TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RAŞİT HÜNAL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/26943)
|
|
Karar Tarihi: 27/2/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Ali Rıza SÖNMEZ
|
Başvurucu
|
:
|
Raşit HÜNAL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; yakalama,
gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluk hâlinin makul
süreyi aşması, tutukluluğun devamı ve itirazın reddine dair kararların doğal
hâkim ilkesine aykırı olarak kurulmuş, bağımsız ve tarafsız olmayan hâkimlikler
tarafından verilmesi, tutukluluğun devamı kararlarına yönelik itirazların
değerlendirilmemesi, tutukluluk incelemeleri sonucunda verilen bir kısım
kararın tebliğ edilmemesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; soruşturma aşamasında arama
ve elkoyma işlemlerinin yöntemince yapılmaması nedeniyle özel hayata ve aile
hayatına saygı hakkının; mal varlığına yönelik uygulanan tedbir nedeniyle
mülkiyet hakkının; soruşturma sürecindeki birtakım uygulamalar nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/6/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Komisyon ayrıca başvurucunun adli
yardım talebinin kabulüne karar vermiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı
karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl
ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl süresi 19/7/2018 tarihinde yeniden
uzatılmayarak son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal
temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır
faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)
ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz
ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık,
ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik
olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok
sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, § 12).
8. Hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucu, Düzce Cumhuriyet
Başsavcılığınca FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen bir soruşturma
kapsamında 20/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
9. Başvurucu aynı tarihte Düzce Cumhuriyet Başsavcılığında
müdafi huzurunda ifade vermiştir. Başvurucu ifadesinde özetle; üniversiteye
hazırlık döneminde FETÖ/PDY bağlantılı dersaneye gittiğini, üniversite eğitim
sırasında da arkadaşlarının daveti üzerine anılan örgüt ile irtibatlı evlere
gittiğini ancak bu evlerde kesinlikle kalmadığını, avukatlık yaptığı dönemde
ise birkaç kez bu örgütsel yapılanmanın sohbetlerine ve yemek
organizasyonlarına katıldığını, FETÖ/PDY ve gerçekleşen darbe teşebbüsü ile bir
ilgisinin bulunmadığını savunmuştur. Başvurucu müdafii, isnat edilen suçları
işlediğine dair dosyada delil bulunmaması nedeniyle müvekkilinin serbest
bırakılmasını talep etmiştir.
10. Düzce Cumhuriyet Başsavcılığı 20/7/2016 tarihinde silahlı
terör örgütüne üye olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme
suçlarından tutuklanması istemiyle başvurucuyu Düzce Sulh Ceza Hâkimliğine sevk
etmiştir.
11. Başvurucunun sorgusu Düzce Sulh Ceza Hâkimliğinde aynı
tarihte yapılmıştır. Sorgu tutanağına göre başvurucuya yüklenen suç anlatılmış,
Düzce Barosunca görevlendirilen başvurucunun müdafii de sorgu esnasında hazır
bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde özetle isnat edilen suçlamaları kabul
etmediğini belirtmiştir.
12. Sorgu sonucunda başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma
ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarından tutuklanmasına
karar verilmiştir. Bu kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... üzerine atılı suçun vasıf ve
mahiyeti, atılısuçun CMK 100/3 maddesinde sayılan katolog suçlardan olduğu,
tutuklamanın bir tedbirden ibaret olması, işin önemi, verilmesibeklenen ceza
ile tutuklama tedbirinin ölçülü olacağı anlaşılmakla şüphelilerin atılı suçdan
CMK 100 vd. maddeleri uyarınca ayrı ayrıtutuklanmasına ... [karar verildi.] "
13. Başvurucu 25/7/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiş, Bolu Sulh Ceza Hâkimliğince 29/7/2016 tarihinde "...atılı suçun FETÖ/PDY örgütüne üye olmak, bu
örgütle birlikte 15-16 Temmuz 2016 tarihindeki olaylar sırasında kurulu
Anayasal Düzeni ve Anayasal Kurumları ortadan kaldırılması konusunda örgütle
fikri iştirak halinde oldukları, bu suç için verilecek cezanın alt ve üst
sınırı ile yukarıda anlatılan gerekli nedenler ile tutuklamanın verilen ceza
ile ölçülü ve orantılı olacağı, adli kontrol uygulanmasının adaletin yerine
gelmesi ve toplumdaki huzursuzlukların önlenmesi açısından yetersiz kalacağı,
şüphelinin serbest bırakılması halinde toplumsal barışın sürdürülmesinin
olanaksızlaşacağı..." gerekçesiyle itirazın kesin olarak
reddine karar verilmiştir.
14. Düzce Cumhuriyet Başsavcılığı 6/1/2017 tarihli ve 29940
Mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (680 sayılı
KHK) 7. maddesi ile 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar
Kanunu'nun 93/1. maddesinde, hâkim ve savcıların kişisel suçları hakkında
soruşturma yapma yetkisinin ilgilinin görev yaptığı yerin bağlı olduğu bölge
adliye mahkemesinin bulunduğu yerdeki il Cumhuriyet başsavcılığına ait olduğu
şeklinde değişiklik yapılmış olması gerekçesiyle yetkisizlik kararı vererek
dosyayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
15. Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği 8/12/2016 tarihinde, Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine yaptığı inceleme sonunda başvurucunun
da aralarında bulunduğu bir kısım şüphelinin tutukluluk hâlinin devamına karar
vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"...isnad edilen Anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya teşebbüs etme suçu nedeniyle şüpheliler hakkındaki HSYK Genel
Kurulu'nun tutuklu şüphelilerin Fetö PDY terör örgütü ile üyeliklerine dair
görevden uzaklaştırılmaları kararı nedeniyle somut delillere dayanan kuvvetli
suç şüphesi ve tutuklama nedeninden dolayı tutuklandıkları, devam eden süreçte
tutuklu şüphelilerin HSYK'nın ... kararları ile hakim savcılık mesleğinden aynı
gerekçe ile ihraç edildikleri, tutuklu şüphelilerin tahliyesini gerektirecek
nitelikte şüpheliler lehine yeni delil bulunmadığı, şüpheliler yönünden ayrı
ayrı tutuklanmalarına esas kararlarında belirtilen somut delillere dayalı kuvvetli
suç şüphesinin ve tutuklama nedeninin varlığını sürdürdüğü, soruşturmanın
sürmekte olduğu ve şüphelilerin salıverilmesini gerektirecek nitelikte hukuki
durumlarında ve delil durumunda bir değişiklik bulunmadığı, 5271 sayılı CMK
katalog suç düzenlemesine göre tutuklama nedeni bulunduğu, şüphelilere isnad
edilen suçun niteliği, 15/7/2016 gecesinde Türk tarihinde görülmemiş şekilde
halkın üzerine, halkın temsilcilerinin üzerine, devlet başkanına dönük
saldırılar silahlı saldırılar düzenlendiği, tutuklu şüphelilerin belirlenen
eylemler ile irtibatına dair HSYK kararı çerçevesinde tutuklama kararının
ölçülü olduğu, adli kontrol tedbirlerinin beklenen yararı sağlamayacağı nazara
alınarak ... şüphelilerin AYRI AYRI TUTUKLULUK HALLERİNİN DEVAMINA... [karar
verildi.]"
16. Başvurucu söz konusu bu karara itiraz etmiş, Ankara 1. Sulh
Ceza Hâkimliği 24/1/2017 tarihinde itirazı kesin olarak reddetmiştir.
17. Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliği 5/5/2017 tarihinde Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine başvurucunun tutukluluk durumunu
incelemiş; başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme
suçundan tahliyesine, silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan ise tutukluluk hâlinin devamına karar
vermiştir.
18. Anılan karar başvurucuya 9/5/2017 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu tutukluluğun devamına ilişkin bu karara 15/5/2017
tarihinde itiraz etmiştir.
19. Başvurucu, bahse konu itirazın değerlendirildiği hususunda
kendisine uzun bir süre bilgi verilmemesi ve başvuru tarihinde tutukluluğunun
devam etmesi nedenleriyle itirazının reddedildiğinin açıkça anlaşıldığını
belirterek 7/6/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
20. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 5/12/2017 tarihinde başvurucu
hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan ek
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermesinin yanı sıra anılan suçtan
başvurucunun resen tahliyesine de karar vermiştir. Başsavcılık aynı tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan
cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde dava açmıştır.
FETÖ/PDY'ye ve ByLock programına ilişkin genel açıklamaların yer aldığı
iddianamede ilk olarak FETÖ/PDY'nin hangi amaç ve saikle kurulduğuna, hangi
alanlarda faaliyet gösterdiğine, hiyerarşik yapısına ve hukuka aykırı hangi tür
eylemlerde bulunduğuna değinilmiştir.
21. İddianamede, başvurucunun gerek organik olarak gerekse
örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı
ileri sürülmüştür. Suçlamaya esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
i. FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) 24/8/2016 tarihli ve 426 sayılı kararı ile
kamu görevinden çıkarıldığı, bu kararının 29/11/2016 tarihinde kesinleştiği
belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun, FETÖ/PDY'nin sadece kendi üyeleri arasında
iletişim amaçlı kullandıkları ByLock
isimli şifreli haberleşme programını adına kayıtlı telefon hattına yükleyerek
kullandığı, kullanıcı adının rashun olduğu
iddia edilmiştir.
iii. Telefon hattına ilişkin HTS analizine göre haklarında
FETÖ/PDY üyeliği suçundan soruşturma yürütülen bir kısım yargı mensubu
kişilerle telefon irtibatının bulunduğuna yönelik tespitler yapıldığı,
görüşülen bu kişilerin örgütün üst düzey yöneticisi olduklarına dair bir
bulgunun elde edilemediği ifade edilmiştir.
iv. Tanık olarak dinlenilen bir kısım eski hâkim/savcı ile gizli
tanık Güneş-2 isimli kişinin, başvurucunun örgüt üyesi olduğuna yönelik
beyanlarının bulunduğu ileri sürülmüştür.
22. İddianamede ayrıca başvurucu hakkında beyanda bulunan bazı
tanıkların anlatımlarına yer verilmiştir. Bu beyanların ilgili kısımları
şöyledir:
- A.B. ifadesinde, "2008
yılında hakimlik sınavına hazırlanmak için yapının evine gittiğini, burada
şüphelinin de bulunduğunu, bu eve gelen bir stajyer tarafından girilecek
hakimlik yazılı sınavına ilişkin genel kültür/yetenek sorularının verildiğini
ancak şüphelinin anılan sınavı kazanamadığını" beyan etmiştir.
- K.Ç. ifadesinde, "kendisinin
2004 yılında üniversiteyi kazandığını ve okulu bitirdikten sonra hakimlik sınav
hazırlık evine gittiğini, şüphelinin kendisiyle birlikte hakimlik sınavı
çalışma evinde kaldığını" beyan etmiştir.
- O.Ö.C. ifadesinde, "şüphelinin
14. Dönem adayı olarak mesleğe girdiğini ve sınav çalışma evinde
kaldığını" beyan etmiştir.
- M.Y. ifadesinde " 2013
yılı mayıs ya da haziran ayında kura ile Batman' a atandığını, orada yapıyla
irtibatlı olarak içinde şüphelinin de bulunduğu grupla görüştüğünü "
beyan etmiştir.
- Gizli tanık Güneş-2 ifadesinde, "2013 yılında Y-4 Adliyesinde göreve başladığını, taşrada bir
meslektaş vasıtası ile kendisiyle irtibata geçileceğini ve kendisinin T5 grubu
olduğunun söylendiğini, taşraya gittikten sonra kendisini akademiden sınıf
arkadaşı olan şüphelinin aradığını ve kendisinin cemaatten olup ev oturmasına
gelmek istediğini söylediğini, şüpheli ve sivil olan Esat isimli kişinin evine
geldiklerini,bu kişilerin kendisine sohbet grubu olduklarını ve ayda bir kez
görüşüleceğini söylediklerini,bylock programı üzerinden zaman zaman şüpheli ile
de görüştüğünü, şüphelinin yapı içinde olduğunu bildiğini, Y-4 adliyesindeyken
evine sohbet toplantısına gelen kişi olduğunu, şüphelinin T5 olarak
adlandırılan kendisinin de içinde olduğu kısmın grupçusu olduğunu"
şeklinde beyanda bulunmuş ve fotoğraf üzerinden yaptırılan teşhis işleminde
başvurucuyu teşhis ettiği belirtilmiştir.
23. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin
hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"...Akçakoca hakimi olarak görev yaparken
örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle meslekten çıkarılmasına karar verilen
şüphelinin, Fetullahçı silahlı terör örgütünün ideolojisini, amaçlarını,
faaliyetlerini benimsediği, örgüt hiyerarşisi içinde hareket ettiği, örgüt
üyeleri arasında kullanılan gizli ve şifreli haberleşme programı ByLocku
kullanarak örgütle organik bağ kurduğu, örgütün sınav çalışma evlerinde
kaldığı, eve getirilen soruları aldığı ve kullandığı, T5 olarak adlandırılan
grubun içinde bulunduğu, sohbet toplantılarına katıldığı, örgütün yargı
yapılanması içinde yer aldığı, şüphelinin savunmasında suçlamaları kabul
etmediği ancak bylock ile ilgili yapılan tespit, tanığın bylock üzerinden
şüpheliyle zaman zaman görüştüklerine dair beyanı, ele geçen telefonun bylock
yüklenen telefon olması ve diğer itirafçı beyanlarının savunmayı doğrulamadığı
ve bu şekilde anılan silahlı terör örgütünün üyesi olduğuna dair kamu davasını
açmaya yetecek derecede yeterli şüphenin bulunduğu anlaşılmıştır."
24. Ankara 28. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 19/12/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar
vermiş ve E.2017/170 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
25. Mahkemece 2/8/2018 tarihli duruşmada; tutuklu kalınan
sürenin iki yılı aşması, delil karartılmasının söz konusu olmaması ve
kanıtların büyük oranda toplanmış olmasıgerekçeleriyle başvurucunun tahliyesine
karar verilmiştir.
26. Yapılan yargılama sonunda Mahkemenin 11/2/2019 tarihli
kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 9 ay 22
gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
27. Başvurucu, bu karara karşı istinaf yoluna başvurmuş olup
bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla davanın istinaf incelemesi
devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
28. İlgili hukuk için bkz. Salih
Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 33-56.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 27/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve Gözaltının
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu; makul şüphe olmadan ve koşulları bulunmadan
hakkında yakalama kararı verilerek gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğunu
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
31. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince
düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur
(Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
32. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve
diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri
[GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193,
15/10/2015, §§ 34-47).
33. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir
hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı olarak
gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan somut olgu ya da
deliller olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini, delilleri
karartma tehlikesi ve kaçma şüphesinin de somut olayda bulunmadığını, tutuklama
ve itiraz üzerine verilen kararlarda şikâyetleri incelenmeden gerekçesiz olarak
karar verildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
36. Başvurucu ayrıca mesleğinden kaynaklanan güvencelere riayet
edilmeksizin tutuklandığını iddia etmiştir. Başvurucuya göre tutuklanmasına
karar verildiği tarihte hâkim olması dolayısıyla hakkında soruşturma veya
kovuşturma yapılabilmesi için 2802 sayılı Kanun'a göre gerekli özel şartlar oluşmadan
soruşturma yürütülmüş, yetkisiz ve görevsiz mercilerce hukuka aykırı olarak
tutuklanmıştır.
37. Öte yandan başvurucu kanunda suç olarak düzenlenmeyen
eylemleri nedeniyle tutuklandığını belirterek kanunsuz suç ve ceza olmaz
ilkesinin, ifade alma ve sorgu esnasında sorulan soruların özel hayata dair
bilgiler içermesi nedeniyle özel hayatın korunması ve aile hayatına saygı
hakkının, ifade hürriyetinin, din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğini de
iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
38. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
39. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
" Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun bu
bölümdeki iddialarının özünün tutuklanmasının hukuki olmadığına yönelik olduğu
anlaşılmakla anılan şikâyetlerinin Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
41. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da,
savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile
saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
42. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü
bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya
konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla
bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca
yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 187-191).
43. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama
tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki
yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa
Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla
ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk
Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
44. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde
yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması
hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp
kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk
Özdemir, § 58).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel İlkeler
45. Genel ilkeler için bkz. Metin
Evecen (B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52); Zafer Özer (B. No: 2016/65239, 9/1/2020,
§§ 38-45) başvurularına ilişkin karar.
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
46. Başvurucu, FETÖ/PDY üyesi olma suçundan 5271 sayılı Kanun'un
100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
47. Diğer taraftan başvurucu bir hâkim olarak mesleğinden
kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin, yetkili ve görevli olmayan
mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
48. Anayasa Mahkemesi, darbe teşebbüsünden sonraki dönemde bu
teşebbüsün arkasındaki yapılanma olduğu kabul edilen FETÖ/PDY ile bağlantılı
suçlardan yürütülen soruşturmalar kapsamında yargı mensupları hakkında
uygulanan tutuklama tedbirlerinin hukukiliğine ilişkin bireysel başvuruları
incelediği birçok kararında, başvurucu yargı mensuplarının mesleklerinden veya görevlerinden kaynaklanan
güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandıkları ve bu nedenle tutuklamanın
kanuni dayanağının bulunmadığı iddialarını incelemiştir. Mahkeme bu
inceleme sonucunda gerek yüksek mahkeme üyeleri gerekse diğer yargı mensupları
bakımından tutuklamaya konu olaylara ilişkin olarak soruşturma mercilerince
veya tutuklamaya karar veren yargı organlarınca isnat edilen ve tutuklamaya
konu olan suçların kişisel suç olduğu ve
ayrıca ağır cezayı gerektiren suçüstü halinin bulunduğu yönündeki
değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temellerinin bulunduğu, dolayısıyla
tutuklama tedbirlerinin kanuni dayanaktan yoksun olduğunun söylenemeyeceği
sonucuna varmıştır. Kaldı ki -Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı olarak- hâkim
ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü
hâli bulunmasa da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için
bir izin şartı bulunmadığı Yargıtay Ceza Genel Kurulunun birçok kararında
belirtilmiştir (Mustafa Özterzi [GK],
B. No: 2016/14597, 31/10/2019, § 93).
49. Başvurucunun 15/7/2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de
devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sonrasında gözaltına alınıp darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı makamlarınca
silahlı bir terör örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY üyesi olma suçundan
tutuklandığı dikkate alındığında başvurucuya isnat edilen silahlı terör örgütü
üyesi olma suçu yönünden suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma
mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve
keyfî olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir (Mustafa
Özterzi, § 94).
50. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun hâkim
olması nedeniyle Anayasa veya 2802 sayılı Kanun'dan kaynaklanan güvenceler
uygulanmaksızın, kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu
itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır (Mustafa Özterzi, §
95).
51. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
52. Düzce Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında, başvurucu
yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğuna genel
ifadelerle değinilmiş, ancak bu somut olguların neler olduğu açıklanmamıştır
(bkz.§ 12).
53. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede ise başvurucunun
isnat edilen suçu (silahlı terör örgütüne üye olma) işlediğine dair delil
olarak; HSYK'nın kamu görevinden çıkarma kararına, başvurucunun FETÖ/PDY
üyelerinin kendi aralarındaki iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock uygulamasının kullanıcısı olmasına,
başvurucunun haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma yürütülen
bazı kişilerle telefon irtibatının bulunduğuna dair HTS raporuna dayanılmıştır.
İddianamede ayrıca başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olduğuna yönelik tanık
ifadelerine de yer verilmiştir (bkz. §§ 21, 22).
54. Soruşturma mercilerince suçlamaya esas alınan olgular
arasında başvurucunun ByLock
uygulamasının kullanıcısı olmasının yer aldığı görülmektedir. Anayasa
Mahkemesi, ByLock uygulamasının
özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya
kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma
makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir belirti olarak
değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267). Buna göre soruşturma makamlarınca
ve tutuklama tedbirine karar veren mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan
başvurucunun ByLock uygulamasını
kullanmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi,
anılan programın özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak
değerlendirilemez (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Selçuk Özdemir, § 74, Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456,
26/12/2017, § 57).
55. Öte yandan soruşturma aşamasında ifadeleri alınan tanıkların
başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup
olduğuna yönelik anlatımlarda bulundukları görülmektedir (bkz. § 22). Bu
itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan tanık beyanlarının
kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Nitekim Anayasa
Mahkemesi, Selçuk Özdemir
kararında; FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde hâkim
olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu
yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç
şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75; Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018,
§ 58).
56. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı
edilmemelidir.
57. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların
toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin
örgütlenmesinin karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz ettiği tehlike (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 15-19, 26)
darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetler kapsamında ülke genelinde binlerce kişi
tarafından icra edilen, suç oluşturabilecek nitelikteki on binlerce eylemin
aynı anda işlenmesi, bunun yanı sıra çoğunluğu önemli yerlerde kamu görevlisi
olan on binlerce şüpheli hakkında doğrudan darbeyle ilişkili olmasa da
FETÖ/PDY'ye mensubiyet nedeniyle ivedilikle soruşturma yapılması ihtiyacı
birlikte dikkate alındığında soruşturma konusu olaylara ilişkin delillerin
sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde
yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması
söz konusu olabilir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 271; Selçuk Özdemir,§ 78).
58. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle
bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan
FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve kuruşlarında örgütlenmiş olması,
yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve ciddi seviyede uluslararası
ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili olarak soruşturmaya tabi
tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt dışında barınmasını büyük
ölçüde kolaylaştıracaktır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 272; Selçuk Özdemir, § 79).
59. Başvurucunun tutuklanmasına esas alınan silahlı terör örgütü
üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç
tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen
cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin
Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni
varsayılabilen suçlar arasındadır (Gülser
Yıldırım (2), [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).
60. Somut olayda Düzce Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken; işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun niteliğine, Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına, 5271
sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar
arasında olmasına, tutuklamanın ölçülülüğüne dayanıldığı görülmektedir (bkz. §
12).
61. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Düzce Sulh Ceza
Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine yönelen
tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
62. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser
Yıldırım (2), § 151).
63. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda
örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde
hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza
soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
64. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Düzce Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu sonucuna
varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
65. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
66. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
67. Başvurucu; tutukluluğunun makul süreyi aştığını,
tutukluluğun devamına ilişkin gerekçelerin ilgili ve yeterli olmadığını
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
68. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
69. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından
bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş ise
asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak-
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45).
70. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 2/8/2018
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun
telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Doğal Hâkim, Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı
Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
72. Başvurucu; tutukluluğuna ilişkin karar veren sulh ceza
hâkimliklerinin doğal hâkim
ilkesine aykırı olduğunu ve tarafsız ve bağımsız bir mahkeme niteliğinde
bulunmadığını, bu hâkimliklerin kapalı devre sistemiyle çalıştıklarını
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
73. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim
güvencesini sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve
tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten
yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle
getirdiğine ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (diğerleri arasından bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 101-115; Mehmet
Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
74. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
75. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun sulh ceza
hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine aykırı
olduğu iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
5. Tutukluluğun Devamı
Yönündeki Kararlara İtiraz Taleplerinin Değerlendirilmediği ve Tutukluluk İncelemesi Sonunda Verilen Bir Kısım
Kararın Tebliğ Edilmediğine İlişkin İddialar
a. Başvurucunun İddiaları
76. Başvurucu, tutukluluğun devamı yönündeki kararlara yönelik
itirazlarının değerlendirilmemesinin yanı sıra tutukluluk incelemesi sonunda
verilen bir kısım kararın da tebliğ edilmediğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
77. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe
Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
78. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(k) bendi yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama ve tutuklama işlemine
karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları durumunda
maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine imkân
sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla tahliyesine karar verilmiş yada hükümlü hâle gelmiş başvurucular
yönünden asıl dava sonuçlanmamış da olsa anılan yolun tüketilmesi gereken
etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (tahliye olmuş başvurucular yönünden
bkz. Cafer Yıldız, B. No:
2014/9308, 9/1/2018, §§ 37-40; Yaşar Saçlı, B.
No: 2014/9311, 24/1/2018, §§ 37-40;hükümlü hâle gelmiş başvurucular yönünden
bkz. Özgür Arıbaş, B. No:
2015/2394, 31/10/2018, §§ 57-60).
79. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
80. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
6. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
81. Başvurucu; soruşturma süresince tüm tutukluluk
incelemelerinin dosya üzerinden yapıldığını, bu incelemelerde duruşma yapılmadığını
ve dinlenilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
82. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe
Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§16, 17).
83. Anayasa Mahkemesi Salih
Sönmez kararında tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapılması
ve/veya makul sürede hâkim/mahkeme önüne çıkarılmama şikâyetini incelemiştir.
Anayasa Mahkemesi anılan kararda başvurucunun inceleme tarihi itibarıyla
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış olması hususunu nazara alarak verilecek bir
ihlal kararının başvurucunun yeniden hâkim önüne çıkarılmasını sağlamayacağını
ve serbest kalması sonucunu doğurmayacağını belirtmiş ve bu durumda yalnızca
kişinin uzun süre hâkim/mahkeme önüne çıkarılmamasıyla ilgili bir hak ihlalinin
tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinileceği
sonucuna varmıştır (Salih Sönmez,
§§ 166-177).
84. Öte yandan Anayasa Mahkemesi; anılan kararda, bu tür ihlal
iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru
yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel
başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi
kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru
yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır.
85. Somut olayda başvurucu 20/7/2016 tarihinde tutuklandıktan 1
yıl 7 ay 15 gün sonra 7/3/2018 tarihinde mahkeme önüne çıkmış ve itirazlarını
etkili bir biçimde ileri sürme fırsatına sahip olmuştur. Dolayısıyla somut
başvuru yönünden anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu
değildir.
86. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
7. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiası
87. Başvurucu; soruşturma dosyasında gizlilik kararının
bulunması nedeniyle hakkındaki suçlamaları öğrenemediğini ve savunmasını
yeterince hazırlayamadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
88. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının
verildiği belirtilen soruşturmada başvurucuya yöneltilen suçlamanın olağanüstü
hâl ilanına sebebiyet veren olaylarla ilgili olduğu kabul edildiğinden
öncelikle kısıtlamanın Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15.
maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
89. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime yönelik
olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin özgürlüklerinden mahrum
bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini birçok
kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya tutuklanan
kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki iddiaların
bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat edilen
suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu bağlamda
başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bilip
bilmediği dikkate alınmıştır (Günay Dağ ve
diğerleri, §§ 168-176; Hidayet
Karaca, §§ 105-107; Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 248-257).
90. Somut olayda ifade ve sorgu tutanakları, tutukluluğa ilişkin
kararlar, başvurucu veya müdafileri tarafından verilen tutukluluğa ilişkin
dilekçeler ve soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde
başvurucunun tutukluluğuna temel teşkil eden bilgi ve belgelerden haberdar
olduğu, bunların içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu, tutukluluk
durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda kendisine yeterli imkânın tanındığı
görülmektedir.
91. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
92. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
yapılan müdahalenin Anayasa'da bu hakka dair 13. ve 19. maddelerde yer alan
güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde
yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
B. Özel Hayata ve Aile
Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
93. Başvurucu, görevli ve yetkili olmayan merciler tarafından
hukuka aykırı olarak ağır cezalık suçüstü hâli olmadan arama kararı
verildiğini, haksız olarak evinde ve işyerinde yapılan arama ve elkoyma
işlemleri nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Arama Kararı Yönünden
94. Anayasa Mahkemesi Hülya
Kar (B. No: 2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma tedbirlerinin
maddi hakları ihlal ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması
gereken denetimin sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren
makamların tedbir uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme
yapabilecek konumda olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları
kabul edilmiştir. Bu doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan
zararın kaçınılmaz olandan ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî
uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden
daha ileri bir değerlendirme yapılması gerektiği kabul edilmiştir (Hülya Kar, §§ 21-46).
95. Somut olayda soruşturma mercilerce verilmiş arama kararına
dayanılarak başvurucunun konutunda ve işyerinde arama yapılmıştır. Başvurucu bu
tedbir nedeniyle özel hayatın gizliliği ve aile hayatına saygı haklarının ihlal
edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu tedbirin suç delillerini elde etme
amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
96. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa Mahkemesi
kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma
tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi
bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir ve kesin bir
hukuki düzenlemeye dayanmakta olup itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin
bir biçimde ortaya koyabilme olanağı başvurucuya tanınmıştır. Bundan başka
tedbir süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır. Koruma tedbirinin durumun
gerektirdiğinden daha uzun sürdüğü veya hedeflenen amaca ulaşmak bakımından
açıkça elverişsiz olduğu değerlendirilmemiştir.
97. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma
tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde
başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma
tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru
formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
98. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Elkoyma Kararı
Yönünden
99. Somut olayda başvurucunun dijital materyallerine 5271 sayılı
Kanun'un 134. maddesi kapsamında el konulmuştur. Bu elkoyma işleminin
hukukiliği ve kesin sonuçları derece mahkemeleri tarafından yapılacak yargılama
sonucunda ortaya çıkacaktır. Öte yandan el konulan dijital materyaller ve cep
telefonlarının incelenmesi tamamlandıktan başvurucuya iade edilmesi mümkün
olacaktır. Son olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (j) bendinde "Eşyasına veya
diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya
korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı
değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen"
kişilerin uğramış olduğu maddi zararları isteyebileceği belirtilmiştir.
Başvurucunun yargılama sonunda elkoyma nedeniyle uğradığı zararları bu tazminat
yoluna başvurmak suretiyle tazmin edebilmesi de mümkün olacaktır. Öte yandan
başvurucu, el koyma kararına karşı itiraz yoluna başvurduğu yönünde bir iddia
ileri sürmediği gibi buna ilişkin bir kanıt da sunmamıştır. Dolayısıyla
başvurunun hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yollar tüketilmeksizin
yapıldığı anlaşılmaktadır.
100. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine ilişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
101. Başvurucu, mal varlığı değerlerine hukuka aykırı bir
biçimde tedbir konulması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
102. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur (İsmail Buğra İşlek,
§ 17).
103. 5271 sayılı Kanun'un 267. maddesinin (1) numaralı fıkrasına
göre hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde mahkeme kararlarına karşı
itiraz yoluna gidilebileceği anlaşılmaktadır. Nitekim Nuray Işık (B. No: 2014/7561, 28/9/2016,
§§ 68, 69) başvurusunda Anayasa Mahkemesi söz konusu itiraz yolunun etkisiz
olmadığını tespit ederek -diğer unsurlar yanında- mal varlığı ile tedbir
kararlarına karşı olağan bir kanun yolu olan itiraz yolunun tüketilmemesi
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun
kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
104. Somut olayda başvurucu söz konusu yargısal yolları
tükettiğine dair herhangi bir bilgi veya belge sunmamıştır. Her ne kadar
başvurucu ceza soruşturması aşamasında verilen tedbir kararından haberdar
olmadığını ileri sürmüş ise de başvuru formunda mal varlığı ile ilgili tedbir
konulduğunu bildirmiştir. Bu durumda başvurucunun tedbirden haberdar olduğu ve
itiraz yoluna da gidebileceği değerlendirilmiştir. Sonuç olarak bireysel
başvurunun ikincilliği ilkesi gereğince olağan kanun yollarının tüketilmediği
ihlal iddialarının doğrudan Anayasa Mahkemesince incelenebilmesi mümkün
değildir. Dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlaline neden olduğu ileri sürülen söz
konusu iddiaya ilişkin olarak başvuru yolları usulünce tüketilmemiştir (Can Kaya, B. No: 2016/47214, 18/4/2019, §
75).
105. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
106. Başvurucu; avukatıyla görüşmesinin kısıtlanması nedeniyle
etkili bir hukuki yardım alamadığını, bu anlamda savunma yapma imkânının
kısıtlandığını, hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillere yargı
makamlarınca itibar edildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
107. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16,
17).
108. Somut olayda başvuruya konu yargılamanın istinaf aşamasında
devam ettiği tespit edilmiştir (bkz. § 27). Bu kapsamda başvurucunun bu başlık
altındaki şikâyetlerine ilişkin hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları
tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
109. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olmasından
dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmamasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi aşmasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılmasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız
hâkim ilkelerine aykırı olduğuna ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Tutukluluğun devamı yönündeki kararlara itiraz taleplerinin
değerlendirilmemesi ile tutukluluk incelemesi sonunda verilen bir kısım kararın
tebliğ edilmemesinden dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasından dolayı kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın arama kararı yönünden
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın elkoyma kararı yönünden başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
11. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların
başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 27/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.