TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
VOLKAN ÇAKIR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/35488)
|
|
Karar Tarihi: 7/4/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Denizhan HOROZGİL
|
Başvurucu
|
:
|
Volkan ÇAKIR
|
Vekili
|
:
|
Av. Murat ÇEKİÇ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, bankada müfettiş olan başvurucunun bir
fotoğraf paylaşımı nedeniyle iş akdinin feshedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal
ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 11/10/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1983 doğumlu olup 23/9/2007 tarihinden iş
akdinin feshedildiği 18/6/2015 tarihine kadar Türkiye Halk Bankası Anonim
Şirketinde (Banka) belirsiz süreli iş sözleşmesiyle müfettiş olarak
çalışmıştır.
9. Başvurucu, bir arkadaşının kendisine gönderdiği ve
Banka genel müdürünün odasının önündeki boş kutuları gösteren bir fotoğrafı
27/3/2015 tarihinde WhatsApp isimli telefon uygulamasındaki arkadaş
grubunda paylaşmıştır. Söz konusu arkadaş grubunda başvurucu ile aynı Bankada
görevli olan, aynı kıdem ve unvandaki müfettişler bulunmaktadır.
10. Banka, başvurucunun bahse konu paylaşımıyla Bankanın
güven ve itibarını sarsıcı faaliyette bulunduğu gerekçesiyle iş akdini
18/6/2015 tarihinde feshetmiştir.
11. Başvurucu; Bankanın fesih işleminin haksız olduğunu,
bu nedenle feshin geçersizliğine karar verilerek işe iade edilmesini, işe
başlatılmama hâlinde ise tazminat ödenmesini talep ederek Banka aleyhine işe
iade talepli tespit davası açmıştır.
12. Ankara 1. İş Mahkemesinde (Mahkeme) görülen dava
sonucunda 1/12/2015 tarihinde iş akdinin feshin geçersizliğine ve başvurucunun
işe başlatılmaması hâlinde beş aylık ücretinin tazminat olarak belirlenmesine
karar verilmiştir. Gerekçeli kararında Mahkeme şu değerlendirmelerde
bulunmuştur:
"Dosya içeriğine göre davalı
bankanın yönetim kurulu toplantısının yapıldığı 27/3/2015 günü destek personeli
olan [S.E.]'nin
güvenlik kamera izleme odasına giderek genel müdür ile yönetim kurulu
başkanının odalarının bulunduğu koridoru güvenlik kamerasından izlerken, genel
müdürün odasının önünde kutular konulduğunu görünce genel müdürün görevden
ayrılacağını düşünerek ekrandaki görüntünün fotoğrafını çekerek cep
telefonundaki whatsapp programı ile paylaşmıştır. Bu paylaşımlardan birisi de
davacının telefonuna gelince, o da bu fotoğrafı müfettiş arkadaşları ile
iletişim kurduğu gruba göndermiştir. Bu fotoğraftan teftiş kurulu başkanı
haberdar olunca açılan soruşturma neticesinde davacının doğruluk ve bağlılığa
aykırı davranışı nedeniyle İK 25/2-e maddesi uyarınca feshedilmiş ise de
davacının kendisine gelen bir fotoğrafı kendisi gibi müfettiş olarak çalışan
arkadaşları arasında paylaşmış olması doğruluk ve bağlılığa aykırı bir davranış
değildir. Ayrıca, fotoğrafta yalnızca genel müdürün odasının önünü gösteren bir
güvenlik kamerası görüntüsü olup bunu paylaşırken hakaret veya küçük düşürücü
ifadeler de bulunmadığı sabittir. Davalı işverence yapılan fesih geçersiz olup
davacının kıdem süresi 7 yılın üzerinden olduğundan, işe başlatılmaması
halinde, kendisine ödenecek olan işe başlatmama tazminatı 5 maaş olarak
belirlenmiş olup, aşağıdaki hüküm kurulmuştur."
13. Kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 22. Hukuk
Dairesi (Daire) 25/2/2016 tarihinde, başvurucuya atfedilen eylemin haklı
nedenle fesih sebebi olduğu gerekçesiyle mahkeme kararının bozularak
ortadan kaldırılmasına ve davanın reddine oyçokluğuyla karar vermiştir.
Dairenin bahse konu kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dosya kapsamına göre;
23/9/2007-18/6/2015 tarihleri arasında müfettiş olarak çalışan davacının,
bankada destek personeli olarak çalışan dava dışı [S.E.] tarafından güvenlik
kamera izleme odasında, genel müdür ile yönetim kurulu başkanın odalarının
bulunduğu koridoru güvenlik kamerasından izlerken genel müdürün odasının önünde
bulunan kutuları görünce genel müdürün görevden ayrılacağı düşüncesiyle
ekrandaki görüntüyü fotoğraflayarak cep telefonundaki whatsapp programı ile
paylaştığı, bu paylaşımın davacının telefonuna gelince davacının da bu
fotoğrafı müfettiş arkadaşıyla iletişim kurduğu guruba gönderdiği sabittir.
Halka açık bir şekilde bankacılık
faaliyetinde bulunan, borsada hisse senetleri işlem gören ülkemizin sayılı
bankalarından olan davalı bankanın genel müdürünün görevden alındığı izlenimini
verecek nitelikteki bu görüntünün kurum dışına sızması, özellikle basına
yansıması durumunda ekonomik açıdan sakıncalar doğuracağı açıktır. Yaklaşık
sekiz yıllık çalışan niteliğinde olan kıdemli müfettiş konumundaki davacı bu
riskleri öngörebilecek konumda olup davacının bu eylemi işçi-işveren arasındaki
güven ilişkisini ortadan kaldırır niteliktedir.
Davacıya atfedilen bu eylem 4857 sayılı
İş Kanunu 25/2-e. maddesi uyarınca doğruluk ve bağlılığa uymayan davranış
teşkil ettiğinden ve iş yerine ait bir sırrın ifşası niteliği taşıdığından iş
sözleşmesinin haklı sebeple feshedildiğinin kabulü ile davanın reddine karar
verilmesi gerekirken yazılı şekilde sonuca gidilmesi isabetsizdir."
14. Yargıtay bozma ilamı sonrası başvurucu vekili Daire
kararının maddi hataya dayandığını ileri sürerek bozma ilamının ortadan
kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir. Daire, başvurucu vekilinin bu
talebi üzerine 9/5/2017 tarihinde önceki kararının maddi bir hataya dayandığı
gerekçesiyle ortadan kaldırılmasına karar vermiştir. Yeniden yaptığı incelemede
Daire bir önceki ilamında ortaya koyduğu gerekçeleri aynen tekrar etmiş ancak
bu kez başvurucunun eyleminin fesih için haklı neden değil ve fakat geçerli
neden teşkil ettiğini belirterek mahkeme kararının ortadan kaldırılmasına ve
davanın reddine yeniden karar vermiştir.
15. Daire kararı başvurucuya 14/9/2017 tarihinde tebliğ
edilmiş, başvurucu 11/10/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
16. 15/11/2000 tarihli ve 4603 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası
Anonim Şirketi Hakkında Kanun'un 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
''Bankalar, anonim şirket
statüsündedirler. Bu Kanunda yer alan hükümler dışında 4389 sayılı Bankalar
Kanunu ile genel hükümlere tabidirler."
17. 4603 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (3)
numaralı fıkrası şöyledir:
''Bankalarda 31.12.2002 tarihinden sonra
özel hukuk hükümlerine tâbi olmayan personel çalıştırılamaz. Yeniden
yapılandırma sürecinde bankaların yönetim kurullarınca gerek özel hukuk
hükümlerine göre çalıştırılmak üzere kendisine sözleşme teklif edilen ancak
özel hukuk hükümlerine göre çalışmayı kabul etmeyen gerekse özel hukuk
hükümlerine göre çalışması uygun görülmeyip sözleşme imzalanmayan personel,
bankaların yönetim kurullarınca Devlet Personel Başkanlığına bildirilir."
18. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun "Feshin
geçerli sebebe dayandırılması" kenar başlıklı 18. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
''Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran
işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş
sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya
da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe
dayanmak zorundadır.''
19. 4857 sayılı Kanun'un ''İşverenin haklı nedenle
derhal fesih hakkı'' kenar başlıklı 25. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına
uymayan haller ve benzerleri:
...
e) İşçinin, işverenin güvenini kötüye
kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi
doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması.
..."
20. Olay tarihinde yürürlükte olan 4857 sayılı Kanun'un
12/10/2017 tarihli ve 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 11. maddesi ile
değiştirilmeden önceki "Fesih bildirimine itiraz ve usulü"
kenar başlıklı 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İş sözleşmesi feshedilen işçi,
fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir
sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir
ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir...
...
Feshin geçerli bir sebebe dayandığını
ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını
iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.".
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 7/4/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucu, bir fotoğrafı WhatsApp isimli
telefon uygulamasındaki grubunda kendisiyle aynı Bankada görev yapan kıdemli
müfettiş arkadaşları ve gerektiğinde kendisi hakkında soruşturma açmaya yetkili
olan teftiş kurulu başkan yardımcısına iletmekten ibaret eylemi nedeniyle iş
akdinin feshedilmesinin düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğü ile haberleşme
hürriyetini ihlal ettiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca Daire tarafından
verilen kararlarda muhtemel risklerden ve tahmine dayalı durumlardan
bahsedildiğini oysa olayda Bankanın bir zararının oluşmadığını belirterek hak
arama hürriyetinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
23. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma
hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini
söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve
yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın
haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,...
başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla
sınırlanabilir…"
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun ifade özgürlüğü, hak arama ve haberleşme özgürlüklerinin
ihlal edildiğine yönelik şikâyetlerinin bir bütün olarak ifade özgürlüğü
kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
26. İfade özgürlüğüne yönelik negatif ve pozitif
yükümlülükler arasındaki sınırların kesin biçimde tanımlanması ve birbirinden
ayrılması her durumda mümkün değildir. Devlet için öngörülen negatif
yükümlülükler, her durumda ifade özgürlüğüne keyfî surette müdahaleden
kaçınmayı gerekli kılar. Pozitif yükümlülükler de bu hakkın korunmasını ve
bireyler arası ilişkiler alanında olsa da ifade özgürlüğüne saygının
güvencelerini sağlamaya yönelik olaya özgü tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar
(benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Adnan Oktar (3), B. No:
2013/1123, 2/10/2013, § 32; Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No:
2013/4825, 24/3/2016, § 46).
27. Somut olayda başvurucunun iş sözleşmesi bir fotoğraf
paylaşımı nedeniyle feshedilmiştir. Başvurucunun iş akdini fesheden Banka 4603
sayılı Kanun gereğince genel hükümlere tabi bir anonim şirket olup başvurucu da
özel hukuk hükümlerine tabi bir personeldir (bkz. §§ 16, 17). Dolayısıyla somut
olayda kamu gücünü kullanan idarenin doğrudan müdahalesinin söz konusu olmadığı
dikkate alındığında başvurunun devletin pozitif yükümlülükleri bağlamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmektedir (aynı ölçütle negatif yükümlülük
bağlamında değerlendirmeler için bkz. Ç.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286,
2/7/2020, § 104; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, §
113).
28. Bu kapsamda somut olayda Anayasa Mahkemesince
yapılması gereken, başvurucu ile Banka arasında özel hukuk hükümlerine tabi
sözleşme ilişkisinin Banka tarafından feshedilmesi üzerine kamu makamlarınca
etkili bir yargısal sistem kurulup işletilerek başvurucunun ifade özgürlüğü ile
işverene sadakat yükümlülüğü arasında adil bir denge kurulup kurulmadığının
tespit edilmesinden ibarettir.
b. Demokratik
Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
29. İfade özgürlüğü; kişinin haber ve bilgilere,
başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden
dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli
yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına
aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil
olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye
paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda
başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu
demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal
çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe
ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü
demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No:
2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343,
4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§
35-38).
c. İşçinin
İşverene Karşı Sadakat Yükümlülüğü
30. Bir iş ilişkisinin gerek istihdam edene gerekse
istihdam edilene karşılıklı ödev ve yükümlülükler yüklediği gözden
kaçırılmamalıdır. İş ilişkisinde tarafların dilediği gibi davranması ya da
taraflardan birinin iş ilişkisinin sürdürülebilmesi açısından karşı tarafın
objektif ve makul beklentilerini yok sayarak hareket etmesi durumunda söz
konusu iş ilişkisinin sona ermesi doğal bir sonuçtur. Aksi takdirde iş ilişkisi
zorunlu ve hiçbir surette sonlandırılamaz bir niteliğe bürünür ki bu durumda iş
ilişkisinin kurulma amacının bir anlamı kalmaz (Ç.A. (3), § 112).
31. İşçilerin tabi oldukları iş sözleşmeleri gereğince
tanımlı olan mesleklerini yapmalarının mutlak bir hak olarak nitelendirilmesi
mümkün değildir. İşverenlerin çalıştırdıkları işçilerin verimli şekilde iş
görmeleri ve önceden saptanmış nesnel kurallara karşı sadakat göstermeleri
konusunda beklenti içinde olmalarının haklı bir gerekliliğe dayandığını
söylemek gerekir. Zira işin veriminin düşmesine veya işveren ile olan güven
ilişkisinin ciddi şekilde zedelenmesine işçiden kaynaklanan nedenlerle yol
açılan durumlarda işverenin menfaatinin etkileneceği açıktır. Dolayısıyla yasal
düzenlemelerin ve işverenin belirlediği kurallar çerçevesinde devam eden iş
ilişkisinin meşru nedenler ortaya çıktığında bozulması ve sona erdirilmesi
olağan bir durumdur (Ç.A. (3), § 123).
32. Bu tür durumlarda işveren tarafından hayata geçirilen
iş ilişkisinin sona erdirilmesine ilişkin tedbirin zorunlu ve başvurulabilecek
en son çare olarak nitelendirilebilmesi için işçinin işverenin menfaatine ve
beklentilerine aykırı davrandığının ortaya konulması gerekir. Başka bir deyişle
işverenin menfaatine zarar vermeyen nedenlerin zorunlu ve son çare olarak
başvurulmuş tedbirler olarak kabul edilmesi mümkün değildir (Ç.A. (3), §
124).
d. İşçinin
İfade Özgürlüğü ile İşverene Karşı Sadakat Yükümlülüğü Arasında Adil Denge
33. Kamu gücünü kullanan bir kurumda veya özel bir
firmada işçi statüsünde çalışan bir işçinin işveren ile arasındaki ilişkide
ahlak ve iyi niyet kuralları çerçevesinde hareket etmesi beklenir ve bu
bağlamda yapılacak bir saldırı haklı fesih nedeni sayılarak meşru kabul
edilebilir. Bu meşruiyet meselesi herkesin ifade özgürlüğünden
yararlanması esası gözetildiğinde işçilerin bir birey olarak Anayasa'nın 26.
maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünün korumasından yararlanması için
herhangi bir engel olarak değerlendirilemez. Dolayısıyla Anayasa'nın 26.
maddesinin getirdiği güvence, yerine getirilen görevle bağlantılı bir şekilde
genel olarak işçilerin işverenleri hakkında yaptıkları beyanları da
kapsamaktadır (bazı farklılıklarla birlikte bkz. İlter Nur, B. No:
2013/6829, 14/4/2016, § 26).
34. İşverene karşı sadakat yükümlülüğü içerisinde bulunan
çalışanın, bu bağlamda dürüstlük ve ihtiyat kaidelerine uygun bir şekilde
hareket etmesi gerekir. Bulundukları konum itibarıyla kimi zaman işveren
tarafından toplumla paylaşılmayan gizli birtakım bilgilere sahip oldukları için
çalışanların ifade özgürlüğünü kullanırken ölçülü davranmalarını beklemek
doğaldır. Ölçülü davranma yükümlülüğü çerçevesinde başvurucunun ifade özgürlüğü
ile işverene karşı sadakat yükümlülüğü arasında adil bir dengenin gözetilip
gözetilmediğinin değerlendirilmesi gerekir. Bu, soyut bir değerlendirme
değildir. Bu dengelemenin yapılabilmesi için mevcut olaya uygulanabilecek olan
ölçütlerden bazıları şöyledir: Başvurucunun amacı, iyi niyetli olup olmadığı,
ifade özgürlüğünün sırf üçüncü kişilere zarar vermek amacıyla kullanılıp
kullanılmadığı, kullanılan ifadeler ve bunların hedef alınan kişinin yaşamına
etkileri.
e. İlkelerin
Olaya Uygulanması
35. Somut olayda başvurucunun bir arkadaşı tarafından
kendisine gönderilen ve genel müdürün odasının önündeki boş kutuları gösteren
bir fotoğrafı kendisi gibi müfettiş arkadaşlarının dâhil olduğu WhatsApp
grubunda paylaşması nedeniyle iş akdi feshedilmiştir. Başvurucu dava açarak bu
fesih işleminin geçersiz olduğunu ileri sürmüş ancak Daire "halka açık
bir şekilde bankacılık faaliyetinde bulunan, borsada hisse senetleri işlem
gören" Bankanın "genel müdürünün görevden alındığı izlenimini
verecek nitelikteki" söz konusu paylaşımın "iş yerine ait bir
sırrın ifşası niteliği taşıdığını" ve başvurucunun bu eyleminin "işçi-işveren
arasındaki güven ilişkisini ortadan kaldırır nitelikte" olduğunu
değerlendirmiştir. Daire, fotoğrafın kurum dışına sızması veya basına yansıması
hâlinde doğuracağı sakıncaları gözetmiş ve başvurucunun iş akdinin
feshedilmesinin geçerli neden olarak kabul edilmesi gerektiğine karar vermiştir
(bkz. §§ 13,14).
36. Bir iş yerinde çalışanların gizli kalması gereken
bazı bilgi ve belgeleri işyeri dışına çıkartmaları veya buna yol açmaya
elverişli faaliyetlere girişmeleri iş sözleşmesine ve sadakat yükümlülüğüne
aykırı bir davranış olarak kabul edilebilir. Bu durum söz konusu faaliyetleri
gerçekleştiren kişilerin iş akdinin feshine de yol açabilir. Nitekim Daire
kararı incelendiğinde başvuruya konu paylaşımın kurum dışına sızması veya
basına yansıması hâlinde doğuracağı sakıncalar çerçevesinde bir değerlendirme
yapıldığı görülmektedir (bkz. § 13). O hâlde mevcut başvuruda başvurucunun iş
akdinin feshedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine ilişkin şikâyeti
incelenirken yukarıda belirtilen ilkeler ışığında (bkz. § 34) Dairenin bozma
ilamında yer alan gerekçeler değerlendirilmelidir.
37. Somut olayda başvurucunun ifade özgürlüğü ile
işverene karşı sadakat yükümlülüğü arasında adil bir denge kurulabilmesi için
öncelikle olgusal bir durum ifade eden söz konusu fotoğrafın kim tarafından,
kimlerle ve hangi şartlarda paylaşıldığının irdelenmesi gerekir. Başvurucu,
işveren Bankada müfettiş olarak görev yapmakta olup başvuruya konu fotoğrafı
sadece aynı Bankada kendisi gibi müfettiş olan belirli sayıda arkadaşının
bulunduğu WhatsApp grubunda paylaşmıştır. Üstelik başvurucunun iddiasına
göre grup üyelerinden biri de başvurucu hakkında soruşturma açmaya yetkili
kişilerden olan teftiş kurulu başkan yardımcısıdır. Bu çerçevede söz konusu
paylaşımın kişilerin güvendikleri insanlarla kurdukları kapalı bir grupta
yapıldığı anlaşılmakta olup başvurucunun söz konusu paylaşımı yapmakta kötü
niyetinin bulunduğunu veya işverene zarar verme amacının bulunduğunu söylemek
mümkün görünmemektedir.
38. Eldeki başvuruda değerlendirilmesi gereken bir diğer
husus ise başvurucunun söz konusu paylaşımının işveren üzerindeki etkileridir.
Daire kararında başvurucunun söz konusu paylaşımın, yapıldığı ortamın kendine
has özellikleri veya daha geniş bir ifadeyle başvuruya konu fotoğrafın
paylaşılma şartlarının olayın bütünselliği içinde yeri değerlendirilmeksizin
fotoğrafın kurum dışına sızması hâlinde "genel müdürünün görevden
alındığı izlenimini verecek" bir etkisinin olduğu ve bunun ekonomik
sakıncalara yol açabileceği kabul edilmiştir. Bununla birlikte
Dairenin böyle bir sonuca varması, ancak başvurucunun söz konusu fotoğraf
paylaşımına onun verdiği anlamın ötesinde anlamlar yüklemesi ile mümkün
olmuştur. Başvurucunun kullandığı ifadelere onun verdiği anlamın ötesinde bir
anlam yüklenmemelidir (benzer değerlendirmeler içeren birçok karar arasından
bkz. Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 72;
Tansel Çölaşan, § 69; Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/6/2015, §
50). Somut olayda ise kişilerin aynı Bankada ve aynı görevde bulunan ve
birbirleriyle belirli derecede güven ilişkisi içinde olan çalışma
arkadaşlarının kurdukları çeşitli iletişim gruplarında kullandıkları ifade
yöntemlerine aşırı bir anlam yüklenmiştir. Söz konusu paylaşımın üçüncü
kişilerle paylaşılmaması, kurum dışına çıkartılmaması ve herhangi bir tehlikeliliğinin
ortaya çıkmaması karşısında derece mahkemelerinin başvuruya konu paylaşımın
kurum dışına sızması hâlinde büyük zararlar doğacağı varsayımlarının kabul
edilmesi için daha fazla olgusal veriye ve değerlendirmeye ihtiyaç vardır.
39. Böylelikle somut olayda Daire; başvurucunun
ifadelerinin işverenine karşı sadakat yükümlülüğüne hangi yönlerden aykırılık
oluşturduğu ve söz konusu son derece ağır tedbire zorunlu ve en son çare olarak
(bkz. § 32) başvurulup başvurulmadığı hususlarında yukarıda yapılan açıklamalar
çerçevesinde yeterli bir değerlendirme yapmaksızın başvurucunun iş akdinin
feshinin geçerli bir nedene dayandığına karar vermiş, başvurucunun ifade
özgürlüğü ile işverene karşı sadakat yükümlülüğü arasında bir denge kurmaya
çalışmamıştır. Bu sebeple Dairenin başvurucunun iş akdinin feshinin geçerli bir
nedene dayandığına ilişkin ileri sürdüğü gerekçeler, başvurucunun ifade
özgürlüğü hakkına yapılan müdahale için ilgili ve yeterli olarak kabul
edilemez.
40. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde
güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
41. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
42. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve
tazminat talep etme hakkını saklı tuttuğunu ifade etmiştir.
43. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
44. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
45. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
46. İncelenen başvuruda, başvurucunun bir fotoğraf
paylaşımı nedeniyle iş akdinin feshi işleminin geçersizliği talebinin
reddedilmesine ilişkin Daire kararının gerekçesinin ilgili ve yeterli olmadığı,
bu nedenle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
47. Bu durumda ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak amacıyla Yargıtay ilgili hukuk dairesine gönderilmesini
sağlamak üzere Ankara 1. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
48. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve
3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla
Yargıtay ilgili hukuk dairesine gönderilmesini sağlamak üzere Ankara 1.
İş Mahkemesine (E.2015/868, K.2015/802) GÖNDERİLMESİNE,
D. 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 7/4/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.