TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA MENDEŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/1349)
|
|
Karar Tarihi: 30/10/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Murat
BAŞPINAR
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa
MENDEŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Hüseyin
AYGÜN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
değerlendirilen ve bir terör örgütü olduğu kabul edilen Fetullahçı
Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması ile bağlantılı olarak yürütülen
soruşturmada uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul
süreyi aşması, tutukluluğa ilişkin kararların bağımsız ve tarafsız olmayan sulh
ceza hâkimliklerince verilmesi ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; gözaltı sürecindeki bazı
uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/12/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl bugüne kadar birçok kez
uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak-
bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden
ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)
ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz
ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 51, Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/01/2018, § 12).
8. Mardin Valiliği emrinde vali yardımcısı olarak görev yapmakta
olan başvurucu, Mardin Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY ile bağlantılı
suçlardan yürütülen bir soruşturma kapsamında 26/4/2017 tarihinde Mardin İl
Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alınmıştır.
9. Başvurucu, bir gün gözaltında tutulmuş ve 27/4/2017 tarihinde
Mardin Cumhuriyet Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun ifadesi şu
şekildedir:
"... Ben kesinlikle Fetö/PDY
isimli terör örgütünün üyesi değilim. Eşim N.M. İzmir'lidir.
Ankara Üniversitesinde aynı kampüste eğitim gördük. Kendisi anasınıfı
öğretmenidir. Halen görevinin başındadır. Kendisiyle tanışmamız aynı dönem,
aynı kampüste eğitim görmemizden dolayıdır. Hakkımda beyanda ve teşhiste
bulunan ve başkomiser olduğu tarafıma söylenen E.O.A.
isminde birini tanımam. Hakkımda niçin beyan ve teşhiste bulundu bilmiyorum.
Birilerine ağabeylik yapacak kadar dini bilgi ve birikime sahip değilim. Bir
yanlışlık olduğunu düşünüyorum. Geçmişte sadece bu yapıyla iltisaklı Malatya'da
bulunan Hügem isimli dershaneye üniversiteye hazırlık
döneminde gittim. O dönem öğrenciler iki dershaneye gidiyordu. Ötekisi çok
pahalı olduğu için ailem ve ben bu dershaneye gitmeyi uygun bulduk. Gitmemiz de
tamamen eğitim ve ekonomik durumumuzla ilgiliydi. Dershanede ayrıca başarılı
bir dershaneydi. Ağabeyim N.F.M. Marmara İlahiyat mezunudur. İstanbul Medeniyet
üniversitesindeki görevinden ihraç edildikten sonra bildiğim kadarıyla kendisi
pasaportuyla İngiltere ülkesine gitti. Ben kendisini kaçak değil diye
biliyorum. Üniversite tarafından ihraç edildikten sonra KHK ile de ihraç
listesine girdi. Akabinde ben burada artık yaşayamam İngiltere ülkesinde iş
kuracağım diye gitti. Kendisinin bylock isimli
programı kullandığını da yeni duydum. Bildiğim kadarıyla kendisi sosyal bir
insandır. FETÖ/PDY yapısına yakınlığını görmedim. Mesleğim icabı İngiltere'ye
bir defa dil eğitimi için gittim. İngiltere'deyken eşimde yanımdaydı.
İngiltere'deyken bir kez ailemle beraber İtalya'ya gezmeye gittim. Ayrıca bir
defasında tek bir seyahat ile Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Avusturya'nın
başkentlerine ailecek gezmeye gittik. Hayatımın hiçbir döneminde Amerika
ülkesine gitmedim. Ben kesinlikle bu terör örgütü ile anılmak istemiyorum.
Eğitim ve ekonomik durum sebebiyle gittiğim dershane dışında bu yapıyla
iltisaklı hiçbir şeyin içerisinde yer almadım. Bahsi geçen E.O.A.'nın kim olduğunu bilmiyorum. Keşke bilseydim. Kendisine
görevim icabı zararım mı dokundu, birine mi benzetti bilemiyorum, beyanına göre
10-14 yıl sonra internet sitesinde veya başka bir şekilde gördüğü resimden
2000'li yıllardaki bir adamı bana nasıl benzetti onu da çözebilmiş değilim. Bir
insan birine bu kadar kötülük yapamaz. Ben kesinlikle kendisine veya
akrabalarından birine görevim gereği verdiğim bir karar sebebiyle zarar
verdiğimi, bu şekilde de bu dosyaya dahil edildiğimi düşünüyorum. Ama şu da
olabilir, işi daha doğrusu bu tür idari ve adli soruşturmaları saptırmak için
yalan beyanda da bulunmuş olabilir. Ben üzerime atılı suçlamaları kabul
etmiyorum."
10. Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı, aynı gün silahlı terör
örgütü FETÖ/PDY üyesi olma suçundan tutuklanması istemiyle başvurucuyu Mardin
1. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
11. Başvurucunun sorgu sırasındaki ifadesi şöyledir:
"... Ben bu konu ile ilgili daha önce
kolluk aşamasında ve Savcılıkta ayrıntılı ifade vermiştim, vermiş olduğum
ifadeler doğrudur, aynen tekrar ederim. Üzerime atılı suçlamayı kabul
etmiyorum. Ben kesinlikle FETÖ/PDY isimli terör örgütünün üyesi değilim. Önceki
ifadelerime ekleyecek başka bir şey yoktur. Tutuksuz yargılanmak üzere serbest
bırakılmamı talep ediyorum."
12. Mardin 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 27/4/2017 tarihinde "şüphelinin üzerine atılı silahlı terör örgütüne
üye olma suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
somut olguların bulunması, mevcut delil durumu, kaçma şüphelerinin yoğun
şekilde bulunması, verilmesi beklenen ceza ile ölçülü olduğu kanaati" belirtilerek
başvurucunun tutuklanmasına karar verilmiştir.
13. Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı 2/5/2017 tarihli kararıyla
başvurucu hakkında yürüttüğü soruşturmada yetkisizlik kararı vererek dosyayı
Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
14.
Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığının 26/7/2017 tarihli iddianamesi ile
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle
cezalandırılması istemiyle başvurucu hakkında aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde
kamu davası açılmıştır.
15. İddianamede ilk olarak FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün
kuruluşuna ve tarihçesine, hangi amaç ve saikle
kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine, hiyerarşik yapısına ve
hangi tür hukuka aykırı eylemlerde bulunduğuna değinilmiştir. Devamında ise
başvurucu yönünden değerlendirmeler yapılmıştır.
16. İddianamede, başvurucunun gerek organik olarak gerekse
örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY terör örgütü hiyerarşisi
içinde yer aldığı ileri sürülmüştür. Bu suçlamalara esas alınan olgular şöyle
özetlenebilir:
i. Yayladere Kaymakamı iken görevlendirildiği Mardin Valiliği
emrinde vali yardımcısı olarak geçici görev yaptığı sırada 17/04/2017 tarihinde
görevinden uzaklaştırılması,
ii. Oğlu olan M.Z.M.nin FETÖ/PDY
silahlı terör örgütüne müzahir okullarda 2014-2017 yılları arasında öğrenim
gördüğünün tespit edilmesi,
iii. Hakkında aynı nitelikteki suçtan soruşturma yürütülen
E.O.A. isimli kişinin Sivas İl Emniyet Müdürlüğünde 6/8/2016 tarihinde şüpheli
sıfatıyla -etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istediğini belirterek-
verdiği ifadesinde "... Polis
Akademisinde okuduğum son dönemlerde devre arkadaşlarımla sohbete gitmeye başlatık, sohbet gurubumuzda U.K., R.A., E.K., M.A., S.K.,
N.Y. ve K.G. vardı, başımızda sohbet abisi olarak kendisini Halit kod ismi ile
tanıtan bir şahıs vardı, daha sonradan yapmış olduğum araştırma sonucunda bu
şahsın Van ili Çaldıran ilçesi kaymakamı olan Mustafa Mendeş
olduğunu öğrendim. Halit kod isimli şahıs bir dönem sohbet verdikten sonra
yerine Levent isimli başka birisi geçti ..." şeklinde anlatımda
bulunması ve ifade sonrasında fotoğraf üzerinden başvurucuyu teşhis etmesi,
iv. Şüpheli E.O.A.nın ifadesinde adı
geçen diğer kişiler hakkında da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma
başlatılmış olması.
17. İddianamede kod isim kullanılması ve başvurucuya yöneltilen
eylemlere ilişkin olarak yapılan hukuki değerlendirmelerin ilgili bölümleri
şöyledir:
" ... FETÖ/PDY örgütlenmesi; gizlilik,
hiyerarşik yapılanma, pelür kağıtları ile haberleşme, özgeçmiş raporu verme
(CV) ve kod adı kullanma gibi özellikleri ile yasadışı terörist örgütlenmelerin
taktiklerini kullanmaktadır...
... Dini unsurları temel alarak hareket
ettiğini iddia eden FETÖ/PDY'nin, dini değerleri
zamana ve şartlara göre kendi idealleri doğrultusunda yorumlaması, ülkesi ve
devleti ile barışık olmak yerine devleti kendisine hasım olarak görmesi, açık
ve şeffaf olmak yerine bir istihbarat örgütü gibi "kod isimler, özel
haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar" kullanması, yönetim
kadrosunun faaliyetleri yurt dışından idare etmesi ve hasımlarını saf dışı
etmek için her türlü baskı, şantaj ve yasadışı yöntemi kullanması, çeşitli
yabancı misyon temsilcileriyle mahiyeti bilinmeyen görüşmelerde bulunması, söz
konusu yapının casusluk faaliyetlerini de kapsayan organize olmuş bir örgüt
olduğunu ortaya koyan unsurlardır...
... Örgüt
mensupları, tedbir alarak haberleşme araçlarını değiştirdikleri gibi isim
zikretmekten imtina etmekte, "abi" ya da "hocam" şeklinde
genel ifadeler kullanılmaya özen gösterilmekte, il ve ilçe imamları ise genel
olarak "Kod" isim kullanmaktadırlar...
... Her öğrenciye 'kod' adı verilmektedir.
'Paralel Devlet' dediğimiz yapılanma içerisinde, aslında bölgesinden
birimlerine kadar herkes 'kod isim' kullanmıştır...
... Bu
yapı içinde devlet kurumlarında faaliyet gösteren şahıslar genelde KOD AD
kullanırlardı bu sebeple bizim bildiğimiz isimler doğru isimler de olmayabilir.
Bu kod isim uygulaması her kurumda olabilir. "
... şüpheli Mustafa Mendeş'in
hakkında verilen itirafçı beyanı ile kod adı kullandığının ve sohbet abiliği
yaptığının, ayrıca oğlu olan M.Z.M.'yi FETÖ/PDY
silahlı terör örgütüne müzahir okullara 2014-2017 yılları arasında gönderdiği,
bu haliyle şüphelinin silahlı terör örgütü FETÖ/PDY adına süreklilik ve
çeşitlilik arz eden eylemlerde bulunmak suretiyle organik bağ kurarak üzerine
atılı silahlı terör örgütüne üye olmak suçunu işlediği tüm dosya kapsamından
anlaşılmakla ..."
18. Gaziantep 10. Ağır Ceza Mahkemesi 11/8/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar
vermiş ve E.2017/217 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamış, aynı
gün yapılan tensip incelemesi ile başvurucunun tutukluluğunun devamına karar
verilmiştir.
19. Gaziantep 10. Ağır Ceza Mahkemesi 23/11/2017 tarihinde yaptığı ilk duruşmada
başvurucunun savunmasını tespit ettikten sonra yetkisizlik kararı vererek
dosyanın Erzurum Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine ve başvurucunun
tutukluluk hâlinin kaldırılarak tahliyesine karar vermiştir.
20. Başvurucu, tahliye kararından sonra 25/12/2017 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Erzurum 4. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan tensip incelemesi
ile birlikte 19/1/2018 tarihinde karşı yetkisizlik kararı verilerek dosyanın
yetkili ve görevli mahkemenin belirlenmesi için Yargıtay 5. Ceza Dairesi
Başkanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
22. Yargıtay 5. Ceza Dairesi 7/3/2018 tarihli kararıyla Gaziantep
10. Ağır Ceza Mahkemesinin 23/11/2017 tarihli yetkisizlik kararının
kaldırılmasına karar vermiş ve yargılamaya Gaziantep 10. Ağır Ceza Mahkemesinin
(Mahkeme) E.2018/145 sayılı dosyası üzerinden devam edilmiştir.
23. Mahkemece 26/6/2018 tarihli duruşmada başvurucunun savunması
alınmış ve tanık O.I. dinlenilmiştir. Adı geçen tanığın ifadesinin ilgili
kısımları şöyledir:
"Segbis
ekranında gördüğüm sanık Mustafa Mendeş'tir, ben 2015
Eylül 2016 Eylül tarihleri arasında Van merkezde bulunan Hacıbekir ilkokulunda
öğretmen olarak görev yaptım, bu dönemde fetö/pdy örgütü içerisinde Van ilinde görev yapan kaymakamlardan
sorumluydum, bu görev kapsamında takibini yaptığımız kaymakamların moral
motivasyonunu ve örgütten ayrılmaması için takibini yapıyordum, sanık Mustafa Mendeş'te bu şekilde takibini yaptığım kaymakamlardan
birisiydi, kendisi sanırım Van Çaldıran'da görev yapıyordu, biz sanıkla
görüşmelerimizi tek yapıyorduk, ben sorumluluğumda bulunan tüm kaymakamlarla
tek görüşüyordum, benim sorumluluğumda daha önce ifademde anlattığım 5-6
kaymakam vardı, görüşmeler ayda yada 2 ayda bir oluyordu, görüşmelerin tarihini
ve yerini bir önceki toplantıda belirliyorduk, yani her toplantıda bir sonraki
toplantının yerini ve zamanını belirtiyorduk, zaten görüşmelerin tamamı benim
evimde oluyordu, bu görüşmede genel olarak görüştüğüm kişinin bir sorunu olup
olmadığını soruyordum, ardından da Kur'an ve risale okuyorduk, zorunlu
olmamakla birlikte himmet olarak para verirlerse alıyordum, sanığın verip
vermediğinden tam emin değilim ancak verdi olarak hatırlıyorum, o dönemde ben telegram olarak bildiğimiz bir programı kullanmıştım,
sonradan bu programın bylock programı olduğunu
öğrendim, sanık bylock kullanmıyordu, kendisiyle bylock üzerinden hiçbir görüşme yapmadım, kendisiyle 2016
yılı nisan yada mayıs ayına kadar görüşmelerimiz devam etti, görüşmelerimizde
sanığın göreviyle ilgili herhangi bir talep ve talimat ve bilgi alışverişi
olmadı, sadece dini ve güncel konularda konuşuyorduk, beni sanıkla
irtibatlandıran kişi H. isimli kişidir, bu kişi benim üstüm konumundaydı ve
Erzurum'da öğretmen olarak çalışıyordu, kendisini ben Emniyet Müdürlüğünde
teşhis ettim ..."
24. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
Gaziantep 10. Ağır Ceza Mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
25. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar
başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
26. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek
açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir,
ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda
belirtilir."
27.
5271 sayılı Kanun'un "Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi" kenar
başlıklı 153. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:
"(2) Müdafiin
dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın
amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim
kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin
yürütülen soruşturmalarda verilebilir:
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan;
...
7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
...
(3)
Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi
raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli
işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(4)
Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya
içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve
belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir."
28. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt"
kenar başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2)
Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir."
29. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
30. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin
kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 30/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu; suç işlediğine dair somut bir kanıt bulunmamasına
ve tutuklama tedbiri için mevzuatta öngörülen koşullar gerçekleşmemesine rağmen
tutuklandığını, söz konusu örgütle ilişkilendirilmesinin hukuksuz olduğunu ve
yaptığı itirazların basma kalıp ifadeler kullanılarak reddedildiğini belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
33. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
34. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
35. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
36. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da,
savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez;
suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
37. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi
anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili
olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57; Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 237, 238).
38. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Genel İlkeler
39. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
40. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma
ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
41. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
42. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek
amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesine
göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini
uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının
delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları
üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe
oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
43. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların
ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda
dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi
ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
44. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123).
45. Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki
takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa
Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak
özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri
üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can
Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124). Nitekim 5271 sayılı
Kanun'un 101. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, tutuklamaya ilişkin
kararlarda kuvvetli suç şüphesini, tutuklama nedenlerinin varlığını ve
tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu gösteren delillerin somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterileceği belirtilmiştir (Halas Aslan, § 75; Selçuk Özdemir, § 67).
iii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
46. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
47. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
48. Somut olayda başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında
suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak dosyada somut delillerin olduğu ifade
edilmiş (bkz. § 12) fakat buna ilişkin herhangi bir bilgiye yer verilmemiştir.
49. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede; başvurucunun
FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair somut olgu isnadı barındıran
tanık anlatımına, 17/04/2017 tarihinde görevinden uzaklaştırılmasına ve oğlunun
FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne müzahir okullarda 2014-2017 yılları arasında
öğrenim görmesine dayanılmıştır (bkz. § 16).
50. Soruşturma dosyasında, eski emniyet mensubu olduğu anlaşılan
ve FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bir şüpheli hakkında yürütülen bir
soruşturma kapsamında etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istediğini
belirterek verdiği ifadesinde, kaymakam olarak görev yapmakta olan başvurucunun
FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik
anlatımlarda bulunduğu görülmektedir. Tanık kendisiyle birlikte sohbet
toplantılarına katılan diğer kişilerin isimleriyle birlikte, sonradan Çaldıran
Kaymakamı olduğunu öğrendiği, kod isim kullandığını ve sohbet abisi olduğunu
belirtiği başvurucudan da bahsetmiştir (bkz. §§ 16,17). Ayrıca kovuşturma
aşamasında Mahkemece dinlenen tanık da başvurucuyu teşhis ederek, kendisiyle
örgütsel amaçla görüşmeler yaptığını ve hatta kendisinden himmet adı altında
para aldığını ifade etmiştir (bkz. § 23). Bu itibarla başvurucu yönünden suç
şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunduğu görülmektedir. Nitekim
Anayasa Mahkemesi, Selçuk Özdemir başvurusunda
FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak
görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu
yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç
şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75; benzer yöndeki karar
için bkz. Metin Evecen, B. No:
2017/744, 4/4/2018, § 58).
51. Soruşturma mercilerince başvurucu hakkındaki FETÖ/PDY
yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair somut olgu isnadı barındıran tanık
anlatımlarının, somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli
belirti olarak kabul edilmesinin de temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.
52. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir.
53. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya doğrudan
teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda,
delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik
içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz
kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs
sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma
imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen
suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk
Özdemir,§§ 78, 79).
54. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 28) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (bkz. § 19; Gülser Yıldırım (2), § 148).
55. Somut olayda Mardin 1. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun niteliğine, kaçma şüphesinin bulunmasına, suça ilişkin
Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığı ile ölçülü olmasına dayanıldığı
görülmektedir (bkz. § 12).
56. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Mardin 1. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden özellikle kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin
olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
57. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
58. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı
soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin
özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma,
kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi)
de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok
daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 350).
59. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Mardin 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 12) keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
60. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun
bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
61. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde)
yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15.
maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
2. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin
İddia
a. Başvurucunun İddiaları
62. Başvurucu; herhangi bir delil olmadığı halde yedi ay tutuklu
kaldığını, ilk derece mahkemesince verilen tutukluluğun devamı kararlarının
gerekçelerinin ilgili ve yeteri olmadığını ve tutukluluğun makul süreyi
aştığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
63. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
64. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
65. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince
düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur.
Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 17).
66. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
67. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 23/11/2017
tarihinde tahliyelerine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiaları, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında
açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucular lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu; başvurucunun durumuna
uygun, telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru
yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
68. Açıklanan gerekçelerle yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
69. Başvurucu, atılı suçla ilgili fiillerin ve somut delillerin
kendisine gösterilmediğini ve soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgelere
erişiminin engellendiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
70. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
71. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucuların bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
72. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının hakkında
olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren darbe teşebbüsü kapsamında bir faaliyete
katıldığı iddiasıyla yürütülen soruşturmada verilmiş olması nedeniyle bu
kararın hukuki olup olmadığının, bir başka ifadeyle kararın kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle kısıtlama kararının ve
bu kararın uygulamasının Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecektir.
ii. Genel İlkeler
73. Anayasa Mahkemesi 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesine göre
verilen kısıtlama kararlarının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ve özellikle
tutuklu kişilerin tutukluluğa yönelik itirazda bulunma hakları üzerindeki
etkisini birçok kararında incelemiş ve anılan kararlarda inceleme yöntemine
ilişkin ilkelerini belirtmiştir (Günay Dağ
ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 168-176; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 105-107;
Erdem Gül ve Can Dündar, §§ 46-48; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri,
§§ 248-257).
74. Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalanan veya
tutuklanan kişiye yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki
iddiaların hemen yazılı olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün
olmaması hâlinde sözlü olarak derhâl; toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna
çıkarılıncaya kadar bildirilmesini öngörmektedir (Günay Dağ ve diğerleri, §
168).
75. Diğer taraftan Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
uyarınca, hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir. Fıkrada öngörülen bu usulde, adil yargılanma hakkının bütün
güvencelerini sağlamak mümkün değil ise de iddia edilen tutmanın koşullarına
uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).
76. Özellikle üçüncü kişilerin temel haklarını korumak, kamu
menfaatini gözetmek veya adli makamların soruşturma yaparken başvurdukları
yöntemleri güvence altına almak gibi amaçlarla soruşturma aşamasında bazı
delillere erişim yönünden kısıtlama getirilmesi gerekebilir. Bu nedenle
soruşturma evresinin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla müdafinin
dosya inceleme yetkisinin kısıtlanmasının demokratik toplum düzeni bakımından
gerekli olmadığı söylenemez. Ancak dosyaya erişim hakkına getirilecek
kısıtlamanın kısıtlama kararıyla ulaşılmak istenen amaç ile orantılı olması,
savunma hakkının yeterince kullanılmasını engelleyecek nitelikte bulunmaması
gerekmektedir (AYM, E.2014/195, K.2015/116, 23/12/2015, § 107).
77. Yakalanan bir kişiye, yakalanmasının temel maddi ve hukuki
sebepleri teknik olmayan ve anlayabileceği basit bir dilde açıklanmalı; böylece
kişi, uygun görürse hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere
mahkemeye başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Anayasa'nın 19. maddesinin
dördüncü fıkrası, yakalama veya tutuklama sırasında verilen bilgilerin
yakalanan veya tutuklanan kişiye isnat edilen suçların tam bir listesini
içermesini, bir başka deyişle hakkındaki suçlamalara esas tüm delillerin
bildirilmesini ya da açıklanmasını gerektirmemektedir (Günay Dağ ve diğerleri, § 175).
78. İfadesi ya da savunması alınırken başvurucuya erişimi
kısıtlanan belgelerin içeriğine ilişkin sorular sorulmuş ve başvurucunun
tutukluluk kararına yönelik itirazında bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş
olması durumunda başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden belgelere
erişiminin olduğunun, içerikleri hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğunun ve
bu nedenle de tutukluluk hâlinin gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme
imkânını elde ettiğinin kabulü gerekmektedir. Böyle bir durumda kişi,
tutukluluğa temel teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye
sahiptir (Hidayet Karaca, § 107).
iii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
79. Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 26/7/2017
tarihli iddianameden anlaşıldığı üzere başvurucu hakkında yürütülen soruşturma
dosyasına ilişkin olarak dosyayı incelemesinin veya belgelerden örnek almasının
soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle müdafinin
soruşturma dosyasını inceleme yetkisinin kısıtlanmasına karar verilmiştir.
Bununla birlikte Gaziantep 10. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul
edildiği 11/8/2017 tarihi itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153.
maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş
bulunmaktadır.
80. Başvurucuya yöneltilen suçlamaya ilişkin olgular temelde kod
isim kullanarak sohbet abiliği yapmak suretiyle FETÖ/PDY yapılanmasıyla
irtibatının olduğuna dair somut olgu isnadı barındıran tanık anlatımı
olmasıdır. Başvurucunun kolluk görevlilerince alınan ifadesi incelendiğinde
kendisine isnat edilen suçlamalara ilişkin olarak açıklamada bulunulduğu ve bu
suçlamalara konu eylemlerle ilgili sorular yöneltildiği, başvurucunun da isnat
edilen eylem ve suçlamalara karşı savunma yaptığı, başvurucunun savunmasında
suçlamayı kabul etmediği görülmektedir.
81. Diğer taraftan Mardin 1. Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan
sorgu sırasında başvurucuya yüklenen suçun anlatıldığı ve bu sırada
başvurucunun müdafiinin de hazır bulunduğu anlaşılmıştır.
Başvurucu, suçlamalardan ve suçlamaların dayanaklarına ilişkin bilgi ve
belgelerden haberdar olduktan sonra müdafiiyle
birlikte hâkim önünde savunmasını sözlü olarak dile getirmiş, bu savunmasında
da kolluktaki anlatımları doğrultusunda suçlamaları kabul etmemiştir.
82. Ayrıca başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (3)
numaralı fıkrasına aykırı olarak kuralda belirtilen ifadelerini içeren
tutanaklar, bilirkişi raporları ve hazır bulunmaya yetkili olduğu diğer adli
işlemlere ilişkin tutanaklara erişiminin kısıtlandığı yönünde bir şikâyeti de
bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin
isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere
erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
83. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafiine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara
karşı savunmasını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında birkaç
ay süren soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık kararı nedeniyle
başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının
kabulü mümkün görülmemiştir (Benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Deniz Özfırat,
B. No: 2013/7929, 1/12/2015, § 91).
84. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı
nedeniyle tutukluluğa itiraz bağlamında savunma hakkının kısıtlandığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının
da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
85. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
yönelik olarak soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi suretiyle
yapılan müdahalenin Anayasa'da (özellikle 19. maddenin sekizinci fıkrası) yer
alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15.
maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
4. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı Olduğuna İlişkin
İddia
a. Başvurucunun İddiaları
86. Başvurucu; tutukluluğa ve yapılan itirazlara ilişkin karar
veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız mahkeme güvencesini
sağlamadığını, bu mahkemelerin yürütme organının bir aracı hâline geldiğini
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
87. Olağanüstü hâl ilanına konu olaylar kapsamında suçlanan
başvurucunun tutuklanmasına karar verildiği tarihte olağanüstü hâl devam
etmektedir. Bu itibarla başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasına
karar veren yargı mercilerinin bağımsız ve tarafsız olup olmadığının
incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme
sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasına karar veren mercinin
başta Anayasa'nın 19. maddesi olmak üzere diğer maddelerinde yer alan
güvencelere aykırı davranıp davranmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması
hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp
kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
88. Anayasa'nın 9. maddesinde, yargı yetkisinin bağımsız
mahkemelerce kullanılacağı açıkça hükme bağlanmış; 138. maddesinde ise
mahkemelerin bağımsızlığından ne anlaşılması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre "Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı
yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez;
genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz."
Bağımsızlık; mahkemenin bir uyuşmazlığı çözümlerken yasamaya, yürütmeye,
davanın tarafları ile çevreye ve diğer yargı organlarına karşı bağımsız
olmasını, onların etkisi altında olmamasını ifade etmektedir (AYM, E.2014/164,
K.2015/12, 14/1/2015).
89. Bir mahkemenin idareye ve davanın taraflarına karşı bağımsız
olup olmadığının belirlenmesinde üyelerinin atanma şekli ve onların görev
süreleri, dış baskılara karşı teminatların varlığı ve mahkemenin bağımsız
olduğu yönünde bir görüntü sergileyip sergilemediği önem arz etmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134,
16/5/2013, § 28).
90. Anayasa'nın 36. maddesinde, mahkemelerin tarafsızlığından
açıkça bahsedilmemekle birlikte Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca davanın
tarafsız bir mahkemede görülmesini isteme hakkı adil yargılanma hakkının zımni
bir unsurudur. Ayrıca mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini
tamamlayan iki unsur olduğu dikkate alındığında -Anayasa'nın bütünlüğü ilkesi
gereği- Anayasa'nın 138., 139. ve 140. maddelerinin de tarafsız bir mahkemede
yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulması gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 60).
91. Mahkemelerin tarafsızlığı kavramı, görülecek davalar
karşısında bizzat mahkemenin kurumsal yapısı ile davaya bakmakla görevli
hâkimin tutumu üzerinden açıklanmaktadır. Öncelikle mahkemelerin kuruluşu ve
yapılanmasıyla ilgili yasal ve idari düzenlemelerin tarafsız olmadığı
izlenimini vermemesi gerekir. Esasında kurumsal tarafsızlık, mahkemelerin
bağımsızlığı ile bağlantılı bir konudur. Tarafsızlık için öncelikle bağımsızlık
ön koşulu gerçekleşmeli ve ek olarak kurumsal yönden de taraf görüntüsü verecek
bir yapılanma oluşmamalıdır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
92. Mahkemelerin tarafsızlığını ifade eden ikinci unsur,
hâkimlerin görülecek davaya ilişkin öznel tutumlarıyla ilgilidir. Davaya
bakacak olan hâkimin davanın taraflarına karşı eşit, yansız ve ön yargısız
olması, hiçbir telkin ve baskı altında kalmadan hukuk kuralları çerçevesinde
vicdani kanaatine göre karar vermesi gerekir. Aksi yöndeki davranışlar ise
hukuk düzenince disiplin ve ceza hukuku alanındaki yaptırımlara tabi
kılınmıştır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
93. Genel bir kanuni düzenlemeye dayanılarak ve Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından yapılan atama sonucunda sulh ceza
hâkimlerinin -soruşturma aşamasında tutuklama tedbirine ilişkin karar vermek de
dâhil olmak üzere- kanun ile verilen görevleri yaptıkları anlaşılmaktadır.Bağımsız
ve tarafsız olmadıkları iddia edilen sulh ceza hâkimliklerinin Cumhuriyet
savcısının taleplerini reddederek şüpheliler lehine kararlar da verdikleri
bilinmektedir. Bu itibarla bazı soyut varsayımlardan hareket ederek ilgili
hâkimlerin bağımsız ve tarafsız davranmadıklarını kabul etmek mümkün değildir
(Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hikmet
Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, § 114; Hidayet Karaca, § 78, Mehmet Baransu (2), §§ 64-78;Mehmet Hasan Altan [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, §§
160-172).
94. Nitekim Anayasa Mahkemesi; sulh ceza hâkimlerinin de diğer
tüm hâkimler gibi HSYK tarafından atandıkları ve Anayasa'nın 139. maddesinde
öngörülen hâkimlik teminatına sahip bulundukları, diğer tüm mahkemelerde olduğu
gibi Anayasa'nın öngördüğü biçimde mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik
teminatı esaslarına uygun olarak teşkilatlandırıldıkları, bunların yapılanması
ve işleyişinde tarafsız davranamayacakları sonucuna ulaşılmasını gerektiren
herhangi bir unsur bulunmadığı, ayrıca somut, nesnel ve inandırıcı delillerle
hâkimin tarafsızlığını yitirdiğinin ortaya konması durumunda davaya bakmasını
engelleyen usul hükümlerinin de bulunduğu gerekçeleriyle sulh ceza
hâkimliklerini ihdas eden kanun hükmünün iptali istemini reddetmiştir (AYM,
E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
95. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğuna ilişkin
karar veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız olmadığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
96. Buna göre başvurucunun sulh ceza hâkimliğince
tutuklanmasının bu hakka dair -başta 19., 37., 138., 139. ve 140. maddeler
olmak üzere- Anayasa'da yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı
görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiası
97. Başvurucu; bir günlük gözaltı süresi içinde kelepçeli olarak
bekletildiğini, uyumasının engellendiğini, banyo imkanı tanınmadığını ve
tuvalette yıkanmak zorunda kaldığını, yetersiz beslendiğini, tutanak
tutulmaksızın ve müdafii olmaksızın defalarca mülakat
adı altında psikolojik sorgu ve işkenceye uğradığını, kolluk ve savcılık
ifadelerinden sonra halka defalarca teşhir edildiğini belirterek insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muameleye tabi tutulma yasağının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
98. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
99. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı ve
Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturma
yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya da elverişli olmalıdır (Tahir Canan, § 25).
100. Devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü
kapsamında, işkence veya kötü muameleyi gösteren yeterli kesin belirtiler
mevcut olduğunda -kişilere müdahale üçüncü kişilerden gelmiş olsa dahi- şikâyet
ya da ihbarda bulunulmadığında bile resen soruşturma açılmasının sağlanması
gerektiği açıktır (Tahir Canan, §
25).
101. Somut olayda gözaltı sürecindeki kötü muamele iddialarına
ilişkin olarak başvurucu, genel olarak gözaltında iken kamu görevlileri
tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ve insani olmayan gözaltı
koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ileri sürmektedir. Bu bölümdeki
iddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gözaltına alındığı
andan itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan
şikâyetçi olduğu görülmektedir. Başvurucu, gözaltında tutma koşullarının
yetersizliğinden bahsetmişse de bu kapsamda maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü
muamelenin kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma
koşullarından mı kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu
iddiaların Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve
belge bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının
başvurucunun anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden
kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya
konması gerekmektedir.
102. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini, varsa bu konudaki
kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini ve
çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
103. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kötü muamele yasağının
ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak idari ve/veya yargısal başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız hâkim
ilkelerine aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA ,
5. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
30/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.