TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
UFUK ARSLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/34473)
|
|
Karar Tarihi: 26/12/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucu
|
:
|
Ufuk ARSLAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olmaması,
tutukluluğa itirazın bağımsız ve tarafsız hâkim güvencelerine aykırı olan sulh
ceza hâkimliklerince karara bağlanması, tutukluluğun makul süreyi aşması,
tutuklama öncesinde yakalama ve tutuklama nedenlerinin bildirilmemesi
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; gözaltı ve tutukluluk
süreçlerindeki bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının; dijital
delillere hukuka aykırı olarak el konulması ve yargılama sürecinde silahların
eşitliği ilkesine aykırı davranılması nedenleriyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/9/2017 ve 24/11/2017 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından 2017/39359 numaralı bireysel başvuru
dosyasının aralarında kişi yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle
2017/34473 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve
incelemenin 2017/34473 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yapılmasına
karar verilmiştir.
5. Komisyonca adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
6. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde sona
erdirilmiştir. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak-
bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden
ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)
ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz
ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 51, Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. Hakkında soruşturma başlatıldığı dönemde askerlik vazifesini
ifa eden ve askere gitmeden önce Doğan Haber Ajansı A.Ş. bünyesinde gazeteci
(muhabir) olarak görev yapmakta olan başvurucu hakkında Düzce Cumhuriyet
Başsavcılığınca FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan bir soruşturma
başlatılmıştır. Düzce Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bu soruşturma
kapsamında başvurucunun 5/4/2017 tarihinde ifadesi alınmıştır.
11. Düzce Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucuyu FETÖ/PDY üyesi
olma suçundan tutuklanması istemiyle aynı tarihte Düzce Sulh Ceza Hâkimliğine
sevk etmiştir. Talep yazısında "...
[başvurucunun
da aralarında olduğu] şüphelilerin üzerine
atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların
ve tutuklama nedeninin bulunduğu anlaşılmakla; şüphelilerin üzerine atılı suçun
vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst
haddi dikkate alınarak 5271 sayılı CMK’nın[Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun] 100. vd. maddeleri
uyarınca ayrı ayrı tutuklanmalarına karar verilmesi kamu adına talep olunur
" denilmiştir.
12. Düzce Sulh Ceza Hâkimliğince 5/4/2017 tarihinde başvurucunun
tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Şüpheliler Ufuk Arslan ve T.A.'nın atılı suç nedeni [ile] tüm dosya kapsamına dayanan kuvvetli suç şüphesi
altında bulundukları, şüphelilerin serbest kalmaları halinde kaçma ve saklanma
şüphesi ve delilleri karartma ihtimallerinin bulunduğu, atılısuçun
CMK 100/3 maddesinde sayılan katolog suçlardan
olduğu, işin önemi, verilmesi beklenen ceza ile tutuklama tedbirlerinin ölçülü
olacağı anlaşılmakla şüphelilerin atılı suçdan CMK
100 vd. maddeleri uyarınca ayrı ayrı tutuklanmalarına,...karar verildi."
13. Başvurucu 7/4/2017 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiş, Bolu Sulh Ceza Hâkimliği 12/4/2017 tarihinde "Şüphelinin üzerine atılı suçun niteliği, dosya kapsamı ve mahkeme
tutuklama kararındaki gerekçeler yerinde görülmekle..."
gerekçesiyle itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
14. Düzce Cumhuriyet Başsavcılığının 6/6/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan
cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası
açılmıştır. FETÖ/PDY'ye ilişkin genel açıklamaların
yer aldığı iddianamede başvurucu yönünden yapılan değerlendirme şöyledir:
"...Şüpheli hakkında, FETÖ/PDY silahlı
terör örgütü ile olan irtibatına ilişkin olarak, şüphelinin adına kayıtlı 554
558 87 12 numaralı GSM hattı üzerinden Bylock isimli
programı kullandığının tespit edildiği,
Şüphelinin FETÖ'ye
müzahir evlerde kalarak sohbet adını verdikleri toplantılara katıldığının
tespit edildiği,
Şüphelinin Cumhuriyet Başsavcılığımız
tarafından ifadesi alınırken ilk etapta bylock isimli
programı kullanmadığını belirttiği ancak ifade sırasındaki hareketlerinden
şüphelenilerek kendisine etkin pişmanlık hükümleri hatırlatılıp yeniden
sorulduğunda, Bylock isimli programı telefonuna E.S.
isimli şahsın yüklediğini ikrar ettiği,
Bu nedenlerle şüphelinin FETÖ/PDY Silahlı
Terör Örgütü üyesi olduğunun kabulünün gerekeceği anlaşılmış olup..."
15. Düzce 2. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 22/6/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar
vermiş ve E.2017/295 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
16. Mahkemece 21/7/2017 tarihinde yapılan inceleme sonunda "Tutuklu sanık T.A. ve Ufuk Arslan'ın üzerine
atılı FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasına dair;
dosya içerisinde bulunan belge ve dokümanlar, By-Lock
haberleşme aracının kullanıldığının tespit edilmesi, sanığın kovuşturma
aşamasında henüz savunmasının alınmamış olması, kuvvetli suç şüphesinin
varlığı, bu suçun 5271 Sayılı CMK'nın 100/3
maddesinde tutuklama nedeni olarak öngörülen katalog suçlardan olması,
tutuklulukta geçen süre ile kovuşturma konusu suçun yasada öngörülen cezasının
alt ve üst sınırları arasında ölçülülük bulunması, adli kontrol hükümlerine
uymanın sanığın iradesine bırakılması ve bu aşamada yetersiz kalma
ihtimali..." gerekçesiyle başvurucunun tutukluluk hâlinin
devamına karar verilmiştir.
17. Başvurucu, tutukluluğun devamına dair bu karara 9/8/2017 ve
10/8/2017 tarihli dilekçeleri ile itiraz etmiştir.
18. Mahkemece 21/8/2017 tarihinde yapılan inceleme sonunda "Tutuklu sanık T.A. ve Ufuk Arslan'ın üzerine
atılı FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasına dair;
dosya içerisinde bulunan belge ve dokümanlar, By-Lock
haberleşme aracının kullanıldığının tespit edilmesi, sanığın kovuşturma
aşamasında henüz savunmasının alınmamış olması, kuvvetli suç şüphesinin
varlığı, bu suçun 5271 Sayılı CMK'nın 100/3
maddesinde tutuklama nedeni olarak öngörülen katalog suçlardan olması,
tutuklulukta geçen süre ile kovuşturma konusu suçun yasada öngörülen cezasının
alt ve üst sınırları arasında ölçülülük bulunması, adli kontrol hükümlerine
uymanın sanığın iradesine bırakılması ve bu aşamada yetersiz kalma
ihtimali..." gerekçesiyle başvurucunun tutukluluk hâlinin
devamına karar verilmiştir.
19. Başvurucu, tutukluluğun devamına dair bu karara 24/8/2017
tarihinde itiraz etmiştir.
20. Başvurucu, tutukluluk hâlinin devamına dair 21/8/2017
tarihli karardan sonra -2017/34473 sayılı başvuru yönünden- 5/9/2017 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Düzce 1. Ağır Ceza Mahkemesi 8/9/2017 tarihinde, 21/7/2017
tarihli tutukluluğun devamı kararına karşı yapılan itirazın reddine karar
vermiştir.
22. Başvurucunun tutukluluğun devamına dair 21/8/2017 tarihli
karara itirazı hakkında herhangi bir karar verilmediği anlaşılmıştır.
23. Mahkemece 18/10/2017 tarihinde yapılan inceleme sonunda "Tutuklu sanık T.A. ve Ufuk Arslan'ın üzerine
atılı FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasına dair;
dosya içerisinde bulunan belge ve dokümanlar, By-Lock
haberleşme aracının kullanıldığının tespit edilmesi, sanığın kovuşturma
aşamasında henüz savunmasının alınmamış olması, kuvvetli suç şüphesinin
varlığı, bu suçun 5271 Sayılı CMK'nın 100/3
maddesinde tutuklama nedeni olarak öngörülen katalog suçlardan olması, tutuklulukta
geçen süre ile kovuşturma konusu suçun yasada öngörülen cezasının alt ve üst
sınırları arasında ölçülülük bulunması, adli kontrol hükümlerine uymanın
sanığın iradesine bırakılması ve bu aşamada yetersiz kalma ihtimali..." gerekçesiyle
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
24. Başvurucu tutukluluğun devamına dair bu karara itiraz etmiş,
Düzce 1. Ağır Ceza Mahkemesince 14/11/2017 tarihinde itirazın reddine karar
verilmiştir.
25. Anılan karar 17/11/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
26. Başvurucu -2017/39359 sayılı başvuru yönünden- 24/11/2017
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
27. Mahkeme 12/1/2018 tarihli duruşmada başvurucunun tahliyesine
karar vermiştir.
28. Devam eden yargılamada Mahkeme 9/3/2018 tarihli kararıyla
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 4 yıl 2 ay hapis cezası
ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"...Sanık Ufuk ARSLAN'ın,
adına kayıtlı 0554 558 8712 numaralı hat ile örgütün gizli yazışma programı
olan Bylock programını kullandığı, ilgili hatta ait Bylock sinyal bilgilerine ilişkin log
ve nat kayıtlarına göre 04/09/2014 - 12/01/2015
tarihleri arasında 357 kez sinyal kaydının olduğu, sanığın Bylock
programını kullandığını ikrar ettiği,
Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin 2015/3 Esas,
2017/3 Karar nolu kararında Bylock
iletişim sisteminin, Fetö/Pdy
silahlı terör örgütü mensuplarının iletişimini sağlamak amacı ile oluşturulan
ve münhasıran bu suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir
ağ olması nedeni ile örgütün talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği
sağlamak için haberleşme amacı ile kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak,
kesin kanaata ulaştıracak teknik verilerle tespiti
halinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olarak kabul edildiği,
ilgili kararın Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nca da onaylandığını,
Sanığın, 2010 yılında üniversitenin ilk 6
ayında Fetö'ye müzahir öğrenci evlerinde kaldığını
ikrar ettiği,
Sanığın soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki
beyanlarında samimi olarak, Fetö/Pdy
terör örgütü ile nasıl tanıştığı, üniversite döneminde kalmış olduğu Fetö'ye müzahir öğrenci evleri, örgütün gizli yazışma programı
olan Bylock programını telefonuna kimin ne amaçla
nasıl yüklediği ve örgütle bağlantılı olabilecek diğer kişiler hakkında
ayrıntılı bilgi verdiği, sanığın vermiş olduğu bilgilerin mahiyeti, kapsamı da
dikkate alınarak etkin pişmanlık hükümlerinden faydalandırılması gerektiği
anlaşılmakla,
Sanığın, örgüt amacını benimsediği, örgüte
sadece sempati duymayıp örgüt içinde yer aldığı, örgüt bünyesinde süreklilik,
çeşitlilik, yoğunluluk gerektiren örgüt faaliyetlerine
katıldığı bu sebeplerle sanığın Fetö/Pdy terör örgütü üyesi olarak kabulü gerektiğinden bahisle
sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasına karar
verilmiştir..."
29. Başvurucu tarafından istinaf yoluna başvurulmuş olup
bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla istinaf incelemesi devam
etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
30. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar
başlıklı 100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde,
tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
31. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa
sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine
verilir ve bu husus kararda belirtilir."
32. 5271 sayılı Kanun'un "Şüpheli
veya sanığın salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin
her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2)
Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim
veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir."
33. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve
haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı
bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
34. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin
kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir."
35. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar
başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2)
Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir."
36. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun
"Terör suçları" kenar
başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında
yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
37. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları
işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya
adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur."
38. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun "Amaç ve kapsam" kenar başlıklı
1. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Bu kanun, ceza infaz kurumları ve
tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya
bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemek, karara bağlamak ve
kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere kurulan infaz
hâkimliklerine ilişkin hükümleri kapsar."
39. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz
hâkimliklerinin görevleri" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
" (1) İnfaz hâkimliklerinin görevleri
şunlardır:
1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz
kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri,
barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin
sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve
tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem
veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak,
...
Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan
konulara ilişkin hükümler saklıdır."
40. 4675 sayılı Kanun'un
"İnfaz hâkimliğine şikâyet ve usulü" kenar başlıklı 5.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde
hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili
faaliyetlerin kanun, tüzük ve yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı
olduğu gerekçesiyle bu işlem veya faaliyetlerin öğrenildiği tarihten itibaren
on beş gün, herhalde yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde şikâyet
yoluyla infaz hâkimliğine başvurulabilir.
Şikâyet, dilekçe ile doğrudan doğruya infaz
hâkimliğine yapılabileceği gibi; Cumhuriyet başsavcılığı veya ceza infaz kurumu
ve tutukevi müdürlüğü aracılığıyla da yapılabilir. İnfaz hâkimliği dışında
yapılan başvurular hemen ve en geç üç gün içinde infaz hâkimliğine gönderilir.
Sözlü yapılan şikâyet, tutanağa bağlanır ve bir sureti başvurana verilir.
...
Şikâyet yoluna başvurulması, yapılan işlem
veya faaliyetin yerine getirilmesini durdurmaz. Ancak, infaz hâkimi giderilmesi
güç veya imkânsız sonuçların doğması ve işlem veya faaliyetin açıkça hukuka
aykırı olması koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda işlem veya
faaliyetin ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir."
41. 4675 sayılı Kanun'un
"İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar"
kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi,
duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek
gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında
resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca
ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı
görüşünü alır. Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi,
hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri
toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. Hükümlü veya tutuklu,
savunmasını, hazır bulunmak ve vekâletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla
birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. İnfaz hâkimi gerekli görmesi
durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.
İnfaz hâkimi, inceleme sonunda şikâyeti
yerinde görmezse reddine; yerinde görürse, yapılan işlemin iptaline ya da
faaliyetin durdurulmasına veya ertelenmesine karar verir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
42. Mahkemenin 26/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
43. Başvurucu; suç işlediğine dair somut herhangi bir delil
olmamasına rağmen tutuklanmasına karar verildiğini, keyfî bir şekilde
özgürlüğünden mahrum bırakıldığını, isnat edilen suçla bir ilgisinin
bulunmadığını, kanunlardaki silahlı terör örgütü üyeliğine ilişkin hükümlerin
keyfî ve öngörülemez biçimde yorumlandığını, tutuklama kararındaki gerekçelerin
hukuka aykırı olduğunu ve kararda tutuklama nedenlerine yer verilmediğini
belirterek suç ve cezaların şahsiliği ilkesinin, masumiyet karinesinin ve adil
yargılanma ile kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
44. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
45. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
47. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da,
savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez;
suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
48. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin
güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma
mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama,
başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen
FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın
olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
49. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Genel İlkeler
50. Genel ilkeler için bkz.
Hüseyin Korkmaz, B. No: 2014/16835, 18/7/2018, §§ 42-50.
iii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
51. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
52. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
53. Başvurucu hakkındaki iddianamede ve mahkûmiyete dair
gerekçeli kararda, başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki
iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock uygulamasının kullanıcısı olduğu
belirtilmiştir (bkz. §§ 14, 28).
54. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı
kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına
yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir
belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267).
Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren
mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının
somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın
özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir, § 74).
55. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir.
56. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya
doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
57. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. §§ 35-37) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (bkz. § 30; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017 § 148).
58. Somut olayda Düzce Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun niteliğine, suça ilişkin kanunda öngörülen yaptırımın
ağırlığına ve suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir
(bkz. § 12).
59. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Düzce Sulh Ceza
Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine yönelen
tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
60. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
61. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı
soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin
özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma,
kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi)
de dikkate alındığında, bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok
daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 350).
62. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Düzce Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu
sonucuna varmasının (bkz. § 12) keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
63. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
64. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
2. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
65. Başvurucu; tutukluluk incelemeleri sonucunda verilen
kararların somut gerekçe içermediğini, hâkimliklerin ve mahkemelerin objektif
bir değerlendirme yapmadan tamamen soyut ve şablon gerekçelerle tutukluluğunun
devamına karar verdiklerini, tutukluluğun tedbir olmaktan çıkıp cezaya
dönüştüğünü belirterek özel hayata ve aile hayatına saygı, adil yargılanma,
kişi hürriyeti ve güvenliği ile etkili başvuru haklarının ve haberleşme
özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
66. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Somut olayda ihlal iddialarının, özü itibarıyla tutukluluğun uzun
sürmesine ve yargılamanın tutuklu devam ettirilmesine yönelik olduğu
anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun bu başlık altındaki iddiaları
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında değerlendirilmiştir.
67. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
68. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
69. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
70. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45).
71. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 12/1/2018
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna
uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru
yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
72. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı Olduğuna İlişkin
İddia
a. Başvurucunun İddiaları
73. Başvurucu; tutukluluğa ilişkin kararları veren sulh ceza
hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız mahkeme güvencesini sağlamadığını, bu
hâkimliklerin kapalı devre bir sistemle inceleme yaptığını belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
74. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim
güvencesini sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve tutukluluğa
itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun
bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine
ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015 §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, §§ 64-78, 94-97).
75. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
76. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Yakalama ve Tutuklama
Nedenlerinin Bildirilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
77. Başvurucu, Savcılık ve sorgu aşamalarında kendisine isnat
edilen suçun ve bu suçu işlediğine dair somut delillerin ne olduğunun kendisine
bildirilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
78. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, § 16).
Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesi
bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
79. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
80. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(g) bendinde, yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar
kendilerine yazıyla veya bunun hemen mümkün bulunmadığı hâllerde sözle
açıklanmayan kişilere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır.
81. Anayasa Mahkemesi, yakalama nedenlerinin ve suçlamaların bildirilmemesine
yönelik iddialara ilişkin olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Deniz Özfırat, B. No: 2013/7929, 1/12/2015, §§ 52,
53).
82. Somut olayda anılan içtihat da gözetildiğinde başvurucunun
5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde belirtilen ve mezkûr iddia yönünden etkili
bir hukuk yolu olan yargısal yolu tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu
sonucuna varılmıştır.
83. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
84. Başvurucu; gözaltı süresince yapılan uygulamalar nedeniyle
insanlık onurunun çiğnendiğini belirterek işkence yasağının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
85. Başvurucu ayrıca tutuklu olarak kaldığı ceza infaz
kurumundaki uygulamaların da işkence yasağının ihlali niteliğinde olduğunu, bu
bağlamda 10 kişinin kalabileceği şekilde tasarlanan 35-40 m² genişliğindeki
koğuşta 25-27 kişi ile birlikte kaldığını, sosyo-kültürel
ve sportif hiçbir faaliyete katılmasına izin verilmediğini, ailesinin Konya'da
yaşaması nedeniyle yaptığı nakil talebinin hukuka aykırı olarak reddedildiğini,
bu nedenle ailevi ve psikolojik problemler yaşadığını, bulunduğu ceza infaz
kurumunda havalandırma, ortak alan, yatakhane, tuvalet, sıcak su, yemek ile aydınlatmanın
yetersiz olduğunu ve gerekli hijyenin sağlanmadığını iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
86. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, § 17).
87. Somut olayda gözaltı sürecindeki kötü muamele iddialarına
ilişkin olarak başvurucu, maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu
görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı
kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların
Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge
bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının, başvurucunun
anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp
kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması
gerekmektedir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Mehmet Hasan Altan, § 249).
88. Ceza infaz kurumundaki tutulma koşullarına ilişkin
şikâyetler yönünden ise ilgili mevzuat (bkz. §§ 38-41) gereğince başvurucunun
iddialarını iletebileceği ve yapıldığını iddia ettiği kötü muameleye derhâl son
verilmesini isteyebileceği idari ve yargısal mercilerin bulunduğu
görülmektedir. İlgili hükümler kapsamında başvurucu, şikâyetlerini öncelikle
yetkili yargısal mercilere iletip tutulma yeri ve koşulları sebebiyle kötü
muameleye maruz bırakıldığını ileri sürebilecek ve bu koşulların en kısa
zamanda uygun hâle getirilmesini isteyebilecekken bu yollara başvurmamıştır
(benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Mehmet
Baransu, B. No: 2015/8046, 19/11/2015, §
30). Başvurucunun şikâyetleri dikkate alındığında mevcut başvuru yollarının
ulaşılabilir, şikâyetleri açısından telafi imkânına sahip ve bir çözüm
sağlayabilecek nitelikte olmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir sebep
bulunmadığından başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını
gerektiren bir durumun da olmadığı görülmektedir (benzer yöndeki bir
değerlendirme için Didem Tütenk,
B. No: 2013/7525, 10/6/2015, §§ 40, 41).
89. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini, varsa bu konudaki
kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini ve
çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
90. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kötü muamele yasağının
ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak idari ve/veya yargısal başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
91. Başvurucu; dijital delillere hukuka aykırı olarak, imajı
alınmadan el konulduğunu, yapılan yargılamada dosyadaki delillerin gereği gibi
değerlendirilmediğini, tarafına delil sunma imkânı verilmediğini, dosyasındaki
mevcut delilleri kendisinin değerlendirmesine fırsat tanınmadığını, silahların
eşitliği ilkesinin gözardı edildiğini belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
92. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
93. Somut olayda başvuruya konu yargılamanın devam ettiği tespit
edilmiştir (bkz. § 29). Bu
kapsamda başvurucunun bu başlık altındaki şikâyetlerine ilişkin hukuk
sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu
anlaşılmaktadır.
94. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız hâkim
ilkelerine aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Yakalama ve tutuklama nedenlerinin bildirilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 26/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.