TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EDİP ARAN VE HAKKI ARAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/34450)
|
|
Karar Tarihi: 16/9/2020
|
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Hasan SARAÇ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Edip ARAN
|
|
:
|
2. Hakkı ARAN
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Resul AYDIN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, tıbbi ihmal sebebiyle gerçekleştiği iddia
edilen ölüm olayından kaynaklanan zararların karşılanmaması ve açılan davanın
uzun sürmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 15/9/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik
ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesinde
(Fakülte) gerçekleştirilen tıbbi işlem sonrasında vefat eden 1936 doğumlu
A.A.nın oğullarıdır.
A. A.A.nın
Ölümü
9. Başvurucuların babası olan A.A. karın ağrısı
şikâyetiyle Fakültenin Dahiliye Polikliniğine müracaat etmiştir. Yapılan tetkik
sonrasında A.A.nın hastanede yatarak tedavisine karar verilmesi üzerine
28/3/2007 tarihinde A.A. hastaneye yatırılmıştır. Yapılan incelemeler
sonrasında A.A.ya kolonoskopi işlemi yapılmasına karar verilmiştir.
10. Başvurucuların iddiasına göre kolonoslopi işlemi
başvurucuların olmadığı bir zamanda ve yine rızaları olmaksızın yapılmıştır.
11. 2/4/2007 tarihinde yapılan kolonoskopi işleminin
ardından A.A.nın karnı şişmeye ve ağrımaya başlamış, iddiaya göre ilgili doktor
tarafından bunun sürekli karşılaşılan bir durum olduğu beyanı ile A.A.ya
müdahalede bulunulmamıştır.
12. Durumunun gittikçe kötüleşmesi üzerine A.A. genel
cerrahi uzmanı tarafından aynı gün içinde ancak kolonoskopi işleminden sekiz
saat sonra kontrol edilmiştir. İlgili doktor tarafından tutulan notta ''Hasta
hepatoloji kliniğinde görüldü. Kolonoskopi sonrası karın ağrısı gelişen hasta
(8 saatlik) değerlendirildi.'' şeklinde bir kayıt vardır. Yapılan tetkikler
sonrasında, kolonoskopi sırasında A.A.nın bağırsağında yırtılma meydana
geldiğinin anlaşılması üzerine acil olarak ameliyat yapılmışsa da yoğun bakıma
alınan A.A. ameliyattan bir süre sonra 5/4/2017 tarihinde vefat etmiştir.
B. Tam Yargı
Davası Süreci
13. Başvurucular idarenin hizmet kusuru bulunduğu
gerekçesiyle zararlarının karşılanması için 14/1/2008 tarihinde Dicle
Üniversitesi Rektörlüğüne (Rektörlük) müracaatta bulunmuştur. Talebin reddi
üzerine başvurucular Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) 5/3/2008
tarihinde her bir başvurucu için 20.000 TL olmak üzere toplam 40.000 TL manevi
zararın ödenmesi için tam yargı davası açmıştır.
14. Başvurucular dava dilekçelerinde özetle rızaları
alınmaksızın ve yokluklarında kolonoskopi işlemi yapıldığını, A.A.nın yoğun
karın ağrısı şikâyeti bulunmasına ve bu husus iletilmesine rağmen gerekli
müdahalenin usulüne uygun olarak zamanında yapılmadığını, sekiz saat sonra
genel cerrah tarafından yapılan müdahele sonrasında, kolonoskopi yapılırken bağırsağın
yırtıldığının anlaşıldığını, yapılan ameliyat sonrasında babalarının kalp ve
akciğer fonksiyonlarının durması nedenile öldüğünü, idare tarafındanbabalarına
usulüne uygun olarak müdahalede bulunulmadığını, tıbbi gereklere aykırı olarak
işlem yapıldığını, gerekli dikkat ve özenin gösterilmediğini, kolonoskopide
bağırsak yırtılması öngörülebilen bir durum olmasına rağmen bu ihtimalin
hastanın takibi sırasında hiç değerlendirilmediğini, hastanın takibinin de
ihtimam ile yapılmadığını ileri sürmüşledir.
15. Mahkeme ölüm olayı ile ilgili olarak ilgili
kurumlardan tüm belgeleri topladıktan sonra ''davacıların murisi
[A.A.nın] karın ağrısı şikayetiyle yaptığı başvuru sonrası davalı idareye
bağlı tıp fakültesi hastanesinde adı geçene yapılan tıbbi müdahale ve
uygulamalarda herhangi bir kusur bulunup bulunmadığı hususunu'' Adli Tıp
Kurumuna(ATK) sormuştur.
16. ATK 1. İhtisas Kurulunun 3/8/2011 tarihli raporunda
yapılan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğuna karar vermiştir. Raporun
ilgili kısımları şöyledir:
''..04.04.2007
tarihinde kolonoskopi sonrası rektum perforasyonu gelişen ve 05.04.2007
tarihinde öldüğü bildirilen 1936 doğumlu ...[A.A.] hakkında düzenlenmiş adli ve tıbbi belgelerin
incelenmesinde;
1-[H. K.nın] 02.07.2007 tarihli
ifadesinde; 27.03.2007 tarihinde babasının karın ağrısı şikayeti ile hastaneye
yatırıldığını, gastroenteroloji bölümünde Dr.[K.] gözetiminde tedavi gördüğünü,
Dr.[K.] tarafından kendisi ve aile bireylerinin rızası olmadan kolonoskopi
yapıldığını, kolonoskopi sonrası babasının karnının şişmeye başladığını, doktora
söylediğini, doktorun bu durumun normal olduğunu ve geçeceğini söylediğini,
görevini gereği gibi yapmadığını, daha sonra babasının kötüleşmesi üzerine
kolonoskopiden sekiz saat sonra genel cerrahi tarafından acilen ameliyata
alındığını ve babasının öldüğünü,
2- Doç.Dr. [K.Y.nin] yazılı ifadesinde
28/3/2007 tarihinde karın ağrısı, kabızlık, kilo kaybı, şikayeti ile
başvurduüu, ileri tetkik ve tedavi amacıyla yatırıldığı, gastrit dışı mevcut
yakınmasını izah edecek bulgu saptanmadığı, kolonoskop, planlandığı,
premedikasyon sonrası ba[ğır]sak mukozasının rahat olmadığının
saptandığı, kalın ba[ğır]sak temiz olmadığından yeterligörüntülem[e]
sağlanamayacağından işleme son verildiği, kolonoskopi işlemi sırasında
herhangi bir zorlukla karşılaşılmadığı, rahat ve usulüne uygun işlem
uygulandığı, işlem sonrasında hastanın yatağına yatırıldığı, takip ve
tedavisinin yapıldığı, progresif olarak artan karın ağrısı ve batın
distansiyonu geliştiği, perforasyon şüphesi ile tetkiklerinin yapıldığı, acil
cerrahi için kliniğe sevk edildiği, 2000 yılından beri gastrokopi, kolonoskopi
ve karaciğer biyopsisis olmak üzere endoskopik girişim yaptığını bugüne kadar
herhangi bir komplikasyonla karşılaşmadığını, yüzlerce kez aynı işlemi uyguladığını,
3.
[Fakültenin] endoskopi
kağıdında, splenik fleksuraya girildiği, sonrası kirli olduğundan
ilerlenemediği, rektumda yaygın mavimtrak varisler mevcut olduğu
4. [Ana Bilim Dalının] ...epikirizinde üç aydır karın
ağrısı ve halsizliği olan hastanın anemisi saptanması üzerine ileri tetkik
amaçlı yatırıldığı, batın ve pelvik USG'de.. normal büyüklükte, intrahepatik
safra yolları dilate, pankreas, dalak, her iki böbrek normal boyutta, endoskopi
yapıldığı, antral gastrit saptandığı, kolonoskop, yapıldığı, rektum
perforasyonu gelişen hastanın genel cerrahi kliniğine sevk edildiği,
5. [O]perasyon notunda rektum
perforasyonu, inguinal herni, tanıları ile Pr. Sütur, loop Sigmoidostomi ve
hernipgrafi operasyonu yapıldığı ,
6. [Ana Bilim dalının] ..epikrizinde, hepatoloji
kliniğinde kolonoskopi sonrası karın ağrısı ve şişlik gelişmesi üzerine genel
cerrahi kliniğince konsülte edildiği, GD iyi, şuur açık, koopere, DEF, RES (+),
ADBG'de diafragmatik hava, serbest hava (+) olduğu, parasentezde hava gelmesi
üzerin rektum perforasyonu tanısı ile yoğun bakıma ünitesine yatırıldığı, acil
operasyona alındığı, post-op takiplerinde hipotansif, solunum seslerinde azalma
olduğu, solunum deprasyonu geliştiği, resüsitasyona cevap vermemesi üzerine
5/4/2007 tarihinde ex olarak kabul edildiği,
Sonuç:
4/4/2007 tarihinde kolonoskopi sonrası
rektum perforasyonu gelişen ve 5/4/2007 tarihinde öldüğü bildirilen 1936
doğumlu ..[A.A.]
hakkında düzenlenmiş adli ve tıbbi belgelerin incelenmesinde;
Kolonoskopi
endikasyonunun uygun olduğu, Kolonoskopi uygulaması sırasında rektumda
perforasyon gelişmesinin bir komplikasyon olduğu, Kolonoskopi sonrasında
kişinin takip edilmesi, sekiz saat sonrası akut batun gelişmesi üzerine yapılan
ameliyatın da tıp kurallarına uygun olduğu oybirliği ile mütalaa olunur. ''
17. Başvurucular anılan rapora şu hususları ileri sürerek
itiraz etmiştir:
- Operasyon sırasında rektumda perforasyon gelişmesinin
bir komplikasyon olduğu belirtilmiş olmasına rağmen bunun sebepleri
açıklanmamıştır. Başvuruculara göre söz konusu sebep doktorların hatalı ve
yanlış uygulamaları iken bu nedenlere dair açıklama yapılmamıştır.
- Operasyon sonrasında hastanın takibinin usulüne uygun
yapılıp yapılmadığı hususlarında izahat yoktur. Hastanın batınında gelişen
şişme ve diğer şikâyetlere zamanında müdahalede bulunulmadığı hâlde geç
müdahalenin etkileri raporda yeterince değerlendirilmemiştir. Başvurucular bu
kapsamda şu soruların raporda hiçbir şekilde değerlendirmeye alınmadığını ileri
sürmüştür: a) Kolonoskopi sonrası hastada perforasyon gelişme ihtimali dikkate
alınarak gerekli film ve görüntüleme işlemleri yapılsaydı bile aynı sonuç doğar
mıydı? b) Kolonoskopi sonrası yatağına alındıktan sonra hastanın yakınma
şikâyetinin bildirildiği de dikkate alındığında hasta belli periyotlarla
muayene edilseydi yine aynı sonuç doğar mıydı? c) Perforasyon gelişen hastaya
zamanında müdahele edilseydi sonuç farklı olur muydu?
18. Bu gerekçelerle başvurucular yeniden bilirkişi
incelemesi yapılmasını talep etmiş ise de Mahkeme 21/12/2011 tarihinde davanın
reddine karar vermiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
''...
Olayda davacıların murisi [A.A.nın]
karın ağrısı şikayetiyle yaptığı başvuru sonrası davalı idareye bağlı tıp
fakültesi hastanesinde adı geçene yapılan tıbbi müdahale ve uygulamalarda
herhangi bir kusur bulunup bulunmadığının ortaya konulabilmesi için dosya
üzerinden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş ve dava dosyası
bilirkişi incelemesi için Adli Tıp Kurumuna gönderilmiştir. Adli Tıp Kurumu 1.
İhtisas Kurulu tarafından yapılan inceleme sonucunda mahkememize sunulan
3.8.2011 tarihli raporda özetle; 5.4.2007 tarihinde ölen davacılar
murisinekolonoskopi endikasyonunun uygun yapıldığı, kolonoskopi uygulaması
sırasında rektumda perforasyon gelişmesinin bir komplikasyon olduğu,
kolonoskopi sonrasında kişinin takip edilmesi, sekiz saat sonra akut batın
gelişmesi üzerine yapılan ameliyatında tıp kurallarına aykırılık bulunmadığı
belirtilmiştir.
Bilirkişi raporu taraflara tebliğ
edilmiş olup bilirkişi raporuna davacılar tarafından yapılan itiraz yerinde
görülmemiştir.
Bu durumda; idarenin dava konusu ölüm
olayında hizmet kusurunun bulunmadığı, manevi tazminat ödenmesini gerektiren
şartların oluşmadığı anlaşıldığından davacıların tazmin talebinin kabulüne
olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davanın REDDİNE...[karar verilmiştir.]''
19. Başvurucular karar aleyhine yaptıkları temyiz
başvurularında, bireysel başvuruda ileri sürdükleri hususlara benzer şekilde
iddialarda bulunmuşlardır. Başvurucular, dilekçelerinde özetle, ATK raporunun
eksik ve yetersiz olduğunu, Mahkemenin bu rapora yapılan itirazları reddedip
eksik ve yetersiz gerekçe ile hüküm kurduğunu, babalarına yapılan işlem
sonrasında bunun komplikasyon olduğu şeklinde basit bir gerekçeyle izah edilmeye
çalışıldığını, raporda bu komplikasyona neden olan hususların açıklanmadığını,
dava açma sebeplerinin tam olarak da buna ilişkin olduğunu, buna göre bu
komplikasyonun doğmasına engel olacak gerekli ve yeterli önlemlerin
alınmadığını, idarenin ajanlarının kendilerinden beklenen özen ve dikkati
göstermediğini, yakınlarına yapılan işlem için kendilerinden muvafakat
alınmadığını, kolonoskopi sonrasında hastanın yeterince takip edilmediğini,
hastaya en erken müdahalenin sekiz saat sonra yapıldığını ileri sürmüşlerdir.
20. Danıştay Onbeşinci Dairesi 29/9/2016 tarihinde hükmü
onamıştır. Karar düzeltme başvurusu da reddedilen başvurucular, kararın
kendilerine tebliğ edildiği 24/7/2017 tarihinden sonra 22/8/2017 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
21. İlgili hukuk için bkz. Ali Abidin Saruhanoğlu ve
diğerleri, B. No: 2014/15478, 6/12/2017, §§ 39-42 .
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 16/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
23. Başvurucular; öncelikle babalarına uygulanan
kolonoskopi öncesinde rızalarının alınmadığı, ayrıca yokluklarında işlemin
uygulandığından yakınmaktadır. Başvurucular, bundan sonraki tıbbi işlemlerin
tıp kurallarına uygun olmadığından, kolonoskopi sonrasında yeterli takibin
zamanında yapılmaması nedeniyle yakınların ölümüne sebebiyet verildiğinden
şikâyet etmektedir. Ayrıca zararların giderilmesi için açtıkları tazminat
davasında, alınan ATK raporu ölüm olayının nedenlerine ilişkin olarak yeterli
açıklama içermemesine rağmen Mahkemece hükme esas alınması, yapmış oldukları
itirazın gerekçesiz olarak reddedilmesi ve gerekli araştırma yapılmadan tam
yargı davasının reddedilmesi nedenleriyle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşam hakkının, davanın yaklaşık on yıl sürmesi nedeniyle de
Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
24. Başvurucuların ihlalin tespiti ile tazminat
ödenmesine karar verilmesi talepleri bulunmaktadır.
B. Değerlendirme
25. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
“Herkes, yaşama,..hakkına sahiptir.
Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı
haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve
tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.”
26. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, ...
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır.”
1. Şikâyetlerin
Nitelendirilmesi ve İncelemenin Kapsamı Yönünden
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16).
28. Başvurucuların iddiaları ile bunları ifade ediş
biçimlerinden temel olarak yakınlarına kolonoskopi sırasında uygulanan yanlış
müdahale sonucunda yakınlarının bağırsağında yırtılma meydana gelmesine rağmen
zamanında ve yeterince gerekli tıbbi tedavinin yapılmadığı iddialarının
araştırılmadığından, uyuşmazlığa konu temel sorunlarına dair açıklama içermeyen
ve ölümün basit bir komplikasyon sonucu olduğu gibi değerlendirme içeren
yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak tam yargı davasının reddedildiğinden,
ayrıca yargılamanın uzun sürdüğünden şikâyet ettikleri anlaşılmaktadır. Bu
sebeple başvurucuların tüm iddiaları Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına
alınan yaşam hakkının usul boyutu kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
29. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını
kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı
nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu
olayda müteveffa, başvurucuların babasıdır. Bu nedenle başvuruda, başvuru
ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurucuların yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
iddialarının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
31. Anayasa Mahkemesi, yaşam hakkının ihlal edildiğine
ilişkin şikâyetleri devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerini dikkate alarak
maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelemektedir. Devletin negatif
yükümlülüğü, kamusal bir yetkiyle güç kullanan görevlilerin, kasıtlı ve hukuka
aykırı bir şekilde hiçbir bireyin yaşamına son vermeme ödevini (öldürmeme
yükümlülüğü) içerirken pozitif yükümlülük hem her türlü tehlikeye karşı
bireylerin yaşam hakkını korumayı (yaşamı koruma yükümlülüğü) hem de doğal
olmayan her ölüm olayının tüm yönleriyle ortaya konulmasına, sorumlu kişilerin
belirlenmesine ve gerektiğinde bu kişilerin cezalandırılmasına imkân tanıyan
bir soruşturma yapmayı (etkili soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. Yaşam
hakkının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile yaşamı koruma yükümlülüğünü
kapsamakta iken yaşam hakkının usul boyutu, pozitif yükümlülüğün bir başka
unsuru olan etkili soruşturma yükümlülüğünden ibarettir (benzer değerlendirme
için bkz. Aziz Biter ve diğerleri, B. No: 2015/4603, 19/2/2019, § 58).
32. Devletin söz konusu pozitif yükümlülük kapsamında
-ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin-
sağlık hizmetlerini hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli
tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenleme yapmak şeklindeki görevinin
(Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35) yanında söz konusu
yükümlülüğün usule ilişkin yönünde devletin olayın niteliğine bağlı olarak
cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebileceği, ölüm
olayının meydana gelmesinden sonra ortaya çıkan ve şüpheli ölüm olayını
aydınlığa kavuşturabilecek etkili bir yargısal sistem kurma yükümlülüğü
bulunmaktadır. (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Kasten sebebiyet
verilen ölüm olaylarından farklı olarak etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülüğün her olayda mutlaka ceza davası açılmasını
gerektirmeyeceğini kabul eden Anayasa Mahkemesine göre, aynı ilkelerin tıbbi
hata sonucu meydana geldiği ileri sürülen ölüm olaylarında da
uygulanabilecektir. Bununla birlikte bu şekildeki bir kabul, bu tür olaylarda
yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmeyeceği
anlamına da gelmemekte ancak ilke olarak tıbbi hatalara ilişkin şikâyetler
konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek
olan hukuk veya idari tazminat davası yolu olduğu bir kez daha
vurgulanmaktadır. (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016, § 78; Nail
Artuç, § 38).
33. Yaşam hakkı kapsamında yürütülecek ceza
soruşturmalarının yanı sıra hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve
idari yargıda açılacak tazminat davalarında da makul derecede ivedilik ve özen
şartının yerine getirilmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür
olaylara ilişkin olarak yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin
gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya
da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi
gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek
hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer
yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine
engel olacaktır (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 110 ; Filiz
Aka, § 33).
34. Bununla birlikte derece mahkemelerinin özen
yükümlülüğü, yaşam hakkı ile ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine bir
sonuca varılmasını garanti altına almamaktadır (Aysun Okumuş ve Aytekin
Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
35. Tıp alanında, doktorların bu mesleğin icrası
sırasında gerek özel hukuktan gerekse de kamu hukukundan kaynaklanan birçok
ödev, yükümlülük ve sorumluluğunun bulunduğu muhakkaktır. Bu kapsamda, bazı
diğer meslek gruplarında olduğu gibi, devletin vermiş olduğu ruhsatla
görevlerini ifa eden doktorların en önemli sorumluluklarından birisi de özen
yükümlülüğüdür. Bu anlamda doktorların, hasta olduğu iddia ve beyanıyla ilgili
özel ve kamu sağlık kuruluşlarına başvuran kişilere karşı tıbbi müdahaleler
öncesinde hastalığın hikayesinin alınması, muayene edilerek hastalığının
teşhisinin yapılmaya çalışılması, bir hastalığın bulunduğu kanaatine veya
verilere ulaşılması hâlinde ise tıbbi tekniklerle muayene edilmesi gibi ödev ve
yükümlülükleri bulunmaktadır. Bunun yanında, aynı şekilde, bu süreç sonrasında
ameliyat ve benzeri faaliyetlerin icra edilmesi hâlinde ise yapılan bu tıbbi
müdahaleler sonrası oluşan veya oluşabilecek karmaşık ve/veya olumsuz
durumların takibi ve yönetiminden de doktorların sorumluluğunun bulunduğu
kuşkusuzdur.
36. Yapılan tıbbi müdahaleler sırasında sonuçları tıbbi
kuralve ilkelere göre öngörülemeyen ve arzu edilmeyen bu tür olumsuz ve/veya
karmaşık durumların ortaya çıkmasından bağımsız olarak, doktorların aynı
zamanda, özen yükümlülüğünün bir parçası olarak bu mahiyetteki yaşanması
muhtemel olan karmaşık ve/veya olumsuz durumlara karşı önleyici tedbirlerin
alınması ve bu tedbirler ile zamanında müdahalede bulunulması ödevleri de
bulunmaktadır. Bu kapsamda, tıbbi müdahalelerin icrası sırasında bu tür
olumsuz, arzu edilmeyen ve karmaşık sonuçların meydana gelmemesi için ya da bu
nitelikteki sonuçların ortaya çıkması hâlinde ise zararın bir bütün olarak
ortadan kaldırılması veya sınırlanması veya azaltılması için tedbirlerin
alınması bu sorumluluğun bir parçasının kabul etmek gerekir.
37. Bu açıklamalar sonrasında, somut başvuruda olduğu
gibi, Anayasa Mahkemesinin bu ve benzer iddiaların yer aldığı ve tıp hukuku
alanına giren hususlarda görevi, Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği
seviyede derinlik ve özenle Mahkeme tarafından incelenip incelenmediğini
belirlemektir. Bu incelemenin yapılmasında ise Anayasa Mahkemesinin tam yargı
davasının sonucunun ne olması gerektiğine dair bir tespit içermediğini
özellikle ve önemle vurgulamak gerekir.
38. Başvurunun incelenmesi neticesinde Mahkeme öncelikle
kusur bulunup bulunmadığı hususunda ATK'dan rapor alınmasına karar vermiştir
(bkz. § 16). ATK raporunda ise başvurucuların baştan beri hastaya geç müdahale
edildiği ve yapılan bu müdahalenin tıp kurallarına uygun olmadığı iddiasına
ilişkin olarak bir değerlendirmenin ise yapılmadığı tespit edilmiştir. Genel cerrahi
uzmanının ilk gözlem notunda belirttiği üzere, söz konusu yırtılmaya bağlı
olarak A.A.nın durumunun kötüleştiğinin ancak sekiz saat sonra anlaşıldığı,
buna göre söz konusu yırtılmanın da ancak bu müdahale sonrası ortaya çıktığı
anlaşılmasına rağmen yapılan bu işlemin sonuçları üzerine, yukarıda yapılan
tespitlerde belirtildiği şekilde (§§ 35-37), ATK raporunda veya Mahkeme
kararında bir değerlendirmenin yapılmadığı görülmüştür.
39. Başvurucuların bahse konu iddialarının tam yargı
davasındaki uyuşmazlığın çözümü için esaslı bir unsur teşkil etmediğini
söylemek mümkün değildir. Bu açıdan A.A.nın durumunun kötüleşmeye başlamasından
ancak sekiz saat sonra bağırsakta yırtık olduğunun anlaşıldığı ve ameliyata
acil olarak alındığı fakat yoğun bakımda ameliyattan bir gün sonra öldüğü
gözetildiğinde, müdahale sonrasında ortaya çıkan olumsuz ve karmaşık sonuçlarla
ilgili olarak hastanın takip edilmesi, muhtemel risklerin öngörülebilirliği ve
mümkünse ortadan kaldırılabilirliği veya azaltılmasına ilişkin başvurucuların
söz konusu iddialarının Mahkeme tarafından araştırılmasından sonra ayrı ve açık
bir yanıt verilmek suretiyle etkili bir şekilde karşılanması gerektiği hâlde
söz konusu esaslı iddialar Mahkeme tarafında tartışılıp gerekçeli kararda
etkili bir şekilde karşılanmamıştır.
40. Başvurucuların yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle
haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddialarına bakıldığında 5/4/20007
tarihinde meydana gelen ölüm üzerine 14/1/2008 tarihinde Rektörlüğe yapılan
başvuru ve 5/3/2008 tarihinde açılan dava ile başlayan yargısal süreç ancak
13/6/2017 tarihinde karar düzeltme talebinin reddi kararı ile sona ermiştir.
41. Başvuruya konu olayda davalı sadece Rektörlük olup
dava dilekçesinde ileri sürülen iddialara göre davanın aşırı bir karmaşıklık
içermemesi ve baştan itibaren ileri sürülen iddiaların bütünlük arz ettiğinin
değerlendirilmesi karşısında 9 yıl 3 ay süren davanın süresinin makul olmadığı
kanaatine varılmıştır. Bu makul olmayan gecikme nedeniyle yetkili mercilerin
hukuk sisteminin caydırıcı etkisinin ve yaşama hakkı ihlallerinin önlenmesinde
oynaması gereken rolün zayıflatılmaması için Anayasa'nın 17. maddesi ile
öngörülen dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirdikleri
söylenemeyecektir.
42. Tüm bu değerlendirmeler sonrasında ortaya çıkan
durumun hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ilkesiyle açıkça
bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde
güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
4. 6216 sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
45. Başvurucular, ihlalin tespiti ve toplam 100.000 TL
manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
46. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018)kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
47. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi,
ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan, §§ 55, 57).
48. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda
Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. Maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi
uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder.
Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı
olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve
bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama
kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı
olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda
herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla kendisine böyle bir karar
ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
49. Mevcut başvuruda ölüm olayı hakkında açılan tam yargı
davasında başvurucuların esasa etkili itirazları bilirkişi raporunda ve mahkeme
kararında karşılanmadan davanın reddine karar verilmesi nedeniyle Anayasa’nın
17. maddesi kapsamında yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar
verilmiştir. Buna göre ihlalin adli makamlarının işlem ve eylemlerinden
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
50. Bu durumda yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekmektedir.
51. Bunun yanında başvuruda makul sürede yargılama
yapılamadığının ve bu durumun Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan
yaşam hakkının usul boyutunun ayrıca ihlaline sebebiyet vermesi nedeniyle
başvuruculara müştereken net 40.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
52. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen
ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Tespit edilen ihlal ile iddia edilen
maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığından başvurucuların maddi tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir
örneğinin Diyarbakır 1. İdare Mahkemesine (E.2008/920) GÖNDERİLMESİNE,
D. 40.000 TL manevi tazminatın başvuruculara MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE,
E. 257,50 harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 16/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.