TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İBRAHİM HALİL BARAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/27013)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Mustafa EKİM
|
Başvurucu
|
:
|
İbrahim Halil BARAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Fırat AYÇİÇEK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, gözaltı sırasında polis tarafından darp
edilme iddiasıyla yapılan şikâyetle ilgili olarak kovuşturmaya yer olmadığına
dair karar verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 1/6/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden erişilen, Şanlıurfa
Cumhuriyet Başsavcılığının (Savcılık) soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Soruşturmanın
Başlaması
8. 1981 doğumlu başvurucu %40 ortopedik özürlüdür.
9. Başvurucu Cumhurbaşkanı'na hakaret ve terör örgütü
propagandası yapma suçlarından Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
yürütülen bir soruşturma kapsamında 11/1/2017 tarihinde gözaltına alınmıştır.
10. Nezarethaneye alınmadan önce ve nezarethane çıkışında
başvurucu hakkında düzenlenen sağlık raporlarında darp bulgusu
belirtilmemiştir.
11. Başvurucu 12 gün gözaltında tutulduktan sonra
23/1/2017 tarihinde sevk edildiği Sulh Ceza Hâkimliğince tutuklanmıştır.
12. Başvurucu, Sulh Ceza Hâkimliği tarafından yapılan
sorgusu sırasında gözaltında kötü muamele gördüğünü ileri sürmüştür. 23/1/2017
tarihli sorgu tutanağının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Ben 11 Ocakta göz altına alındım, aynı
gün işkence gördüm, kendim yapmış olduğum kontrolde 4 kaburgam kırıktır. Beni
doktora götürmediler. Hayalarım burkuldu, bağırsaklarım ezildi, iki kişi
üzerime çıkarak göğüs kafesimi ve kaburgalarımı kırdılar. Bana bir polis kanuni
olarak bir şey yapamadıklarını ama illegal olarak hesap ödettirdiklerini
söyledi.
..."
13. Başvurucu vekilinin aynı gün Savcılığa verdiği
dilekçeyle başvurucunun gözaltında ağır işkence gördüğünü ve kendisinin
ivedilikle Adli Tıp Kurumuna sevk edilmesini talep etmesi üzerine Savcılık
soruşturma başlatmıştır.
B. Soruşturma
İşlemleri
14. Savcılık UYAP kayıtlarına göre 7/2/2017 tarihinde
hazırlandığı anlaşılan bir müzekkereyle Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğünden
(kolluk) başvurucu vekilinin iddialarının araştırılarak konuyla ilgi bilgi ve
belgelerin temin edilmesini istemiştir.
15. Kolluk 25/2/2017 tarihli yazısıyla başvurucu hakkında
düzenlenen sağlık raporlarını Savcılığa bildirmiştir. Yazı ekinde gönderilen,
Balıklıgöl Devlet Hastanesi tarafından düzenlenen 11/1/2017, 16/1/2017,
21/1/2017 ve 23/1/2017 tarihli raporlarda darp ve cebir izi bulunmadığı
kayıtlıdır.
C. Soruşturma
Neticesinde Verilen Karar
16. Savcılık 28/2/2017 tarihli kararıyla kimliği belirsiz
şüpheliler hakkında işkence suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Şikayetçi vekili şikayet dilekçesinde
gözaltında bulunan müvekkiline gözaltında kaldığı sürede işkence ve kötü
muamelede bulunulduğunu ifade ederek şikayette bulunmuştur.
Şikayetçiye ait adli rapor vs. belgeler
kolluktan istenilmiş usulünce dosyaya takılmış ve şikayetçinin işkence ve kötü
muameleye uğradığına dair somut bir bulgunun bulunmadığı görülmekle
Atılı suçların işlendiğini gösterir
yasal geçerli delil mevcut olmadığından kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına,
..."
17. Bu karara yapılan itiraz, Şanlıurfa 2. Sulh Ceza
Hâkimliğince 24/4/2017 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
18. Başvurucu 4/5/2017 tarihinde tebliğ edilen karara
karşı 1/6/2017 tarihinde süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
"İşkence" kenar başlıklı 94. maddesi şöyledir:
"(1) Bir kişiye karşı insan
onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama
veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları
gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur.
(2) Suçun;
a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından
kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,
b) Avukata veya diğer kamu görevlisine
karşı görevi dolayısıyla,
İşlenmesi halinde, sekiz yıldan onbeş
yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Fiilin cinsel yönden taciz şeklinde
gerçekleşmesi halinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) Bu suçun işlenişine iştirak eden
diğer kişiler de kamu görevlisi gibi cezalandırılır.
(5) Bu suçun ihmali davranışla
işlenmesi halinde, verilecek cezada bu nedenle indirim yapılmaz.
(6) (Ek: 11/4/2013-6459/9 md.) Bu
suçtan dolayı zamanaşımı işlemez."
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi"
kenar başlıklı 160. maddesi şöyledir:
"(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar
veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir
öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin
gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin
araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî
kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri
toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla
yükümlüdür."
B. Uluslararası
Hukuk
1. Uluslararası
Mevzuat
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3.
maddesi şöyledir:
“İşkence yasağı
Madde 3- (1) Hiç kimse işkenceye,
insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.”
22. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği,
İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların
Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin El Kılavuzu’nun
(İstanbul Protokolü) birinci ekinin 2. maddesi şöyledir:
“Devletler, işkence ve kötü muamele
şikayetleri ve bildirimlerinin, anında ve etkili bir biçimde soruşturulmasını
sağlamakla yükümlüdürler. Açık bir şikayetin olmadığı durumlarda bile işkence
ve kötü muamele yapıldığına ilişkin belirtiler varsa, soruşturma yapılmalıdır.
Soruşturmayı yürütenler, bu tür olayların faili olduğundan şüphelenilen kişiler
ve onların hizmet ettiği kurum ve kuruluşlardan bağımsız, soruşturma
yürütebilecek vasıfta, tarafsız kişiler olmalıdır. Bu kişilerin tarafsız tıp
uzmanlarına veya konuyla ilgili diğer uzmanlara erişim veya bu tür uzmanları
çağırma yetkileri olmalıdır. Soruşturmalar yürütülürken, en yüksek profesyonel
standartlara uygun yöntemler kullanılmalı ve soruşturma sonuçları kamuya
açıklanmalıdır.”
23. İstanbul Protokolü’nün birinci ekinin 6. maddesi
şöyledir:
“6a) İşkence ve kötü muamele
soruşturmalarında çalışan tıp uzmanları her zaman en yüksek etik standartlara uygun
biçimde davranmalı ve tıbbi araştırma ve muayeneden önce kişinin
bilgilendirilmiş onamını almalıdır. Muayene, tıp biliminin kabul edilmiş
standartlarına uygun biçimde yürütülmelidir. Muayene, tıp uzmanın denetimi
altında, devlet görevlileri ve güvenlik güçleri mensuplarının mevcut olmadığı
bir ortamda, kişinin mahremiyetine saygı göstererek yapılmalıdır.
6b) Tıp uzmanı muayenenin hemen
sonrasında doğru bir yazılı rapor hazırlamalıdır. Bu raporda en azından
aşağıdaki bilgiler yer almalıdır:
(i) Görüşme Koşulları: Görüşme yapılan
kişinin adı, muayene sırasında mevcut olanların adları, bu kişilerin muayene
yapılan kişiyle olan ilişkileri, görüşmenin kesin tarihi, saati, görüşme
yapılan yerin adresi (uygun olduğu durumlarda görüşme yapılan odanın yeri), görüşme
yapılan yerin tanımı (örneğin klinik, cezaevi, ev vb.); görüşme yapıldığı
sıradaki koşullar (muayene için geldiğinde veya muayene sırasında kişinin tabii
olduğu kısıtlamalar, görüşme sırasında odada güvenlik güçlerinin mevcut olup
olmadığı, tutukluya eşlik edenlerin hal ve tavrı, muayeneyi yapan kişiye
yönelik tehditkar ifadeler vs.) ve diğer geçerli unsurlar;
(ii) Öykü: Gerçekleştiği iddia edilen
işkence ve kötü muamele yöntemleri, işkence ve kötü muamelenin ne zaman
gerçekleştiği, bütün fiziksel ve psikolojik semptomlar ve şikayetler de dahil
olmak üzere kişinin görüşme sırasında anlattığı öykünün detaylı bir raporu;
(iii) Fiziksel ve Psikolojik Muayene:
Uygun tanı koyucu testler ve mümkün olduğu durumlarda bütün yaralanmaların
renkli fotoğrafları da dahil olmak üzere klinik muayene sonucunda elde edilen
bütün fiziksel ve psikolojik bulguların kaydı.
(iv) Değerlendirme: Fiziksel ve
psikolojik bulgular ile işkence ve kötü muamele arasındaki muhtemel ilişkinin
değerlendirilmesi. Gerekli tıbbi ve psikolojik tedavi ve/veya yapılması gereken
başka tıbbi testler ve muayeneler için görüş ve tavsiyeler;
(v) Yazar: Raporda muayeneyi yapan
kişilerin adları açıkça belirtilmeli ve rapor hazırlayanlar tarafından
imzalanmalı;
6c) Hazırlanan rapor gizli tutulmalı ve
rapor muayene edilen kişiye veya kişinin yasal temsilcisi olarak atadığı
kimseye teslim edilmelidir. Muayene edilen kişi veya temsilcisinin muayene
süreci hakkındaki görüşleri de sorulmalı ve raporda bu kişilerin görüşlerine de
yer verilmelidir. Uygun olduğu durumlarda, işkence veya kötü muamele
iddialarını soruşturmakla yetkili olanlara da yazılı rapor verilmelidir. Bu
raporun yetkili kişilere güvenli bir biçimde ulaştırılmasını güvenceye almak,
Devlet'in sorumluluğudur. Muayene edilen kişinin rızası veya bu tür bir talepte
bulunma yetkisi bulunan mahkemenin yetki vermesi istisna olmak üzere, rapor
başka kimseye verilmemelidir.”
2. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi İçtihadı
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gözaltındaki
kişilerin tıbbi muayenelerinin, müdafi yardımından yararlanma hakkı ve
gözaltının üçüncü kişilere bildirilmesi hakkıyla beraber kötü muameleye karşı
en önemli tedbirlerden birini teşkil ettiğini ifade etmektedir. Buna göre adli
muayene sırasında elde edilen delil, tutuklularla ilgili soruşturmalar
esnasında ve tutukluların kötü muamele iddiasında bulunmaları hâlinde önemli
rol oynamaktadır. Bu nedenle AİHM’e göre gözaltındaki kimselerin tıbbi muayene
sistemi yargı sisteminin tamamlayıcı parçasıdır. Bu bilgiler ışığında AİHM’in
ilk görevi, mevcut davanın koşullarında, ulusal makamların gözaltındaki
kimselerin tıbbi muayene sisteminin etkili biçimde işlemesini sağlayıp
sağlamadıklarını belirlemektir (Salmanoğlu ve Polattaş/Türkiye, B. No:
15828/03, 17/3/2009, § 79)
25. İşkence ve kötü muamele iddialarının
araştırılmasındaki en önemli delillerden olan sağlık raporlarının, Avrupa
İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) tarafından tavsiye edilen standartlara ve
İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya
Cezaların Etkili Bir Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesine İlişkin
Kılavuz'da (İstanbul Protokolü) yer alan ilkelere uygun olması gerekmektedir.
Gerekli standartların altında kalan sağlık raporları tek başlarına kötü muamele
iddialarının kanıtlanması ya da aksinin ispatlanmasında yeterli görülmemektedir
(Ballıktaş/Türkiye, B. No: 7070/03, 20/10/2009, § 28).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
26. Mahkemenin 19/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
27. Başvurucu;
i. Emniyet Müdürlüğünün bodrum katına götürülerek
gözlerinin bağlandığını, kendisine kelepçe takıldığını, kafasına tokmakla
vurulduğunu, hayalarının bayılıncaya kadar defalarca sıkıldığını, işkence ile
kaburgalarının kırıldığını, ailesine küfredildiğini, engelli ve Kürt kökenli
olmasından dolayı ayrımcı sözlere maruz kaldığını,
ii. Gözaltına alındığı tarih hariç doktora çıkarılmadığı
hâlde hakkında gözaltı sırasında sahte sağlık raporları düzenlendiğini,
düzenlenen raporların İstanbul Protokolü'ne aykırı olduğunu,
iii. Adli Tıp Kurumuna sevk talebi hakkında bir işlem
yapılmadığını,
iv. Gözaltında altı gün boyunca avukatıyla
görüştürülmediğini belirterek kötü muamele yasağının, adil yargılanma hakkının
ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
28. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin
devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi ve usul
boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif
yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da
cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken devletin pozitif yükümlülüğü hem
bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir
soruşturma yoluyla sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını (soruşturma
yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu,
negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün
alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (benzer
yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No:
2014/798, 28/9/2016, § 64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, §
49).
29. Somut olayda başvurucu; polis tarafından işkence ve
kötü muameleye maruz kaldığını ifade ederek kötü muamele yasağının, adil
yargılanma hakkının ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru
formu ve ekleri ile soruşturmadaki deliller kötü muamele yasağının maddi boyutu
bakımından incelemeye imkân vermemektedir. Başvurucunun adil yargılanma ve
etkili başvuru hakları kapsamında kalan iddiaları, kötü muamele yasağının usul
boyutu yönünden yapılacak inceleme ile ilişkili olduğundan anılan haklar
kapsamında ayrı bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir. Somut olaya
ilişkin değerlendirme; Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında,
sadece devletin pozitif yükümlülüğüne bağlı olarak ve etkili soruşturma
yükümlülüğü yönünden yapılmıştır.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
31. Anayasa Mahkemesinin kötü muamele yasağı kapsamında
devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel
yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında
gerçekleşen olaylarda Anayasa'nın 17. maddesi devlete, bu konuda ihdas edilmiş
bulunan yasal ve idari çerçevenin elindeki tüm imkânları kullanarak maddi ve
manevi varlığı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını,
buna ilave olarak işkence ve kötü muamele yasağına ilişkin ihlallerin
durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri
alma görevi yüklemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 52; G.G.K., B. No: 2014/19797 9/1/2018, § 45; E.A.
[GK], B. No: 2014/19112, 17/5/2018, § 49).
32. Anayasa’nın 17. maddesi ayrıca devlete, kişilerin
işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye
-bu muameleler üçüncü kişiler tarafından yapılmış olsa bile- maruz
bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yüklemektedir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 82; G.G.K., § 46; E.A., § 50).
33. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamında sahip olduğu bu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin bir boyutu
da bulunmaktadır. Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında
usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı
olayının sorumlularının belirlenmesini, gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek
etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 110).
34. Kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle
desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için her
türlü şüpheden uzak, makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt
yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş
birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken
ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 95; G.G.K., § 49).
35. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi
ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde
uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap
vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların
kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler
hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli
bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı ya da tüm yargılamaları
mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği
anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113).
36. Etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmiş
olduğunun kabulü için;
- Yetkili makamların olaydan haberdar olur olmaz resen
harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini
sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 114),
- Soruşturmanın kamu denetimine açık olması ve
mağdurların meşru menfaatlerini korumak için soruşturmaya gerekli olduğu ölçüde
etkili katılımlarının sağlanması (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115),
- Soruşturmadan sorumlu olan ve incelemeleri yapan
kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 117),
-Soruşturmaların makul bir özenle ve süratle yürütülmesi
(Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96) gerekmektedir.
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
37. Yukarıda belirtilen ilke kararlarında da vurgulandığı
üzere Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği soruşturma, kural olarak olayın
gerçekleştiği koşulların belirlenmesini sağlayacak nitelikte olmalı; ayrıca
soruşturmada olay ve olgular ciddiyetle öğrenilmeye çalışılmalı ve soruşturmayı
sonlandırmak için aceleci bir tavırla temelden yoksun sonuçlara
dayanılmamalıdır.
38. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki
inceleme, her soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar,
ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri
dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği
bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler
listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye
Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68).
39. Somut olayda başvurucu gözaltında çıkarıldığı ilk
anda kötü muameleye maruz kaldığını sorgusu sırasında dile getirmiştir. Bununla
birlikte aynı ifadesinde, kendisinin hiçbir şekilde doktora çıkarılmadığını
belirterek bir anlamda hakkında düzenlenen doktor raporlarının sahte olduğunu
ileri sürmüştür (bkz. §§ 12, 15). Bu iddianın dile getirildiği 23/1/2017
tarihli Sorgu Tutanağı'nın soruşturma dosyasına dâhil edilmediği görülmektedir.
Esasen soruşturma, başvurucu vekilinin aynı tarihli dilekçesiyle başvurucunun
Adli Tıp Kurumuna sevk edilmesi talebi üzerine başlatılmıştır.
40. Soruşturma sırasında Savcılık sadece başvurucunun
gözaltında kaldığı süre içinde alınan doktor raporlarını kolluktan istemekle
yetinmiştir. Bununla birlikte başvurucunun ifadesini alarak şikâyeti hakkında
detaylı bilgi sahibi olma yolunu tercih etmediği, böylelikle on iki gün
gözaltında tutulan başvurucunun işkence iddialarının hangi tarihe ait olduğunu
öğrenme yolunu seçmediği anlaşılmaktadır. Başvurucu soruşturma sırasında
kendisini ifade edebilme imkânını sadece takipsizlik kararı verildikten sonra
bu karara itiraz ettiği dilekçe ile bulabilmiştir.
41. Savcılık tarafından verilen takipsizlik kararının tek
dayanağı başvurucu hakkında düzenlenen sağlık raporlarında darp ve cebir izi
olmadığının kayıtlı olmasıdır. Hâlbuki başvurucu ilk anda bu raporlara itiraz
etmiş ve sahteliğini yargı mercii önünde ileri sürmüştür. Gözaltında tutulan
başvurucu hakkındaki raporların usulüne uygun düzenlenmesi sorumluluğu kamu
makamlarına aittir. İstanbul Protokolü'nde belirtilen standartların altında
kalan sağlık raporları tek başına kötü muamele iddialarının kanıtlanması ya da
aksinin ispatlanmasında yeterli görülmemelidir (bkz. § 15). Kaldı ki somut
olayda başvurucu, doktor raporlarının gıyabında düzenlendiği iddia etmektedir.
O hâlde soruşturma kapsamında sıhhati tartışmalı ve başvurucunun ilk andan beri
itiraz ettiği doktor raporlarına dayanılarak takipsizlik kararı verilmesinin
isabetli olduğu söylenemeyecektir.
42. Öte yandan soruşturmanın başlamasını sağlayan
dilekçedeki tek talebin başvurucunun Adli Tıp Kurumuna sevkinin sağlanarak
hakkında rapor düzenlenmesinden ibaret olduğu görülmüştür. Savcılık gözaltı
sırasında alınan raporların dosyaya dâhil edilmesiyle yetinmiş ve yeniden rapor
aldırma yolunu seçmemiştir. Soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararda neden yeniden rapor alma ihtiyacı duyulmadığına yönelik
herhangi bir açıklamanın mevcut olmadığı görülmektedir.
43. Yukarıdaki değerlendirmeler bir bütün olarak ele
alındığında somut olay kapsamında Savcılık tarafından soruşturmada gerekli
delillerin toplanarak bunun sonucunda bir değerlendirme yapılması hususunda
gerekli özenin gösterildiği söylenemez. Bununla birlikte yürütülen soruşturmadaki
eksiklikler ve başvurucunun iddialarını açıklığa kavuşturabilecek birtakım
deliller olmasına rağmen bu deliller toplanmaksızın olaydan sorumlu olduğu
iddia edilen şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verildiği için soruşturmanın etkili olmadığı değerlendirilmiştir.
44. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul yükümlülüğü
yönünden ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
46. Başvurucu 1.300.000 TL manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
47. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
48. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir
(Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
49. İncelenen başvuruda Anayasa'nın 17. maddesinde
düzenlenen kötü muamele yasağının usul boyutu itibarıyla ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin Savcılıkça verilen kovuşturmaya yer
olmadığına dair karardan kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
50. Bu durumda kötü muamele yasağı ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden soruşturma yapmak üzere Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma
No: 2017/3327) gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
51. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararın giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır.
Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının ihlali
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
52. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutu itibarıyla İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağı ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere
Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 19/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.