TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MÜFLİS BİLTON BETON ÜRÜNLERİ SAN. TİC. A.Ş.
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/30361)
|
|
Karar Tarihi: 29/1/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Fatma Burcu NACAR YÜCE
|
Başvurucu
|
:
|
Müflis Bilton Beton Ürünleri San. Tic.
A.Ş.
|
Vekili
|
:
|
Mehmet Vecihi TOKUÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, temyiz talebinin süre yönünden reddedilmesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/7/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Bilton Beton Ürünleri San. ve Tic. A.Ş. (Şirket) aleyhine
İstanbul Anadolu 3. İcra ve İflas Müdürlüğünün E.2010/24 sayılı dosyası ile
takip başlatılmış, bu süreçte Şirket hakkında 29/4/2010 tarihinde iflas kararı
verilmesi üzerine tasfiye işlemleri için iflas memurları atanmıştır. Tasfiye
sürecinde alacaklı olan davalı şirket lehine başvurucuya ait taşınmazın tapu
kaydına teminat olarak 2. sırada ipotek ve bazı araçlara da rehin konulduğu
tespit edilmiştir.
9. Başvurucu aleyhine icra takibi yapan alacaklılardan İ.Ç.
A.Ş.nin sıra cetvelinde yer almak için iflas idaresine yaptığı başvuru,
alacağın varlığının tespitinin yargılamayı gerektirdiği belirtilerek
reddedilmiştir. İ.Ç. A.Ş. alacaklarının sıra cetveli için başvurucu aleyhine
kayıt kabul davası açmıştır.
10. (Kapatılan)İzmir 10. Asliye TicaretMahkemesi (Mahkeme)
12/12/2013 tarihli kararında davanın kabulüne karar vermiştir. Mahkemenin hüküm
celsesi tutanağı (kısa karar) ile gerekçeli kararda, başvurucunun gerekçeli
kararın tebliğden itibaren on beş gün içinde temyiz yoluna başvurabileceği
belirtilmiştir.
11. Mahkemenin gerekçeli kararı 16/1/2014 tarihinde tebliğ
edilmiş, başvurucu 31/1/2014 tarihinde temyiz talebinde bulunmuştur.
12. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi (Daire) 27/11/2014 tarihli
kararında, temyiz talebinin 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas
Kanunu’nun 164. maddesi gereğince tebliğden itibaren on günlük süre içinde
yapılması gerekirken bu süre dolduktan sonra yapıldığını belirterek temyiz
talebini reddetmiştir.
13. Başvurucu, Yargıtay kararına karşı temyiz isteminin
süresinde olduğunu ileri sürerek karar düzeltme talebinde bulunmuş; Daire
3/5/2017 tarihli kararıyla talebi reddetmiştir.
14. Nihai karar 19/6/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
18/7/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
15. 2004 sayılı Kanun’un 164. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Ticaret mahkemesince verilen nihaî kararlar,
160 ıncı maddenin son fıkrasına göre alınan masraftan karşılanmak suretiyle
mahkemece re'sen taraflara tebliğ olunur.
Bu kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren
on gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına
karşı da tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.
İstinaf ve temyiz incelemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine
göre yapılır.
..."
16. 2004 sayılı Kanun’a 2/3/2015 tarihli ve 5311 sayılı Kanun'un
29. maddesiyle eklenen geçici 7. madde şöyledir:
"Bölge adliye
mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca göreve başlama tarihinden önce
verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar İcra ve İflâs Kanununun bu
Kanunla yapılan değişiklikten önceki temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin
hükümleri uygulanır."
17. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 297. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Hüküm 'Türk Milleti Adına' verilir ve bu
ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
…
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile
taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve
süresini.
…”
18. 6100 sayılı Kanun'un geçici 3. maddesi şöyledir:
"(1) Bölge adliye
mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek
göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki
hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve
başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar
hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236
sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin
uygulanmasına devam olunur.
(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine
görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086
sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır."
19. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun dava tarihi itibarıyla yürürlükte olan 432. maddesinin
birinci fıkrası şu şekildedir:
"Temyiz süresi on beş
gündür. Temyiz süreleri, ilâmın usulen taraflardan her birine tebliği ile
işlemeye başlar."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 29/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu; Mahkeme kararında temyiz süresinin on beş gün
olarak gösterildiğini, süresinde temyiz talebinde bulunduğunu ancak Yargıtay
23. Hukuk Dairesince temyiz isteminin
süresinde olmadığı gerekçesiyle dilekçenin reddedildiğini, kararda
belirtilen usule uygun şekilde kanun yoluna başvurduğu hâlde talebinin
reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
22. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
23. Başvurucunun şikâyetinin özünün temyiz talebinin esasının Yargıtay
tarafından incelenmemesine yönelik olması dolayısıyla iddia, adil yargılanma
hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı
25. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye
erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım
Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No:
2014/13156, 20/4/2017, § 34).
26. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen,
B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
27. Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına yönelik
uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması kanun yoluna başvurma olarak nitelendirilmektedir.
Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel
hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
biridir. Adil yargılanma hakkı bir mahkeme kararına karşı üst yargı yollarına
başvurabilmeyi güvence altına almamakla birlikte gerek suç isnadına bağlı
yargılamalarda gerekse medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda
istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise bu kanun
yolları yönünden de adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin sağlanması
gerekir (Hasan İşten, B. No:
2015/1950, 22/2/2018, § 37).
28. Süre yönünden temyiz talebinin reddedilmesinin mahkemeye
erişim hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
29. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
30. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin somut başvuruya ilişkin
olarak Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan kanun tarafından öngörülme,
haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun
olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
31. Başvuru konusu olayda Yargıtay Dairesinin temyiz talebini
2004 sayılı Kanun'un 164. maddesinde öngörülen sürede yapılmadığı gerekçesiyle
reddettiği anlaşılmaktadır.
32. Yargıtay Dairesinin bu hükmü esas alarak verdiği ret
kararına göre yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü
karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
33. Yargı kararlarının tabi kılınacakları bir kanun yolu
incelemesi neticesinde ortadan kaldırılma ihtimalinin hukuk düzeni içinde
sürekli olarak gündemde tutulması hukuki güvenlik ve istikrar ilkeleriyle
bağdaşmaz. Yargılamaların sürüncemede kalmasını engellemek, uyuşmazlıkların
mümkün olan en kısa süre içinde nihai çözüme kavuşturulmasını, hukuk aleminde
etki ve sonuçlarını doğurması beklenen kesin hükmün bir an önce teminini
sağlamak düşüncesiyle yargı kararlarına karşı üst mahkemeler nezdinde yapılması
öngörülen kanun yolu başvuruları kanunlarla belli sürelere bağlanmıştır. Bu
itibarla kanun yoluna başvurma hakkının belli bir süre koşuluna bağlanması,
yukarıda belirtilen sakıncaları bertaraf ederek hukuki güvenlik ve istikrarın
sağlanması gibi önemli ve meşru bir amaca hizmet eder (Ertuğrul Dalbaş, B. No: 2014/7805,
25/10/2017, § 59).
(3) Ölçülülük
34. Temyiz talebinin reddedilmesi nedeniyle başvurucunun
mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı ve başvurucuya
ağır bir yük getirip getirmediği hususlarınındeğerlendirilmesi gerekir.
(a) Genel İlkeler
35. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa'nın 13.
maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye
erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir.
Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya fiilî sınırlamalar
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan
Şen, § 52).
36. Yargısal başvuruların birtakım usul kurallarına tabi
kılınması tek başına mahkemeye erişim hakkını zedelemez. Bununla birlikte
yargısal başvuru usullerinin belirli ve öngörülebilir olması gerekir. Dava
açılmasına veya diğer kanun yollarına başvurulmasına ilişkin dilekçelerin
yetkili mahkemelere sunulma yöntemine dair kanuni veya fiilî belirsizliklerin
bulunması, kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Hasan İşten, § 45).
37. Öte yandan mahkemelerin dilekçelerin sunulması yöntemine
ilişkin usul kurallarını uygularken kişilerin mahkemeye erişimlerini
engelleyecek veya aşırı derecede zorlaştıracak ölçüde aşırı şekilcilikten
kaçınmaları gerekir. Ayrıca mahkemelerin iç işleyişlerine ilişkin süreçlerdeki
aksama ve hatalardan kaynaklanan sorumluluk, yargısal koruma talep eden
bireylere yüklenmemelidir. Bu bakımdan yargısal başvurulara dair dilekçelerini
ilgili mevzuatta öngörülen usule uygun olarak yetkili yargı merciine sunan
kişilerin kendilerine atfedilemeyen ve tamamen mahkemelerin iç işleyişinden
kaynaklanan hata ve aksamalardan sorumlu tutularak mahkemeye erişimlerinin
engellenmesi bu hakka yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılabilir. Özellikle kanun
yoluna başvurma yönündeki istek ve iradesini ortaya koymuş olan başvurucular
yönünden bu tür müdahaleler, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
mahkemeye erişim hakkının ihlaline sebep olabilir (Hasan İşten, § 46).
38. Başvuru konusu olaya benzer nitelikteki Cemile Akyıldız (B. No: 2014/1382,
22/9/2016 § 46) kararında Anayasa Mahkemesi; dava açma sürelerini düzenleyen
son derece karışık ve dağınık olan mevzuatın aşırı şekilci (katı) yorumunun
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini, usul hükümlerine göre mahkeme
kararlarının hüküm kısmında kanun yolu ve süresinin doğru bir şekilde
belirtilmesi zorunluluğunun tarafların karara karşı öngörülen kanun yolunu
etkili ve işlevsel bir şekilde kullanmaları açısından önem arz ettiğini,
özellikle başvuru mercii ve süresi doğru gösterilmeyen işlemlerle ilgili
davalarda mahkemelerin usul kurallarını yorumlarken mahkemeye erişim hakkını
zedeleyecek şekilde katı yorumdan kaçınmalarının gerektiğini belirtmiştir.
Anayasa Mahkemesi, bu başvuruda; icra müdürlüğü işlemlerine karşı yapılan
şikâyeti inceleyen icra hukuk mahkemesinin kararına karşı kanunda on günlük
temyiz süresi öngörüldüğü hâlde mahkemenin kısa ve gerekçeli kararında süreyi
on beş gün olarak gösterdiğini, bu açıdan başvurucunun belirtilen süreye
güvenerek hareket etmesinin makul görülmesi gerektiğini, kararda belirtilen
süre içinde talepte bulunan başvurucunun temyiz dilekçesini reddeden Yargıtay
değerlendirmesinin başvurucunun temyiz hakkını kullanmayı imkânsız kılacak
ölçüde ve aşırı şekilci bir yaklaşımla elde edildiğini ve kararın başvurucunun
mahkemeye erişim hakkını zedelediğini belirtmiştir.
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
39. Başvurucu, Yargıtay tarafından temyiz dilekçelerinin süre
yönünden reddine karar verilerek temyiz hakkının ellerinden alındığını iddia
etmiştir.
40. Somut olayda değerlendirilmesi gereken mesele, başvurucunun
temyiz talebinin kanun yolu incelemesine konu yapılmamasının mahkemeye erişim
hakkına orantısız bir müdahale oluşturup oluşturmadığıdır.
41. Başvuru konusu kararın verildiği tarihte yürürlükte olan
2004 sayılı Kanun’un 164. maddesine göre ticaret mahkemesince verilen kararlara
karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde istinaf veya temyiz yoluna
başvurabileceği öngörülmüştür. Yine 6100 sayılı Kanun’un 297. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (ç) bendinde, kanun yolları ve süresinin hüküm içeriğinde
yer alması gerektiği belirtilmiştir.
42. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği mevzuatın
yorumlanması ve uygulanması derece mahkemelerinin görevi olmakla birlikte bu
yorum ve uygulamaların etkilerinin Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa
Mahkemesince incelenebileceği tabiidir. Mahkemeye erişim hakkı yönünden
yapılacak böyle bir inceleme, somut olayın koşulları çerçevesinde olacaktır (Kemal İnan, B. No: 2013/1524, 6/10/2015, §
49). Somut başvuruda da Anayasa Mahkemesinin görevi, usul kurallarının
uygulanması konusunda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerini
denetlemek olmayıp usule ilişkin uygulamanın başvurucunun mahkemeye erişim
hakkını, Anayasa'ya aykırı olarak kısıtlayıp kısıtlamadığını denetlemektir.
43. Yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri çerçevesinde izah
edildiği gibi asliye ticaret mahkemesi kararlarına karşı genel olarak on beş
günlük bir temyiz süresi öngörülmüştür. Diğer yandan ticaret mahkemelerinde
görülen somut davaya benzer nitelikteki davalarda temyiz süresinin on gün
olduğuna ilişkin farklı bir durum söz konusudur. Bu nedenle kanun yolu
süresinin taraflara doğru bir şekilde belirtilmesi hususu daha da önem arz
etmektedir. Somut olayda ise Mahkemenin kısa ve gerekçeli kararında kanun
yoluna ilişkin süreyi yanlış gösterdiği anlaşılmaktadır (bkz. § 10).
44. Mahkemenin gerekçeli kararını tebellüğ eden başvurucunun
kısa ve gerekçeli kararda belirtilen temyiz süresine güvenerek buna göre temyiz
talebinde bulunması mahkemenin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru
gösterme yükümlülüğü gözönüne alındığında makul görülebilecektir. Başvurucunun
kanun yoluna başvuru süresinin Mahkeme tarafından hatalı gösterilmesinin
sonuçlarına katlanmak zorunda bırakılmasının başvurucu üzerinde ağır bir yüke
sebep olduğu, aşırı şekilci bir yaklaşımla başvurucunun katlanmak zorunda
kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçlarla orantısız olduğu, dolayısıyla
müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
46. Başvurucu; aleyhine açılan davada hukuka aykırı yargılama
yapıldığını, davanın nitelendirilmesinin hatalı yapıldığını ve aleyhe vekâlet
ücretinin maktu olarak belirlenmesi gerekirken nispi olarak belirlendiğini
belirterek adil yargılama hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
47. Başvurucunun şikâyetine konu davanın kabulü yönünden
yukarıda açıklanan gerekçeyle adil yargılanma hakkı bağlamında mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden bu aşamada diğer şikâyetleri
hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına
gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
48. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
49. Başvurucu, ihlalin tespitine ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
50. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler
belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında
ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da
değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın
ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya
ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
51. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
52. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa
Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile
İçtüzük’ün 79. maddesinin 1 numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak
amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir
giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal
kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59,
66-67).
53. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun temyiz isteğinin süreden
reddine karar verilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin Daire kararından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
54. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili Yargıtay Dairesine gönderilmesi için
Mahkemenin dosyalarının devredildiği mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla
ilgili Yargıtay Dairesine gönderilmek üzere (kapatılan) İzmir 10. Asliye
Ticaret Mahkemesinin (E.2012/147, K.2013/381) dosyalarının devredildiği
mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
D. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.