TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET ALBAYRAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/31059)
|
|
Karar Tarihi: 11/12/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M.Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Abdullah
UÇAR
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet
ALBAYRAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Şeref
PEKUZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması,
tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluğa itirazın bağımsız ve tarafsız
hâkim güvencelerine aykırı olan sulh ceza hâkimlikleri ve ağır ceza
mahkemelerince karara bağlanması, tutukluluğun hukukiliğine etkili bir şekilde
itiraz edememesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; gözaltına
alınma anından itibaren avukat yardımından yararlandırılmama, gözaltı ve ceza
infaz kurumu koşullarının insani olmaması ve
psikolojik rahatsızlığa rağmen ceza infaz kurumunda tutulma nedeniyle kötü
muamele yasağının; açık ve kapalı görüş hakkının sınırlandırılması nedenleriyle
özel hayat ve aile hayatına saygı hakkının; gözaltındayken Kur'an-ı Kerim
verilmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle din ve vicdan özgürlüğünün ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/7/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde bir askerî darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde
son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak-
bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden
ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)
ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz
ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da darbe
girişimiyle doğrudan bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 51, Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. Emniyet müdürü olan başvurucunun da aralarında bulunduğu bir
kısım şüphelinin FETÖ/PDY'nin emniyet yapılanması
içinde yer aldıklarının bazı müşteki ve tanıklar tarafından ifade edilmesi
üzerine Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) başvurucu hakkında
FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar nedeniyle soruşturma başlatılmıştır.
11. Başvurucu anılan soruşturma kapsamında 27/7/2016 tarihinde
gözaltına alınmıştır.
12. Başsavcılık, başvurucuyu anayasal düzeni ortadan kaldırmaya
teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından tutuklanması
istemiyle 29/7/2016 tarihinde Kayseri 3. Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) sevk
etmiştir.
13. Hâkimlik 30/7/2016 tarihinde başvurucunun anayasal düzeni
ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından
tutuklanmasına karar vermiştir.
14. Başvurucu 3/8/2016 tarihinde karara itiraz etmiş, Kayseri 1.
Sulh Ceza Hâkimliğince 4/8/2016 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar
verilmiştir.
15. Başsavcılığın aynı olaya ilişkin olarak yürüttüğü farklı bir
soruşturmada 19/8/2016 tarihli iddianamesi ile başvurucunun Anayasa'yı ihlal,
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini düşürmeye teşebbüs, silahlı terör örgütü üyesi
olma suçlarından cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde
kamu davası açılmıştır. İddianamede başvurucu ile birlikte toplam 68 şüphelinin
cezalandırılması talep edilmiştir. Başvurucu anılan soruşturmada tutuklu
bulunmamaktadır.
16. İddianame Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme)
24/8/2016 tarihinde kabul edilerek E.2016/342 sayılı dosya üzerinden kovuşturma
aşaması başlamıştır.
17. Başvurucunun tutuklu bulunduğu soruşturmada Başsavcılık
6/2/2017 tarihli iddianamesi ile başvurucu hakkında silahlı terör örgütü üyesi
olma suçundan yürütülen E.2016/342 sayılı dosya ile birleştirilmesi talebiyle
kamu davası açmıştır.
18. Mahkeme 17/2/2017 tarihinde iddianameyi kabul etmiş ve bu
davanın Mahkemenin E.2016/342 sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar
vermiştir.
19. Başvurucu tahliyesine karar verilmesi talebiyle Mahkemeye müdafii aracılığıyla başvurmuş, Mahkeme 29/6/2017 tarihli
kararı ile başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına itiraz yolu açık olmak
üzere karar vermiştir.
20. Başvurucu kararı 3/7/2017 tarihinde öğrendiğini
bildirmiştir.
21. Başvuru formu ve eklerinde, Mahkemenin 29/6/2017 tarihli
tutukluluğun devamı kararına karşı itiraz yoluna gidildiğine dair bilgi ve/veya
belge sunulmamıştır.
22. Başvurucu 19/7/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
23. Başvurucu ve diğer sanık yönünden tefrik edilerek Mahkemenin
E.2017/575 sayılı dosyasına kaydedilen kamu davasında Mahkeme 20/2/2018
tarihinde, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve Türkiye
Cumhuriyeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs
etme suçlarından anılan suçları oluşturan olayların iddianamede anlatılmadığı
gerekçesiyle hüküm kurulmasına yer olmadığına, başvurucunun silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına,
tahliyesine ve yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol tedbirinin
uygulanmasına karar vermiştir.
24. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
istinaf kanun yolunda derdesttir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 11/12/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi
Yönünden
26.Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak
geliri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.
27. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça
dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi
gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Gözaltı Tedbirinin
Hukuki Olmadığı İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
28. Başvurucu, kuvvetli suç şüphesi olmadığı hâlde gözaltına
alınması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
29. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
30. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
32. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. (İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
33. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve
diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
34. Somut olayda başvurucu yönünden gözaltı tedbirinin hukuki
olmadığına ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda varılan
sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucu; kuvvetli suç şüphesi olmaksızın tutuklandığını,
tutuklamanın ölçüsüz bir tedbir olduğunu ve adli kontrol tedbirinin neden
yetersiz kalacağının değerlendirilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Bakanlık görüşünde, kabul edilebilirlik yönünden 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesindeki tazminat yolunun tüketilmesi gerektiği ileri
sürülmüştür. Esas yönünden yapılan değerlendirmede ise tutuklama kararına ve
iddianamedeki delillere atıf yapılarak somut olayda suç işlendiğine ilişkin
kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu belirtilmiştir.
b. Değerlendirme
38. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 17).
39. Somut olayda başvurucu tarafından başvuru formuna ek olarak
sunulan ve ihlal iddiasına dayanak olarak gösterilen Mahkemenin 29/6/2017
tarihli kararı ile dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, başvurucunun
tahliye talebi kabul edilmemiş ve tutukluluk hâlinin devamına karar
verilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 101. maddesinin (5) numaralı fıkrası uyarınca
anılan karara karşı itiraz yolu açık olup bu husus kararda da ifade edilmiştir
(bkz. 19).
40. Başvurucu tarafından tutukluluğun devamına ilişkin bu karara
itiraz edilmeden bireysel başvuruda bulunulduğu görülmektedir (bkz. § 21).
41. Tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olmaları
yanında telafi kabiliyetini haiz olmaları ve tüketildiklerinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının
kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras,
B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29). Özellikle tutukluluğun devamı kararlarına
daha önce birçok kez itiraz edilmiş ve sonuç alınamamışsa somut olayın
koşulları gözetilerek en son verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz
edilmediği, dolayısıyla başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle
başvurunun reddedilmemesi de mümkündür (Serdar
Ziriğ, B. No: 2013/7766, 2/7/2015, § 27).
42. Başvuru konusu olay dikkate alındığında bireysel başvuruda
bulununcaya kadar yargılamayı yapan Mahkemece verilen tutukluluğun devamı
kararlarından birine karşı itiraz yoluna gittiği tespit edilemeyen başvurucu
yönünden başvuru yollarının
tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını gerektiren bir durumun olmadığı
görülmektedir.
43. Açıklanan gerekçelerle yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının da başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişki İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
44. Başvurucu; uzun süredir tutuklu olduğunu, tahliye
taleplerinin ve itirazlarının -tutukluluğun devamını meşru kılacak- ilgili ve
yeterli gerekçe olmadan reddedildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
45. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
46. Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (İsmail Buğra İşlek, § 17).
47. Tutukluluk hâli sona erdikten sonra tutukluluğun Kanun'da
öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığını iddia eden başvurucunun devam
eden tutukluluk hâlinden farklı olarak iddia edilen ihlalin tespitini ve
tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise bu yolu tüketmesi
gerekir (Hamit Kaya, B. No:
2012/338, 2/7/2013, § 46).
48. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğunu belirtmektedir (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016,
§§ 33-45).
49. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 20/2/2018
tarihinde mahkûmiyetine ve tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun
makul süreyi aştığına ilişkin iddiası 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi
kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava
sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti
hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir.
Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun
başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu
olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun
incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
olma niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Sulh Ceza Hâkimliğinin
ve Ağır Ceza Mahkemesinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığı İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
51. Başvurucu; tutuklama kararını veren sulh ceza hâkimliği ile
kavuşturma aşamasında tutukluluğun devamına karar veren ağır ceza mahkemesinin
doğal hâkim ilkesine aykırı olarak kurulduklarını, bağımsız ve tarafsız
olmadıklarını, bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
52. Bakanlık, bu konuda görüş bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
53. Sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim güvencesini
sağlamadığına, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadığına ve tutukluluğa itirazın
bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı
etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine ilişkin iddialar
Anayasa Mahkemesince birçok kararda incelenmiş, bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2),
B. No: 2015/7231, §§ 64-78, 94-97).
54. Somut başvuruda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
55. Başvurucu; Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesinin bağımsız ve
tarafsız olmadığını, kanuni hâkim güvencesine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
Somut olayda genel bir kanuni düzenlemeye dayanılarak ve HSYK tarafından
yapılan atama sonucunda ilgili hâkimlerin anılan görevleri yaptıkları anlaşılmaktadır.
Bu nedenle gerçekliği ve niteliği kesin olarak tespit edilemeyen olgulardan,
siyasi tartışmalarda ortaya konulan değerlendirme ve yorumlardan hareketle
başvuruculara yönelik somut, ön yargılı bir işlem ve tutum gösterilmeksizin
ilgili hâkimlerin siyasal veya kişisel nedenlerle bağımsız ve tarafsız
davranmadıklarını kabul etmek mümkün değildir. Öte yandan bu mahkemelerin
ihtilafın doğmasından sonra kurulan mahkemeler olmayıp görev ve yetkileri daha
önceden kanunla belirlenmiş mahkemeler olduğu dikkate alındığında başvurucunun
iddiasının makul ve kabul edilebilir olmadığı, dolayısıyla bu iddia yönünden
açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
56. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Tutukluluğun
Hukukiliğine Etkili İtiraz Etme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
57. Başvurucu, avukatıyla görüşmesinin teknik araçlarla kayda
alınması ve bu sırada üçüncü bir kişinin görüşmeyi izlemesine ilişkin kanun
hükmünde kararname (KHK) ile getirilen düzenlemenin kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
58. Bakanlık, bu konuda görüş bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
59. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu
gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak
ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler
olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu
gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin
gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20; Ünal Yiğit, B. No: 2013/1075, 30/6/2014,
§§ 18, 19).
60. Somut olayda başvurucu avukatıyla görüşmelerinin teknik
araçlarla kayda alınmasına ve bu görüşmelere üçüncü bir kişinin refakat
etmesine ilişkin KHK hükümleri dolayısıyla tutukluluğa etkili bir şekilde
itiraz etme hakkının kısıtlandığını ileri sürmektedir. Oysa başvurucu başvuru
formu ve eklerinde, kendisi hakkında anılan tedbirin uygulandığını ve bunun
tutukluluğa etkin bir şekilde itiraz etmesini kısıtladığını ortaya koymuş
değildir. Nitekim başvurucu 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Alınan Tedbirlere İlişkin KHK'nın 6. maddesi kapsamında Cumhuriyet savcısı
tarafından avukatıyla olan görüşmelerinin teknik cihazla sesli veya görüntülü
olarak kaydedilmesine veya avukatıyla yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla bir
görevli hazır bulundurulmasına dair bir karar alındığını belirtmediği gibi aynı
doğrultuda 29/10/2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 676 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması
Hakkında KHK uyarınca sulh ceza hâkimliği tarafından verilmiş bir karar
bulunduğunu ve bu karara yönelik itirazının reddedildiğini de ileri
sürmemiştir. Başvurucunun anılan iddialarını herhangi bir bilgi veya belgeye
dayandırmaksızın soyut olarak dile getirdiği görülmektedir.
61. Bu itibarla başvurucu, bu bölümdeki ihlal iddiasına ilişkin
olarak delillerini sunma ve bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin
hangi nedenle ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki
yükümlülüğünü yerine getirmemiştir.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğa itiraz
bağlamında etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine dair iddiasının
temellendirilmemiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
63. Başvurucu; gözaltına alındığı ilk andan itibaren avukat
yardımından yararlandırılmadığını, gözaltı ve ceza infaz kurumu koşullarının
insani olmadığını, psikolojik rahatsızlığına rağmen ceza infaz kurumunda
tutulduğunu belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
64. Bakanlık, bu konuda görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
65. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Buna göre somut olayda başvurucunun
iddialarının özünün kötü muamele yasağına yönelik olduğu anlaşıldığından
başvurucunun bu bölümdeki tüm şikâyetlerinin Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında
incelenmesi gerekir.
66. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, § 17).
67. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı ve
Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturmanın
yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını da sağlamaya elverişli olmalıdır. Ayrıca Devletin sahip
olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında işkence veya kötü muamele
olduğunu gösteren yeterli, kesin belirtiler mevcut olduğunda -kişilere müdahale
üçüncü kişilerden gelmiş olsa dahi- şikâyet ya da ihbarda bulunulmadığında bile
resen soruşturma açılmasının sağlanması gerektiği açıktır (Tahir Canan, § 25).
68. Başvuruya konu olayda başvurucu, genel olarak kamu
görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürmektedir.
Başvurucunun anılan iddialarını herhangi bir adli ve/veya idari merciye ilettiğine dair bir bilgi veya belge sunmadığı da
gözetildiğinde hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
69. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Özel Hayata ve Aile
Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
70. Başvurucu; tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumunda açık ve
kapalı görüş haklarına kısıtlamalar getirildiğini belirterek özel hayata ve
aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
71. Bakanlık, bu iddiaya ilişkin olarak görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
72. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun açık ve kapalı görüş haklarının sınırlandırılmasına yönelik
şikâyetinin özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına ilişkin olduğu
anlaşılmış ve bu kapsamda bir değerlendirme yapılmıştır.
73. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer (bkz. § 60).
74. Somut olayda başvurucu, özel hayata ve aile hayatına saygı
hakkının ihlal edildiği iddiaları yönünden ihlal iddialarının konusunu belirtir
şekilde somut bilgi, belge ve kanıt sunmadan soyut bir şekilde birtakım
iddialarda bulunmuş; bu kapsamda bu şikâyetlerle ilgili olarak herhangi bir hukuki
sürecin yaşanıp yaşanmadığını somut olarak belirtmemiştir.
75.
Bu nedenlerle başvuruya konu ihlal iddialarıyla ilgili deliller sunarak olaya
ilişkin iddialarını kanıtlamak ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine
ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını ortaya koyma
yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen başvurucu tarafından yerine
getirilmemiştir.
76. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun bu kapsamda kalan
iddialarının temellendirilmemiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Din ve Vicdan Özgürlüğünün İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
77. Başvurucu, gözaltındayken kendisine Kur'an-ı Kerim verilmesi
talebinin reddedilmesi nedeniyle din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
78. Bakanlık, bu iddiaya ilişkin olarak görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
79. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer (bkz. § 60).
80. Somut olayda başvurucu, din ve vicdan özgürlüğünün ihlal
iddialarının konusunu belirtir şekilde somut bilgi, belge ve kanıt sunmadan
soyut bir şekilde, gözaltındayken kendisine Kur'an-ı Kerim verilmesi talebinin
reddedildiği iddiasında bulunmuş; bu kapsamda bu şikâyetlerle ilgili olarak
herhangi bir hukuki sürecin yaşanıp yaşanmadığını somut olarak belirtmemiştir.
81. Bu nedenlerle başvuruya konu ihlal iddialarıyla ilgili
deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını kanıtlamak ve hangi Anayasa hükmünün
ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını
ortaya koymak yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen başvurucu tarafından
yerine getirilmemiştir.
82. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Gözaltı tedbirinin hukuka aykırı olması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Ağır ceza mahkemelerinin ve sulh ceza hâkimliğinin bağımsız
ve tarafsız olmadığına ilişkin iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutukluluğun hukukiliğine
etkili itiraz etme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
8. Din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 11/12/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.