TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MURAT TÜRK BAŞVURUSU (7)
(Başvuru Numarası: 2017/37794)
Karar Tarihi: 10/3/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Burhan ÜSTÜN
Kadir ÖZKAYA
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Ali KOZAN
Başvurucu
Murat TÜRK
Vekili
Av. Ramazan DEMİR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucu tarafından avukatına gönderilmek istenen mektubun sakıncalı bulunarak muhatabına gönderilmemesine karar verilmesi nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/11/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Ödemiş T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu)hükümlü olarak bulunmaktadır. Başvurucu, Avukat R.D.ye beş sayfadan oluşan bir mektup göndermek istemiştir.
8. Söz konusu mektubun ilk üç sayfasında 4/8/2016 tarihinde Ceza İnfaz Kurumunda yaşanıldığı iddia edilen olayların anlatıldığı, son iki sayfasında ise olaya karışan hükümlülerin vasileri ile avukatlarının isimlerinin yazıldığı görülmüştür.
9. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığının (Disiplin Kurulu) 26/5/2015 tarihli sakıncalı mektup değerlendirme kararıyla mektubun muhatabına gönderilmemesine karar verilmiştir. Karar gerekçesinde; mektubun içeriğinde Ceza İnfaz Kurumunun güvenliği açısından sorun yaratacak, Kurum personelini hedef gösteren, onları küçük düşürücü yalan yanlış ifadeler olduğu belirtilmiştir. Ayrıca Ceza İnfaz Kurumu hakkında gerçeği yansıtmayan kurum ve kuruluşları paniğe sevk edecek beyanların mevcut olduğu ifade edildikten sonra 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun'un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün 91. maddesinin (3) numaralı fıkrasına dayanılarak mektubun muhatabına gönderilmemesine karar verilmiştir.
10. Anılan karara itiraz eden başvurucu dilekçesinde; avukatına kapalı zarf içinde göndermek istediği mektup içeriğinin 4/8/2016 tarihinde Ceza İnfaz Kurumunda yaşanılan olaylarla ilgili dilekçe, bir kısım hukuki belgeler ile olaydan etkilenen hükümlülerin vasilerinin ve avukatlarının bilgilerinden oluştuğunu vurgulamıştır. Mektubun muhatabı avukatın anılan tarihte Ceza İnfaz Kurumunda meydana gelen olaylarla ilgili açılan davada kendilerini temsil edeceğini, mektup içeriğinin savunmaya yönelik olduğunu ifade eden başvurucu, yargıya yansıyan olayların gelişimini anlattığı mektuba gerçeği yansıtmayan gerekçelerle, savunma hakkını engellemek amacıyla el konulduğunu iddia etmiştir.
11. Ödemiş İnfaz Hâkimliği (İnfaz Hâkimliği)başvurucunun itirazını 20/9/2017 tarihli kararla reddetmiştir. Kararda; mektubun Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren içeriğe sahip olduğu vurgulanarak mektubun gönderilmemesine ilişkin Disiplin Kurulu kararının usul ve yasaya uygun olduğu ifade edilmiştir.
12. Başvurucu tarafından İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı Ödemiş Ağır Ceza Mahkemesine yapılan itiraz 11/10/2017 tarihli kararla reddedilmiştir. Karar gerekçesinde, İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğuna ilişkin değerlendirmeye yer verilmiştir.
13. Nihai karar 7/10/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 15/11/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
15. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan incelemede; başvurucunun mektubunda anlattığı Ceza İnfaz Kurumunda geçen olaylarla ilgili hükümlülerin şikâyeti üzerine Ödemiş Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma yürüttüğü (2016/3507) görülmüştür. Anılan soruşturma sonucunda bazı görevliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olup bazı infaz koruma memurları hakkında ise Basit Yaralama, Görevi Kötüye Kullanma ve Zor Kullanma Yetkisine İlişkin Sınırın Aşılması suçlarından iddianame düzenlemiştir. Ödemiş 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 9/10/2017 tarihinde anılan iddianameyi kabul ettiği ve 2017/689 Esas sayılı yargılamanın derdest olduğu görülmüştür. Öte yandan aynı olay nedeniyle başvurucunun da aralarında bulunduğu hükümlülerin ceza infaz koruma memurlarını yaraladıklarına ilişkin yapılan suç duyurusu ile ilgili Ödemiş Cumhuriyet Başsavcılığınca ayrı bir soruşturma yapılmış ve hükümlüler hakkında yürütülen 2016/3586 sayılı soruşturma neticesinde, 22/9/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında hükümlü ve tutukluların gönderdiği veya kendilerine gönderilen mektupların denetlenmesine dayanak oluşturan mevzuata yer vermiştir (Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, §§ 16-20). Somut olay bakımından uygulanan mevzuat ayrıca aşağıda belirtilmiştir.
17. 5275 sayılı Kanun'un "Hükümlünün mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı " kenar başlıklı 68. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
"Hükümlü tarafından resmî makamlara veya savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi değildir."
18. 5275 sayılı Kanun'un 59. "Avukat ve Noterle görüşme hakkı" kenar başlıklı 59. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(5) Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinde ve İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerinde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardan mahkûm olanların avukatları ile görüşmelerinde, toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürüldüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirildiğine, bu örgütlere emir ve tâlimat verildiğine veya yorumları ile gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletildiğine ilişkin bilgi, bulgu veya belge elde edilmesi hâlinde, Cumhuriyet başsavcılığının istemi ve infaz hâkiminin kararıyla, üç ay süreyle; görüşmeler teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilebilir, hükümlü ile avukatın yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla görevli görüşmede hazır bulundurulabilir, hükümlünün avukatına veya avukatın hükümlüye verdiği belge veya belge örnekleri, dosyalar ve aralarındaki konuşmalara ilişkin tuttukları kayıtlara elkonulabilir veya görüşmelerin gün ve saatleri sınırlandırılabilir."
19. 12/10/2004 tarihli 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Suç İşlemek amacıyla örgüt kurma" kenar başlıklı 220. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması hâlinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır..."
20. 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün (İnfaz Tüzüğü/Tüzük) "Hükümlünün mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı" kenar başlıklı 91. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi değildir. Ancak, hükümlünün savunması için avukatına gönderilen mektup, faks veya telgraflar 84 üncü maddenin ikinci fıkrasının (c) bendinin (2) numaralı alt bendinde belirtilen hâllerin gerçekleşmesi hâlinde, bu gönderiler hakkında da 84 üncü maddenin ikinci fıkrasının (c) bendinin (2) numaralı alt bendinde belirtilen esas ve usuller uygulanır."
21. İnfaz Tüzüğü'nün "Avukatla görüşme " kenar başlıklı 84. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendinin (2) numaralı alt bendi şöyledir:
"(2) 5237 sayılı Kanunun 220 nci maddesinde, İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer alan suçlardan mahkûm olan hükümlülerin avukatları ile ilişkisinde avukatın savunmaya ilişkin olduğunu beyan ettiği belge ve dosyalar fiziki olarak aranabilir. Konusu suç teşkil eden fiilleri işlediğine, infaz kurumunun güvenliğini tehlikeye düşürdüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık ettiğine ilişkin bulgu veya belge elde edilmesi halinde, Cumhuriyet başsavcılığının istemi ve infaz hâkiminin kararıyla, bir görevli görüşmede hazır bulundurulabileceği gibi bu kişilerin avukatlarına verdiği veya avukatlarınca bu kişilere verilen belgeler infaz hâkimince incelenebilir. İnfaz hâkimi belgenin kısmen veya tamamen verilmesine veya verilmemesine karar verir. Bu karara karşı ilgililer, 4675 sayılı Kanuna göre itiraz edebilirler."
B. Uluslararası Hukuk
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"(1) Herkes .... yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir."
23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre hükümlü ve tutuklular Sözleşme kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, § 69). AİHM, ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda, mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebileceğini kabul etmiştir. Ancak bu durumda dahi hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik herhangi bir sınırlama makul ve ölçülü olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72 ..., 25/3/1983, §§ 99-105).
24. AİHM kararlarına göre haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan mevzuatın ulaşılabilir, yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından öngörülebilir olması gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlandırma meşru bir amaca dayalı olmalıdır. Bunun yanı sıra müdahale demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 85-90; Klass ve Diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71, 6/9/1978, §§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88, 25/3/1992, § 34).
25. AİHM, mahpuslar ve avukatları arasındaki haberleşmenin, Sözleşme’nin 8. maddesi altında imtiyazlı olduğunu ve avukat-müvekkil haberleşmesinin gizliliği ilkesinin gözetilmesini temel kural olarak kabul etmektedir. AİHM, ceza infaz kurumu makamlarının, bir avukattan mahpusa gelen mektubun olağan tespit yöntemlerinin açığa çıkaramadığı yasadışı bir içerik ihtiva ettiğine inanmak için makul sebepleri olduğunda, mektubu sadece açabileceklerini fakat mektubun okunamayacağını vurgulayarak üye devletlerin avukat ile mahpus arasındaki haberleşmeyi korumak için mektubun okunmasını engellemeye yönelik, mahpusun önünde açmak gibi uygun güvenceler sağlamasını gerektiği belirtilmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 48).
26. AİHM bir avukat ile irtibat kurmanın nihayetinde Sözleşme'nin 8. maddesi gereğince özel bir haktan istifade etmek olduğunun altını çizmekle birlikte mahpusun avukatına gönderdiği ve avukatından gelen postalarının okunmasının yalnızca istisnai durumlarda mümkün olduğunu belirtmektedir. AİHM'e göre bir mahpustan avukatına giden veya ondan gelen bir mektubun okunmasına, bu ayrıcalıklı iletişimin kötüye kullanıldığına, mektubun içeriğinin ceza infaz kurumunun güvenliğine bir tehdit oluşturduğuna ya da başka bir açıdan suç oluşturduğuna ilişkin makul nedenlerin varlığı hâlinde izin verilebilir. AİHM makul gerekçeler kavramı koşullara bağlı olarak değişebileceğini kabul etmekle birlikte yansız bir gözlemciyi ayrıcalıklı iletişim kanalının kötüye kullanıldığına ikna edecek olguları ve bilgileri içermesi gerektiğini vurgulamaktadır (Campbell/Birleşik Krallık, § 48; Fazıl Ahmet Tamer/Türkiye, B. No: 6289/02, 5/12/2006, §§ 51-52).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 10/3/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli yardım Talebi Yönünden
28. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını ödeyecek gelirinin olmadığı beyan ederek, adli yardım talebinde bulunmuştur.
29. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucu; mektubunda 4/8/2016 tarihinde Ceza İnfaz Kurumunda yaşanılan işkence ve kötü muamele sayılabilecek olaydan etkilenen hükümlülerle birlikte suç duyurusunda bulunduğunu ve Ödemiş Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma başlattığını belirtmiştir. Avukatına yargısal süreçlerde kullanılmak üzere göndermek istediği mektubunda savcılığa yansıyan olayın detayları ile olaydan etkilenen hükümlülerin bilgilerine yer verdiğini ancak mektuba mevzuata aykırı bir şekilde el konulduğunu ifade etmiştir. Mektubun yaşamış olduğu olayla ilgili gerekli itiraz ve başvuruları yapması için avukata gönderilen bir savunma evrakı olduğu konusunda tereddüt olmamasına rağmen Ceza İnfaz Kurumunun ve derece mahkemelerinin yasal dayanağı olmayan, yeterli gerekçe içermeyen kararları ile savunma hakkının kısıtlandığını ayrıca itirazlarını sunması engellenerek silahların eşitliği ilkesine aykırı davranıldığını vurgulamıştır. Başvurucu bu nedenlerle adil yargılanma ve özel hayata saygı hakları ile haberleşme hürriyetininihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Bakanlık görüşünde; mektubun alıkonulmasına ilişkin yargı kararlarında yer alan gerekçelerin yeterli olduğu, kararlardaki tespit ve sonuçların yasanın uygulanması niteliğinde olduğu; bu anlamda Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükleri ihlâl eder nitelikte olmadığı veya adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermediği belirtilmiştir. Etkili savunma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialar yönünden ise somut başvuruda, başvurucunun hangi yasal yollara başvurmak için mektubunu avukatına gönderdiği, şikâyetçi olmak için mi hakkında şüpheli sıfatıyla yapılan işlemlere ilişkin mi avukatına ulaşmak istediğini açıklamadığı, hangi hakkın nasıl ihlal edildiğine dair özlü somut bilgiler ileri sürmediği; başvurucunun söz konusu mektubu avukatına ulaştıramamış olması şüphelisi olduğu dosya bakımından kendisini nasıl dezavantajlı duruma düşürdüğüne dair bir açıklama yapmadığı vurgulanmıştır. Yürütülen soruşturmada başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş olması nedeniyle başvurucunun şikâyetine konu olan hususun sürecin bütünlüğü içerisinde başvurucunun adil yargılanma hakkını ihlal etmediği değerlendirilmesine yer verilmiştir.
2. Değerlendirme
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, göndermek istediği mektubun Disiplin Kurulunca sakıncalı görülerek alıkonulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin engellenmesine ilişkindir. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında bu tür başvurular haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmiştir (Ahmet Temiz, § 23; Özkan Kart (2), B. No: 2013/1201, 20/5/2015, § 22; Ramazan Vural, B. No: 2013/1148, 7/7/2015, § 24; Kemal Yiğit, B. No: 2013/1700, 20/1/2016, § 26).
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmadığı anlaşılan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
34. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın "Haberleşme hürriyeti" kenar başlıklı 22. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. ...
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir."
35. Anayasa Mahkemesinin Ahmet Temiz (§§ 28-34) kararında hükümlü ve tutukluların gönderdiği veya kendilerine gönderilen mektuplara ceza infaz kurumunun ilgili kurulları tarafından yapılan müdahalelere ilişkin genel ilkeler belirtilmiştir. Buna göre haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan mevzuatın ulaşılabilir, yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından öngörülebilir olması gerekir. İkinci olarak söz konusu müdahale meşru bir amaca dayanmalı, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve ölçülü olmalıdır.
36. Disiplin Kurulu, başvurucunun avukatına göndermek istediği mektubun sakıncalı olduğunu değerlendirerek el konulmasına karar vermiştir. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme hürriyetine bir müdahalede bulunulduğu açıktır.
37. Anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz, § 36).
38. Haberleşme hürriyetinin düzenlendiği Anayasa'nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında, söz konusu sınırlama sebeplerine bağlı kalınarak yapılacak sınırlamanın ancak usulüne uygun olarak verilecek hâkim kararıyla mümkün olabileceği belirtildikten sonra üçüncü fıkrasında "İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir" denilerek bu kuralın da mutlak olmadığı ve bu kurala bazı kurumlar yönünden kanunla sınırlamalar getirilebileceği açıkça düzenlenmiştir (AYM, E.2014/122, K.2015/123, 30/12/2015, § 71).
39. Ceza infaz kurumları, Anayasa'nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında istisnaların uygulanacağı kamu kurumlarındandır. Bununla birlikte hükümlü ve tutuklular, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak tutma olarak değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa’nın koruma alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptirler. Ancak ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suç işlenmesinin önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi ceza infaz kurumunda düzenin ve güvenliğin teminine yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda bu haklar sınırlanabilir. Bu durumda dahi mahkûmların haklarına yönelik yapılacak sınırlandırmalar temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin olarak Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen kanunla, meşru bir amaçla ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve ölçülü olma şartlarını taşımalıdır (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, §§ 50-51).
40. İlgili hukukta belirtilen mevzuat hükümleri (bkz. 14-18) incelendiğinde; hükümlü tarafından savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgrafların denetime tâbi olmadığı 5275 sayılı Kanun tarafından açıkça düzenlenerek mahpus ile avukatı arasındaki yazışmaya ayrı bir önem verildiği görülmüştür. Öte yandan bu kuralın istisnası 5275 sayılı Kanun'un 59. maddesinde ve Tüzük'ün 84. ve 91. maddelerinde belirtilmiştir. Anılan düzenlemelerden 5237 sayılı Kanun’un 220. maddesi ile ikinci kitap dördüncü kısım dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçlardan mahkûm olan hükümlünün, savunması için avukatına gönderdiği mektup, faks veya telgrafların Kanun'da belirtilen şartların oluşması halinde infaz hâkimliği tarafından incelenebileceği ve gönderilere infaz hâkimliğinin kararıyla el konulabileceği anlaşılmaktadır. Bu durum gözetildiğinde, mahpusun avukatıyla yazışmasının denetlenmesi yönünden ayrıcalıklı güvenceler öngörüldüğü söylenebilir.
41. Öte yandan Anayasa Mahkemesi Kemal Yiğit kararında (§ 53) avukata gönderilen mektup, faks veya telgrafın incelenme yöntemine ilişkin ilkeleri belirlemiştir. Bu bağlamda 5237 sayılı Kanun’un 220. maddesinde,ikinci kitap dördüncü kısım dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçlardan mahkûm olan hükümlülerin avukatına verdiği mektupların konusu suç teşkil eden fiiller içerdiğine, infaz kurumunun güvenliğini tehlikeye düşürdüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık ettiğine ilişkin olduğu yani savunmaya ilişkin olmadığı düşünülüyorsa, söz konusu belgelerin savunmaya ilişkin olup olmadığını değerlendirilmedenfiziki olarak denetlenmesi ve infaz hâkimliğine yollanması gerekmektedir.İnfaz hâkimliği ise avukata gönderilmek istenen mektubun savunmaya ilişkin olup olmadığı yönünde bir değerlendirme yaparak karar vermelidir.
42. Somut olayda başvurucunun Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını ayırmaya çalışmak ve silahlı terör örgütüne üye olmak suçlarından hükümlü olduğu görülmüştür. Bu bağlamda, 5237 saylı Kanun'un 220. maddesi kapsamında kalan suçtan hükümlü olan başvurucunun avukatına göndermek istediği mektubun savunmaya ilişkin olup olmadığı yönünde bir incelemeden geçirilebileceği anlaşılmaktadır. Bu kapsamda yapılacak iş mektubun savunmaya ilişkin olmadığı düşünülüyorsa, mektubun incelenmek üzere infaz hâkimliğine gönderilmesi ve infaz hâkimliği tarafından incelenerek bir karar verilmesinden ibarettir.
43. Başvuru konusu olayda, başvurucunun avukatına mektup göndermek istediği konusunda bir tereddüt yoktur. Bu duruma rağmen Disiplin Kurulunun doğrudan inceleme yaparak mektubun sakıncalı olduğundan bahisle muhatabına gönderilmemesine karar verdiğigörülmüştür. Başvurucunun Ceza İnfaz Kurumunda yaşandığını iddia ettiği olaylarla ilgili yargısal süreçte ve savunmasında kullanılmak üzere mektubu avukatına gönderdiği yönündeki açık itirazına rağmen, İnfaz Hâkimliği ve itiraz mercinin de mektubun savunmaya ilişkin olup olmadığı yönünde bir inceleme yapmadığı anlaşılmıştır. Bu durum gözetildiğinde, avukata gönderilen mektubun savunmaya ilişkin olup olmadığı yönünde inceleme yapma ve karar verme yetkisinin İnfaz Hâkimliğinde olduğu, ancak somut olayda anılan yetkiye uygun işlem yapılmadığı, dolayısıyla başvurucunun haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin kanuni dayanağının olmadığı sonucuna varılmıştır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
c. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
46. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
47. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
48. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
49. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
50. İncelenen başvuruda haberleşme hürriyetinin yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte derece mahkemeleri de ihlali giderememişlerdir. Bu açıdan ihlal aynı zamanda mahkeme kararından da kaynaklanmıştır.
51. Bu durumda haberleşme hürriyetinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ödemiş İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
52. Öte yandan başvurucunun Anayasa'nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğinin tespit edilmesi sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya takdiren net 2.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
53. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin haberleşme hürriyetine yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ödemiş İnfaz Hâkimliğine (E.2017/1243, K.2017/1278) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 2.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin bilgi edinilmesi için Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/3/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.