TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET TEKÇE VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/32782)
|
|
Karar Tarihi: 29/1/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Mahmut ALTIN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ahmet TEKÇE
|
|
|
2. Ali TEKÇE
|
|
|
3. Ayşe SEVGİLİ
|
|
|
4. Fatma ARABACI
|
|
|
5. Mehmet TEKÇE
|
|
|
6. Mehmet TEKÇE
|
|
|
7. Miyase SEVEN
|
|
|
8. Mustafa TEKÇE
|
|
|
9. Müzeyyen TEKÇE
|
|
|
10. Zalha TEKÇE
|
Vekili
|
:
|
Av. Adem YEŞİL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratılması
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/8/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. Kamulaştırma Süreci
8. Kahramanmaraş'ın Merkez ilçesine bağlı Cüceli köyü 548 ve 572
parsel numaralı taşınmazlardan 548 parsel numaralı taşınmazdan ifraz yoluyla
oluşan 746 parsel numaralı taşınmaz ile 572 parsel numaralı taşınmazdan ifraz
yoluyla oluşan 744 parsel numaralı taşınmaz Sır Barajı suları altında
kalmıştır.
9. İfraz işlemine rağmen 548 ve 572 parsel numaraları üzerinden
kamulaştırma işlemleri yürütülmüştür. 1/8/1989 tarihinde 548 parsel numaralı
taşınmaz için 8.464.500 TL (eski TL ile 8,64 TL), 572 parsel numaralı taşınmaz
için 33.804.900 TL (eski TL ile 33,80 TL) kamulaştırma bedelleri maliklerinin
belli olmaması nedeniyle bankaya vadesiz olarak bloke edilmiş ve 27/11/1990
tarihinde sular altında kalan bu taşınmazlar kamulaştırılmıştır.
B. Kadastro Davası Süreci
10. Başvuru konusu taşınmazların mülkiyetlerinin tespitine
ilişkin olarak 1972 yılında açılan kadastro tespitine itiraz davasında
26/1/2007 tarihinde taşınmazların başvurucuların murislerine ait olduğuna dair
verilen karar 31/5/2007 tarihinde kesinleşmiştir.
C. Faiz Alacağı Davası
Süreci
11. Başvurucular 14/5/2010 tarihinde blokenin yapıldığı bankaya
yazdıkları yazıda, kamulaştırma bedellerinin akıbetinin bildirilmesini
istemişlerdir. Bankanın 27/5/2010 tarihli cevap yazısında, bankanın tevdi
mahalli olarak tayin edildiği, bankaya 572 parsel numaralı taşınmaz için 33,80
TL, 548 parsel numaralı taşınmaz için 8,64 TL yatırıldığı, söz konusu toplam
42,44 TL'nin hâlen bloke hesapta bulunduğu, talep ve uyuşmazlığın çözümüne
ilişkin kesinleşmiş Mahkeme kararı ile vekâletname ibrazı hâlinde söz konusu
meblağın ödenebileceği belirtilmiştir.
12. Başvurucular söz konusu taşınmazların kamulaştırma
bedellerinin bankaya yatırıldığı tarihten itibaren işlemiş olan mevduat
faizinin, olmadığı takdirde yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle
27/1/2011 tarihinde Kahramanmaraş 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava
açmışlardır.
13. Mahkeme 28/1/2014 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.
Kararın gerekçesi şöyledir:
"...davacıların 744 ve 746 parsel sayılı
taşınmazların kamulaştırma bedelinin vadesiz olarak bankaya bloke edilmesi ve
nemalardırılmamış olması nedeniyle uğradıkları zarardan dolayı davalı bakanlıktan
talep ettikleri faiz talebinin kamulaştırma yapıldığı tarihte yürürlükte
bulunmayan kamulaştırma kanununu değiştiren 4650 S.K.nun 5/5/2001 tarihinde
yürürlüğe girmesi nedeniyle reddine karar vermek gerekmiş[tir.]"
14. Temyiz edilen karar, Yargıtay 18. Hukuk Dairesince 7/9/2015
tarihinde onanmıştır. Başvurucuların karar düzeltme istemi de 19/6/2017
tarihinde aynı Daire tarafından reddedilmiştir.
15. Nihai karar, başvurucular vekiline 25/7/2017 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucular 15/3/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Ali Şimşek ve diğerleri, B. No: 2014/2073,
6/7/2017, §§ 18-33.
18. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun
24/4/2001 tarihli ve 4650 sayılı Kanun'un 5. maddesi değiştirilen 10.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Hak sahibinin tespit edilemediği
durumlarda mahkemece, kamulaştırma bedelinin üçer aylık vadeli hesaba
dönüştürülerek nemalandırılması amacıyla gerekli tedbirler alınır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 29/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
20. Başvurucular; mahkemelerce hükmedilen kamulaştırma
bedellerinin üçer aylık vadeli hesaba yatırılması gerekirken vadesiz hesaba
yatırılması nedeniyle oluşan değer kaybının ödenmemesinden yakınmaktadırlar.
Başvuruculara göre kamulaştırma bedelinin vadeli hesaba yatırılmaması alacağın
değer kaybetmesine yol açmaktadır. Başvurucular sonuç olarak mülkiyet haklarının
ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
21. Anayasa’nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmektedirler. Ayrıca başvurucular kendileriyle aynı kaderi
paylaşan bir çok insanın da kendileri dışında gelişen şartlar nedeniyle
paralarını alamadıklarını belirterek eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini
ileri sürmüş iseler de somut olayda eşitlik ilkesinin ihlaline yol açabilecek
farklı muamelenin varlığı başvurucular tarafından temellendirilmemiştir. Sonuç
olarak başvurucuların hükmedilen kamulaştırma bedelinin değer kaybına
uğratıldığı yönündeki şikâyetlerinin mülkiyet hakkına ilişkin olduğu
anlaşıldığından başvurucuların belirtilen şikâyetlerinin mülkiyet hakkı
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
24. Başvuruya konu olayda uygulanacak ilkeler Anayasa
Mahkemesinin Mehmet Akdoğan ve diğerleri
(B. No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 41-65) ile Ali
Şimşek ve diğerleri (B. No: 2014/2073, 6/7/2017, §§ 58-69)
kararlarında belirtilmiştir.
25. Buna göre kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin orantılı olabilmesi için taşınmazın gerçek bedelinin malike
ödenmesi ve ayrıca ödenen bedelin tespitinde esas alınan tarih ile ödeme tarihi
arasında geçen dönemde gerçekleşen enflasyona nispetle taşınmazın hissedilir
derecede değer kaybetmemiş olması gerekir (Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, § 59). Ödenen tutarların enflasyonun
etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi yani kamulaştırma tarihi ile
ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek
biçimde faiz uygulanması, kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında değer
kaybetmesini önleyebilecek bir araçtır (Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, § 42).
26. Anayasa Mahkemesince yapılan incelemede başvurucunun mülkiyet
hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı hususunda bir sonuca varmak
için derece mahkemelerince tespit edilen gerçek değer ile başvurucuya yapılan
ödemelerin enflasyon etkisi arındırılmış sonuçlarının karşılaştırılması
gerekmektedir. Elde edilmek istenen kamu yararı ile başvurucunun mülkünden
mahrum kalması arasında makul dengenin sağlanıp sağlanmadığını ve müdahalenin
ölçülü olup olmadığını tespit etmede önemli olan, yapılan ödemelerin değer
kaybının toplam bedele oranı üzerinden başvurucunun maruz kaldığı yükü
belirlemektir (Ali Şimşek ve diğerleri,
§ 66).
27. Aynı yöndeki şikâyete ilişkin başvuru konusu olayda da bu
ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
28. Somut olayda 1/8/1989 tarihinde taşınmaz maliklerinin belli olmaması
nedeniyle kamulaştırma bedelleri bankaya vadesiz olarak bloke edilmiş ve
taşınmazlar 27/11/1990 tarihinde kamulaştırılmıştır. Başvuru konusu
taşınmazların maliklerine ilişkin ihtilaf 31/5/2007 tarihinde kesinleşen
kadastro mahkemesi kararıyla sona ermiş ve taşınmazların başvurucuların
murislerine ait olduğu tespit edilmiştir. Bunun üzerine kamulaştırma
bedellerinin akıbetini soran başvurucular, 572 parsel numaralı taşınmaz için
yatırılan 33.80 TL (yeni TL ile) ve 548 parsel numaralı taşınmaz için yatırılan
8.64 TL'nin (yeni TL ile) hâlen bloke hesapta bulunduğunu öğrendikten sonra
kamulaştırma bedellerinin faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle faiz alacağı
davası açmışlardır. Mahkemece kamulaştırmanın yapıldığı tarihte 5/5/2001
tarihinde yürürlüğe giren 4560 sayılı Kanun'un yürürlükte olmadığı gerekçesiyle
davanın reddine karar verilmiştir (bkz. §§ 7-13).
29. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında -kural
olarak- faiz işletilip işletilmemesi, faiz oranları veya faizin işletilme
tarihleri ya da dönemleriyle ilgili hukuk kurallarını yorumlama görevi
bulunmamaktadır. Bu görev esas itibarıyla derece mahkemelerine düşmektedir.
Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin söz konusu hukuk
kurallarının yorumunun mülkiyet hakkı bağlamında sonuçlarını incelemek
durumundadır.
30. Ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden arındırılarak
güncelleştirilmesi yani kamulaştırma bedeline hak kazanılan 27/11/1990 tarihi
ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek
biçimde faiz uygulanması, kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında değer
kaybetmesini önleyebilecek bir araçtır (benzer yöndeki değerlendirmeler için
bkz. Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
§ 42).
31. Faiz, ekonomik açıdan paranın
fiyatıdır. Herhangi bir kimse kendisine ait olmayan bir parayı -hangi
isim altında olursa olsun- belli bir süre kullandığında paranın asıl sahibine faiz ödemek zorundadır. Çünkü paranın
likidite özelliği onun her an, her türlü üretim faktörünü, mal ve hizmeti satın
alabilmesine olanak verir. Daha açık bir deyişle parayı nakit olarak elinde
bulunduran kimse bugünkü
ihtiyaçlarını karşılayabildiği gibi piyasanın yarına
dönük olanaklarından da yararlanabilir. Elindeki parayı başkasına
veren veya kendine belli tarihte ödenmesi gereken bir miktar para olduğu hâlde
bu parası ödenmeyen kimse ise bu imkânlardan yararlanamaz. Bu nedenle parayı
kullanan kimsenin parayı kullanmaktan vazgeçen kimseye bu kaybını ödemesi
gerekir. İşte faizi doğuran temel neden budur (AYM, E.1988/7, K.1988/27,
27/9/1988).
32. Bu temel neden, paranın değerini sürekli olarak kaybettiği
enflasyon dönemlerinde ayrı bir önem kazanır. Dönem başında kullanmaktan
vazgeçilen ya da hak edildiği hâlde alınamayan bir miktar paranın satınalma
gücü, dönem sonunda enflasyon oranında azalmış olacaktır. Bu durumda dönem sonunda
paranın asıl sahibine ödenmesi gereken faiz, sadece belli bir dönem için
yapılan fedakârlığın karşılığından ibaret olmayacak; aynı zamanda söz konusu
dönemde paranın satın alma gücündeki kaybı da karşılayacak miktarda olacaktır.
Teknik deyişle hem para sahibinin tasarrufta bulunmasının bedeli ödenecek hem
de paranın satın alma gücü korunacaktır (AYM, E.1988/7, K.1988/27, 27/9/1988).
33. Olayda kamulaştırma bedellerinin bankaya bloke edildiği
tarihten itibaren yaklaşık otuz yıllık süre geçmiştir. Kamulaştırma işleminin
bir parçası olan kamulaştırılan taşınmaz maliklerinin tespiti ve kamulaştırma
bedellerinin bankaya yatırılması ve ödenmesi sürecinde alacaklıların hak ve
menfaatlerini koruyucu ve durumun gerektirdiği olağan tedbirlerin idare
tarafından alınması beklenmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577,
16/2/2017, § 60).
34. Kamulaştırma bedelinin alacaklılara ödendiği ana kadar
alacaklının para üzerinde tasarrufta bulunma, parayı kullanma veya paranın değerinin
enflasyon karşısında aşınmasını önleyici tedbirler alma imkânı bulunmamaktadır.
Bu süreçte bankaya bloke edilen kamulaştırma bedelleri üzerinde kamulaştırma
makamlarının takdir yetkisi vardır. Dolayısıyla bu paranın enflasyon karşısında
kıymet yitirmesini önleyebilecek olan da para üzerinde tasarrufta bulunma
kudretini elinde bulunduran kamulaştırma makamlarıdır. Bankaya bloke edilen
kamulaştırma bedelinin alım gücünü kaybetmesini engellemenin yolu bunun
nemalandırılmasıdır. Ayrıca bu paranın nemalandırılması, kamulaştırma
makamlarına olağan idari işleyişin ötesinde bir külfet de yüklememektedir. Kamu
makamlarının yapması gereken tek şey, kamulaştırma bedelinin vadesiz mevduat
hesabında bekletilmesi yerine vadeli bir hesapta tutulmasıdır. Bu nedenle
olayın somut koşulları gözetildiğinde mülkiyet hakkının korunması ödevinin
gerektirdiği pozitif yükümlülüklerin, kamulaştırma bedelinin nemalandırılması
tedbirinin alınmasını da içerdiği sonucuna ulaşılmaktadır (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Fatma Yıldırım, §
61).
35. Bu itibarla kamulaştırma makamlarının, kamulaştırma
bedelinin vadeli bir mevduat hesabına yatırılması biçiminde alacağı basit bir
tedbirle kamulaştırma sürecinin hızlı işlememesinin başvurucular üzerinde
oluşturduğu olumsuz etkileri asgari seviyeye indirememiş olması, kamulaştırılan
taşınmazın gerçek karşılığı olan bedelin ödenmemesine yol açmaktadır. Hâlbuki
Anayasa'nın 46. maddesine göre kamulaştırılan taşınmazın gerçek değerinin
ödenmesi zorunludur. Kamulaştırma bedelinin gerçek değerinin ödenmemesi aynı
zamanda Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri çerçevesinde kamulaştırılan taşınmazın
malikine aşırı bir külfet de yüklemektedir.
36. Sonuç olarak 1990 yılında belirlenen toplam 42,44 TL
tutarındaki kamulaştırma bedelinin geç ödenmesi sebebiyle yol açılan söz konusu
değer kaybı yönünden başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemektedir.
Somut olayın koşulları altında bu geç ödeme yönünden başvuruculara
atfedilebilecek bir kusurun varlığı da gösterilememiştir. Bu sebeple somut
olayda müdahalenin mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararı arasında olması
gereken adil dengeyi bozduğu ve ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.
37. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
38. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
39. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
40. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875,
7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri, B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
41. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
42. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa
Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile
İçtüzük’ün 79. maddesinin 1 numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde,
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan
mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 57-59,
66-67).
43. Somut olayda Anayasa Mahkemesi, başvurucuların kamulaştırma
bedeline hak kazandığı tarihten ödemenin yapılacağı tarihe kadar geçen süredeki
enflasyon oranlarının dikkate alınarak faiz ödenmemesi nedeniyle söz konusu
alacağın önemli ölçüde değer kaybına uğrayacağını tespit etmek suretiyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Başvurucuların bu değer
kaybını önleyebilecek faizin ödenmesi istemiyle açtığı dava reddedilmiştir.
Sonuç olarak ihlale yol açan idari eylem ve işleme karşı başvurulabilecek kanun
yolu tüketildikten sonra derece mahkemeleri de ihlali giderememişlerdir. Bu
açıdan ihlalin aynı zamanda mahkeme kararından da kaynaklandığı söylenebilir.
44. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216
sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken
iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna
ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir
karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere Kahramanmaraş 1. Asliye Hukuk Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
45. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kahramanmaraş 1.
Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2011/103, K.2014/47) GÖNDERİLMESİNE,
D. Tazminat talebinin REDDİNE,
E. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000
TL tutarındaki vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin
BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.