logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Tülay Delibaş [2.B.], B. No: 2017/38267, 3/11/2020, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

TÜLAY DELİBAŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/38267)

 

Karar Tarihi: 3/11/2020

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Volkan ÇAKMAK

Başvurucu

:

Tülay DELİBAŞ

Vekili

:

Av. Levent ÖZÇELİK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, hukuka aykırı olarak yürütülen soruşturma ve ceza yargılaması süreci nedeniyle yurt dışına çıkmak zorunda kalınması sonucu uğranılan zararların tazmini için açılan davanın reddine karar verilmesinden dolayı adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 1/12/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu hakkında, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi bünyesinde albay rütbesi ile hâkim olarak görev yaptığı dönemde, hükûmeti cebren devirme ve engelleme suçundan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.

9. Kamuoyunda Balyoz Darbe Planı davası olarak bilinen yargılama sürecinde İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 21/9/2012 tarihli kararı ile başvurucunun üzerine atılı suçu işlediğine kanaat getirerek 13 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmetmiştir. Başvurucu hakkında verilen tutuklama ve yakalama kararlarına karşın yargılama sürecinde yurt dışına çıktığından yakalama kararı icra edilememiştir.

10. Mahkûmiyet kararı, Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından başvurucunun üzerine atılı suçu işlediğine dair her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gerekçesiyle 9/10/2013 tarihli kararla bozulmuştur.

11. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinden dosyayı devralan İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme), 24/6/2014 tarihli kararı ile bozma kararına uyarak ve bozma gerekçesini benimseyerek başvurucunun beraatine hükmetmiştir. Beraat hükmü Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından 29/9/2014 tarihli kararla onanmıştır.

12. Başvurucu, beraat ile sonuçlanan yargılama sürecinin ardından 6/10/2014 tarihinde yurda dönmüştür.

13. Başvurucu, yargılama sürecinde aleyhine verilen haksız kararlar nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığını ileri sürerek 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) tazminat davası açmıştır. Başvurucu dilekçesinde, davanın 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (3) numaralı fıkrasına dayandığını açıkça ifade etmiştir. Anılan hüküm, yakalama ve tutuklama kararlarından bağımsız olarak suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle açılacak tazminat davalarını hüküm altına almaktadır. Başvurucu dilekçesinde özetle; haksız, hukuksuz ve delil olmadan verilen yakalama ve mahkûmiyet kararları nedeniyle yurt dışına iki kızıyla birlikte çıkmak zorunda kaldığını, aile birliğinin bozulduğunu, darbeci olarak yaftalandığını ve zorla emekli edildiğini ifade etmiştir.

14. Mahkeme 20/10/2015 tarihli kararı ile davayı reddetmiştir. Ret gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... Tülay Delibaş hakkında yakalama kararı çıkarıldığı, ancak dosya kapsamına göre yakalama kararının infaz edilmediği, dava dilekçesi içeriğine göre yakalama kararından sonra davacının yurt dışına çıkması nedeniyle yakalama emrinin infaz edilemediği anlaşılmış ve davacının yargılama sırasında tutuklanmadığı, başka bir anlatımla infaz edilen bir tutukluğun bulunmadığı, gözaltına alınmadığı ve hakkında çıkartılan yakalama emrinin infaz edilmediği hususunda herhangi bir tartışma ve kuşku bulunmamaktadır. Anlatıldığı şekilde meydana gelen olayda CMK'nun 141 ve devamı maddelerinde düzenlenen koruma tedbirleri nedeniyle tazminat koşullarının bulunup bulunmadığı değerlendirilmelidir.

...

Kanun maddesinde hangi nedenlerle tazminat talebinde bulunulacağı belirtilmiş olup, infaz edilmeyen yakalama emrinin tazminat koşullarından biri olarak sayılmadığı anlaşılmaktadır. CMK'nun 141. maddesinin 3. fıkrasında, "Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir." denilmekte olup, her ne kadar birinci fıkrada yazılı haller dışında kalan nedenler veya kişisel kusur, haksız fiil ya da diğer sorumluluk hallerinden bahsedilmekte ise de, belirtilen hususların ancak yapılacak bir yargılama sonucu kesinleşen bir hükümle belirlenebileceği mahkememizce değerlendirilmiştir. Açıklanan nedenlerle CMK'nun 141. maddesi uyarınca maddi ve manevi tazminat talebinin yasal koşullarının mevcut olmadığı değerlendirilerek davanın reddine karar verilmiştir."

15. Ret hükmü Yargıtay 12. Ceza Dairesi tarafından 3/7/2017 tarihli kararla onanmıştır.

16. Başvurucu, nihai kararı 14/11/2017 tarihinde tebellüğ etmesinin ardından 1/12/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

17. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesi şöyledir:

"(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

 a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,

 b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,

 c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,

 d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,

 e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,

 f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,

 g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,

 h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,

 i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,

 j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,

 k) (Ek: 11/4/2013-6459/17 md.) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,

 Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.

 (2) Birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerinde belirtilen kararları veren merciler, ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildirirler ve bu husus verilen karara geçirilir.

 (3) (Ek:18/6/2014-6545/70 md.) Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.

 (4) (Ek:18/6/2014-6545/70 md.) Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan hâkimler ve Cumhuriyet savcılarına bir yıl içinde rücu eder."

B. Yargıtay Kararları

18. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 11/11/2015 tarihli ve E.2015/13049, K.2015/17584 sayılı bozma kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davacı 20.08.2014 tarihli dilekçesinde özetle; halen İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan ve kamuoyunda "İzmir Casusluk Davası" olarak adlandırılan davanın iddianamesinde mağdur sıfatıyla yer aldığını, bu iddianamede sanık olarak yargılananların kendisi hakkında tuttukları fişleme kayıtlarının yer aldığını, bunlardan hangilerinin doğru hangilerinin yanlış olduklarının bu davanın seyri açısından önemli bir etkisi olmadığını, iddianamede yer alan kayıtların kişilik haklarına, aile şerefine, mesleki onuruna, maddi ve manevi bütünlüğüne olumsuz etkileri olduğunu, bu bilgilere iddianamede satır satır yer verilip, kamuoyu ile paylaşılmasının gerekmediğini, kovuşturma sırasında da herhangi bir tedbir alınmadan bu iddianamenin kabul edilerek, kamunun bilgisine açılmasından zarar gördüğünü belirterek 1.000 lira maddi ve 100.000 lira manevi tazminatın davalı hazineden alınarak kendisine verilmesini talep etmiştir.

... Mahalli mahkemece, "Davacının yargılandığı dosyada mağdur sıfatı ile yer aldığını ve bir kısım kişisel bilgileri ifşa edilen davacının durumunun CMK'nın 141. maddesinde tahdidi olarak sayılmış bulunan Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek tazminat isteme nedenlerinden hiçbirine uymadığı” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

...

davacının talebiyle ilgili değerlendirme yapılabilmesi için öncelikle CMK’nın 141. maddesine 28.06.2014 gün ve 29044 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 70. maddesi ile 3. fıkra olarak eklenen 'Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.' hükmü ile ... kapsamı ve uygulanma şartlarının belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.

...

Tüm bu yasal süreç ve hükümler birlikte değerlendirildiğinde varılan sonuçları şu şekilde özetlemek mümkündür.

1-6545 sayılı Kanunun 70. maddesi ile CMK’nın 141. maddesine 3. fıkra olarak eklenen hükümle, maddenin 1. fıkrasında yer almayan soruşturma ve kovuşturma işlemleri nedeniyle de Ağır Ceza Mahkemelerine dava açmak mümkün hale gelmiştir. Bunun için ön koşul, sorumluluk nedenine bakılmaksızın yapılan işlemin soruşturma veya kovuşturma sırasında yapılması ve işlem veya kararın hâkim veya Cumhuriyet savcısına ait olmasıdır.

2- Kural olarak, 6545 sayılı Kanunun yürürlük tarihi olan 28.06.2014 tarihinden itibaren gerçekleşmiş işlemler ile verilen kararlara dayalı olarak CMK'nın 141. vd. maddeleri uyarınca Ağır Ceza Mahkemelerinde tazminat isteminde bulunulması mümkün ise de, daha önce verilen karar veya işlemlerden dolayı da CMK’nın 142/1. maddesinde belirtilen dava süreleri henüz dolmamış olan taleplerin de bu kapsamda ileri sürülmesi mümkündür.

Diğer yönden 5320 sayılı Kanuna eklenen Geçici 8. Madde uyarınca, yetkili ağır ceza mahkemelerine gönderilen dosyalarda da, tazminat nedenleri yönünden dayandıkları yasa hükümleri göz önünde bulundurularak CMK’nın 141. vd. maddelerinde öngörülen usullere bağlı olarak inceleme yapılıp, karar verilmesi gerekmektedir.

Hâkim ve Cumhuriyet savcılarının işlem ve kararlarındaki her türlü hata, özensizlik veya yanlış, ilgililer açısından tazminat hakkını doğurmaz. Bu nedenle ilgilinin öncelikle bu işlem veya karar nedeniyle zarara uğradığını hukukun genel ilkeleri kapsamında ispatlaması gerekmektedir. Yine bu haller nedeniyle hükmedilen tazminatın ödenmesi dolayısıyla, Devletin ilgili hâkim veya Cumhuriyet savcısına rücu edebilmesi de ancak; CMK’nın 141/4. maddesindeki koşulların gerçekleşmesi, başka bir anlatımla hakim veya Cumhuriyet savcısının icrai davranışla görevi kötüye kullanma suçundan mahkûm edilmesine bağlıdır.

Tüm bu açıklamalar ışığında davacının talebi incelendiğinde, gerçekliği konusunda hiçbir değerlendirme yapılmaksızın ve bir değer yargısında bulunulmaksızın, iddianamede mağdur olarak gösterilen davacı hakkında tutulan fişleme kayıtlarının açıkça gösterilmesi suretiyle zarara uğradığı iddiasının, 18.06.2014 tarih ve 6545 sayılı Kanunun 70. maddesiyle CMK'nın 141. maddesine eklenen 3. fıkradaki "Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir" şeklindeki düzenleme uyarınca tazminat nedeni oluşturacağı anlaşılmakla, somut olayda davacının bu işlem nedeniyle zarara uğrayıp uğramadığının belirlenmesine geçilmiştir.

...

... Yargılama makamları da, kamusal ve özel yararlar arasındaki dengeyi gözeterek, özel bilgilerin kamuya yayılmasının önüne geçecek tedbirleri almalı, gerek kararlarında gerekse yargılamada bu hususlarda daha dikkatli ve özenli davranmalıdır.

Tüm bu açıklamalar ışığında davacının iddiaları değerlendirildiğinde, iddianamede mağdur olarak gösterilen davacı hakkında tutulan fişleme kayıtlarının iddianamede aynen yer alması, içeriğiyle ilgili hiçbir değerlendirme yapılmaksızın ve değer yargısında bulunulmaksızın CMK’nın 141/3. fıkrası uyarınca tazminatı gerektirmektedir. Zira sanıklara isnat edilen suç gözetildiğinde, bu kayıtların iddianamede aynen yer alması gerekmediği gibi, aynen yer almasında kamusal bir yarar da bulunmamaktadır. Yargılama faaliyetlerinden kaynaklanan ve emredici veya yasaklayıcı bir norm bulunmaması nedeniyle, kişisel kusur veya haksız fiil kapsamında değerlendirilemeyecek bu özensiz davranış nedeniyle doğan zararın giderilmesinde, Devletin kusursuz sorumluluğu söz konusu olup, yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda oluşan bu tür zararların tazminat hukukunun genel ilkeleri çerçevesinde Devlet tarafından karşılanması gerekmektedir.

Açıklanan ilkeler çerçevesinde, ispatlandığı takdirde maddi zararı ile yargılama faaliyetleri nedeniyle zedelenen kişilik haklarından dolayı makul bir miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, isabetsiz gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi Kanuna aykırı olup ... "

19. Yargıtay 12. Ceza Dairesi 10/12/2015 tarihli ve E.2015/12720, K.2015/19159 sayılı kararıyla başvurucu ile aynı muhakeme sürecinde yargılanan ve yine başvurucu gibi yurt dışına çıktığı için ceza infaz kurumuna hiç girmeyen bir başka şahsın 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açtığı davanın reddine ilişkin hükmü de onamıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"... Davacının, tazminat davasına dayanak teşkil eden İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesinin, 24/06/2014 tarih, 2014/129 esas - 2014/231 karar sayılı (İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin, 21/09/2012 tarihli, 2010/283 esas - 2012/245 karar) ceza dava dosyasında tutuklanmadığı veya gözaltına alınmadığı gibi hakkında herhangi bir yakalama işlemi de yapılamadığı, yalnızca yakalanmasına yönelik olarak yakalama emri düzenlendiği, yakalama emrinin davacının yurt dışına çıkması nedeniyle infaz edilemediği, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat verilmesine ilişkin 5271 sayılı CMK'nın 141/1. ve devamı maddelerinde hangi koruma tedbirlerine tazminat verilmesi gerektirdiğinin tahdidi olarak sayıldığının anlaşılması karşısında, infaz edilemeyen yakalama kararı ile maddi ve manevi zarara uğradığı iddiası ile açılan tazminat davasının Kanundaki şartları sağlamadığı gerekçesiyle davacının maddi ve manevi tazminata ilişkin açılan davasının reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemekle, ... "

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 3/11/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu; beraat kararı ile sonuçlansa da ceza yargılaması sürecinde hukuka aykırı soruşturma/yargılama safahatı nedeniyle yurt dışına çıkmak zorunda kaldığını, aile birliğinin bozulduğunu, çocuklarının okul hayatının sekteye uğradığını, davanın 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında açılan bir tazminat davası olmasına karşın anılan maddenin ilk fıkrası kapsamında değerlendirme yapıldığını, başvuruya konu kararda açık ve bariz takdir hatası ile tazminatın hâkimin/savcının soruşturulması koşuluna bağlandığını, benzer davalarda lehe kararlar verildiğini belirterek anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiaları dikkate alındığında şikâyetin karar sonucuna yönelik olduğu anlaşıldığından incelemenin bu kapsamda yapılması uygun görülmüştür.

23. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

24. Öte yandan farklı kararların aynı mahkemeden çıkmış olması tek başına adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelmeyecektir. Bu kapsamda bireylerin makul güvenlerinin korunması ve hukuki güvenlik ilkesi, içtihadın değişmezliği şeklinde bir hak bahşetmemektedir (Türkan Bal [GK], B. No: 2013/6932, 6/1/2015, §§ 53, 54).

25. Somut olayda iddia, savunma ve tüm dosya kapsamı incelenerek ilgili kısımları yukarıda belirtilen (bkz. § 14) gerekçe ile hüküm kurulmuştur. Kanun yolu incelemesinde de kararın hukuka uygun bulunduğu görülmüştür.

26. Başvurucunun benzer uyuşmazlıklarda lehe karar verildiği iddiasına esas aldığı ve formda künyelerini verdiği kararlar kamuoyunda "İzmir Casusluk Davası" olarak bilinen yargılama sürecinden kaynaklanan tazminat davalarıdır. İlgili Hukuk kısmında aktarılan kararda (bkz. 18) olduğu gibi bu davalarda kişiler yargılama sürecinde salt verilen yakalama veya tutuklama kararlarından değil yargılama sürecinde yapılan işlemlerden (özel hayata ilişkin bilgilerin, fişleme bilgilerinin aleni hale getirilmesi, hukuka uygun olmayan teknik takip vb.) dolayı uğradıkları zararları dava konusu etmiştir. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtları üzerinden başvurucunun dava dilekçesi ile yargılama sürecinde verdiği diğer dilekçelere bakıldığında ise tazminat talebinin ağırlıklı olarak tutuklama/yakalama ile bozulan mahkûmiyet kararına ve bu kararların açıkça hukuka aykırı olarak delil olmadan verildiği hususlarına dayandığı görülmektedir. Başvurucu; kendisinin bu hukuksuz yargılama sürecinde darbeci olarak yaftalandığını, yurt dışına çıkmak zorunda kaldığını, aile düzeninin bozulduğunu ve erken emekli edildiğini belirterek tazminat talebinde bulunmuştur. Bir başka ifadeyle başvurucunun açtığı dava ile lehe emsal olarak gösterdiği uyuşmazlıkların farklı hukuki olgulara dayandığı görülmektedir. Ayrıca başvurucu gerek dava dilekçesinde gerekse bireysel başvuru formunda 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin(3) numaralı fıkrası uyarınca tazminat davası açtığını ileri sürmüş, ancak ilgili hüküm kapsamında hâkim/savcıların kişisel kusuru, haksız fiili vb. bulunduğunu mahkeme önünde ispat edememiştir.

27. Somut yargılama sürecinde 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi ile somut olaya ilişkin durumdan hareket edilerek hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Mevzuatın, somut olayın ve delillerin yorumlanması yukarıda anılan ilkeler (bkz. § 23) uyarınca uyuşmazlığı çözmekle görevli mahkemenin takdirinde olup bireysel başvuruda değerlendirmeye konu edilemez. Bu hâle göre başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup kararda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 3/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Tülay Delibaş [2.B.], B. No: 2017/38267, 3/11/2020, § …)
   
Başvuru Adı TÜLAY DELİBAŞ
Başvuru No 2017/38267
Başvuru Tarihi 1/12/2017
Karar Tarihi 3/11/2020

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, hukuka aykırı olarak yürütülen soruşturma ve ceza yargılaması süreci nedeniyle yurt dışına çıkmak zorunda kalınması sonucu uğranılan zararların tazmini için açılan davanın reddine karar verilmesinden dolayı adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Kanun yolu şikâyeti Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 141
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi