TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYLA DOĞUOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/25596)
|
|
Karar Tarihi: 14/10/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Eşref Uğur ŞENOL
|
Başvurucu
|
:
|
Ayla DOĞUOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Ersoy GÜNAY
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, Boğaziçi Öngörünüm Bölgesi uygulama imar
planında yeşil alan statüsünde kalan taşınmaz üzerinde tasarruf yetkisinin
sınırlanmış olması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 22/5/2017 tarihinde yapılmışlardır.
3. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra başvuru Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucuya ait İstanbul ili Beşiktaş ilçesi
Arnavutköy Mahallesi 1293 ada 45 parsel sayılı taşınmaz 22/7/1983 tasdik
tarihli ve 1/1.000 ölçekli Boğaziçi Sahil Şeridi ve Öngörünüm Bölgesi uygulama
imar planında konut alanı olarak ayrılmıştır. Bu taşınmaz üzerinde herhangi
bir yapı bulunmamaktadır.
9. Başvurucu 23/5/2013 tarihinde İstanbul 4. Asliye Hukuk
Mahkemesinde, bu taşınmaza kamulaştırmasız olarak el atıldığı iddiasıyla
tazminat davası açmıştır. Mahkeme 5/11/2015 tarihinde, söz konusu taşınmaza
yönelik fiilî bir el atmanın söz konusu olmadığı, hukuki el atma iddiasıyla
açılan davalarda da idari yargı yolunun görevli olduğu gerekçesiyle dava
dilekçesinin yargı yolu sebebiyle reddine karar vermiştir.
10. Başvurucu bu kez 3/2/2016 tarihinde İstanbul 5. İdare
Mahkemesinde (Mahkeme) aynı gerekçelerle tam yargı davası açmış ve tazminat
talebinde bulunmuştur. Başvurucu bu davada taşınmazın anılan imar planında
konut alanına ayrılmasına rağmen 18/11/1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi
Kanunu'nun geçici 4. maddesi uyarınca hukuken yeşil alan statüsünde
sayıldığını, bu nedenle taşınmazın uzunca bir süredir kamulaştırılmamasının
mülkiyet hakkını ihlal ettiğinden yakınmıştır.
11. Mahkeme 22/11/2016 tarihinde davanın reddine karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde; 2960 sayılı Kanun ile Boğaziçi Öngörünüm
Bölgesi'nde bulunan taşınmazlara getirilen sınırlamaların İstanbul Boğaziçi
alanının kültürel ve tarihî değerlerini, doğal güzelliklerini korumak ve
geliştirmek amacıyla yapıldığı vurgulanmıştır. Bu taşınmazın söz konusu imar
planının 13/6/2011 onanlı sayısallaştırılmış ve güncelleştirilmiş paftalarında
koruya katılacak alanda kaldığı, yeşil alanda kalan parsellerde korunması
gerekli kültür varlığı dışında hiçbir yapı yapılamayacağı ifade edilmiştir.
Ancak taşınmazın imar planlarında umumi hizmetlere ayrılmak suretiyle
tasarrufunun kısıtlandığından bahsedilemeyeceği, mülkiyet hakkının
kısıtlanmasının taşınmazın Boğaziçi Öngörünüm Bölgesi'nde kalmasından
kaynaklandığı belirtilmiştir.
12. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Dokuzuncu İdare Dava
Dairesi (Daire) 21/4/2017 tarihinde başvurucunun istinaf başvurusunun reddine
kesin olarak karar vermiştir.
13. Nihai karar başvurucu vekiline 27/4/2017 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 19/5/2017 tarihinde bireysel başvurularda
bulunmuştur.
15. Başvurucu bireysel başvuruda bulunduktan sonra
22/5/2017 tarihinde Daire kararının bozulması istemiyle temyiz yoluna
başvurmuştur.
16. Danıştay Altıncı Dairesi 30/10/2017 tarihinde temyiz
isteminin reddi ile Daire kararının onanmasına kesin olarak karar vermiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Mevzuat Hükümleri
17. 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 10.
maddesi şöyledir:
"Belediyeler; imar planlarının
yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık
imar programlarını hazırlarlar. Beş yıllık imar programlarının görüşülmesi
sırasında ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarının temsilcileri görüşleri esas
alınmak üzere Meclis toplantısına katılır. Bu programlar, belediye meclisinde
kabul edildikten sonra kesinleşir. Bu program içinde bulunan kamu kuruluşlarına
tahsis edilen alanlar, ilgili kamu kuruluşlarına bildirilir. Beş yıllık imar
programları sınırları içinde kalan alanlardaki kamu hizmet tesislerine tahsis
edilmiş olan yerleri ilgili kamu kuruluşları, bu program süresi içinde
kamulaştırırlar. Bu amaçla gerekli ödenek, kamu kuruluşlarının yıllık
bütçelerine konulur.
İmar programlarında, umumi hizmetlere
ayrılan yerler ile özel kanunları gereğince kısıtlama konulan gayrimenkuller
kamulaştırılıncaya veya umumi hizmetlerle ilgili projeler gerçekleştirilinceye
kadar bu yerlerle ilgili olarak diğer kanunlarla verilen haklar devam
eder."
18. 2960 sayılı Kanunu’nun 1. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun amacı; İstanbul Boğaziçi
Alanının kültürel ve tarihi değerlerini ve doğa güzelliklerini kamu yararı
gözetilerek korumak ve geliştirmek ve bu alandaki nüfus yoğunluğunu artıracak
yapılanmayı sınırlamak için uygulanacak imar mevzuatını belirlemek ve
düzenlemektir. ”
19. 2960 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“a) Boğaziçi Alanı; Boğaziçi kıyı ve
sahil şeridinden, öngörünüm bölgesinden, geri görünüm bölgesinden ve etkilenme
bölgelerinden oluşan ve sınırları ve koordinatları bu Kanuna ekli krokide
işaretli ve 22/7/1983 onay tarihli nazım planda gösterilen alandır.
b) Boğaziçi sahil şeridi; Boğaziçi kıyı
kenar çizgisi ile 22/7/1983 tarihli 1/5000 ölçekli nazım planında gösterilen
hat arasında kalan bölgedir.
c) Öngörünüm bölgesi; Boğaziçi sahil
şeridine bitişik olan ve 22/7/1983 tarihli 1/1000 ölçekli imar uygulama
planında gösterilen bölgedir.”
20. 2960 sayılı Kanunu’nun 5. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Boğaziçi Alanında orman sayılmayan
kamu kurum ve kuruluşlarına veya özel mülkiyete ait koru, koruya katılacak
alan, çayır, mesire yeri, bostan ve benzeri alanlar yeşil alan sayılır ve bitki
varlıkları geliştirilerek muhafaza edilir.
...
Yeşil alan sayılan yerlerde mahalli
mahsullerin yetiştirilmesine devam edilir”
21. 2960 sayılı Kanunu’nun geçici 4. maddesi şöyledir:
“Boğaziçi kıyı, sahil şeridi ve
öngörünüm bölgelerinde 22/7/1983 tasdik tarihli 1/5000 ölçekli nazım ve 1/1000
ölçekli imar uygulama planları ile konut kullanımına ayrılmış, ancak yapı
yapılmamış olan yerlerde yeşil alan statüsü uygulanır.”
22. 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 15. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi
şöyledir:
“Sit alanı ilan edilen ve 1/1000 ölçekli
onanlı koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen korunması
gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının bulunduğu parseller, (…) başka
Hazine arsa veya arazileri ile müstakil veya hisseli olarak değiştirilebilir.
Sit alanı ilan edildiği tapu kütüğüne şerh edilen taşınmazları, miras ve ölüme
bağlı tasarruflar dışında, sonradan edinenlerin talepleri değerlendirilmez.
Ancak, Bakanlık izniyle gerçekleştirilen kazıların yapıldığı alanlarda bulunan
parsellerde, maliklerin başvurusu ve kabulüne ilişkin koşul parsele yönelik
uygulanır ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planı şartı aranmaz. Bu
parsellerin üzerinde bina veya tesis varsa malikinin başvurusu üzerine rayiç
bedeli, 2942 sayılı Kanunun 11 inci maddesi hükümlerine göre belirlenerek ödenir.
Bu bentle ilgili usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak
Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenir.”
B. Danıştay
İçtihadı
23. Danıştay Altıncı Dairesinin 26/10/2017 tarihli ve
E.2017/4323, K.2017/8356 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Öncelikle, korunması gerekli
taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile bunların korunma alanları, sit
alanlarından farklılık arz etmektedir. Korunması gerekli taşınmaz kültür ve
tabiat varlığı örnekleri 2863 sayılı Kanun'un ilgili maddesinde ayrı ayrı
sayılarak (örneğin, kaya mezarlıkları, höyükler, tümülüsler) somutlaştırılmış,
ancak sit alanları koruma statü ve dereceleri farklılık arz etmekle birlikte
hazırlanacak bilimsel raporlar doğrultusunda tarihi, kültürel veya tabiat
güzelliklerinin alanın bütünselliğiyle beraber koruma altına alındığı alanı
ifade etmektedir. Bu ayrımın bir sonucu olarak gerçek veya tüzel kişilerin
mülkiyetine geçmiş olan korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları
için Kanun'un 15. maddesinin a fıkrasında taşınmazların program dahilinde
kamulaştırılması esası getirilmiş, ancak sit alanında bulunan ve gerçek veya
tüzel kişilerin mülkiyetine geçmiş olan taşınmazlar için kamulaştırma esası
benimsenmemiş, bunun yerine aynı maddenin (f) bendinde takas imkanı getirilmiştir.
...
Dosyanın incelenmesinden, davacıların
anılan taşınmazı 8.6.1962 tarihinde edindikleri, söz konusu taşınmazın da
bulunduğu alanın Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulunun
14.12.1974 tarihli, 8172 sayılı kararıyla doğal sit alanı olarak ilan edildiği,
ve aynı Kurulun 24.6.1983 tarihli, 15175 sayılı kararı ile sınırları belirlenen
ve 1/5000 ile 1/1000ölçekliimarplanlarına göre Boğaziçi Sahil Şeridive
Öngörünüm Bölgesinde kaldığı, taşınmazın da bulunduğu bu alanda; korunması
gereken eserler ve yapılar dışında hiçbir şekilde yapı yapılamayacağı kuralı
olduğu, dava konusu taşınmaz üzerinde ekonomik değer taşıyan hiçbir yapı
olmadığı ve davacılar tarafından bahçe olarak kullanıldığı, taşınmazın22.7.1983
onanlı 1/1000 ölçekli Boğaziçi Öngörünüm Bölgesi Uygulama İmar Planında,
"konut alanı" kullanımında kaldığı, ancak taşınmaza Boğaziçi
Kanunu'nun geçici 4. maddesi uyarınca yeşil alan statüsü uygulandığı, bu
kullanımlara ayrılan parsellerde korunması gerekli kültür varlığı dışında
hiçbir yapı yapılamayacağı anlaşılmaktatır.
Uyuşmazlıkta, davaya konu taşınmaz için
yapılaşma izni verilmesinin yasal olarak mümkün olmadığı, zira taşınmazın
baştanberi Boğaziçi Öngörünüm bölgesinde olması ve doğal sit alanında kalması
nedeniyle zaten konumu gereği kısıtlı bir taşınmaz olduğu, kamulaştırmasız el
atma davalarının, üzerinde yapılaşma imkanı bulunan taşınmazların sonradan kamu
hizmetine ayrılması sonucunda taşınmazda meydana gelen hukuki kısıtlamalar nedeniyle
açılabileceği, buna karşın, bulunduğu alan veya bölge gereği doğal olarak
kısıtlılık halini bünyesinde barındıran taşınmazlarda 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanununun uygulanamayacağı, yukarıda yer verilen2863sayılı Kanunun ilgili
şartları sağlanarak "takas" talebinde bulunulabilecek olup bu talebin
de somut olaya göre değerlendirileceği sonucuna ulaşılmaktadır.
Bu durumda, idarelerin sit alanlarında
kamulaştırma yapma zorunluluğunun bulunmadığı, ancak bu statüde bulunan
taşınmazlar için hazine taşınmazlarıyla takas imkanının sunulması için koruma
amaçlı imar planı bulunması gerektiği, koruma amaçlı imar planı yapımı için
idarelere sit ilanından bu yana belli bir yasal süre tanındığı, esasen
uyuşmazlığa konu taşınmazın kısıtlılığının 2960 sayılı Kanundan kaynaklandığı
ve kamulaştırılması zorunlu bir statüde bulunmadığı, bu nedenle kamulaştırmasız
el atma nedeniyle oluşan bir zarardan da bahsedilemeyeceğinden davanın reddine
karar verilmesi gerekmekte iken dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına
ilişkin kararda isabet bulunmamaktadır..."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
24. Mahkemenin 14/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
25. Başvurucu, Boğaziçi Öngörünüm Bölgesi'nde yer alan
taşınmazının yeşil alan olarak ayrılması nedeniyle taşınmazından emsal
parseller gibi yararlanmasının ve taşınmazdan tasarruf edebilmesinin mümkün
olmadığını belirtmiştir. Başvurucu yaklaşık kırk üç yıldır taşınmaz üzerindeki
kısıtlılığın devam ettiğini, buna rağmen idari makamların bu sürede taşınmazın
kamulaştırılması yönünde herhangi bir girişimde bulunmadıklarını, bu konudaki
taleplerinin sonuçsuz kaldığını ifade etmiştir. Başvurucu bu gerekçelerle
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
26. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz.”
27. Somut olayda imar uygulamasına konu taşınmaz, tapuda
başvurucu adına tescillidir. Bu bağlamda tapuda kayıtlı olan taşınmazın
Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülk teşkil ettiği açıktır.
28. Anayasa Mahkemesi benzer nitelikteki bir taşınmazın
uygulama imar planında kamu hizmeti alanına ayrılmasının şikâyet edildiği Hüseyin
Ünal (B. No: 2017/24715, 20/9/2018) başvurusunda taşınmazın
kamulaştırılmadığı süre içinde müdahalenin yol açtığı kısıtlamaları gözeterek
müdahaleyi mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin genel kural çerçevesinde
incelemiştir (Hüseyin Ünal, § 41). Başvuru konusu olayda da bu ilkeden
ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır.
29. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet
hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna
dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek
yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546,
2/2/2017, § 62).
30. Somut olayda müdahalenin ulaşılabilir, belirli ve
öngörülebilir nitelikte olan2960 sayılı Kanun'un ilgili hükümlerine (bkz. §§
18-21) dayandığı anlaşılmaktadır.
31. 2960 sayılı Kanun'un 1. maddesinde Kanun'un İstanbul
Boğaziçi alanının kültürel ve tarihî değerlerini, doğa güzelliklerini korumak
ve geliştirmek, bu alandaki nüfus yoğunluğunu artıracak yapılanmayı sınırlamak
için uygulanacak imar mevzuatını belirlemek amacıyla düzenlendiği
belirtilmiştir. İmar planında konut alanına ayrılan ancakKanun'un belirtilen
amacı çerçevesinde imar durumu yeşil alan olarak kabul edilen taşınmaza
yönelik müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu kabul
edilmelidir.
32. Son olarak başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin ölçülü olup olmadığı değerlendirilmelidir.
33. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik
ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik
ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca
daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık
ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul
bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111,
K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127,
22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §
38).
34. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde
bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven,
B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501,
6/7/2017, § 71).
35. Anayasa Mahkemesi Hüseyin Ünal başvurusunda
ölçülülük yönünden yapılan değerlendirmede uygulama imar planının
onaylanmasından itibaren beş yıldan fazla süre geçmesine rağmen imar planında
kamu hizmetine ayrılan taşınmazın kamulaştırılmaması ve herhangi bir tazminat
da ödenmemesinin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği kanaatine
ulaşmıştır. Bu sebeple başvurucunun mülkiyet hakkının korunması ile kamunun
yararı arasında olması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu ve
müdahalenin ölçülü olmadığı kabul edilmiştir (Hüseyin Ünal, §§ 51-62).
36. Somut olay ise çeşitli yönleriyle anılan başvurudan
farklıdır. Şöyle ki söz konusu başvuruda taşınmaz uygulama imar planında kamu
hizmetine ayrılmıştır. Bu başvuruda ise imar planında konut alanına
ayrılan taşınmazın 2960 sayılı Kanun'un geçici 4. maddesinin ''Boğaziçi
kıyı, sahil şeridi ve öngörünüm bölgelerinde 22/7/1983 tasdik tarihli 1/5000
ölçekli nazım ve 1/1000 ölçekli imar uygulama planları ile konut kullanımına
ayrılmış, ancak yapı yapılmamış olan yerlerde yeşil alan statüsü uygulanır.'' hükmü
gereğince yeşil alan statüsünde kabul edildiği anlaşılmaktadır. Diğer
bir deyişle somut başvuruda taşınmazın kamu hizmetine ayrılması durumu söz
konusu değildir.
37. Ancak üzerinde yapı yapılmayan bu taşınmazın imar
durumunun 2960 sayılı Kanun'un geçici 4. maddesi gereğiyeşil alan statüsünde
kabul edildiği, başvurucunun imar durumundaki bu kısıtlama nedeniyle
taşınmazını dilediği gibi kullanamadığı ve taşınmazından tasarruf edemediği de
açıktır. İmar planında kamu hizmetine ayrılmamakla birlikte yeşil alan
statüsünde kabul edilen bu taşınmaz yönünden Anayasa'nın 13., 35. ve 46.
maddelerindeki diğer güvencelere de uygun olarak ve makul bir süre içinde
kamulaştırma yapılması suretiyle müdahalenin ihlal oluşturmayacağı
söylenebilir.
38. Ne var ki 3194 sayılı Kanun'un 10. maddesinde ''beş
yıllık imar programları sınırları içinde kalan alanlardaki kamu hizmet
tesislerine tahsis edilmiş olan yerlerin ilgili kamu kuruluşları tarafından bu
program süresi içinde kamulaştırılacağı'' düzenlenmiştir. Dolayısıyla imar
planında kamu hizmetine ayrılmayan başvuruya konu taşınmazın
kamulaştırılmasının idari makamlar tarafından bir zorunluluk olmadığını
belirtmek gerekir.
39. Öte yandan başvuru formu ve eklerinde taşınmazın
hangi tarihte sit alanı olarak ayrıldığına ilişkin bir bilgi yer almamakla
birlikte başvurucu, derece mahkemesindeki beyanlarında bu taşınmazın sit
alanında kaldığını belirtmiştir. Yukarıda yer verilen Danıştay içtihadında da
değinildiği üzere 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesinde, korunması gerekli
taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının Kültür ve Turizm Bakanlığınca
hazırlanacak programlara uygun olarak kamulaştırılacağı esası getirilmiştir.
Ancak somut başvuruda taşınmaz üzerinde korunması gerekli kültür ve tabiat
varlığı da yer almadığından bu yönüyle de bir kamulaştırma zorunluluğunun
bulunmadığı açıktır. Bununla birlikte anılan kanun maddesinin (f) bendinde sit
alanında bulunan, gerçek veya tüzel kişilerin mülkiyetine geçmiş olan
taşınmazlar için kamulaştırma esası benimsenmeyip takas imkânının getirildiği
görülmektedir.
40. Buna göre konumu gereği kısıtlı olan ve üzerinde
kesin yapılaşma yasağı bulunan bu taşınmaz yönünden 2863 sayılı Kanun'un
maliklere tanığı takas imkânın etkili bir giderim sağlamayacağı söylenemez. Öte
yandan başvurucunun kendisine sağlanan bu haktan yararlanamadığı yönünde somut
bir şikâyetinin olmadığı da açıktır. Somut olay bakımından başvurucunun henüz
böyle bir şikâyetinin de olmadığı dikkate alındığında mevcut aşama itibarıyla
müdahalenin kamu yararı amacı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması
arasındaki adil dengeyi bozmadığı ve ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır.
Dolayısıyla başvurucunun kamu hizmetine ayrılmayıp imar durumu yeşil alan
olarak kabul edilen taşınmazın kamulaştırılmaması işlemi ile ilgili olarak
yaptığı şikâyet bakımından mülkiyet hakkına yönelik açık bir ihlal
bulunmamaktadır.
41. Sonuç olarak mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
taşıdığı kamu yararı amacı ile karşılaştırıldığında yapılan müdahalenin
başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği, kamu
yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkı arasında olması gereken adil dengenin
bozulmadığı sonucuna varılmıştır.
42. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda bir ihlal
bulunmadığı açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir
(Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 14/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.