TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖMER YALÇIN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/30798)
|
|
Karar Tarihi: 29/9/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 6/11/2020-31296
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Denizhan HOROZGİL
|
Başvurucu
|
:
|
Ömer YALÇIN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, kamu görevlisi olan başvurucunun Başbakanlık
İletişim Merkezine gönderdiği şikâyet dilekçesinde yer alan iddialarının
asılsız olduğundan bahisle kınama cezasıyla cezalandırılmasının ifade
özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 12/7/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6. Başvurucu 1986 doğumlu olup olayların meydana geldiği
tarihte Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) Polatlı Şube Müdürlüğünde programcı
kadrosunda çalışmaktadır.
7. Başvurucu 17/7/2014 tarihinde Başbakanlık İletişim
Merkezine (BİMER) bir dilekçe göndermiştir. Bahse konu dilekçesinde başvurucu
şu ifadelere yer vermiştir:
"Toprak Mahsulleri ofisi
personeliyim. Polatlı Şube Müdürlüğünde çalışıyorum. Yaklaşık 3 hafta önce Ak
Parti Genel Merkezine (AKİM'e) kurumumdaki paralel yapılanmış örgütle ilgili
şikayette bulunmuştum. Şikayetim bir şekilde duyulmuş ve bana ve aynı yerde
çalıştığım nişanlıma mobbing yapılmakta müdürlerim tarafından. Bu durum bizi
çok üzmektedir. Ben şikayetimi vatanıma verdiğim değerden ötürü yaptım
Başbakanımızın çağrısı doğrultusunda tabi. Yani bu gözü dönmüş mahluklar
başımızdan ne zaman indirilecekler. Biz oyumuzu Ak Partiye verdik bu hainlerin
temizlenmesi için ama üzerinden aylar geçti hala yerlerindeler."
8. Başvurucunun BİMER'e yaptığı başvurusunda ileri sürdüğü
iddialar hakkında araştırma yapılması için 9/9/2014 tarihinde TMO Genel
Müdürlüğü Müfettişliğince idari soruşturmaya başlanmış ve bir müfettiş
görevlendirilmiştir.
9. Yürütülen idari soruşturma kapsamında başvurucu ve eşi
ile kurumda görev yapan bazı müdür, müdür yardımcısı ve çalışanların ifadeleri
alınmıştır. Başvurucunun ifadesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"...Şikayet konusu ile ilgili
olarak; Nisan/Mayıs aylarında bir arkadaşıma aynı işyerinde çalıştığım ve
paralelci olduğunu düşündüğüm [M.D.nin] bana rahatsızlık verdiğini ilettim, arkadaşımın da
çevresi geniş olduğundan bu konuyu AKİM'e iletebileceğini söylediği için
BİMER'e yazdığım dilekçede şikayet ifadesini kullanmış bulunuyorum. Doğrudan
AKİM'e yaptığım bir şikayet bulunmamaktadır. Dolayısıyla buradaki amacım
kişileri şikayet etmek değil sadece tavsiye almaktı. Kurum içerisinde çalışma
ortamında yaşanan bazı kişisel olaylara çok sinirlendiğim bir anda düşünmeden
BİMER'e bizzat yazdığım dilekçede üstünde durduğum paralel örgüt konusu ile paralelciler
korkusu ile tamamiyle eşimi ve kendimi güvence altına almak amacıyla kurmuş
olduğum cümlelerdir. Artık söz konusu personelin rahatsılık verici davranışları
ortadan kalktığı için bu konuda şikayetçi değilim ve sıkıntı duyduğum kişiyle
ilişkilerimi düzeltme yolunda çaba gösterdiğimden konuyla ilgili açıklama
yapmak istemiyorum.
...
AKİM'e doğrudan şikayet etmememe rağmen
bu konunun işyerinde müdürlerim [M.C.] ve [G.Ö.] tarafından duyulmuş olabileceğini
düşündüğümden bu kişilerin bana cephe aldıkları ve baskı yaptıkları
kanısındayım..."
10. Başvurucunun eşi R.Y.nin alınan ifadesinin ilgili
kısmı ise şu şekildedir:
"...Müdürlerimiz tarafından şahsıma
mobbing yapılmamaktadır. Servislerimiz farklı olduğu için eşimle işyerinde
fazla iletişimimiz olmadığından tanık olduğum bir olay olmamakla beraber eşime
de mobbing yapıldığını düşünmüyorum."
11. Soruşturmayı yürüten müfettiş 14/10/2014 tarihinde
idari soruşturma raporu düzenlemiştir. Raporun sonuç bölümünün ilgili kısmı şu
şekildedir:
"...2- Disiplin Yönünden:
Ömer Yalçın'ın (başvurucu) şikayet dilekçesinde
belirttiği şube müdürü [M.M.C.] ve şube müdür yardımcısı
[G.Ö.nün] kendisine ve eşine mobbing yaptıkları iddiası ile ilgili olarak
kanıtlayıcı bir belge sunmadığı, kendisini doğrulayıcı bir şahit gösteremediği
gibi aynı zamanda eşi olan depo teknisyeni [R.Y.nin] bu iddiaların
gerçeği yansıtmadığını belirttiği, ilgili şahsın ifadesinde anlattığı ve
mobbing olarak nitelediği davranış ve olayların ise amir-memur ilişkisi gereği
iş akışı ve karşılıklı günlük ilişki tabiatına uygun nitelikte olduğu ve art
niyet taşımadığı, şube müdür yardımcısı [G.Ö.] ile geçen konuşmasının
Ağustos ayına yani BİMER'e yazdığı dilekçeden sonraki bir tarihe rastladığı ve
dilekçe konusuyla bağdaşmadığı, dolayısıyla bu konuşma ve olayların mobbing
tanımıyla hiçbir şekilde örtüşmediği gibi aynı zamanda Başbakanlık
Genelgesi'nde belirtildiği üzere psikolojik tacizin ana unsurlarından olan
kasıtlı ve sistematik olma profiline de uymadığı, dolayısıyla müfettişliğimizce
Ömer Yalçın'ın BİMER'e yazmış olduğu dilekçede geçen şikayet konusu iddiaların
işyeri huzur ve uyumunu olumsuz etkilediği kanaatine varılmış olup, disiplin
yönüyle kusurlu görülen personelin alınan savunmasında kusurlu davranışları
haklı kılabilecek bir gerekçeye rastlanılmadığından Ömer Yalçın'ın yukarıda
belirtilen kusurlu davranışı nedeniyle 3771 sayılı Yasa'nın 7. maddesi
delaletiyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125 B/1 maddesinde
belirtilen 'Kurumların huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak' hükmü uyarınca
'Kınama' cezasıyla tecziye edilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir."
12. İdari soruşturma raporunun 27/10/2014 tarihinde uygun
görülmesiyle başvurucu hakkında kınama cezası verilmiştir. Başvurucu; bahse
konu kınama cezasının 9/10/2003 tarihli ve 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı
Kanunu'na aykırı olduğu, şikâyet hakkının engellenemeyeceği, şikâyet
dilekçesinde belirttiği iddiaların yeterince araştırılmadığı ve bu nedenlerle
verilen disiplin cezasının hukuka aykırı olduğu iddialarıyla Ankara 14. İdare
Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davası açmıştır.
13. Mahkeme 17/2/2016 tarihinde dava konusu işlemin
iptaline karar vermiş, gerekçeli kararında şu değerlendirmelerde bulunmuştur:
"Disiplin cezası verilebilmesi
için, cezayı gerektirecek fiilin işlendiğinin sabit olması, fiilin bütün
unsurlarıyla oluştuğunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespit edilmesi,
hukuken geçerli bilgi ve belgelerle somut olarak ortaya konulması
gerekmektedir.
Uyuşmazlıkta da; davacının
doğrulanamayan iddiasına dayalı şikayeti neticesi, kurumun huzur, sükun ve
çalışma düzeninin bozulduğunun ve ne şekilde bozulduğunun soruşturma ile ortaya
konulması gerekli olup, soruşturmada ise iddianın doğruluğunun araştırıldığı,
doğrulanması yönünde bir saptamada bulunulamaması üzerine de asılsız itham da
bulunduğundan bahisle işyeri huzurunun bozulduğu kanaatine varıldığı, yeterli
inceleme ve araştırmaya dayalı olmayan bu tür bir tespitin şikayet hakkını
engeller mahiyette olduğu, mevcut tespitlerin davacının 'kurumun huzur, sükun
ve çalışma düzenini bozmak' fiilini işlediğini tüm unsurlarıyla ortaya
koymaktan uzak olduğu sonucuna varılmıştır."
14. Davalı idarenin itiraz talebi üzerine Ankara Bölge
İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi (Daire) 28/12/2016 tarihinde davalı
idarenin itirazının kabulüne, mahkeme kararının bozulmasına ve davanın reddine
-karar düzeltme yolu açık olmak üzere- karar vermiştir. Bahse konu kararın
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Uyuşmazlık konusu olayda davacının
BİMER'e yapmış olduğu şikayetin içeriği incelendiğinde, kurum içinde kendisine
ve nişanlısına mobbing uygulandığı yolundaki şikayetinin gerçeği
yansıtmadığının soruşturma sonucunda tespit edildiği, şikayetinde yer alan
ifadeleriyle kurum çalışanlarını zan altında bıraktığı, bu tutum ve davranışı
ile işyeri huzur ve uyumunu olumsuz etkilediği açık olup, bu nedenle 657 sayılı
Kanunun 125/B-(I) bendi uyarınca kınama cezası ile cezalandırılmasına ilişkin
dava konusu işlemde hukuka aykırılık, dava konusu işlemin iptali yolundaki
İdare Mahkemesi kararında da hukuki isabet görülmemiştir."
15. Başvurucu, Daire kararına karşı karar düzeltme
talebinde bulunmuş ancak bu talebi 25/5/2017 tarihinde reddedilmiştir.
16. Daire kararı başvurucuya 14/6/2017 tarihinde tebliğ
edilmiş, başvurucu 12/7/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
17. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu'nun "Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve
haller" kenar başlıklı 125. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"B - Kınama : Memura, görevinde ve
davranışlarında kusurlu olduğunun yazı ile bildirilmesidir.
Kınama cezasını gerektiren fiil ve
haller şunlardır:
...
l) Kurumların huzur, sükun ve çalışma
düzenini bozmak,..."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 29/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
19. Başvurucu; BİMER'e başvurarak kurumu içinde illegal
faaliyetler yürüten paralel bir yapılanmanın üyeleri hakkında şikâyet hakkını
kullandığını, bunun sonucunda yeterli araştırma ve soruşturma yapılmaksızın
taraflı bir şekilde kınama cezası ile cezalandırılmasının dilekçe hakkını ve
hak arama özgürlüğünü engellediğini, kanun önünde eşitlik ve ifade özgürlüğünün
yok sayıldığını iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
20. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma
hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini
söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve
yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın
haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu
düzeni[nin], ...
korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…"
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun şikâyetlerinin bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında
incelenmesi uygun görülmüştür.
22. Başvurucu, kamu gücü yetkileriyle donatılan TMO'da
çalışmaktadır ve sözleri nedeniyle kurumunca disiplin cezası ile
cezalandırılmıştır. Söz konusu müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın
ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler,...
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,... demokratik toplum
düzeninin... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
23. Başvurucu hakkında uygulanan 657 sayılı Kanun'un 125.
maddesinin (B) bendinin (l) fıkrasının kanunla sınırlama ölçütünü
karşıladığı ve başvurucunun disiplin cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin
kararın Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu
düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir
amaç taşıdığı konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Geriye,
müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilip
edilmeyeceğinin belirlenmesi kalmaktadır.
24. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir
Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali
Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM,
E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007). Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya
elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem
olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir
Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B.
No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Orantılılık ise bireyin hakkı ile
kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise
diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına
işaret etmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 57;
Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017,
§§ 59, 68).
1. Kamu
Görevlilerinin İfade Özgürlüğü
25. Demokrasinin esasını, meselelerin halka açık olarak
tartışılması ve çözümlenmesi oluşturur. Anayasa Mahkemesi daha önceki
kararlarında demokrasinin temellerinin çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik
olduğunu vurgulamıştır (sendikal faaliyet bağlamında bkz. Abdulkadir Akgün,
B. No: 2015/19791, 20/3/2019, § 39; Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463,
18/9/2014, § 52; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Hasan Güngör (2), B.
No: 2015/1554, 20/12/2018, § 49). Buna göre aynı zamanda birey olan devlet
memurları çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik gibi demokratik toplumun temel
ilkelerinin korumasından yararlanır. Başka bir deyişle görevine yansıtma,
şiddete teşvik etme veya demokratik ilkelerin reddi söz konusu olmadığı sürece
ifade özgürlüğü çerçevesinde dile getirilen bazı görüşler veya bunların dile
getirilme biçimi yetkili makamların gözünde kabul edilemez olsa dahi ifade
özgürlüğünün korumasından yararlanır (Hasan Güngör, B. No: 2013/6152,
24/2/2016, § 46).
26. Devlet memurları söz konusu olduğunda görüşlerin
dengeli ve siyaseten yansız olarak açıklanıp açıklanmadığı, kişisel tavırlar
sergilenip sergilenmediği ve tarafsızlıklarının güvence altında olup olmadığı
ifade özgürlüğü incelemesinde değerlendirmeye alınır. Bu bağlamda memurun
bulunduğu konum ve görev yaptığı alanla ilgili olarak ödev ve sorumluluk
derecesini belirlemede ulusal makamların bir takdir marjı vardır. Fakat ifade
özgürlüğünü sınırlama niteliği taşıyan bu durumun bir sınırının olduğu da
unutulmamalıdır (Hasan Güngör, § 48).
27. Devletin kamu hizmetinde çalışan memurlarına bir
bağlılık görevi getirmesi, ödev ve sorumluluklar yüklemesi memurların statüleri
gereği meşru kabul edilebilir bir durumdur. Fakat devlet memurlarının da birer
birey olduğu, siyasi görüş sahibi olma, ülke sorunlarıyla ilgilenme, tercih
yapma gibi sosyal yönlere sahip olma haklarının bulunduğu şüpheden uzaktır (Hasan
Güngör, § 49). Buna göre devlet memurlarının bu ödev ve sorumlulukları ile
ifade özgürlüğü arasında adil bir denge kurulmalıdır.
2. Somut Olayın
Değerlendirilmesi
28. Başvurucu; BİMER'e verdiği bir dilekçede; üç hafta
kadar önce Ak Parti Genel Merkezine, çalışmış olduğu kurumundaki paralel
yapılanma ile ilgili bilgi verdiğini ancak bu şikâyetinin kurumunda duyulması
üzerine müdürleri tarafından kendisine ve eşine mobbing uygulandığını iddia
etmiştir.
29. Başvurucunun amirleri hakkındaki iddiaları son derece
ciddidir. Başvurucunun amirleri tarafından mobbing uygulanmasının nedeni olarak
gösterdiği ve daha sonraki tarihlerde resmî mercilerce adı Fetullahçı Terör
Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak ilan edilecek
olan oluşum daha çok yakın tarihlerde Türkiye'nin devlet ve toplum hayatına
derin izler bırakmış bir oluşumdur. 2013 yılının Aralık ayında, daha sonra
FETÖ/PDY ile bağlantılı oldukları ortaya çıkarılan savcı ve hâkimler ile kolluk
görevlileri tarafından bazı siyasiler ve bunların yakınları ile kamuoyunun
tanıdığı bir kısım iş adamı hakkında yolsuzluk yaptıkları iddiasıyla soruşturma
başlatılmıştır. Kamuoyunda 17-25 Aralık soruşturmaları olarak bilinen bu
operasyonlar, kamu makamları ve soruşturma mercileri ile yargı organları
tarafından FETÖ/PDY'nin Hükûmeti devirmeye yönelik örgütsel bir faaliyeti
olarak değerlendirilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, § 30; Hüseyin Korkmaz, B. No: 2014/16835,
18/7/2018, § 76). Yargı organlarının kararlarında FETÖ/PDY'nin gizlilik, hücre
tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme,
itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi birçok özelliğinin bulunduğu ve
bu örgütün diğerlerine nazaran çok daha zor ve karmaşık bir yapı olduğu ortaya
konulmuştur (bu konuda bkz. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/9/2017 tarihli ve
E.2017/16.MD-956, K.2017/370 sayılı kararı).
30. Dolayısıyla başvurucunun başvuruya konu şikâyetini
yaptığı 2014 yılı ve sonraki birkaç yıl, Türkiye'de devlet içinde örgütlenmiş
bir paralel yapılanma olduğu iddiaları ile geçirilmiştir. Kısa bir süre sonra
ise Türkiye FETÖ/PDY'nin 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirdiği bir askerî
darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§
12-25). 251 kişinin hayatını kaybettiği, 2.194 kişinin ise yaralandığı 15
Temmuz darbe teşebbüsünü müteakip 21 Temmuz 2016’da ilan edilen ve iki yıl
süren olağanüstü hâl döneminde FETÖ/PDY ile iltisak, irtibat ve üyelik ilişkisi
içinde olduğu değerlendirilen en az 125 bin kamu görevlisi kamu görevinden
ihraç edilmiştir.
31. Görüldüğü üzere bilhassa 17-25 Aralık soruşturmaları
sonrasında bir kamu görevlisinin FETÖ/PDY ile irtibatı olduğunun ileri
sürülmesinin onun gerek meslek hayatında gerekse özel hayatında son derece
ciddi sonuçlar doğurma potansiyeli olduğu açıktır. Nitekim meselenin önemi
nedeniyle kurumu tarafından başvurucunun BİMER başvurusundaki iddialarının
araştırılması için derhâl bir müfettiş görevlendirilmiş, kurumda görev yapan
müdür, müdür yardımcısı ve bazı çalışanların ifadelerine başvurulmuştur.
Yapılan idari soruşturmada başvurucunun "kurumda duyulması nedeniyle
kendisine ve eşine mobbing uygulandığını iddia ettiği" bir şikâyetin
aslında söz konusu olmadığı tespit edilmiştir. Ayrıca başvurucunun eşinin de
bahse konu mobbing iddialarını doğrulamadığı görülmüştür. Başvurucu, BİMER
başvurusunu "çalışma ortamında yaşanan bazı kişisel olaylara çok
sinirlendiği bir anda düşünmeden" yazdığını belirtmiştir. Sonuç olarak
soruşturmada başvurucunun iddialarının dayanağını oluşturan bazı olguların
gerçekte var olmadığı, bazılarının ise muhataplarınca doğrulanmadığı (bkz. §§
9-11), dolayısıyla iddiaların "işyeri huzur ve uyumunu olumsuz
etkilediği" kanaatine varılarak başvurucu hakkında kınama cezası
verilmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir (bkz. § 11). Benzer şekilde
Daire kararında da şikâyette yer alan ifadelerin kurum çalışanlarını zan
altında bıraktığına özellikle vurgu yapılmıştır (bkz. § 14).
32. Kamu görevlilerinin görev yaptığı kurumlara dair
iddia veya şikâyetlerini usulüne uygun yol ve yöntemlerle açıklama özgürlüğü
bulunduğunda şüphe yoktur. Üstelik bir kamu görevlisinin ileri sürdüğü
düşüncelerin kesin olarak doğrulanmamış olması, otomatik olarak bir disiplin
cezası ile tecziyesini gerektirmez. Bununla beraber somut olayda sebebi ne
olursa olsun başvurucu, amirleri ile olan kişisel meselelerini görevine
yansıtmış; kamu hizmetinin düzgün bir şekilde işlemesi görevi olduğu hâlde
işyeri huzur ve uyumunu olumsuz etkileyecek şekilde amirleri hakkında doğru
olmayan ağır isnatlarda bulunmuştur. Bu durumda devletin kamu hizmetinde
çalışan bir kamu görevlisi olan başvurucunun söz ve fiilleri ödev ve
sorumluluklarına açık bir aykırılık oluşturmaktadır.
33. Yukarıdaki değerlendirmeler gözönünde
bulundurulduğunda idare ve mahkeme kararlarında kamu görevlisi olan
başvurucunun ifade özgürlüğü ile ödev ve sorumlulukları arasında adil bir denge
kurulduğu ve müdahaleyi oluşturan kınama cezasının zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşıladığı ilgili ve yeterli bir gerekçeyle gösterilmiştir. Ayrıca
somut olayda başvurucuya kınama cezası verildiği dikkate alınarak müdahalenin izlenen
meşru amaçla orantılı olduğu değerlendirilmiştir. Başvurucunun ifade
özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun
olduğu sonucuna varılmıştır.
34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda müdahalenin
meşru olduğu açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet
Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
35. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine dair başvurusunun bir ihlal bulunmadığı açık
olduğundan açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul
edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 29/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.