logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ahmet Tekçe ve diğerleri, B. No: 2017/32782, 29/1/2020, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET TEKÇE VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/32782)

 

Karar Tarihi: 29/1/2020

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Mahmut ALTIN

Başvurucular

:

1. Ahmet TEKÇE

 

 

2. Ali TEKÇE

 

 

3. Ayşe SEVGİLİ

 

 

4. Fatma ARABACI

 

 

5. Mehmet TEKÇE

 

 

6. Mehmet TEKÇE

 

 

7. Miyase SEVEN

 

 

8. Mustafa TEKÇE

 

 

9. Müzeyyen TEKÇE

 

 

10. Zalha TEKÇE

Vekili

:

Av. Adem YEŞİL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 17/8/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

A. Kamulaştırma Süreci

8. Kahramanmaraş'ın Merkez ilçesine bağlı Cüceli köyü 548 ve 572 parsel numaralı taşınmazlardan 548 parsel numaralı taşınmazdan ifraz yoluyla oluşan 746 parsel numaralı taşınmaz ile 572 parsel numaralı taşınmazdan ifraz yoluyla oluşan 744 parsel numaralı taşınmaz Sır Barajı suları altında kalmıştır.

9. İfraz işlemine rağmen 548 ve 572 parsel numaraları üzerinden kamulaştırma işlemleri yürütülmüştür. 1/8/1989 tarihinde 548 parsel numaralı taşınmaz için 8.464.500 TL (eski TL ile 8,64 TL), 572 parsel numaralı taşınmaz için 33.804.900 TL (eski TL ile 33,80 TL) kamulaştırma bedelleri maliklerinin belli olmaması nedeniyle bankaya vadesiz olarak bloke edilmiş ve 27/11/1990 tarihinde sular altında kalan bu taşınmazlar kamulaştırılmıştır.

B. Kadastro Davası Süreci

10. Başvuru konusu taşınmazların mülkiyetlerinin tespitine ilişkin olarak 1972 yılında açılan kadastro tespitine itiraz davasında 26/1/2007 tarihinde taşınmazların başvurucuların murislerine ait olduğuna dair verilen karar 31/5/2007 tarihinde kesinleşmiştir.

C. Faiz Alacağı Davası Süreci

11. Başvurucular 14/5/2010 tarihinde blokenin yapıldığı bankaya yazdıkları yazıda, kamulaştırma bedellerinin akıbetinin bildirilmesini istemişlerdir. Bankanın 27/5/2010 tarihli cevap yazısında, bankanın tevdi mahalli olarak tayin edildiği, bankaya 572 parsel numaralı taşınmaz için 33,80 TL, 548 parsel numaralı taşınmaz için 8,64 TL yatırıldığı, söz konusu toplam 42,44 TL'nin hâlen bloke hesapta bulunduğu, talep ve uyuşmazlığın çözümüne ilişkin kesinleşmiş Mahkeme kararı ile vekâletname ibrazı hâlinde söz konusu meblağın ödenebileceği belirtilmiştir.

12. Başvurucular söz konusu taşınmazların kamulaştırma bedellerinin bankaya yatırıldığı tarihten itibaren işlemiş olan mevduat faizinin, olmadığı takdirde yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle 27/1/2011 tarihinde Kahramanmaraş 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmışlardır.

13. Mahkeme 28/1/2014 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"...davacıların 744 ve 746 parsel sayılı taşınmazların kamulaştırma bedelinin vadesiz olarak bankaya bloke edilmesi ve nemalardırılmamış olması nedeniyle uğradıkları zarardan dolayı davalı bakanlıktan talep ettikleri faiz talebinin kamulaştırma yapıldığı tarihte yürürlükte bulunmayan kamulaştırma kanununu değiştiren 4650 S.K.nun 5/5/2001 tarihinde yürürlüğe girmesi nedeniyle reddine karar vermek gerekmiş[tir.]"

14. Temyiz edilen karar, Yargıtay 18. Hukuk Dairesince 7/9/2015 tarihinde onanmıştır. Başvurucuların karar düzeltme istemi de 19/6/2017 tarihinde aynı Daire tarafından reddedilmiştir.

15. Nihai karar, başvurucular vekiline 25/7/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucular 15/3/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

17. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Ali Şimşek ve diğerleri, B. No: 2014/2073, 6/7/2017, §§ 18-33.

18. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 24/4/2001 tarihli ve 4650 sayılı Kanun'un 5. maddesi değiştirilen 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Hak sahibinin tespit edilemediği durumlarda mahkemece, kamulaştırma bedelinin üçer aylık vadeli hesaba dönüştürülerek nemalandırılması amacıyla gerekli tedbirler alınır."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Mahkemenin 29/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

20. Başvurucular; mahkemelerce hükmedilen kamulaştırma bedellerinin üçer aylık vadeli hesaba yatırılması gerekirken vadesiz hesaba yatırılması nedeniyle oluşan değer kaybının ödenmemesinden yakınmaktadırlar. Başvuruculara göre kamulaştırma bedelinin vadeli hesaba yatırılmaması alacağın değer kaybetmesine yol açmaktadır. Başvurucular sonuç olarak mülkiyet haklarının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

B. Değerlendirme

21. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedirler. Ayrıca başvurucular kendileriyle aynı kaderi paylaşan bir çok insanın da kendileri dışında gelişen şartlar nedeniyle paralarını alamadıklarını belirterek eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüş iseler de somut olayda eşitlik ilkesinin ihlaline yol açabilecek farklı muamelenin varlığı başvurucular tarafından temellendirilmemiştir. Sonuç olarak başvurucuların hükmedilen kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratıldığı yönündeki şikâyetlerinin mülkiyet hakkına ilişkin olduğu anlaşıldığından başvurucuların belirtilen şikâyetlerinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

24. Başvuruya konu olayda uygulanacak ilkeler Anayasa Mahkemesinin Mehmet Akdoğan ve diğerleri (B. No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 41-65) ile Ali Şimşek ve diğerleri (B. No: 2014/2073, 6/7/2017, §§ 58-69) kararlarında belirtilmiştir.

25. Buna göre kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olabilmesi için taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi ve ayrıca ödenen bedelin tespitinde esas alınan tarih ile ödeme tarihi arasında geçen dönemde gerçekleşen enflasyona nispetle taşınmazın hissedilir derecede değer kaybetmemiş olması gerekir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 59). Ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi yani kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz uygulanması, kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında değer kaybetmesini önleyebilecek bir araçtır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 42).

26. Anayasa Mahkemesince yapılan incelemede başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı hususunda bir sonuca varmak için derece mahkemelerince tespit edilen gerçek değer ile başvurucuya yapılan ödemelerin enflasyon etkisi arındırılmış sonuçlarının karşılaştırılması gerekmektedir. Elde edilmek istenen kamu yararı ile başvurucunun mülkünden mahrum kalması arasında makul dengenin sağlanıp sağlanmadığını ve müdahalenin ölçülü olup olmadığını tespit etmede önemli olan, yapılan ödemelerin değer kaybının toplam bedele oranı üzerinden başvurucunun maruz kaldığı yükü belirlemektir (Ali Şimşek ve diğerleri, § 66).

27. Aynı yöndeki şikâyete ilişkin başvuru konusu olayda da bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

28. Somut olayda 1/8/1989 tarihinde taşınmaz maliklerinin belli olmaması nedeniyle kamulaştırma bedelleri bankaya vadesiz olarak bloke edilmiş ve taşınmazlar 27/11/1990 tarihinde kamulaştırılmıştır. Başvuru konusu taşınmazların maliklerine ilişkin ihtilaf 31/5/2007 tarihinde kesinleşen kadastro mahkemesi kararıyla sona ermiş ve taşınmazların başvurucuların murislerine ait olduğu tespit edilmiştir. Bunun üzerine kamulaştırma bedellerinin akıbetini soran başvurucular, 572 parsel numaralı taşınmaz için yatırılan 33.80 TL (yeni TL ile) ve 548 parsel numaralı taşınmaz için yatırılan 8.64 TL'nin (yeni TL ile) hâlen bloke hesapta bulunduğunu öğrendikten sonra kamulaştırma bedellerinin faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle faiz alacağı davası açmışlardır. Mahkemece kamulaştırmanın yapıldığı tarihte 5/5/2001 tarihinde yürürlüğe giren 4560 sayılı Kanun'un yürürlükte olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir (bkz. §§ 7-13).

29. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında -kural olarak- faiz işletilip işletilmemesi, faiz oranları veya faizin işletilme tarihleri ya da dönemleriyle ilgili hukuk kurallarını yorumlama görevi bulunmamaktadır. Bu görev esas itibarıyla derece mahkemelerine düşmektedir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin söz konusu hukuk kurallarının yorumunun mülkiyet hakkı bağlamında sonuçlarını incelemek durumundadır.

30. Ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi yani kamulaştırma bedeline hak kazanılan 27/11/1990 tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz uygulanması, kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında değer kaybetmesini önleyebilecek bir araçtır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 42).

31. Faiz, ekonomik açıdan paranın fiyatıdır. Herhangi bir kimse kendisine ait olmayan bir parayı -hangi isim altında olursa olsun- belli bir süre kullandığında paranın asıl sahibine faiz ödemek zorundadır. Çünkü paranın likidite özelliği onun her an, her türlü üretim faktörünü, mal ve hizmeti satın alabilmesine olanak verir. Daha açık bir deyişle parayı nakit olarak elinde bulunduran kimse bugünkü ihtiyaçlarını karşılayabildiği gibi piyasanın yarına dönük olanaklarından da yararlanabilir. Elindeki parayı başkasına veren veya kendine belli tarihte ödenmesi gereken bir miktar para olduğu hâlde bu parası ödenmeyen kimse ise bu imkânlardan yararlanamaz. Bu nedenle parayı kullanan kimsenin parayı kullanmaktan vazgeçen kimseye bu kaybını ödemesi gerekir. İşte faizi doğuran temel neden budur (AYM, E.1988/7, K.1988/27, 27/9/1988).

32. Bu temel neden, paranın değerini sürekli olarak kaybettiği enflasyon dönemlerinde ayrı bir önem kazanır. Dönem başında kullanmaktan vazgeçilen ya da hak edildiği hâlde alınamayan bir miktar paranın satınalma gücü, dönem sonunda enflasyon oranında azalmış olacaktır. Bu durumda dönem sonunda paranın asıl sahibine ödenmesi gereken faiz, sadece belli bir dönem için yapılan fedakârlığın karşılığından ibaret olmayacak; aynı zamanda söz konusu dönemde paranın satın alma gücündeki kaybı da karşılayacak miktarda olacaktır. Teknik deyişle hem para sahibinin tasarrufta bulunmasının bedeli ödenecek hem de paranın satın alma gücü korunacaktır (AYM, E.1988/7, K.1988/27, 27/9/1988).

33. Olayda kamulaştırma bedellerinin bankaya bloke edildiği tarihten itibaren yaklaşık otuz yıllık süre geçmiştir. Kamulaştırma işleminin bir parçası olan kamulaştırılan taşınmaz maliklerinin tespiti ve kamulaştırma bedellerinin bankaya yatırılması ve ödenmesi sürecinde alacaklıların hak ve menfaatlerini koruyucu ve durumun gerektirdiği olağan tedbirlerin idare tarafından alınması beklenmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577, 16/2/2017, § 60).

34. Kamulaştırma bedelinin alacaklılara ödendiği ana kadar alacaklının para üzerinde tasarrufta bulunma, parayı kullanma veya paranın değerinin enflasyon karşısında aşınmasını önleyici tedbirler alma imkânı bulunmamaktadır. Bu süreçte bankaya bloke edilen kamulaştırma bedelleri üzerinde kamulaştırma makamlarının takdir yetkisi vardır. Dolayısıyla bu paranın enflasyon karşısında kıymet yitirmesini önleyebilecek olan da para üzerinde tasarrufta bulunma kudretini elinde bulunduran kamulaştırma makamlarıdır. Bankaya bloke edilen kamulaştırma bedelinin alım gücünü kaybetmesini engellemenin yolu bunun nemalandırılmasıdır. Ayrıca bu paranın nemalandırılması, kamulaştırma makamlarına olağan idari işleyişin ötesinde bir külfet de yüklememektedir. Kamu makamlarının yapması gereken tek şey, kamulaştırma bedelinin vadesiz mevduat hesabında bekletilmesi yerine vadeli bir hesapta tutulmasıdır. Bu nedenle olayın somut koşulları gözetildiğinde mülkiyet hakkının korunması ödevinin gerektirdiği pozitif yükümlülüklerin, kamulaştırma bedelinin nemalandırılması tedbirinin alınmasını da içerdiği sonucuna ulaşılmaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Fatma Yıldırım, § 61).

35. Bu itibarla kamulaştırma makamlarının, kamulaştırma bedelinin vadeli bir mevduat hesabına yatırılması biçiminde alacağı basit bir tedbirle kamulaştırma sürecinin hızlı işlememesinin başvurucular üzerinde oluşturduğu olumsuz etkileri asgari seviyeye indirememiş olması, kamulaştırılan taşınmazın gerçek karşılığı olan bedelin ödenmemesine yol açmaktadır. Hâlbuki Anayasa'nın 46. maddesine göre kamulaştırılan taşınmazın gerçek değerinin ödenmesi zorunludur. Kamulaştırma bedelinin gerçek değerinin ödenmemesi aynı zamanda Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri çerçevesinde kamulaştırılan taşınmazın malikine aşırı bir külfet de yüklemektedir.

36. Sonuç olarak 1990 yılında belirlenen toplam 42,44 TL tutarındaki kamulaştırma bedelinin geç ödenmesi sebebiyle yol açılan söz konusu değer kaybı yönünden başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemektedir. Somut olayın koşulları altında bu geç ödeme yönünden başvuruculara atfedilebilecek bir kusurun varlığı da gösterilememiştir. Bu sebeple somut olayda müdahalenin mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararı arasında olması gereken adil dengeyi bozduğu ve ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.

37. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

38. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

39. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

40. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri, B.No: 2016/12506, 7/11/2019).

41. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

42. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin 1 numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 57-59, 66-67).

43. Somut olayda Anayasa Mahkemesi, başvurucuların kamulaştırma bedeline hak kazandığı tarihten ödemenin yapılacağı tarihe kadar geçen süredeki enflasyon oranlarının dikkate alınarak faiz ödenmemesi nedeniyle söz konusu alacağın önemli ölçüde değer kaybına uğrayacağını tespit etmek suretiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Başvurucuların bu değer kaybını önleyebilecek faizin ödenmesi istemiyle açtığı dava reddedilmiştir. Sonuç olarak ihlale yol açan idari eylem ve işleme karşı başvurulabilecek kanun yolu tüketildikten sonra derece mahkemeleri de ihlali giderememişlerdir. Bu açıdan ihlalin aynı zamanda mahkeme kararından da kaynaklandığı söylenebilir.

44. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Kahramanmaraş 1. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

45. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kahramanmaraş 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2011/103, K.2014/47) GÖNDERİLMESİNE,

D. Tazminat talebinin REDDİNE,

E. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000 TL tutarındaki vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Ahmet Tekçe ve diğerleri, B. No: 2017/32782, 29/1/2020, § …)
   
Başvuru Adı AHMET TEKÇE VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2017/32782
Başvuru Tarihi 17/8/2017
Karar Tarihi 29/1/2020

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı Kamulaştırma bedeli, kamu yararı İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2942 Kamulaştırma Kanunu 10
11
6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 323
KHK 659 Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname 14
Tarife 21/12/2011 Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 12
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi