TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TALHA KAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/28443)
|
|
Karar Tarihi: 12/9/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Melek ŞAHAN
|
Başvurucu
|
:
|
Talha KAYA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması ve tahliye
taleplerinin incelenmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; yargılamanın
hakkaniyete aykırı yürütülmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/6/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl bugüne kadar birçok kez
uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak-
bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden
ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)
ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve
diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
8. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 51, Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/01/2018, § 12).
9. Bu kapsamda Isparta Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıyla Isparta İl Müftülüğünde vaiz olarak görev
yapan başvurucu hakkında soruşturma başlatılmıştır.
10. Başvurucu 5/1/2017 tarihinde Isparta Cumhuriyet
Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucu; sorgu sırasındaki ifadesinde özetle
üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini, FETÖ üyesi olmadığını, bu yapıyla şu
an veya geçmişte irtibatının olmadığını, 2004 yılında ceza infaz kurumunda vaiz
olarak görevlendirildiğini ve açığa alınmaya kadar da görevinin devam ettiğini,
herhangi bir iltimaslı/hak etmediği bir göreve getirilmediğini, aleyhine Bilal
Habeş Camisi imamı ve FETÖ’nün İsrail imamının
kardeşi H.T. ile samimi olduğuna dair verilen beyanların gerçeği
yansıtmadığını, evinin bu camiye yakınlığını, Müftülüğün programı dâhilinde bu
camiye sadece Cuma vaazları ve Ramazan ayında teravi öncesi vaaz için
gittiğini, vakit namazlarına dahi gitmediğini, tedbir olarak mı gitmediği
sorulduğunda kendi dünyasında yaşayan asosyal bir insan olduğu için insan içine
karışmayı tercih etmediğini, gitmediği yeri üs hâline getiremeyeceğini, camiye
gelen insanların bunu bildiğini, cami cemaatine bunun sorulması hâlinde gerçeğin
ortaya çıkacağını, Müftülükte masa başında çalışan kişilerin aleyhinde beyanlar
verdiğini ancak ne komşularının ne cami cemaatinin ne de çalıştığı din
görevlilerinin aleyhinde beyanı olmadığını ifade etmiştir. Başvurucu,
dershanelerin kapatılması aşamasında kapatılmaması yönünde görüş beyanında
bulunmasının sebebinin zengin olanların çocuklarına özel hoca tutması, fakir
olanların ise bu açığı dershane ile kapattıklarını düşünmesi olduğunu, bu
düşüncelerinin büyütüldüğünü ve FETÖ üyeliğine kadar götürüldüğü ancak bunları
FETÖ üyesi olduğu için söylemediğini, 2014-2016 yılları arasında bir çocuğunu
bu yapıyla irtibatlı olduğu tespit edilen bir dershaneye gönderdiğini,
çocuğunun eğitim seviyesi çok düşük olan imam hatipte okuduğu için bulunduğu
yerdeki en iyi dershaneye giderek başarılı olmasını istediğini, bu sebeple bu
dershaneye gönderdiğini, bunların böyle olduğunu bilmediğini ve diğer
çocuklarının devlet okulunda okuduğunu belirtmiştir. Dershanelerin
kapatılmasıyla ilgili şah damarımız kesildi ve Fetullah
Gülen’e "Fetöş"
diyen şahsa ağzını topla, bir tane vururum şeklindeki sözleri kesinlikle
söylemediğini, böyle bir konuşma geçmediğini, o kişiye vurmaya da ne gücünün ne
boyunun yeteceğini, esasen bahsedilen konuşmanın yapıldığı tarihlerde
dershaneler henüz kapatılmadığı için bu ifadeleri kullanmış olamayacağını,
ayrıca vaazlarını hep telefonuna kaydettiğini, telefonuna el koyulduğunu, bu
kayıtlar dinlenirse vaazlarında da bu yapıyı öven veya destekleyen bir
ifadesinin olmadığının tespit edileceğini beyan etmiştir. Başvurucu ayrıca
Müftülükte yaptığı bir sohbet sırasında söylediği bayrakla ilgili sözlerinin
çarpıtılarak aleyhine kullanıldığını, bu sohbette kutsal şeylerin sıralamasını
kendince "Önce Allah sonra peygamber,
sonra Kur’an daha sonra vatan, bayrak ve millet gelir." şeklinde
yaptığını ve ayrıca bayrağın bir bezden yapıldığını, ancak bayrak olduğunu
gösteren simgeler olması hâlinde kutsiyet atfı olacağını, aynı şekilde bir
kâğıt parçasını Kur'an'dan bir ayet yazdığınızda değerleneceğini ifade etmiştir.
Başvurucu; 2012 yılında görevli olarak hacca gittiğini, oradan gelen harcırahı
(4.500 TL) yatırmak için Bank Asya hesabı açtırdığını, bu Bankayı faizsiz
olduğu ve az da olsa kâr payı almak için tercih ettiğini, bunun dışında zaten
çok fazla tasarruf imkânı olmadığını, FETÖ liderinin talimatıyla özellikle 2014
Ocak ayından sonra bir para yatırmanın söz konusu olmadığını, eşinin el işi
yaparak biriktirdiği, çocuğunun sünnet olması sebebiyle toplanan paraları
yatırdığını, sonra gerektiğinde parayı çekerek kullandığını, örneğin anne ve
babasının umre masrafını karşıladığını, verdiği borç geri ödenince parayı bu
hesaba yatırdığını belirtmiştir. Devlet memuriyetine giren bir kişiyle ilgili
maaşından yardım yapılması hususunda bir konuşma yapmadığını, böyle birini
tanımadığını ve kesinlikle bu kişiye yardımı olmadığını, darbeyi
desteklemediğini, askerler tutuklanınca ceza infaz kurumundaki çalışma
arkadaşları ile olan konuşmasında darbecilerin asılması sürecinin fazla
uzamaması gerektiğini, en kısa zamanda yargılanıp cezalandırılmaları
gerektiğini, darbeyi yapana da yaptırana da lanet okuduğunu, darbeden muztarip olduğu için darbe karşıtı olan temennilerde
bulunduğunu beyan etmiştir. Başvurucu; kendi hâlinde bir insan olduğunu,
tanıdığı veya görüştüğü çok fazla kimsenin olmadığını, üç dört aileden
başkasının evine gitmediğini, insanlarla fazla irtibatının ve diyaloğunun
olmadığını, ayrıca mesleki olarak ev sohbeti yapıp kurum sayfasına
yükleyebilecek yetkisi olduğu hâlde hiç ev sohbeti yapmadığını, bilgisayarı olmadığını
ve sosyal paylaşım sitelerini kullanmadığını, aleyhinde iddialarda bulunan
Müftülük personelinin hepsinin FETÖ'cülerin
davetlerine, iftarlarına gittiğini ancak kendisinin hiçbir yere gitmediğini,
kimseyi tutup bir yere götürmediğini, kimseden para istemediğini, kimseye para
vermediğini, suç olabilecek bir eylemi olmadığını, sadece "Şunu şunu söyledi."
şeklinde hakkında iddialar ileri sürüldüğünü ancak somut bir eylem
gösterilemediğini ve sonuç olarak suçlamaları kabul etmediğini beyan etmiştir.
11. Isparta Cumhuriyet Başsavcılığı, silahlı terör örgütüne üye
olma suçundan tutuklanması istemiyle başvurucuyu Isparta Sulh Ceza Hâkimliğine
sevk etmiştir.
12. Başvurucunun sorgu sırasındaki ifadesinin Savcılık
ifadesiyle aynı doğrultuda olduğu tespit edilmiştir.
13. Isparta Sulh Ceza Hâkimliğinin 5/1/2017 tarihli kararıyla
tutuklama tedbiri uygulanmıştır. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"Şüpheli hakkında yapılan idari tahkikat
sırasında hazırlanan soruşturma raporu ve bu raporun esas beyanlar, gizli tanık
beyanı ve Bank Asya kayıtları başta olmak üzere, soruşturma evrakı kapsamına
göre şüphelinin kamuoyunda Fetullahçı Terör Örgütü/
Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PYD) diye anılan terör örgütü üyesi olduğu
hususunda kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin
bulunduğu, şüphesinin üzerine atılı suçun Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100/3-a
maddesinde sayılan katalog suçlardan olduğu, bu suça kanunda öngörülen alt ve
üst sınırlar dikkate alındığında tutuklama tedbirinin ölçülü olacağı, adli
kontrol uygulanmasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla CMK 100 ve 101. maddeleri
uyarınca TUTUKLANMASINA, ... [karar verildi.]"
14. Başvurucu, tutukluluk hâlinin devamı kararına itiraz etmiş;
Burdur Sulh Ceza Hâkimliği 23/1/2017 tarihinde itirazın reddine karar
vermiştir.
15. Isparta Cumhuriyet Başsavcılığının 13/2/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle Isparta 2. Ağır Ceza
Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
16. İddianamede, başvurucunun gerek organik olarak gerekse
örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı
ileri sürülmüştür. Bu suçlamalara esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
i. Başvurucu, FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatının olduğu
gerekçesiyle Isparta İl Müftülüğü tarafından görevinden uzaklaştırılmış;
1/9/2016 tarihli ve 29818 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan
Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile meslekten ihraç edilmiştir.
ii. Başvurucunun Bank Asyada 2008
yılında hesap açtırdığı ve 2016 yılı Aralık ayına kadar hesap hareketinin
olduğu, FETÖ/PDY lideri teröristbaşı Fetullah Gülen'in çağrı yaptığı 26/12/2013 tarihinden sonra
bu hesaba 10/1/2014 tarihinde 1.000,00 TL, 15/1/2014 tarihinde 2.300,00 TL
yatırarak parasının 3.300,00 TL'ye ulaştığı, 6/2/2015 tarihinde 1.000,00 TL,
2/3/2015 tarihinde 600,00 TL olmak üzere takip eden tarihlerde de hesaba para
yatırdığı ve 4/3/2016 tarihinde hesaptaki paranın 12.506,65 TL'ye ulaştığı,
17/6/2016 tarihinde ise bakiyenin 12,68 TL'ye düştüğü ve bu şekilde FETÖ
liderinin çağrısına uyduğu gözlemlenmiştir.
iii. Gizli tanık beyanında; başvurucunun FETÖ/PDY üyesi
olduğunu, bulunduğu ortamlarda ismini duyduğunu ifade etmiştir.
iv. İdari tahkikat dosyasında dinlenen tanıklardan bazıları;
şüphelinin öğrencilik yıllarından beri bu yapının kurslarında yöneticilik
yaptığını ve taraftarı olduğunu, örgütün İsrail sorumlusu olan H.T.nin kardeşi Bilal Habeşi Camisi imamı H.T. ile sıkı
irtibatının olduğunu, hatta bu camiyi örgütün üssü hâline getirdiklerini, örgüt
ile Hükûmet arasında ihtilaflı yaşamla ve 17-25 aralık 2013 olayları ile ilgili
mevzuların konuşulduğu ortamlarda sürekli muhalefet ettiğini, örgüt ile ilgili
savunmalarda bulunduğunu, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası darbe ile ilgili
yapılan konuşmaları kapatmaya çalıştığını, bir sohbet sırasında Fetullah Gülen'e "Fetoş" diyen kişiye aşırı tepki
gösterdiğini ve o kişiyi vurmakla tehdit ettiğini, dersanelerin
kapatılmasıyla ilgili olarak "Şah
damarımız kesildi." şeklinde değerlendirmede bulunduğunu,
bayrakla ilgili bir sohbet sırasında bayrağın bir bez parçası olduğunu ve
abartılmaması gerektiğini söylediğini bildirmişlerdir.
17. Isparta 2. Ağır Ceza Mahkemesi 3/3/2017 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve başvurucu hakkındaki yargılama,
Mahkemenin E.2017/113 sayılı dosyası üzerinden tutuklu olarak sürdürülmüştür.
18. Isparta 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/5/2017 tarihinde
başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verdiği, başvurucunun bu karara
30/5/2017 tarihinde itiraz ettiği, Isparta 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/6/2017
tarihinde itirazın reddine karar verdiği görülmektedir.
19. Başvurucu 19/6/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
20. Isparta 2. Ağır Ceza Mahkemesi 8/1/2018 tarihinde
başvurucunun örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün
hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tahliyesine karar vermiştir. Mahkûmiyete
esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
i. Başvurucunun FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatının olduğu
gerekçesiyle Isparta İl Müftülüğü tarafından görevinden uzaklaştırılması ve 672
sayılı KHK ile meslekten ihraç edilmesi,
ii. Bank Asyada 2012 yılından itibaren
hesabının bulunması, hesabında 2013 yılı Aralık ayında 2.719,00 TL bakiyesi
varken örgüt elebaşının ilk talimat tarihi olan 2014 yılı Ocak ve Ağustos
ayında bakiyesinin 6.031,00 TL'ye çıkması, üç ay boyunca hesapta hareketlilik
yokken diğer talimat tarihlerinden olan 2015 yılı Mart ayında hesaptaki paranın
10.881,00 TL'ye, 2015 yılı Eylül ayında 12.635,00 TL'ye yükselmesi ve en son
2016 yılı Temmuz ayında hesapta 0 TL bakiyenin kalması, başvurucunun örgüt
çağrısı üzerine Bank Asyada para yatırma, döviz alım-satım
işlemleri, virman işlemleri, katılım hesabı açma ve diğer bankacılık
işlemlerini örgüt çağrısına uygun bir biçimde çokça yapması, örgütün Ocak 2014
ile Şubat ve Eylül 2015'teki çağrıları üzerine işlem yaptığının duraksamaya yer
vermeyecek biçimde anlaşılması,
iii. Başvurucunun çocuğunun FETÖ/PDY ile irtibatı ve iltisakı tespit edilen bir dershanede 17/25 Aralık
sürecinden sonraki bir dönemde kaydının bulunması,
iv. Başvurucunun kullandığı GSM hattına ilişkin HTS dökümlerinin
incelenmesi sonucu hakkında FETÖ/PDY üyesi olmaktan dolayı soruşturma ve
kovuşturma bulunan elli beş kişiyle 1/1/2014 tarihinden itibaren irtibatının
bulunduğunun anlaşılması, bu kişilerden iki tanesinin örgütün mahrem imamı
olması, yine birinin Isparta'nın köyler sorumlusu olması, bazılarının da örgüte
müzahir olduğu için kapatılan kurum çalışanları olması, sanığın adına kayıtlı
hat ile hakkında işlem yapılan bu kadar çok kişiyle ve çoğu örgüte müzahir
olduğu için kapatılan firma çalışanlarıyla görüşmesinin olağan bulunmaması, her
ne kadar bu görüşmelere ait görüşme içerikleri dosya içinde mevcut değil ise de
sanığın örgütle bağlantılı kişilerle irtibatlı olduğunun yukarıda somut
olgularla (dosya numaraları, mahrem imam
olduklarını gösterir KOM yazısı ve KHK ile kapatılan kurum çalışanları)
izah edildiği, sanığın tanımadığını savunduğu örgüt üyeleriyle (biri mahrem
imam olmak üzere 4 kişi) irtibatlı olduğunun HTS dökümleriyle sabit olması,
sanığın savunmalarının suçtan kurtulmaya yönelik olması nedeniyle savunmalarına
itibar edilmemesi ve diğer örgüt elemanları ile irtibatlı olduğunun tespit
edilmesi,
v. Başvurucunun örgüt üyesi olduğunu gösterir olay ve
davranışlarına dair tanık beyanları şöyledir:
- Isparta il müftüsü olan tanık G.A., ifadesinde; Talha Kaya'nın
FETÖ'yle öğrencilik yıllarından itibaren irtibatlı
olduğunu, bu kurumlarda yöneticilik yaptığını duyduğunu, Talha Kaya'nın eşinin
de bu yapıyla irtibatlı olduğunu, Talha Kaya'nın bayrağı ve diyaneti
sevmediğini de duyduğunu, bundan sonra Talha Kaya'nın ve H.T.nin
yerlerini değiştirdiğini, Mahkemedeki yeminli beyanlarında bu yapının paralel
yapı olarak anıldığı dönemde yaptıkları tahkikatlarda Talha Kaya'nın bu yapıyla
ilgili önüne gelen isimlerden olduğunu, müfettişler tarafından tahkikat
yapıldığını, Bilal Habeşi Camisinin eski imamı olan -meslekten ihraç edilen-
H.T. ve abisinin de bu yapıya dâhil olduklarını, camiyle ilgili kendisine gelen
ifadelerde caminin bu kişiler tarafından üs olarak kullanıldığını duyduğunu,
caminin FETÖ'cüler tarafından yoğun olarak kullanılmaya
başlandığı duyumu üzerine idari tahkikata başladıklarını, bundan sonra sanığın
görev yerinin değiştirildiğini, H.T.yi Yalvaç'a
gönderdiğini, kendisi göreve başlamadan önce de sanığın bu camide sık sık vaaz
verdiğini, bu camiye görevini talep üzerine yazdırmış olabileceğini ya da
kendiliğinden de vaaz vermiş olabileceğini, bu durumu öğrendiğinde bir daha
sanığı bu camiye görevlendirmediğini, sanığın o dönemki adıyla paralel yapı
şimdi ki adıyla FETÖ/PDY örgütüyle irtibatlı olduğunun çok maruf olduğunu beyan
etmiştir.
-Tanık M.A.K.; Talha Kaya'yı tanıdığını ancak onun ailece
görüştüğü biri olmadığını, 17-25 Aralık sürecinden sonraki bir tarihte İl
Müftülüğünde bir cuma namazından sonra sohbet ederken Fetullah
Gülen'in yaptıklarının yanlış olduğunu söylediğini hatta "Fetoş"
ifadesini kullanması üzerine Talha Kaya'nın kendisine "Ağzını topla, dikkatli konuş, bir tane vururum
sana, dershanelerin kapatılmasıyla zaten şahdamarımız kesildi."
dediğini, aralarında geçen bu tartışmadan sonra onunla diyaloğunu kestiğini, o
tarihten beridir de bu konulara dair herhangi bir konuşması olmadığını ifade
etmiştir.
-Tanık E.K., ifadesinde; Talha Kaya'nın çeşitli konuşmalarda
paralel yapıya destek veren ifadelerde bulunduğunu, bu yapı eleştirildiğinde savunmaya
geçtiğini, bu konuşmaların 17/25 Aralık sürecinden sonra olduğunu belirtmiştir.
-Bir başka tanık K.A., ceza infaz kurumunda Talha Kaya ile görev
yaptığını, sanığın 17/25 Aralık sürecinden sonraki konuşmalarında sürekli
muhalefet ederek konuştuğunu, bu yapıyı savunur söz ve davranışlarda
bulunduğunu, 15 Temmuz'dan sonra bu girişimde bulunanlara bir tepki
gösterdiğine şahit olmadığını, Talha Kaya'nın kendisini herhangi bir dernek
veya sendikaya davet etmediğini, örgütle birebir bağlantısının bulunup
bulunmadığını bilmediğini ancak kendileri devlet adına böyle şeyler
konuştuğunda Talha Kaya'nın inatla karşı tarafta durduğunu, Talha Kaya'yı
örgütün düzenlediği herhangi bir iftar, yemek, toplantı vesaire bir yerde
görmediğini, sadece 17-25 Aralık'tan sonra tartışmalarının olduğunu,
başkasından yardım istediğini de duymadığını belirtmiştir.
-Diğer tanık F.T., beyanlarında; Talha Kaya'nın evine
komşularıyla birlikte kahve içmeye gittiğini, sanığın eşi F.nin
Cumhurbaşkanlığı seçimleri hakkında Cumhurbaşkanı'nı kastederek "Bu hırsıza mı oy vereceksiniz, ayakkabı
kutuları içerisinden paralar çıktı." dediğini bir başka seferde
de "Sen 2.500,00 TL maaş alıyorsun, bu
para sana helal değil, bu paradan bana cemaat adına burs ver, ben de
öğrencilere ulaştırayım." dediğini, Talha Kaya'nın evine
sürekli giren çıkan birileri olduğunu, bu kişilerin cemaat sohbetleri için
gelip gittiğini düşündüğünü, Talha Kaya'nın paralel yapının kuvvetli bir
taraftarı olduğunu beyan ettiğini, Mahkemedeki yeminli beyanlarında Talha Kaya
ile herhangi bir konuşmuşluğunun olmadığını, eşiyle gelip gitmeleri nedeniyle
tanıştığını ifade etmiştir.
-Sanayii Camisinin imamı olan tanık M.G., ifadesinde; Talha
Kaya'nın bazen vaaz vermek için geldiğini, 15 Temmuz'dan sonraki bir dönemde bu
kişinin o zamanki adı cemaat olan gruptan olduğunu duyduğunu, vaazlarda örgüt
lehine bir davranışını görmediğini, görevini bitirdikten sonra oyalanmadığını,
kendisini hiçbir yere davet etmediğini beyan etmiştir.
-Tanık olarak dinlenen S.K.; 17/25
Aralık süreci öncesinde Talha Kaya'nın Bilal Habeşi Camisinde vaaz verdiğini,
vaazlarında bu yapıyı över bir tavrına şahit olmadığını, sessiz sakin bir
yapısı olduğunu, Mahkemedeki yeminli beyanlarında kendisinin Bilal Habeşi
Camisinde müezzinlik yaptığını, 2013 yılında bu camiye atandığını, Fetullah Gülen'e ait kitapların camiye geldiğinde de camide
olduğunu, bu kitapların o dönem yasak olmadığını, bir süre sonra bu kitapları
kaldırdığını, sanığın FETÖ üyeliği hakkında bir bilgisinin olmadığını, Talha
Kaya'nın vaazda veya vaazdan sonra örgütsel bir konuşma yapıp yapmadığını
bilmediğini, namaz vakitlerinde örgüt mensuplarına vaaz verdiğini duymadığını
ancak vakitler dışında gelip vaaz verdiyse onu bilemeyeceğini, paralel yapı
konusunda müftü ile hiç görüşmediğini, Bilal Habeşi Camisinde beş yıldır görev
yaptığını, Talha Kaya'nın camide sohbet verdiğini görmediğini, örgüt
propagandası yaptığını görmediğini, namaz sonrasında veya vaaz sonrasında
cemaatle görüştüğünü görmediğini ifade etmiştir.
21. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
istinaf incelemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
"Tutuklama nedenleri"
kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
23. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa
sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine
verilir ve bu husus kararda belirtilir."
24. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 12/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller
olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma
tehlikesi ve kaçma şüphesinin somut olayda mevcut olmadığını belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
27. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
28. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
29. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da,
savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez;
suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
30. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken
Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin
güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma
mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama,
başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen
FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın
olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
31. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek;
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Genel İlkeler
32. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
33. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
34. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
35. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın
davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya
başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca,
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
36. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların
ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda
dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi
ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
37. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflar ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123). Bununla birlikte
yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı
Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki
denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin
süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
iii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
38. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
39. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
40. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
41. Başvurucu hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmada;
başvurucunun FETÖ/PDY liderinin çağrısı üzerine Bank Asyaya
para yatırması, idari soruşturma neticesinde mesleğinden ihraç edilmesi,
çocuğunun FETÖ/PDY ile irtibatı ve iltisakı tespit
edilen bir dershanede 17/25 Aralık sürecinden sonraki bir dönemde kaydının
bulunması, kullandığı GSM hattına ilişkin HTS dökümlerinin incelenmesi sonucu
hakkında FETÖ/PDY üyesi olmaktan dolayı soruşturma ve kovuşturma bulunan elli
beş kişiyle 1/1/2014 tarihinden itibaren irtibatının bulunduğunun anlaşılması,
örgüt üyesi olduğunu gösterir olay ve davranışlarına dair tanıkların beyanları
olgularına dayanılmıştır (bkz. § 18).
42. Soruşturma ve kovuşturma aşamalarında ifadeleri alınan
tanıkların vaiz olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile
irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarda
bulundukları görülmektedir. Bu tanıklardan il müftüsü G.A., başvurucunun
FETÖ/PDY mensubu olduğunu ve bu yapı ile bağlantılı eylemleri dolayısıyla görev
yerini değiştirdiğini; tanıklar F.T., E.K., K.A. ve A.K. başvurucunun FETÖ/PDY'yi ve liderini sahiplenen söylemlerinin bulunduğunu
beyan etmişlerdir (bkz. § 18). Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini
doğrulayan tanık beyanlarının kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi
gerekmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi,
Selçuk Özdemir kararında FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı
şüphelilerin ifadelerinde hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun
FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik
anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti
olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, §
75; benzer nitelikteki tanık beyanlarının kuvvetli belirti olarak kabul
edildiği bir diğer karar için bkz. Metin
Evecen, B. No: 2017/774, 4/4/2018, § 58).
43. Yargılama mercilerince; başvurucunun Bank Asyada 2012 yılından itibaren hesabının bulunduğu,
hesabında 2013 yılı Aralık ayında 2.719,00 TL bakiyesi varken örgüt elebaşının
ilk talimat tarihi olan 2014 yılı Ocak ayında ve Ağustos ayında bakiyesinin
6.031,00 TL'ye çıktığı, üç ay boyunca hesapta hareketlilik yokken diğer talimat
tarihlerinden olan 2015 yılı Mart ayında parasının 10.881,00 TL'ye, 2015 yılı
Eylül ayında 12.635,00 TL'ye yükseldiği, başvurucunun örgüt çağrısı üzerine
Bank Asyada para yatırma, döviz alım-satım işlemleri,
virman işlemleri, katılım hesabı açma ve diğer bankacılık işlemlerini örgüt
çağrısına uygun bir biçimde çokça yaptığı ve örgütün Ocak 2014 ile Şubat ve
Eylül 2015'teki çağrıları üzerine işlem yaptığının duraksamaya yer vermeyecek
biçimde anlaşıldığı tespit edilmiştir. Başvurucunun böylece örgütün mali
kaynağını oluşturan ve bu yolla gelir elde ettiği anlaşılan Bankaya örgüt
liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine para yatırmasının somut olayın
koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul
edilmesinin de temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez. Nitekim Anayasa Mahkemesi Metin Evecen kararında FETÖ/PDY liderinin
veya yöneticilerinin çağrısı üzerine yapılanmaya destek vermek amacıyla Bank Asyaya para yatırılmasını kuvvetli suç belirtisi olarak
kabul etmiştir (Metin Evecen, §
59).
44. Başvurucu hakkında yürütülen yargılamada; başvurucunun
kullandığı GSM hattına ilişkin HTS dökümlerinin incelenmesi sonucu hakkında
FETÖ/PDY üyesi olmaktan dolayı soruşturma ve kovuşturma bulunan elli beş
kişiyle 1/1/2014 tarihinden itibaren irtibatının bulunduğunun anlaşılması,
bunlardan iki tanesinin örgütün mahrem imamı olduğu, yine birinin Isparta'nın
köyler sorumlusu olduğu, bazılarının da örgüte müzahir olması nedeniyle
kapatılan kurum çalışanları olduğu tespit edilmiştir. Başvurucunun örgütle
bağlantılı olduğu Mahkemece değerlendirilen kişilerden yirmi iki tanesinin
örgüte müzahir olduğu için kapatılan şirketlerin ortağı/çalışanı veya kapatılan
dernek/vakıf çalışanı, on tanesinin öğretmen, yedi tanesinin imam-vaiz, beş
tanesinin farklı üniversitelerde yardımcı doçent-öğretim üyesi-araştırma
görevlisi ve diğerlerinin savcı, komiser yardımcısı, polis, ev hanımı, öğrenci,
sosyolog, memur, psikolog olduğu görülmektedir. Başvurucunun farklı işyerlerinde
ve farklı mesleklerde çalışan örgütle bağlantılı kişilerle yoğun irtibat
sürdürdüğü, bu kişilerden bazılarının örgüt içinde önemli statüde bulunduğu,
örgütün mahrem imamı İ.Ö. ile yüz yedi, yine mahrem imam S.T. ile bir,
bulunduğu ildeki köylerin sorumlu yetkilisi M.G. ile bir defa görüştüğü dikkate
alındığında anılan HTS kayıtlarının başvurucu yönünden suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
45. Başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin
bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru
bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar da dâhil olmak üzere somut
olayın tüm özelliklerinin dikkate alınması gerekir. Bu değerlendirmede
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı edilmemelidir.
Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara
ilişkin soruşturmalarda delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir,§§ 78, 79).
46. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütü
üyeliği suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç
tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen
cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (Aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak,
B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran
Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç,
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun
gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır.
47. Somut olayda Isparta Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken tutuklama nedeni olarak başvurucu hakkında
yapılan idari tahkikat sırasında hazırlanan soruşturma raporu ve bu rapora esas
beyanlar, gizli tanık beyanı ve Bank Asya kayıtları başta olmak üzere
soruşturma evrakı kapsamına göre başvurucunun kamuoyunda FETÖ/PDY diye anılan
terör örgütü üyesi olduğu hususunda kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
somut delillerin bulunmasına, başvurucunun üzerine atılı suçun 5271 sayılı
Kanun'un 100/3-a maddesinde sayılan katalog suçlardan olmasına, bu suça
Kanun'da öngörülen alt ve üst sınırlar dikkate alındığında tutuklama tedbirinin
ölçülü olacağına ve adli kontrol uygulanmasının yetersiz kalacak olmasına
dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 13). Dolayısıyla tutuklama kararının
verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel
koşulları ile Isparta Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği
birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden dayanılan tutuklama
nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
48. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151). Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında
bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 350).
49. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Isparta Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz
olduğu söylenemez.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
51. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddeler) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
2. Tahliye Taleplerinin
ve Tutukluluğa İtirazların Değerlendirilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiları
52. Başvurucu; tutukluluk incelemelerinin yapılmadığını, tahliye
taleplerine cevap verilmediğini, herhangi bir inceleme yapılmış ise dahi bunun
kendisine tebliğ edilmediğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
53. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(k) bendi, yakalanan veya tutuklanan kişilere yakalama ve tutuklama işlemine
karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları durumunda
maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine imkân
sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla tahliyesine karar verilen başvurucular yönünden anılan yolun
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Cafer Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018,
§§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No:
2014/9311, 24/1/2018, §§ 37-40).
54. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 8/1/2018 tarihinde
mahkûmiyetine ve tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluk incelemeleri
sonucunda verilen kararların tebliğ edilmemesi nedeniyle tutuklama işlemine
karşı başvuru imkânlarından yararlandırılmadığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde
kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğa karşı başvuru
imkânlarından yararlandırılmadığının tespiti hâlinde görevli mahkemece
başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun
telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
56. Başvurucu; yargılamanın hakkaniyete aykırı yürütüldüğünü
belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının da
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
57. Bireysel başvuru yoluna başvurabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
58. Somut olayda başvuruya konu yargılamanın devam ettiği tespit
edilmiştir. Bu kapsamda başvurucunun hukuk sistemindeki yargısal yolları
tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Tahliye taleplerinin ve tutukluluğa itirazların
değerlendirilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 12/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.