TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖMER KÖSE BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2017/34237)
|
|
Karar Tarihi: 23/10/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Murat
BAŞPINAR
|
Başvurucu
|
:
|
Ömer KÖSE
|
Vekili
|
:
|
Av. Serap
BEDİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/9/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Başvurucuya İlişkin
Süreç
8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) 12/5/2010
tarihinde, Selam-Tevhid
Kudüs Ordusu isimli bir terör yapılanmasının olduğundan bahisle
soruşturma başlatılmıştır. Bu soruşturmanın başlatılmasına gerekçe olarak ise
1990'lı yıllarda N.Ş. isimli şahsın önderliğinde kurulan bu örgütün bu kişinin
2004 yılında ceza infaz kurumundan çıkması üzerine tekrar faaliyetlerine
başlaması gösterilmiştir. Ancak bu soruşturma kapsamında gazeteci/yazar, iş
adamı, akademisyen, bürokrat, diplomat, siyasetçi, üst düzey devlet yetkilisi
konumundaki çok sayıdaki kişinin ailevi,
mesleki, ticari ve özel hayata ilişkin telefon görüşmelerinin
gerekçe gösterilerek dinlendiği hatta bu soruşturma kapsamında Başbakan'ın
Filistin Devlet Başkanı ve Somali Cumhurbaşkanı ile yaptığı dış politikaya
ilişkin telefon görüşmelerinin, Bakanlar ve Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT)
Müsteşarı'nın devlet güvenliğine ilişkin telefon görüşmelerinin dinlenerek
kaydedildiği, bu görüşmelerin bir kısmının yazılı hâle getirildiği tespit
edilmiştir (Ömer Köse ve Yurt Atayün, B. No: 2015/7285, 11/12/2018, § 7).
9. Başsavcılıkça, Selam Tevhid Kudüs Ordusu kapsamında soruşturmaya
dâhil edilen ve haklarında iletişimin tespiti ve teknik araçlarla izleme kararı
alınan kişilerin terörle ilişkilendirilebilecek herhangi bir faaliyetinin
olmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
10. Selam-Tevhid
Kudüs Ordusu isimli yapılanmayı konu alan bu soruşturmadaki
usulsüzlük iddiaları kapsamında Türkiye
Cumhuriyeti devletinin güvenliği veya ulusal ve uluslararası yararları
bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken görüşmelerinin
dinlendiği, kaydedildiği ve bir kısmının iletişim tespit tutanağı hâline
getirilerek terörle ilişkilendirildiği gerekçesiyle başvurucunun da aralarında
olduğu çok sayıda kolluk görevlisi hakkında Başsavcılıkça ceza soruşturması
başlatılmıştır.
11. Başvurucu, anılan soruşturma kapsamında gözaltına
alınmıştır. Başsavcılık 26/7/2014 tarihinde başvurucuyu tutuklanması istemiyle
İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. İstanbul 1. Sulh Ceza
Hâkimliği 29/7/2014 tarihinde, başvurucunun sorgusunun yapılamadığı
gerekçesiyle tutuklama talebinin reddine karar vermiştir. Başsavcılık
başvurucuyu 20/8/2014 tarihinde tutuklanması istemiyle yeniden İstanbul 4. Sulh
Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliği 20/8/2014
tarihinde, devletin gizli kalması gereken bilgilerinin siyasal veya askerî
casusluk amacıyla temin etme suçundan başvurucunun tutuklanmasına karar
vermiştir.
12. Karar gerekçesi şöyledir:
"Şüphelinin çalışmış olduğu TEM şubesinde
dosyaya ilişkin yönetici konumu, uzun süre söz konusu şubeye nezaret etmiş
olması, ve devletin üst yöneticileri olan başbakan, bazı bakanlar TBMM başkanı
danışmanlarının ve MİT müsteşarının sekreterlerinin ve çeşitli kademelerdeki
devlet yöneticilerinin belli bir süre sistematik ve koordineli bir şekilde
danışmanlar üzerinden dinlenmesi, yine bu kişilerin danışmanları ile olan
bire-bir görüşmelerinin ve bu danışmanlarının telefonlarından yaptıkları
devletlerarası görüşmelerin koordineli ve sistematik bir şekilde dinlenmiş
olması, şüphelinin müdürlük konumu gereğince bunları biliyor olması ve dinleme
kararlarına ilişkin taleplerde imzasının olması, ayrıca İstanbul 1. Sulh Ceza
Hakimliği'nin 2014/53 sorgu sayılı tutuklama gerekçeleri somut delil kabul
edilerek şüphelinin delillerin karartılma ihtimali ve delillerin henüz tamamen
toplanmamış oluşu da nazara alınarak CMK'nın 100
maddesi uyarınca tutuklanmasına... [karar verilmiştir.]"
13. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucunun da aralarında
olduğu 122 şüpheli hakkında 23/10/2015 tarihli iddianamesi ile devletin gizli kalması gereken
bilgilerini siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme, Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye
teşebbüs etme, silahlı terör örgütünü kurma veya yönetme, suç uydurma, resmî
belgede sahtecilik, özel hayatın gizliliğini ihlal etme, hukuka aykırı olarak
kişiler verileri kaydetme, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme
suçlarını işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları istemiyle aynı yer ağır
ceza mahkemesinde kamu davası açmıştır.
14. İddianamede öncelikle Fetullahçı
Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasından (FETÖ/PDY) ve örgüt liderinin
talimatları doğrultusunda yürütülen Kudüs
Ordusu terör örgütü soruşturmasının başlatılması ve yürütülmesi sürecinden,
anılan soruşturmanın 17-25 Aralık ve MİT tırları soruşturması ile
bağlantısından ayrıntılı şekilde bahsedildikten sonra başvurucu ve diğer
şüpheliler hakkında suçlama konusu yapılan olay ve olgulara yer verilmiştir. Bu
bağlamda iddianamede özetle;
i. FETÖ/PDY'nin kurucusu ve lideri Fetullah Gülen ile yöneticisi sanık E.U.nun
talimatları doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmak ve
görevlerini yapmasını engellemek amacıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca Selam Tevhid Kudüs Ordusu
adı altında bir örgüt kurgulanarak soruşturma başlatıldığı, soruşturma
kapsamında haklarında herhangi bir delil bulunmadığı hâlde veya gerçeğe aykırı
şekilde üretilen belgelerle başta dönemin Başbakanı, bakanları, MİT Müsteşarı
ve milletvekilleri olmak üzere çok sayıda kişi, kurum, vakıf ve derneğin
iletişiminin tespit edilerek kayda alındığı, teknik araçlarla izleme
tutanakları düzenlendiği, bu kişilerin terör örgütü üyesi olarak gösterilmeye
çalışıldığı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin millî güvenliği ya da iç veya dış
siyasal yararları bakımından gizli kalması gereken üst düzey devlet
yetkililerinin yaptıkları görüşmelerin kayıt altına alındığı, bu kapsamda
İstanbul ve Bursa Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde çeşitli
kademelerde görev yapan FETÖ/PDY üyesi emniyet teşkilatı mensubunun gerçeğe
aykırı şekilde tanık beyanları aldığı, haklarında terör örgütü üyeliğine
ilişkin hiçbir delil bulunmayan şikâyetçi ve mağdurlarla ilgili iletişimin
tespiti ve teknik araçlarla izleme kararı talep edebilmek için gerçeğe aykırı
raporlar düzenledikleri, usulsüz dinleme ve izleme yaptıkları, suç unsuru
içermeyen görüşmeleri imha etmeleri gerekirken iletişim tespit tutanağı hâline
getirip kişilerin terör örgütü ile irtibatları bulunduğu algısını oluşturmaya
çalıştıkları, sahte iletişimin tespiti ve fiziki takip tutanakları
düzenledikleri, 17 Aralık soruşturmasıyla ilgili olarak İstanbul Emniyet
Müdürlüğünde bulunan belgeleri kaçırdıkları ve log
kayıtlarını sildikleri, FETÖ/PDY üyesi bir kısım şüphelinin ise MİT'e ait
tırların 1/1/2014 tarihinde Kırıkhan, 19/1/2014 tarihinde ise Ceyhan'da
durdurulması ve aranması eylemlerinden sorumlu olduğu belirtilmiştir.
ii. Suç tarihlerinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele
Şube Müdürlüğünde sağ örgütlerden sorumlu müdür yardımcısı olarak görev yapan
başvurucu ile aynı dosyada yargılaması devam eden ve çoğu emniyet görevlisi
olan şüphelilerin Türkiye Cumhuriyeti başbakanı da dâhil olmak üzere çok sayıda
devlet adamı, siyasetçi, akademisyen, gazeteci, yazar, iş adamı, vakıf, dernek
vb. kuruluşların başkan ve görevlilerini -terör örgütleriyle bağlantılı
olduklarına dair herhangi bir delil olmamasına rağmen- sahte belge ve gerçeğe
aykırı beyanlara göre kurguladıkları Selam Tevhid Kudüs Ordusu kapsamına dâhil ederek
hukuka aykırı şekilde yaptıkları dinleme ve takipler sonucunda elde ettikleri
gizli bilgileri Türkiye Cumhuriyeti devleti aleyhine kullanarak bir kısım
devlet görevlisi ile vakıf ve yöneticilerinin terör örgütleriyle bağlantılı
olduğu yönünde algı oluşturmak suretiyle Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini
devirmeye çalıştıkları iddia edilmiştir.
15. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince iddianame kabul edilerek
Mahkemenin E.2015/297 sayılı dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamış ve
1/2/2016 tarihinde ilk duruşma yapılmıştır.
16. Mahkeme 2/2/2016 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Tutuklu sanıklar ...yönünden üzerlerine
atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, buna göre tutuklu
sanıklar yönünden 'iletişim tespit tutanakları, araştırma raporları, müşteki
beyanları, fiziki takip tutanakları, tanık ve gizli tanık anlatımları, görev
belgeleri, tanık K.Y.nin ifadeleri ve bu tanık
tarafından dosyaya sunulan materyaller, MİT, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlıktan
gelen yazı cevapları, teftiş raporları, dinlemeye ilişkin ses çözüm
tutanakları, diplomatik dokunulmazlığı olan kişilerle ilgili dinleme yapılmış
olması, mail adreslerinin takip edilmiş olması' kapsamında kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut kanıtlar bulunması, sanıklara atılı bir
kısım suçların tutuklama nedenlerinin yasal karine olarak var sayıldığı 5271
sayılı CMK.nun 100/3-a.11 alt bendinde sayılan
katalog suçlardan oluşu, sanıklara atılı suçların kanunda öngörülen cezalarının
alt ve üst sınırlarının kaçma kuşkusunu somutlaştırması, sanıkların
savunmalarının henüz alınmamış oluşu, müştekilerin ve sanıklara atılı
eylemlerin sayısal çoğunluğu da dikkate alındığında sanıkların suçunun sübutu
halinde yargılama sonucunda verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile
tutuklama tedbirinin ölçülü oluşu, tüm bu nedenlerle sanıklar üzerinde adli
kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu
hususlarına nazaran adı geçen sanıkların CMK.nın 100
ve devamı maddeleri uyarınca tutukluluk hallerinin ayrı ayrı devamına, adı
geçen sanıklarla ilgili tahliye istemlerinin ayrı ayrı reddine... [karar
verildi.]"
17. Mahkeme sonraki tarihlerde yaptığı duruşmalarda da benzer
gerekçelerle başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
18. Mahkemece 2/9/2016 tarihinde yapılan celsede, dosyanın
Yargıtay 16. Ceza Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılaması yapılan
E.2016/2 sayılı dosya ile birleştirilmesine karar verilmiştir. Anılan dosya
hâkimler M.B. ve M.Ö.nün
yargılandığı davadır. Bu davada adı geçen hâkimlerin görev ve yetkileri
olmadığı hâlde, dava dosyalarını da incelemeleri söz konusu olmadan
başvurucunun da aralarında olduğu çok sayıda şüpheliyi FETÖ/PDY'den
aldıkları talimat uyarınca tahliye etmelerine ilişkindir (bu sürece ilişkin
ayrıntılar için bkz. Mustafa Başer ve Metin
Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016; Hüseyin Korkmaz, B. No: 2014/16835, 18/7/2018; Alparslan Altan [GK] B. No: 2016/15586,
11/1/2018). Yargıtay 16. Ceza Dairesinin birleştirmeye muvafakat etmemesi
üzerine dosya birleştirme uyuşmazlığının çözülmesi için Yargıtay Ceza Genel
Kuruluna gönderilmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise 22/11/2016 tarihli
kararıyla İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin birleştirme kararının
kaldırılarak yargılamanın İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince yapılmasına karar
vermiştir.
19. Karar üzerine yargılamaya İstanbul 14. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2017/2 sayılı dosyası üzerinden devam edilmiştir. Mahkeme
9/3/2017 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına
karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Tutuklu sanıklar ... yönünden üzerlerine
atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, buna göre tutuklu
sanıklar yönünden 'iletişim tespiti tutanakları, araştırma raporları, müşteki
beyanları, fiziki takip tutanakları, şahıs tespit tutanakları, tanık ve gizli
tanık anlatımları, görev belgeleri, tanık K.Y.nin
ifade ve teşhisleri ile bu tanık tarafından dosyaya sunulan materyaller, MİT,
Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlıktan gelen yazı cevapları, teftiş raporları,
dinlemeye ilişkin ses çözüm tutanakları, diplomatik dokunulmazlığı olan
kişilerle ilgili dinleme yapılmış ve mail adreslerinin takip edilmiş olması,
2011/762 soruşturma sayılı soruşturmada görev yapan ve sanıkların eylem ve
işlemleri ile irtibatlı oldukları iddia edilen hâkim ve savcılarla ilgili
yargılamanın devam ediyor olması' kapsamında
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut kanıtlar bulunması, sanık ve
müşteki sayısı, sanıklara yüklenen eylemlerin yoğunluğu, suçlamaların niteliği
ile dosya kapsamının geniş oluşu sanıklara atılı bir kısım suçların tutuklama
nedenlerinin yasal karine olarak var sayıldığı 5271 sayılı CMK'nın
100/3-a.11 alt bendinde sayılan katalog suçlardan oluşu, sanıklara atılı
suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma
şüphelerini somutlaştırması, bir kısım sanıkların savunmalarının henüz
alınmamış oluşu, tutuklama sebep ve şartlarında sanıklar lehine bu aşamada
değişiklik meydana gelmemiş oluşu, müştekilerin ve sanıklara atılı eylemlerin
sayısal çoğunluğu da dikkate alındığında sanıkların suçunun sübutu halinde
yargılama sonucunda verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama
tedbirinin ölçülü oluşu, tüm bu nedenlerle sanıklar üzerinde adli kontrol
hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu
hususlarına nazaran adı geçen sanıkların CMK'nın
100., 102/2-cümle.2 maddeleri uyarınca tutukluluk hallerinin ayrı ayrı
devamına... [karar verildi.]"
20. Mahkeme 14/7/2017 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Tutuklu sanıklar ... yönünden üzerlerine
atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, buna göre tutuklu
sanıklar yönünden 'iletişim tespit tutanakları, araştırma raporları, müşteki
beyanları, fiziki takip tutanakları, şahıs tespit tutanakları, tanık ve gizli
tanık anlatımları, görev belgeleri, tanık K.Y.nin
ifade ve teşhisleri ile bu tanık tarafından dosyaya sunulan materyaller, MİT,
Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlıktan gelen yazı cevapları, teftiş raporları,
dinlemeye ilişkin ses çözüm tutanakları, diplomatik dokunulmazlığı olan
kişilerle ilgili dinleme yapılmış ve mail adreslerinin takip edilmiş olması,
2011/762 soruşturma sayılı soruşturmada görev yapan ve sanıkların eylem ve
işlemleri ile irtibatlı oldukları iddia edilen hakim ve savcılarla ilgili
yargılamanın devam ediyor olması, bir kısım sanıkların iddia olunan örgütün
gizli haberleşme programı olan Bylock programını
kullandıklarının tespitine ilişkin gelen yazı ve ekleri kapsamında kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut kanıtlar bulunması, sanık ve müşteki
sayısı, sanıklara yüklenen eylemlerin yoğunluğu, suçlamaların niteliği ile
dosya kapsamının geniş oluşu sanıklara atılı bir kısım suçların tutuklama
nedenlerinin yasal karine olarak var sayıldığı 5271 sayılı CMK.nun
100/3-a.11 alt bendinde sayılan katalog suçlardan oluşu, sanıklara atılı
suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma
şüphelerini somutlaştırması, bir kısım sanıkların savunmalarının henüz
alınmamış oluşu, tutuklama sebep ve şartlarında sanıklar lehine bu aşamada
değişiklik meydana gelmemiş oluşu, müştekilerin ve sanıklara atılı eylemlerin
sayısal çoğunluğu da dikkate alındığında sanıkların suçunun sübutu halinde
yargılama sonucunda verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama
tedbirinin ölçülü oluşu, tüm bu nedenlerle sanıklar üzerinde adli kontrol
hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu
hususlarına nazaran adı geçen sanıkların CMK.nun 100,
102/2-cümle.2 maddeleri uyarınca tutukluluk hallerinin ayrı ayrı devamına... [karar
verildi.]"
21. Başvurucunun anılan karara yaptığı itiraz, İstanbul 15. Ağır
Ceza Mahkemesince 1/8/2017 tarihinde reddedilmiştir.
22. Nihai karar başvurucuya 14/8/2017 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
23. Başvurucu 13/9/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
24. Mahkeme sonraki tarihlerde yaptığı duruşmalarda da benzer gerekçelerle
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
25. Mahkeme en son olarak 12/9/2019 tarihli duruşmada yaptığı
değerlendirmede başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Karar
gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...
Tutuklu sanıklar ...Ömer Köse ve ...tahliye
talepleri ve tutukluluk durumlarının devam edip etmeyeceği yönünden yapılan incelemede:
...adlarına kayıtlı/kullanılan GSM hatlarından
FETÖ/PDY Terör Örgütü mensuplarının kriptolu haberleşme aracı olarak
kullandıkları tespit olunan Bylock programının
kullanılmış olduğuna dair dosyada bulunan tespitler ile tespit ve değerlendirme
tutanakları,
...
Dosya münderacatında
bulunan konuyla ve sanıklarla ilgili tanzim olunan tüm tutanak, kayıt ve
belgeler, müşteki beyanları, tanık anlatımları, raporlar, görev belgeleri,
2011/762 sayılı soruşturma dosyası evrakları, iletişim tespit tutanakları,
teşhis, tespit ve takip tutanakları, tape kayıtları,
dijital materyaller ve inceleme raporları, cevabi yazı içerikleri, hts kayıtları gibi tüm kayıt, bilgi ve belgeler hep
birlikte değerlendirildiğinde sanıkların üzerlerine atılı suçu/suçları
işledikleri yönünde kuvvetli suç şüphesi bulunduğu, sanıkların tutuklu
bulundukları suçların yasada belirlenen cezalarının ağırlığı ve bir kısım
suçların (TCK Md. 312 ve 314) tutuklama nedeni yasal karine olarak var sayılan
5271 sayılı CMK'nın 100/3-a.11 alt bendinde sayılan
suçlardan olduğu, sanıklar aleyhine tutuklama tedbirinin devamına yeter
derecede kuvvetli suç şüphesini ortaya koyan somut olguların halen varlığını
sürdürdüğü, maddi gerçeğin tam olarak ortaya çıkartılmasının sağlanması
amacıyla tutukluluk halinin devamına karar verilmesinin gerekliliği ve adli
kontrol tedbirlerinin yeterli olmayacağı değerlendirilerek tutuklama tedbirinin
devamının işlendiği iddia olunan suçlara ve dosyadaki aleyhe mevcut delil
durumuna göre ölçülü ve zorunlu olduğu kanaatine varıldığından, sanıkların 5271
sayılı CMK'nın 100.,101.,102. maddeleri uyarınca
tutukluluk hallerinin ayrı ayrı devamına... [karar verildi.]"
26. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdest olup başvurucunun tutukluluk durumu devam
etmektedir.
27. Öte yandan kamuoyunda bilinen ismiyle Tahşiyeciler grubuna ilişkin olarak
yürütülen bir soruşturmada (anılan soruşturmalara ilişkin bilgiler için bkz. Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 10, 11) bir süre tutuklu kalan bir kişinin şikâyeti üzerine
başvurucu da dâhil olmak üzere gazeteci, yapımcı, senarist, yönetmen ve emniyet
görevlilerinin aralarında olduğu çok sayıda şüpheli hakkında iftira, sahtecilik
ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından Başsavcılıkça soruşturma
başlatılmıştır.
28. Bu soruşturma kapsamında Başsavcılık 26/12/2014 tarihinde
başvurucu ile birlikte bir kısım şüpheliyi tutuklanmaları istemiyle İstanbul 5.
Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliği 27/12/2014
tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına
karar vermiştir.
29. Başvurucunun da aralarında olduğu şüphelilerin resmî belgede
sahtecilik, iftira ve silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediklerinden
bahisle cezalandırılmaları istemiyle Başsavcılıkça aynı yer ağır ceza
mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
30. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2015/281 sayılı
dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamış ve devam eden yargılama sonunda
Mahkeme 3/11/2017 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye
olma suçundan 12 yıl, iftira suçundan 4 yıl 6 ay, resmî belgede sahtecilik
suçundan 9 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin
devamına karar vermiştir.
31. Anılan hükme karşı yapılan istinaf başvurusu, İstanbul Bölge
Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin 21/9/2018 tarihli kararıyla iftira suçundan
verilen hüküm yönünden kesin, diğer suçlardan verilen hükümler yönünden ise
temyiz yolu açık olmak üzere esastan reddedilmiştir. Kararda ayrıca
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar verilmiştir.
32. Başvurucu, istinaf mahkemesinin silahlı terör örgütüne üye
olma ve resmî belgede sahtecilik suçları yönünden verilen kararlarına karşı
temyiz yoluna başvurmuş olup bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
davanın temyiz incelemesi devam etmektedir.
B. İlgili Süreç
33. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 6/6/2016 tarihli ve
E.2016/24769 sayılı iddianamesi ile FETÖ/PDY kurucusu ve liderinin de
aralarında olduğu yetmiş üç örgüt yöneticisi hakkında silahlı terör örgütü
kurma ve yönetme, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya
görevini yapmasını engellemeye teşebbüs, siyasi ve askerî casusluk yapma,
zimmet, nitelikli dolandırıcılık, resmî belgede sahtecilik, suçtan kaynaklanan
mal varlığı değerlerini aklama, kişisel verilerin hukuka aykırı olarak
kaydedilmesi, kişisel verileri hukuka aykırı olarak başkasına verme, yayma, ele
geçirme suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır. Anılan
iddianamede MİT’e ait tırların durdurulması ve aranması eylemlerinin FETÖ/PDY
mensubu kişilerce ve bu yapılanmanın amaçları doğrultusunda gerçekleştirildiği
ifade edilmiştir (AYM, E.2016/6 (D. İş), K.2016/12, 4/8/2016, § 16).
34. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde sona
ermiştir. Kamu makamları ve soruşturma mercileri -olgusal temellere dayanarak-
bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve
son yıllarda FETÖ/PDY olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu
değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve
diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
35. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da darbe girişimiyle doğrudan bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı
sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki
yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından
soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 51, Mehmet Hasan
Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
IV. İLGİLİ HUKUK
36. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar
başlıklı 100. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
37. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
38. 5271 sayılı Kanun'un "Adlî
kontrol" kenar başlıklı 109. maddesinin (1) ve (3) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Bir suç sebebiyle yürütülen
soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama
sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol
altına alınmasına karar verilebilir.
…
(3)
Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe
tabi tutulmasını içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere,
belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin
çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam
konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
...
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde
bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme
süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence
miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak,
gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim
etmek.
...
j) Konutunu terk etmemek.
k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk
etmemek.
l) Belirlenen yer veya bölgelere
gitmemek."
39. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklulukta
geçecek süre" kenar başlıklı 102. maddesi şöyledir:
"(1)
(Değişik: 6/12/2006 – 5560/18 md.) Ağır ceza
mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır.
Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha
uzatılabilir.
(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde,
gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü,
Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli
ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda beş yılı
geçemez.
(3) Bu
maddede öngörülen uzatma kararları, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık
ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra
verilir."
40. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Suç işlemek amacıyla örgüt kurma" kenar
başlıklı 220. maddesinin (6) ve (7) numaralı fıkraları şöyledir:
"(6) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt
adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır.
Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar
indirilebilir."
(7)
Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve
isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Örgüt
üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine
kadar indirilebilir."
41. 5237 sayılı Kanun'un
"Resmi belgede sahtecilik" kenar
başlıklı 204. maddesi şöyledir:
(1) Bir
resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir
resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi
kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2)
Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak
düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren,
gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi
belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya
kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı
oranında artırılır.
42. 5237 sayılı Kanun'un
"Siyasal veya askerî casusluk" kenar başlıklı 328. maddesi
şöyledir:
(1)
Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği
itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askerî casusluk
maksadıyla temin eden kimseye onbeş yıldan yirmi yıla
kadar hapis cezası verilir.
(2)
Fiil;
a) Türkiye ile savaş halinde bulunan bir
devletin yararına işlenmişse,
b) Savaş sırasında işlenmiş veya Devletin
savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye
sokmuşsa,
Fail, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile
cezalandırılır.
43. 5237 sayılı Kanun'un "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2)
Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir."
44. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun
"Cezaların artırılması"
kenar başlıklı 7. maddesinin ikinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Terör örgütünün; cebir, şiddet veya
tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere
başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile
işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
45. Mahkemenin 23/10/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi
Yönünden
46. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılayacak geliri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.
47. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak -UYAP üzerinden temin edilen ve sunduğu belgelerden- geçimini
önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden
yoksun olduğu anlaşılan, bireysel başvuru tarihi itibarıyla tutuklu olarak ceza
infaz kurumunda bulunan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli
yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
48. Başvurucu; tutukluluğun devamına karar veren mahkemenin her seferinde
aynı matbu gerekçelerle tahliye taleplerini reddettiğini, yargılamada makul
tutukluluk süresinin aşıldığını, ret kararlarında somut gerekçelerin
gösterilmediğini, bu kararlarda suç şüphesini gösteren delillerin ve tutuklama
nedenlerinin somut olgulara dayalı olarak açıklanmadığını ve adli kontrolün
yetersiz kalma nedenlerinin gösterilmediğini, bu süreçte soruşturma
işlemlerinin de özensiz bir şekilde yürütüldüğünü, dolayısıyla somut hiçbir
neden gösterilmeden, matbu gerekçelerle sürdürülen tutukluluğun makul süreyi
aştığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
49. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa
Mahkemesinin aynı konudaki bazı kararlarına atıf yapılarak başvuru konusu
davanın karmaşıklığının da değerlendirmede dikkate alınması gerektiği
vurgulanmış, tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda ilgili ve yeterli gerekçe
bulunduğu, soruşturma/kovuşturma süreçlerinin yürütülmesinde bir özensizliğin
bulunmadığı belirtilmiştir.
50. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevabında başvuru
formundakilere benzer beyanlarda bulunarak Bakanlık görüşünü kabul etmediğini
ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
51. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
52. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun
iddialarının özünün tutukluluk süresinin makul süreyi aştığına yönelik olduğu
anlaşıldığından şikâyetlerinin Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası
bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
53. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun
bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
54. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında, bir ceza
soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı ve soruşturma
veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anılan fıkrada güvence altına alınan makul sürede yargılanmayı ve serbest bırakılmayı isteme haklarının birbirinin alternatifi
değil tamamlayıcısı olarak değerlendirilmesi gerekir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013,
§ 60; Halas Aslan, B. No:
2014/4994, 16/2/2017, § 66).
55. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan serbest bırakılmayı isteme hakkı uyarınca,
bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında tutuklu olan kişiler ilgili
yargı mercilerinden serbest bırakılmalarına karar verilmesini talep
edebilirler. Bu hakkın bir yansıması olarak 5271 sayılı Kanun'un 104.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, şüpheli veya sanığın soruşturma ve
kovuşturma evrelerinin her aşamasında salıverilmesini isteyebileceği
belirtilmiş; aynı Kanun'un 108. maddesinde de tutukluluğun soruşturma ve
kovuşturma evrelerinde belirli süreleri aşmayacak şekilde resen incelenmesi
gerektiği ifade edilmiştir. Yargı organlarınca tutukluluğun her aşamasında
gerek kişinin serbest bırakılma talebi üzerine gerekse resen yapılan
incelemelerde tutulmanın meşru nedenlerinin açıklanması Anayasa'nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının bir gereğidir (Halas
Aslan, § 67).
56. Anılan maddede ayrıca tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı isteme hakkına
sahip olduğu ifade edilmiştir. Genel olarak yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmaması, Anayasa'nın 36. maddesi ile güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının konusudur. Kişilerin fiziksel hürriyetlerinin
kısıtlanmasına ilişkin güvencelerin belirtildiği Anayasa'nın 19. maddesine göre
öncelikle tutukluluğun makul süreyi aşmaması gerekir. Bununla birlikte maddenin
tutuklu olarak sürdürülen yargılamanın makul sürede sonuçlandırılması
gerektiğine de işaret ettiği görülmektedir. Hürriyeti kısıtlanarak yargılanan
kişinin yargılamanın makul sürede bitirilmesindeki menfaati, işin doğası gereği
diğerlerine göre daha fazladır. Bu bağlamda Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci
fıkrasında belirtilen tutuklu kişinin makul
sürede yargılanma hakkı, Anayasa'nın 36. maddesi ile güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkına göre
daha yüksek bir koruma sağlamaktadır (Halas
Aslan, §§ 68, 69).
57. Buna göre kişinin tutuklu olarak sürdürüldüğü soruşturma ve
kovuşturmaların süratle sonuçlandırılması gerekir. Bunun için başta savcılıklar
ve mahkemeler olmak üzere tüm kamu organları, kişinin tutuklu olarak sürdürüldüğü
soruşturma/kovuşturmaların -adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelere
riayet edilmek koşuluyla- süratli bir şekilde sonuçlandırılması için özenli
davranmalıdırlar. Anılan özen yükümlülüğü, kişinin hürriyetinden yoksun
bırakılmaya devam edilmesinin keyfî olmadığının, dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkına yönelik müdahalenin meşru amacının devam ettiğinin
söylenebilmesi için de zorunludur. Bu itibarla tutuklu kişiler hakkındaki
soruşturma/kovuşturma süreçlerinin özenli olarak yürütülmesi Anayasa'nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının bir gereğidir (Halas
Aslan, §§ 70, 71).
58. Öte yandan tutukluluk süresinin makul olup olmadığı
konusunun genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir
kişinin tutuklu kaldığı sürenin makul olup olmadığı her davanın kendi
özelliklerine göre değerlendirilmelidir (Murat
Narman, § 61).
59. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı,
başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan
tutuklandığı durumlarda ise tutuklanma tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak
kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği
tarihtir (Murat Narman, § 66).
60. Bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında
sürdürülen tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığı öncelikle tutukluluğa
ilişkin kararların gerekçeleri üzerinden tespit edilebilir. Tutukluluğa ilişkin
kararların gerekçelerinde tutuklamanın ön şartı olan kişinin suçluluğu hakkında
kuvvetli belirti bulunduğunun, tutuklama nedenlerinin ve tutuklamanın neden
ölçülü olduğunun ortaya konulması gerekmektedir (Halas Aslan, §§
74, 75).
61. Suç işlendiğine dair kuvvetli bir belirtinin bulunması,
tutuklama için bir ön şart olup varlığını tutukluluğun her aşamasında
korumalıdır. Başlangıçtaki bir tutuklama için kuvvetli belirtinin bulunduğunun
tüm delilleriyle birlikte ortaya konulması her zaman mümkün olmasa da (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272,
4/12/2013, § 73) soruşturma/kovuşturma süreci ilerledikçe kişi hakkındaki suç
şüphesini doğrulayacak ya da ortadan kaldıracak delillere erişilecektir. Bu
nedenle belirli bir süre geçtikten sonraki tutukluluğun devamına ilişkin
kararlarda, suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunduğunun somut
olgularla birlikte açıklanması gerekir. Tutukluluğun herhangi bir aşamasında
kişinin tutuklu olduğu suç yönünden kuvvetli belirtiyi gösteren olgular ortadan
kalkmışsa artık tutmanın meşru bir amacının bulunduğu söylenemez (Halas Aslan, § 76).
62. Başlangıçtaki bir tutuklama için Anayasa ve kanunda öngörülen
tutuklama nedenlerinin dayandığı tüm olguların somut olarak belirtilmesi -işin
doğası gereği- her zaman mümkün olmasa da (Selçuk
Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 68)
soruşturma/kovuşturma sürecinde deliller toplandıkça artık delillere etki
edilebilmesi imkânı ortadan kalkmakta ya da zorlaşmaktadır. Ayrıca isnat edilen
suç dolayısıyla belirli bir süre hürriyetinden yoksun kalan ve bu itibarla
yargılama sonunda alınması muhtemel cezanın en azından bir bölümünü
karşılayacak kadar tutulan kimsenin kaçma ihtimalinin başlangıçtakine göre
azaldığı da söylenebilir. Bu nedenlerle belirli bir süreyi aşan tutukluluğa
ilişkin devam kararlarında tutuklama nedenlerinin soyut olarak belirtilmesi
yeterli değildir (Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 70).
63. Son olarak tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda
tutuklamanın ölçülü olduğuna ilişkin olguların, özellikle tutuklamaya göre
temel hak ve özgürlüklere daha hafif etkide bulunan adli kontrol tedbirlerinin
neden yetersiz kaldığının ortaya konulması gerekir(Halas Aslan, § 79). Ayrıca tutukluluk
devam ettikçe bir taraftan bireye düşen yükümlülük artarken diğer taraftan
tutulmanın dayandığı meşru amaç zayıfladığından tutukluluğun devamı
kararlarında davanın genel durumunun yanında tutuklu kişinin özel durumu da
dikkate alınmalı, bu anlamda tutuklama nedenleri kişiselleştirilmelidir (Hanefi Avcı, § 84).
64. Tutukluluğun uzun sürdüğü veya makul süreyi aştığı
şikâyetiyle yapılan bireysel başvurularda, derece mahkemelerince verilen
tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda açıklanan gerekçeleri
inceleyerek bu gerekçelerin somut olayın özelliklerine göre suçun işlendiğine
dair kuvvetli belirtinin ve tutuklama nedenlerinin varlığı ve tutuklamanın
ölçülülüğü bağlamında ilgili ve yeterli olup olmadığını, ayrıca
soruşturma/kovuşturma süreçlerinde yukarıda belirtilen özen yükümlülüğüne
uyulup uyulmadığını incelemek Anayasa Mahkemesinin görevidir. Bu denetim
sonunda tutukluluğa ilişkin gerekçelerin ilgili ve yeterli olmadığı veya
tutuklu olarak sürdürülen soruşturma/kovuşturma süreçlerinin kamu organlarının
özen yükümlülüğü ile bağdaşmayan tutumları nedeniyle tamamlanmadığı kanaatine
varılırsa tutukluğun makul süreyi aştığı sonucuna ulaşılacaktır (Halas Aslan, §§ 82, 83).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
65. Başvurucu, 17/25 Aralık operasyonlarından sonraki süreçte, Selam-Tevhid Kudüs Ordusu
soruşturmasındaki usulsüzlük iddialarına ilişkin olarak başlatılan soruşturma
kapsamında İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 20/8/2014 tarihli kararıyla
devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askerî casusluk
amacıyla temin etme suçundan tutuklanmıştır. Bireysel başvurunun incelendiği
tarih itibarıyla başvurucunun tutukluluk hâli devam etmektedir. Buna göre
başvurucunun tutukluluk süresi 5 yıl 2 ay 3 gündür.
66. 5271 sayılı Kanun'un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresinin en çok iki
yıl olduğu belirlendikten sonra zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek bu
sürenin uzatılabileceği belirtilmiştir. Kanun'da bu uzatma süresinin toplam üç
yılı geçemeyeceği ifade edilmiştir. Böylelikle uzatma süreleri dâhil toplam
tutukluluk süresi azami beş yıl olabilecektir (bkz. Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 40). Bununla birlikte
15/8/2017 tarihli ve 694 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi'nin
141. maddesiyle -1/2/2018 tarihli ve 7078 sayılı Kanun'un 136. maddesiyle de
aynen kabul edilerek yasalaşmıştır- anılan fıkraya eklenen son cümle ile 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu'nun ikinci kitap dördüncü kısım dördüncü, beşinci,
altıncı ve yedinci bölümünde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda uzatma süresinin beş
yılı geçemeyeceği düzenlenmiştir (bkz. § 39). Dolayısıyla anılan suçlara
ilişkin olarak Kanun koyucu azami tutukluluk süresini 7 yıla çıkarmıştır.
Başvurucuya yöneltilen suçlamanın da bu kapsamda olduğu görülmektedir. Bu kanun
değişikliğinin başvurucunun tutukluluk süresinin beş yılı bulmasından önce gerçekleşmesi
dolayısıyla bu tutukluluk bakımından Kanun'da öngörülen azami tutukluluk
süresinin aşıldığının kabulü mümkün değildir.
67. Başvurucu, kamu makamlarınca ve yargı organlarınca 17/25
Aralık operasyonlarının ve 15 Temmuz darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma
olduğu değerlendirilen FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu belirtilen emniyet
mensuplarına yönelik olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir
soruşturma kapsamında tutuklanmıştır. Başvurucunun isnat edilen suç yönünden
kuvvetli suç şüphesi altında olduğu sulh ceza hâkimlikleri ve yargılamayı yapan
ağır ceza mahkemesi tarafından verilen tutukluluğa ilişkin kararlarda açıkça
belirtilmiştir. Başvurucu hakkındaki tutuklama ve tutukluluğun devamı
kararlarında atıf yapılan ve/veya soruşturma dosyasında bulunduğu ifade edilen
delillerin içeriği dikkate alındığında tutukluluğun ön şartı olan suç
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunduğuna ilişkin olarak anılan
kararların ilgili ve yeterli olduğu değerlendirilmiştir. Bu bağlamda soruşturma
makamlarınca 17/25 Aralık operasyonları öncesinde, suç tarihlerinde İstanbul
Emniyet Müdürlüğü terörle mücadele şube müdürü olarak görev yapan başvurucu ile
aynı dosyada yargılaması devam eden çoğu emniyet görevlisi şüphelinin çok
sayıda siyasetçi, akademisyen, gazeteci, yazar, iş adamı, devlet kurumlarında
görevli, vakıf, dernek vb. kuruluşların başkan ve görevlilerini -terör
örgütleriyle bağlantılı olduğuna dair herhangi bir delil olmamasına rağmen-
sahte belge ve gerçeğe aykırı beyanlara göre kurguladıkları Selam Tevhid Kudüs Ordusu soruşturması
kapsamına dâhil ederek haklarında iletişimin tespiti ve kayda alınması
kararları alınmıştır. Karar verilen kişiler üzerinden bu kişilerin görüşme
gerçekleştirdiği Başbakan, Bakan, MİT Müsteşarı ve önemli görevlerde bulunan
bürokratlar da dâhil olmak üzere birçok devlet görevlisini dinlediği ve
konuşmaları kayda alarak yazılı metin hâline getirdiği, başvurucunun da bu
süreçte resmî belgede sahtecilik yapmak suretiyle anılan dinlemelerin -hukuka
aykırı şekilde- gerçekleştirilmesini sağladığı belirtilmiştir.
68. Öte yandan sulh ceza hâkimliklerinin ve ağır ceza
mahkemelerinin tutukluluğun devamı kararlarının gerekçelerinde yer alan
tutuklama nedenlerine ve ölçülülüğe ilişkin açıklamalar incelendiğinde kaçma
şüphesine, delillerin karartılması ihtimalinin bulunmasına, isnat edilen suçun
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun
gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasında olmasına, suça göre tutuklama tedbirinin ölçülü/orantılı
olmasına, adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağına dayandığı
görülmektedir (bkz. §§ 12, 16,
19-20, 24-25).
69. Türk yargı organlarınca FETÖ/PDY'nin
devletin anayasal kurumlarını ele geçirmeyi, sonrasında devleti, toplumu ve
fertleri kendi ideolojisi doğrultusunda yeniden şekillendirmeyi ve oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomiyi,
toplumsal ve siyasal gücü yönetmeyi amaçlayan, bu doğrultuda mevcut idari
sisteme paralel şekilde örgütlenen bir terör örgütü olduğu kabul edilmektedir
(ilgili kararların bir kısmı için bkz. Selçuk
Özdemir, §§ 20, 21; Alparslan
Altan, § 10).
70. FETÖ/PDY bir taraftan başta eğitim ve din olmak üzere farklı
sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda yasal faaliyetlerde bulunurken diğer
taraftan bazen bu yasal kuruluşların içinde gizlenmiş olan, bazen de yasal
yapıdan tamamen farklı şekilde konumlanan ve hareket eden, özellikle de kamusal
alana yönelik faaliyetlerde bulunan illegal bir yapılanma niteliğindedir.
FETÖ/PDY, yargı organları da dâhil olmak üzere neredeyse ülkedeki bütün kurum
ve kuruşlarda illegal bir biçimde örgütlenmiştir. Bu örgütlenmenin başlıca
özellikleri hiyerarşi temelinde ve hücre tipi bir sistemle gerçekleştirilmesi,
örgütte itaat ve teslimiyet anlayışıyla hareket edilmesi, kendisine kutsallık
atfetmesi ve gizliliği esas almasıdır. FETÖ/PDY mensubu kamu görevlilerinin devlete
olan sadakati, yapılanmaya olan sadakatinden sonra gelmekte hatta onun
karşısında bir değer ifade etmemektedir. Dolayısıyla bu kişiler, devletin
amaçlarından ziyade yapılanmanın amaçları doğrultusunda faaliyette
bulunmaktadırlar. FETÖ/PDY'nin kamu kurum ve
kuruşlarındaki faaliyetlerinin temel özelliği, kamusal bir faaliyetin görünürde
bu faaliyeti gerçekleştirmeye yetkili bir kamu görevlisi eliyle yerine
getirilmesi ancak bu faaliyetin gerçekte ilgili kamu görevlisinin iradesiyle
değil kamu görevlisinin kamusal hiyerarşinin dışında bağlı olduğu yapılanmadaki
üstünün (abi/imam) iradesiyle vuku bulmasıdır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 26). FETÖ/PDY'nin
emniyet birimlerindeki örgütlenmesinin de bu temelde olduğu, FETÖ/PDY
mensuplarına yaşamlarının her alanını dizayn etmeye yönelik telkin ve
talimatların örgüt içindeki üstlerince büyük bir gizlilik içinde iletildiği
bilinmektedir.
71. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok kararda
FETÖ/PDY'nin, devletin anayasal kurumlarını ele
geçirmeyi, sonrasında devleti, toplumu ve fertleri kendi ideolojisi
doğrultusunda yeniden şekillendirmeyi ve oligarşik
özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomiyi, toplumsal ve siyasal gücü
yönetmeyi amaçlayan, bu doğrultuda mevcut idari sisteme paralel şekilde örgütlenen
bir terör örgütü olduğunu ve bu örgütün 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen
darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğunu kabul etmişlerdir (Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354,
4/4/2018, § 74).
72. Başvurucuya isnat edilen suçlamaların niteliği, başvurucunun
bağlantılı olduğu iddia edilen terör örgütünün (FETÖ/PDY) yukarıda ifade edilen
örgütlenme biçimi ve işleyişi, soruşturma/kovuşturma konusu edilen olayların
özellikleri ile başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinden bir süre
sonra 15 Temmuz 2016 tarihinde darbe teşebbüsünün gerçekleşmiş olması birlikte
dikkate alındığında tutukluluğun devamı kararlarındaki gerekçelerin
tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı
gösterecek özen ve içerikte olduğu, dolayısıyla tutukluluk hâlinin devamına
ilişkin bu gerekçelerin tutukluluk süresi itibarıyla ilgili ve yeterli olduğu
sonucuna varılmıştır.
73. Diğer taraftan soruşturma mercilerince, 15 Temmuz darbe
teşebbüsünün ardından darbe teşebbüsüyle doğrudan bağlantılı eylemlere veya
FETÖ/PDY'nin -yargı organları da dâhil olmak üzere-
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına ve faaliyetlerine yönelik
olarak da soruşturmalar yapılmış; bu soruşturmalar çerçevesinde çok sayıda kişi
hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır. Anılan türdeki
soruşturmaların ve yargılamaların diğer ceza soruşturmalarına ve
kovuşturmalarına göre daha zor ve karmaşık olduğu konusunda herhangi bir
tereddüt bulunmamaktadır (Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 52)
74. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma
sonunda başvurucu hakkında devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal
veya askerî casusluk amacıyla temin etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini
ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, silahlı
terör örgütünü kurma veya yönetme, suç uydurma, resmî belgede sahtecilik, özel
hayatın gizliliğini ihlal etme, hukuka aykırı olarak kişiler verileri kaydetme,
suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçlarından düzenlenen
iddianame İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilmiş ve kovuşturma
aşaması başlamıştır (bkz. § 13).
75. Başvurucunun bağlantılı olduğu iddia edilen örgütün
özellikleri, bu örgütün yapılanmasının boyutu ve faaliyetlerinin niteliği, bu
türdeki soruşturmaların yürütülmesinin diğer soruşturmalara göre zorluğu da
dikkate alındığında Savcılık tarafından 979 mağdurun ve aralarında başvurucunun
da olduğu 122 şüphelinin bulunduğu soruşturma yaklaşık bir buçuk yılda
tamamlanarak kamu davası açılmıştır. Yargılamayı yapan İstanbul 14. Ağır Ceza
Mahkemesince düzenli aralıklarla ve en
geç üç ay arayla toplam 158 duruşma yapıldığı, bu duruşmalarda sanıkların,
katılanların ve tanıkların dinlendiği, diğer delillerin toplandığı
görülmektedir. Bu itibarla genel olarak soruşturmanın ve davanın yürütülmesinde
Savcılık ve derece mahkemelerince hareketsiz kalınan bir dönem olmadığı gibi
yargılamada özensizlik gösterildiği de tespit edilmemiştir.
76. Başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin
kararların gerekçelerinin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin
belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olması, soruşturma/kovuşturma
sürecinin zor ve karmaşık olması, soruşturma/kovuşturmanın yürütülmesinde bir
özensizliğin tespit edilmemiş olması dikkate alındığında yaklaşık 5 yıl 2 ay 3 günlük tutukluluk süresinin
makul olduğu sonucuna varılmıştır.
77. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci
fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle,
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 23/10/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.