TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NAZLI SABIRLI VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/29503)
|
|
Karar Tarihi: 21/7/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Eşref Uğur ŞENOL
|
Başvurucular
|
:
|
1. Nazlı SABIRLI
|
|
|
2. Serdar SABIRLI
|
|
|
3. Serpil USLU
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Hasan UŞEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, özel parselasyon sonucu yol olarak terk edilen
taşınmaza kamulaştırma işlemi yapılmaksızın el konulması nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 30/6/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Bursa'nın Osmangazi ilçesi Soğanlı köyünde bulunan 118 ve 124
parsel numaralı taşınmazlar tapuda N.S. isimli kişi adına kayıtlı iken bu kişi
tarafından iki taşınmaz birleştirilerek özel parselasyon işlemi yaptırılmıştır.
9. Tapu kaydına göre başvurucuların murisi S.S. 118 parsel
numaralı taşınmazın 108/7430 hissesini 28/8/1980 tarihinde resmî satış yoluyla
edinmiştir. Bu taşınmaza ilişkin tapu kaydında murisin payının tamamının yola
terk edildiği şerhi
bulunmaktadır. Ancak bireysel başvuru formu ve ekleri ile dava dosyasından bu
şerhin hangi tarihte konulduğu anlaşılamamaktadır.
10. 24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu
Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar
Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun'un 10. maddesinin (b)
bendi uyarınca 1987 yılında kadastro müdürlüğünce imar uygulaması yapılmıştır.
11. Başvuru formu ekinde yer alan tapu ve fen memurları ile
bilirkişiler tarafından imzalanan ''Tutanaktır'' başlıklı tarihsiz belgede,
başvurucuların murisine ait hissenin özel parselasyon işleminde yola terk
edilen hisselerden olması nedeniyle bu imar uygulaması kapsamında resen terkin
edildiği belirtilmiştir.
12. Başvurucu Nazlı Sabırlı, murisinin satın aldığı taşınmaz
hissesine karşılık gelen kısmın yukarıda belirtilen imar uygulaması ile yola
terk edildiği, yol olarak terkin edilen bu kısma tazminat ödenmeksizin fiilen
de el konulduğunu belirterek 7/11/2008 tarihinde Bursa 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinde (Mahkeme) kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası
açmıştır.
13. Diğer başvurucular da aynı Mahkemede 5/3/2009 tarihinde
kamulaştırmasız el atma davası açmışlardır. Her iki dava birleştirilerek
yargılamaya devam edilmiştir. Mahkeme 27/1/2011 tarihinde davanın kabulüne
karar vermiş ve başvurucular lehine 54.000 TL tazminata hükmetmiştir.
14. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 23/3/2012
tarihinde hükmü bozmuştur. Kararda 2981 sayılı Kanun'un 10. maddesinin (b)
bendi uyarınca yapılan imar uygulaması sonucu oluşan parsellerde başvurucuların
murisinin adının bulunmadığı vurgulanmıştır. Diğer taraftan taşınmazın özel
parselasyon yapılarak birçok kişiye satıldığı iddiasının söz konusu satışların
ne şekilde yapıldığı, zeminde fiilen alıcılara yer gösterilerek bir paylaşma
yapılıp yapılmadığı, bu işlemler sırasında fiilen yola terklerin olup olmadığı,
murise ait payın yol olarak bırakılan kısma mı yoksa özel parsele mi girdiği
hususlarının araştırılması gerektiği belirtilmiştir.
15. Mahkemece bozma kararına uyularak yargılamaya devam
edilmiştir. Mahallinde yapılan keşifte tanıklar dinlenmiştir. Keşfe katılan fen
bilirkişisinin 22/10/2012 tarihli raporunda şu hususlara değinilmiştir;
i. Özel parselasyona dayalı satışların yer gösterilerek
yapıldığı, bu taşınmazdan pay alan hissedarların da yapılaşmada kendi
hisselerini aşmadıkları belirtilmiştir.
ii. Başvurucuların murisine de özel parsel olarak ayrılan
kısımdan yer satıldığı, satış sırasında yer gösterildiği ancak bu hisseye bina
yapılmadığı ifade edilmiştir.
iii. Sonuç olarak özel parselasyon sonucu oluşan sokakların
satıcıya kalan hisselerden terk edildiği davaya konu taşınmaz hissesinin yola
terk edilen kısımda olmadığı kanaatine varıldığı vurgulanmıştır.
16. Mahkeme 11/12/2012 tarihinde bilirkişi raporunda belirtilen
gerekçelerle davanın kabulüne karar vermiştir. Temyiz edilen karar Yargıtay 5.
Hukuk Dairesince 26/6/2014 tarihinde bozulmuştur. Kararda, özel parselasyon
sonucu oluşan özel kullanımda kalan parsellerden birinin başvurucuların
murisine satıldığı iddiasına ilişkin fen bilirkişisinin soyut beyanları dışında
somut bir bilgi ya da belgenin dosyada olmadığı vurgulanmıştır. Diğer taraftan
kök taşınmaz 118 parsel numaralı taşınmazın tapu kaydında da murisin payının
tamamen yola terk edildiğine dair şerhin mevcut olduğu ifade edilmiştir. Sonuç
olarak hisseli satışlar sonucu fiilen oluşan yolun 2981 sayılı Kanun'un 10.
maddesinin (b) bendi uyarınca resen terkin edilmiş olduğu ve4/11/1983 tarihli
ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 35. maddesi hükmü uyarınca bu yer için
eski malikleri tarafından mülkiyet iddiasında bulunulamayacağı, bu nedenle
davanın reddi gerektiği belirtilmiştir. Başvurucuların karar düzeltme istemleri
de 16/12/2014 tarihinde aynı Daire tarafından reddedilmiştir.
17. Mahkemece bozma kararına uyulmuş ve bozma kararında
belirtilen gerekçelerle başvurucuların davasının reddine 2/4/2015 tarihinde
karar verilmiştir.
18. Başvurucular tarafından temyiz edilen karar, Yargıtay 18.
Hukuk Dairesince 15/9/2015 tarihinde onanmıştır. Başvurucuların karar düzeltme
istemi Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 2/5/2017 tarihli kararıyla reddedilmesi
üzerine karar kesinleşmiştir.
19. Nihai karar 1/6/2017 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ
edilmiştir.
20. Başvurucular 30/6/2017 tarihinde Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. 2981 sayılı Kanun'un 10. maddesinin (b) bendinin ilgili
kısmı şöyledir:
''...
Bu tespit sırasında özel parselasyon planında
görülen veya hisseli satışlar sonucu fiilen oluşan yol, meydan, otopark, çocuk
bahçesi, yeşil saha vs hizmetlere ayrılan yerler ile bunlara ilişkin hisseler
bedelsiz olarak resen tapudan terkin; okul, ibadet yeri ve benzer kamu
hizmetlerine ayrılan yerler ise, bedelsiz olarak ilgili idareler adına tespit
ve tescil edilir...''
22. 2942 sayılı Kanun'un 35. maddesi şöyledir:
''İmar mevzuatı gereğince düzenlemeye tabi
tutulan parsellerden düzenleme ortaklık payı karşılığı olarak bir defaya mahsus
alınan yol, yeşil saha ve bunun gibi kamu hizmet ve tesislerine ayrılan
yerlerle, özel parselasyon sonunda malikinin muvafakatı ile kamu hizmet ve
tesisleri için ayrılmış bulunan yerler için eski malikleri tarafından mülkiyet
iddiasında bulunulamaz ve karşılığı istenemez.''
23. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun
1007. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün
zararlardan Devlet sorumludur.''
24. 4721 sayılı Kanun'un 1023. maddesi şöyledir:
''Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle
dayanarak mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı
korunur.''
25. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun
214. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''Satış sözleşmesinin kurulduğu sırada var
olan bir hak dolayısıyla, satılanın tamamı veya bir kısmı bir üçüncü kişi
tarafından alıcının elinden alınırsa satıcı, bundan dolayı alıcıya karşı
sorumlu olur.''
26. 6098 sayılı Kanun'un 217. maddesi şöyledir:
''Satılanın tamamı alıcının elinden alınmışsa,
satış sözleşmesi kendiliğinden sona ermiş sayılır ve alıcı satıcıdan aşağıdaki
istemlerde bulunabilir:
1. Satılandan elde ettiği veya elde etmeyi
ihmal eylediği ürünlerin değeri indirilerek, ödemiş olduğu satış bedelinin
faizi ile birlikte geri verilmesini.
2. Satılanı elinden alan üçüncü kişiden
isteyemeyeceği giderleri.
3. Davayı satıcıya bildirmekle kaçınılabilecek
olanlar dışında kalan bütün yargılama giderleri ile yargılama dışındaki giderleri.
4. Satılanın tamamen elinden alınması yüzünden
doğrudan doğruya uğradığı diğer zararları.
Satıcı, kendisine hiçbir kusur
yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alıcının satılanın elinden alınması yüzünden
uğramış olduğu diğer zararları da gidermekle yükümlüdür.''
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 21/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
28. Başvurucular, murislerinden kendilerine intikal eden
taşınmaz hissesinin özel parselasyon işlemi sonucunda yol olarak terk edilen
kısımda değil özel parsel alanında kaldığını savunmuşlardır. Başvurucular,
kadastro müdürlüğünce bu hissenin tamamının resen yola terk edilmesi sonucunda
mülkiyet haklarının; açmış oldukları davanın yeterli araştırma ve inceleme
yapılmadan reddedilmesi nedeniyle de hak arama hürriyetlerinin ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
29. Anayasa'nın
"Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucuların temel
şikâyetlerinin üçüncü bir kişiden tapuda satın aldıkları taşınmaz hissesinin
tamamının özel parselasyon işleminde yol olarak terk edildiği gerekçesiyle
bedelsiz olarak tapudan terkin edilmesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal
edildiği iddiasına yönelik olduğu anlaşılmakla başvurucuların bütün şikâyetleri
mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmiştir.
31. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir.
32. Bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun bu niteliği gereği Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne
getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını
zamanında bu makamlara sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu
takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17).
33. Başvuru yollarının tüketilmesi gereğinden söz edilebilmesi
için öncelikle hukuk sisteminde, hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişinin
başvurabileceği idari veya yargısal bir hukuki yolun öngörülmüş olması
gerekmektedir. Ayrıca bu hukuki yolun iddia edilen ihlalin sonuçlarını
giderici, etkili ve başvurucu açısından makul bir çabayla ulaşılabilir
nitelikte olması ve sadece kâğıt üzerinde kalmayıp fiilen de işlerliğe sahip
bulunması gerekmektedir. Olmayan bir hukuki yolun tüketilmesi başvurucudan
beklenemeyeceği gibi hukuken veya fiilen etkili bulunmayan, ihlalin sonuçlarını
düzeltici bir vasıf taşımayan veya aşırı ve olağan olmayan birtakım şeklî
koşulların öngörülmesi nedeniyle fiilen erişilebilir ve kullanılabilir olmaktan
uzaklaşan başvuru yollarının tüketilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır (Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577,
16/2/2017, § 39).
34. Başvuru konusu olayda yol olarak terkin edilen taşınmaz
tapuda başvurucuların murisi adına kayıtlı olduğundan mülkün varlığında bir
tereddüt bulunmamaktadır. Bu taşınmaz hissesinin yol olarak terkin edilmesi
mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmektedir. Bu müdahalenin ise mülkten yoksun
bırakmaya ilişkin ikinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
35. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Müdahalenin kanuna dayalı olması,
müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun
hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518,
26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve
diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Başvuru konusu
olayda derece mahkemelerince uyuşmazlık konusu taşınmazın özel parselasyon
işlemi ile kamuya terk edilen yerlerden olması nedeniyle 2942 sayılı Kanun'un
35. maddesi gereğince taşınmazın karşılığı bedelin istenemeyeceği sonucuna
varılmıştır. Bu itibarla ulaşılabilir, öngörülebilir ve belirli olduğu açık
olan söz konusu kanun hükmüne dayanan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı
değerlendirilmiştir.
36. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı
ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir (Nusrat Külah,B. No:
2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§
28, 29). Somut olayda özel parselasyon işlemi sonucunda taşınmazın yol olarak
terkin edilen kısmından idarece fiilen yol geçirilmesinin kamusal hizmetlerin
gerekliliği nedeniyle kamu yararı amacına dayandığı hususunda tereddüt
bulunmamaktadır.
37. Somut olayda başvuruya konu taşınmaz N.S. isimli kişi adına
tapuda kayıtlı iken bu kişi tarafından özel parselasyon işlemi yaptırılmak
suretiyle üçüncü kişilere hisseli olarak satıldığı anlaşılmaktadır.
Başvurucuların murisi de bu taşınmazın 108/7430 hissesini 28/8/1980 tarihinde
resmî satış yoluyla edinmiştir. Bu taşınmaza ilişkin tapu kaydında murisin
payının tamamının yola terk edildiğine
ilişkin şerh bulunduğu görülmektedir.
38. Başvurucular, murislerinin satın almış olduğu hissenin özel
parselasyon işlemi sonucunda yol olarak terk edilen kısımda olmadığını ileri
sürmektedirler. Başvuruculara göre murislerinin satın aldığı hisse özel parsel
alanında kalmakta iken kadastro müdürlüğünce yapılan hatalı imar uygulaması
sonucunda bu hissenin tamamı yol olarak terkin edilmiş ve fiilen de yol olarak
kullanılmaktadır. Ancak başvurucular bu iddialarını derece mahkemeleri önünde
ispat edememişlerdir. Derece mahkemelerince, satışa konu olan 118 parsel sayılı
kök taşınmazın tapu kaydında başvurucuların murisine ait payın tamamının yola
terk edildiğine ilişkin şerh olduğu, başvurucuların bu şerhin aksine yönelik
iddialarını somut bilgi ve belge ile ispat edemedikleri sonucuna varıldığı
görülmektedir.
39. Derece mahkemelerinin aksi ispat edilemeyen kabulüne göre
başvurucuların murisinin satın aldığı hisse özel parselasyon işlemi sonucunda
yola terk edilen kısımda kalmaktadır. Buna göre yol olarak kamu hizmetine terk
edilen taşınmazın imar uygulaması sonucunda terkin edilmesinin öngörülemez
olmadığı kabul edilmelidir. Ancak başvurucuların murisi bu taşınmazı özel
parselasyon yapılmasından daha sonraki bir tarihte tapuda yapılan resmî işlemle
satın almıştır. Bu durumda resmî satış işlemi sırasında tapu kayıtlarından
satın alınan hissenin durumunun özellikle yola terk edilip edilmediğinin
anlaşılabilir olması önem arz etmektedir. Başvuru formu ve ekleri ile dava
dosyasında tapu kayıtlarından bu durumun anlaşılabilir olup olmadığına yönelik
bir bilgi de yer almamaktadır.
40. Somut olayda başvurucuların temel şikâyetinin tapu
kayıtlarına göre maliki oldukları taşınmazın bedelsiz olarak tapudan terkin
edilmesi ve tazminat ödenmemesine yönelik olduğundan başvurucuların belirtilen
şikâyetleri yönünden etkili bir başvuru yolunun olup olmadığının
değerlendirilmesi gerekir.
41. 4721 sayılı Kanun'un 1023. Maddesinde ''tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak
mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımının
korunacağı'' belirtilmiştir. Aynı Kanun'un 1007. maddesinde de ''tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün
zararlardan Devletin sorumlu olacağı'' hüküm altına alınmıştır. Buna göre başvurucuların murislerinin
tapuda satış işlemi ile edindiği taşınmaz hissesinin satış işlemi öncesinde
yola terk edilen kısımda kaldığının tapu sicilinden anlaşılamaması durumunda tapu
sicilinin tutulmasında sorumluluğu bulunan Hazineye karşı tazminat davası
açarak tapu kaydının terkin edilmesinden kaynaklanan zararlarının tazmin
edilmesi talebinde bulunabilmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır. Böyle bir durumda parselasyon planında
yol olarak belirlenen taşınmazın idare tarafından yol olarak kullanılmasındaki
kamu yararı amacı ile başvurucuların mülkiyet hakkının korunması arasında
olması gereken adil denge ancak başvuruculara tazminat ödenmesi veya zararın
başka yollarla telafi edilmesi şartıyla sağlanabileceğini belirtmek gerekir. Bu
bağlamda 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesine dayalı olarak Hazine hasım
gösterilerek açılabilecek tazminat davasının etkili ve erişilebilir olduğu
konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
42. Diğer taraftan satış sözleşmesinin yapılmasından önce var
olan bir hak dolayısıyla tapu kaydının iptal edildiği de dikkate alındığında
başvurucuların 6098 sayılı Kanun'un 214. maddesi gereğince hukuken sorumluluğu
bulunan taşınmazı satana karşı dava açarak zararının giderilmesi talebinde
bulunma hakkı da bulunmaktadır. Nitekim aynı Kanun'un 217. maddesinde böyle bir
durumda satılanın tamamı alıcının elinden alınmışsa satış sözleşmesinin
kendiliğinden sona ermiş sayılacağı ve alıcının satıcıdan maddenin devamında
belirtilen istemlerde bulunabileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla başvurucuların
satış sözleşmesinin diğer tarafı olan satıcıya karşı da zararının giderilmesi
istemiyle açabileceği etkili ve erişilebilir bir dava yolu olduğunu belirtmek
gerekir.
43. Sonuç olarak başvurucular tarafından bahsedilen hukuk
yollarına müracaat edildiğine dair herhangi bir bilgi veya belgenin bireysel
başvuru dosyasına sunulmadığı görülmektedir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının
ihlali iddiası kapsamında uğranılan zararların giderilmesi şikâyetleri yönünden
başvuru yollarının usulünce tüketildiği söylenemez. Dolayısıyla etkin ve
erişilebilir bir çözüm imkânı sunan bu hukuk yollarına başvurulmaksızın yapılan
başvurunun incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi gereği
mümkün değildir.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
21/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.