerçekleştiği dikkate alınarak adli kontrol
uygulanmasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla şüphelinin 5271 sayılı Kanun'un
100. vd. maddeleri gereğince tutuklanmasına..."
9. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Ankara 2. Sulh
Ceza Hâkimliği 5/9/2016 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir. İtiraz
merciinin ret kararında "Ankara 1. Sulh
Ceza Hakimliğinin kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı, karar
tarihinden bu yana delil durumunda bir değişiklik olmadığı, şüpheliye isnat
olunan suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu nazara alınmak suretiyle
şüphelinin itirazının reddine" değerlendirmesinde bulunduğu
görülmektedir.
10. Diğer taraftan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talebi
üzerine Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliği 18/7/2016 tarihinde, başvurucu hakkında
yürütülen soruşturmaya ilişkin olarak müdafinin dosya içeriğini incelemesinin
veya belgelerden örnek almasının soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği
gerekçesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153.
maddesi uyarınca "müdafiin
soruşturma dosyasını inceleme yetkisinin kısıtlanmasına" karar
vermiştir.
11. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 5/4/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme,
FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma, dolandırıcılık ve resmî belgede
sahtecilik suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer
Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
12. İddianamede, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme
suçu yönünden, başvurucunun Yurtta Sulh
Konseyi tarafından yayımlanan
Sıkıyönetim Direktifi'nin ekinde yer alan Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesi'nde
Ankara 2 No.lu Sıkıyönetim Askerî Mahkemesine askeri hâkim olarak
görevlendirilmesi olgusuna dayanıldığı görülmüştür.
13. İddianame, Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme)
tarafından 17/4/2017 tarihinde kabul edilmiş ve Mahkemenin E.2017/158 sayılı
dosyası üzerinden yargılamaya başlanmıştır.
14. Mahkemece yapılan tensip (duruşmaya hazırlık) incelemesi
sonunda "şüphelilerin üzerlerine atılı
suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, sıkıyönetim komutanlıklarına
atanma ve görevlendirme listesi, bilirkişi raporları, masak
raporları, arama ve el koyma tutanakları, analiz raporları, tanıkların
ifadeleri, BYLOCK tespiti, emanet makbuzları, fotoğraf teşhis tutanakları,
dosyadaki mevcut bilgi, belge ve tüm dosya kapsamı değerlendirildiğinde;
sanıklar hakkındakuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin bulunması, atılı suçlarıntutuklanma
nedeni sayılan CMK [Ceza Muhakemesi Kanunu]'nun
100/3-11-a maddesinde belirtilen katalog suçlardan olması,sanıkların
kaçma ve delillerinkarartılma ihtimalinin bulunması
nazara alınarak; adli kontrol tedbirinin bu aşamada yetersiz kalacağı, tutuklama
tedbirinin ölçülü ve orantılı olduğu" gerekçesiyle başvurucunun
da içinde bulunduğu bir kısım sanığın tutukluluk hâlinin devamına karar
verilmiştir.
15. Başvurucu, tutukluluğun devamına dair bu karara itiraz
etmiş; Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince 17/5/2017 tarihinde itirazın reddine
karar verilmiştir.
16. Başvurucu 29/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
17. Mahkeme 29/3/2018 tarihli duruşmada başvurucunun tahliyesine
karar vermiştir.
18. Dava bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Kanun Metinleri
19. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
20. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu
husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
21.
5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
k) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı
Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
22. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabilir."
23. 5271 sayılı Kanun'un "Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi" kenar
başlıklı 153. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Müdafi, soruşturma evresinde dosya
içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak
alabilir.
(2) Müdafiin dosya
içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını
tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim
kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin
yürütülen soruşturmalarda verilebilir:
...
7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
...
(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin
ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır
bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında,
ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından
kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış
delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak
alabilir..."
24. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Anayasayı ihlal" kenar başlıklı
309. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen
yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye
teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile
cezalandırılırlar."
25. 5237 sayılı Kanun'un "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye
olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."
B. Yargıtay Kararı
26. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 6/4/2016 tarihli ve E.2015/9116
K.2016/5826 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:
"...Davacının saat 17:10'a kadar emniyete
ait otobüste bekletildiği, yine sağlık kontrolünden sonra da saat 22:00'ye
kadar aynı biçimde emniyete ait otobüste kaldığı, bu süreçte sadece sağlık
muayenesi ve serbest bırakma tutanağı düzenlendiği,yakalama
işlemine yönelik itirazın saat 17:45'te İstanbul 32. Sulh Ceza Mahkemesine
yapıldığı, itiraza yazılı yanıt verilmediği ya da gerektiği gibi yanıt
verilmediği için işin sürüncemede bırakıldığı, davacının kanuni haklarının
kendisine hatırlatılmadığı veyakınlarına haber
verilme hakkının da ihlal edildiği, iddialarının araştırılması bakımından,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın ... sayılı ceza dava dosyasının
getirtilerek, davacının yukarıda sayılan haklarının ihlal edilip edilmediğinin
tespit edilmesi için ilgili belge ve bilgilerin denetime elverişli olacak
şekilde onaylı suretlerinin dosya arasına alınması ve sayılan ihlallerin
yapıldığının anlaşılması halinde hak ve nasafete
uygun bir tazminata hükmedilmesigerektiğinin
gözetilmemesi suretiyle, eksik inceleme ve isabetsiz gerekçe ile karar verilmesi,Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz
itirazı bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten 5320 sayılı
Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321.
maddesi gereğince isteme uygun olarak bozulmasına..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 18/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebinin
İncelenmesi
28. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan ve bireysel başvuru
tarihinde ceza infaz kurumunda tutuklu bulunan başvurucunun açıkça dayanaktan
yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu, tutuklama tedbiri için mevzuatta öngörülen
koşullar gerçekleşmemesine rağmen tutuklandığını belirterek adil yargılanma ile
kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
30. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
31. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Uygulanabilirlik Yönünden
33. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
34. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve FETÖ/PDY silahlı terör
örgütüne üye olma iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi anılan suçlamanın olağanüstü
hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158,
26/7/2017, § 57; Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 237, 238).
35. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
b. Genel İlkeler
36. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
37. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
38. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
39. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek
amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesine
göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini
uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının
delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları
üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe
oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
40. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklere
yönelik sınırlamaların ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak
hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak
olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
41. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2), [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123). Bununla birlikte
yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı
Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki
denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin
süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
c. İlkelerin Olaya
Uygulanması
42. Başvurucu, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin
kanuni dayanağı bulunmaktadır.
43. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
44. Başvurucu hakkındaki soruşturma belgeleri incelendiğinde
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken başvurucunun Yurtta Sulh Konseyi
tarafından yayımlanan Sıkıyönetim Direktifi'nin
ekinde yer alan Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesi'nde (Bu
kavramların anlam ve kapsamına ilişkin bilgilerin yer aldığı bir metin için
bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, §
13) Ankara 2 No.lu Sıkıyönetim Askerî Mahkemesinde askerî hâkim olarak görevlendirilmesi
olgusuna dayanıldığı görülmektedir (bkz. §§ 8-16).Bu itibarla başvurucu
yönünden suç şüphesinin varlığını doğrulayan belirtilerin dosya kapsamında
bulunduğu yönündeki değerlendirmelerin keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
45. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile
bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde
toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için
tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir.
Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında
ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde
delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha
fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 271, 272; Selçuk Özdemir,§§ 78, 79).
46. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen anayasal düzeni
ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçu, Türk hukuk sistemi içinde en ağır cezai
yaptırım öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak
kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan
biridir (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suçlar, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin
(3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır.
47. Somut olayda Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken tutuklama nedeni olarak, iddia edilen suçların
vasıf ve mahiyeti, şüphelinin saklanma veya kaçma şüphesini uyandıran somut
olguların varlığı, fiilin kanunda karşılığı olan cezanın miktarı, suçların 5271
sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun
gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlardan olması, adli kontrol
uygulanmasının yetersiz kalacağı olgularına dayanıldığı görülmektedir.
Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın
yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından
verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden
dayanılan tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
48. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151). Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında
bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 350).
49. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suçlar için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz
olduğu söylenemez.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
51. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddeler) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
C. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
52. Başvurucu, gerekçesiz şekilde verilen kararlarla
tutukluluğun devam ettirildiğini ve makul sayılamayacak kadar uzun bir süredir
hürriyetinden yoksun bırakılmaya devam edildiğini belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
53. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir."
54. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçesiz
olduğuna, dolayısıyla tutukluluk süresinin uzunluğuna yönelen bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
55. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
56. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
57. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 17).
58. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi
veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından
bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş ise
asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak-
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
59. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 29/3/2018
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna
uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru
yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun
"ikincillik niteliği" ile bağdaşmamaktadır.
60. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
61. Başvurucu, atılı suçla ilgili fiillerin ve somut delillerin
kendisine gösterilmediğini ve soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgelere
erişiminin engellendiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
62. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
63. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Bu itibarla başvurucuların bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
Maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
64. Somut olayda kısıtlama kararının ne zaman kaldırıldığı belli
değil ise de 5271 sayılı Kanun'un 153/4 uyarınca en geç iddianamenin kabul
edildiği tarihte kanun gereği kısıtlamanın sona erdiği, başvurucuya
iddianamenin tebliği için başvurucunun bulunduğu ceza infaz kurumuna 2/5/2017
tarihinde Mahkemece müzekkere yazıldığı, Mahkeme dosyasından başvurucunun daha
önceki bir tarihte iddianamenin kabul edildiğini öğrendiğinin de tespit
edilemediği anlaşılmış olup bu iddia yönünden başvurunun süresinde olduğu
değerlendirilmiştir.
a. Uygulanabilirlik
Yönünden
65. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının,
hakkında olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren darbe teşebbüsü kapsamında bir
faaliyete katıldığı iddiasıyla yürütülen soruşturmada verilmiş olması nedeniyle
bu kararın hukuki olup olmadığının, bir başka ifadeyle kararın kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle kısıtlama kararının ve
bu kararın uygulamasının Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecektir.
b. Genel İlkeler
66. Anayasa Mahkemesi 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesine göre
verilen kısıtlama kararlarının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ve özellikle
tutuklu kişilerin tutukluluğa yönelik itirazda bulunma hakları üzerindeki
etkisini birçok kararında incelemiş ve anılan kararlarda inceleme yöntemine
ilişkin ilkelerini belirtmiştir (Günay Dağ
ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 168-176; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 105-107;
Erdem Gül ve Can Dündar, §§ 46-48; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri,
B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§
248-257).
67. Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası yakalanan veya
tutuklanan kişiye, yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki
iddiaların hemen yazılı olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün
olmaması hâlinde sözlü olarak derhâl; toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna
çıkarılıncaya kadar bildirilmesini öngörmektedir (Günay Dağ ve diğerleri, §
168).
68. Diğer taraftan Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
uyarınca, hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir. Fıkrada öngörülen bu usulde, adil yargılanma hakkının bütün
güvencelerini sağlamak mümkün değil ise de iddia edilen tutmanın koşullarına
uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).
69. Özellikle üçüncü kişilerin temel haklarını korumak, kamu
menfaatini gözetmek veya adli makamların soruşturma yaparken başvurdukları
yöntemleri güvence altına almak gibi amaçlarla soruşturma aşamasında bazı
delillere erişim yönünden kısıtlama getirilmesi gerekebilir. Bu nedenle soruşturma
evresinin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla müdafinin dosya
inceleme yetkisinin kısıtlanmasının demokratik toplum düzeni bakımından gerekli
olmadığı söylenemez. Ancak dosyaya erişim hakkına getirilecek kısıtlamanın
kısıtlama kararıyla ulaşılmak istenen amaç ile orantılı olması, savunma
hakkının yeterince kullanılmasını engelleyecek nitelikte bulunmaması
gerekmektedir (AYM, E.2014/195, K.2015/116, 23/12/2015, § 107).
70. Yakalanan bir kişiye, yakalanmasının temel maddi ve hukuki
sebepleri teknik olmayan ve anlayabileceği basit bir dilde açıklanmalı; böylece
kişi, uygun görürse hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere
mahkemeye başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Anayasa'nın 19. maddesinin
dördüncü fıkrası, yakalama veya tutuklama sırasında verilen bilgilerin
yakalanan veya tutuklanan kişiye isnat edilen suçların tam bir listesini
içermesini, bir başka deyişle hakkındaki suçlamalara esas tüm delillerin
bildirilmesini ya da açıklanmasını gerektirmemektedir (Günay Dağ ve diğerleri, § 175).
71. İfadesi ya da savunması alınırken başvurucuya erişimi
kısıtlanan belgelerin içeriğine ilişkin sorular sorulmuş ve başvurucunun
tutukluluk kararına yönelik itirazında bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş
olması durumunda başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden belgelere
erişiminin olduğunun, içerikleri hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğunun ve
bu nedenle de tutukluluk hâlinin gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme
imkânını elde ettiğinin kabulü gerekmektedir. Böyle bir durumda kişi,
tutukluluğa temel teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye
sahiptir (Hidayet Karaca, § 107).
c. İlkelerin Olaya
Uygulanması
72. Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 18/7/2016 tarihli kararı
ile 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca,
başvurucu hakkında yürütülen soruşturma dosyasına ilişkin olarak dosyayı incelemesinin
veya belgelerden örnek almasının soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği
gerekçesiyle müdafinin soruşturma dosyasını inceleme yetkisinin kısıtlanmasına
karar verilmiştir. Kısıtlama kararının soruşturma aşamasında kaldırılıp
kaldırılmadığı hususunda herhangi bir belge veya bilgi bulunmamakla birlikte
Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği 17/4/2017 tarihi
itibarıyla kısıtlılık 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası
uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
73. Başvurucuya yöneltilen suçlama temelde başvurucunun Ankara 2
No.lu Sıkıyönetim Askerî Mahkemesine askerî hâkim olarak görevlendirilmiş
olmasıdır. Başvurucunun kolluk görevlilerince alınan ifadesi incelendiğinde
kendisine isnat edilen suçlamalara ilişkin olarak açıklamada bulunulduğu ve bu
suçlamalara konu eylemlerle ilgili sorular yöneltildiği, başvurucunun da isnat
edilen eylem ve suçlamalara karşı savunma yaptığı, başvurucunun savunmasında
suçlamayı kabul etmediği görülmektedir.
74. Diğer taraftan Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan
sorgu sırasında başvurucuya, hakkındaki soruşturma belgesinin ve Cumhuriyet
Başsavcılığının tutuklama talebine ilişkin yazısının okunduğu ve bu sırada
başvurucunun müdafiinin de hazır bulunduğu anlaşılmıştır.
Başvurucu suçlamalardan ve suçlamaların dayanaklarına ilişkin bilgi ve
belgelerden haberdar olduktan sonra müdafiiyle
birlikte hâkim önünde savunmasını sözlü olarak dile getirmiş, bu savunmasında
da kolluktaki anlatımları doğrultusunda suçlamaları kabul etmemiştir.
75. Ayrıca başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (3)
numaralı fıkrasına aykırı olarak kuralda belirtilen ifadelerini içeren
tutanaklar, bilirkişi raporları ve hazır bulunmaya yetkili olduğu diğer adli
işlemlere ilişkin tutanaklara erişiminin kısıtlandığı yönünde bir şikâyeti de
bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin
isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere
erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
76. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafiine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara
karşı savunmasını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında birkaç
ay süren soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık kararı nedeniyle
başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının
kabulü mümkün görülmemiştir (Benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Deniz Özfırat,
B. No: 2013/7929, 1/12/2015, § 91).
77. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı
nedeniyle tutukluluğa itiraz bağlamında savunma hakkının kısıtlandığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
78. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
yönelik olarak soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi suretiyle
yapılan müdahalenin Anayasa'da (özellikle 19. maddenin sekizinci fıkrası) yer
alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15.
maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
E. Tutukluluğun Devamı
Kararlarına İtirazların İncelenmediğine ve Tutukluluğun Devamı Kararlarının
Tebliğ Edilmediğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
79. Başvurucu, tutukluluğun devamı kararlarının kendisine tebliğ
edilmediğini ve tebliğ edilen tutukluluğun devamı kararlarına yaptığı
itirazlara cevap verilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
80. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun bu başlık altındaki şikâyetlerinin Anayasa'nın 19.
maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekmektedir.
81. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§16, 17).
82. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olması yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiğinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış
olması gerekir (Ramazan Aras, B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
83. Başvurucunun belirli bir hukuk yolunun etkililiği konusunda
sadece bir kuşku duyması, kendisini söz konusu hukuk yolunu tüketme girişiminde
bulunma yükümlülüğünden kurtarmaz. Başvurucudan, yorum yetkilerini kullanarak
mevcut hakları geliştirme fırsatı vermek için uygun mahkemelere başvurması
beklenebilir. Ancak yerleşik mahkeme içtihatları ışığında, belirtilen hukuk
yolunun gerçekte olumlu sonuçlanma konusunda makul bir ihtimale sahip olmadığı
durumlarda başvurucunun söz konusu hukuk yolunu kullanmamış olması başvuru
yollarının tüketilmediği sonucunu doğurmaz. Bir hukuk yolunun kesinlikle
başarısız olduğunu ortaya koyacak bir durum söz konusu değilse o hukuk yolunun
etkili bir şekilde işlediğine ilişkin emsal davaların bulunmaması tek başına
başvurucuyu bu hukuk yolunu tüketme yükümlülüğünden kurtarmaz. Zira
başvurucunun bu hukuk yoluna başvurması hâlinde mahkemelerin içtihatlarını
başvurucunun lehine olacak şekilde geliştirmeleri ihtimali her zaman vardır. (Cafer Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018, § 37)
84. Somut olayda başvurucu, ihlalin tespiti ve tazminat
talebinde bulunmuştur. Bu tespite bağlı olarak başvurucuya davanın esasının
sonuçlanmasından önce tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir başvuru yolunun
mevcut olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir.
85. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendine göre, yakalanan veya tutuklanan
kişilerin yakalama ve tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru
imkânlarından yararlandırılmaması durumunda bu kişilerin maddi ve manevi her
türlü zararlarının tazminini isteyebilmesine imkân sağlanmaktadır. Somut olayda
da başvurucu; bir kısım tutukluluğun devamı kararının kendisine tebliğ
edilmediğini ve tebliğ edilenlere yaptığı itirazın ise incelenmediğini ileri
sürmüştür. Somut olayda başvurucunun durumuna benzer bir durumda bu hükmün
başarıyla uyguladığını gösteren emsal davalar bulunmamaktadır. Ancak böyle bir
hukuk yolunun kesinlikle başarısız olacağını iddia edebilmeyi ortaya koyacak
bir durum da söz konusu değildir. Nitekim Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 6/4/2016
tarihli ve E.2015/9116, K.2016/5826 sayılı kararında, yakalama işlemine yapılan
itirazın sürüncemede bırakılmasıyla ilgili bir davada asıl davanın sonuçlanması
beklenmeden 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi hükümlerine göre tazminat talep
edilmesinin mümkün olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla özel bir amaçla kabul
edilen ve bu türden şikâyetlere çözüm getirmeye elverişli nitelik taşıyan bir
yasal düzenlemeye işlerlik kazandırmak ve yasal düzenlemenin kapsamını belirlemekamacıyla derece mahkemelerine başvurulmasında
yarar bulunmaktadır. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göregörevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel
başvurunun ikincillik niteliği
ile bağdaşmamaktadır (Cafer Yıldız, § 39).
86. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutukluluğun devamı kararlarına itirazların incelenmemesi ve
tutukluluğun devamı kararlarının tebliğ edilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 18/4/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.