TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUHAMMET KALİP BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/34863)
|
|
Karar Tarihi: 13/10/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M.Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Tuğba TUNA IŞIK
|
Başvurucu
|
:
|
Muhammet KALİP
|
Vekili
|
:
|
Av. Cihan KOÇ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, görevsizlik kararı veren mahkemede yeniden
açılan davanın esasının incelenmeksizin reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 22/9/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Bireysel
Başvuruya Konu Dava Öncesi Hukuki Süreç
9. Başvurucunun Şanlıurfa'nın Suruç ilçesi Mürşitpınar
köyünde ikamet ettiği lojmandaki eşyalarının Suriye'deki çatışmalar sırasında
kullanılan patlayıcı maddelerden zarar görmesi sebebiyle meydana gelen 9.000 TL
(Zarar Tespit Tutanağı sonucunda tespit edilen miktar) maddi zararın tazmini
için görev yaptığı Komutanlığa yapmış olduğu başvuru Şanlıurfa Valiliğine
(İdare) gönderilmiştir. İdare başvurunun reddine karar vermiştir.
10. Başvurucu, Şanlıurfa 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme)
3/11/2015 tarihinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 100 TL maddi
zararın tazmini talebiyle Şanlıurfa Valiliğine karşı tam yargı davası açmıştır.
11. Yargılama sırasında Mahkemenin görevine ilişkin itiraz
aşamaları şu şekilde gerçekleşmiştir:
- Davalı İdare 17/12/2015 tarihli cevap dilekçesinde
davanın konusu gereği Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) görülmesi
gerektiğini belirterek görev itirazında bulunmuştur.
- Mahkeme 18/1/2016 tarihli kararıyla dava konusunun
askerî hizmetle ilgili olmadığı gerekçesiyle uyuşmazlığın çözümünde idari
yargının görevli olduğu sonucuna varmıştır.
- Mahkemenin görevlilik kararı üzerine davalı İdare
3/2/2016 tarihli dilekçesiyle AYİM Başsavcılığından (Başsavcılık) olumlu görev
uyuşmazlığı çıkarılması talebinde bulunmuştur.
- Başsavcılık 22/3/2016 tarihli kararıyla dava konusunun
idari yargı alanına girdiği gerekçesiyle davalı İdarenin olumlu görev
uyuşmazlığı çıkarılması talebini reddetmiştir.
12. 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 16. maddesi ile askerî yargı
kaldırılmış, anılan değişiklik 27/4/2017 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
13. Mahkeme 10/5/2017 tarihli kararıyla uyuşmazlığı
çözmeye AYİM'in görevli olduğu gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine
kesin olmak üzere karar vermiştir. Bu karar başvurucuya 19/6/2017 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, başvuru formunda görevsizlik kararının
kendisine tebliğ edilmesi üzerine dava açmak üzere AYİM'e vermiş olduğu dava
dilekçesinin Anayasa'da yapılan değişiklikle askerî yargının kaldırılmış olduğu
gerekçesiyle kabul edilmediğini belirtmiştir.
B. Bireysel Başvuruya Konu Dava Süreci
15. Başvurucu kararın verildiği tarihte Anayasa'da
yapılan değişiklik sonucunda AYİM'in kapatılması üzerine idare mahkemelerinin
görevli hâle geldiği, bu durumun Mahkeme kararında gözardı edildiği
gerekçesiyle 30/6/2017 tarihinde Mahkemede yeniden tam yargı davası açmıştır.
16. Mahkeme 7/8/2017 tarihli kararla davanın
incelenmeksizin reddine kesin olmak üzere karar vermiştir. Mahkeme,
gerekçesinde; Anayasa değişikliği sonrasında askerî yargıdaki davalarla ilgili
yasal düzenleme yapılmadan Mahkemenin görevli hâle gelmeyeceğine değinmekle
birlikte görevsizlik kararı verilen davanın yargı sürecinin tamamlanmadığını,
tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davanın incelenmesinin mümkün olmadığını
belirtmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir.
"... Anayasa değişikliği sonrasında
çıkarılacak uyum yasaları ile Askeri Yargı'da açılacak davaların hangi tarihten
itibaren ve nasıl bir süreçte sonuçlandırılacağı yasa hükmü ile ortaya
konulacağı hususu göz önüne alındığında; henüz bu konuda bir düzenleme
yapılmaması sebebi ile E:2015/1034 sayılı dava dosyasının (önce açılan ve görev
ret kararı verilen dosya) bu çerçevede Askeri Yargı'ya gönderilerek Askeri
Yargı tarafından verilecek bir karar neticesinde (şayet ilgili kanunlar çıkar
ve görevsizlik kararı verilir ise) dava dosyasının yeniden İdari Yargı'ya
intikal edeceği ve bu çerçevede aynı dosya üzerinden (E:2015/1034) yeniden
yargılama yapılıp bir karar verileceği açık olup, henüz yargı süreci
tamamlanmayan E:2015/1034 sayılı dava ile tarafları konusu ve sebebi aynı olan
işbu davanın (aynı davanın) açılmış olduğu anlaşılmakla işbu davanın bu aşamada
incelenme olanağı bulunmamaktadır."
17. Nihai karar başvurucuya 5/9/2017 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu 22/9/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
19. Başvurucu benzer bir davada davacı R.S. tarafından
Şanlıurfa 2. İdare Mahkemesinde açılan tam yargı davasında verilen
incelenmeksizin ret kararının istinaf yolu açık olmak üzere verildiğini
belirtmiş ve anılan kararı başvuru dosyasına sunmuştur.
20. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kapsamında
yapılan incelemede istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar R.S. tarafından
istinaf edilmiştir. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi Üçüncü İdari Dava Dairesi
(Bölge İdare Mahkemesi) 15/2/2018 tarihli kararla dava değeri olan 100 TL'nin
istinaf sınırının altında kaldığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun
incelenmeksizin reddine karar vermiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. İlgili
Mevzuat
21. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 9. maddesinin (1) numaralı fıkrasına 2/7/2018 tarihli ve 703 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) 185. maddesiyle yapılan değişiklikten önceki
hâli şöyledir:
"Çözümlenmesi Danıştayın, idare ve
vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli veya askeri yargı
yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu
husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde
görevli mahkemede dava açılabilir. ..."
22. 2577 sayılı Kanun'un "Dilekçeler üzerine ilk
inceleme" kenar başlıklı 14. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
" Dilekçeler, ..
a) Görev ve yetki,
b) İdari merci tecavüzü,
c) Ehliyet,
d) İdari davaya konu olacak kesin ve
yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı,
e) Süre aşımı,
f) Husumet,
g) 3 ve 5 inci maddelere uygun olup
olmadıkları,
...
Yönlerinden sırasıyla incelenir."
23. 2577 sayılı Kanun'un 15. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendinin 703 sayılı KHK'nın 185. maddesiyle yapılan
değişiklikten önceki hâli şöyledir:
" 3/a bendine göre adli ve askeri
yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine, ...
...
Karar verilir."
24. 25/8/2017 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 694
sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname'nin (694 sayılı KHK) 36. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kaldırılan askeri yargı
mercilerinde görülmekte olan, tebliğde ve infaz aşamasında bulunanlar ile bu
mercilerin arşivlerinde bulunan işi bitmemiş dosyalardan;
a) Askeri Yargıtayda olanlar, Yargıtaya,
b) Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde
kanun yolu incelemesi aşamasında olanlar Danıştaya; diğerleri Ankara idare
mahkemelerine,
c) Askeri mahkemelerde olanlar, görevli
ve yetkili adli yargı mercilerine,
ç) Askeri savcılıklarda olanlar, yetkili
Cumhuriyet Başsavcılıklarına,
21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren dört ay içinde herhangi bir karara gerek kalmaksızın listeye
bağlanarak gönderilir.
Kaldırılan askeri yargı mercilerindeki
işi bitmiş dosyalar ile defter ve diğer evraklar, bu mercilerce Milli Savunma
Bakanlığı arşivine gönderilir.
Kaldırılan askeri yargı mercilerince
hüküm verilmekle birlikte henüz gerekçeli karan yazılmayan dosyalara ilişkin
kararlar en geç 15 gün içinde yazılır ve dosyaları tebliğ ve müteakip işlemler
için sekizinci fıkrada gösterilen adli ve idari yargı mercilerine gönderilir.”
25. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 114. maddesinin ilgili kısmı şöyledir.
"(1) Dava şartları şunlardır:
...
ı) Aynı davanın, daha önceden açılmış ve
hâlen görülmekte olmaması
..."
B. Danıştay İçtihadı
26. Danıştay Beşinci Dairesinin 6/6/2016 tarihli ve
E.2016/3014, K.2016/3547 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Bir dava görülmekte iken, tarafları,
konusu ve sebebi aynı olan ikinci bir davanın esasının, derdestlik nedeniyle
incelenemeyeceği usul hukukunun genel ilkelerindendir.
İdari davaların konusunu genellikle idari
işlemler oluşturmaktadır. Bu bağlamda derdestlikten söz edilebilmesi için
davanın taraflarının, sebebinin ve konusunun aynı olması gerektiğinden, iptal
isteklerinin aynı işleme yöneltilmiş olması zorunludur.
..."
27. Danıştay Beşinci Dairesinin 26/2/2020 tarihli ve
E.2016/58751, K.20201644 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Tarafları ve konusu aynı olan bir
davanın, daha önce aynı veya başka bir mahkemede açıldığının ve görülmekte
olduğunun saptanması halinde, usul hukukunun temel kavramlarından biri olan
derdestlik müessesesinin ifade ettiği ''ilk davanın aynısı olan diğer davaların
açılmasında davacının hukuki yararı bulunmadığı'' olgusundan hareketle, sonraki
davaların derdestlik nedeniyle incelenmeksizin reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Derdestlik durumunun ortaya çıkması
için; aynı davanın birden fazla açılmış olması ve birinci davanın görülmekte
olması şartları birlikte gerçekleşmelidir. Davaların aynı dava olarak kabul
edilebilmesi de; davaların taraflarının, konularının, dava konusu işlemlerin
aynı olmasına bağlıdır.
..."
28. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 5/4/2017
tarihli ve E.2015/3423, K.2017/1559 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun
dava şartlarını düzenleyen 114. maddesinin 1. fıkrasının (ı)
bendinde;"Aynı davanın, daha önceden açılmış ve halen görülmekte
olmaması", aynı fıkranın (i) bendinde ise "Aynı davanın, daha önceden
kesin hükme bağlanmamış olması" hükmüne yer verilmek suretiyle "derdestlik"
ve "kesin hüküm" dava açma şartları arasında sayılmış olup; Kanunun
115. maddesinde, mahkemenin dava şartı noksanlığını tespit etmesi halinde
davayı usulden reddedeceği kurala bağlanmış; 303. maddesinin 1.fıkrasında ise
"Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada
maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının,
dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun
aynı olması gerekir" hükmüne yer verilmiştir.
Uyuşmazlıkta, davacı tarafından, hizmet
sözleşmesinin feshedildiği iddiasıyla işe iade istemiyle Ankara 8. İş
Mahkemesinde açılan diğer bir davada, Mahkemenin 27/12/2012 günlü, E:2012/24,
K:2012/1136 sayılı kararıyla davanın reddine karar verildiği; anılan kararın
Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 15/04/2013 günlü, E:2013/6368, K:2013/6661 sayılı
kararıyla onanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, tarafları, konusu ve sebebi
aynı olan ve aynı hukuki çekişmeyi içeren işbu dava hakkında daha önce verilmiş
bulunan kesin hüküm nedeniyle, davanın esasının incelenmesine hukuken olanak
bulunmadığı gerekçesiyle, incelenmeksizin reddine karar verilmesi gerekirken,
Mahkemece bu husus araştırılmaksızın davanın görev yönünden reddi yolunda
verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.
..."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
29. Mahkemenin 13/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucu; askerî yargının Mahkemenin görevsizlik
kararından önce 6771 sayılı Kanun'la Anayasa'da yapılan değişiklik ile
kaldırıldığını, görevsizlik kararı üzerine AYİM'e dava açmak için yapılan
müracaatın AYİM tarafından kabul edilmediğini, bu olay üzerine açılan ikinci
davada Mahkemenin uyuşmazlığı çözmekte görevli olmasına rağmen davayı
reddettiğini belirtmiştir. Ayrıca mahkemede açtığı ikinci davanın kesin olmak
üzere incelenmeksizin reddedilmesi sebebiyle istinaf yoluna da başvuramadığı
gerekçeleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Bakanlık görüşünde; başvuruya konu kararın verildiği
tarihte uyuşmazlığı inceleme görevinin idari yargı olduğunun açık olduğu,
avukat ile takip edilen söz konusu dava dosyasında dosyanın esasının
incelenebilmesini teminen -her ne kadar İdare Mahkemesi kararının hüküm
fıkrasında istinaf yolu kapalı ve kesin olarak karar verildiği yazılmış ise de-
davanın incelenmeksizin reddi yolundaki kararının bozulması ve dosyanın esası
hakkında Mahkemece yeni bir karar verilmesi gerektiği itirazıyla istinaf
başvurusunda bulunulmasına yasal bir engel bulunmadığı belirtilerek somut
başvuruda başvuru yollarının tüketilmediği ileri sürülmüştür.
32. Başvurucu ise Bakanlık görüşüne verdiği cevapta
Mahkemece kesin olduğu belirtilen karara karşı istinaf yoluna gidilmesinin usul
ekonomisine aykırı olduğunu, bireysel başvuru için bunun bir koşul olmadığını
belirtmiştir.
B. Değerlendirme
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
nitelendirmesini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969,
18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
34. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti"
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Hakkın
Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
36. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme)
yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım
Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156,
20/4/2017, § 34).
37. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
38. Somut olaydaki tam yargı davasının görevsizlik kararı
verilen ve henüz yargı süreci tamamlanmadığı ifade edilen dava ile tarafları,
konusu ve sebebinin aynı olması sebebiyle incelenmeksizin reddedilmesi
nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin
bulunduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
39. Adil yargılanma hakkının görünümlerinden biri olan
mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması
mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın
13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
40. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
41. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler,
demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu nedenle öncelikle başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığının
incelenmesi gerekir.
42. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin
ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî
müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin
en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246,
6/2/2014, § 60).
43. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî
manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük
Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun
adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere
müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan
düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına
bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün
bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali
Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).
44. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının
da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik
taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun
sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve
diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı
olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir
kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK],
B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44). Kanunilik unsuru yönünden değerlendirme
yapılırken derece mahkemelerince müdahaleye imkân tanıyan kanun hükümlerinin
yorumu ve bu hükümlerin olaya uygulanması bariz takdir hatası ya da açık bir
keyfîlik içermediği sürece bu alanda bir inceleme yapılması bireysel başvurunun
amacıyla bağdaşmaz. Ancak derece mahkemelerinin müdahaleye imkân tanıyan kanun
hükmünü açık bir biçimde hatalı yorumladıkları ve uyguladıklarının tespiti
hâlinde müdahalenin kanunilik temelinden yoksun olduğu sonucuna ulaşılabilir (Ramazan
Atay, B.No: 2017/26048,29/1/2020, § 29).
45. Başvurucunun Mahkemenin incelenmeksizin ret kararına
karşı istinaf yolunun kapalı olduğu iddiasına yönelik Bakanlık görüşünde;
başvurucunun istinaf yoluna müracaat etmesi gerektiği, kararın kesin olarak
verilmesinin istinaf yoluna başvurulmasına engel olmadığı belirtilmiştir.
Başvurucunun başvuru dosyasına sunmuş olduğu emsal davada istinaf yolunun açık
olması üzerine Bölge İdare Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda
dava konusu değerin istinaf sınırının altında kaldığı gerekçesiyle istinaf
başvurusunun incelenmeksizin reddine karar verildiği görülmüştür. Bu durumda
istinaf yolunun başvurucu açısından etkili bir hukuk yolu olduğu
temellendirilemediğinden söz konusu iddia hakkında değerlendirme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
46. Somut olayda başvurucunun tazminat talebiyle açmış
olduğu tam yargı davasının yargı süreci tamamlanmamış dava ile taraflarının,
konusunun ve sebebinin aynı olduğu, başka bir deyişle davanın derdest
olduğu gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine karar verilmiştir.
Mahkemenin 2577 sayılı Kanun'un 14. maddesi kapsamında yapılan inceleme
sonucunda söz konusu karara vardığı görülmektedir. Anılan maddede derdestlik
durumunun ilk inceleme şartı olarak sayılmadığı tespit edilmiştir. Danıştay
içtihatlarında derdestlik durumunun usul hukukunun temel kavramlarından olduğu
belirtilmiş, 6100 sayılı Kanun'un 114. maddesine atıfla dava şartı olduğu ifade
edilmiştir. Bu durumda derdestlik durumunun varlığının saptanabilmesi için
tarafları ve konusu aynı olan bir davanın daha önce aynı veya başka bir
mahkemede açıldığının ve görülmekte olduğunun tespit edilmesi gerekmektedir.
47. Anayasa'nın 21/1/2017 tarihli ve6771 sayılı Kanun'un
17. maddesiyle eklenen geçici 21. maddesinin ilgili kısmında "E) Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare
Mahkemesi ve askerî mahkemeler kaldırılmıştır. Kaldırılan askerî yargı
mercilerinde görülmekte olan dosyalardan; kanun yolu incelemesi aşamasında
olanlar ilgisine göre Yargıtay veya Danıştaya, diğer dosyalar ise ilgisine göre
görevli ve yetkili adli veya idari yargı mercilerine dört ay içinde
gönderilir." denilmektedir.
48. Başvurucunun açtığı ilk davada Mahkeme AYİM'in
görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir. Başvurucu görevsizlik
kararı üzerine AYİM'e müracaat etmişse de dilekçesi 27/4/2017 tarihinden
itibaren Anayasa değişikliği üzerine askerî yargının kaldırılmış olduğu
gerekçesiyle kabul edilmemiştir. Dava dilekçesinin kabul edilmemesi üzerine
başvurucu, görevsizlik kararının kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren on
birinci günde söz konusu durumu belirterek Mahkemede yeniden dava açmıştır.
49. Mahkeme; derdestlik nedeniyle verdiği incelenmeksizin
ret kararında ilk açılan ve görevsizlik kararıyla sonuçlanan davanın askerî
yargıya intikal edeceğini, yapılacak yasal düzenleme sonrasında dosyanın askerî
yargı tarafından yeniden idari yargıya gönderileceğini ve söz konusu
yargılamanın da yine bu dosya üzerinden devam edeceğini belirtmektedir. Başka bir
ifadeyle ilk davanın derdest olduğunu ifade etmektedir.
50. Başvurucu dava dilekçesinde görevsizlik kararı
üzerine AYİM'e müracaat etmişse de dilekçesinin askerî yargının kaldırılmış
olması sebebiyle kabul edilmediğini vurgulamıştır. Bu durumda askerî yargıda
görülmekte olan bir dava bulunmadığı gibi yasal düzenleme sonrasında dava
dosyasının yeniden idari yargıya gönderilmesine karar verecek bir mahkemenin de
(AYİM) görev yapmadığı görülmektedir. Bu durumda incelenmeksizin ret kararına
konu olacak derdest bir davanın olmadığı anlaşılmaktadır. Sonuç olarak
Mahkemenin derdestlik nedeniyle davayı incelemeksizin reddetmesinin kanuni
dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
51. Yukarıda açıklanan gerekçelerle başvurucunun
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı
kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
52. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya
üzerinden karar verir.”
53. Başvurucu yeniden yargılama ile 15.000 TL manevi ve
9.000 TL maddi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
54. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
55. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından
söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani
ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle
ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan
karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması,
varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu
bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan, §§ 55, 57).
56. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki
kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama
sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu
öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı
olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın
yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama
sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
57. İncelenen başvuruda İdare Mahkemesi tarafından
yapılan yargılama sonucu mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
58. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
59. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
60. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Şanlıurfa 1. İdare Mahkemesine(7/8/2017 tarihli ve E.2017/938, K.2017/805
sayılı kararına ait dava dosyası ile ilgilidir) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 13/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.