TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İNTA MÜHENDİSLİK MİMARLIK İNŞ. SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ.
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/34763)
|
|
Karar Tarihi: 11/2/2021
|
R.G. Tarih ve Sayı: 15/4/2021-31455
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Fatma Burcu NACAR YÜCE
|
Başvurucu
|
:
|
İnta Mühendislik Mimarlık İnş.
San. ve Tic. Ltd. Şti.
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet ÇAĞLAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, temyiz talebinin süre yönünden reddedilmesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 12/9/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. B.P. A.Ş. isimli Şirket ile F. Bankası (Banka)
arasında genel kredi sözleşmesi imzalanarak Şirkete ait taşınmaza ipotek
konulmuştur. Şirket Bankaya olan borçlarını ödememiş ve hakkında ipoteğin
paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi yapılmıştır. Takip devam ederken borçlu
Şirketin iflasına karar verildiğinden alacağın bir kısmı iflas idaresince iflas
masasına kaydedilmemiştir. Banka ile müflis Şirket arasında eksik olan alacağa
ilişkin protokol imzalanmıştır. Banka, iflas masasına kaydedilmeyen alacak için
kayıt kabul davası açmıştır. Dava devam ederken Banka, alacağını temlik
sözleşmesine istinaden başvurucuya devir ve temlik etmiştir.
9. Başvurucu, (ticaret mahkemesi sıfatıyla) Düzce 2.
Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) temlik sözleşmesine istinaden alacağın
iflas masasına kayıt ve kabulü davasında davacı olmuştur.
10. Mahkeme 17/2/2013 tarihli kararında davanın kısmen
kabulüne karar vermiştir. Mahkemenin kısa ve gerekçeli kararlarında, karara
karşı tebliğden itibaren on beş gün içinde temyiz yoluna başvurulabileceği
belirtilmiştir.
11. Mahkemenin gerekçeli kararı 27/1/2014 tarihinde
tebliğ edilmiş, başvurucu 10/2/2014 tarihinde temyiz dilekçesini sunmuştur.
12. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi (Daire) 6/5/2015 tarihli
kararında, hükmün başvurucuya 27/1/2014 tarihinde tebliğ edildiğini belirterek
9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 164. maddesinde
öngörülen on günlük yasal süre geçtikten sonra temyiz talebinde bulunulduğundan
temyiz talebinin süre yönünden reddine karar vermiştir.
13. Karar düzeltme talebi Dairenin 8/5/2017 tarihli
kararıyla reddedilmiştir.
14. Nihai kararı 5/9/2017 tarihinde öğrendiğini beyan
eden başvurucu 12/9/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
15. 2004 sayılı Kanun'un 2/3/2005 tarihli ve 5311 sayılı
Kanun ile değiştirilen 164. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Ticaret mahkemesince verilen
nihaî kararlar, 160 ıncı maddenin son fıkrasına göre alınan masraftan
karşılanmak suretiyle mahkemece re'sen taraflara tebliğ olunur.
Bu kararlara karşı tebliğ tarihinden
itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi
kararına karşı da tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz yoluna
başvurulabilir. İstinaf ve temyiz incelemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
hükümlerine göre yapılır.
..."
16. 2004 sayılı Kanun’un 164. maddesinin 5311 sayılı
Kanun ile yapılan değişiklikten önceki hâlinin ilgili kısmı şöyledir:
"Ticaret mahkemesince verilen
nihai kararlar tebliğden itibaren on gün içinde temyiz edilebilir. Kararlar 160
ıncı maddenin son fıkrasına göre alınacak masraftan karşılanmak suretiyle
mahkemece resen taraflara tebliğ olunur.
..."
17. 2004 sayılı Kanun’a 5311 sayılı Kanun'un 29.
maddesiyle eklenen geçici 7. maddesi şöyledir:
"Bölge adliye mahkemelerinin,
26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge
Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci
maddesi uyarınca göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında,
kesinleşinceye kadar İcra ve İflâs Kanununun bu Kanunla yapılan değişiklikten
önceki temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümleri uygulanır."
18. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 297. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Hüküm "Türk Milleti Adına"
verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
…
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile
taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve
süresini.
…”
19. 6100 sayılı Kanun'un geçici 3. maddesi şöyledir:
"(1) Bölge adliye
mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek
göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki
hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve
başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar
hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236
sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin
uygulanmasına devam olunur.
(3) Bu Kanunda bölge adliye
mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine
kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır."
20. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk
Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 388. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
'' Karar aşağıdaki hususları kapsar:
1. ...
...
4. Hüküm sonucu ile varsa kanun yolu ve
süresi,
...''
21. 1086 sayılı mülga Kanun’un dava tarihi itibarıyla
yürürlükte olan 432. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Temyiz süresi on beş gündür.
Temyiz süreleri, ilâmın usulen taraflardan her birine tebliği ile işlemeye
başlar."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 11/2/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, mahkeme kararında temyiz süresinin on beş
gün olarak gösterildiğini ve bu süre içinde temyiz talebinde bulunmasına karşın
talebinin süre yönünden reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
24. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, temyiz talebinin Yargıtayca
incelenmemesine yönelik olduğundan inceleme adil yargılanma hakkının
güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı kapsamında yapılmıştır.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin
Varlığı ve Hakkın Kapsamı
27. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma"
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme)
yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım
Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156,
20/4/2017, § 34).
28. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791,
7/11/2013, § 52). Öte yandan mahkemeye erişim hakkı ilk derece mahkemesine dava
açma hakkının yanı sıra itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına
başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Ali
Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).
29. Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına
yönelik uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması kanun
yoluna başvurma olarak nitelendirilmektedir. Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer
temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Adil yargılanma hakkı bir
mahkeme kararına karşı üst yargı yollarına başvurabilmeyi güvence altına
almamakla birlikte gerek suç isnadına bağlı yargılamalarda gerekse medeni hak
ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi kanun
yollarına başvurma imkânı tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil
yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerekir (Hasan İşten,
B. No: 2015/1950, 22/2/2018, § 36).
30. Somut olayda süre yönünden temyiz isteminin
reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
31. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
32. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir
sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
33. Başvuru konusu olayda Dairece temyiz talebinin 2004
sayılı Kanun'un 164. maddesinde öngörülen sürede yapılmadığı gerekçesiyle
reddedildiği anlaşılmaktadır.
34. Dairenin bu hükmü esas alarak verdiği ret kararına
göre yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü karşıladığı
sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
35. Yargı kararlarının tabi kılınacakları bir kanun yolu
incelemesi neticesinde ortadan kaldırılma ihtimalinin hukuk düzeni içinde
sürekli olarak gündemde tutulması hukuki güvenlik ve istikrar ilkeleriyle
bağdaşmaz. Yargılamaların sürüncemede kalmasını engellemek, uyuşmazlıkların
mümkün olan en kısa süre içinde nihai çözüme kavuşturulmasını ve hukuk aleminde
etki ve sonuçlarını doğurması beklenen kesin hükmün bir an önce teminini
sağlamak düşüncesiyle yargı kararlarına karşı üst mahkemeler nezdinde yapılması
öngörülen kanun yolu başvuruları kanunlarla belli sürelere bağlanmıştır. Bu
itibarla kanun yoluna başvurma hakkının belli bir süre koşuluna bağlanması,
yukarıda belirtilen sakıncaları bertaraf ederek hukuki güvenlik ve istikrarın
sağlanması gibi önemli ve meşru bir amaca hizmet eder (Ertuğrul Dalbaş,
B. No: 2014/7805, 25/10/2017, § 59).
iii. Ölçülülük
(1) Genel
İlkeler
36. Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında devletin
işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını,
başvuru sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. Kanun koyucu;
devlet organlarının tesis ettiği işlemlere karşı kanun yolları, hangi mercilere
başvurulacağı ve başvuru süresi bakımından tarafların doğru bilgi sahibi
olmalarını sağlayarak dağınık mevzuat karşısında hangi yola müracaat edeceğini
bilmeyen yahut tereddüt eden bireylerin hak arama özgürlüğünü etkin ve sağlıklı
bir şekilde kullanmalarını amaçlamıştır (Kommersan Kombassan Mermer Maden
İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve diğerleri, B. No: 2013/7114,
20/1/2016, § 50).
37. 1086 sayılı mülga Kanun'un 388. maddesinin birinci
fıkrasının (4) numaralı bendi ile aynı yönde düzenleme getiren 6100 sayılı
Kanun’un 297. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendinde, kanun yolları ve
süresinin hüküm içeriğinde yer alması gerektiği belirtilmiştir.
38. Usul hükümlerine göre mahkeme kararlarının hüküm
kısmında kanun yolu ve süresinin belirtilmesi zorunluluğu, tarafların karara
karşı öngörülen kanun yolunu etkili ve işlevsel bir şekilde kullanmaları
açısından önem arz etmektedir (Cemile Akyıldız, B. No: 2014/1382,
22/9/2016, § 40).
39. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için
öngörülen süre koşullarının hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması ya
da hatalı hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına
başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul
etmek gerekir (Garanti Bankası A.Ş., B. No: 2013/4553, 16/4/2015, § 42).
40. Başvuru konusu olaya benzer nitelikteki Cemile
Akyıldız başvurusunda; icra hukuk mahkemesi kısa ve gerekçeli kararında
temyiz süresini on beş gün olarak göstermiş, başvurucu bu süreye güvenerek
kararın tebliğinden itibaren on birinci günde hükmü temyiz etmiş, Yargıtay ise
icra mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresinin on gün olduğunu belirterek
temyiz dilekçesinin reddine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi bu başvuruda;
dava açma sürelerini düzenleyen son derece karışık ve dağınık olan mevzuatın
aşırı şekilci (katı) yorumunun mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini,
özellikle başvuru mercii ve süresi doğru gösterilmeyen işlemlerle ilgili
davalarda mahkemelerin usul kurallarını yorumlarken mahkemeye erişim hakkını
zedeleyecek şekilde katı yorumdan kaçınmaları gerektiğini belirterek somut olay
açısından icra müdürlüğü işlemlerine karşı yapılan şikâyeti inceleyen icra
hukuk mahkemesinin kararına karşı kanunda on günlük temyiz süresi öngörüldüğü
hâlde mahkemenin kısa ve gerekçeli kararında süreyi on beş gün olarak
gösterdiğini, bu açıdan başvurucunun belirtilen süreye güvenerek hareket
etmesinin makul görülmesi gerektiğini, kararda belirtilen süre içinde talepte
bulunan başvurucunun temyiz dilekçesini reddeden Yargıtay değerlendirmesinin
başvurucunun temyiz hakkını kullanmayı imkânsız kılacak ölçüde ve aşırı şekilci
bir yaklaşımla elde edildiğini, kararın başvurucunun mahkemeye erişim hakkını
zedelediğini belirtmiştir (Cemile Akyıldız § 46).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
41. Başvurucu; Mahkemenin gerekçeli kararında belirtilen
temyiz süresi içinde Yargıtaya başvurduğunu ancak Dairenin gerekçeli kararda
gösterilen süre yerine kanunda öngörülen temyiz süresini dikkate alarak temyiz
istemini reddettiğini, bu suretle temyiz hakkının elinden alındığını
belirtmiştir.
42. Somut olayda değerlendirilmesi gereken mesele,
başvurucunun temyiz talebinin süre koşulu gerekçe gösterilerek kanun yolu
incelemesine konu yapılmamasının mahkemeye erişim hakkına orantısız bir
müdahale oluşturup oluşturmadığıdır.
43. Olay tarihinde de yürürlükte olan 2004 sayılı
Kanun'un 164. maddesinin ikinci fıkrasına göre Mahkeme tarafından verilen
kararlarla ilgili olarak on günlük temyiz süresinin öngörüldüğü, somut olay
açısından temyiz süresinin on beş gün olduğuna ilişkin genel kuraldan ayrı bir
durumun söz konusu olduğu anlaşılmaktadır.
44. Başvuru konusu kararın verildiği tarihte yürürlükte
olan 2004 sayılı Kanun’un 164. maddesine göre ticaret mahkemesince verilen
kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde istinaf veya temyiz
yoluna başvurabileceğinin öngörüldüğü, yine 6100 sayılı Kanun’un 297.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendinde kanun yolları ve süresinin
hüküm içeriğinde yer alması gerektiğinin düzenlendiği anlaşılmaktadır.
45. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
mevzuatın yorumlanması ve uygulanması derece mahkemelerinin görevi olmakla
birlikte bu yorum ve uygulamaların etkilerinin Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa
Mahkemesince incelenebileceği tabiidir. Mahkemeye erişim hakkı yönünden
yapılacak böyle bir inceleme, somut olayın koşulları çerçevesinde olacaktır (Kemal
İnan, B. No: 2013/1524, 6/10/2015, § 49). Somut başvuruda da Anayasa
Mahkemesinin görevi, usul kurallarının uygulanması konusunda derece
mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerini denetlemek olmayıp usule ilişkin
uygulamanın başvurucunun mahkemeye erişim hakkını, Anayasa'ya aykırı olarak
kısıtlayıp kısıtlamadığını denetlemektir.
46. Anayasa Mahkemesi; mahkemeye erişim hakkı yönünden
inceleme yaptığı kararlarında, dava açma sürelerini düzenleyen, son derece
karışık ve dağınık olan bir mevzuatın aşırı şekilci (katı) yorumunun mahkemeye
erişim hakkını ihlal edebileceğini, özellikle başvuru mercii ve süresi
gösterilmeyen durumlarda mahkemelerin usul kurallarını yorumlarken mahkemeye
erişim hakkının özünü zedeleyecek şekilde katı yorumdan kaçınmaları gerektiğini
vurgulamaktadır. Özellikle hukuk sisteminde var olan yedi, sekiz, on, on beş,
otuz günlük, bir ve iki haftalık, bir aylık kanun yolu sürelerinin çeşitliliği
ve ilgili usul kanunlarında bu sürelere ilişkin yapılan değişiklikler dikkate
alındığında kanun yolu sürelerinin karışıklığa neden olmayacak şekilde sade
olduğunu söylemek güçtür. Bu noktada hak arama özgürlüğünün etkin bir şekilde
kullanılabilmesi için mahkeme kararlarının hüküm kısmında kanun yolu süresinin
belirtilmesinin ayrı bir önem taşıdığı açıktır. Bu durum özellikle ayrı ihtisas
mahkemesi bulunmayan yerlerde çeşitli sıfatlarla görev yapan asliye hukuk
mahkemeleri açısından belirginleşmektedir.
47. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi kararlarında
vurgulandığı üzere adil yargılanma hakkı, uyuşmazlıkların çözümlenmesinde hukuk
devleti ilkesinin gözetilmesini de gerektirmektedir. Anayasa'nın 2. maddesinde
belirtilen hukuk devleti ilkesi, Anayasa'nın tüm maddelerinin yorumlanması ve
uygulanmasında gözönünde bulundurulması zorunlu olan bir ilkedir. Bu noktada
hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk güvenliği ilkesi oluşturmaktadır
(AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010 ve E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012).
Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk
normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde
devlete (aynı zamanda mahkemelere) güven duyabilmesini, devletin (aynı zamanda
mahkemelerin) de bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli
kılar.
48. Somut olayda başvurucu, Mahkemece gerek kısa kararda
gerekse gerekçeli kararda gösterilen on beş günlük süreye uyarak temyiz
talebinde bulunmuş ancak Yargıtay sürenin on beş gün değil de on gün olduğu
gerekçesiyle başvurucunun temyiz istemini reddetmiştir. Oysa mahkemelerin kanun
yolunu ve süresini ilgili kanun ve içtihatlara uygun olarak taraflara doğru
gösterme yükümlülüğü altında olduğu dikkate alındığında başvurucunun ilk derece
mahkemesi kararında gösterilen süreyi esas almasının makul görülmesi gerekmektedir.
49. Anayasa Mahkemesinin önceki başvurularda ortaya
koyduğu, yukarıda özetlenen ilkeler dikkate alındığında kanun yolu sürelerinin
sade olduğunun söylenemeyeceği bir sistemde ilk derece mahkemesince gösterilen
temyiz süresine, hukuki güvenlik ilkesine uygun şekilde güvenerek hareket eden
başvurucunun temyiz talebinin süreden reddedilmesiyle haksız yere yüklenen
külfetin ölçülü olmadığı ve başvurucunun mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği
sonucuna varılmıştır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunu'nun 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
52. Başvurucu, ihlalin tespiti ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması ile maddi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
53. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No:
2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
54. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine
karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz
edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani
ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle
ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan
karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması,
varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu
bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan, §§ 55, 57).
55. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda
Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin 1 numaralı fıkrasının (a) bendi
uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder.
Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı
olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve
bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama
kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı
olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda
herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın
kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek
devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine
getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2),
§§ 57-59, 66, 67).
56. İncelenen başvuruda, başvurucunun temyiz isteğinin
süreden reddine karar verilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin Daire
kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
57. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple mahkemeye erişim
hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili Yargıtay Dairesine
gönderilmesi için Düzce 2. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
58. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
59. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve
3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla yeniden yargılama yapılmak
üzere ilgili Yargıtay Dairesine gönderilmesi için Düzce 2. Asliye Hukuk
Mahkemesine (E.2011/355, K.2013/691) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve
3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 11/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.