TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FERİHA ŞENCAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/28732)
|
|
Karar Tarihi: 29/1/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Olcay ÖZCAN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Feriha ŞENCAN
|
|
|
2. Mustafa Ahmet ŞENCAN
|
|
|
3. Mücella ŞENCAN ÇİĞDEM
|
Vekili
|
:
|
Av. Gürcan KAYAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, arkeolojik sit alanı olarak tescil edilen taşınmazın
kamulaştırılmaması ve bedelinin ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/6/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirilmesine gerek olmadığını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucuların murisi Y.Ş. Samsun'un İlkadım ilçesine bağlı
Kılıçdede mahallesinde bulunan 4134 ada 12 parsel sayılı 11.104 m2 yüz ölçümlü taşınmazın 1/16 payının malikidir. Muris dışında
taşınmazda sekiz kişinin daha hissesi bulunmaktadır.
9. Muris Y.Ş. 2009 yılında vefat etmiş olup mirası başvuruculara
intikal etmiştir.
10. Başvuruya konu taşınmazın beyanlar hanesine 20/6/1975
tarihinde ''eski eserler sahası olduğundan
mülkiyet hakkı takyitlidir satılmaz'' şerhi konulmuştur.
11. Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun
17/5/1991 tarihli kararı ile taşınmazın 1. ve 2. derece arkeolojik sit alanı
ilan edilen Dündartepe (Öksürüktepe) Höyüğü sınırlarında kaldığı tespit
edilmiştir.
12. Söz konusu taşınmazın bulunduğu alanı kapsayacak şekilde
düzenlenen koruma amaçlı imar planı 6/2/2001 tarihinde SamsunKültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu (Koruma Bölge Kurulu) tarafından
onaylanmıştır.
13. 6/10/2010 tarihinde taşınmazın beyanlar hanesine ''korunması gerekli taşınmaz kültür varlığıdır''
şerhi eklenmiştir.
14. Alana ilişkin koruma amaçlı 1/1000 ölçekli imar planı
tadilatı Koruma Bölge Kurulunun 14/1/2011 tarihli kararıyla uygun bulunmuştur.
15. Başvurucular, taşınmazlarının 1975 yılından bu yana
kamulaştırılmaması ve üzerindeki kısıtlamalar yüzünden uğradıkları maddi
zararlarının tazmini için 2.776.000 TL ödenmesi istemiyle 21/1/2016 tarihinde
Kültür ve Turizm Bakanlığına (Bakanlık) başvurmuşlardır.
16. Bakanlığın 2/2/2016 tarihli cevabında, taşınmazın diğer bazı
maliklerince de benzer taleplerde bulunulduğu ancak ödeneğin yetersiz olması
nedeniyle kamulaştırma işleminin gerçekleştirilemediği bildirilmiştir.
Bakanlık, kesin inşaat yasağı bulunan taşınmazda malikler tarafından trampa
istenmesi hâlinde koruma amaçlı imar planında taşınmazın yolda kalan kısmının
ifraz edilerek terkinin yapılması durumunda trampa programına alınabileceğini
belirtmiştir.
17. Başvurucular 22/2/2016 tarihinde Samsun 2. İdare
Mahkemesinde (Mahkeme) tazminat davası açmıştır. Başvurucular bu davada,
hissedar oldukları taşınmazın 1/1000 ölçekli uygulama imar planında 1. ve 2. derece arkeolojik sit alanı olarak
belirlendiğini, taşınmaza inşaat yasağı getirildiğini ve uzun süre
kamulaştırılmadığını ileri sürerek uğradıkları zararın giderilmesini
istemişlerdir.
18. Mahkeme 11/4/2017 tarihinde yasa yolu kapalı olarak davayı
reddetmiştir. Kararın gerekçesi özetle şu şekildedir:
i. Mevzuat hükümleri uyarınca arkeolojik sit alanı ilan edilen
alanda kalan taşınmazlarda koruma amaçlı imar planı yapılması ve planda kesin
yapılaşma yasağı bulunması durumunda idarece kamulaştırılması zorunlu değildir.
ii. Bu statüde bulunan taşınmazlardan şartları taşıyanlar takas
imkânından faydalanabilecektir. Uyuşmazlık konusu taşınmaz takasa konu
edilebilecek nitelikte olduğundan başvurucuların takas talebinde bulunmadan
doğrudan taşınmazın kamulaştırılmasını istemesi yasal olarak mümkün değildir.
19. Başvurucular ve taşınmazda hissedar olan E.G., H.K., D.Y.,
tarafından 21/4/2016 tarihinde Bakanlığa yapılan başvuru 17/5/2016 tarihinde
cevaplanmıştır. Bakanlık, taşınmazın takasının yapılabilmesi için 22/5/2010
tarihli ve 27588 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Sit Alanlarında Kalan
Taşınmazların Hazine Taşınmazları ile Değiştirilmesi Hakkında Yönetmelik'in
(Yönetmelik) 6. maddesi gereğince tüm parsel maliklerinin birlikte başvurması
gerektiğini ve parselin kamulaştırılması için daha evvel taşınmazın
maliklerinden H.K.nın 8/3/2010 tarihinde kamulaştırma veya takas, 22/6/2011
tarihinde de kamulaştırma talebinde bulunduğunu bildirmiştir.
20. Nihai karar 2/6/2017 tarihinde başvuruculara tebliğ
edilmiştir.
21. Başvurucular 30/6/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat Hükümleri
22. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun "Mülkiyet hakkının içeriği"
kenar başlıklı 683. maddesi şöyledir:
"Bir şeye malik olan kimse, hukuk
düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma
ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.
Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran
kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın
önlenmesini de dava edebilir."
23. 4721 sayılı Kanun'un
"Paylı mülkiyet" kenar başlıklı 688. maddesi şöyledir:
"Paylı mülkiyette birden çok kimse, maddî
olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla maliktir.
Başka türlü belirlenmedikçe, paylar eşit
sayılır.
Paydaşlardan her biri kendi payı bakımından
malik hak ve yükümlülüklerine sahip olur. Pay devredilebilir, rehnedilebilir ve
alacaklılar tarafından haczettirilebilir.''
24. 4721 sayılı Kanun’un
"Olağanüstü yönetim işleri ve tasarruflar" kenar başlıklı
692. maddesi şöyledir:
"Paylı malın özgülendiği amacın
değiştirilmesi, korumanın veya olağan şekilde kullanmanın gerekli kıldığı
ölçüyü aşan yapı işlerine girişilmesi veya paylı malın tamamı üzerinde tasarruf
işlemlerinin yapılması, oybirliğiyle aksi kararlaştırılmış olmadıkça, bütün
paydaşların kabulüne bağlıdır.
Paylar üzerinde taşınmaz rehni veya taşınmaz
yükü kurulmuşsa, paydaşlar malın tamamını benzer haklarla kayıtlayamazlar.''
25. 4721 sayılı Kanun’un
"Paydaşın çıkarılması" kenar başlıklı 696. maddesi
şöyledir:
"Kendi tutum ve davranışlarıyla veya
malın kullanılmasını bıraktığı ya da fiillerinden sorumlu olduğu kişilerin
tutum ve davranışlarıyla diğer paydaşların tamamına veya bir kısmına karşı olan
yükümlülüklerini ağır biçimde çiğneyen paydaş, bu yüzden onlar için paylı
mülkiyet ilişkisinin devamını çekilmez hâle getirmişse, mahkeme kararıyla
paydaşlıktan çıkarılabilir.
Davanın açılması, aksi kararlaştırılmış
olmadıkça, pay ve paydaş çoğunluğuyla karar verilmesine bağlıdır.
Hâkim, çıkarma istemini haklı gördüğü
takdirde, çıkarılacak paydaşın payını karşılayacak kısmı maldan ayırmaya olanak
varsa, bu ayırmayı yaparak ayrılan parçanın paylı mülkiyetten çıkarılana
özgülenmesine karar verir.
Aynen ayrılmasına olanak bulunmayan maldaki
payın dava tarihindeki değeriyle kendilerine devrini isteyen paydaş veya
paydaşlar bu istemlerini paydaşlıktan çıkarma istemi ile birlikte ileri sürmek
zorundadırlar. Hâkim, hüküm vermeden önce re'sen belirleyeceği uygun bir süre
içinde pay değerinin ödenmesine veya tevdiine karar verir. Davanın kabulü
hâlinde payın istemde bulunan adına tesciline hükmolunur.
Payı karşılayacak kısım maldan aynen ayrılamaz
ve bu payı isteyen paydaş da bulunmazsa hâkim, davalıya payını devretmesi için
bir süre belirler ve bu süre içinde devredilmeyen payın açık artırmayla
satışına karar verir. Satış kararı, cebrî icra yoluyla paraya çevirmeye ilişkin
hükümler uyarınca yerine getirilir.''
26. 4721 sayılı Kanun’un
"Paylaşma istemi" kenar başlıklı 698. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"Hukukî bir işlem gereğince veya paylı
malın sürekli bir amaca özgülenmiş olması sebebiyle paylı mülkiyeti devam
ettirme yükümlülüğü bulunmadıkça, paydaşlardan her biri malın paylaşılmasını
isteyebilir.
...''
27. 4721 sayılı Kanun'un
"Paylaşma biçimi" kenar başlıklı 699. maddesi şöyledir:
"Paylaşma, malın aynen bölüşülmesi veya
pazarlık ya da artırmayla satılarak bedelinin bölüşülmesi biçiminde
gerçekleştirilir.
Paylaşma biçiminde uyuşma sağlanamazsa,
paydaşlardan birinin istemi üzerine hâkim, malın aynen bölünerek
paylaştırılmasına, bölünen parçaların değerlerinin birbirine denk düşmemesi
hâlinde eksik değerdeki parçaya para eklenerek denkleştirme sağlanmasına karar
verir.
Bölme istemi durum ve koşullara uygun
görülmezse ve özellikle paylı malın önemli bir değer kaybına uğramadan
bölünmesine olanak yoksa, açık artırmayla satışa hükmolunur.
Satışın paydaşlar arasında artırmayla
yapılmasına karar verilmesi, bütün paydaşların rızasına bağlıdır.''
28. 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu'nun ''Tanımlar ve
kısaltmalar'' kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
(1) (Değişik: 14/7/2004 – 5226/1 md.)'Kültür
varlıkları' tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel
sanatlarla ilgili bulunan veya tarih öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal
yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan yer üstünde,
yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır.
...
(3) 'Sit'; tarih öncesinden günümüze kadar
gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal,
ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları,
kültür varlıklarının yoğun olarak bulunduğu sosyal yaşama konu olmuş veya
önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat
özellikleri ile korunması gerekli alanlardır.
(4) 'Koruma'; ve 'Korunma'; taşınmaz kültür
ve tabiat varlıklarında muhafaza, bakım, onarım, restorasyon, fonksiyon
değiştirme işlemleri; taşınır kültür varlıklarında ise muhafaza, bakım, onarım
ve restorasyon işleridir.
(5) 'Korunma alanı'; taşınmaz kültür ve
tabiat varlıklarının muhafazaları veya tarihi çevre içinde korunmalarında
etkinlik taşıyan korunması zorunlu olan alandır.
...
(7) (Ek:14/7/2004 – 5226/1 md.) 'Ören yeri';
tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli uygarlıkların ürünü olup,
topoğrafik olarak tanımlanabilecek derecede yeterince belirgin ve mütecanis
özelliklere sahip, aynı zamanda tarihsel, arkeolojik, sanatsal, bilimsel,
sosyal veya teknik bakımlardan dikkate değer, kısmen inşa edilmiş, insan emeği
kültür varlıkları ile tabiat varlıklarının birleştiği alanlardır.
(8) (Ek:14/7/2004 – 5226/1 md.) 'Koruma
amaçlı imar plânı'; bu Kanun uyarınca belirlenen sit alanlarında, alanın
etkileşim-geçiş sahasını da göz önünde bulundurarak, kültür ve tabiat
varlıklarının sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda korunması amacıyla
arkeolojik, tarihi, doğal, mimarî, demografik, kültürel, sosyo-ekonomik,
mülkiyet ve yapılaşma verilerini içeren alan araştırmasına dayalı olarak; hali
hazır haritalar üzerine, koruma alanı içinde yaşayan hane halkları ve faaliyet
gösteren iş yerlerinin sosyal ve ekonomik yapılarını iyileştiren, istihdam ve
katma değer yaratan stratejileri, koruma esasları ve kullanma şartları ile
yapılaşma sınırlamalarını, sağlıklaştırma, yenileme alan ve projelerini,
uygulama etap ve programlarını, açık alan sistemini, yaya dolaşımı ve taşıt
ulaşımını, alt yapı tesislerinin tasarım esasları, yoğunluklar ve parsel
tasarımlarını, yerel sahiplilik, uygulamanın finansmanı ilkeleri uyarınca
katılımcı alan yönetimi modellerini de içerecek şekilde hazırlanan, hedefler,
araçlar, stratejiler ile plânlama kararları, tutumları, plân notları ve
açıklama raporu ile bir bütün olan nazım ve uygulama imar plânlarının
gerektirdiği ölçekteki plânlardır.
(9) (Ek:14/7/2004 – 5226/1 md.) 'Çevre
düzenleme projesi'; ören yerlerinin arkeolojik potansiyelini koruyacak şekilde,
denetimli olarak ziyarete açmak, tanıtımını sağlamak, mevcut kullanım ve
dolaşımdan kaynaklanan sorunlarını çözmek, alanın ihtiyaçlarını çağdaş, teknolojik
gelişmelerin gerektirdiği donatılarla gidermek amacıyla her ören yerinin kendi
özellikleri göz önüne alınarak hazırlanacak 1/500, 1/200 ve 1/100 ölçekli
düzenleme projeleridir.
..."
29. 2863 sayılı Kanun'un 'Korunması
gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları'' kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''...
a) Korunması gerekli tabiat varlıkları ile 19
uncu yüzyıl sonuna kadar yapılmış taşınmazlar,
b) Belirlenen tarihten sonra yapılmış olup
önem ve özellikleri bakımından Kültür ve Turizm Bakanlığınca korunmalarında
gerek görülen taşınmazlar,
c) Sit alanı içinde bulunan taşınmaz kültür
varlıkları,
d) Milli tarihimizdeki önlemleri sebebiyle
zaman kavramı ve tescil söz konusu olmaksızın Milli Mücadele ve Türkiye
Cumhuriyetinin kuruluşunda büyük tarihi olaylara sahne olmuş binalar ve tesbit
edilecek alanlar ile Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından kullanılmış evler.
...
Kaya mezarlıkları, yazılı, resimli ve
kabartmalı kayalar, resimli mağaralar, höyükler, tümülüsler, ören yerleri, akropol
ve nekropoller; kale, hisar, burç, sur, tarihi kışla, tabya ve isihkamlar ile
bunlarda bulunan sabit silahlar; harabeler, kervansaraylar, han, hamam ve
medreseler; kümbet, türbe ve kitabeler, köprüler, su kemerleri, su yolları,
sarnıç ve kuyular; tarihi yol kalıntıları, mesafe taşları, eski sınırları
belirten delikli taşlar, dikili taşlar; sunaklar, tersaneler, rıhtımlar; tarihi
saraylar, köşkler, evler, yalılar ve konaklar; camiler, mescitler, musallalar,
namazgahlar; çeşme ve sebiller; imarethane, darphane, şifahane, muvakkithane,
simkeşhane, tekke ve zaviyeler; mezarlıklar, hazireler, arastalar, bedestenler,
kapalı çarşılar, sandukalar, siteller, sinagoklar, bazilikalar, kiliseler,
manastırlar; külliyeler, eski anıt ve duvar kalıntıları; freskler, kabartmalar,
mozaikler, peri bacaları ve benzeri taşınmazlar; taşınmaz kültür varlığı
örneklerindendir."
30. 2863 sayılı Kanun'un ''İzinsiz
müdahale ve kullanma yasağı'' kenar başlıklı 9. maddesi şöyledir:
''Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde
koruma bölge kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak, korunması gerekli
taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile sit alanlarında
inşaî ve fizikî müdahalede bulunulamaz, bunlar yeniden kullanıma açılamaz veya
kullanımları değiştirilemez. Esaslı onarım, inşaat, tesisat, sondaj, kısmen
veya tamamen yıkma, yakma, kazı veya benzeri işler inşaî ve fizikî müdahale
sayılır."
31. 2863 sayılı Kanun'un ''Hak
ve sorumluluk'' kenar başlıklı 11. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının
malikleri bu varlıkların bakım ve onarımlarını Kültür ve Turizm Bakanlığının bu
Kanun uyarınca bakım ve onarım hususunda vereceği emir ve talimata uygun olarak
yerine getirdikleri sürece, bu Kanunun bu konuda maliklere tanıdığı hak ve
muafiyetlerden yararlanırlar. (Değişik ikinci cümle: 22/5/2007-5663/1 md.)
Ancak, kültür ve tabiat varlıklarını koruma bölge kurullarınca birinci grup
olarak tescil ve ilan edilen kültür varlıklarının bulunduğu taşınmazlar ile
birinci ve ikinci derece arkeolojik sit alanlarındaki taşınmazlar zilyetlik
yoluyla iktisap edilemez.
Malikler bu varlıkların üzerindeki mülkiyet
haklarının tabii icabı olan ve bu Kanunun hükümlerine aykırı bulunmayan bütün
yetkilerini kullanabilirler.
..."
32. 2863 sayılı Kanun'un 'Kamulaştırma''
kenar başlıklı 15. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Taşınmaz kültür varlıkları ve bunların
korunma alanları, aşağıda belirlenen esaslara göre kamulaştırılır:
a) Kısmen veya tamamen gerçek ve
tüzelkişilerle mülkiyetine geçmiş olan korunması gerekli taşınmaz kültür ve
tabiat varlıkları ile korunma alanları Kültür ve Turizm Bakanlığınca
hazırlanacak proğramlara uygun olarak kamulaştırılır. Bu maksat için, Kültür ve
Turizm Bakanlığı bütçesine yeterli ödenek konur.
(Ek: 17/6/1987 - 3386/5 md.;
Değişik:14/7/2004 – 5226/7 md.) Kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler, il özel
idareleri ve mahallî idare birlikleri tescilli taşınmaz kültür varlıklarını,
koruma bölge kurullarının belirlediği fonksiyonda kullanılmak kaydıyla kamulaştırabilirler.
...
c) Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat
varlıklarının korunma alanları, imar planında yola, otoparka, yeşil sahaya
rastlıyorsa bunların belediyelerce; sair kamu kurum ve kuruluşlarının bakım ve
onarım ile görevli oldukları veya kullandıkları bu gibi kültür varlıklarının
korunma olanlarının ise, bu kurum ve kuruluşlarca, kamulaştırılması esastır.
d) Kamulaştırmalarda bedel takdirinde,
taşınmaz kültür varlıklarının eskilik, enderlik ve sanat değeri dikkate
alınmaz.
e) (Değişik: 17/6/1987 - 3386/5 md.)
Kamulaştırma işlemleri, bu Kanun hükümleri ile 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanununun bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerine göre yapılır.
f) (Ek: 17/6/1987 - 3386/5 md.; Değişik:
25/6/2009-5917/24 md.) Sit alanı ilan edilen ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma
amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen korunması gerekli taşınmaz
kültür ve tabiat varlıklarının bulunduğu parseller, (…) başka Hazine arsa veya
arazileri ile müstakil veya hisseli olarak değiştirilebilir. Sit alanı ilan edildiği
tapu kütüğüne şerh edilen taşınmazları, miras ve ölüme bağlı tasarruflar
dışında, sonradan edinenlerin talepleri değerlendirilmez. Ancak, Bakanlık
izniyle gerçekleştirilen kazıların yapıldığı alanlarda bulunan parsellerde,
maliklerin başvurusu ve kabulüne ilişkin koşul parsele yönelik uygulanır ve
1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planı şartı aranmaz. Bu parsellerin
üzerinde bina veya tesis varsa malikinin başvurusu üzerine rayiç bedeli, 2942
sayılı Kanunun 11 inci maddesi hükümlerine göre belirlenerek ödenir. Bu bentle
ilgili usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça
çıkarılan yönetmelikle belirlenir.
Bu hükümle ilgili usul ve esaslar yönetmelikle
belirlenir."
33. 2863 sayılı Kanun'un ''Sit
alanlarında geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartları ile koruma amaçlı
imar plânı'' kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
b) Koruma amaçlı imar plânlarıyla kesin
yapılanma yasağı getirilen sit alanlarında bulunan gerçek ve özel hukuk tüzel
kişilerinin mülkiyetindeki taşınmazlar malikin başvurusu üzerine, belediye ve
il özel idaresine ait taşınmazlarla takas edilebilir.
...''
34. Yönetmelik'in ''Tanımlar''
kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
" (1) Bu Yönetmelikte geçen;
a) Arkeolojik sit: Antik bir yerleşmenin veya
eski bir medeniyetin kalıntılarının bulunduğu yer veya su altında bulunan veya
meydana çıkarılan korunması gerekli alanları,
...
d) Taşınmaz kültür varlıkları: Tarih öncesi ve
tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan yer
üstünde, yer altında veya su altındaki korunması gerekli taşınmaz varlıkları,
...
f) I. derece arkeolojik sit alanı: Korunmaya
yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak sit alanlarını,
...
ğ) II. derece arkeolojik sit alanı: Korunması
gereken, ancak kullanma şekil ve ölçüleri koruma kurulları tarafından tayin
edilen sit alanlarını,
ifade eder.''
35. Yönetmelik'in ''Trampaya
konu taşınmazlara ve başvuruya ilişkin usul ve esaslar'' kenar
başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Sit alanlarından, I. ve II. derece
arkeolojik sit alanı ile I. derece doğal sit alanı olarak tescil edilen ve
1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen
korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının bulunduğu yerlerde
kalan ve Bakanlık tarafından her yıl belirlenecek trampa programlarına alınan
yerlerde bulunan gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine ait taşınmazlar Hazine
taşınmazları ile trampa edilebilir.
...
k) İmar planında yola, oto parka, yeşil sahaya
rastlayan veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarının görevleri kapsamında sorumlu
bulundukları veya bakım ve onarım ile görevli oldukları,
taşınmazlar, Hazine taşınmazları ile trampaya
konu edilemez.''
36. Yönetmelik'in ''Başvurunun
şekli ve inceleme'' kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Bu Yönetmelik kapsamında kalan
taşınmazın maliki, taşınmaz üzerinde paylı veya elbirliği mülkiyet varsa
paydaşların veya ortakların hepsi birlikte veya bunlar adına hareket eden
vekilleri noterden tasdikli vekâletname ile birlikte, taşınmazın Hazine
taşınmazları ile değiştirilmesi için aşağıdaki belgelerle birlikte bir dilekçe
ile Kültür ve Turizm İl Müdürlüklerine veya Bakanlığa başvuruda bulunurlar.
...''
37. Yönetmelik'in ''Trampa'' kenar
başlıklı 11. maddesi şöyledir:
"(1) Bu Yönetmelik kapsamındaki
taşınmazların trampası Maliye Bakanlığınca 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun
51 inci maddesinin (g) bendi ile Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkında
Yönetmelik hükümlerine göre pazarlık usulü ile yapılır. Hazine taşınmazının
değerinin daha yüksek olması halinde aradaki fark istekli/isteklileri
tarafından peşin ve nakden ödenir.
(2) Maliye Bakanlığınca ihale usulü ile trampa
talimatı verilen taşınmazlara ilişkin olarak, trampadan istekli/isteklilerin
vazgeçmesi halinde, bu isteklilerce başka trampa talebinde bulunulamaz. Aynı
Hazine taşınmazı/taşınmazları için birden fazla istekli olduğunda, aynı yeri
isteyenler yazılı olarak çağrılırlar. Çağrıya uymayanların trampa isteme hakkı
düşer. Trampa yapmaya yetkili mahalli komisyon huzurunda çağrı üzerine
gelenlerin arasında yapılacak açık artırmada an fazla fark bedeli vermeyi
önerenin önerisi kabul edilir.''
38. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Yüksek Kurulunun 5/11/1999 tarihli ve 658 no.lu ilke kararının ilgili
kısımları şöyledir:
"...
Arkeolojik Sit: İnsanlığın varoluşundan
günümüze kadar ulaşan eski uygurlıkların yer altında, yer üstünde ve su
altındaki ürünlerini, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik ve kültürel
özelliklerini yansıtan her türlü kültür varlığının yer aldığı yerleşmeler ve
alanlardır.
Arkeolojik Sitlerde Koruma ve Kullanma
Koşulları: Bu bölümde yapılan derecelendirme arkeolojik sitlerin taşıdıkları
önem ve özelliklerinin yanısıra, alanda uygulanacak koruma ve kullanma
koşullarını kapsar.
1) I. Derece Arkeolojik Sit: Korumaya yönelik
bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak sit alanlarıdır.
Bu alanlada, kesinlikle hiçbir yapılaşmaya
izin verilmemesine, imar planlarında aynen korunacak sit alanı olarak
belirlenmesine, bilimsel amaçlı kazıların dışında hiçbir kazı yapılamayacağına,
ancak;
a) Resmi ve özel kuruluşlarca zorunlu
durumlarda yapılacak alt yapı uygulamaları için müze müdürlüğünün ve varsa kazı
başkanının görüşüyle konunun koruma kurulunda değerlendirilmesine,
b) Yeni tarımsal alanların açılmamasına,
yalnızca sınırlı mevsimlik tarımsal faaliyetlerin devam edebileceğine, koruma
kurullarınca uygun görülmesi halinde seracılığa devam edilebileceğine,
c) Höyük ve tümülüslerde toprağın sürülmesine
dayanan tarımsal faaliyetlerin kesinlikle yasaklanmasına, ağaçlandırmaya
gidilmemesine, yalnızca mevcut ağaçlardan ürün alınabileceğine,
ç) Taş, toprak, kum vb. alınmamasına, kireç,
taş, tuğla, mermer, kum, maden vb. ocakların açılmamasına, toprak, curuf, çöp,
sanayi atığı ve benzeri malzeme dökülmemesine,
d) Bu alanlar içerisinde yer alan ören
yerlerinde gezi yolu düzenlemesi, meydan tanzimi, açık otopark, WC, bilet
gişesi, bekçi kulübesi gibi ünitelerin koruma kurulundan izin alınarak
yapılabileceğine,
e) Bu alanlar içerisinde bulunan ve günümüzde
halen kullanılan umuma açık mezarlıklarda sadece defin işlemlerinin
yapılabileceğine,
f) Taşınmaz kültür varlıklarının mahiyetine
tesir etmeyecek şekilde ilgili koruma kurulundan izin almak koşuluyla
birleştirme (tevhit) ve ayırma (ifraz) yapılabileceğine,
(Ek Bent: 27/4/2016 tarih ve 29696 sayılı
Resmi Gazete'de yayımlanan 7/4/2016 tarih ve 562 sayılı İlke Kararı) g) Kamu
düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak
şekilde bozulduğu ya da doğal afet yaşanan yerlerde, yapılmasında zorunluluk
bulunan geçici uygulamalara ilişkin, zemine en az müdahale edilecek şekilde
hazırlanan ve süresi belirlenen projelerin ilgili koruma bölge kurulunda
değerlendirilebileceğine, projesi koruma bölge kurulunca uygun görülen geçici
uygulamaların Kültür ve Turizm Bakanlığınca oluşturulacak bilim kurulu denetiminde
yapılabileceğine,
2) II. Derece Arkeolojik Sit: Korunması
gereken, ancak koruma ve kullanma koşulları koruma kurulları tarafından
belirlenecek, korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak sit
alanlarıdır. Bu alanlarda, yeni yapılaşmaya izin verilmemesine, ancak;
a) Günümüzde kullanılmakta olan tescilsiz
yapıların basit onarımlarının yürürlükteki ilke kararı doğrultusunda
yapılabileceğine,
b) (Değ: 27/4/2016 tarih ve 29696 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan 07/4/2016 tarih ve 562 sayılı İlke Kararı)I. derece
arkeolojik sit koruma ve kullanma koşullarının a,b,c,ç,d,e,f,g maddelerinin
geçerli olduğuna,
...
karar verildi.''
2. Anayasa Mahkemesi
Kararı
39. Anayasa Mahkemesinin 3/7/2014 tarihli ve E.2014/50,
K.2014/124 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...
A- Kuralın Anlam ve Kapsamı
2863 sayılı Kanun’un, kültür veya tabiat
varlığı niteliğindeki taşınmazlar ile bunların koruma alanlarında bulunan
taşınmazlar üzerinde öngördüğü mülkiyet hakkı kısıtlamaları karşısında
maliklere, kamusal yarar ile bireysel yarar arasındaki dengeyi korumak
amacıyla, 12. ve 21. maddelerinde çeşitli yardımlardan ve bazı muafiyetlerden
yararlanma hakkı tanınmış; 15. maddesinde de taşınmaz kültür ve tabiat
varlıkları ile bunların koruma alanlarının kamulaştırılmasında esas alınacak
kurallara yer verilmiştir.
Kültür ve tabiat varlıkları, Anayasa’nın 63.
maddesiyle Devlete yüklenen koruma yükümlülüğünün bir gereği olarak
kamulaştırılmaktadır. Kamulaştırma süreci, zamana yayılı ve ödeneğe bağlı
şekilde yürütülmektedir. Kanun koyucu, bu süreç içerisinde, Kanun’dan
kaynaklanan mülkiyet hakkı kısıtlamaları nedeniyle doğabilecek mağduriyetlerin
önlenebilmesi amacıyla, Kanun’un 15. maddesinin birinci fıkrasına, 3386 sayılı
Kanun’un 5. maddesiyle(f) bendini eklemiştir. Bu bentte, sit alanı olması
nedeniyle kesin inşaat yasağı getirilmiş korunması gerekli taşınmaz kültür ve
tabiat varlıklarının bulunduğu parsel maliklerine, başvuruda bulunmaları
hâlinde taşınmazını bir başka Hazine arazisiyle takas etme imkânı tanınmış; bu
imkândan yararlanabilmek için parsel maliki ya da maliklerinin başvurusu
yeterli görülmüştür. Ayrıca bu bendin uygulamasında, 4706 sayılı Kanun’un mülga
6. maddesi de göz önünde bulundurulmakta ve takas işlemlerinde, taşınmaz
maliklerinin kabul etmesi hâlinde Hazineye ait taşınmazların satış işlemlerinde
ödeme aracı olarak kabul edilmek üzere, taşınmazın bedelini gösteren bir belge
de verilebilmekteydi.
Ancak uygulamada, sit alanı ilan edilen ve
onanlı koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen alanlardaki
parsellerin, kullanılabilir bütünlükte kamunun mülkiyetine geçirilememesi ve
müstakil olarak tasarruf edilememesi üzerine 5838 sayılı Kanunla 4706 sayılı
Kanun’un anılan hükmü yürürlükten kaldırılmıştır. Ayrıca 2863 sayılı Kanun’un
15. maddesinin birinci fıkrasının sözü edilen (f) bendi de, 5917 sayılı Kanun
ile değiştirilerek yürürlükte bulunan hâlini almıştır.
Bu düzenlemeye göre, takasın konusunu, sit
alanı ilan edilen ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planında kesin
inşaat yasağı getirilen korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat
varlıklarının bulunduğu parsellerin, başka Hazine arsa veya arazileri ile
müstakil veya hisseli olarak değiştirilebilmesi oluşturmaktadır.
Kanun’un 17. maddesinin (a) fıkrasında, bir
alanın “sit alanı” ilan edilmesi ve bunun sonuçları ile koruma amaçlı imar
planının yapım aşamasına ilişkin düzenlemeler yer almaktadır. Buna göre
belediyeler, valilikler ve ilgili kurumlar “sit” ilan edilen alanda üç yıl
içinde koruma amaçlı imar planı hazırlatıp incelemek ve sonuçlandırmak üzere
koruma bölge kuruluna vermek zorundadır. Fıkrada bu süre içinde zorunlu
nedenlerle plan yapılamadığı takdirde koruma bölge kurulunca gerekçeli olarak
bu sürenin uzatılabileceği de öngörülmüştür. Dolayısıyla sit ilan edilen alanda
bulunan taşınmazın takasa konu edilebilmesi, söz konusu idari sürecin sonunda
onanlı korunma amaçlı imar planının hazırlanmış olmasına ve bu planda taşınmaza
kesin inşaat yasağı getirilmiş olmasına bağlıdır.
İtiraz konusu kural, bu nitelikteki
taşınmazların Hazineye ait arsa ve arazilerle müstakil veya hisseli olarak
takas edilmesi amacıyla yapılacak başvurunun, aynı ada içerisinde yer alan tüm
maliklerce yapılmasını öngörmektedir. Kuralın devamında ise takasa konu
taşınmaz karşılığında önerilen Hazineye ait parsellerin maliklerin tamamı
tarafından kabul edilmesi gerektiği ayrıca hükme bağlanmıştır.
B- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararında, üzerinde taşınmaz kültür ve
tabiat varlıkları bulunan parsellerin Hazineye ait başka arsa veya arazilerle
müstakil veya hisseli olarak değiştirilebilmesi için Kanun’un 15. maddesinin
(f) bendi ile tanınan imkândan faydalanmanın, aynı ada içerisindeki bütün parsel
maliklerinin başvurusu koşuluna bağlanmasının mülkiyet hakkını ölçüsüz şekilde
sınırlandırıcı nitelikte olduğu belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 35. maddesine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesine göre, ilgisi nedeniyle
itiraz konusu kural Anayasa’nın 13. maddesi yönünden de incelenmiştir.
Mülkiyet hakkı, kişiye başkasının hakkına
zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi
olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf olanağı
veren bir haktır.
Anayasa’nın 35. maddesinde, herkesin, mülkiyet
hakkına sahip olduğu; bu hakkın kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabileceği; mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı
olamayacağı hükme bağlanmıştır.
Mülkiyet hakkına getirilen sınırlamaların
Anayasa’ya uygun olabilmesi için Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen temel
hakların sınırlandırılmasına ilişkin ilkelere uygun olması gerekir. Anayasa’nın
13. maddesinde her hakkın yalnızca ilgili maddedeki sebeplerle
sınırlandırılması öngörülmüştür. Diğer taraftan sınırlamanın sınırı olarak
demokratik toplum düzenine aykırı olmama ilkesinin yanında, hakkın özüne
dokunmama, ölçülülük ilkesine ve laik Cumhuriyetin gereklerine aykırı olmama
koşulları da getirilmiştir.
Çağdaş demokrasiler, temel hak ve
özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir.
Temel hak ve özgürlükleri büyük ölçüde kısıtlayan ve kullanılamaz hâle getiren
sınırlamalar hakkın özüne dokunur.
Anayasa’nın “Tarih kültür ve tabiat
varlıklarının korunması” başlıklı 63. maddesinde, Devletin, tarih kültür ve
tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlama ve bu amaçla
destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alma ödevine yer verilmiş ve özel
mülkiyet konusu olan varlık ve değerlere getirilecek sınırlamaların ve bu
nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımların ve tanınacak muafiyetlerin
kanunla düzenleneceği hüküm altına alınmıştır.
2863 sayılı Kanun, Anayasa’nın 63. maddesiyle
Devlete yüklenen ödevin bir gereği olarak kültür ve tabiat varlıklarının
korunması amacıyla çıkarılmıştır. Anılan Kanun ve bu Kanun’a dayanılarak
çıkarılan ikincil mevzuatta kültür veya tabiat varlığı niteliğindeki
taşınmazlar ile bunların koruma alanlarında bulunan taşınmazlar üzerinde,
mülkiyet hakkının doğasından kaynaklanan kullanma ve yararlanma haklarında
belli kısıtlamalar öngörülmektedir. Malikin, kullanma ve yararlanma hakkında
çeşitli kısıtlamalara gidilmesinin mülkiyet hakkına müdahale niteliği taşıdığı
açıktır. Bu kısıtlamalarla, Anayasa’nın 63. maddesiyle Devlete bir ödev olarak
yüklenen kültür ve tabiat varlıklarını koruma amacı güdüldüğünden, müdahalenin
meşru bir amaca dayandığı ve kamusal yarar amacıyla yapıldığı açıktır. Ancak, mülkiyet
hakkına getirilen sınırlamalarda meşru bir amaca dayanılsa ve kamusal yarar
gözetilse bile kamusal yarar ile malikin bireysel yararı arasında makul bir
dengenin gözetilmesi gerektiği açıktır.
Koruma bölge kurulunca bir alanın “sit” olarak
ilan edilmesi, imar planı uygulamalarının durması yanında, mevcut imar planının
yürürlükten kalkması ve yeni plan yapılması, eski plan doğrultusunda verilen
inşaat ruhsatlarının gözden geçirilmesi, geçiş dönemi koruma esasları ve
kullanma koşullarının belirlenmesi, koruma amaçlı imar planı yapılması gibi
birtakım zorunluluklar yanında; yapılaşmanın yasaklanması veya kısıtlanması,
izinsiz fiziki ve inşaî müdahalelerin yasaklanması, yapıların kullanım amacının
değiştirilmesinin yasaklanması gibi birtakım mülkiyet hakkını kısıtlayıcı
sonuçlar doğurmaktadır.
Kanun koyucu, kamusal yarar ile bireysel yarar
arasındaki makul dengeyi sağlamak amacıyla kültür ve tabiat varlığı
niteliğindeki veya bunların koruma alanlarındaki kullanma ve yararlanma hakları
kısıtlanmış taşınmazların idarece kamulaştırılmasını veya şartları oluşmuşsa
Hazine arazileriyle takas edilmesini öngörmüş ve maliklere bazı yardımlar ve
muafiyetlerden yararlanma hakkı tanımıştır.
Kuralın itiraza konu kısmında, takas
imkânından yararlanılabilmesi için, kültür ve tabiat varlığının bulunduğu
parselin yer aldığı ada içerisindeki tüm parsel maliklerince birlikte başvuruda
bulunulması ve kuralın devamında da takasa konu parsel karşılığında önerilen
Hazineye ait parsellerin, maliklerin tamamı tarafından kabul edilmesi koşulu
öngörülmektedir.
Takas imkânı, kamulaştırmanın ödeneğe bağlı ve
zamana yayılı olması nedeniyle doğabilecek mağduriyetleri gidermek amacıyla
öngörülmüştür. Maliklerin mülkiyet hakkı üzerindeki kısıtlamaların adil bir
kamulaştırma bedeli ödenmeden uzun süre devam etmesi, mülkiyet hakkını sona
erdirmemekle birlikte, hakkın kullanılamaz hâle gelmesine yol açabilecek
niteliktedir. Bunu önlemek isteyen kanun koyucu takas yoluyla adil dengenin
daha hızlı bir biçimde sağlanmasını amaçlamıştır.
İtiraz konusu kuralla takas için aynı ada
içerisindeki bütün parsel maliklerinin başvurusunun zorunlu tutulması,
maliklere, aynı ada içerisindeki diğer maliklere ulaşma ve onları takas yapma
hususunda ikna etme zorunluluğunu da dolaylı olarak yüklemektedir. Bu
yükümlülüğün yerine getirilmesi elbirliği ya da müşterek mülkiyet nedeniyle
birden fazla hak sahibinin bulunması gibi durumlarda daha da zorlaşmaktadır.
Oysa taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve bunların koruma alanlarının
bulunduğu parsellerin maliklerinin mülkiyet hakları, “sit alanı ilan edilmiş
olma” ve “koruma amaçlı imar planıyla kesin inşaat yasağı getirilme” şartları
nedeniyle hâlihazırda uzun süreli bir kısıtlamaya tabidir ve kamulaştırmanın ne
zaman gerçekleşeceği de belirsizdir. Bu şartlar altında kamulaştırma süreci
içinde doğabilecek mağduriyetlerin önlenebilmesi amacıyla öngörülen takas
imkânının kullanımının “aynı ada içindeki bütün parsel maliklerinin
başvurusuna” bağlanarak güçleştirilmesinin, mülkiyet hakkı üzerindeki
kısıtlamaların öngörülemeyen bir süre boyunca devam etmesi sonucunu doğurduğu
açıktır. Bu niteliği ile itiraz konusu kural, bireysel yarar ile kamusal yarar
arasındaki makul dengeyi bozarak, mülkiyet hakkının ölçüsüz biçimde
sınırlandırılmasına ve hakkın özüne dokunarak kullanılamaz hâle gelmesine yol
açacak niteliktedir.
..."
3. Danıştay İçtihatları
40. Danıştay Altıncı Dairesinin 13/11/2015 tarihli ve
E.2015/4974, K.2015/6691 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Uyuşmazlıkta, davacının tazminat
konusu taşınmazları 05.08.1996 tarihinde satın aldığı, 01.12.1998 tarih ve 3311
sayılı Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararıyla 1. derece
arkeolojik sit alanı ilan edildiği, 1815 ada, 6 parsel sayılı taşınmazın
tamamının, 1816 ada 10 parsel sayılı taşınmazın yarıya yakın kısmının 1. derece
arkeolojik sit alanı sınırları içerisinde kaldığı, Samsun Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 16.07.2010 tarihli, 2704 sayılı kararı ile
1. ve 3.Derece Arkeolojik Sit alanlarına ilişkin 1/5000 ve 1/1000 ölçekli
koruma amaçlı imar planı ve plan notlarının düzeltilerek onandığı, 1. derece
sit alanlarına kesin inşaat yasağı getirildiği, 1815 ada 6 parselin
tamamının,1816 ada 10 parselin yarıya yakın kısmının kesin inşaat yasağı
getirilen alan sınırları içerisinde kaldığı;
Davacının 5.11.2012 tarihli dilekçe ile davalı
idareden trampa talebinde bulunduğu, bu talebe Kültür ve Turizm Bakanlığı
tarafından verilen 26.11.2012 tarihli, 247574 sayılı cevabi yazıda, 1. derece
arkeolojik sit alanında kalan taşınmazlar için trampa işleminin
uygulanabileceği ve 'Sit Alanlarında Kalan Taşınmazların Hazine Taşınmazları
ile Değiştirilmesi Hakkında Yönetmeliğin'5. maddesinin 5. fıkrasına göre
Yönetmeliğin 4. maddesinde belirtilen koşulları taşıyan aynı ada içerisindeki
bütün parsel maliklerinin trampa talebinde bulunması halinde trampa işlemlerine
devam edilebileceğinin bildirildiği;
Davacının 11.01.2012 tarihli dilekçe ile bu
kez taşınmazların kamulaştırılması istemiyle davalı idareye başvurduğu,davalı
idare tarafından 22.01.2013 tarihli cevapta,ödeneğin yetersiz olması nedeniyle
kamulaştırma işleminin yapılamayacağı, kamulaştırılması istenen taşınmazlardan
1816 ada 10 parselin bir kısmının koruma amaçlı 1/1000 ölçekli imar planında
park alanında kaldığı kamulaştırma talebinin Atakum Belediyesine
iletilebileceği bildirilmesi üzerine;
Taşınmazların 1. derece arkeolojik sit alanı
ilan edilmesi ve koruma amaçlı imar planları uyarınca inşaat yasağı getirilmesi
nedeniyle taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığı ve mülkiyet hakkının
kısıtlandığından bahisle kamulaştırmasız el atma bedelinin ödenmesi istemiyle
18.04.2013 tarihinde açılan Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin E:2013/271
esasına kayıtlı davanın,uyuşmazlık 2942 sayılı Kanunun Geçici 6. maddesi
uyarınca imar kısıtlığından kaynaklandığından, idari yargının görev alanına
girdiği gerekçesiyle görev yönünden reddine karar verildiği, davacı tarafından
görev ret kararı üzerine taşınmazının arkeolojik sit alanı olarak ayrılmasının
üzerinden uzun bir süre geçmesine karşın kamulaştırılmadığından bahisle
taşınmaz bedeli olan 417.129,00.-TL tazminatın adli yargıdaki dava açma tarihi
olan 18.04.2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte
ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Danıştay Altıncı Dairesinin 23.06.2015
tarihli, E:2015/4974 sayılı ara kararı ile; davalı idareden uyuşmazlığa konu
taşınmazlar için Mahkeme karar tarihi olan 20.01.2015 tarihinden sonra
davacının trampa başvurusu olup olmadığı, trampa ile ilgili yapılan işlemlerin
neler olduğunun sorulmasına karar verilmiş, davalı idare tarafından verilen
4.08.2015 tarihlicevap ve ekli belgelerden uyuşmazlığa konu taşınmaz ile aynı
adada bulunan 1815 ada 5 parsel sayılı ve 1816 ada 1 ve 12 parsel sayılı
taşınmazların trampa için başvuruda bulunduğu, 2015 yılı trampa proğramında
değerlendirmeye alınacağı bildirilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin 3/7/2014
tarihli,E:2014/50, K:2014/124 sayılı kararıyla 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 15. maddesinin birinci fıkrasının f bendi ilk
cümlesinde yer alan, '…aynı ada içerisindeki bütün parsel maliklerinin
başvurusu ve karşılığında önerilen parsellerin tamamının kabulü koşuluyla,…'
ibaresi iptal edilmiş ise de; Davalı idarece trampa için; 2863 sayılı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 15. maddesinin birinci fıkrasının f bendi
dayanak olarak alınan 'Sit Alanlarında Kalan Taşınmazların Hazine Taşınmazları
ile Değiştirilmesi Hakkında Yönetmeliğin'5. maddesinin 5. fıkrasında
'Yönetmeliğin 4. maddesinde belirtilen koşulları taşıyan aynı ada içerisindeki
bütün parsel maliklerinin trampa talebinde bulunması' şartının gerçekleşme
durumunun halen hatalı bir şekildearandığı anlaşılmıştır.
Bu durumda, yukarıda yer verilen mevzuat
hükümleri uyarınca idarelerin sit alanlarında kamulaştırma yapma zorunluluğunun
bulunmadığı, ancak uyuşmazlığa konu olayda, trampa için gerekli olan koruma
amaçlı imar planı kapsamında ve inşaat yasağı getirilen 1. derece arkeolojik
sit alanında bulunmakoşullarına sahip davacı taşınmazları için davacı
tarafından 5.11.2012 tarihinde trampa talebinde bulunularak sorumluluğunu
yerine getirilmesinerağmen, bu güne kadar trampa işlemlerinin
gerçekleştirilmemesi sonucu kamulaştırılma için yapılan başvurunun da ödenek
yetersizliği nedeniyle reddedildiği, 1998 tarihinden itibaren davacının
taşınmazlarının 1. derece arkeolojik sit alanında bulunması nedeniyle kesin
inşaat yasağı getirilmesinden dolayı mülkiyet hakkının süresi belirsiz şekilde
kısıtlandığı anlaşıldığından; İdare Mahkemesince hükme esas alınan ve
Kamulaştırma Kanunu’nun 11. maddesi hükümlerine göre ve dava konusu taşınmazın
cinsi, nevi, emsal nitelikteki taşınmazların nitelik ve satış fiyatı, emlak
vergisine esas değeri gibi kriterler doğrultusunda usulüne uygun olarak
hazırlanan bilirkişi raporuna göre tespit edilen,arkeolojik sit alanına isabet
eden taşınmazların bedelinin tazminat olarak ödenmesinde hukuka aykırılık
görülmemiştir...''
41. Danıştay Altıncı Dairesinin 19/4/2016 tarihli ve E.2016/266,
K.2016/1898 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"..kısmen veya tamamen özel mülkiyete
geçmiş olan taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının ve koruma alanlarının
Bakanlığın hazırlayacağı bir program dahilinde kamulaştırılacağı, uygulama imar
planına göre hazırlanacak projelerin gerçekleştirilmesi amacıyla kamulaştırma
yapılacağı, ayrıca bu statüde bulunan taşınmazların kullanılmasından
yararlanmak hususunda yasal sınırlamalar yanında belli koşullar dahilinde
kullanıma izin verildiği, sit alanı ilan edilen ve koruma amaçlı imar planında
kesin inşaat yasağı getirilen taşınmazlar için takas talebinde
bulunulabileceği, takas işlemine ilişkin usul ve esasların yönetmelikte
düzenleneceği, takas talebinin kabul edilebilmesi için taşınmazın sit alanında
olması ve 1/1000 ölçekli koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı
bulunmasının gerektiği, kanun hükmü gereği plan yapmaya yetkili idarelere sit
alanı ilanından itibaren belirli bir sürede koruma amaçlı imar planını yapma
zorunluluğu getirildiği görülmektedir.
Öncelikle, korunması gerekli taşınmaz kültür
ve tabiat varlıkları ile bunların korunma alanları, sit alanlarından farklılık
arz etmektedir. Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı örnekleri
2863 sayılı Kanun'un ilgili maddesinde ayrı ayrı sayılarak (örneğin, kaya
mezarlıkları, höyükler, tümülüsler ) somutlaştırılmıştır. Sit alanları ise
koruma statü ve dereceleri farklılık arz etmekle birlikte hazırlanacak bilimsel
raporlar doğrultusunda tarihi, kültürel veya tabiat güzelliklerinin alanın
bütünselliğiyle beraber koruma altına alındığı alanı ifade etmektedir. Bu
ayrımın bir sonucu olarak gerçek veya tüzel kişilerin mülkiyetine geçmiş olan
korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları için Kanun'un 15. maddesinin
a fıkrasında taşınmazların program dahilinde kamulaştırılması esası
getirilmiş;ancak sit alanında bulunan ve gerçek veya tüzel kişilerin
mülkiyetine geçmiş olan taşınmazlar için kamulaştırma esası benimsenmemiş,
bunun yerine aynı maddenin (f) bendinde takas imkanı getirilmiştir.
Uyuşmazlığa konu olayda davacının taşınmazı 1.
ve 3. derece arkeolojik sit alanında bulunmaktadır. 3. derece sit alaınında
bulunan taşınmaz için ilke kararında belirlenen şartlar dahilinde mülkiyet
hakkından yararlanma imkanı bulunmaktadır. 1. derece sit alanında bulunan
taşınmaz Terzi Höyüğünde olması nedeniyle 1. derece arkeolojik sit alanı içine
alınmış ve 658 nolu ilke kararında yer alan 'Höyük ve tümülüslerde toprağın
sürülmesine dayanan tarımsal faaliyetlerin kesinlikle yasaklanmasına,
ağaçlandırmaya gidilmemesine, yalnızca mevcut ağaçlardan ürün alınabileceğine,'
şeklindeki düzenleme gereği tarımsal faaliyet yapılamıyor ise de, yasa gereği
kamulaştırma zorunluluğu bulunmadığından davacı taşınmaz bedelinin ödenmesi şeklinde
tazminat isteyemez. Ancak tarımsal faaliyet yapamamaktan dolayı oluşan zararını
isteyebilir...''
42. Danıştay Altıncı Dairesinin 1/6/2017 tarihli ve
E.2016/13368, K.2017/4419 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"..taşınmazın 3/4 hissesinin davacı
tarafından 25.02.1974 tarihinde edinildiği, taşınmazın arsa vasfında olduğu,
İstanbul 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 01.03.1994
tarihli, 3387 sayılı kararı ile 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak
belirlendiği, 01.10.2012 tasdik tarihli 1/5000 ölçekli Küçükçekmece Rhegion
Antik Kenti 1. ve 2. Derece Arkeolojik Sit Alanı Koruma Amaçlı Nazım İmar
Planında ve 20.11.2015 tarihli 1/1000 ölçekli Küçükçekmece Rhegion Antik Kenti
1. ve 2. Derece Arkeolojik Sit Alanı Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planında A1.
derece arkeolojik sit alanında kaldığı, taşınmazın bulunduğu alanda imar
uygulaması yapılmadığı, taşınmaz çevresinin 1. derece tarihi sit alanında
kaldığından yapılaşma olanağı bulunmadığı, taşınmazın yakın çevresinde daha çok
gecekondu nitelikli yapıların bulunduğu anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık, kesin yapılaşma yasağı bulunan I.
derece arkeolojik sit alanında kalan taşınmazın uzun müddet
kamulaştırılmadığından bahisle kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat
talebinin reddine ilişkin işlemden kaynaklandığından, bu durumda, kesin inşaat
yasağı bulunan ve I. derece arkeolojik sit alanı ilan edilen, özel mülkiyete
konu taşınmazların malikleri tarafından nasıl kullanılacağı, tarımsal
faaliyetler gibi gelir getirici faaliyetlerde bulunup bulunulmadığı, taşınmazın
satışı, kiraya verilmesi gibi özel hukuktan kaynaklanan hak ve menfaatlerin
kullanılıp kullanılmadığı gibi hususların olayın özelliğine göre ortaya
konulması, dava konusu olayın içeriğine göre kamulaştırmasız el atmanın şartlarının
oluşup oluşmadığının ve dava konusu taşınmazın statüsü de ortaya konulmak
suretiyle taşınmazın kamulaştırması zorunlu bir taşınmaz olup olmadığının
ortaya konulması suretiyle tazminat istemi hakkında bir karar verilmesi
gerekmektedir.
Bu durumda, davacının taşınmazının 1.
arkeolojik sit alanında kaldığı ve taşınmaz için ilke kararında belirlendiği
üzere mülkiyet hakkından yararlanma imkanı bulunmadığı, ancak bu statüde
bulunan taşınmazlara yönelik olarak hazine taşınmazlarıyla takas imkanının sunulması
için koruma amaçlı imar planı bulunması gerektiği, koruma amaçlı imar planı
yapımı için idarelere sit alanı ilanından itibaren belli bir yasal süre
tanındığı, esasen uyuşmazlığa konu taşınmazın kamulaştırılması zorunlu bir
statüde bulunmadığı ve bu nedenle kamulaştırmasız el atma nedeniyle oluşan bir
zarardan bahsedilemeyeceğinden davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksi
yönde verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin kararda isabet görülmemiştir...''
43. Danıştay Ondördüncü Dairesinin 7/5/2018 tarihli ve
E.2015/4139, K.2018/3292 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...Davacının,taşınmazının 2863 sayılı
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 15. maddesi hükmü uyarınca
kamulaştırılması istemiyle 11.01.2012 tarihinde idareye başvurduğu, Kültür ve
Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünün 21.03.2013
günlü 15529 sayılı işlemi ile 2013 yılı mali ödeneğinin yetersiz olması
nedeniyle değerlendirmeye alınamadığı, önümüzdeki yıllarda ödenekler ölçüsünde
gündeme alınabileceği yönünde cevap verildikten sonra davacının bu işleme ve bu
işlem nedeniyle uğradığını iddia ettiği zararların tazmini istemiyle, süresi
içerisinde idari yargıda dava açması gerekirken, Asliye Hukuk Mahkemesinde
açtığı 'Kamulaştırmasız El Koyma Nedeniyle Alacak Davası'nınMahkemesince,
'taşınmaza idarece fiilen el atılmadığı, taşınmazın mevzuattan kaynaklı bir
takım kısıtlamalara maruz kaldığı ve bu nedenle davanın idari yargıda görülmesi
gerektiği' gerekçesiyle görev yönünden reddedilmesinden sonra, davacının
kamulaştırmasız el atılan bedelin tahsili istemiyle idari yargıda dava açtığı,
davasını da 11.01.2012 tarihli taşınmazının kamulaştırılması talepli
başvurusuna karşı Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel
Müdürlüğünce tesis edilen işleme dayandırdığı dava dilekçesinden
anlaşılmaktadır.
Bu durumda, davacının taşınmazının
kamulaştırılması isteğinin, yargılama aşamasında tazminat istemine dönüştüğü
görülmekte olup, insanlığın varoluşundan günümüze kadar ulaşan eski
uygarlıkların sosyal, ekonomik ve kültürel özelliklerini yansıttığı için
evrensel değeri olması nedeniyle korunması gerektiğinden ve uyuşmazlık konusu
tescil kaydı konulan taşınmazın, kamu hizmetine ayrılmadığı ve idarece
taşınmaza fiili bir el atma durumununun bulunmadığı dikkate alındığında,
Mahkemece; yukarıda belirtilen mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesi
suretiyle, taşınmazın kültür ve tabiat varlıklarının ve koruma alanlarının
Bakanlığın hazırlayacağı bir program dahilinde kamulaştırılacağı, bu statüde
bulunan taşınmazlardan yararlanma hususunda getirilen yasal sınırlamalar
yanında belli koşullar dahilinde kullanımına izin verildiği, sit alanı ilan
edilen ve koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen taşınmazlar
için takas talebinde bulunulabileceği gözetilerek bir karar verilmesi dolayısı
ile arkeolojik sit alanı ilan edilen taşınmazın kamulaştırılması istemiyle
yapılan başvurunun reddi işleminden kaynaklandığı iddia edilen zararın tazmini
istemine ilişkin yargılama yapılması gerekirken, taşınmaza idarece fiilen el
atıldığı gerekçesiyle, asliye hukuk mahkemesinde yapılan yargılama sırasında
yaptırılan, taşınmazın bedelinin tespit edildiği rapora göre tazminat talebinin
kabulü yolunda verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir...''
B. Uluslararası Hukuk
44. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu
Protokol'ün "Mülkiyetin korunması"
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
45. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) taşınmazın arkeolojik
sit alanı olarak ilan edilmesi şikâyetine ilişkin Sinan Yıldız ve diğerleri/Türkiye (B. No: 37959/04,
12/1/2010) kararında, 2863 sayılı Kanun'da mutlak bir inşaat yasağının
öngörülmediğine ve bütünüyle bir satış yasağının söz konusu olmadığına dikkati
çekmiştir. AİHM bu bağlamda başvurucuların yalnızca mülklerinde yapacakları
tadilatlar veya satış için ilgililerin iznini almak zorunda olduklarına işaret
etmiştir. AİHM özellikle arkeolojik değeri bulunan bir alanın korunması amacına
ilişkin -müdahalenin kanundaki güvenceler de dikkate alındığında- ölçülü olduğu
sonucuna varmıştır.
46. Diğer taraftan Tiryakioğlu/Türkiye
(B. No: 24404/02, 13/5/2008) kararında
da ruhsata aykırı bir yapının yıkılması şikâyeti incelenmiştir. AİHM,
başvurucunun inşa ettirdiği askerî bölge içindeki yapı yönünden inşaat
yapılamayacağının başvurucu tarafından öngörülebilir olduğuna ve kamu
makamlarının da yıkım kararı almış olduğuna dikkati çekerek mülkiyet hakkına
yapılan müdahalenin ölçülü olduğu gerekçesiyle başvuruyu açıkça dayanaktan
yoksun bulmuştur.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
47. Mahkemenin 29/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
48. Başvurucular; dava konusu taşınmaza ilişkin ilk kısıtlamanın
1975 yılında konulan şerh ile başladığını, taşınmazın 1991 yılında I. ve II.
derece arkeolojik sit alanı ilan edilmesi ve koruma amaçlı imar planlarının
düzenlenmesi sonucunda taşınmazdan hiçbir şekilde istifade edemez hâle
geldiklerini belirtmektedir. Taşınmaz üzerinde kesin inşaat yasağı bulunduğunu
ifade eden başvurucular, taşınmazın kamulaştırılmasına ilişkin taleplerinin
kabul edilmediğini ve parsel maliklerinin tamamının birlikte başvuruda
bulunmasına ilişkin zorunluluğun takas başvurusu yapılmasını imkânsız hâle
getirdiğini ileri sürmüştür. Başvurucular, takas başvurusu yapılmadığı
gerekçesiyle davanın reddedildiğini ancak taşınmazda dokuz hissedar
bulunduğunu, murislerinin ve dört malikin öldüğünü, bu kişilerin çok sayıda
mirasçısının bulunduğunu ifade etmiştir. Başvurucular, tanımadıkları bu
kişilere ulaşma ve takas yapılması için ikna etme imkanları bulunmadığından
takas başvurusu yapmalarının mümkün olmadığını iddia etmektedir. Başvurucular
sonuç olarak bu gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
49. Anayasa’nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
50. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların hissedarı olduğu taşınmazın I. ve
II. derece arkeolojik sit alanı ilan edilmesi, taşınmaz hakkında takas yoluna
başvurulamaması ve kamulaştırılması isteminin kabul edilmemesi yönündeki
şikâyetlerinin mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
51. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
52. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet
hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal
varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
Somut olayda başvurucuların murislerinden intikal sonucunda taşınmazda malik
olduğu anlaşıldığına göre mülkün varlığı hususunda herhangi bir tereddüt
bulunmamaktadır.
b. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
53. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve
yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma ve ondan tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı
verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B.
No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün
semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden
herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, § 53).
54. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden
diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına
müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın
35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu
belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl
yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten
barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin
ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda
sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten
yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir.
Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına
aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını
kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı
maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel
hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma
ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).
55. 2863 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat hükümleri kapsamında
taşınmazın kültür varlığı olarak tescil edilmesi mülkiyetin kullanımına
birtakım sınırlamalar getirmekle birlikte başvurucunun taşınmaz üzerindeki
mülkiyet hakları devam etmekte olduğundan mülkiyet hakkından yoksun kaldığı
söylenemez. Öte yandan böyle bir durum mülkiyet hakkı kapsamında taşınmaz
üzerinde gerçekleştirilmesi mümkün olan bir kısım faaliyetlerin yerine
getirilmesinin belli şartlara bağlanması sonucunu da doğurmaktadır. Bu bakımdan
taşınmazın kültür varlığı olarak tescili şeklinde gerçekleşen ve taşınmazın
kullanım şekli, muhafazası, yapılabilecek inşai ve fiziki muameleler ve benzer
yönlerden kısıtlamaları da beraberinde getiren müdahalenin mülkiyetin
kullanımını kontrol/düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir (Ahmet Bölge, B. No: 2014/13133, 28/9/2016,
§ 48).
56. Somut olayda taşınmaza 1975 yılında konulan şerh ve
sonrasında taşınmazın 1991 yılında I. ve II. arkeolojik sit alanı ilan edilmesi
ile koruma amaçlı imar planlarının düzenlenmesi sonucunda taşınmazda mülkiyetin
kullanımına ilişkin kısıtlamaların meydana geldiği ve bu kısıtlamaların mülkiyet
hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur. Diğer taraftan tarihi ve kültürel
miras niteliğinde bulunduğu değerlendirilen taşınmazın korunması amacı
taşındığı dikkate alındığında müdahalenin mülkiyet hakkının kamu yararına
kullanımının kontrolüne ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
c. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
57. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
58. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel
hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen
Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi
için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca
ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan,§ 62).
i.Kanunilik
59. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt, kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması
müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin
bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş
Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518,
26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve
diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
60. Somut olayda müdahalenin 2863 sayılı Kanun'un 6., 11., 15.
ve 17. maddeleri ile Yönetmelik ve Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 5/11/1999 tarihli ve 658 no.lu ilke
kararının ilgili hükümlerine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla başvurucuların
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ulaşılabilir, öngörülebilir ve belirli bir
kanuni dayanağının olduğu açıktır.
ii. Meşru Amaç
61. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı
ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı,
mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması
imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının
kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir
sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır.
Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde
getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her
somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016,
§§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No:
2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
62. Anayasa'nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkına sahip olduğu düzenlenmiş; çevreyi geliştirmenin, çevre
sağlığını korumanın ve çevre kirlenmesini önlemenin devlet ile vatandaşların
ödevi olduğu belirtilmiştir. Bu bakımdan yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre
şartlarına uygunluğunun sağlanması, buna ilişkin düzenlemelerde kamu yararı bulunduğu
kabul edilmelidir (Süleyman Günaydın,
B. No: 2014/4870, 16/6/2016, § 71).
63. Yukarıda bahsedilen Yönetmelik hükümlerinden anlaşılacağı
üzere arkeolojik sit alanı, ''Antik bir yerleşmenin veya eski bir medeniyetin
kalıntılarının bulunduğu yer veya su altında bulunan veya meydana çıkarılan
korunması gerekli alanları'' ifade eder. Bu nitelikte bulunduğu
tespit edilen taşınmazın sit alanı ilan edilerek taşınmaz üzerinde bir kısım
kısıtlamaların öngörülmesinde tarihi ve kültürel mirası korumaya yönelik meşru
bir amacın bulunduğu açıktır.
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
64. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin
ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç
bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale
ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık
ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç
arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM,
E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13,
K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan
ve diğerleri, § 38).
65. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde
bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017,
§§ 58, 60; Osman Ukav, B. No:
2014/12501, 6/7/2017, § 71).
66. Anayasa Mahkemesi, taşınmazın kültür varlığı olarak tescili
işleminin iptali için idari yargı merciinde açılan davanın reddedilmesi
nedeniyle yapılan Ahmet Bölge (B.
No: 2014/13133, 28/9/2016, § 64) başvurusuna ilişkin kararında; Bakanlığın
taşınmazın bakım ve onarımına ilişkin 2863 sayılı Kanun kapsamında vereceği
emir ve talimatlara uygun hareket ettiği sürece, başvurucunun maliklere tanınan
hak, muafiyet ve kolaylıklardan yararlanabileceği gibi kanun hükümlerine aykırı
olmamak kaydıyla mülkiyet hakkının tanıdığı tüm yetkilerini de kullanabileceği
dikkate alındığında sınırlamanın ortaya çıkardığı durumun, başvurucunun
mülkiyet hakkının korunması ile kamusal menfaatin gerekleri arasında sağlanması
gereken dengeyi bozmadığı ve başvurucu açısından meşru sayılamayacak ferdi ve
aşırı nitelikte bir yük oluşturmadığı sonucuna varmıştır.
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
67. Somut olayda elverişlilik ve gereklilik ilkeleri yönünden
tartışılmayı gerektirecek bir yön bulunmamaktadır. Asıl üzerinde durulması
gereken müdahalenin orantılı olup olmadığıdır. Bu itibarla taşınmazın I. ve II.
arkeolojik sit alanı ilan edilmiş olması nedeniyle başvuruculara aşırı ve
orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin tespiti gerekmektedir.
68. Somut olayda, başvurucuların taşınmazının tapu kaydına 1975
yılında eski eserler sahası olduğundan
mülkiyet hakkı takyitlidir satılmaz şerhi konulmuştur. Taşınmaz 1991
yılında I. ve II. arkeolojik sit alanı ilan edilmiş ve daha sonra taşınmazı
kapsayacak şekilde koruma amaçlı imar planı düzenlenmiştir. Mevcut durumda
taşınmazın büyük bölümü I. derecede arkeolojik sit alanı içerisinde bir kısmı
da II. arkeolojik sit alanı içerisinde kalmaktadır. Arkeolojik sit alanı ilan
edilmesi ve koruma amaçlı imar planı kapsamına alınması nedeniyle kesin inşaat yasağı
gibi taşınmazın dilediği gibi kullanılamaması sonucuna yol açan birçok
kısıtlamaya yer verilmiştir (bkz. §§ 30, 31).
69. Taşınmazın bu şekilde kullanımının ortaya çıkaracağı
güçlükler göz önüne alınarak 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesinde bu nitelikteki
taşınmazların Bakanlık tarafından hazırlanacak programa uygun olarak
kamulaştırılması veya başka Hazine taşınmazları ile değiştirilmesi (takas) esas
alınmıştır. Anayasa Mahkemesinin 3/7/2014 tarihli kararının içeriğinde de yer
verildiği üzere takas imkânı,
kamulaştırmanın ödeneğe bağlı ve zamana yayılı olması nedeniyle doğabilecek
mağduriyetleri gidermek amacıyla öngörülmüştür. Maliklerin mülkiyet hakkı üzerindeki kısıtlamaların
adil bir kamulaştırma bedeli ödenmeden uzun süre devam etmesi, mülkiyet hakkını
sona erdirmemekle birlikte, hakkın kullanılamaz hâle gelmesine yol açabilecek
niteliktedir. Bunu önlemek isteyen kanun koyucu takas yoluyla adil dengenin
daha hızlı bir biçimde sağlanmasını amaçlamıştır (bkz. § 39).
70. Somut olayda
başvurucular ve taşınmazın diğer maliklerince taşınmazın kamulaştırılmasına
yönelik taleplerin yeterli ödenek bulunmadığı gerekçesiyle kabul edilmediği ve
takas yolunun işaret edildiği anlaşılmaktadır. Takas yoluna başvurulması ve
takasın gerçekleştirilmesi hâlinde başvurucuların taşınmazındaki kısıtlılık
nedeniyle meydana gelen zararın giderilebileceği yani takas yolunun uygun bir
giderim sağlama kapasitesinin bulunduğu açıktır. Ancak başvurucular, ödenek
yokluğu gerekçesiyle kamulaştırılmayan taşınmazda maliklerce birlikte başvuru
yapılamaması -malik sayısının fazlalığı sebebiyle- nedeniyle fiilen takas
yolunun kullanılamadığından şikâyet etmektedir.
71. 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesinin birinci fıkrasının,
25/6/2009 tarihli ve 5917 sayılı Kanun’un 24. maddesiyle değiştirilen (f)
bendinde “aynı ada içerisindeki bütün parsel
maliklerinin başvurusu” gerektiğine yer verilmiştir. Anayasa
Mahkemesi anılan düzenlemeyi, kamulaştırma süreci içinde doğabilecek
mağduriyetlerin önlenebilmesi amacıyla öngörülen takas imkânının kullanımının “aynı ada içindeki bütün parsel maliklerinin
başvurusuna” bağlanarak güçleştirilmesinin, mülkiyet hakkı
üzerindeki kısıtlamaların öngörülemeyen bir süre boyunca devam etmesi sonucunu
doğurduğuna işaret ederek iptal etmiştir (bkz.
§ 39).
72. Somut olayda ise, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen “aynı ada içerisindeki bütün parsel maliklerinin
başvurusu” düzenlemesinden farklı olarak yalnızca tek bir parsele
yönelik takas isteminin uyuşmazlık konusu olduğu görülmektedir. Aynı ada
içerisindeki bütün parsel maliklerinin birlikte başvurusunun sağlanamaması
halinde takas yolunun kullanılmasını mümkün kılacak başka bir hukuki mekanizma
da bulunmamaktadır. Oysa ki, bir
parsele ilişkin takas istemlerinde, Yönetmelik hükmü gereği parsel maliklerinin
takas için birlikte başvurusunun aranmasına ilişkin düzenlemenin 4721 sayılı
Kanun'un 692. maddesinde paylı malın
tamamı
üzerinde tasarruf işlemlerinin yapılmasında oybirliği aranmasına ilişkin
düzenlemeye uyumlu olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca 4721 sayılı Kanun'un 696.
maddesinde yükümlülüklerini ağır biçimde çiğneyen paydaşın paydaşlıktan
çıkarılmasına, 698. ve 699. maddelerinde ise paydaşlardan her birinin malın
paylaşılmasını isteyebileceğine ilişkin hükümler düzenlenmiştir (bkz. §§
22-27). Dolayısıyla başvurucuların, takas yoluna başvuru yapmak istemeyen veya
bu yöndeki yükümlülüğünü ihlal ederek zarara uğramalarına yol açan diğer
maliklerin paydaşlıktan çıkarılmasını isteyebilecekleri veya bu paylı mal
üzerindeki paydaşlığın sonlandırılmasını sağladıktan sonra takas yoluna
başvurmalarının mümkün olabileceği görülmektedir. Başvurucular ve diğer
maliklerce ayrı ayrı yapılan takas taleplerinin kabul edilmemesine ilişkin
Bakanlık işlemi aleyhinde dava açılmadığı gibi 4721 sayılı Kanun'un 696., 698.
ve 699. maddelerinde belirlenen imkânları kullanarak takas yoluna
başvurulmasını sağlama yönünde irade ortaya koyulmadığı görülmektedir.
73. Sonuç olarak başvurucuların taşınmazının ödenek yokluğu
gerekçesiyle kamulaştırılmayarak takas yolunun işaret edildiği ve takas yolunun
taşınmazda meydana geldiği belirtilen zararları karşılama yönünde yeterli bir
giderim sağladığı anlaşılmaktadır. Ancak başvurucular tarafından takas yoluna
başvurulması yönünde yeterli ve etkili bir yöntem izlenmemesi nedeniyle
mevzuata uygun bir başvuru yapılamamış ve başvurucuların zararı
giderilememiştir. Dolayısıyla takas yapılması için taşınmaz maliklerinin
tamamının birlikte başvurmasının aranması nedeniyle başvurucuların mülkiyet
hakkının korunması ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengenin
başvurucular aleyhine bozulduğundan ve müdahalenin ölçülü olmadığından söz
edilemez.
74. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI.HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.