TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ŞİNASİ DEMİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/33745)
|
|
Karar Tarihi: 3/11/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Mustafa EKİM
|
Başvurucu
|
:
|
Şinasi DEMİR
|
Vekili
|
:
|
Av. Hakan UYSAL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, gözaltında polis tarafından darbedilme
iddiasıyla yapılan şikâyetle ilgili olarak kovuşturmaya yer olmadığına karar
verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/8/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden erişilen, Zonguldak
Cumhuriyet Başsavcılığının (Savcılık) soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde
son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak-
bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden
ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet
Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu
değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169,
20/6/2017, §§ 12-25).
10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke
genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle
bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı
sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki
yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından
soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet
Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
11. 1978 doğumlu olan başvurucu, öğretmen olarak görev
yapmaktayken darbe teşebbüsü sonrasında Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığınca
(Savcılık) yürütülen bir soruşturma kapsamında FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan
10/8/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucu 10/8/2016-5/9/2016 tarihleri arasında
gözaltında kalmıştır. Gözaltı giriş ve çıkışında başvurucu hakkında düzenlenen
sağlık raporlarına göre başvurucunun vücudunda herhangi bir darp veya cebir
bulgusuna rastlanmamıştır.
13. Başvurucu gözaltındayken 4/9/2016 tarihinde
müdafiinin hazır bulunmasıyla ifadesini vermiştir. Başvurucu bu ifadesinde ve
sorgusu sırasında, kolluk tarafından kendisine kötü muamele yapıldığına dair
bir beyanda bulunmamıştır.
14. Başvurucu vekili başvurucu hakkında yürütülmekte olan
soruşturma dosyasına 21/11/2016 tarihinde bir dilekçe sunarak başvurucunun 26
gün gözaltında kalmış olması nedeniyle ilgili kamera kayıtlarının kolluk
birimlerinden temin edilmesini talep etmiştir. Söz konusu talep aynı gün Cumhuriyet
savcısı tarafından dilekçe içeriğinde kötü muamele iddiasının bulunmadığı ve
kamera kayıtlarının ne şekilde delil niteliğinde olduğunun açıklanmadığı
gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucunun bu karara itiraz ettiğine dair bir
bilgi veya belge bireysel başvuru dosyasına sunulmamıştır.
15. 5/9/2016 tarihinde Zonguldak Sulh Ceza Hâkimliği
tarafından başvurucunun tutuklanmasına karar verilmiştir. Başvurucu hakkında
açılan kamu davası sonucunda Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/1/2019
tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
mahkûmiyetine karar verilmiştir. İnceleme tarihi itibarıyla kanun yolu
incelemesi devam ettiğinden bu karar henüz kesinleşmemiştir.
16. Başvurucu; gözaltına alındığı tarihten yaklaşık altı
ay sonra 15/2/2017 tarihinde Savcılığa suç duyurusunda bulunarak gözaltında
tutulduğu sırada kolluk personeli tarafından darbedildiğini, hakaret ve
tehditlere maruz kaldığını ileri sürmüştür. Savcılık bu dilekçeye istinaden
soruşturma işlemlerine başlamıştır.
17. Başvurucu şikâyet dilekçesinde özetle; gözaltında
kaldığı süre içinde avukatsız şekilde birden fazla kez ifadesinin alındığını,
bu ifadeler sırasında resmî evrak düzenlenmediğini, ifadeler sırasında polis
memurlarının kendisini darbettiğini, görüşme sırasında kafasına ve göğüs
bölgesine yumruk atıldığını, kafasının duvara vurulduğunu, bu kişilerin tehdit
ve hakaretlerine maruz kaldığını ileri sürmüştür.
18. Başvurucunun gözaltında tutulduğu nezarethanenin
kamera kayıtlarının temini için 17/2/2017 tarihinde Savcılıkça müzekkere
yazılmıştır. Bu müzekkereye Zonguldak İl Emniyet Müdürlüğü 9/3/2017 tarihli
yazıyla cevap vermiştir. Söz konusu yazıda kayıt cihazının kapasitesi nedeniyle
geriye dönük bir aylık kayıtlara ulaşılabildiği belirtilerek başvurucunun gözaltında
kaldığı döneme ait kamera kayıtlarının temin edilemediği belirtilmiştir.
19. Soruşturma kapsamında Savcılıkça başvurucuya ait
gözaltı giriş ve çıkış adli muayene raporları ile arama, yakalama ve
nezarethane tutanakları dosyaya dâhil edilmiştir.
20. Savcılık, soruşturma sonucunda kamu görevlisinin
sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle basit yaralama, hakaret ve
tehdit suçlarından 24/4/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar
vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Müştekinin gözaltına girişi, gözaltından
çıkışı, ceza evine girişi sırasında farklı doktorlardan alınan farklı tarihli
raporlarındaherhangi bir bulguya rastlanılmadığı, olayı bizzat gören kimsenin
bulunmadığı, olaya ilişkin kamera kayıtlarının saklanma süresi itibariyle
müştekinin şikayet tarihinden evvel kayıtlardan silindiği,müştekinin şikayetine
konu olayın gerçekleşmesinden yaklaşık altı ay sonrasında iddialarını dile
getirmesinin hayat içerisinde edinilen tecrübelerle uyuşmadığı, kolluğun suç
delilinin toplanması hususunda şüpheli ile ön görüşme yapmasını engeller
nitelikte bir yazılı hükmün mevcut olmadığı, kolluğun delil toplama yetkisi
çerçevesinde yapmış olduğu ön görüşmenin mevcut yasada suç olarak
tanımlanmadığı, yapılan görüşmenin yargılama sırasında resmi delil niteliğini
de haiz olmadığı, bu uygulamanın bir çok Yargıtay kararına konu olduğu ve suç
olduğuna yönelik herhangi bir tespitin mevcut olmadığı (Yargıtay 2. Ceza
Dairesinin 2014/1266 esas, 2015/6630 karar sayılı kararı, Yargıtay 2. Ceza
Dairesinin 2014/765 esas, 2014/30381 karar sayılı kararı, Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 2009/2558 esas, 2009/7567 karar sayılı kararı, Yargıtay 6. Ceza
Dairesinin 2006/22000 esas, 2007/6205 karar sayılı kararı), müştekinin
dilekçesinde bahsettiği gibi kendisine ezberletilmiş, esasen tanımadığı
kişilere suç atar mahiyette vermiş olduğu beyanlarını olayın üzerinden altı ay
geçtikten sonra hatırlamasının hayat içerisinde edinilen tecrübelerle
uyuşmadığı, ayrıca bu hususun mezkur kişilerin yargılanması sırasında mahkeme
tarafından göz önünde bulundurulması gerektiği,
Tüm dosya kapsamı birlikte
değerlendirildiğinde müştekinin soyut nitelikteki beyanını destekler mahiyette,
soruşturmanın devamını yahut kovuşturma aşamasına geçilmesini gerektirir
nitelikte ve yeterlilikte delilin dosyaya yansımadığı anlaşılmakla,
Olay hakkında kamu adına KOVUŞTURMA
YAPILMASINA YER OLMADIĞINA,
..."
21. Başvurucunun bu karara yaptığı itiraz, Zonguldak Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından 7/6/2017 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
22. Başvurucu 17/7/2017 tarihinde tebliğ edilen karara
karşı 11/8/2017 tarihinde süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
23. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi"
kenar başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, ihbar veya
başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir
öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin
gerçeğini araştırmaya başlar"
24. 5271 sayılı Kanun'un 172. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, soruşturma
evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil
elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya
yer olmadığına karar verir..."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
25. Mahkemenin 3/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu 10/8/2016 tarihinde gözaltına alındığını,
gözaltı sırasında müteaddit defalar nezarethaneden çıkarılarak ön mülakat adı
altında avukat olmaksızın ifadesinin alındığını, bu ifadeler sırasında
kendisine fiziksel ve psikolojik baskı yapıldığını, tehdit edildiğini belirterek
şikâyetiyle ilgili kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde; başvurucunun şikâyeti üzerine
Savcılık tarafından başlatılan soruşturma kapsamında başvurucunun gözaltındayken
kötü muameleye maruz kaldığını iddia ettiği tarihlerdeki genel adli muayene
raporlarının temin edildiği, sağlık raporlarında başvurucunun kötü muameleye
maruz kaldığına dair herhangi bir bulgunun yer almadığı, başvurucunun
beyanlarını destekleyen başka delil de bulunamaması üzerine Başsavcılık
tarafından kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği belirterek mevcut
soruşturmada meydana geldiği iddia edilen kötü muamele şikâyeti ile ilgili
atılabilecek makul adımların atıldığı, iddiaların gerçekliğini ortaya
koyabilecek soruşturma işlemlerinin yerine getirildiği, soruşturma
yükümlülüğünün sonuç yükümlülüğü değil usul yükümlülüğü olmasından dolayı
başvurunun açıkça dayanaktan yoksunolması nedeniyle reddedilmesi gerektiği
bildirilmiştir.
28. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu bireysel başvuru
formundaki iddialarını tekrar ederek Bakanlık görüşünü kabul etmediğini
bildirmiştir.
B. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Bu itibarla başvurucunun iddiaları Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında düzenlenen kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.
30. Anayasa'nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve üçüncü
fıkraları şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz;
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz."
31. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve
görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri,
(...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
32. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan
maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü
fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan
haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm
altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014,
§ 80).
33. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 81).
34. Anayasa’nın 17. maddesi Anayasa'nın 5. maddesiyle
birlikte değerlendirildiğinde devlete ayrıca kişilerin işkence ve eziyete ya da
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye maruz bırakılmalarını
engelleyecek tedbirler alma ödevi yüklemektedir. Anılan yükümlülük, devletin
kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat aracılığıyla
koruma hususundaki pozitif yükümlülüğünü oluşturmaktadır.
35. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin boyutu çerçevesinde
bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17.
maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir
bir iddiasının bulunması hâlinde olay hakkında etkili bir soruşturmanın
yürütülmesi gerekmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110; Tahir
Canan, § 25).
36. Bir şikâyet söz konusu olmadığında bile kötü
muameleyi gösteren yeterli belirtiler olduğunda soruşturma açılması
sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
37. Bu noktada kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına
alındığı ancak salıverildiği anda ya da salıverilmeden önce vücudunda yaralanma
tespit edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda
makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak
kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğunu, özellikle ilgili
iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hâllerde kötü muamele yasağı bağlamında
açık sorunların ortaya çıkacağını ifade etmek gerekir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 94).
38. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa'nın
5. maddesiyle birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması
beklenemez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle
desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut
iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki
bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat
edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar
değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 95).
39. Bir soruşturmanın başlatılabilmesi için öncelikle
işkence ve kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir.
İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için her türlü makul şüpheden
uzak kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık
ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de
oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların tespiti hâlinde bir soruşturma
yükümlülüğünün bulunduğundan bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394,
6/3/2014, § 28).
40. Aynı şekilde bir muamelenin Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık
derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın
somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin
süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık
durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç
dikkate alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun
olduğu bir anda meydana gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 83; Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218,
19/4/2018, § 49; Ali Ulvi Altunelli, B. No: 2014/11172, 12/6/2018, §
56).
41. Anayasa Mahkemesi, asgari eşik seviyesini aştığı
varsayılan kötü muamele iddialarında öncelikle bu konudaki kanıtlama sorununu
ele almaktadır. Burada kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur olduğunu
ileri süren kişilerin -ispat külfetinin devlete geçtiği durumlar istisna olmak
üzere- kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş
olabileceklerini gösteren emare ve delil sunmaları gerektiğini belirtmek
gerekir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018, § 45).
42. Mağdur olduğunu ileri süren kişilerin olgulara
dayanmayan yetersiz açıklamaları, iddialarının deliller ile desteklenmemesi
hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu, kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman
ve diğer konulardaki çelişkili ifadeleri, müdafilerinden farklı iddiaları ileri
sürmeleri gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu
durumda iddiaların savunabilir olduğundan ve dolayısıyla bu iddialara ilişkin
derhâl bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemeyecektir. Bu gibi
durumlar -iddiaların güçlü bir dayanak ile birlikte yetkili merciler nezdinde
dile getirilmemesi- söz konusu olduğunda mağdur olduğunu ileri süren kişilerin
etkili bir soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye
girebileceklerini söyleyebilmek de mümkün değildir (Beyza Metin, § 46).
43. Kişilerin iddialarını desteklemek için yetkili
makamlara zamanında başvurmaları gibi bir özen yükümlülükleri de bulunmaktadır.
Anayasa Mahkemesi, bu tür şikâyetleri esastan inceleyebilmek için bu konuda
haklı bir neden ileri sürüldüğünde kişilerin iddialarını desteklemek için
kendilerinden makul olarak beklenen her şeyi yerine getirdiğine kanaat getirmek
durumundadır. Aksine kanaat getirildiğinde söz konusu iddialar savunabilir
düzeye ulaşmadığı için kötü muamele yasağının ihlal edildiğinin incelenebilmesi
mümkün olmamaktadır (Beyza Metin, § 47).
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
45. Adil yargılanma hakkının ilkelerinden biri olan
müdafi yardımından yararlanma hakkının şüpheli veya sanığın gözaltında
bulunduğu durumlarda kötü muameleye uğramalarına karşı temel güvencelerden
birini oluşturduğu şüphesizdir. Somut olayda başvurucunun 4/9/2016 tarihinde
müdafi yardımından yararlandığı, başka bir ifadeyle kötü muamele iddialarını
ileri sürme imkânı bulduğu görülmektedir. Bununla birlikte başvurucu aynı
tutumunu kolluk ifadesi sırasında ve 5/9/2016 tarihinde çıkarıldığı sulh ceza
hâkimi önünde de sürdürmüş, kötü muameleye uğradığına yönelik herhangi bir
beyanda bulunmamıştır. Ayrıca başvurucu vekilinin başvurucu hakkında yürütülmekte
olan soruşturmanın dosyasına 21/11/2016 tarihinde sunmuş olduğu dilekçede de
başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına dair bir beyanı mevcut değildir
(bkz. §§ 13-15).
46. Gözaltı giriş ve çıkışta başvurucu hakkında
düzenlenen sağlık raporlarında başvurucunun vücudunda herhangi bir darp veya
cebir izinin yer almadığı belirtilmiştir. Başvurucunun gözaltı çıkışında
kendisini muayene eden doktora kötü muamele gördüğüne dair bir beyanda
bulunduğuna dair bireysel başvuru dosyasına sunduğu bir bilgi de mevcut
değildir. Başvurucu böylelikle kötü muameleye karşı temel güvencelerden biri
olan doktora muayene olma hakkından yararlanmayarak iddiasını delillendirme
imkânından faydalanmamıştır. Esasında başvurucunun doktor raporlarına herhangi
bir itirazının bulunmadığı görülmüştür.
47. Tüm bu tespitlere göre iddiaya konu kötü muamele
olayına ilişkin olarak gözaltı tarihinden yaklaşık altı ay sonra ileri sürülen
ve dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerle uyumlu olmayan iddialar, kötü muamele
iddialarını desteklemeyen sağlık raporları, başvurucunun bu sağlık raporlarına
ilişkin olarak hiçbir aşamada bir itiraz ileri sürmemiş olması birlikte
değerlendirildiğinde başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin
savunulabilir bir iddia ortaya koyamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
48. Etkili soruşturma yükümlülüğünün ancak kötü muameleye
ilişkin savunulabilir bir iddia ortaya konulması hâlinde söz konusu olacağına
ilişkin ilkeler hatırlandığında başvurucunun hiçbir aşamada itiraz etmediği
sağlık raporlarının iddiaları doğrulamadığı soruşturma makamları tarafından
dikkate alınarak başkaca delil toplanmamış olması etkili soruşturma
yükümlülüğünün ihlali olarak değerlendirilemeyecektir.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 3/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.