TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET GÜLHAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/31780)
|
|
Karar Tarihi: 29/9/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Umut FIRTINA
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet GÜLHAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Bayram KARATEPE
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, arazi vasfını haiz taşınmazın bir bölümü üzerinden
kamulaştırma yapılmaksızın yol geçirilmesi ve kamulaştırma bedelinin değer
kaybına uğratılarak ödenmesi nedenleriyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/8/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirilmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu Mehmet Gülhan 1960 doğumlu olup Şanlıurfa'nın
Viranşehir ilçesinde ikamet etmektedir.
9. Başvurucunun Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesi Kanlıtepe
köyünde bulunan ve toplam büyüklüğü 300.950 m² olan 208, 212, 224, 225 ve 243
parsel numaralı arazi niteliğindeki taşınmazlarının 5.923,09 m²lik kısmının
üzerinden kamulaştırma yapılmadan 2011 yılında yol geçirilmiştir.
10. Başvurucu 4/9/2009 tarihinde İl Özel İdare Müdürlüğü
aleyhine Viranşehir Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) kamulaştırmasız el atma
nedeniyle tazminat davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde; taşınmazının
sulu tarla vasfını haiz tarım arazisi olduğunu, taşınmazından on beş yıl önce
İl Özel İdaresi tarafından kamulaştırma yapılmaksızın yol geçirildiğini ifade
etmiştir. Dilekçede, ecrimisil ve tazminat ödenmesi gerektiği belirtilmiştir.
11. Davalı idare ise savunmasında, haksız el atmanın söz konusu
olmadığını ve talebin zamanaşımına uğradığını ileri sürmüştür.
12. Mahkemece muhtelif tarihlerde olay yerlerinde bilirkişilerle
birlikte keşif yapılmıştır. İnşaat ve ziraat mühendisi üç bilirkişi tarafından
hazırlanan raporlarda öncelikle emsal alınması gereken satış bedeli tespit
edilmeye çalışılmıştır.
13. Bilirkişi raporunda özetle şu tespitlere yer verilmiştir:
i. Parselin el atma tarihinde kuru tarım arazisi, keşif günü ise
birinci sınıf sulu tarım arazisi niteliğinde olduğu kanaati raporda
açıklanmıştır. Buna göre kamulaştırma bedeli kuru tarım arazisi, ecrimisil
geliri ise sulu tarım arazisi vasfına göre değerlendirilmiştir.
ii. Taşınmazın Viranşehir ilçesine yakın olmasının girdi sağlama
ve ürünlerin pazarlanması açısından olumlu olduğu belirtilmiştir. Ecrimisil
bedelinin dava açma tarihinden geriye doğru beş yıl olarak, kamulaştırma
bedelinin ise dava açma tarihine göre hesaplandığı ifade edilmiştir.
Hesaplamada yapılan masrafların, elde edilen ürünlerin satış fiyatlarının,
bölgenin iklim şartlarının, tarım tekniği ve toprak özelliklerinin dikkate
alındığı vurgulanmıştır. Raporda ayrıca Şanlıurfa Tarım İl Müdürlüğü ve
Şanlıurfa Ticaret Borsasından sağlanan verilerin kullanıldığı belirtilmiştir.
iii. Sonuç olarak kamulaştırmasız olarak el atılan 5.923,09
m²lik taşınmazın kamulaştırma ve ecrimisil bedeli olarak toplam 22.732,01 TL
ödenmesi gereken tazminat olarak belirlenmiştir.
14. Mahkeme 6/7/2011 tarihinde davanın kısmen kabulü ile
bilirkişi raporunu hükme esas alarak 22.732,01 TL tutarındaki maddi tazminatın
dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idareden
alınarak başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Mahkeme, el atılan 5.923,09
m²lik kısmın başvurucu adına olan tapu kaydının iptali ile İl Özel İdaresi
lehine tapuda yol olarak terkinine karar vermiştir.
15. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesi (Daire)
24/4/2017 tarihinde Mahkeme kararını onamıştır. Nihai karar başvurucuya
24/7/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 2/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. Konu ile ilgili hukuk için bkz. Şevket Karataş [GK], B. No: 2015/12554, 25/10/2018, §§ 20-33.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 29/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kamulaştırma Bedelinin
Değer Kaybına Uğratılarak Ödenmesi Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, derece mahkemelerince belirlenen kamulaştırma
bedelinin değer kaybına uğratıldığından şikâyet etmiştir. Kamulaştırma tarihi
ile kamulaştırma bedelinin ödenmesi arasında geçen sürede enflasyon nedeniyle
paranın değerinde oluşan hissedilir aşınma ile ödenen paranın enflasyonun çok
altında kaldığından yakınmaktadır.
2. Değerlendirme
20. Anayasa’nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
21. Başvurucu yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle kamulaştırma
bedelinin değer kaybına uğratıldığını ileri sürmüştür.
22. Kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
orantılı olabilmesi için taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi ve ayrıca
ödenen bedelin tespitinde esas alınan tarih ile ödeme tarihi arasında geçen
dönemde gerçekleşen enflasyona nispetle taşınmazın hissedilir derecede değer
kaybetmemiş olması gerekir (Mehmet Akdoğan
ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 59). Ödenen tutarların
enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi yani kamulaştırma
tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi
edecek biçimde faiz uygulanması, kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında
değer kaybetmesini önleyebilecek bir araçtır (Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, § 42).
23. Yapılan incelemede başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin ölçülü olup olmadığı hususunda bir sonuca varmak için Mahkemece
tespit edilen gerçek değer ile başvurucuya yapılan ödemelerin enflasyon etkisi
arındırılmış sonuçlarının karşılaştırılması gerekmektedir. Elde edilmek istenen
kamu yararı ile başvurucunun mülkünden mahrum kalması arasında makul dengenin
sağlanıp sağlanmadığını ve müdahalenin ölçülü olup olmadığını tespit etmede
önemli olan, yapılan ödemelerin değer kaybının toplam bedele oranı üzerinden
başvurucunun maruz kaldığı yükü belirlemektir (Ali
Şimşek ve diğerleri, B. No: 2014/2073, 6/7/2017, § 66).
24. Anayasa Mahkemesi, daha önce kamulaştırma bedelinin
enflasyon karşısında değer kaybına uğratılmasını mülkiyet hakkına ölçüsüz bir
müdahale olarak değerlendirmiştir (Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, § 63). Somut olayda da bu ilkelerden ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
25. Somut olayda başvurucuya kamulaştırma bedelinin tek aşamada
ödendiği anlaşılmaktadır. Buna göre başvurucuya 4/9/2009 tarihinde açılan
kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasında 6/7/2011 tarihli kararla
22.732,01 TL tutarında ödeme yapılmıştır.
26. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre başvurucuya
ödenmesi gereken 22.732,01 TL tutarındaki kamulaştırma bedeli alacağının 2011
yılı Temmuz ayı itibarıyla değer kaybını telafi edecek fark 3.242,08 TL'dir.
Buna karşılık derece mahkemelerince başvurucunun alacağına 4/9/2009 tarihinden
itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiş olup bu doğrultuda başvurucuya
3.755,45 TL tutarında faiz ödemesi yapıldığı görülmektedir.
27. Bu durumda değer kaybı miktarının 3.242,08 TL ve başvurucuya
ödenmesi öngörülen kanuni faiz miktarının ise 3.755,45 TL olduğu dikkate
alındığında başvurucunun kamulaştırma alacağının enflasyon karşısında değer
kaybına uğratılmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca mahkeme kararıyla tespit edilen
kamulaştırma bedeli, kararla birlikte taşınmaz malikine ödenmiştir. Bu durumda
kamulaştırma bedelinin ödenmesi sürecindeki gecikmenin -bu sürede uğranılan
zararın karşılanması amacıyla ödenen faiz miktarı da gözetildiğinde-
müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edilmediğinin açık olduğu
sonucuna varılmıştır.
28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kamulaştırmasız El
Atma Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu, ilk olarak taşınmazına kamulaştırmasız el
atılmasından yakınmıştır. Başvurucu ayrıca maliki olduğu taşınmazdan yol
geçirilmesi nedeniyle kendisine bir tazminat ödenmediğini ifade etmiştir.
Başvurucuya göre Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddelerine aykırı biçimde
4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nda belirlenmiş süreçler
takip edilmeden mülkiyetinde bulunan taşınmazlara kamulaştırmasız olarak el
atılmıştır. Diğer taraftan başvurucu kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat
davası açmak zorunda bırakıldığını, bunun ise mülkiyet hakkı ihlalini de aşan
bir sonuca yol açtığını belirtmiştir. Başvurucu sonuç olarak bu gerekçelerle
adil yargılanma ve mülkiyet hakları ile kamulaştırma ilkesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
30. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı
35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu adil yargılanma hakkının da ihlal
edildiğini belirtmekte ise de kamulaştırmasız el atmaya ilişkin belirtilen
şikâyetinin esas itibarıyla ilgili olduğu mülkiyet hakkının ihlali iddiası
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
33. Somut olayda başvurucunun taşınmazına kamulaştırma
yapılmaksızın el konulmuş ve başvurucunun açtığı dava sonucunda yargı kararıyla
taşınmazın idare lehine tapuda yol olarak terkinine hükmedilmiştir. Başvurucuya
ait taşınmazdan kamulaştırma yapılmaksızın yol geçirilmesi mülkiyet hakkına
müdahale teşkil etmekle birlikte bu müdahalenin mülkten yoksun bırakmaya
ilişkin ikinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
34. Bu durumda olayda idare, ilgili yargılama sürecinden de
anlaşılacağı üzere başvurucunun taşınmazına kamulaştırmasız olarak el atmıştır.
Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddelerine aykırı biçimde 2942 sayılı Kanun'da
belirlenmiş süreçler takip edilmeden başvurucunun mülkiyetinde bulunan
taşınmaza kamulaştırmasız olarak el atıldığı yargı kararıyla da sabittir.
35. Anayasa Mahkemesi, daha önce çeşitli kararlarında
kamulaştırmasız el atma yoluyla yapılan müdahalelerin kanuni bir dayanağı
bulunmadığından dolayı mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını kabul etmiştir (Celalettin Aşçıoğlu, B. No: 2013/1436,
6/3/2014; Mustafa Asiler, B. No:
2013/3578, 25/2/2015; İbrahim Oğuz ve
diğerleri, B. No: 2013/5926, 6/10/2015).
36. Söz konusu kararlarda belirtildiği üzere kamulaştırmasız el
atma uygulaması, hukuki planda taşınmazların maliki olarak kalan başvuranları,
herhangi bir kamu yararı gerekçesi ile eylemini haklı kılmayan idareye karşı
dava açmak zorunda bırakmaktadır. Böyle bir kamu yararı gerekçesinin gerçekliği
ancak daha sonra mahkemeler tarafından değerlendirilmektedir. Başka bir
deyişle, kamulaştırmasız el atma, her ne olursa olsun, idare tarafından isteyerek
oluşturulmuş kanuna aykırı bir durumu hukuki olarak kabul etmeye ve idareye,
kanuna aykırı davranışından fayda sağlama imkânı sunmaya yol açmaktadır.
İdareye resmi kamulaştırma kurallarının ötesine geçme imkânı sağlayan böyle bir
uygulama, kişilere öngörülemez ve keyfi durumlarla karşılaşma tehlikesi
taşımaktadır. Söz konusu uygulama, yeterli derecede hukuki güvence temin edecek
ve gerektiği şekilde gerçekleştirilen bir kamulaştırmanın alternatifini
oluşturacak nitelikte değildir (Bkz. AİHM, Sarıca
ve Dilaver/Türkiye, 11765/05, 27/5/2010, §§ 40, 43, 45).
37. Anayasa’nın 35. ve 46. maddeleri taşınmaz mülkiyetine son
verecek müdahalelerin yasal olmasını zorunlu tutmaktadır. Bu zorunluluk hukuk
devletinin gereğidir. Anayasa’nın 46. maddesi hükmü ve 2942 sayılı Kanun gereği
asıl olan kamulaştırma işlemi yapmak suretiyle idarenin taşınmazı iktisap
etmesidir. Yöntem olarak Anayasa ve yasalara uygun bir kamulaştırma işlemi
yapılması söz konusu iken, dayanağını Anayasa ve yasalardan almayan, bireylerin
mülkiyet hakkına son veren bir uygulama olan kamulaştırmasız el atma yasalara
uygun bir kamulaştırma ile aynı hukuki çerçeve içinde değerlendirilemez.
İdarelere resmi kamulaştırma kurallarının ötesine geçme imkânı sağlayan böyle
bir uygulama, taşınmaz sahipleri için öngörülemeyen ve hukuki olmayan müdahale
riski taşımaktadır.
38. Somut olayda da anılan ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir
durum bulunmamaktadır. Sonuç olarak başvurucunun söz konusu taşınmazına yapılan
kamulaştırmasız el atmanın Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleriyle 2942 sayılı
Kanun'da belirtilen usule uymayan bir müdahale olduğu ve mülkiyet hakkına
yapılan müdahalenin kanunilik ilkesini ihlal ettiği kanaatine ulaşılmıştır.
39. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
41. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
42. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875,
7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
43. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
44. İncelenen başvuruda kamulaştırmasız el atma nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin
idarenin işleminden/eyleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
45. Kamulaştırmasız el atma uygulaması Anayasa'nın 13. ve 35.
maddeleri yanında doğrudan 46. maddesine aykırı olarak mülkiyet hakkının
ihlaline yol açan çok önemli bir sorundur. Bununla birlikte 5/1/1961 tarihli ve
221 sayılı Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme
Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkında Kanun'un 1. maddesi ile
9/10/1956 tarihine kadar, 2942 sayılı Kanun'un geçici 6. maddesi ile de
9/10/1956 ile 4/11/1983 tarihleri arasındaki kamulaştırmasız el atma
uygulamalarının tasfiyesi amacıyla düzenlemeler yapılmıştır. Buna rağmen
4/11/1983 tarihi sonrasında da idarelerce kamulaştırmasız el atma uygulamasına
başvurulduğu gözlemlenmektedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi temel bir hak
olarak güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlaline sebebiyet veren
kamulaştırmasız el atma uygulamasının ülkemizde yapısal bir sorun teşkil
ettiğine dikkati çekmektedir.
46. Buna karşın derece mahkemelerince yalnızca kamulaştırma
bedelinden ibaret olan maddi tazminata hükmedilmesi ve manevi tazminat gibi
başka yaptırımların uygulanmaması idarelerin olağan kamulaştırma usulüne
başvurmak yerine kamulaştırmasız el atma uygulamasını tercih etmesine yol
açmaktadır. Hâlbuki kanuni bir dayanağı bulunmayan kamulaştırmasız el atma
uygulaması Anayasa'nın öngördüğü mülkiyet hakkının korunmasının
gerekliliklerini de içermediğinden olağan kamulaştırma usulünün bir alternatifi
olamaz. Nitekim 1/3/2014 tarihli ve 28928 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan
Bakanlar Kurulu kararına ekli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi İhlallerinin
Önlenmesine İlişkin Eylem Planı'nda da idarelerin kamulaştırmasız el atma
yoluna başvurmalarının önlenmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması
öngörülmüştür. Anayasa Mahkemesi kamulaştırmasız el atma uygulamasına son
verilmesi bakımından öngörülen bu tedbirlerin ve düzenlemelerin
gerçekleştirilmesinin önemine vurgu yapmaktadır.
47. Sonuç olarak başvurucunun maddi zararları giderilmiş olsa
dahi Anayasa'nın doğrudan sözüne aykırı olduğu ve kanuna dayalı olmadığı tespit
edilen kamulaştırmasız el atma suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
yukarıda değinildiği üzere yapısal bir sorun teşkil ettiği dikkate alınmalıdır.
Buna göre Anayasa ile güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlaline yol
açıldığının bilinerek idari anlamda gerekli tedbirlerin alınması ve benzeri
nitelikte yeni ihlallere yol açılmaması için kararın bir örneğinin taşınmaza el
atan sorumlu idare olan İl Özel İdaresi Müdürlüğünün ilişkili olduğu İçişleri
Bakanlığına da gönderilmesi gerekir.
48. Bunun yanında başvurucunun kamulaştırmasız el atma sebebiyle
uğradığı manevi zararlarının karşılığı olarak başvurucuya net 6.000 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
49. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratılarak
ödenmesine ilişkin şikâyet yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kamulaştırmasız el atmanın kanunilik ilkesine aykırı olmasına
ilişkin şikâyet yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
başvurucunun maddi tazminat talebinin REDDİNE,
D. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İçişleri Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Viranşehir Asliye Hukuk
Mahkemesine (E.2009/289, K.2011/273) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.