TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MAHMUT MACİT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/27177)
|
|
Karar Tarihi: 13/2/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Fatma Burcu NACAR YÜCE
|
Başvurucu
|
:
|
Mahmut MACİT
|
Vekili
|
:
|
Av. Mahmut BAYRAM
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, istinaf talebinin süre yönünden reddedilmesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/6/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık başvuruya ilişkin olarak görüş
bildirilmesine gerek görülmediğini belirtmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu aleyhine Ankara 13. İcra Hukuk Mahkemesinde
(Mahkeme) açılandavada icra takibine konu senedin kambiyo senedi vasfını haiz
olmadığı iddia edilerek takibin iptali talep edilmiştir.
9. Mahkeme 15/11/2016 tarihli kararında davanın kabulü ile icra
takibinin iptaline karar vermiştir. Mahkemenin kısa kararı ve gerekçeli
kararında sadece hüküm sonucu tefhim edildiğinden karara karşı tebliğden
itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir.
10. Mahkemenin gerekçeli kararı 15/12/2016 tarihinde tebliğ
edilmiş ve başvurucu 19/12/2016 tarihinde istinaf dilekçesini sunmuştur.
11. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi (BAM) 18. Hukuk Dairesi
24/2/2017 tarihli kararında, hükmün başvurucuya 15/11/2016 tarihinde tefhim
edildiğini, istinaf talebinin 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas
Kanunu'nun 2/3/2005 tarihli ve 5311 sayılı Kanun'un 24. maddesi ile değişik
363. maddesi gereğince tefhimden itibaren on günlük süre geçtikten sonra yapıldığını
belirterek istinaf talebini reddetmiştir.
12. Temyiz üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesi (Daire) 9/5/2017
tarihli kararında, mahkeme kararının başvurucuya 15/11/2016 tarihinde tefhim
edildiğini, istinaf dilekçesinin2004 sayılı Kanun'un 363. maddesi gereğince on
günlük süre geçtikten sonra sunulduğunu belirterek istinaf kararını onamıştır.
13. Onama kararı 12/6/2017 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu
19/6/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
14. İlgili hukuk için bkz. Nihal Uslukol, B. No: 2016/73086,
25/9/2019, §§ 16-22.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 13/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu, gerek kısa kararda gerekse gerekçeli kararda
sadece hüküm sonucu tefhim edildiğinden hükme karşı tebliğinden itibaren on gün
içinde istinaf yolunun açık olduğu belirtildiği hâlde BAM 18. Hukuk Dairesi ve
Yargıtay tarafından tebliğ yerine tefhim tarihi esas alınarak istinaf talebinin
süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
17. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
18. Başvurucunun şikâyetinin özü istinaf ve temyiz taleplerinin
esasının BAM 18. Hukuk Dairesi ile Yargıtayca incelenmemesine yönelik olduğundan
iddia, adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim
hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı ve
Hakkın Kapsamı
20. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin
eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil
edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşme'sini (Sözleşme)
yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
21. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen,
B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
22. Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına yönelik
uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması kanun yoluna başvurma olarak
nitelendirilmektedir. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak
arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve
özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Adil yargılanma hakkı bir mahkeme
kararına karşı üst yargı yollarına başvurabilmeyi güvence altına almamakla
birlikte gerek suç isnadına bağlı yargılamalarda gerekse medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına
başvurma imkânı tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil yargılanma hakkı
kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerekir (Hasan
İşten, B. No: 2015/1950, 22/2/2018, § 37).
23. Süre yönünden istinaf talebinin reddedilmesi ve bu kararın
da temyiz merciince onanması suretiyle kanun yolu başvurularının esasının
incelenmemesinin mahkemeye erişim hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
24. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
25. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
26. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
27. 2004 sayılı Kanun'un 5311 sayılı Kanun'un 24. maddesi ile
değişik 363. maddesi hükmü esas alınarak BAM 18. Hukuk Dairesi ve Yargıtay
Dairesince verilen kararlarınkanun tarafından öngörülme ölçütünü karşıladığı
sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
28. Yargısal başvuruların bir süreye bağlanmasının meşru
amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi
tarafından incelenmiştir. Bu incelemelerde, kanun yolu başvurularında süre
koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle hukuki güvenlik ve istikrarın
sağlanması şeklinde bir meşru amacının bulunduğuna işaret edilmiştir (benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz.Ertuğrul
Dalbaş, B. No: 2014/7805, 25/10/2017, § 59).
iii. Ölçülülük
29. İstinaf incelemesi yapılmaması nedeniyle başvurucunun
mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı, başvurucuya
ağır bir yük getirip getirmediği hususlarının değerlendirilmesi gerekir.
(1) Genel İlkeler
30. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa'nın 13.
maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye
erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir.
Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya fiilî sınırlamalar
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan
Şen, § 52).
31. Yargısal başvuruların birtakım usul kurallarına tabi kılınması
tek başına mahkemeye erişim hakkını zedelemez. Bununla birlikte yargısal
başvuru usullerinin belirli ve öngörülebilir olması gerekir. Dava açılmasına
veya diğer kanun yollarına başvurulmasına ilişkin dilekçelerin yetkili
mahkemelere sunulma yöntemine dair kanuni veya fiilî belirsizliklerin
bulunması, kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Hasan İşten, § 45).
32. Öte yandan mahkemelerin dilekçelerin sunulması yöntemine
ilişkin usul kurallarını uygularken kişilerin mahkemeye erişimlerini
engelleyecek veya aşırı derecede zorlaştıracak ölçüde şekilcilikten kaçınmaları
gerekir. Ayrıca mahkemelerin iç işleyişlerine ilişkin süreçlerdeki aksama ve
hatalardan kaynaklanan sorumluluk, yargısal koruma talep eden bireylere
yüklenmemelidir. Bu bakımdan yargısal başvurulara dair dilekçelerini ilgili
mevzuatta öngörülen usule uygun olarak yetkili yargı merciine sunan kişilerin
kendilerine atfedilemeyen, tamamen mahkemelerin iç işleyişinden kaynaklanan
hata ve aksamalardan sorumlu tutularak mahkemeye erişimlerinin engellenmesi bu
hakka yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılabilir. Özellikle kanun yoluna başvurma
yönündeki istek ve iradesini ortaya koymuş olan başvurucular yönünden bu tür
müdahaleler, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim
hakkının ihlaline sebep olabilir (Hasan
İşten, § 46).
33. Anayasa Mahkemesi somut başvuruya benzer birçok başvuruda
verdiği kararlarda dava açma sürelerini düzenleyen, son derece karışık ve
dağınık olan mevzuatın aşırı şekilci (katı) yorumunun mahkemeye erişim hakkını
ihlal edebileceğini belirtmiştir. Bu kapsamda, özellikle derece mahkemesi
kararında gösterilen başvuru mercii ve süresine ilişkin bilgiye güvenilerek
buna uygun yapılan kanun yolu başvurularının süre aşımından reddedilmesinin
başvurucu üzerinde öngörülemez ağır bir yüke sebep olduğu, başvurucunun
katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçlarla orantısız olduğu,
dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
34. Başvurucu, yasal süre içinde istinaf talebinde bulunmasına
rağmen başvurusunun esasının
incelenmediğini belirterek kanun yoluna başvuru hakkının engellendiğini iddia
etmiştir.
35. Somut olayda değerlendirilmesi gereken mesele, başvurucunun
istinaf talebinin kanun yolu incelemesine konu yapılmamasının mahkemeye erişim
hakkına orantısız bir müdahale oluşturup oluşturmadığıdır.
36. Başvurucu 19/12/2016 tarihli dilekçesinde ayrıntılı bir
şekilde itirazlarını dile getirerek istinaf başvurusunda bulunmuştur. Ankara
BAM 18. Hukuk Dairesi, başvurucunun talebini tefhim tarihine göre süresinde
ileri sürmediğini belirterek reddetmiştir.
37. Olay tarihinde de yürürlükte olan 2004 sayılı Kanun'un 5311
sayılı Kanun'un 24. maddesi ile değişik 363. maddesinde, icra mahkemesi kararlarına
karşı tefhim veya tebliğden itibaren on gün içinde istinaf talebinde
bulunulabileceği belirtilmiştir.
38. Mahkeme kısa ve gerekçeli kararlarında; kısa kararla sadece
hüküm sonucu tefhim edildiğinden tarafların karara karşı tebliğden itibaren on
gün içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yoluna başvurabileceğini
belirtmiştir.
39. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği mevzuatın
yorumlanması ve uygulanması derece mahkemelerinin görevi olmakla birlikte bu
yorum ve uygulamaların etkilerinin Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa
Mahkemesince incelenebileceği tabiidir. Mahkemeye erişim hakkı yönünden
yapılacak böyle bir inceleme, somut olayın koşulları çerçevesinde yapılacaktır
(Kemal İnan, B. No: 2013/1524,
6/10/2015, § 49). Somut başvuruda da Anayasa Mahkemesinin görevi, usul
kurallarının uygulanması konusunda derece mahkemelerinin takdir ve
değerlendirmelerini denetlemek olmayıp usule ilişkin uygulamanın başvurucunun
mahkemeye erişim hakkını Anayasa'ya aykırı olarak kısıtlayıp kısıtlamadığını
denetlemektir.
40. Somut olayda istinaf süresinin yukarıda yer verilen Kanun
hükmüne göre tefhim veya tebliğden itibaren on gün olduğunda tereddüt
bulunmamaktadır. Sorun, sürenin hangi durumda tefhim ya da tebliğden
başlatılacağından kaynaklanmaktadır. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu'nun 297. maddesinde sayılan unsurları taşımayan hükmün
geçerli olarak tefhim edilmiş bir hüküm olarak sayılmayacağı, dolayısıyla
gerekçeli karar tebliğ edilmeden kanun yoluna başvurma süresinin başlamayacağı
açıktır.Bu durum kanun yollarına başvurunun etkililiğinin sağlanması yönünden
de gereklidir. Nitekim başvuruya konu olayda ilk derece mahkemesi buna uygun
olarak gerekçesi açıklanmadığı için hükme karşı tebliğinden itibaren on gün içinde kanun
yoluna başvurulabileceğini belirtmiştir.
41. Yukarıda belirtilen tespitler ışığında başvurucunun -ilk
derece mahkemesinin kısa kararı ve gerekçeli kararında belirtildiği üzere-
istinaf süresinin kararın tebliğinden itibaren işlemeye başlayacağına güvenerek
kanun yoluna müracaat etmesinin -mahkemelerin kanun yolunu ve süresini ilgili
kanun ve içtihatlara uygun olarak taraflara doğru gösterme yükümlülüğü altında
olduğu dikkate alındığında- makul görülmesi gerekmektedir. Bu durumda kanun
yolu mercilerinin somut olayın koşullarında istinaf süresinin ilk derece
mahkemesi tarafından gerekçesi açıklanmadığı hâlde tefhimden itibaren
başlamasına ilişkin yorumlarının öngörülemez nitelikte olup başvurucu üzerinde
ağır bir yüke sebep olduğu, başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı külfetin
hedeflenen meşru amaçla orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü
olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
44. Başvurucu, mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğinin
tespitiyle yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
45. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler
belirlenmiştir. Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir(Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
46. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale
neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
47. Başvurucunun istinaf isteğinin süreden reddine karar
verilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin istinaf ve Dairenin kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
48. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
Daire tarafından yapılması gereken iş, temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle
reddi yolundaki kararını kaldırarak temyiz istemini -usule ilişkin diğer
meselelerde de bir eksiklik söz konusu değilse- esastan incelemekten ibarettir.
Bu sebeple kararın bir örneğinin dosyanın ilgili Yargıtay Dairesine
gönderilmesini sağlamak üzere Ankara 13. İcra Hukuk Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
49. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla
ilgili Yargıtay dairesine gönderilmek üzere Ankara 13. İcra Hukuk Mahkemesine
(E.2016/567, K.2016/898) GÖNDERİLMESİNE,
D. Yeniden yargılama kararı verildiğinden başvurucunun tazminat
talebinin REDDİNE,
E. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
13/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.