TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
TALHA KAYA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/28443)
Karar Tarihi: 12/9/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör Yrd.
Melek ŞAHAN
Başvurucu
Talha KAYA
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması ve tahliye taleplerinin incelenmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; yargılamanın hakkaniyete aykırı yürütülmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/6/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl bugüne kadar birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
8. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar yürütülmüş ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/01/2018, § 12).
9. Bu kapsamda Isparta Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıyla Isparta İl Müftülüğünde vaiz olarak görev yapan başvurucu hakkında soruşturma başlatılmıştır.
10. Başvurucu 5/1/2017 tarihinde Isparta Cumhuriyet Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucu; sorgu sırasındaki ifadesinde özetle üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini, FETÖ üyesi olmadığını, bu yapıyla şu an veya geçmişte irtibatının olmadığını, 2004 yılında ceza infaz kurumunda vaiz olarak görevlendirildiğini ve açığa alınmaya kadar da görevinin devam ettiğini, herhangi bir iltimaslı/hak etmediği bir göreve getirilmediğini, aleyhine Bilal Habeş Camisi imamı ve FETÖ’nün İsrail imamının kardeşi H.T. ile samimi olduğuna dair verilen beyanların gerçeği yansıtmadığını, evinin bu camiye yakınlığını, Müftülüğün programı dâhilinde bu camiye sadece Cuma vaazları ve Ramazan ayında teravi öncesi vaaz için gittiğini, vakit namazlarına dahi gitmediğini, tedbir olarak mı gitmediği sorulduğunda kendi dünyasında yaşayan asosyal bir insan olduğu için insan içine karışmayı tercih etmediğini, gitmediği yeri üs hâline getiremeyeceğini, camiye gelen insanların bunu bildiğini, cami cemaatine bunun sorulması hâlinde gerçeğin ortaya çıkacağını, Müftülükte masa başında çalışan kişilerin aleyhinde beyanlar verdiğini ancak ne komşularının ne cami cemaatinin ne de çalıştığı din görevlilerinin aleyhinde beyanı olmadığını ifade etmiştir. Başvurucu, dershanelerin kapatılması aşamasında kapatılmaması yönünde görüş beyanında bulunmasının sebebinin zengin olanların çocuklarına özel hoca tutması, fakir olanların ise bu açığı dershane ile kapattıklarını düşünmesi olduğunu, bu düşüncelerinin büyütüldüğünü ve FETÖ üyeliğine kadar götürüldüğü ancak bunları FETÖ üyesi olduğu için söylemediğini, 2014-2016 yılları arasında bir çocuğunu bu yapıyla irtibatlı olduğu tespit edilen bir dershaneye gönderdiğini, çocuğunun eğitim seviyesi çok düşük olan imam hatipte okuduğu için bulunduğu yerdeki en iyi dershaneye giderek başarılı olmasını istediğini, bu sebeple bu dershaneye gönderdiğini, bunların böyle olduğunu bilmediğini ve diğer çocuklarının devlet okulunda okuduğunu belirtmiştir. Dershanelerin kapatılmasıyla ilgili şah damarımız kesildi ve Fetullah Gülen’e "Fetöş" diyen şahsa ağzını topla, bir tane vururum şeklindeki sözleri kesinlikle söylemediğini, böyle bir konuşma geçmediğini, o kişiye vurmaya da ne gücünün ne boyunun yeteceğini, esasen bahsedilen konuşmanın yapıldığı tarihlerde dershaneler henüz kapatılmadığı için bu ifadeleri kullanmış olamayacağını, ayrıca vaazlarını hep telefonuna kaydettiğini, telefonuna el koyulduğunu, bu kayıtlar dinlenirse vaazlarında da bu yapıyı öven veya destekleyen bir ifadesinin olmadığının tespit edileceğini beyan etmiştir. Başvurucu ayrıca Müftülükte yaptığı bir sohbet sırasında söylediği bayrakla ilgili sözlerinin çarpıtılarak aleyhine kullanıldığını, bu sohbette kutsal şeylerin sıralamasını kendince "Önce Allah sonra peygamber, sonra Kur’an daha sonra vatan, bayrak ve millet gelir." şeklinde yaptığını ve ayrıca bayrağın bir bezden yapıldığını, ancak bayrak olduğunu gösteren simgeler olması hâlinde kutsiyet atfı olacağını, aynı şekilde bir kâğıt parçasını Kur'an'dan bir ayet yazdığınızda değerleneceğini ifade etmiştir. Başvurucu; 2012 yılında görevli olarak hacca gittiğini, oradan gelen harcırahı (4.500 TL) yatırmak için Bank Asya hesabı açtırdığını, bu Bankayı faizsiz olduğu ve az da olsa kâr payı almak için tercih ettiğini, bunun dışında zaten çok fazla tasarruf imkânı olmadığını, FETÖ liderinin talimatıyla özellikle 2014 Ocak ayından sonra bir para yatırmanın söz konusu olmadığını, eşinin el işi yaparak biriktirdiği, çocuğunun sünnet olması sebebiyle toplanan paraları yatırdığını, sonra gerektiğinde parayı çekerek kullandığını, örneğin anne ve babasının umre masrafını karşıladığını, verdiği borç geri ödenince parayı bu hesaba yatırdığını belirtmiştir. Devlet memuriyetine giren bir kişiyle ilgili maaşından yardım yapılması hususunda bir konuşma yapmadığını, böyle birini tanımadığını ve kesinlikle bu kişiye yardımı olmadığını, darbeyi desteklemediğini, askerler tutuklanınca ceza infaz kurumundaki çalışma arkadaşları ile olan konuşmasında darbecilerin asılması sürecinin fazla uzamaması gerektiğini, en kısa zamanda yargılanıp cezalandırılmaları gerektiğini, darbeyi yapana da yaptırana da lanet okuduğunu, darbeden muztarip olduğu için darbe karşıtı olan temennilerde bulunduğunu beyan etmiştir. Başvurucu; kendi hâlinde bir insan olduğunu, tanıdığı veya görüştüğü çok fazla kimsenin olmadığını, üç dört aileden başkasının evine gitmediğini, insanlarla fazla irtibatının ve diyaloğunun olmadığını, ayrıca mesleki olarak ev sohbeti yapıp kurum sayfasına yükleyebilecek yetkisi olduğu hâlde hiç ev sohbeti yapmadığını, bilgisayarı olmadığını ve sosyal paylaşım sitelerini kullanmadığını, aleyhinde iddialarda bulunan Müftülük personelinin hepsinin FETÖ'cülerin davetlerine, iftarlarına gittiğini ancak kendisinin hiçbir yere gitmediğini, kimseyi tutup bir yere götürmediğini, kimseden para istemediğini, kimseye para vermediğini, suç olabilecek bir eylemi olmadığını, sadece "Şunu şunu söyledi." şeklinde hakkında iddialar ileri sürüldüğünü ancak somut bir eylem gösterilemediğini ve sonuç olarak suçlamaları kabul etmediğini beyan etmiştir.
11. Isparta Cumhuriyet Başsavcılığı, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle başvurucuyu Isparta Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
12. Başvurucunun sorgu sırasındaki ifadesinin Savcılık ifadesiyle aynı doğrultuda olduğu tespit edilmiştir.
13. Isparta Sulh Ceza Hâkimliğinin 5/1/2017 tarihli kararıyla tutuklama tedbiri uygulanmıştır. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"Şüpheli hakkında yapılan idari tahkikat sırasında hazırlanan soruşturma raporu ve bu raporun esas beyanlar, gizli tanık beyanı ve Bank Asya kayıtları başta olmak üzere, soruşturma evrakı kapsamına göre şüphelinin kamuoyunda Fetullahçı Terör Örgütü/ Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PYD) diye anılan terör örgütü üyesi olduğu hususunda kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu, şüphesinin üzerine atılı suçun Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100/3-a maddesinde sayılan katalog suçlardan olduğu, bu suça kanunda öngörülen alt ve üst sınırlar dikkate alındığında tutuklama tedbirinin ölçülü olacağı, adli kontrol uygulanmasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla CMK 100 ve 101. maddeleri uyarınca TUTUKLANMASINA, ... [karar verildi.]"
14. Başvurucu, tutukluluk hâlinin devamı kararına itiraz etmiş; Burdur Sulh Ceza Hâkimliği 23/1/2017 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir.
15. Isparta Cumhuriyet Başsavcılığının 13/2/2017 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle Isparta 2. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
16. İddianamede, başvurucunun gerek organik olarak gerekse örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı ileri sürülmüştür. Bu suçlamalara esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
i. Başvurucu, FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle Isparta İl Müftülüğü tarafından görevinden uzaklaştırılmış; 1/9/2016 tarihli ve 29818 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile meslekten ihraç edilmiştir.
ii. Başvurucunun Bank Asyada 2008 yılında hesap açtırdığı ve 2016 yılı Aralık ayına kadar hesap hareketinin olduğu, FETÖ/PDY lideri teröristbaşı Fetullah Gülen'in çağrı yaptığı 26/12/2013 tarihinden sonra bu hesaba 10/1/2014 tarihinde 1.000,00 TL, 15/1/2014 tarihinde 2.300,00 TL yatırarak parasının 3.300,00 TL'ye ulaştığı, 6/2/2015 tarihinde 1.000,00 TL, 2/3/2015 tarihinde 600,00 TL olmak üzere takip eden tarihlerde de hesaba para yatırdığı ve 4/3/2016 tarihinde hesaptaki paranın 12.506,65 TL'ye ulaştığı, 17/6/2016 tarihinde ise bakiyenin 12,68 TL'ye düştüğü ve bu şekilde FETÖ liderinin çağrısına uyduğu gözlemlenmiştir.
iii. Gizli tanık beyanında; başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olduğunu, bulunduğu ortamlarda ismini duyduğunu ifade etmiştir.
iv. İdari tahkikat dosyasında dinlenen tanıklardan bazıları; şüphelinin öğrencilik yıllarından beri bu yapının kurslarında yöneticilik yaptığını ve taraftarı olduğunu, örgütün İsrail sorumlusu olan H.T.nin kardeşi Bilal Habeşi Camisi imamı H.T. ile sıkı irtibatının olduğunu, hatta bu camiyi örgütün üssü hâline getirdiklerini, örgüt ile Hükûmet arasında ihtilaflı yaşamla ve 17-25 aralık 2013 olayları ile ilgili mevzuların konuşulduğu ortamlarda sürekli muhalefet ettiğini, örgüt ile ilgili savunmalarda bulunduğunu, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası darbe ile ilgili yapılan konuşmaları kapatmaya çalıştığını, bir sohbet sırasında Fetullah Gülen'e "Fetoş" diyen kişiye aşırı tepki gösterdiğini ve o kişiyi vurmakla tehdit ettiğini, dersanelerin kapatılmasıyla ilgili olarak "Şah damarımız kesildi." şeklinde değerlendirmede bulunduğunu, bayrakla ilgili bir sohbet sırasında bayrağın bir bez parçası olduğunu ve abartılmaması gerektiğini söylediğini bildirmişlerdir.
17. Isparta 2. Ağır Ceza Mahkemesi 3/3/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve başvurucu hakkındaki yargılama, Mahkemenin E.2017/113 sayılı dosyası üzerinden tutuklu olarak sürdürülmüştür.
18. Isparta 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/5/2017 tarihinde başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verdiği, başvurucunun bu karara 30/5/2017 tarihinde itiraz ettiği, Isparta 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/6/2017 tarihinde itirazın reddine karar verdiği görülmektedir.
19. Başvurucu 19/6/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
20. Isparta 2. Ağır Ceza Mahkemesi 8/1/2018 tarihinde başvurucunun örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tahliyesine karar vermiştir. Mahkûmiyete esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
i. Başvurucunun FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle Isparta İl Müftülüğü tarafından görevinden uzaklaştırılması ve 672 sayılı KHK ile meslekten ihraç edilmesi,
ii. Bank Asyada 2012 yılından itibaren hesabının bulunması, hesabında 2013 yılı Aralık ayında 2.719,00 TL bakiyesi varken örgüt elebaşının ilk talimat tarihi olan 2014 yılı Ocak ve Ağustos ayında bakiyesinin 6.031,00 TL'ye çıkması, üç ay boyunca hesapta hareketlilik yokken diğer talimat tarihlerinden olan 2015 yılı Mart ayında hesaptaki paranın 10.881,00 TL'ye, 2015 yılı Eylül ayında 12.635,00 TL'ye yükselmesi ve en son 2016 yılı Temmuz ayında hesapta 0 TL bakiyenin kalması, başvurucunun örgüt çağrısı üzerine Bank Asyada para yatırma, döviz alım-satım işlemleri, virman işlemleri, katılım hesabı açma ve diğer bankacılık işlemlerini örgüt çağrısına uygun bir biçimde çokça yapması, örgütün Ocak 2014 ile Şubat ve Eylül 2015'teki çağrıları üzerine işlem yaptığının duraksamaya yer vermeyecek biçimde anlaşılması,
iii. Başvurucunun çocuğunun FETÖ/PDY ile irtibatı ve iltisakı tespit edilen bir dershanede 17/25 Aralık sürecinden sonraki bir dönemde kaydının bulunması,
iv. Başvurucunun kullandığı GSM hattına ilişkin HTS dökümlerinin incelenmesi sonucu hakkında FETÖ/PDY üyesi olmaktan dolayı soruşturma ve kovuşturma bulunan elli beş kişiyle 1/1/2014 tarihinden itibaren irtibatının bulunduğunun anlaşılması, bu kişilerden iki tanesinin örgütün mahrem imamı olması, yine birinin Isparta'nın köyler sorumlusu olması, bazılarının da örgüte müzahir olduğu için kapatılan kurum çalışanları olması, sanığın adına kayıtlı hat ile hakkında işlem yapılan bu kadar çok kişiyle ve çoğu örgüte müzahir olduğu için kapatılan firma çalışanlarıyla görüşmesinin olağan bulunmaması, her ne kadar bu görüşmelere ait görüşme içerikleri dosya içinde mevcut değil ise de sanığın örgütle bağlantılı kişilerle irtibatlı olduğunun yukarıda somut olgularla (dosya numaraları, mahrem imam olduklarını gösterir KOM yazısı ve KHK ile kapatılan kurum çalışanları) izah edildiği, sanığın tanımadığını savunduğu örgüt üyeleriyle (biri mahrem imam olmak üzere 4 kişi) irtibatlı olduğunun HTS dökümleriyle sabit olması, sanığın savunmalarının suçtan kurtulmaya yönelik olması nedeniyle savunmalarına itibar edilmemesi ve diğer örgüt elemanları ile irtibatlı olduğunun tespit edilmesi,
v. Başvurucunun örgüt üyesi olduğunu gösterir olay ve davranışlarına dair tanık beyanları şöyledir:
- Isparta il müftüsü olan tanık G.A., ifadesinde; Talha Kaya'nın FETÖ'yle öğrencilik yıllarından itibaren irtibatlı olduğunu, bu kurumlarda yöneticilik yaptığını duyduğunu, Talha Kaya'nın eşinin de bu yapıyla irtibatlı olduğunu, Talha Kaya'nın bayrağı ve diyaneti sevmediğini de duyduğunu, bundan sonra Talha Kaya'nın ve H.T.nin yerlerini değiştirdiğini, Mahkemedeki yeminli beyanlarında bu yapının paralel yapı olarak anıldığı dönemde yaptıkları tahkikatlarda Talha Kaya'nın bu yapıyla ilgili önüne gelen isimlerden olduğunu, müfettişler tarafından tahkikat yapıldığını, Bilal Habeşi Camisinin eski imamı olan -meslekten ihraç edilen- H.T. ve abisinin de bu yapıya dâhil olduklarını, camiyle ilgili kendisine gelen ifadelerde caminin bu kişiler tarafından üs olarak kullanıldığını duyduğunu, caminin FETÖ'cüler tarafından yoğun olarak kullanılmaya başlandığı duyumu üzerine idari tahkikata başladıklarını, bundan sonra sanığın görev yerinin değiştirildiğini, H.T.yi Yalvaç'a gönderdiğini, kendisi göreve başlamadan önce de sanığın bu camide sık sık vaaz verdiğini, bu camiye görevini talep üzerine yazdırmış olabileceğini ya da kendiliğinden de vaaz vermiş olabileceğini, bu durumu öğrendiğinde bir daha sanığı bu camiye görevlendirmediğini, sanığın o dönemki adıyla paralel yapı şimdi ki adıyla FETÖ/PDY örgütüyle irtibatlı olduğunun çok maruf olduğunu beyan etmiştir.
-Tanık M.A.K.; Talha Kaya'yı tanıdığını ancak onun ailece görüştüğü biri olmadığını, 17-25 Aralık sürecinden sonraki bir tarihte İl Müftülüğünde bir cuma namazından sonra sohbet ederken Fetullah Gülen'in yaptıklarının yanlış olduğunu söylediğini hatta "Fetoş" ifadesini kullanması üzerine Talha Kaya'nın kendisine "Ağzını topla, dikkatli konuş, bir tane vururum sana, dershanelerin kapatılmasıyla zaten şahdamarımız kesildi." dediğini, aralarında geçen bu tartışmadan sonra onunla diyaloğunu kestiğini, o tarihten beridir de bu konulara dair herhangi bir konuşması olmadığını ifade etmiştir.
-Tanık E.K., ifadesinde; Talha Kaya'nın çeşitli konuşmalarda paralel yapıya destek veren ifadelerde bulunduğunu, bu yapı eleştirildiğinde savunmaya geçtiğini, bu konuşmaların 17/25 Aralık sürecinden sonra olduğunu belirtmiştir.
-Bir başka tanık K.A., ceza infaz kurumunda Talha Kaya ile görev yaptığını, sanığın 17/25 Aralık sürecinden sonraki konuşmalarında sürekli muhalefet ederek konuştuğunu, bu yapıyı savunur söz ve davranışlarda bulunduğunu, 15 Temmuz'dan sonra bu girişimde bulunanlara bir tepki gösterdiğine şahit olmadığını, Talha Kaya'nın kendisini herhangi bir dernek veya sendikaya davet etmediğini, örgütle birebir bağlantısının bulunup bulunmadığını bilmediğini ancak kendileri devlet adına böyle şeyler konuştuğunda Talha Kaya'nın inatla karşı tarafta durduğunu, Talha Kaya'yı örgütün düzenlediği herhangi bir iftar, yemek, toplantı vesaire bir yerde görmediğini, sadece 17-25 Aralık'tan sonra tartışmalarının olduğunu, başkasından yardım istediğini de duymadığını belirtmiştir.
-Diğer tanık F.T., beyanlarında; Talha Kaya'nın evine komşularıyla birlikte kahve içmeye gittiğini, sanığın eşi F.nin Cumhurbaşkanlığı seçimleri hakkında Cumhurbaşkanı'nı kastederek "Bu hırsıza mı oy vereceksiniz, ayakkabı kutuları içerisinden paralar çıktı." dediğini bir başka seferde de "Sen 2.500,00 TL maaş alıyorsun, bu para sana helal değil, bu paradan bana cemaat adına burs ver, ben de öğrencilere ulaştırayım." dediğini, Talha Kaya'nın evine sürekli giren çıkan birileri olduğunu, bu kişilerin cemaat sohbetleri için gelip gittiğini düşündüğünü, Talha Kaya'nın paralel yapının kuvvetli bir taraftarı olduğunu beyan ettiğini, Mahkemedeki yeminli beyanlarında Talha Kaya ile herhangi bir konuşmuşluğunun olmadığını, eşiyle gelip gitmeleri nedeniyle tanıştığını ifade etmiştir.
-Sanayii Camisinin imamı olan tanık M.G., ifadesinde; Talha Kaya'nın bazen vaaz vermek için geldiğini, 15 Temmuz'dan sonraki bir dönemde bu kişinin o zamanki adı cemaat olan gruptan olduğunu duyduğunu, vaazlarda örgüt lehine bir davranışını görmediğini, görevini bitirdikten sonra oyalanmadığını, kendisini hiçbir yere davet etmediğini beyan etmiştir.
-Tanık olarak dinlenen S.K.; 17/25 Aralık süreci öncesinde Talha Kaya'nın Bilal Habeşi Camisinde vaaz verdiğini, vaazlarında bu yapıyı över bir tavrına şahit olmadığını, sessiz sakin bir yapısı olduğunu, Mahkemedeki yeminli beyanlarında kendisinin Bilal Habeşi Camisinde müezzinlik yaptığını, 2013 yılında bu camiye atandığını, Fetullah Gülen'e ait kitapların camiye geldiğinde de camide olduğunu, bu kitapların o dönem yasak olmadığını, bir süre sonra bu kitapları kaldırdığını, sanığın FETÖ üyeliği hakkında bir bilgisinin olmadığını, Talha Kaya'nın vaazda veya vaazdan sonra örgütsel bir konuşma yapıp yapmadığını bilmediğini, namaz vakitlerinde örgüt mensuplarına vaaz verdiğini duymadığını ancak vakitler dışında gelip vaaz verdiyse onu bilemeyeceğini, paralel yapı konusunda müftü ile hiç görüşmediğini, Bilal Habeşi Camisinde beş yıldır görev yaptığını, Talha Kaya'nın camide sohbet verdiğini görmediğini, örgüt propagandası yaptığını görmediğini, namaz sonrasında veya vaaz sonrasında cemaatle görüştüğünü görmediğini ifade etmiştir.
21. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla istinaf incelemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
23. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
24. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 12/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma tehlikesi ve kaçma şüphesinin somut olayda mevcut olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
27. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
28. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
i. Uygulanabilirlik Yönünden
29. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
30. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
31. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek; aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Genel İlkeler
32. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
33. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
34. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
35. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca, işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
36. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
37. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflar ve delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123). Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
iii. İlkelerin Olaya Uygulanması
38. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
39. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
40. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
41. Başvurucu hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmada; başvurucunun FETÖ/PDY liderinin çağrısı üzerine Bank Asyaya para yatırması, idari soruşturma neticesinde mesleğinden ihraç edilmesi, çocuğunun FETÖ/PDY ile irtibatı ve iltisakı tespit edilen bir dershanede 17/25 Aralık sürecinden sonraki bir dönemde kaydının bulunması, kullandığı GSM hattına ilişkin HTS dökümlerinin incelenmesi sonucu hakkında FETÖ/PDY üyesi olmaktan dolayı soruşturma ve kovuşturma bulunan elli beş kişiyle 1/1/2014 tarihinden itibaren irtibatının bulunduğunun anlaşılması, örgüt üyesi olduğunu gösterir olay ve davranışlarına dair tanıkların beyanları olgularına dayanılmıştır (bkz. § 18).
42. Soruşturma ve kovuşturma aşamalarında ifadeleri alınan tanıkların vaiz olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarda bulundukları görülmektedir. Bu tanıklardan il müftüsü G.A., başvurucunun FETÖ/PDY mensubu olduğunu ve bu yapı ile bağlantılı eylemleri dolayısıyla görev yerini değiştirdiğini; tanıklar F.T., E.K., K.A. ve A.K. başvurucunun FETÖ/PDY'yi ve liderini sahiplenen söylemlerinin bulunduğunu beyan etmişlerdir (bkz. § 18). Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan tanık beyanlarının kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Selçuk Özdemir kararında FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75; benzer nitelikteki tanık beyanlarının kuvvetli belirti olarak kabul edildiği bir diğer karar için bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/774, 4/4/2018, § 58).
43. Yargılama mercilerince; başvurucunun Bank Asyada 2012 yılından itibaren hesabının bulunduğu, hesabında 2013 yılı Aralık ayında 2.719,00 TL bakiyesi varken örgüt elebaşının ilk talimat tarihi olan 2014 yılı Ocak ayında ve Ağustos ayında bakiyesinin 6.031,00 TL'ye çıktığı, üç ay boyunca hesapta hareketlilik yokken diğer talimat tarihlerinden olan 2015 yılı Mart ayında parasının 10.881,00 TL'ye, 2015 yılı Eylül ayında 12.635,00 TL'ye yükseldiği, başvurucunun örgüt çağrısı üzerine Bank Asyada para yatırma, döviz alım-satım işlemleri, virman işlemleri, katılım hesabı açma ve diğer bankacılık işlemlerini örgüt çağrısına uygun bir biçimde çokça yaptığı ve örgütün Ocak 2014 ile Şubat ve Eylül 2015'teki çağrıları üzerine işlem yaptığının duraksamaya yer vermeyecek biçimde anlaşıldığı tespit edilmiştir. Başvurucunun böylece örgütün mali kaynağını oluşturan ve bu yolla gelir elde ettiği anlaşılan Bankaya örgüt liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine para yatırmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin de temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez. Nitekim Anayasa Mahkemesi Metin Evecen kararında FETÖ/PDY liderinin veya yöneticilerinin çağrısı üzerine yapılanmaya destek vermek amacıyla Bank Asyaya para yatırılmasını kuvvetli suç belirtisi olarak kabul etmiştir (Metin Evecen, § 59).
44. Başvurucu hakkında yürütülen yargılamada; başvurucunun kullandığı GSM hattına ilişkin HTS dökümlerinin incelenmesi sonucu hakkında FETÖ/PDY üyesi olmaktan dolayı soruşturma ve kovuşturma bulunan elli beş kişiyle 1/1/2014 tarihinden itibaren irtibatının bulunduğunun anlaşılması, bunlardan iki tanesinin örgütün mahrem imamı olduğu, yine birinin Isparta'nın köyler sorumlusu olduğu, bazılarının da örgüte müzahir olması nedeniyle kapatılan kurum çalışanları olduğu tespit edilmiştir. Başvurucunun örgütle bağlantılı olduğu Mahkemece değerlendirilen kişilerden yirmi iki tanesinin örgüte müzahir olduğu için kapatılan şirketlerin ortağı/çalışanı veya kapatılan dernek/vakıf çalışanı, on tanesinin öğretmen, yedi tanesinin imam-vaiz, beş tanesinin farklı üniversitelerde yardımcı doçent-öğretim üyesi-araştırma görevlisi ve diğerlerinin savcı, komiser yardımcısı, polis, ev hanımı, öğrenci, sosyolog, memur, psikolog olduğu görülmektedir. Başvurucunun farklı işyerlerinde ve farklı mesleklerde çalışan örgütle bağlantılı kişilerle yoğun irtibat sürdürdüğü, bu kişilerden bazılarının örgüt içinde önemli statüde bulunduğu, örgütün mahrem imamı İ.Ö. ile yüz yedi, yine mahrem imam S.T. ile bir, bulunduğu ildeki köylerin sorumlu yetkilisi M.G. ile bir defa görüştüğü dikkate alındığında anılan HTS kayıtlarının başvurucu yönünden suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
45. Başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar da dâhil olmak üzere somut olayın tüm özelliklerinin dikkate alınması gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı edilmemelidir. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir,§§ 78, 79).
46. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütü üyeliği suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır.
47. Somut olayda Isparta Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken tutuklama nedeni olarak başvurucu hakkında yapılan idari tahkikat sırasında hazırlanan soruşturma raporu ve bu rapora esas beyanlar, gizli tanık beyanı ve Bank Asya kayıtları başta olmak üzere soruşturma evrakı kapsamına göre başvurucunun kamuoyunda FETÖ/PDY diye anılan terör örgütü üyesi olduğu hususunda kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunmasına, başvurucunun üzerine atılı suçun 5271 sayılı Kanun'un 100/3-a maddesinde sayılan katalog suçlardan olmasına, bu suça Kanun'da öngörülen alt ve üst sınırlar dikkate alındığında tutuklama tedbirinin ölçülü olacağına ve adli kontrol uygulanmasının yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 13). Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Isparta Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden dayanılan tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
48. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151). Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
49. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Isparta Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
51. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddeler) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
2. Tahliye Taleplerinin ve Tutukluluğa İtirazların Değerlendirilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiları
52. Başvurucu; tutukluluk incelemelerinin yapılmadığını, tahliye taleplerine cevap verilmediğini, herhangi bir inceleme yapılmış ise dahi bunun kendisine tebliğ edilmediğini ileri sürmüştür.
53. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendi, yakalanan veya tutuklanan kişilere yakalama ve tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları durumunda maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine imkân sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla tahliyesine karar verilen başvurucular yönünden anılan yolun tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Cafer Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018, §§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No: 2014/9311, 24/1/2018, §§ 37-40).
54. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 8/1/2018 tarihinde mahkûmiyetine ve tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluk incelemeleri sonucunda verilen kararların tebliğ edilmemesi nedeniyle tutuklama işlemine karşı başvuru imkânlarından yararlandırılmadığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğa karşı başvuru imkânlarından yararlandırılmadığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
56. Başvurucu; yargılamanın hakkaniyete aykırı yürütüldüğünü belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
57. Bireysel başvuru yoluna başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
58. Somut olayda başvuruya konu yargılamanın devam ettiği tespit edilmiştir. Bu kapsamda başvurucunun hukuk sistemindeki yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tahliye taleplerinin ve tutukluluğa itirazların değerlendirilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 12/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.