TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EMRE ERDEM BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/30219)
|
|
Karar Tarihi: 20/10/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 27/11/2020-31317
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Emre ERDEM
|
Vekili
|
:
|
Av. Sevil ARACI BEK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda infaz görevlileri tarafından
hukuka aykırı güç kullanımı ve buna ilişkin ceza soruşturmasının etkili
yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 24/7/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne
karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
10. 1983 doğumlu olan başvurucu, olay tarihinde Adana F
tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) tutuklu olarak kalmaktadır.
11. Başvurucunun anlatımına göre 3/10/2016 tarihinde
kaldığı A-17 No.lu odaya (koğuşa) gelen infaz memurları, hiçbir neden
bulunmaksızın başvurucuya sözlü ve fiilî şiddet uygulamıştır. E. isimli
başmemur ile başvurucunun ismini bilmediği ancak "kel kafalı"
olarak tabir edip teşhis edebileceğini belirttiği bir memur hakaret ve tehdit
ederek başvurucuyu darbetmiştir.
12. Başvuruya konu olay hakkında on iki infaz görevlisi
tarafından aynı gün tutanak tutulmuştur. Olay Tutanağı'na göre saat 09.42'de
başvurucunun bulunduğu koğuşta kavga çıktığının bildirilmesi üzerine yeterli
sayıda infaz memuru güvenliği sağlamak amacıyla koğuşa gelmiştir. Başvurucu ile
aynı odada kalan diğer mahkûm ve tutuklular arasında fiziksel temas içeren bir
kavga çıktığının tespiti üzerine olaya karışan herkes, memurlar tarafından
bahçeye çıkarılmıştır. Bu esnada başvurucu, infaz memurlarına hitaben "Siz
neden geliyorsunuz pis faşistler, pislikler, [a...] koyduklarım, biz
aramızda kendimiz hallederdik, neden müdahale ediyorsunuz? Biz aynı örgüte
mensubuz." demesi üzerine koridora doğru odadan koridora
çıkarılmıştır. Başvurucunun aynı odada kalan M.S.yi odadan atmak istemesine
kızan diğer tutuklu ve hükümlülerle başvurucu arasında kavga çıktığının tespit
edilmesi üzerine kurum güvenliğinin sağlanması amacıyla başvurucunun geçici
olarak başka bir odaya (müşahede odasına) alınması yönünde tedbir
uygulanmıştır. Ancak başvurucunun başka odaya gitmek istememesi nedeniyle
kendisine veya başkasına zarar vermesinin önlenmesi amacıyla infaz memurları
tarafından elleri ve ayaklarından tutulan başvurucu, müşahede odasına zorla
götürülmüştür. Başvurucu götürülürken infaz memurlarına "Bırakın lan
beni, faşist devletin adamları, [a...] koyduklarım." demek
suretiyle direnmiştir.
13. Başvurucu hakkında aynı gün İnfaz Kurumu Hekimliği
tarafından düzenlenen raporda; frontal (baş) bölgede 1x1 çapında
iki ekimoz (çürük), sağ ön kol ekstensör (kas) bölgede
dirsekten başlayan 4x2 cm uzunluğunda sıyrık, sol kol medial bölgede
kızarıklık, sol lumbal bölgede 5x3 cm çapında noktasal hafif ekimotik
bölge, sağ üst kadranda 1x1 cm çapında kızarıklık, sağ kol extensör
yüzde 6x7 cm çapında kızarıklık bulunduğu ve başvurucunun yaralanmasının basit
tıbbi müdahale ile giderilebilir olduğu belirtilmiştir.
14. Başvurucunun da aralarında olduğu kavgaya karışan
tutuklu ve hükümlüler hakkında İnfaz Kurumu tarafından disiplin soruşturması
yapılmıştır. Soruşturma sonunda 11/10/2016 tarihinde başvurucu ile S.A.
arasında yaşanan tartışmanın arbedeye dönüşerek birbirlerini hafif derecede
yaralamaları nedeniyle -S.A. hakkında alınan raporda S.A.nın basit tıbbi
müdahale ile giderilebilir düzeyde yaralandığı tespit edilmiştir- S.A.nın 5
gün, başvurucunun 11 gün hücreye konulması şeklinde cezalandırıldığı
anlaşılmıştır. Olay tanıkları, S.A. ve başvurucu kavga esnasında arbede
yaşandığını ifadelerinde belirtmiştir.
15. Başvurucunun müşahede odasına alındıktan sonra
tırnaklarıyla odanın süngerlerini kazıyarak parçalaması nedeniyle hakkında aynı
gün ikinci kez tutanak tutulmuş ve bu tutanağa dayanılarak farklı bir disiplin
soruşturması daha yapılmıştır. Soruşturma sonunda İnfaz Kurumu tarafından
11/10/2016 tarihinde başvurucunun 11 gün hücreye konulmasına karar verilmiştir.
16. Başvurucu 5/10/2016 tarihli dilekçesiyle infaz
görevlilerince darbedildiğini ve hakarete uğradığını iddia ederek Adana
Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) şikâyette bulunmuştur.
17. Başvurucu 11/10/2016 tarihinde Adana Adli Tıp Kurumu
Şube Müdürlüğüne (Adli Tıp Kurumu) sevk edilerek hakkında yeniden sağlık raporu
alınmıştır. Adli Tıp Kurumunun 12/10/2016 tarihli raporunun ilgili kısmı
şöyledir:
"Fizik muayenesinde; sağ kol arkada
aralarında 1 cm mesafe bulunan 2 adet 2-2,5 cm uzunlukta kurutlu sıyrıklar, sağ
lomber bölgede 2x2 cm ebadında yeşermeye başlamış menekşe renkli ekimoz
saptandığına göre;
Meydana gelen yaralanmanın,
1- Yaşamsal tehlike oluşturmadığı,
2- Basit tıbbi müdahale ile giderilecek
ölçüde hafif nitelikte olduğu,
3- Vücutta kemik kırığı tarif
edilmediği"nin kayıtlı olduğunun görüldüğü ... "
18. Savcılık 29/11/2016 tarihinde, başvurucunun
şikâyetiyle ilgili daha önce soruşturma yapılıp kovuşturmaya yer olmadığına
dair karar verildiğini belirterek mükerrer soruşturma nedeniyle kovuşturma
yapılmamasına karar vermiştir.
19. Başvurucunun Savcılık kararına itirazı, Adana 4. Sulh
Ceza Mahkemesince soruşturmanın mükerrer olmaması nedeniyle 19/1/2017 tarihinde
kabul edilmiştir.
20. Başvurucunun kendisini darbettiğini iddia ettiği ve
başmemur E. olarak tarif ettiği E.H.nin şüpheli olarak Savcılık tarafından
savunması alınmıştır. Şüpheli E.H. savunmasında üzerine atılı suçlamayı kabul
etmemiş, olay günü tutulan tutanak içeriklerinin doğru olduğunu beyan etmiş ve
başvurucuyu müşahede odasına götürürken zor kullandıkları için bu sırada ufak
tefek yaralanmalar meydana gelmiş olabileceğini belirterek kasıtlı bir
davranışının bulunmadığını ifade etmiştir.
21. Başvurucu ile aynı odada kalan tanık K.Y.nin ifadesi
şöyledir:
"Emre, odaya sonradan gelmişti.
Emre Erdem, odada iken [S.A.]
ile tartışmışlardı. Bunun üzerine memurlar odaya girdiler. Her ikisini
ayırdılar. [S.yi] bahçeye aldılar. Emre'yi de koğuştan dışarıya aldılar
ve Emre'yi götürdüler. Bundan önce Emre, memurlara 'siz niçin geldiniz, biz
kendi aramızda bağırdık, çağırdık, kendimiz hallederdik' diye söyleyince
memurlar da Emre'ye bağırdılar. Ondan sonra koridora aldılar. Biz odada
kalmıştık. Dışarıdan bağırma, çağırma sesleri geliyorlardı. Memurların, Emre'ye
sinkaflı kelimelerle sövdüklerini odadan duyuyordum. Vurduklarını görmedim.
Daha sonra bizi ifadeye çağırdılar. İfade verdim. Söylediğimi orada yazdılar.
Sonradan Emre'nin dövüldüğünü duydum. Hatta olay sonrası başgardiyan E. bizim
odaya geldiğinde gömleğinin üzerinde kan lekesi görmüştüm. Bu kan izinin kime
ait olduğunu bilmiyorum. Odaya geldiğinde bize 'niye tartıştınız' diye
sormuştu. Biz de 'iki arkadaş arasında münakaşa oldu' diye söylemiştik dedi. Emre
ile memurlar arasında geçen tartışma sırasında tehdit içeren sözler duymadım.
Münakaşa sırasında memurların Emre'nin elbisesini yırttıklarını gördüm. Yalnız
memurlar Emre'nin üzerine gidince aralarında tartışma oldu. İtiş kakış oldu.
Memurlar odaya girdiklerinde Emre koğuşun içinde kaldı. Bizi de yani beşimizi
de bahçeye almışlardı. Odadan tartışma sesleri geliyordu. Bundan sonra Emre'yi
koridora almışlardı. Koğuş kapısı kapatılınca biz de bahçeden içeriye
girmiştik. Koridorda iken patırtı sesleri gelmişti. Emre de slogan
atmıştı."
22. Başvurucu ile aynı odada kalan tanık H.D.nin ifadesi
şöyledir:
"Emre Erdem hiçbir zaman 'lan'
kelimesini dahi kullanmayan kişiliğe sahiptir. Memurlara küfretmesi mümkün
değildir. Ben cezaevine 16/08/2016 tarihinde giriş yaptım. Koğuşta 15 gün
dolduktan sonra Emre Erdem başka odadan bizim odaya geldi. Benim yanımda [K.Y., S.A., M.S. ve Suriyeli M.S.de]
vardı. Eylül ayının sonu olabilir odada Emre ile [S.A.] tartışmışlardı.
Sesler üzerine cezaevi görevlileri doğrudan odaya girdiler. Başgardiyan 'Emre
yine mi sen' diyerek yanındaki görevlilere 'alın bunu götürün, süngerli odaya
atın' dedi. Emre Erdem, memurlara karşı direndi. Direnince de memurlar Emre'yi
zorla, paldır küldür ve döverek götürdüler. Bizi memurlar bahçeye çıkartmışlardı.
Gelen memur sayısı da 20 kişi kadar olduğu için oda kalabalık olduğundan vuran
memurların kim olduğunu göremedim. Zaten isimlerini de bilmiyorum. Memurlar
Emre'yi götürürken sinkaflı kelimeler söyleniyordu ancak kargaşa olduğu için
kimin söylediğini bilmiyorum. Daha sonra bizi ifadeye çağırmışlardı. Ben
ifadeye giderken [E.] isimli başmemurun tişörtünün kanlı olduğunu
gördüm. [E.] başmemur, Emre'yi ifade alınan odadan çıkartmıştı. Tekrar
yanımıza geldiğinde tişörtün kanlı olduğunu gördüm. Yani bu durumda Emre'nin
dövüldüğü anlaşılıyordu. Memurların, müştekiyi tehdit içeren sözlerini
duymadım. Yalnız Emre'yi götürürken bu sözleri söylemiş olabilirler. Emre
memurlara karşı geldi. Ancak memurlara 'pis faşistler, a.. koyduklarım' diye
söz söylemedi. Yalnız memurlara, 'siz niye geldiniz, biz kendi aramızda
hallederiz' diye söz söylemiştir."
23. Başvurucu ile aynı odada kalan tanık S.A.nın ifadesi
şöyledir:
"Ben o sırada bulaşık yıkıyordum.
Bu sırada Emre ile K. arasında bağırma sesleri geldi. Ben de yanlarına
gittiğimde Emre Erdem bana 'çakal' dedi. Aramızda itişme, kakışma oldu. Daha
sonra gardiyanlar geldi, Emre'yi götürdüler. Aramızda herhangi bir vurma olayı
meydana gelmedi. Emre Erdem de koğuştan çıkartıldığında herhangi bir yara izi
görülmüyordu. Yalnız odadan çıkartıldıktan sonra yine gardiyanlara bağırıyordu.
Mazgaldan baktığımda gardiyanlar Emre'yi zapt etmeye çalışıyorlardı. Yani
duvara sıkıştırıp, itiyorlardı. Yani durdurmaya çalışıyorlardı. Hiçbir gardiyan
müştekiye gerek bizim yanımızda gerekse kendisini götürürken küfür, hakaret
içeren sözler söylemediler. Ayrıca tehdit içeren sözler söylediklerini
duymadım."
24. Başvurucu ile aynı odada kalan tanık M.S.nin ifadesi
şöyledir:
"[S. ] ile Emre aralarında
tartıştılar. Küfürleşme oldu. Birbirlerine gireceklerdi. Ben ve diğer
arkadaşlar araya girdik. Birbirlerine vurmalarına mani olduk. Yani [S.] ve Emre
birbirlerine vurmadılar. Vursalardı görürdüm. Emre'nin vücudundaki yaraların nasıl
meydana geldiğini ben bilmiyorum. Bu olay üzerine cezaevi görevlileri odaya
geldiler. Sadece Emre'yi götürdüler. Emre'yi odadan çıkartmadan önce görevliler
Emre'ye vurmadılar. Kendisini alıp götürdüler. Bundan sonra ne oldu
bilmiyorum."
25. Savcılık tarafından olay yerini gösterir on iki
kamera kaydı bilirkişi vasıtasıyla incelenmiştir. Raporda kayıtların sesli
olmayıp sadece görüntülerden ibaret olduğu açıklanmıştır. İnfaz Kurumu koridoru
ve bir odanın görüntüleri fotoğraf hâline getirilmiştir. 15/5/2017 tarihli
bilirkişi raporunun sonuç kısmında koğuşa saat 09.42'de gelen infaz
görevlilerinin başvurucuyu koğuşundan saat 09.44'te çıkararak başka bir yere
götürmek istedikleri ancak başvurucunun gitmek istememesi nedeniyle elleri ve
ayaklarından tutmak suretiyle saat 09.48'de zorla götürüldükleri, bu şekilde
koridorlardan geçtikten sonra başvurucuyu saat 09.50'de bir odaya bırakan
görevlilerin başvurucuyla konuştuktan sonra saat 09.52'de odadan çıktığı ve
başvurucuyu yalnız bıraktığı belirtilmiş; görevlilerin başvurucuya vurduklarına
dair bir görüntüye kayıtlarda rastlanmadığı, ses kaydı olmadığından hakaret ve
tehdit olayının yaşanıp yaşanmadığının tespit edilemediği ifade edilmiştir.
26. Savcılıkça 17/5/2017 tarihinde şüpheli infaz
memurları hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Müşteki Emre Erdem her ne kadar
05/10/2016 tarihli dilekçe ile 03/10/2016 günü A-17 nolu odada çıkan sorun
nedeniyle infaz ve koruma memurlarının müdahalesi sırasında hakaret ve sinkaflı
sözlere maruz kaldığını, ölümle tehdit edildiğini, başını yerlere vurduklarını,
alnında izler olduğunu, vücudunda darp izi ve morarma olduğunu bildirerek
şikayetçi olmuş ise de,
Olay tutanağı ve kamera görüntüleri ile
şüpheli savunmasına göre müşteki Emre Erdem'in oda değişikliği için odadan
dışarı çıkartıldığı sıradagörevlilere karşı geldiği, personelin karşı gelme
nedeniyle zor kullandıkları, bu sırada müştekinin yaralandığı, kurum
personelinin zor kullanma yetkisinin bulunduğu, bu yetkinin aşıldığına dair
delil bulunmadığı gibi hakaret ve tehdide uğradığına dair kamu davası açmayı
gerektirir delil bulunmadığı anlaşılmakla kamu adına kovuşturma yapılmasına yer
olmadığına, "
27. Başvurucunun Savcılık kararına yaptığı itiraz, Adana
1. Sulh Ceza Mahkemesinin 16/6/2017 tarihli kararıyla Savcılığın karar
gerekçelerinin yerinde olduğu değerlendirilerek reddedilmiştir.
28. İtirazın reddi kararı başvuruya 22/6/2017 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
29. Başvurucu 24/7/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
30. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
"Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı
veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) (Ek fıkra: 31/3/2005 - 5328
S.K./4.mad) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi
müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti
üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
...
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu
nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
...
İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır."
31. 5237 sayılı Kanun’un “Görevi yaptırmamak için
direnme” kenar başlıklı 258. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kamu görevlisine karşı görevini
yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
32. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Kurumların iç güvenliği” kenar
başlıklı 33. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kurumların iç güvenliği, Adalet Bakanlığına
bağlı infaz ve koruma görevlileri tarafından sağlanır. İç güvenlik görevlileri,
gerektiğinde dış güvenlik görevlileri ile işbirliği yapar.”
B. Uluslararası
Hukuk
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3.
maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı
ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz."
34. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3.
maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların
en temel değeri olduğunu vurgulamış; terörle ya da organize suçla mücadele gibi
en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence,
insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerin Sözleşme'yle
yasaklandığını belirtmiştir. AİHM, kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15.
maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi
hiçbir istisnaya yer vermediği içtihadını da hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa,
B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95,
6/4/2000, § 119).
35. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele
olduğunun söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması
beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan
Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007, §§ 35, 37; Gafgen/Almanya [BD],
B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88, 90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık,
B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).
36. AİHM, sağlıklı olarak gözaltına alınan bir kişinin
serbest bırakıldığı sırada yaralanmış olması hâlinde bu yaralanmanın nasıl
oluştuğu konusunda geçerli bir açıklama getirmenin devletin yükümlülüğünde
olduğunu belirtmiştir (Selmouni/Fransa, § 87). AİHM aynı
prensibinözgürlüklerinden yoksun olan ve ceza infaz kurumu yönetiminin kontrol
ve sorumluluğunda bulunan ceza infaz kurumunda tutulan kişiler için de
uygulanacağını belirtmektedir. AİHM'e göre ceza infaz kurumundaki bir kişi
üzerinde fiziksel güce başvurulması -bu kişinin kendi eylemi kesinlikle gerekli
kılmadığı sürece- insan onuruna zarar verir ve prensip olarak Sözleşme'nin 3.
maddesini ihlal eder (Satık ve diğerleri/Türkiye, B. No:
31866/96, 10/10/2000, § 54).
37. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir ve
makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma
yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye,
B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik
için minimum standartlar; soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine
açık olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını
gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73;
Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
38. Mahkemenin 20/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
39. Başvurucu; infaz koruma memuru E.H. ile ismini
bilmediği ancak teşhis edebileceği başka bir memur tarafından darbedilmek
suretiyle yaralandığını, hakaret ve tehdide maruz kaldığını, buna karşın
yapılan soruşturmanın etkili yürütülmeyerek sorumluların cezalandırılmadığını
iddia etmiştir. İnfaz Kurumunda bulunan diğer tutuklu ve hükümlülerin
dinlenmediğini ve delillerin karartıldığını ifade eden başvurucu, olay yerini
gösteren kamera kayıtlarının olduğunu, tanıklardan H.D. ile K.Y.nin kendisini
doğruladığını, ayrıca sağlık raporuyla da darbedildiğinin tespit edildiğini
belirterek kötü muamele yasağı ile etkili başvuru ve adil yargılanma haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
40. Bakanlık görüşünde, başvurucunun infaz koruma
memurlarına karşı direndiği ve infaz koruma memurlarının başvurucunun direncini
kıracak kadar orantılı zor kullandığı, somut olayın özel koşulları ve başvurucu
üzerindeki etkisi birlikte ele alındığında başvurucunun kendi eylemleri
neticesinde maruz kaldığı muamelenin kötü muamele sayılması için gerekli asgari
ağırlık eşiğini aşmadığı belirtilmiş; ayrıca soruşturmanın etkili
yürütüldüğünün değerlendirildiği ifade edilmiştir.
41. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru
formunda dile getirdiği hususları yinelemiş; süngerli oda olarak tabir edilen
odada tecrit altında tutulmasının insanlık dışı muamele olduğunu ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
42. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz.”
43. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve
görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddialarının tamamının kötü muamele yasağı kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
45. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Kötü Muamele
Yasağının Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel
İlkeler
46. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan
maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü
fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan
haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı
hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 80).
47. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 81).
48. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa'nın
5. maddesiyle birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması
beklenemez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle
desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut
iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki
bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat
edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken
ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 95).
49. Aynı şekilde bir muamelenin Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık
derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın
somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin
süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık
durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç
dikkate alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun
olduğu bir anda meydana gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 83).
50. Tutuklu ve hükümlüler ceza infaz kurumu yönetiminin
sorumluluk ve kontrolüne tabidir. Özgürlüklerinden yoksun bulunan bu kişilerin
kötü muameleye maruz kaldıklarını iddia etmeleri durumunda vücutlarında bir
yaralanma tespit edilmişse söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu konusunda
makul bir açıklama getirme yükümlülüğü devlete aittir (Serdar Avci, B.
No: 2015/19474, 9/1/2020, § 56; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, B. No:
2013/8137, 20/4/2016, § 95; S.D. B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 89,
91).
51. Anayasa'nın 17. maddesinde ceza infaz kurumunda
güvenliği sağlamak, düzeni korumak ve suç işlenmesini önlemek için güç
kullanımı yasaklanmamaktadır. Ancak bu kapsamda sınırları belli bazı
durumlarda, mevzuata uygun olarak ve sadece kaçınılmaz hâllerde aşırı olmaması
koşuluyla güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü
muamele olmadığı kabul edilmektedir. Ayrıca kişinin kendi davranışından veya
tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu
neviden fiiller prensip olarak kötü muamele yasağını ihlal edecektir (Ali
Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 81, 82).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
52. Başvurucu 3/10/2016 tarihinde infaz koruma
memurlarınca darbedildiğini, hakaret ve tehdide maruz kaldığını ileri
sürmektedir. Aynı gün başvurucu hakkında düzenlenen sağlık raporunda
başvurucunun özellikle kollarında olmak üzere vücudunun birkaç yerinde ve
başında sıyrık ve morluklar tespit edilmiştir.
53. Bu durumda başvurucunun yaralanmasının ne şekilde
gerçekleştiğinin İnfaz Kurumunca tereddüde yer vermeyecek şekilde açıklanması
veya soruşturma makamlarınca ortaya konulması gerekmektedir.
54. Başvurucu ile koğuş arkadaşı S.A. arasında yaşanan
kavga neticesinde birbirlerini basit tıbbi müdahale ile giderilecek düzeyde
yaraladıkları gerekçesiyle disiplin soruşturması yapılarak bu kişilere ceza
verildiği anlaşılmaktadır.
55. Başvurucu ile koğuş arkadaşları arasında kavga
yaşanmasının ardından kurum disiplini ve güvenliğinin sağlanması amacıyla
başvurucunun geçici bir süre müşahede odasına alınması şeklinde tarafların
ayrılmasına yönelik tedbir alındığı anlaşılmaktadır.
56. Öncelikle başvurucunun bulunduğu koğuşu gösteren
görüntü olmadığı için başvurucunun görevlilerce koğuştan koridora çıkarılmadan
önce yaşananlara ilişkin tanık beyanlarının dikkate alınması gerekir.
Başvurucunun dört koğuş arkadaşı tanık olarak dinlenmiştir.
57. Tanıklar K.Y., S.A., M.S. görevlilerin koğuş içinde
başvuruya yönelik herhangi bir darp eyleminden bahsetmemektedir. Tanıklardan
K.Y. görevlilerin vurduğunu görmediğini, sadece daha sonra bu olayın olduğunu
duyduğunu beyan ederken diğer tanıklar S.A. ve M.S. görevlilerin başvurucuya
koğuş içinde vurmadığını, darp olayının olmadığını açıkça ifade etmişlerdir. Üç
tanığın ifadesinin aksine dördüncü tanık K.Y. ise görevlilerin başvurucuyu
darbederek odadan çıkardığını ancak kimin darbettiğini görmediğini söylemiştir.
58. Bu durumda tanık beyanları arasında farklılık söz
konusudur. İki tanığın koğuş içinde darp olayının olmadığını, bir diğer tanığın
darp olayını görmediğini beyan etmesine karşın dördüncü tanık darp olayının
olduğunu ifade etmiş ama kimin gerçekleştirdiğini görmediğini dile getirmiştir.
Soruşturma makamınca değerlendirilen tanık ifadeleri neticesinde üç tanığın
beyanı, dördüncü tanığın beyanına üstün tutularak koğuş içinde darp olayının
yaşanmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
59. Koğuş içinde bulunan üç tanığın infaz görevlileri
tarafından başvurucunun darbedilmesi olayını doğrulamamasına karşın henüz
görevliler koğuşa gelmeden başvurucu ile S.A. arasında arbedeye dönüşen kavganın
yaşandığını teyit etmeleri birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun
yaralanmasının bu arbede nedeniyle de gerçekleşme ihtimali olduğu gözden uzak
tutulmamalıdır.
60. Öte yandan infaz görevlileri tarafından aynı gün
tutulan Olay Tutanağı'na göre başvurucu; müşahede odasına gitmemek için
direnmiş; bu nedenle görevliler tarafından zor kullanılarak götürülmüştür.
Bilirkişi raporuyla da ortaya konulduğu üzere başvurucunun gitmek istememesi
nedeniyle müşahede odasına götürülürken görevlilerce el ve ayaklarından
tutularak zorla götürüldüğü ve müşahede odasına bırakıldığı fotoğraf hâline
getirilen görüntülerden anlaşılmıştır.
61. Bu durumda başvurucunun koğuştan çıkarılmadan önce
kavga esnasında yaralanma ihtimali bulunsa da infaz görevlilerince güç kullanımının
açık olduğu somut olayda başvurucunun yaralanmasının bu güç kullanımı esnasında
meydana geldiği karine olarak kabul edilerek bu yönde değerlendirme
yapılmıştır.
62. Başvurucunun koğuşundan çıkarılmasıyla müşahede
odasına bırakılması arasında yaklaşık altı dakika geçtiği, odaya bırakıldıktan
sonra görevlilerin başvurucuyla konuşarak müşahede odasından çıkmaları arasında
iki dakika olduğu, dolayısıyla toplam sürenin ortalama sekiz dakika olup bu
süre içinde yaşananların tamamının görüntü olarak kaydedildiği anlaşılmaktadır.
Görüntülerde başvurucunun tutularak götürülmesi dışında görevlilerin
başvurucuya yönelik fiziksel temaslarının olmadığı tespit edilmiştir.
63. Kurum içinde disiplinin sağlanmasına yönelik her
türlü tedbirin alınması gerektiği konusunda şüphe yoktur. Başvurucunun
bulunduğu koğuşta çıkan arbede bertaraf edilerek başvurucunun geçici süreliğine
müşahede odasına alınması şeklinde uygulanan tedbir bu bağlamda makul
görünmektedir. Ayrıca başvurucunun söz konusu tedbire direnmesi nedeniyle somut
olayda infaz görevlilerince zor kullanmanın kaçınılmaz hâle geldiği kamu
makamlarınca ortaya konulmuştur.
64. Bu aşamadan sonra kötü muamele yasağının ihlal
edilmemesi bakımından kullanılan gücün orantılı olması şartı aranmaktadır.
Müşahede odasına gitmemekte direnen başvurucunun basit tıbbi müdahale ile
giderilecek düzeyde yaralanmasının ağırlığı da dikkate alındığında sadece
elleri ve ayaklarından tutularak götürülmesi şeklinde kullanılan gücün orantılı
olduğu sonucuna varılmıştır.
65. Diğer taraftan başvurucu; hakaret ve tehdide maruz
kaldığını iddia etmiş ancak soruşturma veya başvuru sürecinde kim tarafından,
ne şekilde hakarete uğradığını veya tehdit edildiğini açıklamamıştır. Aynı
şekilde tanıklardan bir kısmı da başvurucuya hakaret edildiğini ancak kimin
söylediğini duymadığını beyan etmiştir. Ayrıca kamera kayıtlarında ses kaydı
bulunmadığından infaz görevlileri ile başvurucu arasında geçen konuşmalar
kaydedilememiştir.
66. İnfaz görevlilerinin sözlü şiddete başvurduğuna
ilişkin somut delil bulunmadığı soruşturma makamınca değerlendirilmiştir.
Başvurucu, bireysel başvuru aşamasında da sözlü şiddete ilişkin somut
açıklamalarda bulunmadığı gibi başvurucunun soruşturma dosyasında bulunmayan
farklı bir delil sunmadığı da görülmektedir. Bu durumda soruşturma makamınca
ulaşılan sonuçtan farklı bir sonuca ulaşmayı gerektiren bir olgu tespit
edilmemiştir.
67. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde
güvence altına alınan kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
b. Kötü Muamele
Yasağının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel
İlkeler
68. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu
bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve
ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek
durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları
olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında
meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 110).
69. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından
hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir
muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması
hâlinde -Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında-
etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma,
sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır
(Tahir Canan, § 25).
70. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz
edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı
aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri
toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği
soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir
ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı;
soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden
yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114). Bu
bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi
olarak, özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir
(Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
71. Yürütülecek ceza soruşturmalarının amacı, kişinin
maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde
uygulanmasını ve sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç
yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan
burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin
başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma, cezalandırma
hakkı veya tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla
sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 77).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
72. Başvurucu, infaz görevlilerinin kötü muamelesine
maruz kalmasına rağmen ceza soruşturmasının etkili yürütülmediğinden şikâyet
etmektedir.
73. Başvurucu hakkında olay günü İnfaz Kurumu Hekimliği
tarafından sağlık raporu düzenlenerek başvurucunun yaralandığı tespit
edilmiştir. Başvurucunun şikâyeti üzerine infaz görevlileri hakkında derhâl
ceza soruşturması başlatılarak şüpheli savunması ve tanık ifadeleri tespit
edilmiş, kamera görüntüleri temin edilerek üzerinde bilirkişi incelemesi
yapılmıştır. Ayrıca Savcılık tarafından başvurucu, Adli Tıp Kurumuna sevk
edilerek hakkında yeniden sağlık raporu alınmıştır. Olay günü yaşananların
bütün olarak değerlendirilebilmesi amacıyla başvurucu hakkında yapılan disiplin
soruşturmasının tamamı İnfaz Kurumundan getirtilmiştir. Dolayısıyla Savcılık
tarafından makul özenle soruşturmanın tamamlandığı, olayın aydınlatılması
bakımından ciddiyetle araştırma yapıldığı söylenebilir.
74. Öte yandan başvurucu her ne kadar etkili soruşturma
yapılmadığını ileri sürmekteyse de toplanması gerektiği hâlde Savcılıkça
toplanmayan belirli somut bir delilden bahsetmemiştir. Sadece İnfaz Kurumunda
bulunan diğer tutuklu veya hükümlülerin de tanık olarak dinlenilmesi
gerektiğini belirtmiş; buna karşın kimin, olaya ne şekilde tanık olduğuna dair
ayrıntı vermemiştir. Hangi delilin şikâyet konusu olayı aydınlatıcı niteliğinin
bulunup bulunmadığı hususunda soruşturma makamlarının tam takdir yetkilerinin
bulunmasının yanı sıra şikâyetçiler tarafından ancak somut olarak bildirilen
delillerin toplanılması hususundaki beklentileri meşru kabul edilebilecektir.
Dolayısıyla başvuru konusu olayda, gerektiği hâlde Savcılıkça toplanmayan
herhangi bir delilin varlığı başvurucu tarafından ortaya konulamamıştır.
75. Bir diğer husus toplanan delillerin soruşturma ve
yargı makamlarınca değerlendirilmesi ve soruşturmanın tamamlanma süresidir.
Savcılık, infaz görevlileri hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına
karar vermiş; Sulh Ceza Hâkimliğince anılan kararda sorun görülmemiştir.
76. Etkili soruşturma yükümlülüğü, soruşturma
makamlarınca ulaşılan sonucun delillerin nesnel analizine dayanmasını
gerektirmekle birlikte soruşturma makamlarına mutlaka üçüncü kişilerin
yargılanmaları veya cezalandırmaları ödevini yüklememektedir. Bu bağlamda
yukarıda kötü muamele yasağının maddi boyutu yönünden incelenmesi kısmında
yapılan ayrıntılı değerlendirmeler doğrultusunda Savcılıkça elde edilen
delillerin hukuki olarak yorumlanmasında Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında korunan hakkı zedeleyecek mahiyette bir değerlendirmenin yapılmadığı
sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca sekiz ay süren soruşturmanın makul sürede
tamamlanmış olduğu değerlendirilmiştir.
77. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde
güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kötü muamele yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun
yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 20/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.