logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ali Ahmet Böken [1.B.], B. No: 2017/25973, 12/12/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALİ AHMET BÖKEN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/25973)

 

Karar Tarihi: 12/12/2018

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Hüseyin TURAN

Başvurucu

:

Ali Ahmet BÖKEN

Vekili

:

Av. Erşan CANSEVEN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, gazeteci olan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul sürede sonlandırılmaması ve tutukluluğa ilişkin kararların bağımsız ve tarafsız olmayan sulh ceza hâkimliklerince verilmesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; ifade özgürlüğü ve gazetecilik faaliyetine konu eylemlerinden dolayı tutuklama kararı verilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün; gözaltı ve tutukluluk süreçlerindeki bazı uygulamalar nedeniyle ise kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 7/6/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Türkiye 15 Temmuz 2016 gecesi askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Kamu makamları, soruşturma mercileri ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).

8. Bu kapsamda FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmalarına yönelik soruşturmalar yapılmış ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır.

9. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Türkiye Radyo Televizyon Kurumunda (TRT) haber dairesi başkan yardımcı olarak çalışmakta olan başvurucu hakkında da FETÖ/PDY'nin TRT yapılanmasıyla bağlantılı olarak soruşturma başlatılmıştır.

10. Öte yandan başvurucunun Kurumdaki görevine 21/7/2016 tarihinde son verilmiştir. Başvurucu daha sonra 1/9/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 15/8/2016 tarihli ve 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu görevinden çıkarılmıştır.

11.Başvurucu 11/8/2016 tarihinde konutunda yapılan arama sonrasında gözaltına alınmıştır. Bu arama sırasında başvurucunun cep telefonu ve bilgisayarına el konulmuştur. Başvurucu, akabinde Ankara Emniyet Müdürlüğüne getirilerek sorgulanmaya başlanmış ve18/8/2016 tarihine kadar burada gözaltında tutulmuştur.

12. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 18/8/2016 tarihinde "[başvurucunun da aralarında bulunduğu] Şüphelilerin üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu ... atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi dikkate alınarak" gerekçesiyle FETÖ/PDY üyesi olma suçundan tutuklanması istemiyle başvurucuyu Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.

13. Başvurucu, Hâkimlikteki ifadesinde "... FETÖ/PDY terör örgütü üyesi değilim. Bu örgütle hiçbir irtibatım olmadı. Daha doğrusu ben daha önce bu yapıya ait olan Samanyolu TV de çalışırken genel müdürü ile problem yaşamam nedeniyle o kurumdan ayrıldım. Bir süre işsiz kaldım daha sonra 2009 yılında TRT'de sözleşmeli olarak göreve başladım. Görev yaptığım süre içerisinde bu terör örgütü üyelerini TRT'ye yerleştirme ve kadrolaşma yönünde hiçbir gayret sarf etmedim. Kaldı ki; benden böyle bir şey istenmedi, istense de ben bu yetkilere haiz değilim ... beni suçlayıcı ifadelerde bulunan tanık beyanlarını kabul etmiyorum. Bunlar iftiradır ... TRT'ye kim alınmışsa bizzat kendisinin yer aldığı komisyonlar tarafından alınmıştır ... Bu beyanlara itibar edilmemesini, tutuksuz yargılanmamı talep ediyorum .... Bylock isimli mesajlaşma programını hiç kullanmadım. Benim bu programı kullandığıma ilişkin tespitin neye dayalı olduğunu anlamış değilim ... " şeklinde beyanda bulunmuştur.

14. Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 18/8/2016 tarihinde, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir. Şüpheli ile birlikte tutuklanması için Hâkimliğe sevk edilen bir kişi ise adli kontrol tedbiri kararı ile salıverilmiştir. Hâkimliğin tutuklama kararının ilgili bölümü şöyledir:

"... [başvurucunun da aralarında olduğu] şüphelilerin üzerilerine yüklenen silahlı terör örgütüne üye olma suçunun vasıf ve mahiyeti, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren deliller, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya değiştirmeye teşebbüs eyleminin yakın ve somut bir tehdit olarak devam ediyor olması, 20/7/2016 tarihi itibariyle tüm ülke genelinde bu eylem nedeniyle olağanüstü hal ilan edilmesi, şüphelilerin saklanma veya kaçma şüphesini uyandıran somut olguların varlığı (aynı suç kapsamında soruşturulan bir kısım şüphelilerin kaçmış olması) fiilin kanunda karşılığı olan cezanın miktarı, suçların CMK'nın 100/3 maddesinde sayılan suçlardan olması ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5.maddesinde yer alan tutuklamaya ilişkin şartların gerçekleştiği dikkate alınarak adli kontrol uygulanmasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla şüphelilerin CMK'nın 100. vd. maddeleri gereğince ayrı ayrı tutuklanmalarına ... [karar verildi.]"

15. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 18/4/2017 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.

16. İddianamede ilk olarak FETÖ/PDY'nin hangi amaçla kurulduğuna ve tarihçesine, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine, hiyerarşik yapısına ve bir kısım hukuka aykırı eylemlerine değinilmiş; devamında ise örgütün TRT'deki yapılanmasına ilişkin olgulara yer verilmiştir.

17. İddianamede başvurucuyla ilgili suçlamalara esas alınan olgular özetle şöyledir:

i. Başvurucunun kullandığı cep telefonunda ByLock tespitinin yapıldığı, bu program ile örgüt içi mesajlaşma içeriklerinin belirlendiği, çok sayıda kişi ile fazla sayıda görüşme dökümünün bulunduğu ve bu görüşmelerin içeriğinin tespit edildiği ifade edilmiştir. Bu içeriklere göre başvurucunun örgüt içinde tarafsız kamu yayıncılığı görev ve anlayışı dışında örgüt yararına faaliyetlerde bulunduğu ileri sürülmüştür. Bu mesaj içerikleri şöyledir:

"... star gazetesi yarın kpss savcısı Y.E.ye parelellerden ölüm tehdidi manşeti ile çıkacak, abi nasıl olur, pazartesi başlamamız lazım...abi AA paraleli avukat timi diye bir haber yaptı, ona karşı bir haber çalışabilirmiyiz, derler ki lütfullah ve kasırga seçimden sonra gidecek. rt çok rahatsızmış, lütfolayını herkes konuşuyormuş...yani seçim öncesi ikisi ile ilgili birşeyler iyi olur aslında, hazır eleman kıl olmuşken...CHA na erişilemiyor, ama facebook ve goole+ sayfaları aktif, b planı olarak oraya yükleseler verilerini olmaz mı...avukat Kadir hakim incelemeye aldı diyor...bu arada mahkemenin kararına göre yeniden değerlendirme yapacağım...1 Eylül de iptal kararı verecekler...AYM kararları geri işlemediği için hükmen kapanmış olacak, ondan sonra dersanecilik diye birşey kaymayacak, çünkü dersaneciliği düzenleyen ne bir kanun var ne de b ir yönetmelik...güneydoğu da dersanenin ihtiyaç olduğunu söyleyecek HDP de etkili milletvekili olması lazım, MHP maalesef ş... birşey çıkacağını zannetmiyorum, CHP den birkaç milletvekili çıkabilir, ama onlar bile bu cemaat meselesi topa girmeyelim kanaatinin partide hakim olduğunu düşünüyorum...haberin vardır el koyma planları var...beraber olmakla itham edildiğimiz abilerimiz de bize kazık atıyor, yada en büyük kazığı onlar atıyor...abi tayip vs değil lakin bu ve benzeri fitneler bizi bitirebilir, Ceylan, Hacı, Macit, S Kaya, en son M Yasa da eklendi bu listeye, acaba şu kurbanda cemaat kurban için topladığı paraları bila hayruşart kurbana harcasa, ucuz kestirse bile kalanını nafile kesse, işler düzelirmi dedim, bunu da söyleyebilirsin A.A. abiye, acaba düzelirmi işler...yarın F.M. ile röportaj yapacağım, ona sorulacak soruları kapsamlı bir şekilde yollarmısın sabah..."

ii. Başvurucunun FETÖ/PDY'nin finans kuruluşu olduğu belirtilen Bank Asyada hesap hareketlerinin örgüte destek mahiyetinde olduğu ileri sürülmüştür.

-Bu kapsamda başvurucunun hesabında 24/12/2014 tarihi itibarıyla 9.909 TL bakiyesinin bulunduğu, bu durumun 2014 yılı içinde bakiye hesabında bir artış olduğunu gösterdiği belirtilmiştir.

iii. Başvurucunun eşinin 2012 yılında Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) Başkanlığınca FETÖ/PDY hakkında yapılan incelemede H.Ş.den ve Asya Emeklilik ve Hayat A.Ş.den iki işlemde 29/4/2016 tarihinde havale aldığı ileri sürülmüştür.

-Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) 3/2/2015 tarihinde FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu değerlendirilen Bank Asyanın yönetimine el koymuş, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ise anılan Bankayı 29/5/2015 tarihinde TMSF'ye devretmiştir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantıları olduğu belirtilen çok sayıda ticari kuruluşa da kayyum atanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 35).

iv. Telefon kayıtlarına dayanılarak başvurucunun FETÖ/PDY'nin üst düzey yöneticilerinden olduğu iddia edilen N.T. ile iletişim hâlinde olduğu ileri sürülmüştür.

v. Başvurucunun 5/6/2014 tarihinde 1.500 TL FETÖ/PDY ile bağlantılı Atlantik Eğitim Yayın Taş. Bil. Tic. A.Ş. hesabına EFT gönderdiği ileri sürülmüştür. Söz konusu Kurum 23/7/2016 tarihli 667 sayılı KHK ile kapatılmıştır.

vi. Tanık anlatımlarına göre başvurucunun örgütün TRT içindeki yapılanmasında aktif rol aldığı, TRT haber kanalının örgütün amacı doğrultusunda yayın yapmasını sağladığı ileri sürülmüştür. Buna ilişkin tanık anlatımlarından bazıları şöyledir:

- Tanık H.İ.K.E beyanında "... FETÖ/PDY... ile ilk tanışmam üniversite yıllarımda sınıf arkadaşım olan [başvurucu] vasıtası ile oldu. Kendisi daha sonra TRT'de haber müdürü olarak çalıştı. [Başvurucu] bana o dönemde bu yapıya ait evlerde yetiştiğini, üniversitede okuduğu dönemde de yatılı yurtlarında kaldığını, ayrıca yine yapıya ait evlere ders vermek amacı ile gittiğini ve ev abiliği yaptığını söyledi ..."

- Tanık E.E. beyanında "... 2009 yılı ve sonrasında [TRT] haber dairesi başkanlığına Samanyolu TV de yönetmenlik ve idarecilik yapan [başvurucu] ve çeşitli kurumlarda çalışan ... çok sayıda FETÖ mensubu TRT kademelerinde işe başladılar. 2008-2013 yılları arasında yapılan atamalar sonrasında TRT adeta FETÖ'nün çiftliğine döndü.

...

Darbe gecesi TRT haber dairesinde görevli yönetmen M.Ö.dür. Kendisi [başvurucunun] sağ koludur. FETÖ mensubudur. Bir başka arkadaşı ile nöbet değişimi yaptığını öğrendim. Bu nöbet değişikliği konusu manidardır..."

- Tanık T.Y. beyanında "... TRT Kurumu 2008 yılından itibaren sistemli olarak FETÖ terör örgütü elamanlarının kuruma sızmaları başlamıştır. Özellikle personelden sorumlu genel müdür yardımcısı A.K. nin önderliğinde 2008 yılından sonra alınan elamanların yüzde 80'i FETÖ terör örgütü şüphelisidir. FETÖ terör örgütünün medyadaki etkin isimlerinden [başvurucunun] yönetimce haber dairesi başkanlığına getirilmesi ile haber dairesinin tüm kadroları FETÖ terör örgütü kadrolarıyla doldurulmuştur ..."

- Tanık T.Y. beyanında "... 2009 yılında örgütten ayrıldım. İş aramaya başladım. TRT Ankara bürosunda staja başladım. Eskiden tanıdığım A.E. ile karşılaştım. TRT ye girdiğimi söyledim. Orada bizim [başvurucu] var arayayım dedi ve [başvurucuyu] aradı ve ona arkadaşımız sahip çık yanına gönderiyorum dedi. [Başvurucunun] yanına gittim. Beni kabul etti. Cemaatten olup olmadığını teyit etmeye çalıştı. Örgütten uzaklaşmaya çalıştığımı söylemedim. Beni örgüt içinde düşünerek sahiplendi. TRT habere aldırdı. Malezya'ya gönderdi. TRT'de teknik elemandım. Onun için muhabirler daha kıymetliydi. [Başvurucu] cemaat mensubu olan kişileri parlatırdı. S.K.yi bu şekilde parlattığını gördüm. TRT haberde tamamen cemaat yayını ve haberler yapıyordu. TRT Haber Ankara'da çalışan A.Y.K.de örgüt mensubu olup aynen S.K. gibi [başvurucu] tarafından korunurdu."

18. İddianamede başvurucuya yöneltilen suçlamalara ilişkin delil olarak iddia, savunma, nüfus ve adli sicil kaydı, arama, gözaltı ve el koyma kararları, sorgu ve ifade tutanakları, kolluk araştırma tutanakları, MASAK inceleme raporu, tanık anlatımları ile tüm dosya kapsamı gösterilmiştir.

19. Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesi 27/4/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/143 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. Mahkemece 3/5/2017 tarihinde yapılan tensip incelemesi ile birlikte başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.

20. Başvurucu 8/5/2017 tarihinde tutukluluğun devamına ilişkin bu karara itiraz etmiştir. Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesince 29/5/2017 tarihinde "... Ankara 18.Ağır Ceza Mahkemesinin ... kararının gerekçelerin usul ve yasaya uygun olduğu ..." gerekçesiyle itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.

21. Başvurucu, anılan kararı 31/5/2017 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.

22. Başvurucu 7/6/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

23. Başvurucu; yargılama aşamasındaki savunmasında özetle 2009 yılında TRT Haber'de tedbiren başkan yardımcısı olarak çalışmaya başladığını, daha önce Samanyolu TV'de çalıştığını, TRT Haber kanalında koordinatör olarak görev yaptığını, bu sürede başarılı çalışmaları olduğunu, aleyhine ifade veren tanık beyanlarını kabul etmediğini, kızının Atlantik okullarında okuması nedeniyle okul taksitlerini ödemek için Bank Asyada hesap açtığını, TRT'de çalıştığı dönemde hızlı yükselmediğini, emeği ve çalışmalarıyla bulunduğu yerlere geldiğini, Kurumda örgütsel kadrolaşma yapmadığını, TRT yayınlarını örgütün amaçları doğrultusunda yaptırmadığını, Bylock programını kullanmadığını, Bylock mesaj içeriklerinin kendisine ait olmadığını belirtmiş ve beraatine karar verilmesini talep etmiştir.

24. Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/4/2018 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 9 yıl 9 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. İddianamede belirtilen delillere atıfla verilen kararın ilgi kısmı şöyledir:

"... sanığın şifreli mesaj ve görüşme programı olan bylock isimli programını yoğun bir şekilde kullandığının tespit edildiği, dinlenen tanıkların sanığın bu örgüt üyesi olduğuna dair beyanda bulundukları, sanığın ... belirtilen eylemleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde; FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısı içerisine dahil olmak suretiyle üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği ..."

25. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla istinaf aşamasında derdesttir vebaşvurucunun hükmentutukluluk durumu devam etmektedir.

IV. İLGİLİ HUKUK

26. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

 (2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

 (3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

...

11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),

..."

27. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.

 (2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;

a) Kuvvetli suç şüphesini,

b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,

c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,

gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."

28. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:

"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

...

d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,

...

k) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,

Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."

29. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"(1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir."

30. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 (2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."

31. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun "Cezaların artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur."

32. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun "Amaç ve kapsam" kenar başlıklı 1. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

"Bu kanun, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemek, karara bağlamak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere kurulan infaz hâkimliklerine ilişkin hükümleri kapsar."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

33. Mahkemenin 12/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

34. Başvurucu; tutuklama nedenlerinin bulunmadığını, tutuklamaya neden olabilecek hiçbir maddi olgunun kararda gösterilmediğini, isnat edilen suçla bir ilgisinin bulunmadığını, ceza kanunlarındaki silahlı terör örgütü üyeliğine ilişkin hükümlerin keyfî ve öngörülemez biçimde yorumlandığını, tutuklama ve tahliye talebinin reddine ilişkin kararların gerekçesiz olduğunu, tutuklama tedbiri yerine adli kontrol tedbirlerinin uygulanmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

b. Değerlendirme

35. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

36. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:

"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."

37. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

38. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

i. Uygulanabilirlik Yönünden

39. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).

40. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).

ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden

 (1) Genel İlkeler

41. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).

42. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun düşen kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).

43. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).

44. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).

45. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).

46. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123). Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

47. Başvurucu 11/8/2016 tarihinde gözaltına alınmış ve Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 18/8/2016 tarihli kararıyla tutuklanmıştır.

48.Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe teşebbüsünün ardındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin TRT'deki yapılanması içinde yer aldığı iddiasıyla yürütülen bir soruşturma (bkz. § 9) kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır (bkz. § 14). Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

49. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

50. Başvurucunun Hâkimlikteki ifadesi dikkate alındığında FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock uygulamasının kullanıcısı olması ve bazı tanık beyanlarına göre TRT'deki yapılanma içinde bulunması nedeniyle tutuklandığı anlaşılmaktadır (bkz. §§ 13, 14).

51. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267). Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren hâkimliklerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını aktif bir şekildekullanmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir, § 74).

52. Soruşturma dosyasında TRT'de çalıştıkları anlaşılan bazı tanıkların soruşturma kapsamında verdikleri ifadelerinde TRT haber dairesinde sorumlu olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarda bulundukları görülmektedir (bkz. § 17). Anayasa Mahkemesi Selçuk Özdemir başvurusunda FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75).

53. Başvurucunun yukarıda belirtilen eylemleri nedeniyle Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/4/2018 tarihli kararıyla silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 9 yıl 9 ay hapis cezasıyla mahkûmiyetine karar verilmiştir.

54.Bu itibarla soruşturma mercilerince yukarıda belirtilen olguların FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.

55. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar da dâhil olmak üzere somut olayın tüm özelliklerinin dikkate alınması gerekir.

56. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken suça ilişkin kanunda öngörülen ceza miktarına, isnat edilen suçun katalog suçlar arasında olmasına, kaçma şüphesinin bulunmasına ve adli kontrolün yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir.

57. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen ve hakkında cezalandırılması istenen silahlı terör örgütüne üye olma suçu, Türk hukuk sisteminde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tiplerinden biridir (bkz. § 30). Kanunda, isnat edilen suça ilişkin olaraköngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Aydın Yavuz ve diğerleri, § 275). Ayrıca anılan suçlar, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır.

58. Darbe teşebbüsü sonrasındaki koşullar dolayısıyla soruşturma konusu olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Bu dönemde ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272;Selçuk Özdemir,§§ 78, 79).

59. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma şüphesine ve delilleri etkileme ihtimaline yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerden yoksun olduğu söylenemez.

60. Son olarak başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).

61. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 64).

62. Somut olayın özellikleri dikkate alındığında Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suçlar için öngörülen cezanın miktarını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.

63. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

64. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.

2. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

65. Başvurucu, Sulh Ceza Hâkimlikleri ve Ankara 18. ve 19. Ağır Ceza Mahkemeleri tarafından verilentutukluğun devamına ilişkin kararların ve bu kararlara karşı yapılan itiraz sonucunda verilen kararların formül gerekçelerden ibaret olduğunu, dilekçelerinde ileri sürülen nedenlere kararlarda değinilmediğini belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

66. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, §16). Bu tür şikâyetler Anayasa Mahkemesince tutukluluğun makul sürede sonlandırılmadığı şikâyeti olarak değerlendirilmiştir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 40). Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekmektedir.

67. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

68. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

69. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).

70. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).

71. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla kişinin tutukluluk hâli sona erer (Korcan Polatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33). Başvurucu hâlihazırda tahliye olmuş ya da hükümlü hâle gelmiş ise tutukluluğun makul süreyi veya kanunda öngörülen azami süreyi aşması dolayısıyla Anayasa Mahkemesince verilecek bir ihlal kararı başvurucunun serbest kalması sonucunu doğurmayacaktır. Bu durumda yalnızca kişinin tutulmasıyla ilgili hak ihlalinin tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinilecektir.Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel başvuruda bulunulması gerekir (Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, § 26; Ekrem Atıcı, B. No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).

72. Somut olayda başvurucu tahliye edilmemiş ancak ilk derece mahkemesinin 3/4/2018 tarihli kararıyla mahkûm edilmiştir. Dolayısıyla bireysel başvuruda bulunduktan sonra mahkûmiyetine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.

73. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Sulh Ceza Hâkimliklerinin Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı Olduğuna İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

74. Başvurucu; tutukluluğa ve tahliye talebinin reddine karar veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız mahkeme güvencesini sağlamadığını ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

75. Anayasa'nın 9. maddesinde, yargı yetkisinin bağımsız mahkemelerce kullanılacağı açıkça hükme bağlanmış; 138. maddesinde ise mahkemelerin bağımsızlığından ne anlaşılması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre "Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz." Bağımsızlık; mahkemenin bir uyuşmazlığı çözümlerken yasamaya, yürütmeye, davanın tarafları ile çevreye ve diğer yargı organlarına karşı bağımsız olmasını, onların etkisi altında olmamasını ifade etmektedir (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).

76. Bir mahkemenin idareye ve davanın taraflarına karşı bağımsız olup olmadığının belirlenmesinde üyelerinin atanma şekli ve onların görev süreleri, dış baskılara karşı teminatların varlığı ve mahkemenin bağımsız olduğu yönünde bir görüntü sergileyip sergilemediği önem arz etmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 28).

77. Anayasa'nın 36. maddesinde, mahkemelerin tarafsızlığından açıkça bahsedilmemekle birlikte Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca davanın tarafsız bir mahkemede görülmesini isteme hakkı, adil yargılanma hakkının zımni bir unsurudur. Ayrıca mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini tamamlayan iki unsur olduğu dikkate alındığında -Anayasa'nın bütünlüğü ilkesi gereği- Anayasa'nın 138., 139. ve 140. maddelerinin de tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 60).

78. Mahkemelerin tarafsızlığı kavramı, görülecek davalar karşısında bizzat mahkemenin kurumsal yapısı ile davaya bakmakla görevli hâkimin tutumu üzerinden açıklanmaktadır. Öncelikle mahkemelerin kuruluşu ve yapılanmasıyla ilgili yasal ve idari düzenlemelerin tarafsız olmadığı izlenimini vermemesi gerekir. Esasında kurumsal tarafsızlık, mahkemelerin bağımsızlığı ile bağlantılı bir konudur. Tarafsızlık için öncelikle bağımsızlık ön koşulu gerçekleşmeli ve ek olarak kurumsal yönden de taraf görüntüsü verecek bir yapılanma oluşmamalıdır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).

79. Mahkemelerin tarafsızlığını ifade eden ikinci unsur, hâkimlerin görülecek davaya ilişkin öznel tutumlarıyla ilgilidir. Davaya bakacak olan hâkimin davanın taraflarına karşı eşit, yansız ve ön yargısız olması, hiçbir telkin ve baskı altında kalmadan hukuk kuralları çerçevesinde vicdani kanaatine göre karar vermesi gerekir. Aksi yöndeki davranışlar ise hukuk düzenince disiplin ve ceza hukuku alanındaki yaptırımlara tabi kılınmıştır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).

80. Genel bir kanuni düzenlemeye dayanılarak ve Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) tarafından yapılan atama sonucunda sulh ceza hâkimlerinin -soruşturma aşamasında tutuklama tedbirine ilişkin karar vermek de dâhil olmak üzere- kanun ile verilen görevleri yaptıkları anlaşılmaktadır. Bağımsız ve tarafsız olmadıkları iddia edilen sulh ceza hâkimliklerinin Cumhuriyet savcısının taleplerini reddederek şüpheliler lehine kararlar da verdikleri bilinmektedir. Bu itibarla bazı soyut varsayımlardan hareket ederek ilgili hâkimlerin bağımsız ve tarafsız davranmadıklarını kabul etmek mümkün değildir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, § 114; Hidayet Karaca, [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, § 78; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/05/2016, §§ 64-78).

81.Somut olayda bağımsız ve tarafsız olmadıkları iddia edilen Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliği, Cumhuriyet savcısının tutuklamaya sevk ettiği şüphelilerden birisi hakkında tutuklama talebinin reddine karar vermiştir. Dolayısıyla bu hâkimliklerin soruşturma kapsamında tutuklanması talep edilen şüpheliler lehine kararlar verdikleri görülmektedir (bkz. § 14).

82. Nitekim Anayasa Mahkemesi; sulh ceza hâkimlerinin de diğer tüm hâkimler gibi HSK tarafından atandıkları ve Anayasa'nın 139. maddesinde öngörülen hâkimlik teminatına sahip bulundukları, diğer tüm mahkemelerde olduğu gibi Anayasa'nın öngördüğü biçimde mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına uygun olarak teşkilatlandırıldıkları, bunların yapılanması ve işleyişinde tarafsız davranamayacakları sonucuna ulaşılmasını gerektiren herhangi bir unsur bulunmadığı, ayrıca somut, nesnel ve inandırıcı delillerle hâkimin tarafsızlığını yitirdiğinin ortaya konması durumunda davaya bakmasını engelleyen usul hükümlerinin de bulunduğu gerekçeleriyle sulh ceza hâkimliklerini ihdas eden kanun hükmünün iptali istemini reddetmiştir (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).

83. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğuna ilişkin karar veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. İfade ve Basın Özgürlüklerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

84. Başvurucu, tutuklanması nedeniyle mesleğini icra edemeyeceğini belirterekifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

85. Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar, §§ 92-100; Hidayet Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), §§ 157-164; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 191-203; Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 105-116; Mustafa Ali Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, B. No: 2014/85, 3/1/2014, §§ 61-75; Faysal Sarıyıldız, B. No: 2014/9, 3/1/2014, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, B. No: 2013/9895, 2/1/2014, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, B. No: 2013/9894, 2/1/2014, §§ 60-74).

86. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu ve ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 48-64). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucu yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.

87. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade ve basın özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiası

88. Başvurucu; gözaltında kaldığı 8 günlük süre içinde fiziksel şiddete, tehditlere, ve psikolojik baskıya maruz bırakıldığını, 10 m² genişliğinde 3-4 kişinin kalabileceği bir hücrede 15-16 kişi ile birlikte kaldığını, gözaltı sürecinde verilen içecek ve gıdaların da yetersiz olduğunu, bu süreçte ailesiyle veya dışarıdan hiçbir kimseyle görüştürülmediğini belirterek insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

89. Başvurucu ayrıca tutuklu olarak kaldığı ceza infaz kurumundaki uygulamaların da insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele niteliğinde olduğunu, bu bağlamda keyfî olarak avukatıyla görüştürülmesine kısıtlama getirildiğini ve eşiyle on beş günde bir telefonla iletişimde bulunmasına ve kapalı görüşme yapmasına izin verildiğini, yedi kişilik odada 40-50 kişi ile birlikte kaldığını, yatak sayısının yetersiz olduğunu ve dönüşümlü olarak yerde yatmak zorunda bırakıldığını, kaldığı yerde iki tuvalet ve duşun bulunması nedeniyle hijyenik şartların sağlanmadığı gibi temel insani ihtiyaçlarının engellendiğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

90. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, gözaltı sırasında ve tutuklama sonrasında hakkında uygulanan muamelelere ve tutulma koşullarına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerekir.

91. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (bkz. §§ 68, 69 ).

92. Anayasa Mahkemesince buna benzer başvurular birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda mevcut başvuru yollarının ulaşılabilir, ileri sürülen şikâyetler açısından telafi imkânına sahip ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte olmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir sebep bulunmadığından başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını gerektiren bir durumun da olmadığı dikkate alınarak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmiştir (diğerleri arasında bkz. Mehmet Hasan Altan [G.K], B. No: 2016/2367, 11/1/20182, §§ 243-252; Mehmet Baransu, B. No: 2015/8046, 19/11/2015, § 30). Dolayısıyla somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

93. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmı hakkında başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Tutuklama dolayısıyla ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

5. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 12/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Ali Ahmet Böken [1.B.], B. No: 2017/25973, 12/12/2018, § …)
   
Başvuru Adı ALİ AHMET BÖKEN
Başvuru No 2017/25973
Başvuru Tarihi 7/6/2017
Karar Tarihi 12/12/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, gazeteci olan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul sürede sonlandırılmaması ve tutukluluğa ilişkin kararların bağımsız ve tarafsız olmayan sulh ceza hâkimliklerince verilmesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; ifade özgürlüğü ve gazetecilik faaliyetine konu eylemlerinden dolayı tutuklama kararı verilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün; gözaltı ve tutukluluk süreçlerindeki bazı uygulamalar nedeniyle ise kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Tutukluluk (süre) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Tutulan kişinin yargı merciine başvuru hakkı (hakim önüne çıkarılma) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
İfade özgürlüğü Terör örgütüne üye olma (TCK.314) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Kötü muamele yasağı Yakalama ve/veya gözaltı sırasında güç kullanımı Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 100
101
141
142
5237 Türk Ceza Kanunu 314
3713 Terörle Mücadele Kanunu 5
4675 İnfaz Hakimliği Kanunu 1
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi