TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SUAT EREN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/3081)
|
|
Karar Tarihi: 11/2/2021
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Suat EREN
|
Vekili
|
:
|
Av. Ramazan DEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, avukatın duruşma düzenini bozduğu gerekçesine
dayanılarak kolluk görevlileri tarafından duruşma salonundan dışarı çıkarılması
nedeniyle özel hayata saygı hakkının ve bu olaya ilişkin şikâyetin etkili
soruşturulmaması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 23/1/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim
Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit
edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, İstanbul'da yaşamakta ve avukat olarak
çalışmaktadır.
10. 27/4/2017 tarihinde 10. Bakırköy Ağır Ceza
Mahkemesinde hazır bulunan başvurucu, sanık olarak yargılanan B.Y. ve Ö.Y.nin
avukatı olduğunu ancak henüz vekaletnameleri mahkemeye ibraz edemediğini beyan
ederek duruşmaya katılmıştır.
11. Mahkeme Heyetince sanık Ö.Y.nin sorgusu yapılırken
diğer sanık B.Y. ile konuşması nedeniyle başvurucu avukat, Mahkeme Başkanı
tarafından uyarılmıştır. Bu aşamadan sonra yaşananlarla ilgili başvurucu
anlatımı ile Duruşma Tutanağı'na yansıyan bilgiler arasında bazı farklılıklar
bulunmaktadır.
12. Başvurucunun anlatımına göre Ö.Y.nin sorgusu
yapılırken diğer sanık B.Y.ye savunmasına ilişkin bazı hatırlatmalarda
bulunduğu esnada Mahkeme Başkanı "Avukat bey müvekkilinizle
konuşamazsınız." şeklinde başvurucuyu uyarmış, başvurucu avukatlık
mesleği gereği sanıkla konuşabileceğini söyleyerek müdahaleye itiraz etmiş,
daha sonra Mahkeme Başkanı ile başvurucu arasında yargılama usulü hususunda
kısa bir tartışma yaşandıktan sonra Mahkeme Başkanı "Avukat bey, ben
zaten sizi davaya kabul etmeyeceğim. Siz vekaletname olmadan duruşmaya
katılamazsınız. Bugün talepte dahi bulunamazsınız. Sadece
oturabilirsiniz." diyerek başvurucudan oturmasını istemiştir. İddiaya
göre Mahkeme Başkanı, başvurucunun itirazlarına devam etmesi üzerine
"Avukat bey, duruşma düzenini bozmaktan sizi dışarıya atacağım."
diye başvurucuyu bir kez daha uyardıktan sonra kolluk memurlarını çağırarak
"Polis atın şunu, atın şunu." şeklinde talimat vermiş ve
başvurucu duruşma salonundan çıkarılmıştır. Kolluk görevlilerine dışarı
çıkmayacağını söyleyen ve zor kullanılarak dışarı çıkarılırken kolluk
görevlilerince darbedildiğini dile getiren başvurucu; müvekkillerinin önünde
yaklaşık beş metre sürüklendiğini, ardından kolları ve bacaklarından tutularak
salondan koridora atıldığını ileri sürmüştür.
13. Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/4/2017 tarihli
Duruşma Tutanağı'nın ilgili kısmı şöyledir:
"...(bu sırada sanıklar müdafi
olacağını bildiren Av. Suat Eren'in belirli bir zaman içerisinde sanığın
bulunduğu bölgeye geçtiği görüldü, kendisi ikaz edildi. Ayrıca diğer sanığın
savunması alınırken bu görüşmenin uygun olmadığı, ayrıca müdafi ile görüşme
yerinin duruşma salonu olmadığı, hukuki yardım verme konusunda fikir alışverişi
yapabileceği, dosyaya şu an usule uygun sunulmuş vekaletname olmadığı, bu sanık
yönünden de CMK 150/3 md.since görevlendirilmiş müdafi bulunduğundan yasada
düzenlenen şekliyle iradi olarak kendisini sanık müdafi olarak atama ve sanığın
da müdafiyi vekaletname olmadan atılı eylem yönünden seçme yetkisinin ve
serbestisinin bulunmadığı hatırlatılarak aksi davranışın devam ettirildiği
takdirde - "ben 16 yıllık avukatım, bana müdafiliği mi
öğreteceksiniz" vb.- sözler söylenip bu davranışlara devam ettiği takdirde
salondan çıkarılacağı yönünde son kez ihtar edildi, diğer sanığın savunmasının
tespitine devam olundu.)
G/D:
Sanıklar müdafi olacağını bildiren,
gerekli ikazlara rağmen aynı benzeri konuşmalarını sürdüren Av. Suat Eren'in
duruşma inzibatını bozmaktan dolayı dışarı çıkarılmasına oy birliği ile karar
verildi. Kendisi dışarıya davet edildi. Gerektiğinde zor kullanılacağı
kendisine aktarıldı, buna rağmen çıkmadığı anlaşıldığından güvenlik amaçlı
çağırılan polis memurları ve özel güvenlik marifetiyle zor kullanılması istenilerek
salondan çıkarıldı. Açık yargılamaya devam olundu."
14. Başvurucu, kendisini salondan çıkaran kolluk ve
güvenlik görevlileri hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık)
4/5/2017 tarihinde şikâyette bulunmuştur. Başvurucu hakkında düzenlenen sağlık
raporu bulunmamaktadır.
15. Savcılıkça şüpheli güvenlik görevlisi M.F. ile kolluk
görevlileri M.D. ve İ.S.nin ifadeleri alınmıştır. Şüpheliler suçlamaları kabul
etmemiştir.
i. M.F. savunmasında duruşmanın yapıldığı salonun kapısı
açıldığında içeride kolluk memurları M.D. ve İ.S.yi gördüğünü, kendisine içeri
gelmesi için işaret ettiklerini, salona girdiğinde başvurucu ile Mahkeme
Başkanı'nın tartıştığını ve Mahkeme Başkanı'nın avukatı kastederek
"Bunu dışarı çıkarın." dediğini ifade etmiştir.
ii. M.D. ve İ.S. savunmalarında; duruşma başladığında
sanığın sorgusu esnasında başvurucunun savunmaya müdahale etmek istediğini,
Mahkeme Başkanı'nın da başvurucunun zorunlu müdafii bulunduğunu, müdafii
vasıtasıyla savunma yapıldıktan sonra sanığın kabul etmesi hâlinde kendisine
söz vereceğini ifade ettiğini ancak başvurucunun "Ben 16 yıllık
avukatım istersen sanığın yanına gidip savunma yaparım istersem sanığı yanıma
alıp savunma yaparım, buna siz karışamazsınız." dediğini ve bunun
üzerine tartıştıklarını, Mahkeme Başkanı'nın da kendisine sürekli yargılama
usulünü hatırlatarak "Sizi dışarı çıkarmak zorunda kalacağım."
diyerek başvurucuyu uyardığını ifade etmiş; başvurucunun "Böyle bir
hakkınız yok." diye cevap verdiğini ve o esnada sanığın savunmasına geçildiğinde
başvurucu, sanığın yanına gidip kulağına bir şeyler söylemeye başlayınca
Mahkeme Başkanı'nın başvurucunun davranışını zapta geçtiğini ve başvurucuya
yerine oturmasını bir daha yerinden kalkması hâlinde kendisini dışarıya
çıkaracağını söylediğini belirtmişlerdir. Başvurucu "Bana işimi
öğretemezsiniz, böyle bir hakkınız yok, çıkmıyorum." diye cevap
verince kendilerine hitaben Başkan'ın "Durumu zapta geçtim, salondan
dışarı çıkarın." diyerek talimat vermesi üzerine başvurucuyu dışarıya
çıkardıklarını beyan etmişlerdir.
iii. Her üç şüphelinin de başvurucunun dışarı çıkarılması
esnasında yaşananlarla ilgili beyanları benzerdir. Şüpheliler kısaca "Avukat
bey, bizi de kendinizi de zor durumda bırakmayın kendiliğinizden dışarı
çıkarsanız çok iyi olur." diyerek başvurucuyu dakikalarca ikna etmeye
çalıştıklarını, başvurucunun çıkmamakta ısrar ettiğini, bilgisayar monitörünün
bulunduğu masaya tutunarak direnmesi esnasında polis memuru M.D.nin monitörü
düşerken yakaladığını, başvurucunun bu sırada duruşma salonunun ortasına
uzunlama yatarak "Beni sürükleyerek çıkarın." dediğini,
güvenlik görevlisi M.F.nin başvurucuyu bacaklarından, polis memuru İ.S.nin ise
kollarından tutmak suretiyle duruşma salonunun dışarı çıkarırken başvurucunun
kendilerine hitaben "Ben zaten böyle çıkmak istiyordum." dediğini
dile getirmişlerdir.
16. Başvurucunun duruşma salonundan çıkarılmasına ilişkin
görüntüler bilirkişi tarafından incelenmiştir. 18/5/2017 tarihli bilirkişi
raporunda, güvenlik ve kolluk görevlilerince başvurucunun ayaklarından, koltuk
altlarından ve sağ elinden tutularak bir süre taşındığı belirtilmiş; ayrıca
polis memurlarından biri ile başvurucu arasında geçen konuşmalara yer verilmiş,
görüntülere ilişkin fotoğraflar rapora eklenmiştir. Bir polis memurunun başvurucuya
hitaben "Avukat bey bak bu sizin yaptığınız doğru bir şey değil, akıllı
olun lütfen, avukat bey siz kendinize yakıştırdınız mı, bizlik bir şey değil,
ama bizlik bir şey yok, biz talimata uyarız, avukat bey sizden rica
ediyorum." dediği, başvurucunun ise "Yakıştırdınız mı
kendinize, bir avukatı böyle dışarı çıkarıyorsunuz, adamın özel müdafisiyim,
diyorum ki özel müdafisiyim bende vekaletname var, diyor ki sen dışarı
çıkacaksın." diyerek yanıt verdiği raporda vurgulanmıştır.
17. Savcılıkça 8/11/2017 tarihinde şüpheliler hakkında
kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesi
şöyledir:
" Yürütülen soruşturma neticesinde,
İfade edilmelidir ki ceza muhakemesinde
duruşmanın yönetimi, mahkeme başkanı veya hâkime ait bir yetkidir (CMK.192/1).
Ayrıca mahkeme başkanı veya hâkim, duruşma düzenini sağlamakla da yetkilidir
(CMK.203/1). Öte yandan, duruşma tutanağı; bunun şekli, geçerliği ve içeriğine
ilişkin esaslar da CMK.219 vd.' de düzenlenmiştir. Bu hükümler ışığında, somut
olay ele alındığında, Mahkeme başkanının, duruşma düzenini sağlama hususunda
sahip olduğu yetkiye istinaden, Müştekinin duruşma salonundan çıkarılmasını sağladığı
anlaşılmaktadır. Bu yetkinin, hukukî sınırlar dahilinde ve usulüne uygun olarak
kullanılıp kullanılmadığı, bu soruşturmanın konusunun dışında olup, bu yetkiye
istinaden verilen emri yerine getiren Şüphelilerin, 18.05.2017 tarihli
Bilirkişi Tutanağı'ndan da anlaşıldığı üzere, Müştekiye yönelik suç teşkil eden
bir eylem gerçekleştirdikleri yolunda delil bulunmamaktadır. Bununla birlikte,
bir an için Mahkeme başkanın duruşma düzenini sağlama yetkisini hukuka aykırı
olarak kullanması nedeniyle Şüphelilerin konusu suç teşkil eden bir emri yerine
getirdikleri düşünülebilirse de bu hâlde de Şüphelilerin kastı kaldıran bir
hata hâli olarak TCK.30/1 hükmünden yararlanmaları gerekir.
Açıklanan nedenlerle,
Kamu adına kovuşturma yapılmasına yer
olmadığına..."
18. Başvurucu, Savcılık kararına itiraz etmiş;
başvurucunun itirazı Bakırköy 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 13/12/2017 tarihli
kararıyla reddedilmiştir. Anılan karar başvurucuya 25/12/2018 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
19. Başvurucu 23/1/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
20. Başvurucunun duruşma salonundan çıkarılması ile
ilgili görüntülerin yayımlandığı internet (video) sitesiyle ilgili bilgi
başvuru formunda yer almaktadır. Anayasa Mahkemesince yapılan incelemede,
avukat cübbeli bir kişinin kolluk ve güvenlik görevlilerince el ve ayaklarından
tutulmak suretiyle bir mahkeme salonundan çıkarılarak adliye koridorunda yere
bırakıldığı görülmektedir. Bunun dışında görevlilerin başvurucuya fiziksel
müdahalede bulunduğuna ilişkin bir görüntü bulunmamakta, bir kolluk görevlisi
ile başvurucu arasında bilirkişi raporuna yansıyan konuşmanın gerçekleştiği
anlaşılmaktadır.
21. Başvurucu ayrıca yaşanan müdahaleyle ilgili olarak
1/12/2017 tarihinde 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
141. maddesi gereğince Ağır Ceza Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası
açmıştır. Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonunda
başvurucunun talebinin "hâkimin sorumluluğu nedenine dayalı tazminat
davası olduğu, talebin Ceza Muhakemesi Kanununun 141. Maddesine ve mülga 466
sayılı yasaya dayalı tazminat talebi olmadığı" belirtilerek 20/8/2019
tarihinde davanın usul yönünden reddine karar verilmiştir. Anılan karar istinaf
incelemesinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesi tarafından
ortadan kaldırılarak esas yönünden yapılan değerlendirmede "mahkeme
başkanının özel amaç ve kastla hareket ettiğine ilişkin delil olmadığı"
gerekçesiyle tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. Söz konusu dava,
inceleme tarihi itibarıyla temyiz aşamasındadır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
"Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı
veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) (Ek fıkra: 31/3/2005 - 5328
S.K./4.mad) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi
müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti
üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
...
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu
nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
...
İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır."
23. 5237 sayılı Kanun’un “Görevi yaptırmamak için
direnme” kenar başlıklı 265. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kamu görevlisine karşı görevini
yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
B. Uluslararası
Hukuk
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3.
maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı
ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz."
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3.
maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların
en temel değeri olduğunu vurgulamış; terörle ya da organize suçla mücadele gibi
en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence,
insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerin Sözleşme'yle
yasaklandığını belirtmiştir. AİHM, kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15.
maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi
hiçbir istisnaya yer vermediği içtihadını da hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa,
B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95,
6/4/2000, § 119).
26. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele
olduğunun söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması
beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan
Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007, §§ 35, 37; Gafgen/Almanya [BD],
B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88, 90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık,
B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).
27. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir ve
makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma
yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye,
B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik
için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık
olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını
gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73;
Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
28. Mahkemenin 11/2/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Özel Hayata
Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
29. Başvurucu, duruşma düzenini bozmadığı hâlde bir
avukat olarak duruşmadan çıkarılması nedeniyle mesleki faaliyette bulunma
hakkıyla bağlantılı olan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
30. Bakanlık bu hak kapsamında görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
31. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir.
32. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği,
Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu
şikâyetini öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17).
33. Başvurucu, duruşma salonundan çıkarılması nedeniyle
mesleki faaliyetine yapılan müdahaleden dolayı özel hayata saygı hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş;bu olay nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararlarını
tazmin etme amacıyla daha önce 13. Ağır Ceza Mahkemesinde tazminat davası
açmıştır. İnceleme tarihi itibarıyla anılan davanın temyiz aşamasında devam
ettiği, yargılamanın sonlandığına ilişkin başvuruya yansıyan bilgi bulunmadığı
dikkate alınarak olağan kanun yollarının tüketilmeden bireysel başvuruda
bulunulmasının bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmadığı değerlendirilmiştir.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Kötü Muamele
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucu, duruşma salonundan darbedilerek
çıkarıldığını, müvekkillerinin önünde yerde sürüklendiğini, buna ilişkin
soruşturmanın etkili yürütülmediğini, şikâyetinin Savcılıkça sözlü olarak
alınmadığını, onur kırıcı müdahaleye maruz kalmasına rağmen müdahalenin "kibar
müdahale" olarak nitelendirilerek sorumlular hakkında ceza davası
açılmadığını belirtmiş ve bu nedenlerle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
36. Bakanlık tarafından duruşma disiplinini ve düzenini
bozan kişinin avukat olması hâlinde duruşmadan çıkarılamayacağına dair bir
düzenlemenin 5271 sayılı Kanun'da yer almaması da dikkate alınarak somut olayın
özel koşulları, alınan tedbirlerin niteliği ve süresi, amacı ve başvurucu
üzerindeki etkisi birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun kötü muameleye
ilişkin iddialarının asgari ağırlık eşiğini aşan bir muamele olarak
değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, ayrıca gerekli soruşturma adımları
atılmak suretiyle Savcılığın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında
ulaştığı sonucun makul olduğu ve başvurucunun şikâyetlerinin açıkça dayanaktan
yoksun olduğu yönünde görüş bildirilmiştir.
37. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formundaki beyanlarını yinelemiş; duruşma düzeni kavramının Mahkeme Başkanı'nın
dilediği gibi hareket etmesi anlamına gelmediğini, duruşma salonundan somut
olaydaki gibi çıkarılmasının kötü muamele açısından aranan asgari eşiği
aştığını, duruşma düzenini bozmadığını, bu olaya ilişkin açılan tazminat
davasının temyiz incelemesinin devam ettiğini ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
38. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz.”
39. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve
görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Genel
İlkeler
41. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan
maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında
da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan
haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı
hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 80).
42. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir.
Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden
kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).
43. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması
gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları dikkate
alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel ve
ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem
taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır. Muamelenin
heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana gelip
gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, §
83).
44. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu
bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve
ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir
soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir
şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu
görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen
olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, §
110).
45. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından
hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir
muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması
hâlinde -Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında-
etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma,
sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır
(Tahir Canan, § 25).
46. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa'nın
5. maddesiyle birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması
beklenemez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle
desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut
iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki
bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat
edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar
değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 95).
47. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz
edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı
aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplaması
gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız
bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer,
olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya
da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara
dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114). Bu bağlamda
soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak
özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 116).
48. Yürütülecek ceza soruşturmalarının amacı, kişinin
maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde
uygulanmasını ve sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü
değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer
verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin
başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma, cezalandırma
hakkı veya tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla
sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 77).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
49. Başvurucu, avukat olarak katılmak istediği ceza
davası duruşmasının düzenini bozduğu gerekçesiyle duruşma salonundan Mahkeme
Heyetinin kararıyla çıkarılmıştır. Mahkeme kararını kendiliğinden uygulamak
istemeyen başvurucu, kolluk ve güvenlik görevlilerince elleri ve ayaklarından
tutularak taşınmak suretiyle iradesine aykırı olarak salondan çıkarılarak
adliye koridoruna bırakılmıştır.
50. Olaya ilişkin görüntüler, bilirkişi raporu ve
başvurucu ile şüphelilerin beyanlarının yanı sıra Savcılıkça da başvurucuya güç
kullanıldığının kabul edildiği görülmektedir. Aksine bir bulgunun mevcut
olmadığı nazara alındığında başvurucuya güç kullanıldığı hususunda tereddüt
bulunmamaktadır.
51. Soruşturmaya yansıyan görüntülerde başvurucunun
adliye koridoruna çıkarılma esnasında yaşananların kaydedilmiş olduğu,
dolayısıyla duruşma salonunun içinde yaşananlar ile ilgili görüntü bulunmadığı
anlaşılmaktadır.
52. Duruşma Tutanağı'na yansıdığı kadarıyla başvurucunun
duruşma disiplinini bozduğunu değerlendiren Mahkeme Heyetinin başvurucuyu
birkaç kez uyardığı, akabinde başvurucunun uyarıları dikkate almadığı kanaatine
ulaşarak başvurucunun duruşmadan çıkarılmasına karar verdiği gözlemlenmiştir.
Bu aşamada başvurucu da uyarıldığını kabul etmekte, sadece uyarıların ve
sonrasında verilen kararın hukuka uygun olmadığını dile getirmektedir. Anayasa
Mahkemesince yapılacak değerlendirme, Mahkeme Heyetinin kararının iddia
edildiği gibi hukuka aykırı olup olmadığından -başvurucunun duruşma düzenini
bozup bozmadığından- bağımsız olarak anılan kararın yerine getiriliş biçimi
bakımından kamu görevlilerince kötü muamele yasağının ihlal edilip
edilmediğiyle sınırlıdır.
53. Bu bağlamda Mahkeme Heyetince verilen karara
başvurucunun rızasıyla uyduğuna ilişkin emare bulunmamaktadır. Aksine Duruşma
Tutanağı'nın yanı sıra şüpheli görevlilerinin savunmaları başvurucunun kararı
uygulamadığını göstermektedir. Kaldı ki başvurucu da duruşma salonundan
çıkmayacağını beyan etmesi üzerine görevlilerce zor kullanıldığını dile
getirmiştir. Bu durumda Mahkeme Heyetinin talimatını uygulayan güvenlik ve
kolluk görevlilerinin güç kullanmasının kaçınılmaz hale geldiğinin kabulü
gerekir.
54. Bu aşamadan sonra kötü muamele yasağının ihlal
edilmemesi bakımından kullanılan gücün orantılı olması şartı aranmaktadır.
Duruşma salonundan çıkmamakta direnen başvurucunun elleri ve ayaklarından tutulmak
suretiyle koridora taşınması suretiyle kullanılan gücün orantısız olduğunu
değerlendirmek mümkün görünmemektedir.
55. Her ne kadar başvurucu darbedilerek salondan
çıkarıldığını, yerde sürüklendiğini iddia etmiş ise de bu iddiaları doğrulayan
makul delilleri soruşturma ve bireysel başvuru dosyasına sunmamıştır. Öte
yandan başvurucu zor kullanma neticesinde yaralandığını hiçbir aşamada ileri
sürmemiş, buna ilişkin sağlık raporu düzenlenmesini detalep etmemiştir.
56. Elbette kötü muamele iddialarının ileri sürüldüğü
hâllerde sağlık raporu maddi gerçeğe ulaşmayı sağlayan en önemli delillerden
biri olsa da yaralanmanın sağlık raporuyla tespit edilemeyecek düzeyde kalması
veya uzun süre sonra rapor alınması gibi durumlarda sağlık raporlarının tek
başına gerçeği ortaya çıkarmakta yetersiz kalacağı şüphesizdir (bazı
değişiklerle birlikte bkz. Cihan Alpyürük, B. No: 2017/37528, 29/9/2020,
§ 50). Dolayısıyla yaralanma (izi) iddiası bulunmayan ve olaydan bir hafta
sonra şikâyetçi olan başvurucu hakkında soruşturma makamınca resen sağlık
raporu alınmamasının somut olayın koşulları bakımından makul olduğu
anlaşılmaktadır.
57. Diğer taraftan Savcılıkça olay ile ilgili tüm
deliller toplanmış, bu bağlamda görüntüler bilirkişi vasıtasıyla incelenmiş,
Duruşma Tutanağı temin edilmiş, şüphelilerin kimlikleri tespit edilerek
savunmaları bizzat alınmıştır. Başvurucunun ayrıntılı iddialarını ve
delillerini içeren şikâyet dilekçesiyle birlikte toplanan deliller
değerlendirilerek Savcılıkça ulaşılan sonuçtan farklı bir sonuca ulaşmayı
gerektiren bir olgu tespit edilememiştir.
58. Başvurucu her ne kadar etkili soruşturma
yapılmadığını ileri sürmekteyse de toplanması gerektiği hâlde Savcılıkça
toplanmayan belirli somut bir delilden bahsetmemiştir. Sadece şikâyetinin sözlü
sorulmadığını ve sorumluların cezalandırılmadığını belirtmiş; buna karşın sözlü
olarak şikayetini iletebilseydi şikayet dilekçesinde bulunmayan hangi olgunun
dikkate alınacağına ilişkin açıklamada bulunmamıştır. Dolayısıyla soruşturmanın
her aşamasında iddia ve itirazlarını ileri sürebilme imkânına sahip olan
başvurucunun soruşturma makamına sözlü ifade vermeyişinin soruşturmaya etkin
katılımını tek başına zedelemeyeceği değerlendirilmiştir.
59. Bir diğer husus toplanan delillerin soruşturma ve
yargı makamlarınca değerlendirilmesi ve soruşturmanın tamamlanma süresidir.
Savcılık, güvenlik ve kolluk görevlileri hakkında kovuşturma yapılmasına yer
olmadığına karar vermiş; Sulh Ceza Hâkimliğince anılan kararda sorun
görülmemiştir.
60. Etkili soruşturma yükümlülüğü, soruşturma
makamlarınca ulaşılan sonucun delillerin nesnel analizine dayanmasını
gerektirmekle birlikte soruşturma makamlarına mutlaka üçüncü kişilerin
yargılanmaları veya cezalandırmaları ödevini yüklememektedir. Bu bağlamda
yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda Savcılıkça elde edilen delillerin hukuki
olarak yorumlanmasında Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında korunan
hakkı zedeleyecek mahiyette bir değerlendirmenin yapılmadığı sonucuna
ulaşılmıştır. Ayrıca yedi ay süren soruşturmanın makul sürede tamamlanmış
olduğu değerlendirilmiştir.
61. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde
güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edilmediğine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Özel hayata saygı hakkının başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ olduğuna,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kötü muamele yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 11/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.