TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ŞİNASİ DEMİR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/33745)
Karar Tarihi: 3/11/2020
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
Mustafa EKİM
Başvurucu
Şinasi DEMİR
Vekili
Av. Hakan UYSAL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltında polis tarafından darbedilme iddiasıyla yapılan şikâyetle ilgili olarak kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/8/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden erişilen, Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığının (Savcılık) soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
11. 1978 doğumlu olan başvurucu, öğretmen olarak görev yapmaktayken darbe teşebbüsü sonrasında Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığınca (Savcılık) yürütülen bir soruşturma kapsamında FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan 10/8/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucu 10/8/2016-5/9/2016 tarihleri arasında gözaltında kalmıştır. Gözaltı giriş ve çıkışında başvurucu hakkında düzenlenen sağlık raporlarına göre başvurucunun vücudunda herhangi bir darp veya cebir bulgusuna rastlanmamıştır.
13. Başvurucu gözaltındayken 4/9/2016 tarihinde müdafiinin hazır bulunmasıyla ifadesini vermiştir. Başvurucu bu ifadesinde ve sorgusu sırasında, kolluk tarafından kendisine kötü muamele yapıldığına dair bir beyanda bulunmamıştır.
14. Başvurucu vekili başvurucu hakkında yürütülmekte olan soruşturma dosyasına 21/11/2016 tarihinde bir dilekçe sunarak başvurucunun 26 gün gözaltında kalmış olması nedeniyle ilgili kamera kayıtlarının kolluk birimlerinden temin edilmesini talep etmiştir. Söz konusu talep aynı gün Cumhuriyet savcısı tarafından dilekçe içeriğinde kötü muamele iddiasının bulunmadığı ve kamera kayıtlarının ne şekilde delil niteliğinde olduğunun açıklanmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucunun bu karara itiraz ettiğine dair bir bilgi veya belge bireysel başvuru dosyasına sunulmamıştır.
15. 5/9/2016 tarihinde Zonguldak Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucunun tutuklanmasına karar verilmiştir. Başvurucu hakkında açılan kamu davası sonucunda Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/1/2019 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetine karar verilmiştir. İnceleme tarihi itibarıyla kanun yolu incelemesi devam ettiğinden bu karar henüz kesinleşmemiştir.
16. Başvurucu; gözaltına alındığı tarihten yaklaşık altı ay sonra 15/2/2017 tarihinde Savcılığa suç duyurusunda bulunarak gözaltında tutulduğu sırada kolluk personeli tarafından darbedildiğini, hakaret ve tehditlere maruz kaldığını ileri sürmüştür. Savcılık bu dilekçeye istinaden soruşturma işlemlerine başlamıştır.
17. Başvurucu şikâyet dilekçesinde özetle; gözaltında kaldığı süre içinde avukatsız şekilde birden fazla kez ifadesinin alındığını, bu ifadeler sırasında resmî evrak düzenlenmediğini, ifadeler sırasında polis memurlarının kendisini darbettiğini, görüşme sırasında kafasına ve göğüs bölgesine yumruk atıldığını, kafasının duvara vurulduğunu, bu kişilerin tehdit ve hakaretlerine maruz kaldığını ileri sürmüştür.
18. Başvurucunun gözaltında tutulduğu nezarethanenin kamera kayıtlarının temini için 17/2/2017 tarihinde Savcılıkça müzekkere yazılmıştır. Bu müzekkereye Zonguldak İl Emniyet Müdürlüğü 9/3/2017 tarihli yazıyla cevap vermiştir. Söz konusu yazıda kayıt cihazının kapasitesi nedeniyle geriye dönük bir aylık kayıtlara ulaşılabildiği belirtilerek başvurucunun gözaltında kaldığı döneme ait kamera kayıtlarının temin edilemediği belirtilmiştir.
19. Soruşturma kapsamında Savcılıkça başvurucuya ait gözaltı giriş ve çıkış adli muayene raporları ile arama, yakalama ve nezarethane tutanakları dosyaya dâhil edilmiştir.
20. Savcılık, soruşturma sonucunda kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle basit yaralama, hakaret ve tehdit suçlarından 24/4/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Müştekinin gözaltına girişi, gözaltından çıkışı, ceza evine girişi sırasında farklı doktorlardan alınan farklı tarihli raporlarındaherhangi bir bulguya rastlanılmadığı, olayı bizzat gören kimsenin bulunmadığı, olaya ilişkin kamera kayıtlarının saklanma süresi itibariyle müştekinin şikayet tarihinden evvel kayıtlardan silindiği,müştekinin şikayetine konu olayın gerçekleşmesinden yaklaşık altı ay sonrasında iddialarını dile getirmesinin hayat içerisinde edinilen tecrübelerle uyuşmadığı, kolluğun suç delilinin toplanması hususunda şüpheli ile ön görüşme yapmasını engeller nitelikte bir yazılı hükmün mevcut olmadığı, kolluğun delil toplama yetkisi çerçevesinde yapmış olduğu ön görüşmenin mevcut yasada suç olarak tanımlanmadığı, yapılan görüşmenin yargılama sırasında resmi delil niteliğini de haiz olmadığı, bu uygulamanın bir çok Yargıtay kararına konu olduğu ve suç olduğuna yönelik herhangi bir tespitin mevcut olmadığı (Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 2014/1266 esas, 2015/6630 karar sayılı kararı, Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 2014/765 esas, 2014/30381 karar sayılı kararı, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 2009/2558 esas, 2009/7567 karar sayılı kararı, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 2006/22000 esas, 2007/6205 karar sayılı kararı), müştekinin dilekçesinde bahsettiği gibi kendisine ezberletilmiş, esasen tanımadığı kişilere suç atar mahiyette vermiş olduğu beyanlarını olayın üzerinden altı ay geçtikten sonra hatırlamasının hayat içerisinde edinilen tecrübelerle uyuşmadığı, ayrıca bu hususun mezkur kişilerin yargılanması sırasında mahkeme tarafından göz önünde bulundurulması gerektiği,
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde müştekinin soyut nitelikteki beyanını destekler mahiyette, soruşturmanın devamını yahut kovuşturma aşamasına geçilmesini gerektirir nitelikte ve yeterlilikte delilin dosyaya yansımadığı anlaşılmakla,
Olay hakkında kamu adına KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA,
..."
21. Başvurucunun bu karara yaptığı itiraz, Zonguldak Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 7/6/2017 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
22. Başvurucu 17/7/2017 tarihinde tebliğ edilen karara karşı 11/8/2017 tarihinde süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar"
24. 5271 sayılı Kanun'un 172. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 3/11/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu 10/8/2016 tarihinde gözaltına alındığını, gözaltı sırasında müteaddit defalar nezarethaneden çıkarılarak ön mülakat adı altında avukat olmaksızın ifadesinin alındığını, bu ifadeler sırasında kendisine fiziksel ve psikolojik baskı yapıldığını, tehdit edildiğini belirterek şikâyetiyle ilgili kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde; başvurucunun şikâyeti üzerine Savcılık tarafından başlatılan soruşturma kapsamında başvurucunun gözaltındayken kötü muameleye maruz kaldığını iddia ettiği tarihlerdeki genel adli muayene raporlarının temin edildiği, sağlık raporlarında başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına dair herhangi bir bulgunun yer almadığı, başvurucunun beyanlarını destekleyen başka delil de bulunamaması üzerine Başsavcılık tarafından kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği belirterek mevcut soruşturmada meydana geldiği iddia edilen kötü muamele şikâyeti ile ilgili atılabilecek makul adımların atıldığı, iddiaların gerçekliğini ortaya koyabilecek soruşturma işlemlerinin yerine getirildiği, soruşturma yükümlülüğünün sonuç yükümlülüğü değil usul yükümlülüğü olmasından dolayı başvurunun açıkça dayanaktan yoksunolması nedeniyle reddedilmesi gerektiği bildirilmiştir.
28. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu bireysel başvuru formundaki iddialarını tekrar ederek Bakanlık görüşünü kabul etmediğini bildirmiştir.
B. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun iddiaları Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.
30. Anayasa'nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
31. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
32. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
33. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).
34. Anayasa’nın 17. maddesi Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete ayrıca kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevi yüklemektedir. Anılan yükümlülük, devletin kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat aracılığıyla koruma hususundaki pozitif yükümlülüğünü oluşturmaktadır.
35. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin boyutu çerçevesinde bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde olay hakkında etkili bir soruşturmanın yürütülmesi gerekmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110; Tahir Canan, § 25).
36. Bir şikâyet söz konusu olmadığında bile kötü muameleyi gösteren yeterli belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
37. Bu noktada kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına alındığı ancak salıverildiği anda ya da salıverilmeden önce vücudunda yaralanma tespit edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğunu, özellikle ilgili iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hâllerde kötü muamele yasağı bağlamında açık sorunların ortaya çıkacağını ifade etmek gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 94).
38. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması beklenemez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95).
39. Bir soruşturmanın başlatılabilmesi için öncelikle işkence ve kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için her türlü makul şüpheden uzak kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların tespiti hâlinde bir soruşturma yükümlülüğünün bulunduğundan bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).
40. Aynı şekilde bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83; Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218, 19/4/2018, § 49; Ali Ulvi Altunelli, B. No: 2014/11172, 12/6/2018, § 56).
41. Anayasa Mahkemesi, asgari eşik seviyesini aştığı varsayılan kötü muamele iddialarında öncelikle bu konudaki kanıtlama sorununu ele almaktadır. Burada kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur olduğunu ileri süren kişilerin -ispat külfetinin devlete geçtiği durumlar istisna olmak üzere- kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emare ve delil sunmaları gerektiğini belirtmek gerekir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018, § 45).
42. Mağdur olduğunu ileri süren kişilerin olgulara dayanmayan yetersiz açıklamaları, iddialarının deliller ile desteklenmemesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu, kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman ve diğer konulardaki çelişkili ifadeleri, müdafilerinden farklı iddiaları ileri sürmeleri gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddiaların savunabilir olduğundan ve dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemeyecektir. Bu gibi durumlar -iddiaların güçlü bir dayanak ile birlikte yetkili merciler nezdinde dile getirilmemesi- söz konusu olduğunda mağdur olduğunu ileri süren kişilerin etkili bir soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye girebileceklerini söyleyebilmek de mümkün değildir (Beyza Metin, § 46).
43. Kişilerin iddialarını desteklemek için yetkili makamlara zamanında başvurmaları gibi bir özen yükümlülükleri de bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi, bu tür şikâyetleri esastan inceleyebilmek için bu konuda haklı bir neden ileri sürüldüğünde kişilerin iddialarını desteklemek için kendilerinden makul olarak beklenen her şeyi yerine getirdiğine kanaat getirmek durumundadır. Aksine kanaat getirildiğinde söz konusu iddialar savunabilir düzeye ulaşmadığı için kötü muamele yasağının ihlal edildiğinin incelenebilmesi mümkün olmamaktadır (Beyza Metin, § 47).
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
45. Adil yargılanma hakkının ilkelerinden biri olan müdafi yardımından yararlanma hakkının şüpheli veya sanığın gözaltında bulunduğu durumlarda kötü muameleye uğramalarına karşı temel güvencelerden birini oluşturduğu şüphesizdir. Somut olayda başvurucunun 4/9/2016 tarihinde müdafi yardımından yararlandığı, başka bir ifadeyle kötü muamele iddialarını ileri sürme imkânı bulduğu görülmektedir. Bununla birlikte başvurucu aynı tutumunu kolluk ifadesi sırasında ve 5/9/2016 tarihinde çıkarıldığı sulh ceza hâkimi önünde de sürdürmüş, kötü muameleye uğradığına yönelik herhangi bir beyanda bulunmamıştır. Ayrıca başvurucu vekilinin başvurucu hakkında yürütülmekte olan soruşturmanın dosyasına 21/11/2016 tarihinde sunmuş olduğu dilekçede de başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına dair bir beyanı mevcut değildir (bkz. §§ 13-15).
46. Gözaltı giriş ve çıkışta başvurucu hakkında düzenlenen sağlık raporlarında başvurucunun vücudunda herhangi bir darp veya cebir izinin yer almadığı belirtilmiştir. Başvurucunun gözaltı çıkışında kendisini muayene eden doktora kötü muamele gördüğüne dair bir beyanda bulunduğuna dair bireysel başvuru dosyasına sunduğu bir bilgi de mevcut değildir. Başvurucu böylelikle kötü muameleye karşı temel güvencelerden biri olan doktora muayene olma hakkından yararlanmayarak iddiasını delillendirme imkânından faydalanmamıştır. Esasında başvurucunun doktor raporlarına herhangi bir itirazının bulunmadığı görülmüştür.
47. Tüm bu tespitlere göre iddiaya konu kötü muamele olayına ilişkin olarak gözaltı tarihinden yaklaşık altı ay sonra ileri sürülen ve dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerle uyumlu olmayan iddialar, kötü muamele iddialarını desteklemeyen sağlık raporları, başvurucunun bu sağlık raporlarına ilişkin olarak hiçbir aşamada bir itiraz ileri sürmemiş olması birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin savunulabilir bir iddia ortaya koyamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
48. Etkili soruşturma yükümlülüğünün ancak kötü muameleye ilişkin savunulabilir bir iddia ortaya konulması hâlinde söz konusu olacağına ilişkin ilkeler hatırlandığında başvurucunun hiçbir aşamada itiraz etmediği sağlık raporlarının iddiaları doğrulamadığı soruşturma makamları tarafından dikkate alınarak başkaca delil toplanmamış olması etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlali olarak değerlendirilemeyecektir.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 3/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.