logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Devrim Alyüz [1.B.], B. No: 2017/40383, 16/9/2020, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

DEVRİM ALYÜZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/40383)

 

Karar Tarihi: 16/9/2020

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Burhan ÜSTÜN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

M. Emin ŞAHİNER

Başvurucu

:

Devrim ALYÜZ

Vekili

:

Av. Candan DUMRUL KADIYORANOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, engelli aylığı almakta olan başvurucunun kazanılmış haklara saygı ilkesine aykırı olarak aylığının kesilmesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 4/12/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 1/7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun'un 2. maddesinin (a) bendinin sağladığı imkân mucibince 1/9/1994 tarihinden itibaren engelli aylığı almıştır. Sağlık Bakanlığı Çekirge Devlet Hastanesince düzenlenen 19/4/2012 tarihli Özürlü Sağlık Kurulu raporunda başvurucu hakkında spastik tetrapleji teşhisi konulmuş ve başvurucunun vücut fonksiyon kaybı oranının %98 olduğu belirtilmiştir.

9. Engelli aylığı alınmasına imkân veren Kanun maddesinde hak kazanma koşullarına ilişkin olarak 12/7/2013 tarihinde değişiklik yapılmıştır. Buna göre değişiklikle engelli aylığının bağlanmasında "hane içinde kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarının, 16 yaşından büyükler için belirlenmiş olan asgari ücretin aylık net tutarının 1/3'ünden fazla olması" şeklinde bir koşul getirilmiştir. Bu koşul uyarınca eğer erişkin bir engelliye hane içinde kişi başına düşen ortalama aylık gelir 303,48 TL'nin üzerinde ise engelli aylığı bağlanmamakta, bağlanan aylıklar ise kesilmektedir. Bu yasal değişiklik üzerine Bursa'nın Osmangazi ilçesi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı (Vakıf) Mütevelli Heyeti, engelli aylığı alan başvurucunun mali ve sosyal durumunu incelemiş, 23/7/2015 tarihli kararı ile engelli aylığının kesilmesine karar vermiştir. Vakfın tespitine göre başvurucu ile aynı hanede ikamet eden diğer aile bireylerinin gelirleri, mevcut bulunan mal varlıkları ve araç kayıtları değerlendirildiğinde hane içinde kişi başına düşen gelir miktarı 303,48 TL'nin (2012 yılının ikinci yarısı için yasa ile belirlenmiş sınır değer) üzerindedir ve bu nedenle alınmakta olan yardımın iptali gerekmektedir.

10. Başvurucu, engelli aylığının 7/9/2015 tarihinden itibaren kesilmesine ilişkin idari işlem ile bu işlemin dayanağını teşkil eden Vakfın 23/7/2015 tarihli kararının iptali ve yoksun kalınan engelli aylıklarının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi talebiyle Bursa 1. İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde; Vakfın aylık bağlama ya da iptal etme gibi bir yetkisinin bulunmadığını, kişiye bağlanacak aylığın sosyal yardımın tespitinde hane içi gelirin esas alınmasının mümkün olmadığını, kesinti uygulaması ile kazanılmış haklarının ve Anayasa'nın pek çok maddesinin ihlal edildiğini belirtmiştir.

11. Vakfın davaya cevap dilekçesinde ise başvurucu ile ilgili yapılan inceleme neticesinde başvurucunun birlikte yaşadığı annesinin emekli, babasının memur, kardeşinin Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi olarak çalıştığı, başvurucu üzerinde ise araç ve gayrimenkul kayıtlarının bulunduğu ifade edilmiştir.

12. Mahkeme 24/11/2016 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Kararda, Vakıfça başvurucunun birlikte yaşadığı hanenin ekonomik ve sosyal durumunun incelenmesi neticesinde düzenlenen gelir hesaplama formuna atıf yapılmıştır. Anılan formda ise aylık net maaş, nafaka gibi haneye giren toplam gelirin 4.420 TL olduğu, kişi başına düşen gelir miktarının ise 1.104,96 TL olduğu, bu tutarın ise mevzuat gereği 16 yaşından büyükler için belirlenmiş olan asgari ücretin aylık net tutarının 1/3’ünden fazla olduğu tespitine yer verilmiştir. Mahkemeye göre bu durumda dava konusu işlem ve dayanak kararda hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

13. Başvurucu, karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi (Bölge İdare Mahkemesi) istinaf başvurusuna konu kararın hukuka uygun olduğu, kararın kaldırılmasını gerektirecek yasal bir sebebin bulunmadığı tespitiyle 4/10/2017 tarihinde istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar vermiştir.

14. Karar başvurucu vekiline 2/11/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 4/12/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. Kanun

16. 2022 sayılı Kanun'un değişiklikten önceki 1. maddesi şöyledir:

"65 yaşını doldurmuş, kendisine kanunen bakmakla mükellef kimsesi bulunmayan, iş görme ve çalışma gücünden mahrum olduğunu tam teşekküllü hastanelerin Sağlık Kurulu raporu ile belgeleyen ve muhtaçlığını il veya ilçe idare heyetlerinden alacakları belgelerle kanıtlayan, Sosyal Güvenlik Kuruluşlarının herhangi birisinden her ne nam altında olursa olsun, bir gelir veya aylık hakkından yararlanmayan nafaka bağlanmamış veya bağlanması mümkün olmayan mahkeme kararıyla veya doğrudan doğruya kanunla bağlanmış herhangi devamlı bir gelire sahip olmayan Türk vatandaşlarına hayatta bulundukları sürece 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu esaslarına göre 60 gösterge rakamının her yıl Bütçe Kanunu ile tespit edilecek kat sayı ile çarpımından bulunacak miktarda aylık bağlanır.

Bunlardan evli olup, eşleri yukarıdaki şartlara haiz olanların aile reislerine ise bu aylık % 50 arttırılarak bağlanır.

Herhangi bir şekilde bu maddede yazılı miktardan fazla, devamlı gelir sağlayan veya sağlaması mümkün olan kimselerin geçim kaynağı var sayılır ve kendilerine aylık bağlanmaz.

65 yaşını doldurmadığı halde başkasının yardımı olmaksızın hayatını devam ettiremeyecek şekilde malûl olduklarını tam teşekküllü hastanelerden alacakları sağlık kurulu raporu ile kanıtlayanlarla durumlarına uygun bir işe yerleştirilemeyen sakatlardan, yukarıdaki şartları taşıyan Türk vatandaşlarına da bu kanun hükümlerine göre aynı ölçüde aylık bağlanır.

65 yaşın bitiminin tespitinde, ilgililerin, bu kanun yayımlandığı tarihte, nüfus kütük kayıtlarındakî doğum tarihleri esas alınır. Doğum tarihlerinde yapılacak düzeltmeler ile bu kanunun yayımlandığı tarihten geriye doğru bir yıl içinde yapılmış düzeltmeler nazara alınmaz."

17. 2022 sayılı Kanun'un değişiklikten önceki 2.maddesi şöyledir:

"Bu aylıklar ve kanunda yasalı diğer ödemeler için her yıl Devlet bütçesine gerekli ve yeterli ödenek konur ve aylıklar hak sahiplerine Emekli Sandığı aracılığı ile bağlanır ve ödenir."

18. 2022 sayılı Kanun'un değişiklikten sonraki 1. maddesi şöyledir:

"(Değişik: 14/4/2016-6704/1 md.) Sosyal güvenlik kuruluşlarının herhangi birisinden her ne nam altında olursa olsun bir gelir veya aylık hakkından yararlananlar ile uzun vadeli sigorta kolları açısından zorunlu olarak sigortalı olunması gereken bir işte çalışanlar, nafaka bağlanmış veya nafaka bağlanması mümkün olanlar veya 24/5/1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu hükümlerine göre harçlık ödenenler hariç olmak kaydıyla, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından muhtaç olduğuna karar verilen 65 yaşını doldurmuş Türk vatandaşlarına, muhtaçlık hâli devam ettiği müddetçe (4.387) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımından bulunacak tutarda aylık bağlanır.

Birinci fıkra kapsamına girenlerden, her ne nam altında olursa olsun kendisine ve eşine ait her türlü gelirler toplamı esas alınmak suretiyle, kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarı asgari ücretin aylık net tutarının 1/3’ünden fazla olanlar ile aynı tutardan fazla gelir sağlaması mümkün olan kimseler muhtaç kabul edilemez ve kendilerine aylık bağlanamaz.

65 yaşın tespitinde, doğum tarihlerinde yapılmış düzeltmeler nazara alınmaz. "

19. 2022 sayılı Kanun'un değişiklikten sonraki 2. maddesi şöyledir:

"(Değişik: 12/7/2013-6495/73 md.) 65 yaşını doldurmamış olmasının yanı sıra;

a) Başkasının yardımı olmaksızın hayatını devam ettiremeyecek şekilde engelli olduklarını ilgili mevzuatı çerçevesinde alınacak sağlık kurulu raporu ile kanıtlayan, 18 yaşını dolduran Türk vatandaşı engellilerden; sosyal güvenlik kuruluşlarının herhangi birisinden her ne nam altında olursa olsun bir gelir veya aylık hakkından yararlananlar ile uzun vadeli sigorta kolları açısından zorunlu olarak sigortalı olunması gereken bir işte çalışanlar veya nafaka bağlanmış ya da nafaka bağlanması mümkün olanlar hariç olmak üzere, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından muhtaç olduğuna karar verilenlere muhtaçlık hâli devam ettiği müddetçe (4.860) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımından bulunacak tutarda,

b) İlgili mevzuatı çerçevesinde alınacak sağlık kurulu raporu ile engelli olduklarını kanıtlayan, 18 yaşını dolduran ve talebine rağmen Türkiye İş Kurumu tarafından işe yerleştirilememiş olan Türk vatandaşlarından; sosyal güvenlik kuruluşlarının herhangi birinden her ne nam altında olursa olsun bir gelir veya aylık hakkından yararlananlar ile uzun vadeli sigorta kolları açısından zorunlu olarak sigortalı olunması gereken bir işte çalışanlar veya nafaka bağlanmış ya da nafaka bağlanması mümkün olanlar hariç olmak üzere, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından muhtaç olduğuna karar verilenlere muhtaçlık hâli devam ettiği müddetçe (3.240) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımından bulunacak tutarda,

aylık bağlanır.

Nafaka bağlanan veya nafaka bağlanması mümkün olanlar ile sosyal güvenlik kuruluşlarının herhangi birinden her ne nam altında olursa olsun gelir veya aylık hakkından yararlanan durumunda ya da uzun vadeli sigorta kolları açısından zorunlu olarak sigortalı olunması gereken bir işte çalışan durumunda kendisine bakmakla yükümlü bir yakını bulunan engelli çocuklar hariç olmak kaydıyla; Türk vatandaşı olan, 18 yaşını tamamlamamış ve ilgili mevzuatı çerçevesinde alınacak sağlık kurulu raporu ile engelli oldukları kanıtlanmış durumundaki engelli yakınlarının bakımını üstlenen Türk vatandaşlarından, her ne nam altında olursa olsun her türlü gelirler toplamı esas alınmak suretiyle hane içinde kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarı 16 yaşından büyükler için belirlenmiş olan asgari ücretin aylık net tutarının 1/3’ünden daha az olan ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından muhtaç olduğuna karar verilenlere muhtaçlık hâli devam ettiği müddetçe ve bakım ilişkisini fiilen gerçekleştirmeleri kaydıyla, (3.240) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımından bulunacak tutarda aylık bağlanır.

Birinci fıkranın (a) ve (b) bentleri kapsamına giren engellilerden veya ikinci fıkra gereğince aylık bağlanacak engelli yakınlarından, her ne nam altında olursa olsun her türlü gelirler toplamı esas alınmak suretiyle, hane içinde kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarı, 16 yaşından büyükler için belirlenmiş olan asgari ücretin aylık net tutarının 1/3’ünden fazla olanlar ile aynı tutardan fazla gelir sağlaması mümkün olan kimseler muhtaç kabul edilemez ve kendilerine aylık bağlanamaz. (Ek cümle: 20/2/2014-6525/12 md.) Ayrıca, 2828 sayılı Kanun hükümlerine göre harçlık ödenenler de muhtaç olarak kabul edilemez ve kendilerine bu Kanun hükümlerine göre aylık bağlanamaz.

65 yaşın doldurulmasından önce bu madde hükümlerine göre bağlanmış olan aylıkların aynı şekilde ödenmesine devam olunur. (Değişik ikinci cümle: 14/4/2016-6704/2 md.) Bu Kanunun 1 inci maddesine göre aylık bağlananlara; başkasının yardımı olmaksızın hayatını devam ettiremeyecek kadar engelli olduklarını ilgili mevzuatına göre alınacak sağlık kurulu raporu ile kanıtlamaları ve birinci fıkranın (a) bendi ile üçüncü fıkradaki koşulları taşımaları hâlinde, birinci fıkranın (a) bendine göre aylık bağlanır. Aylık bağlanmasına esas teşkil eden engellilik oranı değişen kişilerin aylıkları durumlarına göre yeniden tespit olunur.

Engellilik oranı, bu Kanuna göre aylık bağlanması gereken oranın altına düşen kişiler ile üçüncü fıkrada belirtilen aylık ortalama gelir tutarından fazla gelir elde etmeye başlayan kişilerin aylıkları kesilir.

İkinci fıkra kapsamına giren 18 yaşından küçük engelliler, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin (3) numaralı alt bendi kapsamına girenlere ilişkin hükümler çerçevesinde genel sağlık sigortasından yararlandırılır. Bu engellilerin bakımı amacıyla ikinci fıkraya göre aylık bağlanacak kişilerden genel sağlık sigortalısı veya bakmakla yükümlü olunan kişi durumunda olmayanlar 5510 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin (1) numaralı alt bendi kapsamında kabul edilir.

Birinci fıkra hükümlerine göre aylık almaya hak kazanacak şekilde engelli olduğunu belgeleyen ve herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan yetim olarak aylık veya gelir almakta olan çocuklardan bu kurumlardan aldıkları aylık veya gelir toplamı tutarları, bu madde gereğince durumlarına göre ödenebilecek tutardan daha az olanlara; aradaki fark ilgili sosyal güvenlik kurumu tarafından (birden fazla sosyal güvenlik kurumundan aylık veya gelir alanlar için yalnızca tercih edecekleri bir sosyal güvenlik kurumu tarafından) ödenir ve bu şekilde ödenen tutarlar Hazineden tahsil edilir."

20. 2022 sayılı Kanun'un 3. maddesi şöyledir:

"Bu aylıkların başlangıç tarihi, ilgililerin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına yapacakları yazılı müracaatlarını takip eden aybaşıdır.

Bu aylıklar, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından belirlenecek ödeme gün ve dönemlerinde peşin olarak ödenir. Aylığa hak kazanma başlangıç tarihi ile ilk aylık ödemesinin yapıldığı ödeme döneminin ilişkin olduğu aya kadar olan haklar için ise defaten ödeme yapılır.

Peşin verilen gelir ve aylıklar durum değişikliği veya ölüm halinde geri alınmaz. Ancak, aylık bağlama ile ilgili geçim şartının kalkması halinde, aylıklar bu şartın kalktığı tarihi takibeden dönem başından itibaren kesilir."

2. Yönetmelik

21. 25/1/2013 tarihli ve 28539 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşları İle Özürlü ve Muhtaç Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Yönetmelik'in (Yönetmelik) 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Bu Yönetmelik;

a) Sosyal güvenlik kuruluşlarının herhangi birisinden her ne nam altında olursa olsun bir gelir veya aylık hakkından yararlananlar ile uzun vadeli sigorta kolları açısından zorunlu olarak sigortalı olunması gereken bir işte çalışanlar, nafaka bağlanmış veya nafaka bağlanması mümkün olanlar veya 24/5/1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu hükümlerine göre harçlık ödenenler hariç olmak kaydıyla, her ne nam altında olursa olsun kendisine ve eşine ait her türlü gelirler toplamı esas alınmak suretiyle, kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarı asgari ücretin aylık net tutarının 1/3’ünden az olanlar ile aynı tutardan fazla gelir sağlaması mümkün olmayanlardan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından muhtaç olduğuna karar verilen 65 yaşını doldurmuş Türk vatandaşlarını,

...

kapsar"

22. Yönetmelik'in 11. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...

 (2) Yaşlı aylığı ve engelli aylıkları, aşağıda belirtilen hallerde kesilir.

...

ğ) 7 nci maddenin ikinci fıkrasının (a), (e), (f) ve (g) bentlerinde belirtilen sebeplerle veya nafaka almakta olması ya da kişi başına düşen gelirin muhtaçlık sınırına eşit veya üzerinde olması sebebiyle aylık bağlanması koşullarının kaybedilmesi.

h) Nafaka alabilecek olması ya da muhtaçlık sınırına eşit veya üzerinde kişi başına düşen gelir elde edebilecek olması ya da başka sebeplerle muhtaçlık halinin ortadan kalktığının tespit edilmesi.

..."

23. Yönetmelik'in 12. maddesi şöyledir:

"(1) 2022 sayılı Kanun Kapsamında Aylık Alan Özürlülere Sağlık Kurulu Raporu Vermeye Yetkili Hastanelerin Belirlenmesi ile Sağlık Raporlarının Alınmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre belirlenir.

 (2) 2022 sayılı Kanunun uygulanmasında;

a) Engel durumuna göre toplam engel oranı % 40 ile % 69 arasında olanlar “engelli”,

b) Engel durumuna göre toplam Engel oranı % 70 ve üzeri oranda olanlar ise “başkasının yardımı olmaksızın hayatını devam ettiremeyecek derecede engelli”

olarak kabul edilir."

B. Uluslararası Hukuk

1. Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme

24. 3/12/2008 tarihli ve 5825 sayılı Kanun'la onaylanması uygun bulunan Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme'nin "Tanımlar" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"İşbu Sözleşme'nin amaçları açısından;

...

“Makul düzenleme”, engellilerin insan haklarını ve temel özgürlüklerini tam ve diğer bireylerle eşit şekilde kullanmasını veya bunlardan yararlanmasını sağlamak üzere belirli bir durumda ihtiyaç duyulan, ölçüsüz veya aşırı bir yük getirmeyen, gerekli ve uygun değişiklik ve düzenlemeleri ifade eder."

25. Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme'nin "Yeterli yaşam standardı ve sosyal koruma" kenar başlıklı 28. maddesi şöyledir:

"1. Taraf Devletler, engelli kişilerin kendileri ve aileleri için yeterli gıda, giyecek ve konut dahil olmak üzere yeterli bir yaşam standardına sahip olma ve yaşam koşullarının sürekli olarak iyileştirilmesi hakkına sahip olduklarını kabul etmektedirler ve engellilik nedeniyle herhangi bir ayrımcılık uygulanmadan bu hakkın gerçekleştirilmesini teşvik etmek ve korumak için gerekli adımları atacaklardır.

2. Taraf Devletler, engelli kişilerin sosyal koruma ve bu haktan engellilik nedeniyle herhangi bir ayrımcılık uygulanmadan yararlanma hakkına sahip olduklarını kabul etmektedirler ve aşağıdaki amaçlara yönelik önlemler dahil olmak üzere bu hakkın gerçekleştirilmesinin teşvik edilmesi ve korunması için gerekli adımları atacaklardır:

 (a) Engelli kişilerin temiz su hizmetlerinden eşit şekilde yararlanmalarının sağlanması ve engelli olma ile ilgili gereksinimler konusunda gerekli ve uygun maliyetli hizmetler, cihazlar ve başka yardımlardan yararlanmalarının sağlanması;

 (b) Engelli kişilerin, özellikle de engelli kadın ve kızların ve engelli yaşlıların sosyal koruma programları ve yoksulluğun azaltılması programlarından yararlanmalarının sağlanması;

 (c) Yoksulluk içinde yaşayan engelli kişilerin ve ailelerinin, yeterli eğitim, danışmanlık, mali yardım ve geçici bakım yardımı dahil olmak üzere engelli olma ile ilgili giderler konusunda Devletin sağladığı yardımlardan yararlanmalarının sağlanması;

 (d) Engelli kişilerin sosyal konut programlarından yararlanmalarının sağlanması;

 (e) Engelli kişilerin emeklilik imkanları ve programlarından eşit olarak yararlanmalarının sağlanması."

2. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:

“(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.

(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”

27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) yerleşik içtihatlarına göre ayrımcılık, objektif ve mantıklı bir haklılık olmadan aynı durumdaki şahıslara farklı muamelede bulunmaktan ibarettir. Ancak Sözleşme'nin 14. maddesi devletlere var olan eşitsizlikleri gidermek için gruplara farklı davranmayı yasaklamamaktadır, bu nedenle bazı şartlarda eşitsizliği gidermek için farklı muamelenin yapılmaması -makul gereklilikler olmadığı hâlde- söz konusu hükmün ihlaline neden olabilmektedir (Thlimmenos/Yunanistan [BD], B. No 34369/97, § 44; Stec ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No 65731/01, § 51; D.H. ve diğerleri/Çek Cumhuriyeti [BD], B. No:57325/00, 13/11/2007, § 175 ).

28. AİHM, Sözleşme’nin 14. maddesinin engellilerin tüm insan haklarını ve temel özgürlüklerini diğerleriyle eşit şekilde kullanmasını veya bunlardan yararlanmasını sağlamak üzere engelli olan kişilerin beklemekte haklı oldukları -belirli bir durumda ihtiyaç duyulan, ölçüsüz veya aşırı bir yük yüklemeyen, gerekli ve uygun değişiklik ve düzenlemeler olarak ifade edilen- makul düzenlemeler bakımından Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme'deki metinlerde yer alan gereklilikler ışığında incelenmesi gerektiği kanısına varmaktadır. AİHM'e göre bu türden makul düzenlemeler haklı gösterilemeyecek ve ayrımcılık teşkil eden olgusal eşitsizlikleri düzeltmeye imkân vermektedir (Çam/Türkiye, B. No: 51500/08, 23/2/2016, § 65).

29. Sözleşme'ye taraf devletler, pozitif yükümlülükler alanında da takdir marjına sahiptir ve bu takdir marjı, taraf devletlerin sınırlı kaynaklarının dağılımında önceliklerin belirlenmesi söz konusu olduğunda özellikle geniştir (Sentges/Hollanda, B. No: 10522/83-11011/84-11070/84, 19/12/1989, §§ 40, 47; Abdulaziz, Cabales and Balkandali/Birleşik Krallık, 9214/80-9473/81-9474/81, 18/5/1985, § 43). Nitekim AİHM, çocukların koruma altına alınması kararları bağlamında taraf devletlerin takdir marjının geniş olduğu belirtilmiştir (Johansen/Norveç, B. No: 17383/90, 27/6/1996, § 64).

30. AİHM, Francine von Volsem/Belçika (B. No: 14641/89, 9/5/1990) başvurusunda çocuklarıyla yalnız yaşayan ve psikolojik sorunlarından ötürü düzenli bir işte çalışamayan kadın başvurucunun evinin ısınmasını sağlayan elektriğin borcundan dolayı kesilmesini Sözleşme'nin 3. maddesi çerçevesinde insanlık dışı muamele kapsamında değerlendirmiştir. Ancak AİHM somut olayda maddenin aradığı asgari şiddet eşiğinin aşılmadığı gerekçesiyle maddenin ihlal edilmediği sonucuna ulaşmıştır. AİHM anılan kararıyla somut olaydaki ekonomik yetersizliklerden kaynaklı kötü yaşam koşullarını Sözleşme'nin 3. maddesi altında değerlendirmiştir.

31. Sosyal güvenlik hakkına ilişkin hususlar belli koşullar altında Sözleşme'nin 8. maddesi kapsamında incelenebilir. Andersson/İsveç ((k.k.), B. No: 11776/85, 4/3/1986) başvurusunda başvurucu, herhangi bir işte çalışmayan ve evde kalıp çocuğuna bakmak isteyen bir annedir. Başvurucu bu tercihinin gerçekleşmesini teminen devlet nezdinde yapmış olduğu ailesine mali yardımda bulunulması talebinin reddedilmesinin Sözleşme'nin 8. maddesindeki özel hayata saygı hakkına aykırılık oluşturduğunu ileri sürmüştür. AİHM, Sözleşme'nin bireye mali yardım sağlanması şeklindeki bir hakkı güvence altına almadığını belirterek Sözleşme'nin 8. maddesinin ihlal edilmediğini belirtmiştir.

32. AİHM'in konuya ilişkin bir diğer örnek karara konu Vaughan/Birleşik Krallık (B. No: 12639/87, 12/12/1987) başvurusunda başvurucu; iki çocuğu olan, boşanmış bir erkektir. İşsiz olduğu için devletten işsizlik aylığı almaktadır. Başvurucu, velayeti annelerinde olan çocukları ile görüşmek için çok fazla yol parası ödemek zorunda kaldığını belirterek devletten bu masrafların da işsizlik aylığına dâhil edilmesi talebinde bulunmuş fakat başvurucunun söz konusu talebi reddedilmiştir. Başvurucu özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek müdahalenin Sözleşme'nin 8. maddesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür. AİHM, Sözleşme'nin 8. maddesi çerçevesinde özel hayata saygı hakkının bireylerin aile yaşamını tam olarak gerçekleştirmeleri için devletin mali yardım sağlaması yükümlülüğünü getirmediğini belirtmiştir.

33. Sözleşme'nin 8. maddesinin sosyal güvenlik hakkı bağlamında 14. madde ile de bağlantılı olarak ileri sürüldüğü bir diğer başvuru olan Petrovic/Avusturya (B. No: 20458/92, 27/3/1998) başvurusunda başvurucu, devlet memuru olan karısının çalışması bebeğine bakmak için yarı zamanlı işinden izne ayrılmıştır. Başvurucu, çalışmayıp evde bebeğine baktığı için kendisine ödenek sağlanması talebinde bulunmuş fakat söz konusu ödenek ulusal hukuk uyarınca sadece yeni doğum yapanlara tanındığı gerekçesiyle reddedilmiştir (Petrovic/Avusturya, §§ 7-9, 20). AİHM öncelikle, Sözleşme'nin 8. maddesinin çocuk bakım ödeneği şeklinde bir mali yardım sağlanması yönünde bir pozitif yükümlülük getirmediğini belirtmiştir. Dolayısıyla da bu yönde bir yardımın sağlanmamış olması, aile yaşamına saygı hakkı bakımından bir sorun doğurmayacaktır (Petrovic/Avusturya, § 26). Buna mukabil AİHM, çocuk bakım ödeneğinin ulusal hukuk çerçevesinde aile yaşamını geliştirmek için ödendiğini ve devletin bu yolla aile yaşamına saygısını gösterdiğini belirtmiştir. AİHM, sonuç olarak müdahale nedeniyle herhangi bir hakkın ihlal edilmediğine karar vermiştir.

34. AİHM, devletin ihtiyaç sahibi olduğunu iddia eden kişilere yönelik nakdi ödemelere ilişkin pozitif yükümlülüğü ile ilgili yukarıdaki kararlarının aksine negatif yükümlülüğün ihlali kapsamında kesinti suretiyle yapılan müdahalelere ilişkin kararlarında ise farklı bir yaklaşımı benimsemekte ve ihlal kararı vermektedir. AİHM'in konuya ilişkin örnek kararında (Béláné Nagy/Macaristan [BD], 53080/13, 10/2/2015) başvuru konusu olayda 2001 yılında, başvurucuya maluliyet maaşı bağlanmış, ancak başvurucunun engellilik derecesinin, faklı bir yöntem kullanılarak daha az seviyede olduğuna ilişkin yeniden değerlendirme yapılarak maluliyet maaşı iptal edilmiştir. Başvurucu, sonraki yıllarda tekrar muayene olmuş ve en sonunda gerekli engellilik düzeyinde olduğu değerlendirilmiştir. Buna mukabil, 2012 yılında yürürlüğe giren yeni mevzuatla sosyal güvenlik güvencesinin süresiyle ilgili ek uygunluk kriterleri getirilmiştir. Başvurucu bu kriterleri karşılamamıştır. Sonuç olarak, maluliyet derecesi, yeni sistem kapsamında başvurana maluliyet ödeneği hakkı sağlasa da başvuruları reddedilmiştir.

35. Béláné Nagy/Macaristan [BD] kararında AİHM'e göre, her ne kadar Devletler engellilik bakımına erişimi düzenleme konusunda belirli bir takdir payına sahip olsa da bu türden bir bakım bir kez verildikten sonra Devletler bu hakkı özünden yoksun bırakacak kadar ileri gidemez. Bu bağlamda AİHM, başvurucunun makul ve orantılı bir kesintiye tabi tutulmak yerine engellilik bakımından tamamen mahrum bırakıldığını kaydetmiştir. Olayların bu gidişatı başvuranın maluliyet yardımlarına erişim koşulları üzerinde esaslı ve öngörülemez bir değişiklik anlamına gelmiştir. Dolayısıyla başvurucu bu koşullar altında aşırı ve orantısız bir yük altına sokulmuştur. AİHM özellikle, başvurucunun maluliyet yardımına erişim koşullarındaki köklü ve öngörülemez değişiklik nedeniyle, maluliyet bakımından tamamen yoksun bırakıldığını kaydetmiştir.

36. AİHM’in, ödenmekte olan mevcut bir sosyal güvenlik aylığı veya yardımının, ilgili ödeme koşulları değiştirilmek suretiyle tamamen kesilmesine yönelik benzeri müdahalelerin ölçüsüz olduğuna dair Béláné Nagy/Macaristan kararıyla aynı doğrultuda verilmiş yakın tarihli başka ihlal kararları da bulunmaktadır (Kranjc/Slovenya, B. No: 38775/14, 31/10/2017; Fedulov/Rusya, B. No: 53068/08, 8/10/2019).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

37. Mahkemenin 16/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar Yönünden

1. Başvurucunun İddiaları

38. Başvurucu 2022 sayılı Kanun'un 3. maddesinin birinci cümlesinde yer alan "hane içinde kişi başına düşen ortalama ibaresi"nin Anayasa'ya aykırı olduğunu iddia ederek ilgili maddenin iptalini talep etmiştir. Başvurucu, mezkûr madde hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasının mahkemece ciddiye alınmadığını ve gerekçesiz şekilde reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemlerin doğrudan bireysel başvuru konusu yapılamayacağı düzenlenmiştir. Bir yasama işleminin temel hak ve özgürlüğün ihlaline neden olması durumunda doğrudan yasama işlemi aleyhine değil ancak yasama işleminin uygulanması mahiyetindeki işlem, eylem ve ihmallere karşı bireysel başvuru yapılabilir (Süleyman Erte, B. No: 2013/469, 16/4/2013, § 17; Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 37).

40. Somut olayda başvurucu, yasama işlemlerinin Anayasa'ya aykırı olduğu ve iptal edilmesi gerektiği iddiasıyla bireysel başvuruda bulunmuştur. Bireysel başvuru kapsamında yasama işlemlerinin doğrudan ve soyut olarak Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvuru yapılamaz.

41. Diğer taraftan bir hükmün Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunma hakkı derece mahkemelerine tanınmış mutlak bir haktır ve taraflarca bu konuda ileri sürülen iddiaları değerlendirme ve gerekçelendirme yine derece mahkemelerinin yetkisi dâhilindedir (Muammer Özkoca, B. No: 2016/1567, 27/11/2019, § 26).

42. Başvuru konusu olayda, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili olmayan ve kanunların Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvuru talebi hakkında mahkeme kararında gerekçeye yer verilmediğine yönelik ihlal iddialarının adil yargılanma hakkının kapsamına girmediği anlaşılmaktadır.

43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma ve Geliştirme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

44. Başvurucu, yaklaşık yirmi bir yıldır kesintisiz olarak almakta olduğu engelli aylığının yaşanılan hane içinde kişi başına düşen ortalama gelirin kanunda belirtilen miktarı aştığı gerekçesiyle Vakfın Mütevelli Heyetince kesilmesinden yakınmaktadır. Başvurucu, Vakfın bu şekilde aylık bağlama ya da iptal etme gibi bir yetkisinin bulunmadığını belirtmektedir. Başvurucuya göre kişiye bağlanacak aylığın ve sosyal yardımın tespitinde hane içi gelirin esas alınması da mümkün değildir. Başvurucu, emekli aylığının kesilmesi için esas alınan tutarın bir kişinin asgari ihtiyaçlarını ve geçimini sağlamaya elverişli tutar olmadığından şikâyetçidir.

45. Başvurucu, kendisini geçindirecek bir işte çalışamayacağı ve yaşamını idame ettirecek bir gelire sahip olmadığı için engelli aylığının bağlandığını ifade etmektedir. Başvurucuya göre bu itibarla engelli aylığının tayin ve tespitinde şahsı yetişkin ve özerk bir birey olarak ele alınmış, ülkemizin eşit ve sosyal yardıma muhtaç bir vatandaşı olarak kendi koşulları içinde değerlendirilmiştir. Başvurucu, yapılan yeni düzenleme ile engellilerin özerk ve ailelerinden bağımsız bireyler olarak ele alınmadığını ve devletin vatandaşına karşı anayasal yükümlülüğünü aile kurumunun üzerine yıkmaya çalıştığını iddia etmektedir. Başvurucu ayrıca, mevcut uygulamanın bu şekliyle Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme'ye de aykırılık teşkil ettiğini belirtmektedir. Başvurucu son olarak başvuru konusu kararın yeterli gerekçe içermediğinden şikâyetçi olmaktadır. Başvurucu sonuç olarak bu gerekçelerle Anayasa'nın 2., 5., 6., 10., 17., 36., 60., 61. ve 141. maddelerinde düzenlenen ilke ve hakların ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

2. Değerlendirme

46. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes,... maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”

47. Anayasa’nın 2. maddesi şöyledir:

"Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir."

48. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Devletin temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."

49. Anayasa’nın 60. maddesi şöyledir:

"Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.

Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar."

50. Anayasa’nın 61. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Devlet harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malül ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar.

Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır...

Bu amaçlarla gerekli teşkilat ve tesisleri kurar veya kurdurur."

51. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun kesilen engelli aylığının ekonomik geleceği üzerinde önemli bir etki oluşturduğu dikkate alınarak başvurucunun tüm şikâyetleri Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamında incelenmiştir (benzer yönde bkz. İbrahim Acar, B. No: 2016/3140, 7/11/2019, § 24).

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

52. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

53. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup bu düzenlemede yer verilen maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkı, Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde özel yaşama saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlük hakkı ile, bireyin kendisini gerçekleştirme ve kendisine ilişkin kararlar alabilme hakkına karşılık gelmektedir (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187,19/12/2013, § 30).

54. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka keyfî bir şekilde müdahale etmemelerini, kişilerin fiziksel ve ruhsal yönden zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (benzer yönde Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81; Hüdayi Ercoşkun, B. No: 2013/6235, 10/3/2016, § 90 ).

55. Yukarıda belirtilen genel açıklamalardan sonra ilk olarak başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına yönelik bir müdahalenin bulunup bulunmadığı belirlenmelidir. Müdahalenin varlığının tespit edilmesi hâlinde bu müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesi kapsamında kanunla öngörülme, meşru bir amaç taşıma, demokratik toplum düzenine uygunluk ve ölçülülük şartlarını sağlayıp sağlamadığı değerlendirilmelidir.

ii. Müdahalenin Varlığı

56. Somut olayda 1/9/1994 tarihinden 23/7/2015 tarihine kadar engelli aylığı almakta olan başvurunun söz konusu aylığının 2022 sayılı Kanun'un 2. maddesinde aylık almaya hak kazanan kişileri sınırlamaya yönelik 2013 yılında yapılan değişiklik üzerine Vakıf Mütevelli Heyeti tarafından değişiklik gerekçe gösterilerek 23/7/2015 tarihinde kesilmesi başvurucunun maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına müdahale oluşturmaktadır.

iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

57. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

58. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 17. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir ( Halil Berk, B. No: 2017/8758, 21/3/2018, § 49; Süveyda Yarkın, B. No: 2017/39967, 11/12/2019, § 32; Şennur Acar, B. No: 2017/9370, 27/2/2020, § 34; R.G. [GK], B. No: 2017/31619, 23/7/2020, § 82).

 (1). Kanunilik

59. Hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması ölçütü anayasa yargısında önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36).

60. Diğer yandan hukuki güvenlik ve hukuki belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; E.2014/183, K.2015/122, 30/12/2015, § 5). Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını; ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; E.2010/80, K.2011/178, 29/12/2011).

61. Hukuk devleti ilkesinin temel gereklerinden biri de kazanılmış haklara saygı gösterilmesidir. Kazanılmış haklara saygı, hukuk güvenliği ilkesinin bir sonucudur. Kazanılmış hak kişinin bulunduğu statüden doğan, tahakkuk etmiş, kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel alacak niteliğine dönüşmüş haktır. Kazanılmış bir haktan söz edilebilmesi için bu hakkın yeni yasadan önce yürürlükte olan kurallara göre bütün sonuçlarıyla fiilen elde edilmiş olması gerekir (AYM, E.2017/20, K.2018/75, 5/7/2018, § 33). Bir statüye bağlı olarak ileriye dönük, beklenen haklar ise bu nitelikte değildir (AYM, E.2015/46, K.2017/130, 26/7/2017, § 99).

62. Kazanılmış haklara dokunmamak kaydıyla hukuki düzenlemelerde değişiklik yapmak kanun koyucunun takdirindedir. Ancak kanun koyucunun hakkaniyet ölçütlerini gözetme yükümlülüğü, önceki düzene dayanan beklentilerin gözönünde bulundurulmaması hâlinde hakkaniyete aykırı sonuçlar doğuracak olan yasal değişikliklerin yapılmamasını veya geçiş hükümleriyle özel hâller için hakkaniyete uygun istisnalar getirilmesini gerektirir (AYM, E.2016/195, K.2017/158, 16/11/2017, § 67).

63. Hukuk devletinin önemli bir unsuru olarak hukuki güvenlik ilkesi, sadece bireylerin devlet faaliyetlerine duyduğu güveni değil aynı zamanda yürürlükteki mevzuatın süreceğine duyulan güveni de içerir. Bu nedenle hukuki güvenlik ilkesi, yürürlükte bulunan hukuk kurallarına uygun olarak teessüs etmiş kazanılmış hakları korumanın yanında kazanılmış hakka dönüşmemiş beklentileri de belli ölçüde korumaktadır (AYM, E.2016/195, K.2017/158, 16/11/2017, § 68).

64. Anayasa Mahkemesinin 20/9/2012 tarihli ve E.2012/65, K.2012/128 sayılı kararında da ifade edildiği üzere kanunların uzun süreli uygulanmasına güvenerek hayatını yönlendiren, hukuki iş ve işlemlere girişen bireyin bu kanunların uygulanacağı yolunda oluşan beklentisinin mümkün olduğunca korunması gerekmektedir. Ancak hukuki güvenlik ilkesi, her türlü beklentinin korunmasını zorunlu kılmaz. Aksi takdirde kanun koyucunun hukuk düzeninde değişiklik yapması olanaksız hâle gelir. Zira her hukuk kuralının yürürlüğe girdiği andan itibaren bireylerde az veya çok bir beklenti yaratması ve değişmesi durumunda da beklentilerin boşa çıkması, bireylerin az veya çok hayal kırıklığı yaşaması işin doğası gereğidir. Bu nedenle her türlü beklentinin hukuki güvenlik ilkesi kapsamında koruma görmesi düşünülemez. Korunmaya değer beklenti belli bir yoğunluğa ulaşan, diğer bir ifadeyle meşru (haklı) hâle gelen beklentilerdir (AYM, E.2016/195, K.2017/158, 16/11/2017, § 69).

65. Başvurucu hakkında tesis edilen idari işlemin 2022 sayılı Kanun'un 1. ve 2. maddelerine dayandırıldığı görülmektedir.

66. Anayasa'nın 61. maddesinde yer verilen "Devletin engellileri koruyup toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlaması gerektiğine" yönelik hükmün uygulanması çerçevesinde kanun koyucu engelli aylığı verilmesine ilişkin bir düzenleme yapmıştır. Başvurucuya da bu düzenleme çerçevesinde engelli aylığı bağlanmış ancak 2013 yılında yapılan kanun değişikliğiyle aylık bağlanma ölçütleri değiştirilerek başvurucunun engelli aylığı bütünüyle kesilmiştir. Engelli aylığı ödemesine ilişkin kanun hükümlerinin uygulanmasına güvenerek ekonomik hayatını yönlendiren, hukuki iş ve işlemlere girişen başvurucunun aylığının kesilmesine yönelik müdahale öngörülebilir değildir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi somut başvurunun koşulları altında müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük bağlamında incelenmesi gerektiği sonucuna varmıştır.

 (2). Meşru Amaç

67. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının hangi amaçlarla sınırlanabileceği belirtilmemiştir. Buna mukabil Anayasa'nın 14. maddesinin “Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.” şeklindeki ikinci fıkrası, temel hakların Anayasa'nın bütünlüğü içerisinde ele alınmasına ilişkin çok önemli bir yorum kuralı getirmektedir. “Temel hak ve hürriyetlerin Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılması” biçimindeki ifade, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı da dâhil olmak üzere bütün temel hakların birbirleriyle ve diğer anayasal ilkelerle birlikte yorumlanması ve sınırlandırma ilişkisi içinde kavranması zorunluluğunu doğurmaktadır (Esra Nur Özbey, B. No: 2013/7443, 20/5/2015, § 70; Şehmus Özsubaşı [GK], B. No: 2013/2582, 3/3/2016 § 72).

68. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında Anayasa’nın tüm maddelerinin aynı etki ve değerde olduğu ve aralarında bir üstünlük sıralamasının bulunmadığı, uygulamada bunlardan birine öncelik tanımanın olanaklı olmadığı, kimi zaman zorunlu olarak birlikte uygulanan iki Anayasa kuralından birinin diğerinin sınırını oluşturabildiği belirtilmiştir (AYM, E.2011/134, K.2012/83, 24/5/2012). Başka bir deyişle hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir (AYM, E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012; Şehmus Özsubaşı, § 73).

69. Somut olayda idarenin mali kaynaklarının sınırlılığı sebebiyle kesinti işlemine dayanak kuralda öngörülen ölçütün getirildiği dikkate alındığında Anayasa'nın 65. maddesi de dikkate alındığında müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacının olduğu anlaşılmaktadır.

 (3). Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük

 (i) Genel İlkeler

70. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).

71. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat Üstündağ, § 46).

72. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).

 (ii) İlkelerin Olaya Uygulanması

73. Başvuru konusu olayda başvurucu 1/9/1994 tarihinden 23/7/2015 tarihine kadar engelli aylığı almıştır. Engelli aylığı alınmasına imkân veren 2022 sayılı Kanun'un 2. maddesinde aylık almaya hak kazanan kişileri sınırlamaya yönelik 2013 yılında yapılan değişiklik üzerine Vakıf Mütevelli Heyeti tarafından değişiklik gerekçe gösterilerek23/7/2015 tarihinde engelli aylığının kesilmesine karar verilmiştir.

74. Başvurucunun engelli aylığının kesilmesine ilişkin idari işlem ile bu işlemin dayanağını teşkil eden Vakfın kararının iptali ve yoksun kalınan engelli aylıklarının ödenmesi talebiyle açtığı dava, başvurucunun yaşadığı haneye giren toplam gelirin 4.420 TL olduğu, kişi başına düşen gelir miktarının 1.104,96 TL olduğu, bu tutarın ise mevzuat gereği 16 yaşından büyükler için belirlenmiş olan asgari ücretin aylık net tutarının 1/3’ünden fazla olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.

75. Somut olayda yeni düzenlemeyle öngörülen gelir ölçütünün getirilme amacının malî kaynaklarının sınırlılığı sebebiyle öncelikli olarak mutlak bir biçimde yardıma muhtaç engellilere nakdi yardım yapılması olduğu açıktır. Bu kapsamda müdahalenin bu kamu yararını amacını gerçekleştirmeyi sağlayabileceği için elverişli olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

76. Bunun yanında Anayasa'nın 17. maddesinin bireylere herhangi bir sosyal güvenlik yardımı sağlanması şeklinde mutlak bir pozitif yükümlülük getirmemektedir. Diğer yandan devlet, Anayasa'nın 61. maddesi çerçevesinde engellilerin korunmaları ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri almak konusunda belirli bir takdir yetkisi de bulunmaktadır. Nitekim Anayasa’nın 65. maddesinde de malî kaynakların sınırlılığına değinilmiştir. Buna göre idarenin bu takdir yetkisi, sınırlı kaynaklarının dağılımında önceliklerin belirlenmesi ve gerekli araçların seçimi noktasında oldukça geniştir.

77. Son olarak müdahalenin orantılı olup olmadığı tartışılmalıdır. Kanunun yürürlük tarihinden sonra yeni bağlanacak aylıklar yönünden farklı ölçütler belirlenmesi ve belirlenen ölçütlere göre aylık bağlanmaması, yukarıda değinilen mali kaynakların sınırlılığına dayalı kamu yararı amacı karşısında kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının korunmasına yönelik adil dengeyi bozmamaktadır. Ancak somut olayda engelli olan başvurucuya ilk defa aylık bağlanması söz konusu olmayıp zaten bağlanmış aylığın kesilmesi söz konusudur. Diğer bir deyişle olayda şikâyete konu husus, devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında olduğu iddiasıyla ilk defa aylık bağlanması söz konusu olmayıp devletin negatif yükümlülüğü kapsamında değerlendirilebilecek doğrudan aylık kesintisi şeklinde yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu iddiasıdır.

78. Anayasa’nın 17. maddesi devletin herhangi bir sosyal güvenlik yardımının veya ödemesinin yapılıp yapılmaması ya da bu çerçevede hangi menfaatlerin sağlanacağı veyahut bu yardım ve ödemelerin miktarı ile ilgili olarak karar vermesi üzerinde bir kısıtlama getirmemektedir. Kişinin bir sosyal güvenlik yardımı kapsamına dâhil edilmesi bu sistemin değiştirilemeyeceği anlamına da gelmemektedir. Buna göre sağlanan yardım veya aylığın kapsamına göre ödemeye uygunluk koşullarının değiştirilebilmesi de kanun koyucunun takdirindedir. Ekonomik ve sosyal yapıdaki değişikliklere, sosyal yardıma ihtiyaç duyan kişi kategorileri hakkında gelişen görüşlere ve ayrıca bireysel durumların gelişimine bağlı olarak sosyal güvenlik mevzuatında değişiklikler yapılabileceği kabul edilebilir (benzer yönde bkz. AİHM, Carson ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 42184/05, §§ 85-89).

79. Somut olayda ise başvurucuya daha önceki ölçütlere göre ödenmekte olan engelli aylığının yapılan kanun değişikliğiyle bütünüyle kesilmesinin aşırı bir külfet yüklediği açıktır. Buna göre olayda mevcut bir aylığın azaltılması söz konusu olmayıp bütünüyle bu aylıktan yoksun bırakılması söz konusudur. Üstelik kuralda veya kuralın bulunduğu kanun hükümlerinde herhangi bir geçiş hükmü de öngörülmemiş, kişilerin almakta oldukları aylıkları bir anda kaybetmelerine neden olunmuştur. Bunun yanında söz konusu nakdi yardımın yerine geçebilecek başka bir menfaatin veya yardımın varlığı da söz konusu değildir. Kaldı ki kuralın ilgili olduğu kişiler, Anayasa’nın 61. maddesinin ikinci fıkrasına göre korunması yönünde güvence getirilen engelli bireylerdir. Buna rağmen kuralın yasama süreci incelendiğinde ödenmekte olan aylıkların tamamen ve bir anda kesilmesini haklı kılabilecek zorunlu bir ekonomik veya başka gerekçeye de yer verilmediği görülmektedir. Olayların bu gidişatı başvurucunun engelli aylığına erişim koşulları üzerinde esaslı ve öngörülemez bir değişiklik anlamına gelmiştir. Dolayısıyla başvurucu bu koşullar altında aşırı ve orantısız bir yük altına sokulmuştur.

80. Diğer yandan başvurucu engelli aylığının kesilmesi sonucu kazanılmış haklarının ihlal edildiğine yönelik iddialarının derece mahkemelerince dikkate alınmamasından da şikayetçidir. Öncelikle mahkeme kararlarının incelenmesi neticesinde mahkemelerin başvurucunun kazanılmış hakka saygı ilkesinin ihlal edildiği iddiasına itibar etmedikleri anlaşılmaktadır. Esasında bir statüye bağlı olarak ileriye dönük beklenen haklar, kazanılmış hak niteliği taşımadığından engelli aylığı alınmasına imkân veren 2022 sayılı Kanun maddesinde aylık almaya hak kazanan kişileri sınırlamaya yönelik 12/7/2013 tarihinde yapılan değişiklik sonrasında engelli aylığının kesilmesi uygulamasına gidilmesinde engelli aylığı kesilen kişiler yönünden kazanılmış haktan söz edilemez. Nitekim değişikliğe uğrayan kuralda bireylerin bulunduğu statülerden doğan, tahakkuk etmiş ve kendileri yönünden kesinleşmiş, kişisel alacak niteliğine dönüşmüş haklara yönelik bir düzenleme öngörülmediğinden kazanılmış hakları ihlal eden bir müdahale söz konusu değildir.

81. Bununla birlikte başvurucunun 2013 yılında gerçekleşen yasal değişikliğe kadar engelli aylığı almakla engelli statüsüne bağlı olarak ileriye dönük engelli aylığının kesintisiz devam edeceğine yönelik haklı beklentisinin bulunmadığı söylenemez. Nitekim başvurucunun hakkında düzenlenen sağlık kuruluşu raporuna istinaden almakta olduğu engelli aylığı, mezkur raporda yer alan tespitlerin hiçbirisinde değişiklik olmamasına rağmen ilgili kanun maddesinde yapılan öngörülemez bir değişiklik sonucu herhangi bir şekilde kısıntıya gidilmeden tamamen kesilmiştir. Üstelik Anayasa'nın 61. maddesinde yer verilen "Devletin engellileri koruyup toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlaması gerektiğine" ilişkin açık anayasal yükümlülük karşısında mezkur öngörülemez değişikliğin herkes yönünden objektif olarak beklenebilecek bir beklentiyi sonuçsuz bıraktığı da açıktır. Nihayetinde engelli aylığı ödemesine dayanak kanun maddesinin yirmi bir yıl gibi uzun bir müddet uygulanmasına güvenerek ekonomik hayatını yönlendiren, hukuki iş ve işlemlere girişen başvurucunun mezkur uygulamanın süreceği yolunda oluşan beklentisinin mümkün olduğunca korunması gerekmektedir. Buna göre yeni kanuni düzenlemeyle yasa koyucu, başvurucu için önceki nakdi ödeme yerine ikame edilebilecek alternatif bir koruma yöntemi de ihdas etmeyerek engelli bir birey olan başvurucunun sosyal güvenlik hakkından sistemli bir şekilde mahrum bırakılmasına neden olmuştur.

82. Bu bağlamda başvurucunun engellilik aylığı alma konusundaki devam eden ve tanınmış haklı beklentisinin varlığı, başvurucunun yirmi bir yıl gibi uzun bir müddet boyunca engellilik derecesinin değiştiğini tevsik eder yeni bir sağlık kurulu raporu tesis edilmemiş olmasıyla ortaya konmuştur. Dolayısıyla başvurucunun engelli aylığı 2015 yılında kesilmiş olmasına rağmen meşru ve süregelen bir haklı beklentisi bulunmaktadır.

83. Ayrıca hukukun üstünlüğüne saygı ve hukuki güvenlik ilkeleri, devletlerin çalışma kapasitesi kanuni düzeyin altına düşen kişilere -plana yeterli katkıda bulunmuş olmaları koşuluyla- sosyal yardımlaşma temelinde belirli bir gelir sağlamasını gerektirmektedir. Anayasa'nın 61. ve 65. maddeleri uyarınca devletin mali kaynakları ölçüsünde engellilerin korunmaları ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri almak konusunda takdir yetkisi bulunmaktadır. Devletin bu takdir yetkisi çerçevesinde çıkarılan kanunla engelli kişilere aylık bağlanmasını düzenlediği açıktır. Başvurucu da bu kapsamda yirmi bir yıldır engelli aylığı almıştır. Bununla birlikte başvurucunun engellilik durumunda hiçbir değişiklik olmamasına karşın aradan çok uzun zaman geçtikten sonra farklı bir hesaplama yöntemi getiren kanuni bir düzenlemeye dayanılarak engelli aylığının tümüyle kesilmesi hukuki güvenlik ve meşru beklentilerin korunması ilkelerine uygun olmamıştır.

84. Sonuç olarak her ne kadar sosyal güvenlik alanında kanun koyucunun geniş bir takdir yetkisinin olduğu kabul edilse dahi engellilere ödenmekte olan aylıkların hiçbir geçiş hükmü veya başka bir tedbir öngörülmeden ve bunu gerektiren açık bir zorlayıcı gerekçe de öne sürülmeden tamamıyla kesilmesinin Anayasa’da özel olarak korunmaları öngörülen engelli bir birey olan başvurucu yönünden aşırı bir külfete yol açtığı ve değinilen kamu yararı amacıyla karşılaştırıldığında müdahalenin orantılı olmadığı değerlendirilmektedir. Bu durum müdahale ile öngörülen kamu yararının sağlanması amacı ile başvurucunun maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının korunması arasındaki adil dengenin başvurucu aleyhine bozulması sonucunu doğurmuştur.

85. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Hasan Tahsin GÖKCAN bu görüşe katılmamıştır.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

86. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

87. Başvurucu, ihlalin tespiti ile tazminat talep etmiştir.

88. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

89. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

90. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).

91. Somut olayda başvurucunun engelli aylığı idarece kesilmiştir. Dolayısıyla maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkına yönelik ihlalin idari bir karardan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte mahkeme de ihlali giderememiştir.

92. Bu durumda kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, ihlal sonucuna uygun olarak engelli aylığının kesilmesine yönelik idari işlemin iptalinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Bursa 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

93. İhlalin tespitinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

94. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL tutarındaki yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Hasan Tahsin GÖKCAN'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Hasan Tahsin GÖKCAN'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bursa 1. İdare Mahkemesine (E.2015/1616, K.2016/1275) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/9/2020 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

Başvuranın 2022 sayılı Kanunun 2. maddesi uyarınca uzun süredir almakta olduğu engelli aylığı, Kanunda yapılan değişiklik ile getirilen kriter gereği, hane içinde kişi başına düşen ortalama aylık gelirin asgari ücretin aylık tutarının üçte birinden fazla olması nedeniyle 2015 yılı Eylül ayında sona erdirilmiştir. Mahkememiz Birinci Bölüm çoğunluğu tarafından başvurucunun engelli aylığının kesilmesi işleminin iptaline yönelik davanın reddedilmesi nedeniyle maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik ve Esas Yönünden

Bireysel başvuru formunda başka bir geliri olmadığı belirtilen başvuranın “…ayda 303 TL ile yaşayabilmesi mümkün olmadığı gibi, hanesinde kişi başına düşen gelirin 303 liranın üzerinde olduğu gerekçesiyle kendisine ait engelli aylığının kesilmesi de Anayasanın 17. maddesine açıkça aykırıdır” sözleriyle engelli aylığının kesilmesinin Anayasanın 17. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkememiz kararında da inceleme Sözleşmenin 8. maddesi bağlamında ve Anayasanın 17. maddesi uyarınca (özel hayat boyutuyla) kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamında yapılmıştır.

Mahkememiz kararlarında özel hayat boyutuyla maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkının (AY 17/1) Sözleşmenin 8. maddesine karşılık geldiği kabul edilmektedir. Bununla birlikte özel hayatın korunması hakkını kapsayan Sözleşmenin 8. maddesi “yeterli yaşama standardı hakkını” veya engellilere böyle bir güvenceyi içermemektedir (Sözleşmenin 8. mali yardım veya yeterli yaşama standardı hakkını kapsamadığı yönündeki kararlar için bkz. AİHM Andersson/İsveç, B. No. 11776/85, 4.3.1986; Vaughan, B. No: 12639/87, 12 Aralık 1987).Öte yandan iç hukukta böyle bir hak tanındığında, söz konusu hakkın ayrımcılık temelinde uygulanmadığı iddiaları Sözleşmenin 8 ve 14. maddeleri bağlamında dile getirilebilir. İncelenen başvuruda ise ayrımcılık iddiası bulunmamaktadır. Anayasanın 17/1. maddesinin de asgari yaşama standardı sağlamayı veya sosyal güvenlik hakkını güvence altına aldığı söylenemez. İç hukukta tanınan şekliyle engelli aylığının kesilmesine ilişkin iddianın Sözleşme ve Anayasa ortak paydasında mülkiyet hakkı bağlamında dile getirilmesi söz konusu olabilir. Bununla birlikte başvuru formunda mülkiyet hakkına yönelik bir iddiada bulunulmamıştır. Başvuruda aylığın kesilmesi ve açılan davanın reddi dolayısıyla 17. madde dışında Anayasanın 2, 5, 90, 60 ve 61. maddelerine aykırılık iddiaları ileri sürülmüştür.

Anayasanın 17/1. maddesinde düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı, Anayasanın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete, temel haklara saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını zorunlu kılan pozitif ve negatif ödevler yüklemektedir (bkz. Serpil Kerimoğlu ve diğ. B. No: 2012/7252, 17.9.2013, par. 50, 51). Anılan yükümlülükleri gereği devlet etkili mekanizmalar kurmak, usul güvenceleri içeren yargı yollarını oluşturmak, etkili başvuru ve karar haklarını temin etmek gibi tedbirleri almalıdır. Başvuranın aylığının kesilmesi nedeniyle iptal davası açma, iddialarını ve delillerini mahkeme önünde ileri sürme şeklindeki hukuk yolunu kullandığı gözetildiğinde Devletin Anayasanın 5 ve 17. maddeleri uyarınca pozitif yükümlülüğünü yerine getirdiği anlaşılmaktadır. Başvuruda mülkiyet hakkına dayanılmamış, asgari yaşam hakkı imasıyla maddi ve manevi varlığı koruma hakkının ihlal edildiği ileri sürülmüştür. Ne var ki Anayasanın 17/1. maddesi asgari yaşam seviyesini sağlama bağlamıyla sosyal güvenlik hakkını ve engellilere maddi yardım sağlanmasını güvence altına almamaktadır.

Anayasanın 17/1. maddesine bağlı devletin yükümlülüklerinin kişilere ekonomik ve sosyal alanda bazı ekonomik güvencelerin verilmesini sağlamayı kapsamadığı açıktır. Genel nitelikli bir fiil hakkı niteliğinde bulunması dolayısıyla Anayasadaki bütün haklarla doğrudan veya dolaylı ilişki kurulabilecek olan maddi ve manevi varlığı koruma hakkından ekonomik haklara ilişkin bir sonuç çıkartılması yorum ilkelerine de uymamaktadır. Bu tür yükümlülükler Anayasada yer alan ilgili diğer bazı haklara bağlı olarak söz konusu olabilir. Ancak bunların incelenebilmesi için bireysel başvuru konusunu oluşturmaları zorunludur. Başvurunun kapsamı dikkate alındığında diğer haklar yönünden inceleme yapılamamaktadır.

Öte yandan Anayasa Mahkemesi çok sayıdaki kararında kazanılmış haktan söz edilebilmesi için bu hakkın yeni yasadan önce yürürlükteki kurallara göre fiilen elde edilmiş olması gerektiğini ifade etmiştir (örn. AYM E. 2017/20 – K. 2018/75, 5.7.2018, par. 33). Bu noktada gerek Sözleşme’nin 8. maddesinin, gerekse Anayasanın 17. maddesinin Devlete kişilerin sosyal güvenlik hukukundaki statülerinin sağlanması, hatta belirli bir düzey gelir standardı oluşturması şeklinde pozitif bir yükümlülük getirmediğini hatırlamak gerekir. Dolayısıyla “bir statüye bağlı olarak ileriye dönük beklenen hakların kazanılmış hak niteliğinde bulunmadığı” yönündeki Mahkememiz kararlarını (örn. AYM E. 2015/46 – K. 2017/130, 26.7.2017, par. 99) bu tespitle birlikte değerlendirmek gerekir. Ayrıca Kanun değişikliği ile hane geliri konusunda belirli bir asgari standardın altında kalanlara yine aylığın ödeneceğinin öngörülerek haklar arasında dengenin de sağlandığı dikkate alınmalıdır.

Belirtilen nedenlerle, engelli aylığının kesilmesiyle neticelenen idari işlem ve mahkeme kararı süreciyle maddi ve manevi varlığı koruma hakkının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun bulunması nedeniyle kabul edilemez bulunduğuna karar verilmesi gerektiği görüşüyle farklı oy kullandım.

2. Giderim Yönünden

Başvuranın engelli aylığının kesilmesinin dayanağını oluşturan idari işlemde ve Mahkeme kararında 2022 sayılı Kanunun 20.2.2014 tarihli ve 6525 sayılı Kanunla değişik üçüncü fıkrası gösterilmiştir. Gerek idarenin uygulaması, gerekse idare mahkemesi ve bölge idare mahkemesinin yorumuna göre engelli aylığının verilmesi için hane başı asgari gelir kriteri öngören bu kural mevcut aylık alanlar bakımından da uygulanmalıdır. Bununla birlikte çoğunluk görüşü doğrultusunda yazılan Bölüm kararı gerekçesinde (par. 66, 73, 79) ihlalin kanundan kaynaklandığı, hatta kanunda geçiş hükmünün de öngörülmediği belirtilmektedir. Öte yandan bu yaklaşımla çelişir biçimde ihlalin idari karardan kaynaklandığı da ifade edilmiştir (par.91). Kanundan kaynaklanan ihlallerde Mahkememiz ihlalin yasama organına bildirilmesine ve giderim olarak tazminat verilmesine hükmetmektedir. Bu açıdan kararda ihlalin yasama organına bildirilmesi gereğinin yerine getirilmemesi ve giderim yönünden de yeniden yargılama kararı verilmesinin uygun olmadığı düşüncesindeyim.

 

 

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 Başkan

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Devrim Alyüz [1.B.], B. No: 2017/40383, 16/9/2020, § …)
   
Başvuru Adı DEVRİM ALYÜZ
Başvuru No 2017/40383
Başvuru Tarihi 4/12/2017
Karar Tarihi 16/9/2020

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, engelli aylığı almakta olan başvurucunun kazanılmış haklara saygı ilkesine aykırı olarak aylığının kesilmesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Maddi ve manevi varlığın korunması hakkı Fiziksel ve ruhsal bütünlük (şiddet, kazalar vs) İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2022 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun 1
2
3
Yönetmelik 25/1/2013 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşları İle Özürlü ve Muhtaç Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Yönetmelik 2
11
12
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi