TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET KARAKAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/6293)
|
|
Karar Tarihi: 28/11/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Murat
BAŞPINAR
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet
KARAKAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Hüseyin
Taha AKGÜL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, darbe teşebbüsüyle bağlantılı olarak yürütülen
soruşturmada uygulanan gözaltına alma ile tutuklama tedbirinin hukuki olmaması
ve tutukluluğun makul süreyi aşması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının; lisans ve yüksek lisans eğitimine devam edememe nedeniyle de eğitim
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 1/3/2017 ve 16/6/2017tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Kişi yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2017/27055
numaralı bireysel başvurunun 2017/6293 numaralı bireysel başvuru ile
birleştirilmesine, incelemenin 2017/6293 numaralı bireysel başvuru dosyası
üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son
bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu
teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve
son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya
Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve
diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
8. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 51, Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/01/2018, § 12).
9. Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunda spiker olarak görev
yapmakta olan başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY ile
bağlantılı suçlardan yürütülen bir soruşturma kapsamında 7/8/2016 tarihinde
Ankara İl Emniyet Müdürlüğünce gözaltına alınmıştır.
10. Başvurucu 29/8/2016 tarihinde ifadesi alınmak üzere Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmiştir. Başvurucu; ifadesi alındıktan
sonra FETÖ/PDY üyesi olma, nitelikli dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik
suçlarından tutuklanması istemiyle Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk
edilmiştir.
11. Başvurucunun sorgu sırasındaki ifadesi şöyledir:
"... Üzerime isnat edilen FETÖ/PDY terör
örgütüyle hiç bir bağım yoktur. Devletine, milletine, hükümetine bağlı bir
insanım. 15 Temmuz darbe girişimini özellikle kınıyorum. Hakkımda isnat edilen
özellikle kopya çekme suçunu, yada soruları bir şekilde ele geçirme suçunu
kabul etmiyorum. Başarılı bir öğrenciydim, lise hayatımda ve üniversite
hayatımda. Bu sene girdiğim LYS'de eşit ağırlıktan
Türkiye 7000.si oldum. Gazi Hukuk Fakültesine yerleştim. Türkiye'de derece
yapmış bir öğrenciyim. 2008 yılında girdiğim eğitim bilimleri sınavının, KPSS'deki eğitim bilimleri testinin düşük olmasının sebebi
sınav heyecanından. Ben o sınava hiç hazırlanmadan gittim. Genel kültür ve
genel yetenekte 84 puan aldım. Eğitim bilimleri sınavına öğleden sonraki
oturumunda da yarısında çıkmak zorunda kaldım, yani sağlık sorunlarından
dolayı. Soruların yarısından fazlasını okumadan işaretledim. Onun için 50 net
düşük bir rakam gibi gözüküyor orada. Hiç bir sınavda şaibeye bulaşmadım. 2010
yılı mayıs ayı, 20 haziran da ben PTT'ye memur olarak atanmıştım. Yani bir kamu
kuruluşunda Ankara'daki evimin dibinde memurdum. Yani böyle bir şeye tenezzül
edecek böyle bir şeyin içine girecek hiç bir ihtiyacım yoktu... 2010 KPSS'ye girmemin sebebi yaklaşık 1,5 senemi verdiğim için,
emeklerim boşa gitmesin diye kendimi test ettim. Yani kendim girdim. 2009
sınavında da bilmeden girdiğim o dershanenin, dershanede çalıştığım için
hazırlanamadım. Sırfsınav stresini yaşamak için
girdim ben 2009 sınavına... Hazırlanamadığım için eğitim bilimleri sınavına
2009 yılında başvurmamıştım... 2002'den 2004,2006,2008 KSS puanlarıma
bakarsanız, dosyada yer almıyor onlar, çünkü ön lisans olarak geçiyorlar,
sadece lisansları koymuşlar dosyaya. Hepsi 85 ve üstüdür. Bu sınavlara da,
lisede de hiç bir dershaneye gitmeden, hiç bir çalışma yapmadan sadece lisede
okurken girip aldığım puanlardır. Dosyada belirtilen Ö.Ç. benim KPSS'den kurs arkadaşımdır. Orada ifadem alınırken yanlış bir
bir ifade kullandım. Evlerde kafelerde falan
buluşurduk gibi bir ifade kullandım. Ö.Ç. ile kurs arkadaşlığımdan başka bir
ilişkim yoktur. Kendisi hatırladığım kadarıyla sadece Kocatepe'nin oralarda bir
tek başına kaldığı bir bekar eviydi. Sağlık Bakanlığına atandığını çok
sonraları birileri aracılığıyla duydum. Yani onun görüştüğü kişileri kesinlikle
ve kesinlikle, HTS kaydına girmemdeki sebep olan o kişileri ömrü hayatımda hiç
görmedim. Ö.Ç. ile olan HTS birleşmemde gayet makuldür ki zaten haftanın üç dört
günü KPSS kursunda beraberdik onunla... İki yaşında bir oğlum var, sağ böbreği
kum üretiyor, iki ayda bir düzenli doktora götürüyorum, onun bakımı için hem de
Gazi Üniversitesindeki eğitimime devam edebilmek için tutuksuz yargılanmayı
talep ediyorum."
12. Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğince 29/8/2016 tarihinde "... üzerlerine atılı silahlı terör örgütüne üye
olma suçunu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin dosya kapsamında mevcut
olduğu, ayrıca ... atılı suçun yasanın 100/3. maddesinde düzenlenen katalog
sulardan olduğu, bu nedenle tutuklama nedeninin yasal koşullarının oluştuğu,
öte yandan yine ... atılı suçun gerektirdiği cezanın alt ve üst sınırları,
kaçma ihtimallerinin bulunması nazara alındığında adli kontrolün yetersiz
kalacağı, tutuklamanın ölçülü bir tedbir olacağı" gerekçesiyle
başvurucunun tutuklanmasına karar verilmiştir.
13. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 11/11/2016 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma, nitelikli
dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarını işlediğinden bahisle
cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılmıştır.
İddianamede, başvurucu dışında doksan şüpheli hakkında da aynı suçlardan
cezalandırma talebinde bulunulmuştur. FETÖ/PDY'ye ve ByLock programına
ilişkin genel açıklamaların yer aldığı iddianamede diğer sanıklarla birlikte
başvurucu yönünden de girdiği KPSS'yle ilgili olarak
teknik bilirkişi değerlendirmesi, HTS kayıtlarının incelenmesi, Mali Suçları
Araştırma Kurulu Başkanlığı tarafından yapılan analiz çalışması ve ByLock programına ilişkin değerlendirmeler yer
almıştır. Başvurucu hakkında ByLock programına ilişkin yapılan değerlendirme
şöyledir:
"... BYLOCK adlı programı mobil cihaza
yükleyen ve kullandıkları değerlendirilen şahıslar arasında olduğu, tespit
edilmiştir..."
14. Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 28/11/2016 tarihinde iddianamenin kabulüne karar
vermiş ve E.2016/181 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
15. Başvurucu 25/4//2017 tarihli duruşmada tahliyesini talep
etmiş, Mahkemece aynı tarihte "atılı
suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, tutuklulukta geçen süre, atılı
suçlar için yasada öngörülen ceza miktarları, bilirkişi raporu, tanık beyanı,
müşteki beyanları, HTS ve baz kayıtları ile MASAK raporlarına göre kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösterir somut deliller bulunması, atılı suçlardan terör
örgütüne üye olma suçu CMK 100/3-a maddesinde belirtilen katalog suçlardan olup
bu hususlar dikkate alındığında; adli kontrol kararının yetersiz kalacağı,
tutuklama tedbirinin ölçülü ve orantılı olduğu" gerekçesiyle
başvurucunun talebi reddedilmiştir.
16. Anılan karara karşı yapılan itiraz, Ankara 3. Ağır Ceza
Mahkemesinin 23/5/2017 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.
17. Başvurucuya karar 2/6/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 16/6/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
19. Mahkeme 26/10/2017 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun
tahliyesine ve yurt dışına çıkış yasağı yükümlülüğü uygulanmak suretiyle adli
kontrol altına alınmasına karar vermiştir. Başvurucu bunun üzerine serbest
bırakılmıştır.
20. Mahkemece 26/10/2017 tarihli duruşmada, iddianamede ByLock
programını kullandığı iddia edilen sanıklar hakkında yeniden araştırma
yapılması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca müzekkere yazılmasına karar
verilmiştir.
21. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 23/2/2018 tarihli ve
2017/112349 sayılı soruşturma dosyası ekinde gönderilen, başvurucunun ByLock programı
kullanıcısı olduğuna ilişkin tespit değerlendirme tutanağı 7/4/2018 tarihli
duruşmada okunarak dosyaya eklenmiştir.
22. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar
başlıklı 100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
24. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa
sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine
verilir ve bu husus kararda belirtilir."
25. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne
çıkarılmayan,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
26. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin
kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir."
27. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar
başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2)
Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir."
28. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun
"Terör suçları" kenar
başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında
yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
29. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları
işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya
adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur."
30. 23/7/2016 tarihli Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname'nin (KHK) ve 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun'un "Soruşturma ve kovuşturma işlemleri"
kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve
Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen suçlar bakımından,
olağanüstü halin devamı süresince;
a) Gözaltı süresi, şüphelinin yakalama yerine
en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama
anından itibaren otuz günü geçemez."
31. 23/1/2017 tarihli Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren 2/1/2017 tarihli ve 684 sayılı KHK'nın 10. ve 11.
maddeleri ile geçici 1. maddesi şöyledir:
"MADDE 10 – 18/10/2016 tarihli ve 6749
sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 6 ncı
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
'a) Gözaltı süresi, şüphelinin yakalama yerine
en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama
anından itibaren yedi günü geçemez. Delillerin toplanmasındaki güçlük veya
şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle Cumhuriyet savcısı, gözaltı süresinin yedi
gün süreyle uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir.'
MADDE 11 – 8/11/2016 tarihli ve 6755 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve
Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 3 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinde yer alan 'otuz günü geçemez' ibaresi 'şüphelinin
yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre
hariç, yakalama anından itibaren yedi günü geçemez' şeklinde değiştirilmiş,
aynı bende aşağıdaki cümle eklenmiş ve aynı fıkranın (m) bendi yürürlükten
kaldırılmıştır.
'Delillerin toplanmasındaki güçlük veya
şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle Cumhuriyet savcısı, gözaltı süresinin yedi
gün süreyle uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir.'
GEÇİCİ MADDE 1 – Bu Kanun Hükmünde
Kararnamenin yayımı tarihinden önce, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci
Bölümlerinde tanımlanan suçlar, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen suçlar nedeniyle
gözaltına alınan kişiler hakkında gözaltı süresi en çok otuz gün olarak
uygulanır."
32.
13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanun'un "Öğretimden
yararlanma" kenar başlıklı 76. maddesi şöyledir:
"(1) Açık ceza infaz kurumları ile çocuk
eğitim evlerinde bulunan hükümlülerin örgün ve yaygın, kapalı ceza infaz
kurumunda bulunan hükümlülerin yaygın öğretimden yararlanmaları sağlanır."
33. Adalet Bakanlığının 27/7/2007 tarihli ve 46/1 sayılı Genç ve
Yetişkin Hükümlü ve Tutukluların Eğitim ve İyileştirilme İşlemleri ve Diğer
Hükümlere İlişkin Genelgesi’nin ilgili kısmı şöyledir:
"E- Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi
ve Millî Eğitim Bakanlığı Tarafından Yapılan Sınavlar
(1)
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) ve Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından düzenlenen ÖSS, YDS, KPSS ve benzerî
sınavlar, sınav merkezi olan ceza infaz kurumlarında yapılacaktır.
(2)
Hükümlü ve tutukluların sınav başvuruları yakınları tarafından yapılabilir, yapılamaması
hâlinde, başvuru ceza infaz kurumlarının bulunduğu mahalde yapılabiliyorsa
kurum tarafından görevlendirilen bir personel tarafından gerçekleştirilir.
Sadece il merkezlerinde başvuru yapılıyorsa, öğrencinin bulunduğu kurum
tarafından sınav merkezi olan kuruma bilgi verilerek, gerekli belgeleri
gönderecek ve başvuru işlemi il merkezlerindeki sınav
merkezi olan ceza infaz kurumlarından yapılacak müracaatlarla birlikte, sınav
merkezi olan kurum idaresince görevlendirilecek bir personel tarafından
gerçekleştirilecektir.
(3) Sınavların
başvuru tarihi kurum öğretmeni, yokluğunda ise eğitimden sorumlu personel
tarafından takip edilecektir.
(4)
Sınavlar, belirlenen sınav merkezlerindeki ceza infaz kurumlarına gelen sınav
komisyonları tarafından yapılmaktadır. Bu nedenle, sınavlara katılacaklara
ilişkin T.C. kimlik numarası, adı soyadı, baba adı, doğum yeri ve tarihine
ilişkin bilgileri içeren liste sınavdan en az 20 gün önce Genel Müdürlükte
olacak şekilde gönderilecektir. Kuruma yeni gelen hükümlü ve tutuklu olduğu
takdirde sınavdan önceki son iş gününe kadar bildirim yapılabilecektir.
..."
34. 6/2/2018 tarihli ve 7083 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine
Dair Kanun'un "Sınavlara ilişkin
tedbirler" kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
"(1) Terör örgütü üyeliği veya bu
örgütlerin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar sebebiyle tutuklu veya hükümlü
olarak ceza infaz kurumunda bulunanlar, olağanüstü halin devamı ve kurumda
barındırıldıkları süre zarfında, ülke genelinde uygulanan merkezî sınavlar ile
örgün veya yaygın her türlü eğitim ve öğretim kurumları ile kamu kurum ve
kuruluşları tarafından ceza infaz kurumu içinde veya dışında yapılan ya da
yaptırılan sınavlara giremezler."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 28/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltının Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiası
36. Başvurucu; makul şüphe olmadan gözaltına alınmasının hukuka
aykırı olduğunu, keyfî olarak uzun bir süre gözaltında bekletildiğini, gözaltı
süresinin makul olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
37. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
39. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
40. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
41. Öte yandan Anayasa Mahkemesi, olağanüstü hâl ilanı
sonrasında uygulanan olağan döneme göre daha uzun süreli gözaltı tedbirleri
yönünden de bu sürelerin makul olmadığı şikâyetlerini incelemiş ve bu konuda
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456,
26/12/2017, §§ 30-37; Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, §§
84-93).
42. Somut olayda yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuki
olmadığına ve gözaltı süresinin uzun olduğuna ilişkin iddialarla ilgili olarak
anılan kararlarda başvurucu yönünden varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
44. Başvurucu; suç işlediğine dair herhangi bir delil olmamasına
rağmen tutuklanmasına karar verilerek keyfî bir şekilde özgürlüğünden mahrum
bırakıldığını, isnat edilen suçla bir ilgisinin bulunmadığını, masumiyet
karinesi yok sayılarak hukuka aykırı ve yetersiz gerekçelerle tutuklandığını
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
45. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
46. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
47. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder(Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir. Anayasa
Mahkemesinin bu bağlamdaki incelemesi, başvurucu hakkında soruşturma ve
kovuşturma yapılması ile yargılamanın muhtemel sonuçlarından bağımsız olarak
tutuklamanın hukukiliğinin değerlendirilmesiyle sınırlı olacaktır.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
48. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da,
savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez;
suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
49. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
50. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Genel İlkeler
51. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması
ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi
birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, B. No:
2012/1137, 2/7/2013, § 42).
52. Ayrıca kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir
müdahale, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin ölçütlerin
belirlendiği Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı
müddetçe Anayasa'nın 19. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple
sınırlamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin
niteliğine uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili
maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir
(Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
53. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek, inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil sayılabilecek olguların
niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272,
4/12/2013, § 72).
54. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinde de tutuklama nedenleri sayılmıştır. Buna göre şüpheli veya sanığın
kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların
bulunması; şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme
veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde
tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli
şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin
bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
55. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların
ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Anayasa'nın
19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan tutuklamayı
zorunlu kılan ibaresiyle de tutuklamanın ölçülü olması gerektiğine
işaret edilmektedir. Bu bağlamda dikkate alınacak hususlardan biri, tutuklama
tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı
karşısında ölçülü olmasıdır. Nitekim 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinde; işin
öneminin verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması
hâlinde tutuklama kararı verilemeyeceği ifade edilmiştir (Halas Aslan, § 72).
56. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2), § 123).
57. Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki
takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa
Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak
özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri
üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can
Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124). Nitekim 5271 sayılı
Kanun'un 101. maddesinin (2) numaralı fıkrasında; tutuklamaya ilişkin kararlarda
kuvvetli suç şüphesini, tutuklama nedenlerinin varlığını ve tutuklama
tedbirinin ölçülü olduğunu gösteren delillerin somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterileceği belirtilmiştir (Halas Aslan, § 75; Selçuk Özdemir, § 67).
iii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
58. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY'nin mensubu olduğu iddiasıyla
yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
59. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığının ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
60. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianame ve Mahkemece yapılan
araştırma sonucu Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca gönderilen cevap yazısında, başvurucunun
FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock
uygulamasının kullanıcısı olduğu belirtilmiştir (bkz. §§ 13, 21).
61. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı
kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına
yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir
belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267).
Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren
mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının
somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın
özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir, § 74; Neslihan Aksakal, § 57).
62. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir.
63. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya
doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
64. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. §§ 26-28) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan
biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği
tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. § 19; Gülser Yıldırım (2), § 148).
65. Somut olayda Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye
olma suçunun niteliğine, suça ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına,
kaçma şüphesinin varlığına ve suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı
görülmektedir (bkz. § 12).
66. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 8. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine yönelen
tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
67. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve
19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
68. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (bkz. Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY'yle
bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin
özellikleri -gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma,
kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi-
de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok
daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 350).
69. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 12) keyfî
ve temelsiz olduğu söylenemez.
70. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
71. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
72. Başvurucu, gerekçesiz şekilde verilen kararlarla
tutukluluğun devam ettirildiğini ve makul sayılamayacak kadar uzun bir süredir
hürriyetinden yoksun bırakıldığını ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
73. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun bu başlık altındaki şikâyetlerinin tutukluluğun makul
süreyi aşmasına ilişkin olduğu değerlendirilmiş ve bu şikâyetler Anayasa'nın
19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında incelenmiştir.
74. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
75. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
76. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 26/10/2017
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna
uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru
yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
77. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Eğitim Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
78. Başvurucu; Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsünde
yüksek lisans öğrencisi olduğunu, tutukluluk nedeniyle tezini tamamlayıp
veremediğini ve bu nedenle öğrencilikten çıkarılarak mağduriyetinin
doğabileceğini, aynı zamanda 2016 yılında girdiği sınav sonucunda Gazi
Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğrencilik hakkı kazandığını ve yine tutukluluk
sebebiyle eğitim göremediğini belirterek eğitim hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
79. Anayasa'nın 42. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından
yoksun bırakılamaz."
80. Anayasa Mahkemesi; önceki kararlarında eğitim hakkının
yükseköğrenim seviyesini de kapsadığına (Hikmet
Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013,
§ 28; İhsan Asutay, B. No:
2012/606, 20/2/2014, § 36), belli bir zamanda mevcut olan eğitim kurumlarına
etkili bir biçimde erişimin sağlanmasını güvence altına aldığına (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No:
2013/583, 10/12/2014, § 68), kamu otoritelerine bireyin eğitim ve öğrenim
almasını engellememe şeklinde bir negatif ödev yüklediğine (Adem Öğüt ve diğerleri, B. No: 2014/20527,
22/11/2017,§ 44; Yüksel Baran, B.
No: 2012/782, 26/6/2014, § 36) karar vermiştir.
81. Anayasa’nın 42. maddesi; devlete ceza infaz kurumlarında
tutuklu ve hükümlülere eğitim öğrenim imkânı sağlanması yönünde pozitif bir
yükümlülük yüklememiş olmamasına karşın 5275 sayılı Kanun’da, Tüzük'te ve Adalet Bakanlığı Genelgesi'nde yer verilen
düzenlemeler çerçevesinde devlet; mahkûmların ceza infaz kurumunun olanakları
çerçevesinde uzaktan eğitime devam edebilmesine imkân tanınabilmesini
öngörmüştür (Mehmet Reşit Arslan ve
diğerleri, § 72). Bu kapsamda ceza infaz kurumlarında tutuklu ve
hükümlülerin uzaktan eğitime erişimlerine yönelik müdahalelerin Anayasa'nın 42.
maddesi çerçevesinde belli bir zamanda mevcut olan eğitim kurumlarına erişimin
sağlanması ve kamu otoritelerinin bireyin eğitim ve öğrenim almasını
engellememe şeklindeki negatif ödevi bakımından Anayasa’nın 13. maddesindeki
ölçütlere uygunluğu değerlendirilmelidir (Mehmet
Ali Eneze, B. No: 2017/35352, 23/5/2018, § 28).
82. Başvurucunun devam eden lisans ve lisansüstü öğrenimine
ilişkin sınavlara girmesine izin verilmemesi eğitim hakkına yönelik bir
müdahaledir.
83. Başvurucunun eğitim hakkına yönelik müdahale 7083 sayılı
Kanun'la kabul edilerek yasalaşan 677 sayılı KHK'nın 4. maddesindeki
yasaklayıcı hükme dayanmaktadır. Bu kapsamda 7083 sayılı Kanun'un 4.
maddesindeki hükmün kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna
varılmıştır.
84. Anayasa’nın 42. maddesinde eğitim hakkının
sınırlandırılmasına ilişkin açık bir düzenleme yapılmamıştır. Bununla birlikte
Anayasa’nın 42. maddesinde “Öğrenim hakkının
kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir.” ifadesi ile yasama
organına bir takdir alanı yaratılmıştır. Bu nedenle eğitim hakkı bakımından
yapılacak düzenlemelerde Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenen genel ilkeler
çerçevesinde meşru amaçların ne olabileceği hususunda devletin geniş bir takdir
alanı bulunmaktadır (Selçuk Taşdemir [GK],
B. No: 2013/7860, 3/3/2016, § 75). Bu kapsamda ceza infaz kurumunda disiplinin
ve güvenliğin sağlanması amacıyla terör suçlarından hükümlü bulunan
başvurucunun olağanüstü hâl süresince ve ceza infaz kurumlarında barındırıldığı
süre zarfında uzaktan eğitim sınavlarına girişinin engellenmesinin meşru bir
amaç taşıdığı anlaşılmaktadır.
85. Başvuru konusu olayda sınavlara girme bakımından başvurucuya
suç temelinde bir kısıtlama yapılmıştır. Eğitimin organizasyonu karmaşık ve
sürdürülmesi maliyetli bir faaliyet olduğu, darbe teşebbüsü sonrasında terör
suçları kapsamında çok sayıda kişinin tutuklandığı ve mahkûm olduğu, tutuklular
ile hükümlülerin güvenliğini ve muhafazasını sağlamakla görevli kamu
görevlilerinin sayısının da önemli ölçüde azalmış olduğu hususları dikkate
alındığında başvuruya konu müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olmadığı
söylenemez. Tüm bu hususlar gözönüne alındığında ceza
infaz kurumunda güvenlik ve disiplinin sağlanması amacıyla yapıldığı anlaşılan
uzaktan eğitim imkânına yönelik kısıtlamada kamu makamları tarafından güdülen
meşru amaç ile başvurucunun bireysel yararı arasında adil bir dengenin
kurulduğu, demokratik toplumda gerekli olan müdahalenin ulaşılmak istenen
amaçla ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır (Mehmet
Ali Eneze, §§ 48, 49).
86. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltına almanın hukuka aykırı olması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın iddianın
başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
28/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.