Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
Muhterem İNCE
|
Raportör
|
:
|
Kemal ÖZEREN
|
Başvurucular
|
:
|
Yasemin PELENK ve Diğerleri
(ekli I, II, III ve IV sayılı listeler)
|
Vekili
|
:
|
Av. Bedrettin KALIN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, çevresel etki değerlendirmesinin olumlu
olduğuna ilişkin kararın iptali talebiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle
özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 23/8/2017 tarihinde yapılmıştır. Komisyon,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Arka Plan
Bilgisi
5. Artvin'in Cerattepe mevkiinde 1986 yılında başlayan
maden arama faaliyetleri 2008 yılına kadar birçok aşamadan geçmiştir. Süreç
içinde ilk olarak uluslararası bir şirket olan C. Madencilik ruhsat sahibi
olarak faaliyete başlamıştır. Anılan faaliyetle ilgili olarak Artvin Valiliği
Mahalli Çevre Kurulunca alınan 10/11/1995 tarihli ve 1995/4 sayılı karar
13/2/1996 tarihli ve 22553 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmıştır. Bahse konu
kararın ilgili kısmı şöyledir:
"D) [C.] Madencilik A.Ş.nin İlimizde
yapmayı plânladığı madencilik faaliyetlerinin oluşturabileceği çevresel
etkiler:
[C. ] Madencilik A.Ş. ... belirtilen
250 Hektarlık sahada maden çıkartma ve işletmeyi Atilla (Hatila) Millî Parkı
bitişiğindeki Gavur Deresi üzerinde ise atık barajı yapımını plânladıklarını
belirtmişlerdir.
Söz konusu plânlanan madencilik
faaliyetlerinin ele alındığı paneller öncesinde bölgede panele katılan Bilim
adamlarınca bölgede incelemeler yapılmış ve panellerde ağırlıklı olarak
bölgenin konumu, yapısı v.b. özellikleri nedeni ile madencilik faaliyetlerinin
sürdürülmesi ile bölgenin çevresel değerlerinin olumsuz etkileneceği şeklinde
görüş bildirmişlerdir.
Kurulumuzun bu konudaki görüşleri özet
olarak aşağıda sıralanmıştır.
1 — Erozyon etkisi:
Bölgenin yüzey şekilleri bakımından
kırık bir yapıya sahip olması, arazinin yüksek eğimi, bölgenin meteorolojik
durumu v.b. özellikleri sebebi ile söz konusu bölgede açık işletme madenciliği
veya herhangi bir sebeple bölgedeki bitki ve orman varlığının yokedilmesi
durumunda heyelan, sel v.b. istenmeyen olaylar meydana gelebilecek ve başta il
merkezi olmak üzere bölge olumsuz etkilenecektir.
2 — Bölgenin tabii yapısına etkileri:
Sözkonusu madencilik faaliyetlerinin
planlandığı bölgenin bir yandan İlimize hakim yükseklikte yoğun bitki ve orman
varlığına sahip olması diğer yandan Kafkasör Turizm Merkezi ile iç içe olması
sebebi ile bölgede yürütülen turizm faaliyetlerini olumsuz yönde
etkileyecektir.
3 — Sulara etkileri:
Bölgede yürütülecek madencilik
faaliyetleri sonucunda bölgedeki mevcut kaynak suları ve yüzeysel sular
kirlenecektir.
4 — Barajın oluşturacağı olumsuz
etkiler:
Atık barajının yapımının planlandığı
bölge Atilla (Hatila) Millî Parkı ile sınır olup İl Merkezine kuş bakışı
yaklaşık 10 Km.dir. Bu bölgede inşa edilecek atık barajında siyanür ve diğer
tehlikeli atıkların depolanması bölge üzerinde yüksek risk oluşturacaktır.
... işbu Kararın Kamu Kurum ve
Kuruluşları ile Kamuoyuna Basın ve Yayın yolu ile duyurulmasına oybirliği ile
karar verildi.
Tebliğ olunur."
6. Devam eden süreçte C. Madencilik, haklarını İ. Mining
isimli şirkete devretmiştir. Bu şirkete ait ruhsat ve işletme haklarının idari
yargı yerince iptaline karar verilmesi üzerine İ. Mining projeyi terk etme
kararı almıştır. İ. Mining şirketinin 2008 yılındaki terk kararından sonra
bölgede 2012 yılına kadar madencilik faaliyetine ilişkin herhangi bir iş veya
işlem yapılmamıştır.
7. 2012 yılında söz konusu alan için yeniden yapılan
ihale sonucunda bahse konu alanın ihalesi Ö. İnşaat Tic. San. A.Ş. üzerinde
bırakılmıştır.
8. Artvin, Merkez Cerattepe mevkiinde Ö. İnşaat Tic. San.
A.Ş. tarafından yapılması planlanan Cerattepe Bakır Madeni Projesi ile ilgili
olarak 18/7/2013 tarihinde çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) olumlu kararı
verilmiştir. Bu kararın iptali talebiyle açılan davada Rize İdare Mahkemesi
(Mahkeme) keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasına karar vermiştir. Bu
kapsamda bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen 8/9/2014 tarihli teknik bilirkişi
raporunun ilgili kısımlarında şu tespitler yer almaktadır:
i. Projede su kirliliği, orman tahribatı, ekosistem
bütünlüğü açısından deprem, taşkın, sızdırmazlık, patlatmalar gibi durumlar
için alternatif tedbirler belirtilmemiştir.
ii. ÇED raporunda büyük bir heyelanın meydana gelmemesi
için alınacak önlemleri, hafriyat ve atıklar için depolama alanları tespit
edilmemiştir.
iii. Proje kapsamında maden faaliyetinin çıkarılması ve
atık malzeme yığılması orman içindeki kaynak suları ve yer altı sularının
kirlenmesine sebep olabilir. Faaliyet süreci ormanların devamlılığı, flora ve
faunanın korunması yönünden telafisi mümkün olmayan sakıncalar içermektedir.
iv. Faaliyet nedeniyle ortaya çıkacak gazlar
sülfürik-nitrik aside dönüşerek su ve toprak kaynaklarına, bitki örtüsüne ve
sucul canlılara zarar verebilir, proje alanının şehir merkezine çok yakın
olması nedeniyle insanlar üzerinde ciddi sağlık sorunları meydana gelebilir.
v. Çıkarılacak cevherin işleme tesisine taşınması için
oluşturulacak yollar heyelanlara sebep olabilir, taşıma esnasında kamyonlardan
dökülebilecek, %9-10 oranında bakır içeren malzeme çevre ve canlı sağlığı
açısından tehlike oluşturabilir.
9. Mahkeme 24/12/2014 tarihinde dava konusu işlemin
iptaline karar vermiştir. Karar gerekçesinde, yargılama safahatında düzenlenen
bilirkişi raporuna da değinilerek anılan proje için hazırlanan ÇED raporunda
eksiklik, yetersizlik ve belirsizliklerin bulunduğu, gerçekleştirilmesi
planlanan maden faaliyetinin bölgedeki içme ve kullanma amaçlı yer üstü ve yer
altı su kaynaklarını kullanılamaz hâle getireceği, sucul yaşamın devamını büyük
ölçüde tehlikeye atacağı, bölgedeki orman varlığının yok edilmesine neden
olabileceği ve bölgeyi heyelanlara açık hâle getireceği belirtilmiştir. Bununla
birlikte söz konusu maden faaliyetinin hayata geçirilmesi hâlinde yöre
sakinleri açısından Artvin'in bu bölgenin yaşam alanı olmaktan çıkacağı
vurgulanmıştır.
10. Mahkemenin anılan kararı (kapatılan) Danıştay
Ondördüncü Dairesi tarafından 26/4/2016 tarihli kararla onanmıştır. Onama
kararında bilirkişilerin alınması gereken önlemler konusundaki görüşleri
doğrultusunda yeniden ÇED raporu hazırlanarak buna göre yeni bir ÇED kararı
alınmasının gerektiği ve işlemin iptali yolunda verilen temyize konu kararın
iptale ilişkin kısmında sonucu itibarıyla hukuki isabetsizlik bulunmadığı
vurgulanmıştır.
11. Mahkemenin 24/12/2014 tarihli iptal kararıyla ilgili
temyiz incelemesi sonuçlanmadan, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından yayımlanan
ÇED Yönetmeliği Uygulamaları konulu 2009/7 sayılı mülga Genelge uyarınca
bahse konu proje ile ilgili yeni bir ÇED süreci başlatılmıştır.
12. Söz konusu Genelge'de idari yargı mercileri
tarafından iptal edilen ÇED olumlu kararlarından sonra ilgili kararın yeniden
ele alınıp değerlendirilmesinin gerekmediği durumlarda ÇED raporu hazırlık
sürecinin baştan tekrar edilmesinin zaruri olmadığı, sadece eksik ve yetersiz
görülen kısımların yeniden düzenlenmesinin yeterli olduğu belirtilmiştir. Öte
yandan 2009/7 sayılı Genelge'nin iptali talebiyle açılan dava, (kapatılan)
Danıştay Ondördüncü Dairesinin 10/1/2013 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bu
karara karşı yapılan temyiz başvurusu ise Danıştay İdari Dava Daireleri
Kurulunun 27/5/2015 tarihli kararıyla, karar düzeltme başvurusu ise anılan
Kurulun 27/12/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
B. Somut Olay
Bilgisi
13. 2009/7 sayılı Genelge kapsamında yürütülen ÇED
sürecinin sonucunda Ö. İnşaat Tic. San. A.Ş. tarafından yapılması planlanan Cerattepe
Bakır Madeni, Kırma-Eleme Tesisi ve Teleferik Hattı Projesi'ne yönelik
2/6/2015 tarihli ÇED olumlu kararı verilmiştir.
14. Bu kararın iptali talebiyle dava açılmıştır. Dava
dilekçesinde, Mahkemenin 24/12/2014 tarihli kararında söz konusu alanda
madencilik faaliyeti yürütmenin hukuka aykırı olduğu ve projenin hayata geçmesi
hâlinde Artvin'in yaşam alanı olmaktan çıkacağı hususunun ortaya konulduğu,
2009/7 sayılı Genelge uyarınca yürütülen ÇED süreci sonucunda yeniden verilen
ÇED olumlu kararıyla mahkeme kararının etkisiz hâle getirildiği belirtilmiştir.
15. Mahkeme, uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak keşif ve
bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar vermiştir. Bu kapsamda bilirkişi
heyeti tarafından 1/6/2016 tarihli teknik bilirkişi raporu düzenlenmiştir.
Mahkeme tarafından yöneltilen sorular bağlamında raporun ilgili kısmı genel
olarak şöyledir:
i. Faaliyet sırasında proje alanında heyelan veya benzeri
faaliyet olup olmayacağı, oluşabilecek heyelana karşı alınabilecek önlemler
yönünden ÇED raporunun heyelan açısından tüm riskleri içerdiği ve bu risklere
karşı alınacak önlemlerin ve tedbirlerin ÇED raporunda yer aldığı
belirtilmiştir.
ii. Projenin orman ekosistemi ve tarım arazileri
üzerindeki etkileri yönünden proje kapsamında inşa edilecek teleferik hattı ve
madende kapalı ocak işletme yöntemi kullanılacak olması nedeniyle projenin
orman ekosistemi ve tarım arazileri üzerinde ciddi derecede olumsuz etkisi
olmayacağı ifade edilmiştir.
iii. Proje kapsamındaki atık suların nasıl bertaraf
edileceği, oluşabilecek metal zehirliliğinin yer altı ve yüzey sularına
etkileri yönünden ÇED raporundaki atık su bertaraf yöntemi, çökeltim sistemi ve
arıtma usulü ile ocak içinde kurulması planlanan drenaj sisteminin uygulanması
durumunda faaliyet esnasında açığa çıkacak atık suların ekosisteme herhangi bir
olumsuz etkisinin olmayacağı sonucuna varılmıştır.
iv. Faaliyet sırasında oluşabilecek hava kirliliğinin
çevreye etkileri yönünden ise projede yer alan teleferik hattına değinilmiştir.
Bu kapsamda önerilen yıllık 500 bin ton cevher üretiminin 292 bin ton taşıma
kapasitesi olan teleferik hattı ile çıkarılmasının mümkün olmadığı, bu konuda
gerekli tedbirlerin alınması gerektiği vurgulanmıştır.
16. Başvurucular anılan bilirkişi raporuna itiraz
etmiştir. Mahkeme; bilirkişi raporundaki ayrıntılı tespitler, gözlemler, bilimsel
ve teknik açıklamalar karşısında başvurucuların bilirkişi raporuna yönelik
itirazlarının bilirkişi raporuna itibar edilmemesini gerektirir nitelikte
olmadığı sonucuna vararak 20/9/2016 tarihinde bazı davacılar açısından davanın
ehliyet yönünden reddine, diğer davacılar açısından ise davanın reddine karar
vermiştir. Kararın davanın reddine yönelik kısmının gerekçesinde, bilirkişi
raporuna atıfta bulunmuş; rapordaki tespitlerden hareketle projeye ilişkin ÇED
raporunun madencilik faaliyetleri açısından ilgili mevzuata ve bilimsel
esaslara göre kabul edilebilir düzeyde olduğunu vurgulamıştır. Bununla birlikte
24/12/2014 tarihli iptal kararıyla ÇED raporundaki belli eksikliklerin ortaya
konulduğunu ve bu minvalde 2009/7 sayılı Genelge'nin uygulanabileceğini, bu
kapsamda yeniden düzenlenen ÇED raporunda daha önceki ÇED raporundaki
olumsuzlukların ve eksikliklerin giderildiğinin anlaşıldığını belirtmiştir.
Sonuç olarak Mahkeme, bahse konu ÇED olumlu kararında hukuka ve mevzuata
aykırılık bulunmadığı sonucuna varmıştır.
17. Ayrıca Mahkeme projede önerilen yıllık 500 bin tonluk
cevher üretiminin 292 bin ton taşıma kapasitesine sahip teleferik hattı ile
taşınmasının teknik olarak mümkün görülmediğini belirtmiştir. Buna rağmen
cevherin nakliyesi sırasında oluşması muhtemel tozların olumsuz etkilerini
ortadan kaldırmak amacıyla gerekli tedbirlerin alınmasıyla bu hususun bertaraf
edilebileceğini, teleferik hattının cevherin nakliyesinde yetersiz kalacağına
yönelik teknik tespitin ÇED olumlu kararını olumsuz etkilemeyeceğini
vurgulamıştır.
18. Bu karara karşı yapılan temyiz başvurusunda karara
esas alınan bilirkişi raporunun bilimsellikten uzak ve Mahkemece bilirkişilere
sorulan soruların yetersiz olduğu belirtilmiştir. Projeye konu teleferik
hattının 500 bin tonluk cevheri taşıyamayacağı kabul edilmesine rağmen bu
durumun ÇED olumlu kararını etkilemeyeceğini söylemenin mümkün olmadığı ve
Artvin'in bütün su kaynaklarının proje alanında kaldığı, projenin gerçekleşmesi
hâlinde hava ve su kaynaklarının kirleneceği ifade edilmiştir.
19. (Kapatılan) Danıştay Ondördüncü Dairesi 3/5/2017
tarihli kararla mahkeme kararının bazı davacılar açısından verilen davanın
ehliyet yönünden reddine ilişkin kısmının bozulmasına, diğer davacılar
açısından verilen davanın reddine ilişkin kısmının onanmasına karar vermiştir.
20. Nihai karar 23/8/2017 tarihinde başvurucular vekiline
tebliğ edilmiştir.
21. Öte yandan UYAP kayıtlarının incelenmesinden ekli (I)
sayılı listede yer alan başvurucuların başvuru yaptıktan sonra vefat ettiği,
başvurucular vekilinin 14/12/2022 tarihli dilekçeyle bahse konu başvurucular
yönünden başvuruya devam edilmeyeceğini bildirdiği görülmüştür.
IV. İLGİLİ
HUKUK
22. 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun “Amaç”
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun amacı, bütün canlıların
ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma
ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamaktır."
23. 2872 sayılı Kanun'un “Tanımlar” kenar başlıklı
2. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanunda geçen terimlerden;
Çevre: Canlıların yaşamları boyunca
ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları
biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamı,
…
Sürdürülebilir çevre: Gelecek kuşakların
ihtiyaç duyacağı kaynakların varlığını ve kalitesini tehlikeye atmadan, hem
bugünün hem de gelecek kuşakların çevresini oluşturan tüm çevresel değerlerin
her alanda (sosyal, ekonomik, fizikî vb.) ıslahı, korunması ve geliştirilmesi
sürecini,
Sürdürülebilir kalkınma: Bugünkü ve
gelecek kuşakların, sağlıklı bir çevrede yaşamasını güvence altına alan
çevresel, ekonomik ve sosyal hedefler arasında denge kurulması esasına dayalı
kalkınma ve gelişmeyi,
...
Çevresel etki değerlendirmesi:
Gerçekleştirilmesi plânlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz
etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye
zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen
yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve
projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları,
…
ifade eder.”
24. 2872 sayılı Kanun'un “Çevresel etki
değerlendirilmesi” kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Gerçekleştirmeyi planladıkları
faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve
işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası
hazırlamakla yükümlüdürler.
Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu
Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça
bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez;
proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez.
Çevresel Etki Değerlendirmesine tâbi
projeler ve Stratejik Çevresel Değerlendirmeye tâbi plân ve programlar ve
konuya ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle
belirlenir.”
25. 25/11/2014 tarihli ve 29186 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan mülga Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin (ÇED
Yönetmeliği) “Çevresel etki değerlendirmesi başvuru dosyası, çevresel etki
değerlendirmesi raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlama yükümlülüğü”
kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Bu Yönetmelik kapsamındaki bir
projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek veya tüzel kişiler; Çevresel Etki
Değerlendirmesine tabi projeleri için; ÇED Başvuru Dosyasını, ÇED Raporunu,
Seçme Eleme Kriterleri uygulanacak projeler için ise Proje Tanıtım Dosyasını,
Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara hazırlatmak, ilgili makama
sunulmasını sağlamak ve proje kapsamında verdikleri taahhütlere uymakla
yükümlüdürler."
26. Mülga ÇED Yönetmeliği'nin “Çevresel etki
değerlendirmesi olumlu veya çevresel etki değerlendirmesi olumsuz kararı”
kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:
"(1) Komisyon tarafından
incelenerek son şekli verilen ÇED Raporu, halkın görüş ve önerilerini almak
üzere, Bakanlık ve/veya Valilik tarafından askıda ilan ve internet aracılığı
ile on (10) takvim günü görüşe açılır. Bakanlıkça proje ile ilgili karar alma
sürecinde bu görüşler de değerlendirilir. Bakanlık halktan gelen görüşler
doğrultusunda, rapor içeriğinde gerekli eksikliklerin tamamlanmasını, ek
çalışmalar yapılmasını ya da Komisyonun yeniden toplanmasını isteyebilir. Nihai
ÇED Raporu ve eklerinin proje sahibi taahhüdü altında olduğunu belirten taahhüt
yazısı ve noter onaylı imza sirküleri beş (5) iş günü içerisinde Bakanlığa
sunulur. Kamu kurum/kuruluşlarından imza sirküleri istenmez.
(2) Birinci fıkrada belirtilen
belgeler, süresi içerisinde gerekçesi belirtilmeden sunulmaz ise, projenin ÇED
süreci sonlandırılır.
(3) Bakanlık, Komisyon çalışmalarını ve
halkın görüşlerini dikkate alarak proje için "ÇED Olumlu" ya da
"ÇED Olumsuz" kararını on (10) iş günü içinde verir ve bu kararı
Komisyon üyelerine bildirir. Proje için verilen "ÇED Olumlu" ya da
"ÇED Olumsuz" kararı Bakanlık ve Valilik tarafından askıda ilan ve
internet aracılığı ile halka duyurulur."
27. Çevre ve Orman Bakanlığının 13/2/2009 tarihli ve
2009/7 sayılı ÇED Yönetmeliği Uygulamaları konulu mülga Genelgesi'nin ilgili
kısmı şöyledir:
"...Çevresel Etki Değerlendirmesi
Olumlu Kararları hakkındaki yürütmenin durdurulması/iptal kararları, hakkında
ÇED Olumlu Kararı verilen ÇED Raporunun bir ya da birkaç bölümüne ilişkin ise
ve yürütmenin durdurulması/iptal kararı, ÇED Raporunun diğer bölümlerini
olumsuz yönde etkilemiyor, yani Kararın tümünün yeniden ele alınıp
değerlendirilmesini gerektirmiyorsa, ÇED Raporunun hazırlanmasına ilişkin tüm
sürecin en baştan tekrarlanmasına gerek bulunmamaktadır.
Böyle bir durumda uygulamanın
'yürütmenin durdurulması/iptal kararının gerekçesi dikkate alınarak, sadece
eksik veya yetersiz görülen kısımların yeninden düzenlenerek hazırlandığı ÇED
Raporunun Bakanlığa sunulmasını müteakip, Bakanlıkça bir toplantı tarihi
belirlenerek, İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu tekrar toplanır ve komisyonca
değerlendirilir. Yapılan düzenlemelerin yeterli görülmesi halinde ÇED Raporu
Komisyonca nihai edilir. Komisyonun değerlendirmeleri, üyeler tarafından
imzalanarak tutanak altına alınır. Bakanlık, proje ile ilgili olarak ÇED Olumlu
ya da Olumsuz Kararını verir. Bu kararı, proje sahibi ile ilgili kurum ve
kuruluşlara yazılı olarak bildirir. Valilik, alınan kararın içeriğini, karara
esas gerekçelerini uygun araçlarla halka duyurur."
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Cordella ve
diğerleri/İtalya (B. No: 54414/13 ve 54264/15, 24/1/2019) kararında bir
çelik fabrikasının neden olduğu ve civarda yaşayan nüfusun sağlığını tehlikeye
düşüren hava kirliliğine ilişkin olarak yerel makamların kirli bir bölgenin
arındırılmasını sağlama çabalarından istenen sonuçların alınamamasının özel
hayata saygı hakkının ihlali anlamına geldiği sonucuna varmıştır. AİHM, çevre
kirliliğinin başvuranların sağlığını tehlikeye düşürdüğünü kanıtlayan resmî
bilimsel çalışmalara rağmen mevcut durumun yıllarca devam ettiğini belirterek
ulusal makamların başvuranların özel hayatlarına saygı hakkının etkili bir
şekilde korunmasını sağlamak için gerekli önlemleri almadığını vurgulamıştır (Cordella
ve diğerleri/İtalya, §§ 167-174).
29. Ayrıca ilgili hukuk için bkz. Mehmet Kurt [GK],
B. No: 2013/2552, 25/2/2016, §§ 19-31; Binali Özkaradeniz ve diğerleri [GK],
B. No: 2014/4686, 1/2/2018, § 32,33; Ahmet Bilgin ve diğerleri, B.
No: 2015/11709, 12/12/2018, §§ 18-24.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
30. Anayasa Mahkemesinin 1/11/2023 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Ekli (I)
Sayılı Listede Yer Alan Başvurucular Yönünden
31. Somut olayda UYAP kayıtlarının incelenmesi sonucunda ekli
(I) sayılı listede yer alan başvurucuların başvuru yaptıktan sonra vefat
ettiği, vekilin 14/12/2022 tarihli dilekçeyle bahse konu başvurucular yönünden
başvuruya devam edilmeyeceğini bildirdiği görülmüştür.
32. Bu nedenle adı geçen başvurucular yönünden başvurunun
incelenmesine devam etmeyi gerekli kılan ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 80.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen nedenlerden herhangi birinin
bulunmadığı değerlendirilmiştir (Anayasa Mahkemesinin başvurucunun bireysel
başvurunun yapıldığı tarihten sonra ölmesi durumunda başvurunun incelenmesine
devam edilip edilemeyeceğine ilişkin ilkeleri belirlediği karar için bkz.
Şadiye Vural [GK], B. No: 2018/30235, 29/9/2022, §§ 38-43 kararı).
33. Açıklanan gerekçelerle anılan başvurucular yönünden
başvurunun düşmesine karar verilmesi gerekir.
B. Ekli (II)
Sayılı Listede Yer Alan Başvurucu Yönünden
34. Hukukumuzda özel hukuk tüzel kişilerinden biri olan
derneklerin sadece dernek tüzel kişiliğine ait hakların ihlal edildiği
gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilecekleri öngörülmüştür. Anayasa
Mahkemesinin yerleşik hâle gelmiş içtihadına göre ise yalnızca üyelerinin
haklarını etkileyen müdahaleler nedeniyle topluluk tarafından bireysel
başvuruda bulunulamayacağı kabul edilmiştir (Türk Pediatrik Onkoloji Grubu
Derneği, B. No: 2012/95, 25/12/2012, §§ 20-23; Egeçep Derneği (2),
B. No: 2018/29449, 13/1/2022, §§ 29-33).
35. Somut olayda ihlale neden olduğu ileri sürülen ÇED
olumlu kararından ekli (II) sayılı listede yer alan başvurucu Yeşil Artvin
Derneği tüzel kişiliğinin doğrudan etkilenmediği ve tüzel kişiliğe ilişkin bir
hakkın ihlal edilmediği, dolayısıyla başvurucunun mağdur statüsünün olmadığı
anlaşılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Egeçep Derneği (2),
§§ 34, 35). Öte yandan anılan ÇED olumlu kararı nedeniyle güncel ve kişisel bir
hakkı doğrudan etkilenebilecek gerçek kişilerin bireysel başvuru yolunu
kullanmasında mâni bir durum da bulunmamaktadır.
36. Bu nedenle başvurucu Dernek yönünden başvurunun diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Ekli (III)
Sayılı Listede Yer Alan Başvurucular Yönünden
37. Başvurucular bahse konu ÇED olumlu kararı nedeniyle
kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının, özel hayata
saygı hakkının, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının, adil yargılanma hakkının
ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvuru
belgelerinin bir örneği bilgi için Bakanlığa gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü
bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur (bkz.
§§ 43-45).
38. Anılan başvuru açısından değerlendirilmesi gereken
ilk husus, başvuruya konu çevresel etkinin Anayasa’nın 20. maddesi kapsamındaki
güvenceleri harekete geçirecek asgari ağırlıkta olup olmadığıdır. Bu kapsamda
ilgili tesis, işletme veya sair faaliyet sonucu ortaya çıkan çevresel etkiler
ile başvurucunun özel ve aile hayatı veya konutunu kullanım hakkı arasında
yeterince sıkı bir bağın varlığı yeterlidir (Mehmet Kurt [GK], B. No:
2013/2552, 25/2/2016, § 69; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk,
B. No: 2013/6587, 24/3/2016, § 68; Ahmet İsmail Onat, B. No: 2013/6714,
21/4/2016, § 84).
39. Somut olayda ekli (III) sayılı listede yer alan
başvurucular yönünden projeye konu çevresel etkinin Anayasa’nın 20. maddesi
kapsamındaki güvenceleri harekete geçirecek asgari ağırlıkta olup olmadığına
ilişkin yeterli düzeyde bilgi ve belge dosyaya sunulmamıştır. Bu kapsamda proje
bağlamındaki çevresel etkiler ile başvurucuların özel hayata saygı hakkı
arasında yeterince sıkı bir bağın var olup olmadığı, özel hayata saygı hakkına
yönelik bir etkinin bulunup bulunmadığı yönünden yeter mahiyette verinin
bireysel başvuru dosyasında yer almadığı ve başvurucuların bu yöndeki
yükümlülüklerini yerine getirmedikleri anlaşılmıştır.
40. Öyle ki anılan başvurucular söz konusu alanda ikamet
ettiklerine, taşınmaz sahibi olduklarına yahut benzeri durumlara ilişkin
çevresel faaliyet ile özel hayata saygı hakkı arasındaki bağı ortaya koyar
nitelikte herhangi bir bilgi ve belge sunmamış, bu bağlamda başvurucuların
somut olayın şartlarında ne suretle etkilendiklerine ya da etkilenme
ihtimalleri olduğuna yönelik beyanlarda bulunmadıkları görülmüştür.
41. Bununla birlikte vurgulamak gerekir ki çevresel
meselelerle ilgili bireysel başvurularda başvurucu sayısının fazla olması
başarıya ulaşma olasılığını arttırmamaktadır. Herhangi bir çevresel faaliyet
ile özel hayata saygı hakkı arasındaki yeterince sıkı bir bağın sadece bir
başvurucu tarafından yeter düzeyde ortaya konulması söz konusu bireysel
başvurunun bu bağlamdaki kabul edilebilirlik kriterini sağlaması bakımından
yeterli olabilecektir. Bu hususun dikkate alınması usul ekonomisinin sağlanması
ve yargılamanın süratle neticelenmesi için de önem arz etmektedir.
42. Sonuç olarak açıklanan gerekçelerle ekli (III) sayılı
listede yer alan başvurucular yönünden başvurunun açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Ekli (IV)
Sayılı Listede Yer Alan Başvurucular Yönünden
1. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
43. Başvurucular; 2009/7 sayılı Genelge'nin maden
işletmeciliğiyle ilgili olmadığını, bu kapsamda yeniden hazırlanan ÇED
raporunda ormana zarar vermemek için önerilen kapalı ocak işletmesinin suya
zarar vermeyeceğine dair somut vaatlerin yer almadığını belirtmiştir. Teleferik
projesiyle ilgili olarak ise taşıma kapasitesi 292 bin ton olan teleferik
hattının işletilmesi planlanan yıllık 500 bin ton rezervi taşıyamayacağını
vurgulamıştır. Proje nedeniyle su kirlenmesinin önlenmesinin mümkün olmadığını
ifade eden başvurucular, heyelan riskinin nasıl önleneceğine ilişkin de ÇED
raporunda somut verilerin yer almadığını ifade etmiştir. Bu bağlamda maddi ve
manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi, özel hayata saygı, sağlıklı bir
çevrede yaşama, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
44. Bakanlık görüşünde; başvurucuların mağdur sıfatı
bulunup bulunmadığının incelenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bununla birlikte
devletin ülke kaynaklarının kullanımı konusunda geniş bir takdir yetkisi olduğu
vurgulanmıştır. Ayrıca başvurucuların iddiaları ile ilgili görüşte;
i. Su kaynaklarında kirlenmenin önlenemeyeceğine ilişkin
iddia yönünden proje kapsamında madenlerin çıkarılması esnasında tehlikeli
maddelerin yer altı suyuna karışma ihtimali çok düşük olduğu, ÇED raporunda
böyle bir ihtimalin gözönünde bulundurularak sınır değerin üzerinde tespitler
yapılması hâlinde suyun arındırılması için kullanılacak kimyasalların
belirlendiği ve raporda, alınan bu önlemlerin çevreye ve insan sağlığına
olabilecek etkileri ortadan kaldıracağı belirtilmiştir.
ii. Bölgedeki tarım, orman ve bitki örtüsünün zarar
göreceğine ilişkin iddia yönünden daha önce kara yolu ile taşınması düşünülen
bakır madeninin ÇED raporunda teleferik hattı ile taşınmasına karar verildiği,
bu kapsamda kara yolu için kesilmesi gereken ağaç miktarının düşürüldüğü, kara
yolunda taşıma yapacak taşıtların tozma ve emisyonlarıyla ağaçlara zarar
vermesinin önüne geçilmeye çalışıldığı vurgulanmıştır.
iii. Bölgedeki çalışmaların erozyon, heyelan gibi doğa
olaylarını etkileyeceği iddiasıyla ilgili olarak projede bölgede heyelan ve
erozyon ihtimali değerlendirilerek bölgede oluşabilecek kaymaların
hesaplandığı, projenin mevcut hâliyle heyelan açısından tüm risklerin gözönüne
aldığı ve bu risklerin önlemlerinin de ÇED raporunda yer aldığı ifade
edilmiştir.
iv. Maden sahasının bölgedeki hava kirliliğini
arttıracağı, alınacak önlemlerin bu kirliliği önlemeyeceği iddiasıyla ilgili
olarak ÇED raporunda hesaplanan emisyon değerlerinin yönetmelik ve
standartlarda belirtilen kontrol tedbirlerinin üzerinde olmadığı, maden
faaliyeti sırasında kullanılacak iş makinelerinin egzoz emisyonlarının tek
başına hava kirliliği oluşturmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir.
45. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı sundukları beyan
dilekçesinde, önceki beyanlarını tekrarlamakla birlikte projeye ilişkin
iddialarının Bakanlığın cevabında yer alanlardan fazla olduğunu, esas
itibarıyla projenin çevresel etkilerinin tahammül edilebilir ya da
düzeltilebilir nitelikte olmadığını belirtmiştir.
2. Değerlendirme
46. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20.
maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ... saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ... gizliliğine
dokunulamaz."
47. Anayasa’nın “Sağlık hizmetleri ve çevrenin
korunması” kenar başlıklı 56. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede
yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını
korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.”
48. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve
görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
"Devletin temel amaç ve
görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah,
huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal
hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
49. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
Başvurucuların ihlal iddialarının mahiyeti gereği özel hayata saygı hakkı
kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür (benzer yöndeki değerlendirmeler için
bkz. Binali Özkaradeniz ve diğerleri, § 46; Ahmet Bilgin ve
diğerleri, § 51).
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
50. Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, esas itibarıyla
Anayasa'nın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak koruma
alanında bulunmayan Anayasa'nın 56. maddesinde düzenlenmiştir. Bununla birlikte
Anayasa Mahkemesi; daha önce pek çok kararında söz konusu hakkın Anayasa’nın
fiziksel ve ruhsal bütünlüğün korunması ile ilgili hukuksal çıkarları ihtiva
eden 17. maddesi, özel hayata ve aile hayatına saygıyı güvence altına alan 20.
maddesi ve konut dokunulmazlığını düzenleyen 21. maddesi ile bağlantılı olarak
ve söz konusu hükümlerde yer alan hukuksal çıkarlar üzerindeki etkisi dikkate
alınarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir (Mehmet Kurt, § 46; Hüseyin
Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 43; Ahmet İsmail Onat, § 59; Fevzi
Kayacan (2), B. No: 2013/2513, 21/4/2016, § 39; Ahmet Bilgin ve
diğerleri, § 52).
51. Somut başvuru açısından değerlendirilmesi gereken ilk
husus, başvuruya konu çevresel etkinin Anayasa’nın 20. maddesi kapsamındaki
güvenceleri harekete geçirecek asgari ağırlıkta olup olmadığıdır. Bu kapsamda
ilgili tesis, işletme veya sair faaliyet sonucu ortaya çıkan çevresel etkiler
ile başvurucuların özel ve aile hayatı veya konutunu kullanım hakkı arasında
gereğince sıkı bir bağın varlığı yeterlidir (Mehmet Kurt, § 70; Ahmet
İsmail Onat, § 84; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, §
68). Bireysel başvuru dosyasına sunulan belgelerden ekli (IV) sayılı listede
yer alan başvurucuların bahse konu projenin yer aldığı bölgede tarla ve
konutlarının bulunduğu anlaşılmıştır. Bu durumla birlikte başvurucuların
iddiaları gözönüne alındığında özel hayata saygı hakkı yönünden inceleme için
gerekli olan bağın ortaya konulduğu görülmüştür. Dolayısıyla anılan projenin
başvurucuların özel hayata saygı hakkına yönelik etkisinin Anayasa’nın 20.
maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
52. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
53. Devletin özel hayata saygı hakkını etkili olarak
koruma ve bu hakka saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır.
Pozitif yükümlülük ilgililerin çevresel mesele ile ilgili karar alma sürecine
katılımı ile etkili idari ve yargısal yollara başvuru imkânı tanınmasını içeren
usule ilişkin yükümlülüklerin yanı sıra anayasal hakların korunmasına yönelik
maddi yükümlülükleri ihtiva etmektedir.
i. Genel
İlkeler
54. Bu tür başvurularda devletin negatif veya pozitif
yükümlülüklerinin birbirinden ayrılabilmesi ise oldukça güçtür. Kaldı ki söz
konusu başvurularda devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri yönünden
uygulanacak ilkeler çoğunlukla aynıdır (benzer yöndeki karar için bkz. Hüseyin
Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 59; Binali Özkaradeniz ve
diğerleri, § 54).
55. Çevresel meseleler bağlamında devletin usule ilişkin
yükümlülükleri daha önce Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında ortaya
konulmuştur. Buna göre muhtemel olumsuz çevresel etkilerin önlenmesi veya en
aza indirilmesi amacının gerçekleştirilebilmesi için sürece dâhil olan söz
konusu tarafların menfaatlerinin titizlikle değerlendirilmesi, bu
değerlendirmenin sağlıklı şekilde yapılabilmesi için de ilgili tarafların
sürece etkin katılımının sağlanması gerektiği tartışmasızdır (Mehmet Kurt, §§
61-66; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, §§ 64, 65; Ahmet
İsmail Onat, §§ 79-81; Fevzi Kayacan (2), §§ 56-61; Ahmet Bilgin
ve diğerleri, § 56).
56. Anayasa'nın 48. maddesi gereğince özel teşebbüslerin
millî ekonominin gereklerine uygun yürümesinin sağlanması konusunda devlete
düşen bazı yükümlülükler vardır (Ahmet İsmail Onat, § 99). Ayrıca
devletin Anayasa'nın 20. maddesi kapsamında koruyucu bir mevzuat oluşturma
ödevi yanında denetleme yapma ve koruyucu fiilî tedbir ve faaliyetlerde bulunma
yükümlülüğü de bulunmakta olup bu kapsamda devletin gereken tedbirleri alması
gerekir. Bununla birlikte hangi tedbirlerin alınması gerektiği ve bu
tedbirlerin nasıl uygulanacağı hususlarında kamu otoritelerinin geniş bir
takdir yetkisi mevcuttur (Binali Özkaradeniz ve diğerleri, § 57).
57. Bu bağlamda söz konusu çevresel etki kapsamında karşı
karşıya gelen menfaatler arasında adil bir dengenin tesis edilip edilmediğinin
tespit edilmesi gerekir. Bu alanda kamusal makamların sahip olduğu geniş takdir
yetkisi dikkate alındığında çevresel meseleler bağlamında Anayasa Mahkemesinin
görevi, söz konusu çevresel rahatsızlığın nasıl sonlandırılacağı veya
etkilerinin nasıl azaltılacağının bizzat belirlenmesi değildir. Bununla
birlikte Anayasa Mahkemesi, yargısal makamlar başta olmak üzere kamusal
makamların konuya gereken özenle yaklaşıp yaklaşmadıklarını ve ilgili tüm
menfaatleri gözetip gözetmediklerini değerlendirmek durumundadır (Mehmet
Kurt, § 78; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, §§ 70, 71; Ahmet
İsmail Onat, § 87; Fevzi Kayacan (2), §§ 66, 67; Ahmet Bilgin ve
diğerleri, § 61).
58. Karmaşık çevresel sorunların ele alınıp çözümlenmesi
aşamasında karar süreci, çevreye ve kişi haklarına zarar verebilecek
faaliyetlerin etkilerini önceden değerlendirecek ve önleyecek şekilde tesis
edilmelidir. Böylece bireysel ve kamusal menfaatler arasında adil bir denge
tesis edilerek karşıt görüşlerin dile getirilmesine olanak tanıyacak gerekli
etüt ve değerlendirmelerin gerçekleştirilmesi sağlanacaktır. Bu bağlamda söz
konusu sürece ilişkin bilgilere erişim ve karar alma sürecine aktif katılımın
yanı sıra karardan etkilenebilecek olan bireylerin karar alma sürecinde görüş
ve menfaatlerinin yeterince dikkate alınmadığını dile getirebilmek için konuyla
ilgili her türlü tasarrufa karşı yargısal başvuru hakkına sahip olmaları ve
iddialarının yargısal makamlarca özenli bir şekilde değerlendirilmesi son
derece önemlidir (Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 75; Ahmet
İsmail Onat, § 94; Fevzi Kayacan (2), § 71; Ahmet Bilgin ve
diğerleri, § 62). Bu anlamda anılan anayasal güvenceleri gözeten bir yargılama
süreci yürütülmesi ve neticede ulaşılan sonucun konuyla ilgili ve yeterli
gerekçelerle açıklanması gerekir.
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
59. Çevrenin kirlendikten veya bozulduktan sonra eski
hâle getirilmesinin çok külfetli olması hatta kimi durumlarda imkânsız olması
nedeniyle kirlenen çevreyi temizleme veya bozulan çevreyi onarmak yerine,
olumsuz etkileri baştan önlemenin yöntemleri aranmıştır. ÇED, kalkınma ve
ekonomik gelişme için yapılacak yatırım ve faaliyetlerin doğayı tahrip etmeden
ve çevreyi kirletmeden gerçekleştirilmesinde kullanılan yöntemlerden birisidir.
ÇED ile korunmaya çalışılan temel unsur, çevre ve bu çevredeki varlıklardır
(AYM, E.2006/99, K.2009/9, 15/1/2009).
60. Esasen kalkınma ve çevre kavramları arasındaki denge,
literatürde sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir çevre kavramlarıyla
sağlanmaya çalışılmıştır. Nitekim bu iki kavram 2872 sayılı Kanun'da da yer
almaktadır. Sürdürülebilir çevre, gelecek kuşakların ihtiyaç duyacağı
kaynakların varlığını ve kalitesini tehlikeye atmadan hem bugünün hem de
gelecek kuşakların çevresini oluşturan tüm çevresel değerlerin her alanda
ıslahı, korunması ve geliştirilmesi süreci olarak tarif edilmiştir.
Sürdürülebilir kalkınma kavramı ise bugünkü ve gelecek kuşakların sağlıklı bir
çevrede yaşamasını güvence altına alan çevresel, ekonomik ve sosyal hedefler
arasında denge kurulması esasına dayanan kalkınma ve gelişmeyi tanımlamaktadır.
61. Bir yandan bugünkü kuşakların ihtiyaçlarını
karşılarken öte yandan gelecek kuşakların durumunu dikkate alma hususundan
hareketle çevre ve kalkınma arasında bir çatışmanın var olduğu söylenebilir.
Çevre ve kalkınma arasında ortaya çıkabilecek çatışmaların hem çevreyi koruyan
hem de kalkınmayı teşvik eden teknikler geliştirmek ve çözümler bulmak suretiyle
giderilmesi olanaklıdır. Özellikle ekolojik dengeyi tehdit etmeyen ve bu
dengeyi gözeten bir teknoloji sayesinde bu çatışmanın önüne geçilmesi ve çevre
ile kalkınma arasında süreklilik arz eden bir uzlaşma sağlanması mümkündür.
Bununla birlikte çevre ile kalkınma arasındaki uzlaşı veyahut diğer bir
ifadeyle çevre ve kalkınmanın sürdürülebilirliği ÇED süreciyle
somutlaşmaktadır.
62. Gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye
olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde olumsuz yöndeki etkilerin
önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için
alınacak önlemlerin seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek
değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde
sürdürülecek çalışmaları ifade edecek şekilde tanımlanan ÇED prosedürü;
çevresel varlıkları korumayı amaçlayan, proje şeklindeki faaliyetler için
uygulanan, muhtemel olumsuz etkileri değerlendiren ve bunların yanında faaliyet
sahibi, kamu otoritesi ve halkın karşı karşıya geldiği bir süreci ifade eder (Mehmet
Kurt, § 73).
63. Bu bağlamda ÇED; kalkınma ve ekonomik gelişme için
yapılacak yatırım ve faaliyetlerin doğayı tahrip etmeden ve çevreyi kirletmeden
gerçekleştirilmesinde kullanılan, karar verme sürecini etkileyen, dolayısıyla
karar mercilerine kararlarını sağlıklı bir şekilde verebilmeleri için seçenek
üreten ve bu seçeneklerin olumlu ve olumsuz yönlerini saptayan bir yöntem
olarak görülmektedir. ÇED ile korunmaya çalışılan temel unsur, çevre ve bu
çevredeki varlıklardır (AYM, E.2013/89, K.2014/116, 3/7/2014; E.2006/99,
K.2009/9, 15/1/2009; Mehmet Kurt, § 74).
64. Çevresel karar alma süreçlerinin karmaşık yapısı
nedeniyle kamusal makamların geniş bir takdir yetkisi olduğu açıktır. Bu
bağlamda söz konusu alanda bir projenin inşası ve işletilmesi hususunda kamusal
makamlarca verilen kararın yerindeliğinin denetlenmesi Anayasa Mahkemesinin
görevi değildir. Bununla birlikte süreçte, bireyin temel hakları ile söz konusu
kamusal menfaat arasında gerekli dengenin tesisine hizmet edecek güvencelerin
yer alıp almadığının tespiti önemli olup belirtilen yükümlülüğün yerine
getirilip getirilmediğinin tespitinde ise çevresel meseleler bağlamında söz
konusu olan usul güvencelerinin gözetilip gözetilmediği belirlenmelidir (Mehmet
Kurt, § 75).
65. Öncelikle somut olaydaki çevresel meselenin temelinin
doksanlı yıllara dayanmakta olduğu not edilmelidir. Arka plan bilgisinde de
aktarıldığı üzere bahse konu alanda madencilik faaliyeti erken dönemde C.
Madencilik ve İ. Mining isimli şirketler tarafından üstlenilmiştir. Bu dönem İ.
Mining isimli şirketin 2008 yılında projeyi terk etmesiyle sona ermiştir. Bu
dönem için vurgulanması gereken önemli husus, Artvin Valiliği Mahalli Çevre
Kurulunun Resmî Gazete'de de yayımlanmış olan 10/11/1995 tarihli kararıdır.
Bahse konu kararda bölgede yürütülecek madencilik faaliyetinin heyelan, sel
gibi durumlara neden olabileceğinden, bölgede yürütülen turizm faaliyetlerini
olumsuz yönde etkileyeceğinden, bölgedeki mevcut kaynak sularını ve yüzeysel
suları kirleteceğinden ve bölge üzerinde yüksek risk oluşturacağından
bahsedilmiştir. Dolayısıyla belirtmek gerekir ki yıllara sâri şekilde devam
eden bahse konu madencilik faaliyetinin erken döneminde, ana hatlarıyla birçok
çevresel olumsuzluğa bizatihi merkezî idarenin taşra teşkilatı olan Valilik
tarafından işaret edilmiştir.
66. Bahse konu alandaki madencilik faaliyeti 2012 yılında
yapılan ihale ile birlikte yeni bir döneme girmiştir. Bu kapsamda alınan ÇED
olumlu kararının iptaline ilişkin Mahkemenin 24/12/2014 tarihli kararında,
gerçekleştirilmesi planlanan maden faaliyetinin bölgedeki içme ve kullanma
amaçlı yer üstü ve yer altı su kaynaklarını kullanmayı elverişsiz hâle
getireceği, sucul yaşamın devamını büyük ölçüde tehlikeye atacağı, bölgedeki
orman varlığının yok edilmesine neden olabileceği ve bölgeyi heyelanlara açık
hâle getireceği belirtilmiştir. Bu bağlamda 10/11/1995 tarihli Artvin Valiliği
Mahalli Çevre Kurulu kararından sonra Mahkemenin 24/12/2014 tarihli kararı ile
bahse konu alandaki madencilik faaliyetine yönelik benzer mahiyetteki hususlara
dikkat çekilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki anılan mahkeme kararında söz
konusu maden faaliyetinin hayata geçirilmesi hâlinde yöre sakinleri açısından
Artvin'in yaşam alanı olmaktan çıkacağı vurgulanmıştır. Sonuç olarak bahse konu
karar (kapatılan) Danıştay Ondördüncü Dairesi tarafından onanarak
kesinleşmiştir.
67. Mahkemenin 24/12/2014 tarihli iptal kararından sonra
başlatılan, ÇED sürecinin dayanağı olan 2009/7 sayılı Genelge, hakkında ÇED
olumlu kararı verilen ÇED raporunun bir ya da birkaç bölümüne ilişkin iptal ya
da yürütmenin durdurulması kararı verilmesi ve bu kararın ÇED raporunun diğer
bölümlerini olumsuz yönde etkilemiyor olması hâlinde uygulama alanı
bulmaktadır. 24/12/2014 tarihli iptal kararında ise ÇED raporundaki belli başlı
ve fakat genel mahiyette birçok eksikliğe vurgu yapılmış olmakla birlikte sonuç
olarak maden faaliyetinin hayata geçirilmesinin Artvin'i yaşam alanı olmaktan
çıkaracağına yönelik temel bir gerekçe ortaya konulmuştur (bkz. §§ 8, 9).
Bununla birlikte Mahkeme somut başvuruya konu edilen 2/6/2015 tarihli ÇED
olumlu kararının iptali talebinin reddine ilişkin 20/9/2016 tarihli kararında,
başvurucuların 2009/7 sayılı Genelge'nin uygulanamayacağına ilişkin itirazını
yerinde görmemiştir. Öte yandan 24/12/2014 tarihli iptal kararındaki maden
faaliyetinin Artvin'i yaşam alanı olmaktan çıkaracağına ilişkin temel
gerekçenin söz konusu iptal kararı sonrasında 2009/7 sayılı Genelge'nin
uygulama alanı bulmasını engellediği, ÇED sürecinin bu genelge kapsamında ikmal
edilerek değil baştan başlatılması gerektiği değerlendirilmelidir. Nitekim
24/12/2014 tarihli iptal kararındaki bu temel gerekçe, ÇED raporunun diğer
bölümlerini de olumsuz yönde etkileyebilecek niteliktedir.
68. Öte yandan 2/6/2015 tarihli ÇED olumlu kararına
ilişkin yargılama safahatında başvurucular, projede yer alan ve taşıma
kapasitesi 292 bin ton olan teleferik hattının işletilmesi planlanan yıllık 500
bin tonluk rezervi taşıyamayacağına yönelik iddiayı öne sürmüştür. 1/6/2016 tarihli
teknik bilirkişi raporunda da projede yer alan teleferik hattına değinilmiş,
yıllık 500 bin ton cevher üretiminin 292 bin ton taşıma kapasitesine sahip
teleferik hattı ile çıkarılmasının mümkün olmadığı, bu konuda gerekli
tedbirlerin alınması gerektiği vurgulanmıştır. Mahkemenin 20/9/2016 tarihli
kararında ise bilirkişi raporundaki bu tespite yer verilmiş olmakla birlikte
somut bir belirleme yapılmaksızın bu durumun ÇED olumlu kararını olumsuz olarak
etkilemeyeceği belirtilmekle yetinilmiştir. Sonuç olarak Mahkeme bilirkişi
raporunda da değinilmiş olan başvurucuların teleferik hattıyla ilgili iddiasına
karşılık somut bir gerekçeye yer vermemiştir.
69. Netice itibarıyla somut başvuru açısından yukarıda
belirtilen hususların, başvurucuların ve kamunun menfaatleri arasında adil bir
denge tesis edilip edilmediğinin ortaya konulması bağlamında önem arz ettiği
anlaşılmıştır. Buna rağmen başvurucuların belirtilen iddia ve itirazlarının
derece mahkemesi ve temyiz mercii tarafından özel hayata saygı hakkının gerektirdiği
özende değerlendirilmediği, bu bağlamda uyuşmazlığın sonucuna etkili iddia ve
itirazların tamamının ilgili ve yeterli bir gerekçe ile karşılanmadığı
görülmektedir.
70. Yukarıda yer verilen tespitler ışığında kamusal
makamların olaya gereken özenle yaklaşmadığı, olayda söz konusu olan kamusal ve
bireysel menfaatleri adil bir biçimde dengelendiğini ilgili ve yeterli bir
gerekçe ile ortaya koyamadığı, sonuç olarak kamusal makamların özel hayata
saygı hakkı bağlamında pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği kanaatine
varılmıştır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 20.
maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.
VI. GİDERİM
72. Başvurucular, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama
yapılmasına hükmedilmesini talep etmiştir.
73. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince
yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa
Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında
belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü
yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için
bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri
Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Ekli (I) sayılı listede yer alan başvurucular yönünden
başvurunun DÜŞMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
B. Ekli (II) sayılı listede yer alan başvurucu yönünden
başvurunun kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
OYBİRLİĞİYLE,
C. Ekli (III) sayılı listede yer alan başvurucular yönünden
özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
D. Ekli (IV) sayılı listede yer alan başvurucular
yönünden özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
E. Ekli (IV) sayılı listede yer alan başvurucular
yönünden Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Muhterem İNCE'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
F. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Rize İdare Mahkemesine (E.2015/470, K.2016/485) GÖNDERİLMESİNE,
G. 257,50 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 19.057,50 TL yargılama giderinin ekli (IV) sayılı listede yer alan
başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
H. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay (kapatılan)
Ondördüncü Dairesinin (E.2016/11573, K.2017/2940) dosyalarının devredildiği
daire ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 1/11/2023 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Bireysel başvuruya konu olayda Artvin, Merkez Cerattepe
mevkiinde özel bir şirket tarafından yapılması planlanan Cerattepe Bakır Madeni
projesi ile ilgili olarak 18/7/2013 tarihinde çevresel etki değerlendirmesi
(ÇED) olumlu kararı verilmiştir. ÇED olumlu kararına karşı açılan davada Rize
İdare Mahkemesi (Mahkeme) bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar vermiştir.
Bilirkişi raporunda proje için hazırlanan ÇED raporunda eksiklik ve
belirsizliklerin bulunduğu yönünde tespitlere yer verilmiş ve Mahkeme bu
doğrultuda ÇED olumlu kararının iptaline karar vermiştir. Karar temyiz
incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.
Bunun üzerine bahse konu proje için ÇED Yönetmeliği
Uygulamaları konulu 2009/7 sayılı Genelge uyarınca ÇED süreci başlatılmıştır.
2009/7 sayılı Genelge’de idari yargı mercileri tarafından iptal edilen ÇED
olumlu kararlarından sonra, ilgili kararın yeniden ele alınıp değerlendirilmesinin
gerekmediği durumlarda ÇED raporu hazırlık sürecinin baştan tekrar edilmesinin
zaruri olmadığı, sadece eksik ve yetersiz görülen kısımların yeniden
düzenlenmesinin yeterli olduğu belirtilmektedir.
2009/7 sayılı Genelge uyarınca başlatılan süreçte proje
için 2/6/2015 tarihli yeni ÇED olumlu kararı verilmiştir. Başvurucular söz
konusu ÇED olumlu kararının iptali istemiyle tekrar idari yargıya
başvurmuşlardır. Mahkeme, önceki iptal kararında ortaya koyulan eksiklik ve
belirsizliklerin yeni ÇED raporunda giderilip giderilmediğinin tespiti için
belirli sorular yöneltmek suretiyle bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar
vermiştir. Mahkeme, bilirkişi raporundaki ayrıntılı tespitler, gözlemler,
bilimsel ve teknik açıklamalar çerçevesinde ÇED olumlu kararının çevrenin
korunmasına yönelik gerekli taahhüt ve tedbirleri içerdiği kanaatine
ulaşmıştır. Mahkeme kararında, bilirkişi raporunda tespit edilen bazı
eksikliklere işaret edilmiş ancak bir bütün olarak değerlendirildiğinde anılan
eksikliklerin ÇED raporunu olumsuz olarak etkilemeyeceği sonucuna varılmıştır.
Mahkeme, projeye ilişkin önceki ÇED olumlu kararının
iptali sonrasında 2009/7 sayılı Genelge uyarınca ÇED süreci yürütülemeyeceği
itirazını da yerinde görmemiştir. Mahkeme, iptal kararıyla ortaya konulan
eksikliklerin 2009/7 sayılı Genelge kapsamındaki ÇED hazırlık sürecine konu
olabileceğini, projeye ilişkin önceki ÇED raporundaki olumsuzlukların ve
eksikliklerin yeni ÇED raporunda giderildiğini belirtmiştir.
Sonuç olarak Mahkeme kararında bilirkişi raporundaki
tespitler doğrultusunda projeye ilişkin ÇED olumlu kararının madencilik
faaliyetleri açısından ilgili mevzuata ve bilimsel esaslara göre kabul
edilebilir düzeyde olduğu sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla projeye ilişkin
ilk ÇED olumlu kararının Mahkemece yeterli görülmeyerek iptali sonrasında
yürütülen süreçte hazırlanan ÇED olumlu kararında önceki eksikliklerin
giderildiği ve mevzuata aykırılık bulunmadığı yine Mahkemece ortaya
koyulmuştur.
Bu bağlamda uyuşmazlığın sonucuna etkili iddia ve
itirazların yargı merciilerince ilgili ve yeterli bir gerekçe ile karşılandığı
görülmektedir. Bu gerekçeyle çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum.