TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAMİT ALİHANSOY VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/35581)
|
|
Karar Tarihi: 29/9/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
M. Emin ŞAHİNER
|
Başvurucular
|
:
|
1. Hamit ALİHANSOY
|
|
|
2. Kasım ALİHANSOY
|
|
|
3. Metin ALİHANSOY
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Mehmet Şerif HASAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; ceza soruşturması kapsamında mal varlığı üzerine
ihtiyati tedbir uygulanması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/10/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. 2017/35581 numaralı bireysel başvuru ile aynı tarihte yapılan
2017/35583 ve 2017/34484 numaralı bireysel başvuruların konu yönünden hukuki
irtibatlarının bulunması nedeniyle 2017/35581 numaralı bireysel başvuru dosyası
ile birleştirilmesine, incelemenin bu dosya üzerinden yürütülmesine ve diğer
başvuru dosyalarının kapatılmasına karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
A. Başvuru Tarihinden
Önce Yaşanan Gelişmeler
9. Nevşehir Cumhuriyet Başsavcılığınca (Cumhuriyet Başsavcılığı)
başvurucuların da dâhil olduğu bir kısım şüpheli hakkında suç işlemek amacıyla
kurulan örgüte üye olma, petrol kaçakçılığı, özel kanunları gereğince gümrük
vergilerinden kısmen veya tamamen muaf olarak ithal edilen eşyayı ithal amacı
dışında başka bir kullanıma tahsis etme, 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi
Usul Kanunu'na muhalefet, kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği, örgüte
bilerek isteyerek yardım etme, suçtan kaynaklanan mal varlığı değerini aklama
ve kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçlarını işledikleri şüphesiyle
ceza soruşturması başlatılmıştır.
10. Soruşturma sırasında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
7/5/2012 tarihinde 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 282.
maddesinde yer alan suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama suçunu
işledikleri iddiasıyla başvurucuların bankalarda bulunan hak ve alacaklarına,
ortağı bulundukları şirketlerdeki ortaklık paylarına, nakliye ve taşıt
araçlarına, gayrimenkulleri üzerine devir ve temliki önleme amacına yönelik
olarak 5237 sayılı Kanun'un 54., 55. ve 60. maddeleri kapsamında müsadere
edilebilmeleri için ihtiyati tedbir konulması talep edilmiştir.
11. Nevşehir 2. Sulh Ceza Mahkemesi de Cumhuriyet Başsavcılığının
talebine uygun olarak 7/5/2012 tarihli kararı ile başvurucuların mezkûr mal
varlığına, araçlarına, şirket hisselerine ve banka hesapları üzerine 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 128. maddesi gereğince
elkoyma şeklinde ihtiyati tedbir kararı vermiştir.
12. Cumhuriyet Başsavcılığının 16/7/2012 tarihli iddianamesi ile
başvurucuların da dâhil olduğu bir kısım şüpheli hakkında suç işlemek amacıyla
kurulan örgüte üye olma, petrol kaçakçılığı, özel kanunları gereğince gümrük
vergilerinden kısmen veya tamamen muaf olarak ithal edilen eşyayı ithal amacı
dışında başka bir kullanıma tahsis etmek, Vergi Usul Kanunu'na muhalefet, kamu
görevlisinin resmî belgede sahteciliği, örgüte bilerek isteyerek yardım etme,
suçtan kaynaklanan mal varlığı değerini aklama ve kamu görevlisinin resmî
belgede sahteciliği suçlarından cezalandırılmaları istemiyle kamu davası
açılmıştır.
13. Nevşehir 1. Asliye Ceza Mahkemesince 19/9/2012 tarihinde
görevsizlik kararı verilmiştir. Görevsizlik kararına itiraz edilmesi üzerine
Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesince de 3/10/2012 tarihinde görevsizlik kararı
kaldırılmıştır. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 27/11/2012 tarihli tarihli ilamı
ile görevli mahkemenin Nevşehir 1. Asliye Ceza Mahkemesi olduğuna karar
verilmiştir.
14. Nevşehir Cumhuriyet Başsavcığı tarafından Nevşehir Ağır Ceza
Mahkemesinde bir kısım şüpheli hakkında resmî evrakta sahtecilik suçundan
cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmıştır. Nevşehir Ağır Ceza
Mahkemesi, dosya kapsamından tespit edilemeyen bir tarihte tarafları ve konusu
aynı olup fiilî ve hukuki bağlantı bulunduğunu belirterek E.2012/749 sayılı
dosya ile E.2018/197 sayılı dosyanın birleştirilmesine ve yargılamanın
E.2013/235 sayılı üzerinden yürütülmesine karar vermiştir.
15. Başvuruculardan Hamit Alihansoy ile bir kısım şüphelilerin
müdafii tarafından 9/5/2017 tarihli duruşmada şirketlerin, mal varlıklarının ve
diğer araçların üzerlerindeki tedbirlerin tamamen kaldırılması talebinde
bulunulmuştur. Mahkeme ise anılan duruşmada dosyanın kapsamlı oluşu ve heyet
değişikliği gözönünde bulundurularak talebin bir sonraki celse
değerlendirilmesine, bu aşamada karar verilmesine yer olmadığına karar
vermiştir. Buna mukabil Mahkeme 19/9/2017 tarihli bir sonraki duruşmada bu
hususta bir karar vermemiştir.
16. Başvurucular 13/10/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
B. Başvuru Tarihinden
Sonra Yaşanan Gelişmeler
17. Mahkeme tarafından yapılan yargılama sonucunda 21/2/2019
tarihinde başvurucuların petrol kaçakçılığı, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte
üye olma, özel kanunları gereğince gümrük vergilerinden kısmen veya tamamen
muaf olarak ithal edilen eşyayı ithal amacı dışında başka bir kullanıma tahsis
etmek, kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği, örgüte bilerek isteyerek
yardım etme, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerini aklama ve kamu görevlisinin
resmî belgede sahteciliği suçlarından hapis ve adli para cezası ile
cezalandırılmalarına karar vermiştir. Mahkeme ayrıca başvurucuların tedbir
kararına konu taşıt ve nakil araçları, paraları ve şirket hisselerinin 5237
sayılı Kanun'un 59. maddesi gereğince ayrı ayrı müsaderelerine karar vermiştir.
Karar gerekçesinde, mahkûmiyet hükmü tesis edilirken 97 No.lu klasörde bulunan
14/12/2018 tarihli ve 67 No.lu klasörde bulunan 17/8/2015 tarihli Mali Suçları
Araştırma Kurulu Başkanlığı raporlarının, iletişimin tespiti tutanaklarının,
arama elkoyma tutanaklarının, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurulu, Gelir İdaresi Başkanlığı, Konya Küçük ve Orta Ölçekli
Mükellefler Grup Başkanlığı, TUBİTAK Marmara Araştırma Merkezi tarafından
hazırlanan bilirkişi raporlarına dayanıldığı belirtilmiştir.
18. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
istinaf aşamasında derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 5271 sayılı Kanun’un
"Taşınmazlara, hak ve alacaklara elkoyma" kenar başlıklı
128. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Soruşturma veya kovuşturma konusu
suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan
kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait;
a) Taşınmazlara,
b) Kara, deniz veya hava ulaşım araçlarına,
c) Banka veya diğer malî kurumlardaki her
türlü hesaba,
d) Gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki her
türlü hak ve alacaklara,
e) Kıymetli evraka,
f) Ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık
paylarına,
g) Kiralık kasa mevcutlarına,
h) Diğer malvarlığı değerlerine,
Elkonulabilir. Somut olarak belirlenen Bu
taşınmaz, hak, alacak ve diğer malvarlığı değerlerinin şüpheli veya sanıktan
başka bir kişinin zilyetliğinde bulunması halinde dahi, elkoyma işlemi
yapılabilir. (Ek cümle: 21/2/2014 – 6526/10 md.) Bu madde kapsamında elkoyma
kararı alınabilmesi için ilgisine göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Mali Suçları Araştırma Kurulu, Hazine
Müsteşarlığı ve Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan,
suçtan elde edilen değere ilişkin rapor alınır. Bu rapor en geç üç ay içinde
hazırlanır. Özel sebepler zorunlu kıldığında bu süre talep üzerine iki ay daha
uzatılabilir.
(2) Birinci fıkra hükmü;
a) Türk Ceza Kanununda tanımlanan;
...
6. Dolandırıcılık (madde 157, 158),
...
Hakkında uygulanır.
(3) Taşınmaza elkonulması kararı, tapu
kütüğüne şerh verilmek suretiyle icra edilir.
...
(5) Banka veya diğer malî kurumlardaki her
türlü hesaba elkonulması kararı, teknik iletişim araçlarıyla ilgili banka veya
malî kuruma derhâl bildirilerek icra olunur. Söz konusu karar, ilgili banka
veya malî kuruma ayrıca tebliğ edilir. Elkoyma kararı alındıktan sonra,
hesaplar üzerinde yapılan bu kararı etkisiz kılmaya yönelik işlemler
geçersizdir.
..."
20. 5271 sayılı Kanun’un
"Elkonulan eşyanın iadesi" kenar başlıklı 131. maddesi
şöyledir:
''(1) Şüpheliye, sanığa veya üçüncü kişilere
ait elkonulmuş eşyanın, soruşturma ve kovuşturma bakımından muhafazasına gerek
kalmaması veya müsadereye tabi tutulmayacağının anlaşılması halinde, re'sen
veya istem üzerine geri verilmesine Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme
tarafından karar verilir. İstemin reddi kararlarına itiraz edilebilir.
(2) 128 inci madde hükümlerine göre elkonulan
eşya veya diğer malvarlığı değerleri, suçtan zarar gören mağdura ait olması ve
bunlara delil olarak artık ihtiyaç bulunmaması halinde, sahibine iade edilir.''
21. 5237 sayılı Kanun’un "Kazanç
müsaderesi" kenar başlıklı 59. maddesi şöyledir:
"(1) Suçun işlenmesi ile elde edilen veya
suçun konusunu oluşturan ya da suçun işlenmesi için sağlanan maddi menfaatler
ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik
kazançların müsaderesine karar verilir. Bu fıkra hükmüne göre müsadere kararı
verilebilmesi için maddi menfaatin suçun mağduruna iade edilememesi gerekir.
(2) Müsadere konusu eşya veya maddi
menfaatlere elkonulamadığı veya bunların merciine teslim edilmediği hallerde,
bunların karşılığını oluşturan değerlerin müsaderesine hükmedilir.
(3) (Ek: 26/6/2009 – 5918/2 md.) Bu madde
kapsamına giren eşyanın müsadere edilebilmesi için, eşyayı sonradan iktisap
eden kişinin 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun iyiniyetin
korunmasına ilişkin hükümlerinden yararlanamıyor olması gerekir."
B. Uluslararası Hukuk
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre mülkiyetin kamu
yararına kullanımının kontrolüne veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural
çerçevesinde incelediği elkoyma ve müsadere tedbirleri, suçla mücadele için
etkili ve gerekli bir araçtır (Raimondo/İtalya,
B. No: 12954/87, 22/2/1994, §§ 27, 30). AİHM suçtan elde edilen gelirlerin veya
mal varlığının müsadere edilmesinin suçla mücadelede caydırıcılığın sağlanması
ve suçtan gelir elde edilmemesinin güvence altına alınması yönleriyle kamunun
yararına olduğunu kabul etmiştir (Phillips/Birleşik
Krallık, B. No: 41087/98, 5/7/2001, § 52).
24. AİHM, gerek Avrupa ortak hukukuna gerekse de evrensel hukuk
standartlarına göre yolsuzluk, kara para aklama veya uyuşturucu suçları gibi
ciddi suçlar yönünden müsadere için mahkûmiyet kararının gerekli olmadığını
vurgulamıştır. İkincisi haksız yere elde edilmiş olduğu varsayılan mülkün meşru
kökenini kanıtlama yükümlülüğü kanunla hukuk davaları da dâhil olmak üzere
cezai olmayan müsadereye ilişkin yargılama süreçlerinde muhataplar üzerine de
bırakılabilir. Üçüncü olarak müsadere tedbirinin sadece suçtan elde edilen
gelirlerle ilgili değil suç gelirlerini dönüştürerek veya bu gelirlerin devri
veya karıştırılması yoluyla elde edilen herhangi bir gelir ya da dolaylı
menfaatleri içeren mülkler yönünden de uygulanabileceği belirtilmiştir. Son
olarak ise AİHM'e göre müsadere tedbiri, sadece suç isnadında bulunulan şüpheli
veya sanıklar yönünden değil söz konusu varlıkların elde edilmesindeki rolünü
gizleyen, iyi niyetli olmayan mülk sahibi üçüncü kişiler bakımından da
uygulanabilir (Telbis ve Viziteu/Romanya,
B. No: 47911/15, 26/6/2018, § 76).
25. AİHM'e göre mülkün kamu yararına kullanılmasının kontrolü
kapsamında mülke el konulması hususunda devletlerin geniş bir takdir yetkisi
bulunmakla birlikte bu yetkinin devlete tanınması kişilerin mülkünden yoksun
bırakılması gibi ağır bir sonuca da yol açmaktadır. Bu nedenle başvurucunun
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin keyfî veya öngörülemez olmaması için bazı
usule ilişkin güvenceler öngörülmelidir. AİHM, kişilere keyfî müdahalelerden
korunmak amacıyla mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden tedbirlerin kanun dışı,
keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını
sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması
güvencesinin sağlanması gerektiğini belirtmektedir. Bu değerlendirme ise
uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (AGOSI/Birleşik Krallık, B. No: 9118/80, 24/10/1986, § 60; Saccocia/Avusturya, B. No: 69917/01,
18/12/2008, § 89;
Džinić/Hırvatistan, B. No: 38359/13, 17/5/2016, § 68).
26. Bu bağlamda suçtan elde edilen gelirlerin müsadere
edilmesinin şikâyet edildiği Denisova ve
Moiseyeva/Rusya (B. No: 16903/03, 1/4/2010) kararında,
başvurucuların müsadereye ilişkin yargılama sürecine dâhil edilmeyerek müsadere
tedbirine yönelik olarak etkili bir şekilde karşı koyabilme imkânının
kendilerine tanınmaması sebebiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz
olduğu sonucuna varılmıştır (Denisova ve
Moiseyeva/Rusya, §§ 60-64).
27. Bunun yanında AİHM, müsadere ve elkoyma gibi tedbirlerin
ayrıca suça konu menfaat ile orantılı olması gerektiğini belirtmektedir.
Nitekim Dzinic/Hırvatistan
kararında, elkoyma tedbirinin muhtemel bir müsadereyi güvence altına almak için
uygulandığını gözeten AİHM, başvurucunun mülküne elkonulması tedbirinin meşru
olsa da el konulan mülkün değeri ile karşılaştırılmaksızın uygulanmasının adil
dengenin gerekliliklerine uygun olmadığını kabul ederek sonuca varmıştır (Džinić/Hırvatistan, §§ 67-82).
28. AİHM ayrıca mülk sahibinin davranışları ile kanuna aykırı
eylem arasındaki illiyet bağının kamu makamlarınca makul bir şekilde
değerlendirilmesini de başka bir güvence ölçütü olarak değerlendirmektedir.
Bununla birlikte AİHM, kamu yararının gerektirdiği bazı durumlarda böyle bir
ilişki mevcut olmasa dahi elkoyma ve müsaderenin uygulanabileceği gerçeğini
yadsımamaktadır. Ancak böyle bir durumda yani elkoyma ve müsaderenin muhakkak
uygulanması gerektiği kabul edildiği takdirde özellikle iyi niyetli üçüncü
kişiler yönünden eşyanın belirli koşullar dâhilinde iadesi veya bu mümkün
olamıyorsa eşya sahibinin zararının tazminine yönelik bir iç hukuk yolunun
mevcut olması, ölçülülüğün unsurlarından biri olarak değerlendirilmektedir (AGOSI/Birleşik Krallık, §§ 57-61; Vasilevski/Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B.
No: 22653/08, 28/4/2016, §§ 56-60; Sulejmani/Eski
Yugoslav Cumhuriyeti, B. No: 74681/11, 28/4/2016, §§ 40-44). AİHM bu
ilkenin beraat eden mülk sahipleri yönünden de uygulanacağını belirtmektedir (Jucys/Litvanya, B. No: 5457/03, 8/1/2008,
§ 36).
29. Riela ve diğerleri/İtalya
((k.k.), B. No: 52439/99, 4/9/2001) kararına konu olayda, organize
suç örgütlerinin faaliyetleri çerçevesinde elde edildiği gerekçesiyle
başvurucuların taşınmazları, araçları ve şirket hisselerinin müsadere edilmesi
söz konusudur. AİHM derece mahkemelerinin başvurucuların mali durumlarının
özenli bir şekilde analiz edilerek müsadere edilen malların yalnızca
başvurucuların kanun dışı kazançlarıyla elde edilebileceği yönündeki değerlendirmelerini
dikkate alarak mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin takip edilen meşru amaç ile
karşılaştırıldığında orantısız olmadığı sonucuna varmıştır.
30. Phillips/Birleşik Krallık
kararına konu olayda, başvurucunun uyuşturucu madde ticareti suçundan hapis cezası
ile cezalandırılmasına hükmedilmiş; müsadereye ilişkin olarak ayrıca yürütülen
davada da gümrük makamlarınca görevlendirilen uzman kişi tarafından düzenlenen
rapora istinaden suçtan elde edildiği gerekçesiyle başvurucunun üç yıl içinde
91.400 İngiliz sterlini ödemesine karar verilmiştir. AİHM başvurucunun altı
yıllık bir dönemde uyuşturucu kaçakçılığından gelir elde ettiğini ve bu parayı
mal varlığı içinde akladığı yönündeki derece mahkemelerinin
değerlendirmelerinin makul olduğunu, başvurucuya yeterli itiraz imkânlarının
tanındığını, müsadere usulü çerçevesinde varılan kanaatin ise adil ve savunma
hakkına saygılı bulduğunu belirtmiştir. AİHM sonuç olarak müdahalenin bu alanda
kamu makamlarına tanınan geniş takdir yetkisi de dikkate alındığında ölçülü
olduğu gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir (Phillips/Birleşik Krallık, §§ 50-53).
31. Telbis ve Viziteu
kararında da AİHM, başvurucuların sanığın yakınlarının mal varlığının suçtan
elde edildiği gerekçesiyle müsadere edilmesi hususunda, yolsuzlukla mücadele
alanında kamu makamlarının geniş bir takdir yetkisinin bulunduğu ve somut
olayda müsadere tedbirinin uygulanmasına karşı başvuruculara etkili bir savunma
ve itiraz hakkının tanındığı, derece mahkemelerinin kararlarının da keyfî
olmadığı gerekçesiyle ölçülü bir müdahale olduğu sonucuna varmıştır (Telbis ve Viziteu/Romanya, § 81).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 29/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
33. Başvurucular, Mahkemece mal varlıkları üzerine konulan
tedbirlerin uzun süredir devam etmesinin ekonomik faaliyetlerini olumsuz
etkilediğinden ve hak ihlali oluşturduğundan yakınmışlardır. Başvuruculara göre
ortak oldukları şirketlerde küçük hisseleri olmasına rağmen konulan tedbir
kararı nedeniyle diğer ortaklar da haksız yere mağdur edilmişlerdir.
34. Başvurucular mevzuata göre mal varlığı değerlerine
elkonulabilmesi için tahdidi olarak sayılan suçlardan olan örgüt kurma suçunun bu kapsamdan çıkarıldığını,
bu nedenle tedbir kararının haksız bir şekilde devam ettiğini belirtmişlerdir.
Başvurucular ayrıca mevzuattaki yeni değişikliklere göre kanun koyucu
tarafından elkoyma kararı verme imkânının sınırlandırılmış olup bu yetkinin
sulh ceza mahkemelerinden alınarak ağır ceza mahkemelerine verildiğini ifade
etmişlerdir. Diğer yandan başvurucular, Türkiye'deki tüm dosyalar üzerindeki
tedbirlerin kaldırılmasına rağmen Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/235 Esas
sayılı dosyası üzerinde devam etmesinin de haksızlık olduğunu ileri
sürmüşlerdir. Başvurucular sonuç olarak uzun süredir devam eden haksız tedbir
kararı nedeniyle mülkiyet hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
35. Anayasa’nın
"Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular eşitlik ilkesinin de ihlal
edildiğini ileri sürmekte ise de mal varlığı değerleri üzerine konulan tedbirin
uzun süredir devam ettiğine yönelik şikâyetlerinin esas itibarıyla mülkiyet
hakkını ilgilendirdiği anlaşıldığından başvurucuların bütün şikâyetlerinin
mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
38. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet
hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal
varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut
olayda başvurucuların el konulan taşıt ve nakil araçları, bankalarda bulunan
hesaplarındaki para ve şirket hisselerinin mülk teşkil ettiğinde kuşku
bulunmamaktadır.
b. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
39. Anayasa Mahkemesi daha önce müsadere veya mülkiyetin kamuya
geçirilmesi yönündeki tedbirlerin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini
kabul etmiş ve mülkten yoksun bırakma sonucuna yol açsa dahi niteliğini ve
amacını gözeterek müdahaleleri mülkiyetin kamu yararına kullanılmasının
kontrolüne veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelemiştir (Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044,
17/12/2015, §§ 57, 58; Mahmut Üçüncü,
B. No: 2014/1017, 13/7/2016, §§ 67-70; Eyyüp
Baran, B. No: 2014/8060, 29/9/2016, §§ 62-67; Fatma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu, B. No:
2014/5167, 28/9/2016, §§ 58-62).
40. Somut olayda da bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucuların taşıt ve nakil araçlarına, banka
hesapları ve şirket hisselerine suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerinin
aklama suçunu işledikleri gerekçesiyle el konulmasının ve üzerindeki tedbir
kararların uzun süredir devam etmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği
açık olup suçtan mülk edinilmemesini amaçlayan müdahalenin yukarıda değinildiği
gibi üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi uygun görülmüştür.
c. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
41. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
42. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması
gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya
uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması
ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, § 62).
i. Kanunilik
43. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması,
müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun
hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518,
26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve
diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
44. Somut olayda başvurucuların suçtan kaynaklanan mal varlığı
değerlerinin aklama suçunun işlendiği iddiasına ilişkin olarak yürütülen
soruşturma kapsamında başvurucuların taşıt ve nakil araçlarına, banka
hesaplarına ve şirket hisselerine 5271 sayılı Kanun'un 128. maddesi uyarınca
elkoyma tedbiri uygulandığı anlaşılmaktadır. Bu kanun hükmünün belirli,
öngörülebilir ve ulaşılabilir olduğunda bir tereddüt bulunmadığından
müdahalenin kanuni bir dayanağı mevcuttur.
ii. Meşru Amaç
45. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı
ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı,
mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması
imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının
kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir
sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır.
Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde
getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her
somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (bazı değişikliklerle
birlikte bkz. Nusrat Külah, B.
No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis
Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
46. Müsadere veya müsadereyle suçta kullanılan, kullanılmak
üzere hazırlanan veya suçtan meydana gelen eşyanın mahkûmiyete rağmen suçlunun
elinde bırakılmamasıyla suçtan gelir elde edilmemesi, ayrıca suçla ilgili veya
bizatihi suç teşkil eden eşyanın ülke ekonomisi, kamu düzeni ve güvenliği ile
toplum ve çevre sağlığı bakımından arz ettiği tehlikelerin önlenmesi
amaçlanmıştır. Böylece suçla mücadelede caydırıcılığın sağlanması, yeni
suçların işlenmesinin önüne geçilmesi ve suça konu tehlike arz eden mülkün
kullanılması ile dolaşımının engellenmesi hedeflenmektedir (Fatma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu, § 69).
47. Suçlarla mücadele çerçevesinde elkoyma, müsadere veya
mülkiyetin kamuya geçirilmesi gibi tedbirlerin önemli ve gerekli birer araç
olduğu kuşkusuzdur. Bu bağlamda suça konu mülkün kullanılmasının ve devrinin
engellenmesi suretiyle suçtan gelir ya da mal varlığı elde edilmemesi veya
başkalarına ait mal varlığı değerlerinin hukuka aykırı olarak elden
çıkarılmasının engellenmesi amaçlanmaktadır. Somut olay bakımından da
başvurucuların suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerinin aklama suçundan elde
edilen gelirlerle edinildiği iddia edilen taşıt ve nakil araçlarına, bankalarda
bulunan hesaplarındaki paralara ve şirket hisselerine 5271 sayılı Kanun'un 128.
maddesi uyarınca elkoyma tedbiri uygulandığı anlaşılmaktadır. Böylelikle suçla
mücadelede caydırıcılığın sağlanması, yeni suçların işlenmesinin önüne
geçilmesi ve başkalarına ait olabileceği değerlendirilen mal varlığı
değerlerinin hukuka aykırı olarak elden çıkarılarak telafisi imkânsız
zararların meydana gelmemesi hedeflenmektedir. Dolayısıyla müdahalenin kamu
yararına dayalı, meşru bir amacının olduğu kuşkusuzdur.
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
48. Son olarak kamu makamlarınca başvurucuların mülkiyet
haklarına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacın
gerçekleştirilmesi için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük
ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
49. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §
38).
50. Mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Anayasa'nın 13. ve
35. maddelerine göre ölçülü olabilmesi için her şeyden önce öngörülen kamu
yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olması zorunludur. Diğer taraftan
müdahalede bulunulurken ilgili kamu yararı amacını gerçekleştirmeye en uygun
aracın seçilmesi gerekmektedir. Bu alanda hangi araçların tercih edileceği ise
öncelikli olarak daha isabetli karar verebilecek konumda olan ilgili kamu
makamlarının yetkisindedir. Bu nedenle hangi aracın tercih edileceğinin
belirlenmesi hususunda idarelerin belli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Ne
var ki seçilen aracın gerekliliğine ilişkin olarak idarelerin sahip olduğu
takdir yetkisi sınırsız değildir. Tercih edilen aracın müdahaleyi ulaşılmak
istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağırlaştırması durumunda Anayasa
Mahkemesince müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılması mümkündür. Ancak
Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı denetim, seçilen aracın isabet
derecesine yönelik olmayıp hak ve özgürlükler üzerinde oluşturduğu müdahalenin
ağırlığına dönüktür (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Hamdi Akın İpek, B. No: 2015/17763,
24/5/2018, § 108; Hanife Ensaroğlu,
B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 67).
51. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde
bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (bazı değişikliklerle
birlikte bkz. Arif Güven, B. No:
2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
52. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden
söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda
korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da
ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da
makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu
makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması
güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe
bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk,
B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 36; Bekir
Yazıcı, § 71).
53. Ayrıca mülkiyet hakkına müdahaleye yol açan tedbirlerin
keyfî veya öngörülemez biçimde uygulanmaması gerekmektedir. Aksi takdirde
mülkiyet hakkının etkin bir biçimde korunması mümkün olmaz. Bu sebeple kamu
makamlarınca başvurucunun eylemi ile tedbire yol açan kanuna aykırılık arasında
bağlantı olduğunu gösterir makul bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu bağlamda
elkoyma veya müsadere gibi tedbirler yoluyla mülkiyet hakkına yapılan
müdahalelerin bireyin menfaatleri ile kamunun yararı arasında olması gereken
adil dengeyi bozmaması için suça veya kabahate konu eşyanın malikinin davranışı
ile kanunun ihlali arasında uygun bir illiyet bağının olması ve iyi niyetli eşya malikine eşyasını
-tehlikeli olmaması kaydıyla- geri kazanabilme olanağının tanınması veya iyi
niyetli malikin bu nedenle oluşan zararının tazmin edilmesi gerekmektedir (Bekir Yazıcı, §§ 31-80; Hanife Ensaroğlu, § 66; Hamdi Akın İpek, § 115).
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
54. Somut olayda elkoyma tedbiri ile yapılan müdahalenin suçtan
gelir veya mal varlığı elde edilmemesi yönündeki amacı gerçekleştirmek için elverişli bir araç olduğunda tereddüt
bulunmamaktadır.
55. Mahkeme tarafından 21/2/2019 tarihinde başvurucuların
mahkûmiyetine ve tedbire konu mallarının da müsadere edilmesine karar
verilmiştir. Buna göre başvurucuların mezkûr mal varlıkları üzerindeki tedbirin
varlığı 6 yıl 9 ay 14 gün sürmüştür. Başvuruculardan Hamit Alihansoy ile bir
kısım şüphelilerin müdafii İ.A. 9/5/2017 tarihli duruşmada şirketlerin, mal
varlıklarının ve diğer araçların üzerindeki tedbirlerin tamamen kaldırılması
talebinde bulunmuşlardır. Mahkeme ise anılan duruşmada dosyanın kapsamlı oluşu
ve heyet değişikliği gözönünde bulundurularak talebin bir sonraki celse
değerlendirilmesine, bu aşamada karar verilmesine yer olmadığına karar
vermiştir. Buna mukabil Mahkeme 19/9/2017 tarihli bir sonraki duruşmada bu
hususta bir ara karar vermeyerek tedbirlerin kaldırılmasına yönelik talepleri
zımnen reddetmiştir. Buna göre başvurucuların mal varlıkları üzerindeki
tedbirin kaldırılması hususunda gerekli yasal girişimde bulunmuş olmalarına
karşılık tedbir kararının kaldırılmasına yönelik taleplerinin hiçbir gerekçe
gösterilmeden zımnen reddedildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucuların
mal varlığı üzerindeki tedbirin tedbire konu mal varlığı hakkında müsadere
kararı verilmesine kadar geçen süre boyunca devam etmesinin gerekli olup olmadığı tartışmalıdır.
56. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi tedbir süresinin uzunluğu
bağlamında müdahalenin orantılı olup olmadığını da değerlendirerek sonuca
varacaktır.
57. Somut olayda haklarında yürütülen soruşturma kapsamında
başvurucuların bir kısım mal varlığı değerleri üzerine tedbir konulmuştur.
Soruşturma süresince devam eden tedbir kararları kovuşturma aşamasında da
kaldırılmamıştır. Mahkeme tarafından yapılan yargılama sonucunda 21/2/2019
tarihinde başvurucuların petrol kaçakçılığı, suç işlemek amacıyla kurulan
örgüte üye olma, özel kanunları gereğince gümrük vergilerinden kısmen veya
tamamen muaf olarak ithal edilen eşyayı ithal amacı dışında başka bir kullanıma
tahsis etmek, kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği, örgüte bilerek
isteyerek yardım etme ve suçtan kaynaklanan mal varlığı değerini aklama
suçlarından hapis ve adli para cezası ile cezalandırılmalarına karar vermiştir.
Mahkeme ayrıca başvurucuların tedbir kararına konu taşıt ve nakil araçları,
paraları ve şirket hisselerinin 5237 sayılı Kanun'un 59. maddesi gereğince ayrı
ayrı müsaderelerine karar vermiştir. Dava hâlihazırda istinaf aşamasında
derdest olup mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir.
58. Başvurucuların mal varlıkları hakkında Nevşehir 2. Sulh Ceza
Mahkemesince verilen 7/5/2012 tarihli tedbir kararına ilişkin olarak Nevşehir
Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden yargılama süreci boyunca ise herhangi bir
açıklama yapılmamış, tedbirin kaldırılması veya devamı yönünde hüküm tesis
edilmemiştir. Üstelik 5271 sayılı Kanun'un 128. maddesinde el koyma tedbiri
yönünden katalog suçlar yönünden 21/12/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 10.
maddesi ile 24/11/2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun'un 25. maddesi uyarınca
yapılan değişikliklerin de tartışılmadığı görülmektedir. Mahkeme tedbirin
kaldırılmasına yönelik talepler hakkında da açık şekilde bir kabul ya da ret
kararı vermemiştir. Bu nedenle yargılama sürecinde kaldırılması yönünde bir
karar verilmeyen tedbire ilişkin kısıtlamanın devam ettiği değerlendirilmiştir.
Başvurucular hakkında yargılama sürecinin sonunda her ne kadar mahkûmiyet hükmü
tesis edilip tedbire konu mal varlıkları hakkında müsadere kararı tesis edilmiş
ise de mezkûr karar istinaf aşamasındadır. Bu durumda başvurucular hakkında
verilen tedbir kararının 6 yıl 9 ay 14 gün devam ettiği görülmektedir.
59. Kişilerin mal varlığı değerleri üzerine konulan tedbirin
ölçülü olduğundan bahsedebilmek için uzayan süreç nedeniyle orantısız,
dolayısıyla ölçüsüz hâle dönüşmemesi gerekir. Her olayın özelliğine göre bu
sürenin makul olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği de açıktır. Somut
olayda başvurucuların mal varlığı değerleri üzerinde 2012 yılından bu yana
devam eden tedbir kararının süresinin öngörülebilir ve makul olduğundan
bahsetmek mümkün değildir. Kaldı ki hukuk mahkemelerince de tedbir konulduğunun
belirtilmesine, tedbirin koşullarına ve iadeye ilişkin hükümler karşısında
(bkz. §§ 19, 20) başvurucuların yargılama sürecinde tedbir kararının
kaldırılması talebinin ilk derece mahkemesince niçin değerlendirilmediği ve
niçin tedbirin devamına ihtiyaç duyulduğu da açıklanamamıştır. Dolayısıyla
uygulanan tedbir kararlarının uzun süredir devam etmesinin başvuruculara şahsi
olarak aşırı bir külfet yüklediği, bu sebeple müdahalenin kamu yararı ile başvurucuların
mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil dengeyi başvurucular
aleyhine bozduğu ve ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.
60. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
61. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
62. Başvurucular, mal varlığı değerleri üzerine konulan
tedbirlerin kaldırılması talebinde bulunmuştur.
63. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875,
7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
64. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
65. Anayasa Mahkemesi, elkoyma tedbirinin uygulanmasının makul
bir süreyi aşması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna
varmıştır. Somut başvuruda bu sebeple ihlalin yargı kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
66. Somut olayda Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı elkoyma
tedbirinin kaldırılmasını gerektirmemektedir. Bununla birlikte Anayasa
Mahkemesi mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılan tedbirin uzun
sürmesine ilişkin olarak tedbir sürecinde mülkiyet hakkının gerektirdiği
ivediliğin ve özenin gösterilmesi bakımından yargısal makamların sorumluluğu
olduğuna dikkati çekmektedir.
67. Buna göre başvuru konusu olayda ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması bakımından etkin giderim yolu tazminat olarak görülmektedir.
Mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek
olan manevi zararları karşılığında her bir başvurucuya ayrı ayrı net 6.000 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
68. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 772,50 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.772,50 TL tutarındaki yargılama giderinin
başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara ayrı ayrı net 6.000 TL manevi tazminat
ÖDENMESİNE,
D. 772,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücreti olmak üzere toplam
3.772,50 TL tutarındaki yargılama giderlerinin başvuruculara MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine
ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesine
(E.2013/235, K.2019/87) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.