TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET BİLAL ÇOLAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/25971)
|
|
Karar Tarihi:30/10/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Bilal
ÇOLAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Erşan
CANSEVEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması,
tutukluluğa itirazın bağımsız ve tarafsız hâkim güvencelerine aykırı olan ve
kapalı bir sistem içinde faaliyet gösteren sulh ceza hâkimliklerince karara
bağlanması, tutukluluğun makul süreyi aşması ve tutuklama öncesinde hakkındaki
suçlamaların kendisine bildirilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının; gözaltı ve tutukluluk süreçlerindeki bazı uygulamalar nedeniyle kötü
muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/6/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunda (TRT) prodüktör olarak
görev yapmakta olan başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması
(FETÖ/PDY) ile bağlantılı suçlardan yürütülen bir soruşturma kapsamında
15/8/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
8. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 18/8/2016 tarihinde
başvurucuyu, silahlı terör örgütü FETÖ/PDY üyesi olma suçundan tutuklama
istemiyle Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Talep yazısında
"... [başvurucunun da aralarında olduğu] şüphelilerin üzerine atılı suçu işlediğine dair
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin
bulunduğu anlaşılmakla; şüphelilerin üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti,
mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi dikkate alınarak
5271 sayılı CMK’nın[Ceza Muhakemesi Kanunu'nun]
100. vd. maddeleri uyarınca tutuklanmalarına karar verilmesi kamu adına talep
olunur. " denilmiştir.
9. Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 18/8/2016 tarihinde
başvurucunun tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili
bölümü şöyledir:
"... Şüpheliler Mehmet Bilal Çolak,
A.A.B., Ö.K. ve E.Ş.nın üzerlerine yüklenen silahlı
terör örgütüne üye olma suçunun vasıf ve mahiyeti, kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren deliller, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü'nün cebir ve şiddet
kullanarak Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan
kaldırmaya veya değiştirmeye teşebbüs eyleminin yakın ve somut bir tehdit
olarak devam ediyor olması, 20/07/2016 tarihi itibariyle tüm ülke genelinde bu
eylem nedeniyle Olağanüstü Hal ilan edilmesi, şüphelilerin saklanma veya kaçma
şüphesini uyandıran somut olguların varlığı (aynı suç kapsamında soruşturulan
bir kısım şüphelilerin kaçmış olması) fiilin kanunda karşılığı olan cezanın
miktarı, suçların CMK'nın 100/3 maddesinde sayılan
suçlardan olması ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5.maddesinde yer alan
tutuklamaya ilişkin şartların gerçekleştiği dikkate alınarak adli kontrol
uygulanmasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla şüphelilerin CMK'nın
100. vd. maddeleri gereğinceayrı ayrı
tutuklanmalarına, ...karar verildi."
10. Başvurucu 23/8//2016 havale tarihli dilekçesiyle tutuklama
kararına itiraz etmiş, Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği 9/9/2016 tarihinde "Ankara 1. Sulh Ceza Hakimliğinin kararında
herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı, karar tarihinden bu yana delil durumunda
bir değişiklik olmadığı, şüphelilere isnat olunan suçun vasıf ve mahiyeti,
mevcut delil durumu nazara alınmak suretiyle..." gerekçesiyle
itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
11. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 13/4/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçunu
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde
başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır. FETÖ/PDY'ye
ve bu örgütün TRT'deki faaliyetlerine ilişkin genel açıklamaların yer aldığı
iddianamede başvurucu yönünden yapılan değerlendirme şöyledir:
"Şüphelinin örgüt içi şifreli haberleşme
programı bylocku gsm
hattında kullandığı, programın özel bir yazılım olarak üretildiği, örgüt
mensuplarının deşifre olmadan kendi aralarında haberleşmelerini sağlamalarının
amaçlandığı, programın kriptolu olup kurulun dosyası olmadan internet üzerinden
temininin mümkün olmayacağı, yani bu programa erişimin ancak örgüt üyeleri
arasında birbirlerine kurulum dosyasını bloutooth, flashbellek vb.dijital ortamdan
vererek sağlanabileceği, örgüt üyesi bulunmayan bir şahsın bylock
programına ulaşmasının mümkün olmadığı, örgütün 15 Temmuz 2016 günü silahlı
kalkışma eylemlerinde kriptolu bylock programı
üzerinden mesajlaştıkları, daha sonra telefon ve bilgisayarlardan programı
silmek suretiyle formatlamalarının örgüt yönetimi tarafından üyelere
iletildiğinin soruşturma dosyalarından anlaşıldığı,
Şüphelinin bylock
programı ile örgüt içi mesajlaşma içeriklerinin belirlenmediği, bu hususta
inceleme sonuçlarının kollukça soruşturma dosyasına sunulmadığı, ancak S.Ç. ve
S.Ş. isimli şahıslarla irtibat kurduğunun anlaşıldığı,
Şüphelinin örgütün finans kuruluşu olup bu
özelliği nedeniyle 29/05/2015 tarihinde 5411 sayılı yasanın[Bankacılık
Kanunu'nun] 71/b bendi uyarınca BDDK[Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu] kararı ile
TMSF[Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu]
kurumuna devredilen Bank Asya da kendi adına aktif hesabın bulunduğu,
Şüphelinin kızı, kardeşi ve eşi adına Bank
Asya aktif hesaplarının bulunduğu, hesapların 2002-2003 ve 2013 yıllarında
açıldığının Emniyet Genel Müdürlüğünün yazısından anlaşıldığı,
Şüpheli hakında
bilgi sahibi/tanık beyanı bulunduğu, diğer şüpheliler F.U. ve M.Y. tarafından
örgüt üyesi olduğunun belirtildiği,
Şüpheli hakkında Mali Suçlar Araştırma
Kurulunca yapılan incelemede, firma ortaklık bilgisi bulunmadığı, adına bir
adet araç bir adet gayrimenkul kaydı bulunduğu, SGK verilerinin incelemesinde
Samanyolu Yayıncılık Hizmetleri A.Ş., Sem Haber Ajansı A.Ş., Bilge Haber Ajansı
A.Ş., Uktaş Uluslararası Kongre Sarayı Tes. Tic. A.Ş. ve İstanbul Kültür ve Sanat Birimleri Tic.
A.Ş. de kaydı bulunduğunun, Kimse Yok Mu? derneğine EFT gönderdiğinin ve
derneğin FETÖ/PDY bağlantısı nedeni ile 667 s. KHK [Olağanüstü
Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname] ile [kapatılan dernekler] listesinde yer aldığı,
Şahsın havale gönderdiği (5499.25
TL) İ.K. hakkında FETÖ/PDY kapsamında yürütülen soruşturmada adı geçtiği,
şahsın havale gönderdiği (6714 TL) S.Ç. (eşi) hakkında FETÖ/PDY kapsamında
yürütülen soruşturmada adı geçtiği,
...
Yapılan soruşturma ve delillerden şüphelinin
yasa dışı silahlı terör örgütü FETÖ/PDY üyesi olduğu, bu suretle atılı suçu işlediği,..."
12. Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 27/4/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar
vermiş ve E.2017/144 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
13. Mahkemece 3/5/2017 tarihinde yapılan tensip (duruşmaya
hazırlık) incelemesi sonunda "Sanık
Mehmet Bilal Çolak'ın üzerine atılı suçun vasfı ve mahiyeti, mevcut delil
durumu, sanık savunması, bylock sorgusu ve tüm dosya
kapsamına göre kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin
varlığı, atılı suçun cezaların alt ve üst sınırları, CMK nun
100/3 maddesinde kayıtlı katolog suçlardan olması,
tutuklulukta geçen süre dikkate alındığında adli kontrolün bu aşamada yetersiz
kalacağı..." gerekçesiyle başvurucunun tutukluluk hâlinin
devamına karar verilmiştir.
14. Başvurucu, tutukluluğun devamına dair bu karara 5/5/2017
tarihinde itiraz etmiştir.
15. Mahkeme bu hususta bir karar vermeden 25/5/2017 tarihinde
başvurucunun tutukluluk durumunu tekrar değerlendirmiş ve başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
16. Başvurucu 5/5/2017 tarihli itirazına uzun süre cevap
verilmediğini belirterek tutukluluk hâlinin devamına dair 3/5/2017 tarihli
karardan sonra 7/6/2017 tarihinde doğrudan bireysel başvuruda bulunmuştur.
17. Başvurucu 25/5/2017 tarihli karara karşı da 9/6/2017
tarihinde itirazda bulunmuştur. Bu defa itirazın değerlendirilmesi amacıyla
dosya bir üst mahkemeye gönderilmiştir. Bu itirazı değerlendiren Ankara 19.
Ağır Ceza Mahkemesi 12/7/2017 tarihinde kesin olarak itirazın reddine karar
vermiştir.
18. Devam eden yargılamada Mahkeme 14/2/2018 tarihli kararıyla
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 9 yıl hapis cezası ile
cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin hükümle birlikte devamına karar
vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...15/07/2016 tarihli darbe girişimi
sonrası sanığın Fetö ile iltisakı
tespit edilerek görevine son verildiği, FETÖ/PDY'nin
diğer örgütlerden farklı olarak bir istihbarat ve casusluk şebekesi gibi
yapılanıp faaliyet gösterdiği, bu amaçla özel haberleşme programı
geliştirdikleri, örgüt faaliyetlerinin deşifre olması ve takibattan
kurtulmaları amacıyla, "bylock" isimli proğram geliştirilerek örgüt mensuplarınca haberleşmedekullandıkları, örgüt elebaşısının
"tüm üyeler bylock üzerinden görüşmeler yapsın,
normal telefonla görüşme yapanlar hizmete ihanet etmiş olur" şeklinde
talimat verdiği, bu talimatla örgüt üyelerinin bylock
programının flash bellekle kurulum dosyasının
telefona kopyalanmasıyla kurulduğu, şifre oluşturulduktan sonra Türkiye
haricinde başka bir ülkenin server'i üzerinden
bağlantının sağlandığı, örgüt mensuplarının bu program vasıtasıyla
haberleştikleri, örgüt elemanı olmayan, örgüt içerisinde faaliyet göstermeyen
kimsenin bylock programına ulaşmasının mümkün
olmadığı, sanığın şifreli mesaj ve görüşme programı olan bylock
isimli programını yukarıda yazılı GSM hattı ve ADSL hattı ile aktif bir şekilde
kullandığının her türlü şüpheden uzak olarak tespit edildiği, daha önce örgüte
ait kurumlarda çalıştığı, örgüte ait Kimse Yok mu Derneğine EFT gönderdiği, Fetö mensubu şahıslarla para alışverişi bulunduğu, tanık
beyanları ile de anlaşılacağı üzere 17-25/12/2013 sürecinden sonra örgüt
jargonuna uygun sözler sarfettiği ve örgütün yapısı
içerisinde bulunduğu belirtildiği anlaşılmakla; sanığın kendisini suçtan
kurtarmaya matuf, gerçekleri yansıtmayan savunmalarına itibar edilmemiş,
yukarıda izah edilen eylemler değerlendirildiğinde 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanununun 1 ve 7. maddelerinde ifade edilen, Anayasa'da belirtilen Cumhuriyetin
niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek,
devletin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa
uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, devletin iç ve dış güvenliğini, kamu
düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla kurulmuş ve bu amacı
gerçekleştirmek için silahlı eylemlerle cebir ve şiddete başvuran, liderliğini
silahlı terör örgütü kurma ve yönetme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan
kaldırmaya veya görevini yapmayı engellemeye teşebbüs etme, devletin gizli
kalması gereken bilgileri siyasi veya askeri casusluk amacıyla temin etme
suçlarından hakkında bir çok kamu davası açılan ve yakalama emri bulunan Fetullah Gülen'in yaptığı Fetullahçı
Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) isimli silahlı terör
örgütünün hiyerarşik yapısı içerisine dahil olmak suretiyle üzerine atılı
silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği dosya kapsamından
anlaşılmıştır.
Sanığın eğitim düzeyi, yaptığı görev nedeniyle
edindiği bilgi, tecrübe ve örgütteki konumu itibariyle bu oluşumun bir silahlı
terör örgütü olduğunu bilebilecek durumda olduğu, terör örgütündesilah
unsur ise de unsur yanılgısınında söz konusu
olmadığı, adı geçen silahlı terör örgütünün 07.02.2012 tarihli MİT olayı,
17-25.12.2013 tarihli darbe girişimi, 2014 yılı ocak ayındaki MİT tırları
olaylarından sonra gerçek yüzünün ortaya çıktığı ve devletin bu örgütle etkin
biçimde mücadeleye girdiği, özellikle sanığın bu tarihlerden sonraki
eylemlerinde hatadan bahsedilemeyeceği, sanığın bilerek ve isteyerek örgüt
üyeliğini devam ettirdiği anlaşılmakla, sanığın sübut bulan müsnet
suçtan mahkumiyetine karar verilmiştir."
19. Başvurucu tarafından hüküm istinaf edilmiş olup bireysel
başvurunun incelendiği tarih itibarıyla davanın istinaf incelemesi devam
etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Gözaltı" kenar başlıklı 91.
maddesinin (1), (3) ve (5)numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Yukarıdaki maddeye göre yakalanan
kişi, Cumhuriyet Savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için
gözaltına alınmasına karar verilebilir. Gözaltı süresi, yakalama yerine en
yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama
anından itibaren yirmidört saati geçemez. Yakalama
yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre oniki saatten fazla olamaz.
...
(3)
Toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya şüpheli
sayısının çokluğu nedeniyle; Cumhuriyet savcısı gözaltı süresinin, her
defasında bir günü geçmemek üzere, üç gün süreyle uzatılmasına yazılı olarak
emir verebilir. Gözaltı süresinin uzatılması emri gözaltına alınana derhâl
tebliğ edilir.
...
(5)
Yakalama işlemine, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin
Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı, yakalanan kişi, müdafii
veya kanunî temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısımı,
hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir. Sulh
ceza hâkimi incelemeyi evrak üzerinde yaparak derhâl ve nihayet yirmidört saat dolmadan başvuruyu sonuçlandırır.
Yakalamanın veya gözaltına alma veya gözaltı süresini uzatmanın yerinde olduğu
kanısına varılırsa başvuru reddedilir ya da yakalananın derhâl soruşturma
evrakı ile Cumhuriyet Savcılığında hazır bulundurulmasına karar verilir."
21. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
22. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
23. 5271 sayılı Kanun'un "Şüpheli
veya sanığın salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin
her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2)
Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim
veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir."
24. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve
haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı
hâllerde sözle açıklanmayan,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
25. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabilir."
26. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar
başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2)
Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir."
27. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun
"Terör suçları" kenar
başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315
ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci
fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
28. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü
maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin
edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak
hükmolunur."
29. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun "Amaç ve kapsam" kenar başlıklı
1. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Bu kanun, ceza infaz kurumları ve
tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya
bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemek, karara bağlamak ve
kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere kurulan infaz
hâkimliklerine ilişkin hükümleri kapsar."
30. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz
hâkimliklerinin görevleri" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili
bölümleri şöyledir:
" (1) İnfaz hâkimliklerinin görevleri
şunlardır:
1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz
kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri,yerleştirilmeleri,
barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin
sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve
tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem
veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak,
...
Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan
konulara ilişkin hükümler saklıdır."
31. 4675 sayılı Kanun'un
"İnfaz hâkimliğine şikâyet ve usulü" kenar başlıklı 5.
maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
"Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde
hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili
faaliyetlerin kanun, tüzük ve yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı
olduğu gerekçesiyle bu işlem veya faaliyetlerin öğrenildiği tarihten itibaren
on beş gün, herhalde yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde şikâyet
yoluyla infaz hâkimliğine başvurulabilir.
Şikâyet, dilekçe ile doğrudan doğruya infaz
hâkimliğine yapılabileceği gibi; Cumhuriyet başsavcılığı veya ceza infaz kurumu
ve tutukevi müdürlüğü aracılığıyla da yapılabilir. İnfaz hâkimliği dışında
yapılan başvurular hemen ve en geç üç gün içinde infaz hâkimliğine gönderilir.
Sözlü yapılan şikâyet, tutanağa bağlanır ve bir sureti başvurana verilir.
...
Şikâyet yoluna başvurulması, yapılan işlem
veya faaliyetin yerine getirilmesini durdurmaz. Ancak, infaz hâkimi giderilmesi
güç veya imkânsız sonuçların doğması ve işlem veya faaliyetin açıkça hukuka
aykırı olması koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda işlem veya
faaliyetin ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir."
32.4675 sayılı Kanun'un
"İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar"
kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
"...
Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi,
duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek
gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında
resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca
ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı
görüşünü alır. Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi,
hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri
toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. Hükümlü veya tutuklu,
savunmasını, hazır bulunmak ve vekâletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla
birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. İnfaz hâkimi gerekli görmesi
durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.
İnfaz hâkimi, inceleme sonunda şikâyeti
yerinde görmezse reddine; yerinde görürse, yapılan işlemin iptaline ya da
faaliyetin durdurulmasına veya ertelenmesine karar verir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 30/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltının Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiası
34. Başvurucu, kanuni şartları oluşmamasına rağmen gözaltına alınmasının
hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
35. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
37. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
38. Anayasa Mahkemesi, Kanun'da öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl davanın
sonuçlanmadığı durumlarda dahi -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak-
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davasının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, §§ 92-100).
39. Somut olayda başvurucu hakkında verilen gözaltı kararının ve
gözaltında tutulmanın hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması
(Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353
sayılı kararı; Günay Dağ ve diğerleri,
§ 145) da bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının
sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava
yoluyla gözaltına ilişkin bir hukuka aykırılık tespit edildiğinde başvurucu
lehine tazminata da hükmedilebilecektir.
40. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir
hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun gözaltında tutulmasıyla
ilgili olarak idari ve/veya yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel
başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
42. Başvurucu; suç işlediğine dair somut herhangi bir delil
olmamasına rağmen tutuklanmasına karar verildiğini, keyfî bir şekilde
özgürlüğünden mahrum bırakıldığını, isnat edilen suçla bir ilgisinin
bulunmadığını, ceza kanunlarındaki silahlı terör örgütü üyeliğine ilişkin
hükümlerin keyfî ve öngörülemez biçimde yorumlandığını, tutuklama kararındaki
gerekçelerin hukuka aykırı olduğunu ve kararda tutuklama nedenlerine yer
verilmediğini, tutuklama kararı verilirken ölçülülük ilkesinin gözönüne alınmadığını, tutukluluğa yönelik itirazının da
gerekçesiz olarak reddedildiğini ifade etmiştir.
43. Başvurucu; ayrıca tutukluluğun kural serbest kalmanın ise
Hâkimliklerce istisna olarak değerlendirildiğini, kendisinin gerçekleştirdiği
zaman suç olmayan eylemlerin suç konusu olarak dikkate alındığını, haberci
kişiliği ile ön planda olan bir şahıs olması ve hukuka aykırı bir şekilde
tutuklanması nedeniyle bu durumun basın camiası üzerinde baskı oluşturduğunu,
tutuklandığı için mesleğini icra edemediğini belirterek ifade ve basın
özgürlüklerinin, suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin, suçsuzluk karinesinin,
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
44. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
45. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
46. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
47. Başvurucu; haberci kişiliği ile ön planda olan bir şahıs
olması ve hukuka aykırı bir şekilde tutuklanması nedeniyle bu durumun basın
camiası üzerinde baskı oluşturduğunu, tutuklandığı için mesleğini icra
edemediğini belirterek Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına
alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun
bu iddialarının hürriyetinden yoksun kalmasının sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmış olup ayrıca başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerinin bir
müdahalede bulunulmamıştır. Bu nedenlerle başvurucunun anılan iddiasının
tutukluluğa ilişkin iddiaları çerçevesinde Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında
incelenmesi uygun görülmüştür (Benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Ersel Turhan, B. No: 2014/1191, 17/5/2016,
§ 31).
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
48. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması
kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen
güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
49. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya
yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu
iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli
kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
50. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Başvuru Yollarının
Tüketilmesi Hakkında
51. Somut olayda başvurucu, tutukluluğun devamına ilişkin karara
karşı itiraz yoluna başvurmuş ancak itiraz mercii itiraz hakkında bir karar
vermemiştir. Yani başvurucunun itirazı hakkında bir karar verilmeden doğrudan
bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır. Ancak başvurucu 25/5/2017 tarihli
tutukluluğun devamı kararına karşı da bireysel başvuruda bulunduktan sonra
itiraz etmiş ve bu itiraz reddedilmiştir. Kaldı ki başvurucu, itirazı hakkında
uzunca bir süre karar verilmediğini belirterek doğrudan bireysel başvuruda
bulunmuştur. Bu nedenlerle her ne kadar başvurucunun başvuru yollarını
tüketmeden bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmakta ise de yukarıda açıklanan
somut olayın koşullarında başvuru yollarının tüketildiğinin kabul edilmesi
gerektiği sonucuna varılmıştır.
iii. Şikâyetin
Değerlendirilmesi
(1) Genel
İlkeler
52. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması
ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi
birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, B. No:
2012/1137, 2/7/2013, § 42).
53. Ayrıca kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir
müdahale, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin ölçütlerin
belirlendiği Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı
müddetçe Anayasa'nın 19. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple
sınırlamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine
uygun düşen kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddelerinde
belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir
(Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
54. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil sayılabilecek olguların
niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272,
4/12/2013, § 72).
55. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinde de tutuklama nedenleri sayılmıştır. Buna göre şüpheli veya sanığın
kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların
bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme
veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde
tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli
şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin
bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
56. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrasında yer alan tutuklamayı zorunlu
kılan ibaresiyle de tutuklamanın ölçülü olması gerektiğine işaret
edilmektedir. Bu bağlamda dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama
tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı
karşısında ölçülü olmasıdır. Nitekim 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinde; işin
önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması
hâlinde tutuklama kararı verilemeyeceği ifade edilmiştir (Halas Aslan, § 72).
57. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2), § 123).
58. Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki
takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa
Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak
özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri
üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can
Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124). Nitekim 5271 sayılı
Kanun'un 101. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, tutuklamaya ilişkin
kararlarda kuvvetli suç şüphesini, tutuklama nedenlerinin varlığını ve
tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu gösteren delillerin somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterileceği belirtilmiştir (Halas Aslan, § 75; Selçuk Özdemir, § 67).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
59. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
60. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
61. Başvurucu hakkındaki iddianamede ve mahkûmiyete dair
gerekçeli kararda; başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki
iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock uygulamasının kullanıcısı olduğu belirtilmiştir
(bkz. §§ 11, 18).
62. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı
kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına
yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir
belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267).
Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren
mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının
somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın
özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir, § 74).
63. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir.
64. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya
doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir,§§ 78, 79).
65. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. §§ 26-28) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği "tutuklama
nedeni varsayılabilen" suçlar arasındadır (bkz. § 19; Gülser Yıldırım (2), § 148).
66. Somut olayda Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun niteliğine, suça ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın
ağırlığına ve suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir
(bkz. § 9).
67. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 1. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine yönelen
tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
68. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (bkz. Gülser Yıldırım (2), § 151).
69. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların
kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri
(gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine
kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate
alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve
karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 350).
70. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 9) keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
72. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
73. Başvurucu; tutukluluk incelemeleri sonucunda verilen
kararların somut gerekçe içermediğini, Hâkimliklerin objektif bir değerlendirme
yapmadan tamamen soyut ve şablon gerekçelerle dokuz ayı aşkın bir süredir
tutukluluğunun devamına karar verdiklerini, bu nedenle Anayasa'nın 19.
maddesinde yer alan serbest bırakılmayı isteme hakkının kullanılamaz hâle
geldiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
74. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda ihlal iddialarının özü
itibarıyla tutukluluğun uzun sürmesine, yargılamanın tutuklu devam
ettirilmesine yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun bu başlık
altındaki iddiaları Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında
değerlendirilmiştir.
75.Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
76. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece
mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş ise hüküm kesinleşmemiş olsa da 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473,
25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B.
No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
77. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 14/2/2018 tarihinde
mahkûmiyetine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına
ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada
incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun
tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece
başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun
telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
78. Açıklanan gerekçelerle tutukluluğun makul süreyi aştığı
iddiasının yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı Olduğuna İlişkin
İddia
a. Başvurucunun İddiaları
79.Başvurucu; tutukluluğa ilişkin karar veren sulh ceza hâkimliklerinin
bağımsız ve tarafsız mahkeme güvencesini sağlamadığını, bu hâkimliklerin kapalı
devre bir sistemle inceleme yaptığını, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
(HSYK) birtakım işlemleri nedeniyle bu hâkimliklerin bağımsız ve tarafsız karar
vermelerinin baskı altına alındığını iddia etmiş ve kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
80. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim
güvencesini sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve
tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten
yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle
getirdiğine ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2),
B. No: 2015/7231, §§ 64-78, 94-97).
81. Somut başvuruda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
82. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Suçlamaların
Bildirilmediği İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
83. Başvurucu, hakkında tutuklama kararı verilmeden önce
hakkındaki suçlamaların kendisine bildirilmediği için gereği gibi savunma
yapamadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
84. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
85. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(g) bendinde, yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine
yazıyla veya bunun hemen mümkün bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan
kişilere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır.
86. Anayasa Mahkemesi, yakalama nedenlerinin ve suçlamaların
bildirilmemesine yönelik iddialara ilişkin olarak 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Deniz
Özfırat, B. No: 2013/7929, 1/12/2015, §§
52, 53).
87. Somut olayda anılan içtihat da gözetildiğinde başvurucunun
5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde belirtilen ve mezkur
iddia yönünden etkili bir hukuk yolu olan yargısal yolu tüketmeksizin bireysel
başvuruda bulunduğu sonucuna varılmıştır.
88. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
89. Başvurucu; gözaltı süresince dışarıdan herhangi bir kişiyle görüşmesine
keyfî olarak izin verilmediğini, havalandırmadan yoksun bir şekilde ve yüksek
radyo sesi altında gözaltında tutulduğunu, 10 m² genişliğinde olan ve 3-4
kişinin kalabileceği bir nezarethanede 15-16 kişi ile birlikte kaldığını,
gözaltı sürecinde kendisine kısıtlı bir şekilde yiyecek ve içecek verildiğini,
verilen gıdaların yetersiz olduğunu belirterek işkence yasağının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
90. Başvurucu; ayrıca tutuklu olarak kaldığı ceza infaz
kurumundaki uygulamaların da işkence yasağının ihlali niteliğinde olduğunu, bu
bağlamda yedi kişinin kalabileceği şekilde tasarlanan koğuşta 40-45 kişi ile
birlikte kaldığını, yeterli yatak olmadığı için bazı günlerde yerde yatmak
zorunda kaldığını, yeterli tuvalet ve duş olmadığı için kişisel hijyenini
sağlayamadığını, ceza infaz kurumunda ailesiyle yaptığı görüşlerin hukuka
aykırı bir şekilde kısıtlandığını, avukatıyla görüşmesinin ceza infaz kurumu
şartları ve uygulamaları nedeniyle neredeyse imkânsız hâle getirildiğini,
nadiren yaptığı görüşmelerin ise 10-15 dakika olabildiğini, bu görüşmede
mahremiyete riayet edilmediğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
91. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, § 17).
92. Somut olayda gözaltı sürecindeki kötü muamele iddialarına
ilişkin olarak başvurucu, gözaltında iken kamu görevlileri tarafından kötü
muameleye maruz bırakıldığını ve insani olmayan gözaltı koşullarında kasti bir
şekilde tutulduğunu ileri sürmektedir. Bu bölümdeki iddialar bir bütün olarak
değerlendirildiğinde başvurucunun yakalandığı andan itibaren kamu
görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi olduğu
görülmektedir. Başvurucu, gözaltında tutma koşullarının yetersizliğinden
bahsetmişse de bu kapsamda maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu
görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı
kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların
Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge
bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının başvurucunun
anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp
kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması
gerekmektedir (Benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/01/2018, § 249).
93. Ceza infaz kurumundaki tutulma koşullarına ilişkin
şikâyetler yönünden ise ilgili mevzuat (bkz. §§ 29-32) gereğince başvurucunun
iddialarını iletebileceği ve yapıldığını iddia ettiği kötü muameleye derhâl son
verilmesini isteyebileceği idari ve yargısal mercilerin bulunduğu
görülmektedir. İlgili hükümler kapsamında başvurucu, şikâyetlerini öncelikle
yetkili yargısal mercilere iletip tutulma yeri ve koşulları sebebiyle kötü
muameleye maruz bırakıldığını ileri sürebilecek ve bu koşulların en kısa
zamanda uygun hâle getirilmesini isteyebilecekken bu yollara başvurmamıştır
(Benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Mehmet
Baransu, B. No: 2015/8046, 19/11/2015, §
30). Başvurucunun şikâyetleri dikkate alındığında mevcut başvuru yollarının
ulaşılabilir, şikâyetleri açısından telafi imkânına sahip ve bir çözüm
sağlayabilecek nitelikte olmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir sebep
bulunmadığından başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını
gerektiren bir durumun da olmadığı görülmektedir (Benzer yöndeki bir
değerlendirme için Didem Tütenk,
B. No: 2013/7525, 10/6/2015, §§ 40, 41).
94. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini ve varsa bu konudaki
kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini ve
çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
95. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kötü muamele yasağının
ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak idari ve/veya yargısal başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltına almanın hukuka aykırı olması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız hâkim
ilkelerine aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Suçlamaların bildirilmemesi
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 30/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.