TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AKIN DOMBAYCI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/3492)
|
|
Karar Tarihi: 9/9/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Murat GÜVEN
|
Başvurucu
|
:
|
Akın DOMBAYCI
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuka aykırı olması ve
soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının; mal varlığına tedbir konulması nedeniyle mülkiyet hakkının;
ceza infaz kurumundaki görüş kısıtlamaları nedeniyle aile hayatına saygı
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 17/11/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl
19/7/2018 tarihine kadar birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı
organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok
uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör
Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen
bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri
[GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa
bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık,
ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi
hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672,
11/1/2018, § 12).
10. Başvurucu, hâkim olarak görev yapmaktayken Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) 16/7/2016 tarihli kararı ile görevinden
uzaklaştırılmış; 24/8/2016 tarihli kararı ile meslekten ihraç edilmiş ve bu
karar 29/11/2016 tarihinde kesinleşmiştir.
11. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının HSYK kararıyla
görevden uzaklaştırılan yargı mensupları hakkında soruşturma işlemlerinin
yapılması yönündeki yazısı üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
başlatılan bir soruşturma kapsamında başvurucu 18/7/2016 tarihinde gözaltına
alınmıştır.
12. Başvurucu 18/7/2016 tarihinde Başsavcılıkta ifade
vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır
bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde, FETÖ/PDY ile herhangi bir bağlantısının
olmadığını hatta verdiği bazı kararlar nedeniyle birtakım haber sitelerinde
Hükûmet yanlısı hâkim olarak adının çıktığını belirtmiştir.
13. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 19/7/2016 tarihinde,
terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle başvurucuyu İstanbul 1.
Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) sevk etmiştir.
14. Başvurucunun sorgusu Hâkimlikçe 20/7/2016 tarihinde
yapılmıştır. Sorgu sırasında başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur.
Başvurucu, Savcılıktaki ifadesine benzer beyanlarda bulunarak suçlamaları kabul
etmemiştir.
15. Hâkimlik 20/7/2016 tarihinde başvurucunun
tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... [diğerleri] ve Akın Dombaycı'nın
delilleri yok etme, gizleme şüphesinin bulunduğu, işin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik önlemi değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
13. Maddesinde ifade olunan ‘ölçülülük’ ilkesi uyarınca, daha hafif koruma
önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada soruşturmaya konu
suç ve bu şüpheliler açısından ‘yetersiz’ kalacağı ve amaca hizmet etmeyeceği
kanaatine varılarak şüpheliler ve müdafilerinin serbest bırakılma istemlerinin
reddi ile şüphelilerin üzerine atılı olan silahlı FETÖ/PDY terör örgütüne üye
olmak suçundan 5271 sayılı CMK'nın 100. ve devamı maddeleri uyarınca ayrı ayrı
tutuklanmalarına ... [karar verildi.]"
16. Başvurucu tutuklama kararına itiraz etmiş, İstanbul
2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 1/8/2016 tarihinde itirazın kesin olarak
reddine karar verilmiştir.
17. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı yetkisizlik kararı
vererek soruşturma dosyasını Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
18. Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği 10/10/2016 tarihinde
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
19. Anılan karara karşı başvurucu tarafından yapılan
itiraz, Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 31/10/2016 tarihinde kesin olarak
reddedilmiştir.
20. Başvurucu 17/11/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
21. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, yetkisizlik kararı
vererek soruşturma dosyasını İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
22. Başsavcılık 6/3/2017 tarihinde, başvurucunun tahliye
edilmesini İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimliğinden talep etmiştir.
23. İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimliği 6/3/2017 tarihinde,
başvurucunun tahliye edilmesine karar vermiştir.
24. Başsavcılığın 28/2/2018 tarihli iddianamesi ile
başvurucunun terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle
cezalandırılması istemiyle İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) kamu
davası açılmıştır.
25. İddianamede, başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde
yer almak suretiyle terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddia edilmiştir.
Bu suçlamalara esas olarak bir tanık beyanında başvurucunun örgüt mensubu
olduğu yönündeki ifadeye, başvurucunun sosyal medya paylaşımları ile iletişim
kayıtlarına ve meslekten ihraç edildiği olgularına dayanılmıştır.
26. İddianamede, başvurucunun örgütsel nitelikli
eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı ileri sürülmüştür.
Bu suçlamalara esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
i. Tanık B.Ü.nün 10/4/2017 ve 12/4/2017 tarihlerinde
şüpheli sıfatıyla alınan ifadeleri
- 10/4/2017 tarihli ifadesi:
"... 2. kademedeki dört kademeden
1. kademedeki 'düşman' kategorisine alınmam ve yok edilmemin sebebi hemşerim
olan o sırada 'Haliçteki İsim Onlar' kitabını yayınlayan H.A.yı komşu ilçede
yani Silivri Cezaevi’nde ziyaret etmiş olmam ile başladı. O sırada Silivri
Savcısı olan daha sonra HSYK Müfettişi olan ve ilk göreve başladığında komşu
ilçeden hayırlı olsun ziyaretine gelen Z.U. benim emniyette cemaatçi geçmişimin
olduğu, Ergenekoncularla aynı karede addedildiğimi, H.A.nın söz konusu Devrimci
Karargah örgütü ile iş birliği yaptığımı, Edirne'de iken bir öğretmen
sevgilimin olduğunu, dolayısı ile yaramaz bir adam olduğumu, benim de H.A.yı
ziyaretimin bir bedeli olacağı şeklinde alttan alttan beni korkutmaya çalıştı.
Ancak ben kendisine H.A.nın hemşerim olduğunu, son derece düzgün ve vatansever
bir insan olduğunu, kişilerin özel hayatını didikleyerek itibarsızlaştırmanın
doğru olmadığını, 'Haliçteki İsim Onlar' kitabını okuduğumu ve çoğunun doğru
olduğunu söyledim. Bundan yaklaşık 1 ay sonra rutin teftiş döneminde H.H.Y.
isimli HSYK müfettişi normal rutin denetime geldi. İlçe olarak 15 günde
bitirilecek bir denetim yapılabilecekken Çerkezköy'de 3,5 ay kaldı. Müfettiş
benimle aynı dönemdi ve bana karşı tutumu son derece hasmane idi. Geldiğinde
daha sonra yapıya mensup olduğunu öğrendiğim A.A. ve [Akın Dombaycı] isimli şahısların da
ve kendi gayretleri ile o sırada Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı olan ismini
hatırlayamadığım ve daha sonra Yargıtay Üyesi olduğunu bildiğim şahsın
yönlendirmesi ile eften püften sebepler ile hakkımda teftiş sırasında vatandaş
ağzı ile yazılmış hayali ihbar dilekçeleri ile mesela infaz koruma memurunu
adliyede çalıştırmak, adliyede alınan masa sandalyeleri devlet ihale kanununa
uygun almamak, personele sert davranmak gibi uydurma sebepler ile hakkımda
teftiş sonucu 2 kez ihraç 3 kez yer değiştirme cezası istenen teftiş raporu
hazırlandı. Z.U.nun bahsettiği cezaya layık olmuştuk ..."
- 12/4/2017 tarihli ifadesi:
"... Görev yaptığım ve çalıştığım
yerlerde cemaatçi olduğunu bildiğim eylem, davranış, jargon itibari ile bunu
teyit eden Yargı mensupları: [diğerleri] ve Akın Dombaycı'dır."
ii. HSYK'nın başvurucunun meslekten ihraç edilmesine
yönelik kararı
iii. Başvurucunun cep telefonunda bulunan arama
kayıtlarında FETÖ/PDY kapsamında soruşturma geçiren kişiler ile görüşmelerinin
tespiti
iv. Başvurucunun cep telefonunda tespit edilen 16/7/2016
tarihli görüşme içeriğinde S.A. adlı kişinin "Senin çok değer verdiğin
paralelcilerin yaptığını gördün Akın" şeklindeki konuşmasına
başvurucunun “Gördüm abi gördüm, ... Allah belalarını versin” şeklindeki
cevabı
v. Türkçe Olimpiyatları'nın 10. yılı etkinliği sırasında
çekildiği tespit edilmiş videolar
vi. Başvurucunun sosyal medya paylaşımları
27. İddianamede yer alan sosyal medya paylaşımlarının
başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin kısımları özetle şöyledir:
- E.Ö. isimli kullanıcının 18/12/2013 tarihinde "17
Aralıkdaki Operasyon ve Adli Kolluk" paylaşımı üzerine başvurucunun
yaptığı paylaşımın ilgili kısmı şöyledir:
"Çağdaş hukuk normlarına göre bu
durumun açıklaması olamaz. Bağımsız adli kolluk olmadığı sürece etkin kişilere
karşı soruşturmalar imkansız gibi durmaktadır. Etkin kişilere karşı soruşturma
yapıldığı taktirde de bu olay gibi soruşturmanın en can alıcı noktasında kolluk
görevlisi görevinden alınabilmektedir. Acilen Bağımsız bir adli kolluk
kurulması gerekmektedir. Eğer yolsuzluk var ise bir vatandaş olarak sonuna
kadar gidilmesi kanaatindeyim
...
Son operasyon, siyasilerin yıllardır
neden adli kolluk kurulmasını istemediklerini açıkça ortaya koymuştur. Bundan
sonra adli kolluk hiç kurulmaz."
-HSYK'nın 17 Aralık'ta başlatılan operasyonu yöneten
savcıları görevden almaması için A.T. isimli kullanıcının yazdığı 18/12/2013
tarihli "Bu sefer hayır" başlıklı paylaşıma karşılık
başvurucunun destek simgesi paylaştığı belirtilmiştir.
- B.Y. isimli kullanıcının 18/12/2013 tarihinde
paylaştığı “HSYK Basın Açıklaması” ile ilgili olarak başvurucunun
19/12/2013 tarihinde “HSYK’nın açıklamasını olumlu ve değerli buluyorum.” ve
26/12/2013 tarihinde "İlgili Yönetmeliğin iptali için
Danıştay'da açılmış bir dava bulunduğundan HSYK bildirisinin Yönetmelikle
ilgili kısımları belki metinden çıkartılabilirdi. Bildirinin diğer kısımlarına
aynen katılıyorum." şeklinde paylaşımlarda bulunduğu belirtilmiştir.
- B.Y. isimli kullanıcının 26/12/2013 tarihindeki “İşte
AKKAŞ’ın Yazılı Açıklaması” başlıklı paylaşımı üzerine başvurucunun aynı
tarihte “Allah’ım sen bilirsin" şeklinde paylaşımda bulunduğu
belirtilmiştir.
- A.K. isimli kullanıcının 26/12/2013 tarihinde "Sadece
13 üye korsan bildiri yayınladı. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı M.Ş., HSYK
tarafından yapılan açıklamaya tepki gösterdi. Ş. yaptığı açıklamada, 'Sadece 13
üye korsan bildiri yayınladı. Eskiden asker adına bildiri yayımlanırdı, şimdi
HSYK yayınlıyor. Siyasî sonuç almak için savcılığın ve hakimliğin gücünü
istismar etmeyelim' dedi." şeklindeki paylaşımı üzerine başvurucunun
aynı tarihte "Kurul halinde çalışan teşkilatlardan kararlar her zaman
oy birliği ile çıkmaz; çıkması mümkün de değildir zaten. Aynı mantıkla
düşünürsek 550 sandalyeli TBMM’de yüzlerce kaçak kanun çıktı dememiz lazım.” şeklinde
paylaşımda bulunduğu belirtilmiştir.
- Başvurucunun 31/12/2013 tarihinde "HSYK’yı
kimseye yedirtmeyiz." şeklinde paylaşımda bulunduğu belirtilmiştir.
-B.Y. isimli kullanıcının 20/2/2014 tarihli “HSYK 2.
Dairesi Başkanı N.Ö.’den Açıklamalar” şeklindeki paylaşımı üzerine
başvurucunun destek simgesi paylaştığı belirtilmiştir.
-Y.S. isimli kullanıcının 2/9/2014 tarihli “Adaylık
Açıklaması” paylaşımına başvurucunun “Hayırlısı olsun” şeklinde
cevap verdiği belirtilmiştir.
28. Başvurucu; soruşturma kapsamındaki savunmasında
özetle tanık B.Ü. ile toplamda bir ay beraber çalıştıklarını, birbirlerini
tanımadıklarını, bu nedenle kendisi ile ilgili yapılan değerlendirmenin iftira
olduğunu, sosyal medyadaki paylaşımların yargı bağımsızlığını savunmak adına
yapıldığını, telefonla görüşme kaydı bulunan kişinin İstanbul Emniyet Müdürü
S.A. olduğunu ve ilgili görüşmede S.A.yı ''Geçmiş olsun.'' demek için
aradığını; HTS kayıtlarında görüştüğü kişilerin iş arkadaşları olduğunu
belirtmiştir.
29. Mahkeme 9/3/2018 tarihinde iddianamenin kabulüne
karar vermiş ve E.2018/47 sayılı dosya üzerinden kovuşturma başlamıştır.
30. Mahkeme 23/1/2019 tarihinde, terör örgütü
üyesi olma suçundan başvurucunun 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar vermiştir. Kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... FETÖ/PDY silahlı terör
örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olan sanık Akın DOMBAYCI'nın HSYK
tarafından FETÖ örgütüyle iltisakı nedeniyle hakimlik mesleğinden ihracına
karar verilmesi, T.C. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesi’ nin
16.07.2016 tarih ve 2016/4 tedbir ve 2016/345 sayılı, T.C. Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı
kararlarındaki tespitler, sosyal medya üzerinden yapmış olduğu paylaşımlarında
2010 yılında oluşan T.C. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından, bizzat
o tarihte HSYK 1. Daire Başkanı olan şüpheli İ.O.nun isteği üzerine ve yine
bizzat kendisi tarafından kaleme alınan, FETO/PDY yapılanması içerisinde
bulunan hâkim ve savcılar ile birlikte kolluk görevlileri haklarında başlatılan
adli süreç üzerine 25/12/2013 tarihli Genel Kurul Kararı şeklinde, 26/12/2013
tarihinde HSYK’nın internet sitesinde karar numarası dahi olmadan yayınlanan ve
kamuoyunda 'HSYK'nın Bildirisi' olarak bilinen, FETÖ/PDY terör örgütü üyesi
yargı mensuplarına açık destek niteliğindeki bildiri ile ilgili olarak da, söz
konusu tarihte basın açıklama yapması yetkisi Kurul Başkanı olan Adalet Bakanı
tarafından Başkan Vekili’nden alınmış ve basın açıklaması yapma yetkisi sadece
Adalet Bakanı’na ait iken, bu yetki bertaraf edilerek ve İstanbul TMK. 10.
Madde ile Yetkili Cumhuriyet Savcısı M.A. tarafından yürütmekte olduğu
soruşturmanın elinden alındığı gerekçesi ile adliye önünde basın mensuplarına
bildiri dağıtması ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından şüpheli sıfatı
ile ifadesi alınan A.H.nin 04.11.2016 tarihli beyanında da tespit ettiği gibi
tesadüf olamayacak kadar eş güdümlü ve eş zamanlı olarak yayınlanan söz konusu
bildiri ile FETÖ/PDY terör örgütü mensubu olan ve hukuksuz eylemlere imza atan
yargı mensuplarına açıkça destek verildiği anlaşılmış ve bu durum kamuoyunda da
aynı şekilde algılanmış olmasına rağmen, sanık Akın Dombaycı’nın, sosyal medya
hesabından yaptığı 26.12.2013 ve 31.12.2013 tarihli paylaşımlarında söz konusu
HSYK basın açıklamasını olumlu ve değerli bulduğuna dair ve yine o tarihte
Cumhuriyet Savcısı olan M.A.nın soruşturmanın elinden alınmasına ilişkin olarak
yaptığı yazılı basın açıklamasına ilişkin paylaşımlarına ilişkin tespitler, ve
yine aynı şekilde Aynı şekilde yine haklarında silahlı FETÖ/PDY terör örgütü
üyeliği suçundan soruşturma yapılmış olan N.Ö. ve Y.S. ile ilgili olarak
yapılmış sosyal medya paylaşımlarını onayladığına ilişkin tespitler ile arama
el koyma işlemi neticesinde sanıktan ele geçirilen dijital materyaller üzerinde
yapılan incelemede sanığın fetö/pdy terör örgütü ile bağını gösterir şekilde 15
Temmuz darbe girişimi gecesine dair görüşme kayıtları ile Türkçe Olimpiyatları
10. yılı etkinliği sırasında çekildiği tespit edilen sanığın da yer aldığı
görüntüler ile 16.07.2016 tarihinde oluşturulmuş telefon görüşme kaydı
içeriğinde ise S.A. olarak kayıtlı kişi ile yaptığı görüşmede, S.A.olarak
kayıtlı kişinin 'Senin çok değer verdiğin paralelcilerin yaptığını gördün Akın'
şeklindeki konuşmasına 'Gördüm abi gördüm, ...Allah belalarını versin' şeklinde
görüşme kayıtlarının tespit edilmiş olması hususları ile süreklilik, çeşitlilik
ve yoğunluk arz eden eylemleriyle örgütün talimatlarını yerine getirebilecek
bir konumda olduğu, tüm dosya kapsamı göz önüne alınarak sanığın süreklilik,
çeşitlilik ve yoğunluk arz edecek şekilde FETÖ silahlı terör örgütüne üye olmak
suçunu işlediğine ... [karar
verilmiştir.]"
31. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla istinaf aşamasında derdesttir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
32. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Yıldırım
Turan [GK], B. No: 2017/10536, 4/6/2020, §§ 27-82.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
33. Mahkemenin 9/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi
Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutuklamanın
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
34. Başvurucu, somut bir delil olmaksızın gerekçesiz bir
kararla tutuklanmasına karar verildiğini, tutuklama kararında tutuklama
nedenlerinin somut gerekçelerle açıklanmadığını, hakkındaki tanık beyanının
mesnetsiz olduğunu ve sosyal medya paylaşımlarının suç işlendiği yönünde
kuvvetli belirti oluşturamayacağını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini; kendisine yöneltilen suçlamaların birçok
kişiye aynı anda yöneltildiğini ve hakkında yargılama yapılmadan suçlu ilan
edilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35. Başvurucu ayrıca görevinden kaynaklanan güvencelere
riayet edilmeksizin tutuklandığını iddia etmiştir. Başvurucuya göre
tutuklanmasına karar verildiği tarihte hâkim olması dolayısıyla hakkında
soruşturma veya kovuşturma yapılabilmesi için 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı
Hâkimler ve Savcılar Kanunu'na göre gerekli özel şartlar oluşmadan soruşturma
yürütülmüş, yetkisiz ve görevsiz mercilerce hukuka aykırı olarak
tutuklanmıştır.
36. Bakanlık görüşünde, başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında
incelenmesi ve bu tedbirin meşru bir amacının olup olmadığı değerlendirilirken
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşulların gözardı edilmemesi
gerektiği ifade edilmiştir. Bakanlık ayrıca darbe teşebbüsü sonrasında
teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda,
delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik
içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz
kalmasının söz konusu olabileceğine dikkat çekmiştir. Bakanlık, tutuklama
kararının gerekçesinden başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken kuvvetli
suç şüphesini gösteren somut delillere dayanıldığının anlaşıldığı ve
tutuklamaya dair verilen kararlara ilişkin gerekçeler kapsamında başvurucunun
tutukluluğunun keyfî olduğunun savunulamayacağı görüşündedir.
37. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel
olarak başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.
b. Değerlendirme
38. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
39. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve
güvenliğine sahiptir.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik Yönünden
41. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve
tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin üyesi olduğu iddiasıdır.
Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan
olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No:
2016/49158, 26/7/2017, § 57).
42. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
(1) Genel
İlkeler
43. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate
alınacak genel ilkeler için bkz. Zafer Özer, B. No: 2016/65239,
9/1/2020, §§ 38-45.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
44. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin mensubu
olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi
olma suçlamasıyla 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
45. Diğer taraftan başvurucu, bir hâkim olarak
mesleğinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandığını iddia
etmektedir.
46. Anayasa Mahkemesi, Yıldırım Turan kararında
ilgili mevzuat çerçevesinde konuyu etraflıca değerlendirmiş ve Yargıtay
içtihatlarına da değinerek terör örgütüne üye olma suçunun kişisel bir suç
olduğunu, Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı olarak hâkim ve Cumhuriyet
savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli bulunmasa
da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için izin şartı
bulunmadığını belirterek Vergi Mahkemesi üyesi (hâkim) olan başvurucunun
tutuklanmasının kanuni dayanağının bulunduğu sonucuna varmıştır (ayrıntı için
bkz. Yıldırım Turan, §§ 108-159).
47. Somut olayda anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren
bir durum söz konusu değildir. Dolayısıyla somut olayın koşullarında
başvurucunun kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu
itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
48. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
49. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama
kararında, başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların
bulunduğuna genel olarak değinilmiş; bu olgulara ilişkin bir açıklamaya yer
verilmemiştir (bkz. § 15).
50. İddianamede ise başvurucunun meslekten ihraç
edilmesine, iletişim kayıtlarına, sosyal medya paylaşımlarına ve bir tanık
beyanında başvurucunun örgüt mensubu olduğuna dair beyanına dayanılmıştır (bkz.
§§ 25-27).
51. Başvurucunun, soruşturma mercileri ve yargı
organlarınca FETÖ/PDY ile bağlantılı yargı mensupları ve kolluk görevlilerince
Hükûmeti devirmek amacıyla yapılan örgütsel bir girişim olarak değerlendirilen
(Aydın Yavuz ve diğerleri § 30; Hüseyin Korkmaz, B. No:
2014/16835, 18/7/2018, § 76) 17-25 Aralık soruşturmalarıyla ilgili olarak
17/12/2013 tarihinde gerçekleştirilen ilk operasyon sonrasında Adli Kolluk
Yönetmeliği'nde yapılan bir değişiklik hakkında genellikle yargı mensuplarının
üye olduğu bir internet platformunda "Çağdaş hukuk normlarına göre bu
durumun açıklaması olamaz. Bağımsız adli kolluk olmadığı sürece etkin kişilere
karşı soruşturmalar imkansız gibi durmaktadır ..." ve "Son operasyon,
siyasilerin yıllardır neden adli kolluk kurulmasını istemediklerini açıkça
ortaya koymuştur. Bundan sonra adli kolluk hiç kurulmaz." şeklinde
paylaşımlarda bulunduğu belirlenmiştir. Yine bu soruşturmalarda görev alan bir
savcının -soruşturma dosyasının elinden alındığından bahisle- adliye önünde
bildiri dağıtmasıyla ilgili bu kişinin açıklamasının ifade edildiği bir
paylaşım üzerine "Allah'ım sen bilirsin" şeklinde yorumda
bulunduğu tespit edilmiştir. Başvurucu aynı platformda söz konusu Yönetmelik
değişikliğiyle ilgili olarak anılan dönemde HSYK tarafından yayımlanan
bildiriye yönelik olarak bir siyasetçi tarafından dile getirilen "Sadece
13 üye korsan bildiri yayınladı. Eskiden asker adına bildiri yayımlanırdı,
şimdi HSYK yayınlıyor. Siyasî sonuç almak için savcılığın Ve hakimliğin gücünü
istismar etmeyelim" şeklindeki açıklamalarının ifade edildiği bir
paylaşım üzerine "Kurul halinde çalışan teşkilatlardan kararlar her
zaman oy birliği ile çıkmaz; çıkması mümkün de değildir zaten. Aynı mantıkla
düşünürsek 550 sandalyeli TBMM'de yüzlerce kaçak kanun çıktı dememiz
lazım" şeklinde cevap vermiştir.
52. Başvurucunun 17-25 Aralık soruşturmalarıyla ilgili
olarak soruşturmayı yürüten yargı mensupları ve kolluk görevlilerine destek
verir mahiyetteki yorum ve değerlendirmelerini genellikle hâkim, savcı ve
avukatların üye olduğu bir internet platformunda dile getirmesi, bu
operasyonları engellemeye yönelik olarak kamu makamlarınca alınan tedbirlere
karşı tepkisini ifade etmesi ve bu bağlamda HSYK tarafından -oyçokluğuyla-
yayımlanan bildiriye ilişkin eleştiride bulunan bir siyasetçiye doğrudan cevap
niteliğinde paylaşımda bulunması olgularının -anılan paylaşımlara konu 17-25
Aralık soruşturmalarının niteliği ve amacı ile paylaşımların yapıldığı dönem
birlikte dikkate alındığında- salt kişisel olarak fikir ve kanaatlerin
paylaşılmasından öte örgütsel bir tavır olarak değerlendirilmesinin keyfî ve
temelsiz bir yaklaşım olduğunu söylemek mümkün görünmemektedir. Öte yandan
tanık B.Ü. de başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatına değinen anlatımlarda
bulunmuştur. Buna göre başvurucu yönünden suç işlediğine dair kuvvetli
belirtilerin soruşturma dosyasında mevcut olduğu söylenebilir.
53. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı
edilmemelidir.
54. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya
doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
55. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı
terör örgütüne üye olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme
suçları Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri
arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın
ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, §
61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca
anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer
alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır
(bkz. § 33; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017,
§ 148).
56. Somut olayda İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğince
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan suçun
niteliğine, kaçma şüphesine ve delilleri karartma ihtimali bulunmasına
dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 15).
57. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki
genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul
1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden delilleri etkileme ve kaçma tehlikesine
yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
58. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve
19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
59. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran
Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı
soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik,
hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık
atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme) de dikkate alındığında bu
soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
60. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 15) keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez.
61. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın
hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
62. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) bu hakka dair yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı
görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
2. Soruşturma
Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
63. Başvurucu; tutuklanmasına dayanak teşkil eden
soruşturma dosyası üzerinde gizlilik kararı bulunduğunu, dosyaya ve
tutuklanmasına neden olan esaslı delillere erişemediğini, bu nedenle tutuklama
kararına etkili bir şekilde itirazda bulunamadığını ileri sürmüştür.
64. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
65. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyasına erişimin
kısıtlanması durumlarının kişilerin özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarına
karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini incelemiş ve soruşturma
sürecinde, tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurların başvurucuya
bildirilmiş olması durumunda bu şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (Günay Dağ ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 168-176; Hidayet Karaca [GK], B. No:
2015/144, 14/7/2015, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, §§
248-257). Somut olay bakımından soruşturma dosyası incelendiğinde tutuklamaya
konu suçlamalara ilişkin temel unsurların başvurucuya bildirildiği ve
tutukluluk durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda yeterli imkânın
tanındığı anlaşıldığından anılan kararlardan ayrılmayı gerektirecek bir husus
bulunmamaktadır.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
67. Başvurucu, mal varlığı hakkında tedbir kararı
verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
68. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
69. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
hak arama yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
70. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların mal varlığına
konulan tedbir nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yaptığı
başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla bu
tedbir kararı kaldırılmış ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay
içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Mehmet Ali Aslan, B. No: 2013/2429, 30/3/2016, § 28;
Mustafa Ünal, B. No: 2017/21149, 28/11/2018, § 112). Somut olayda
başvurucu hakkında uygulanan tedbirin 21/11/2016 tarihinde kaldırıldığı
anlaşıldığından somut başvuru yönünden anılan içtihatlardan ayrılmayı
gerektirir bir durumun olmadığı değerlendirilmiştir.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
C. Aile
Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
72. Başvurucu, ailesiyle açık ve kapalı görüş ile
telefonla görüşme haklarının kısıtlanması nedeniyle aile hayatına saygı
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
73. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
74. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17).
75. Somut olayda başvurucunun, anılan iddiaları infaz
hâkimliği önüne taşıdığına ilişkin bilgi ve belge sunmadığı ve hukuk sisteminde
mevcut idari ve yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu
anlaşılmaktadır.
76. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlandığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 9/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.