TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MAHMUT FELHAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/38119)
|
|
Karar Tarihi: 11/3/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Ali KOZAN
|
Başvurucu
|
:
|
Mahmut FELHAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Rüstem TİKEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle
kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının; yargılamanın uzun sürmesi
nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/11/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Bel ve bacakta ağrı, yürüyememe ve kamburluk şikâyetleri
nedeniyle Şanlıurfa Devlet Hastanesi Fizik Tedavi Servisindeyatan hasta olarak
tedavi gören başvurucunun ayağında, yapılan enjeksiyondan sonra uyuşma meydana
gelmiştir. Tedaviyi yürüten doktor tarafından soğuk uygulama yapılmış ve bir
kısım tetkikler sonrası şikâyetin enjeksiyondan kaynaklanmadığı düşüncesiyle
rutin tedaviye devam edilmiştir. Başvurucu kendi isteği ile Ankara Numune
Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilmiş, burada yapılan muayene ve
tetkiklerden sonra kendisine, altı ay süreyle önerilen tıbbi tedavi ve fizik
egzersizlerine davam edilmesi hâlinde kesin iyileşme olacağı bilgisi verilmiştir.
8. Hatalı enjeksiyon nedeniyle oluşan zararlarının tazmini için
idareye yaptığı başvuruya olumsuz yanıt alan başvurucu, 12/5/2004 tarihinde
idareye karşıtam yargı davası açmıştır. Yargılama sürecinde Adli Tıp Kurumu
tarafından 15/9/2008 tarihli rapor hazırlanmıştır. Raporda; başvurucunun sol
ayağında oluşan güçsüzlüğün enjeksiyon nöropatisi ile uyumlu olduğu, ancak
enjeksiyonun yanlış yere yapıldığına dair tıbbi bir kayıt bulunmadığı, bel ve
sırt ağrılarına yönelik olarak kalçadan ağrı kesici yapılmasının genel tababet
kuralları içinde olduğu belirtilmiştir. Başvurucunun itirazı üzerine Adli Tıp
Kurumu 3. İhtisas Kurulu tarafından hazırlanan 6/5/2009 tarihli ek raporda da
ilk rapordaki sonuç tekrarlandıktan sonra, enjeksiyonun doğru yere yapılması hâlinde
bile nöratipiye neden olabileceği ve başvurucuda oluşan şikâyetin komplikasyon
olarak kabul edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Anılan raporlara itiraz üzerine
Adli Tıp Kurumu Adana Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 2/7/2010 tarihli raporu
hazırlanmıştır. Anılan raporda da İhtisas Kurulunun tespitleri tekrarlandıktan
sonra; başvurucunun sol ayağında oluşan güçsüzlüğün enjeksiyon nöropatisi ile
uyumlu olduğu, enjeksiyona bağlı nöropatilerin komplikasyon olarak kabul
edildiği, enjeksiyonu yapan memura kusur atfedilemeyeceği, başvurucunun beden
gücünde kayıp oranının yüzde on yedi olduğu ifade edilmiştir.
9. Şanlıurfa İdare Mahkemesi (Mahkeme) 29/7/2010 tarihinde
davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucuda meydana
gelen rahatsızlık ile kendisine uygulanan iğne arasında illiyet bağı
bulunduğunun anlaşıldığı, ancak bilirkişi raporları gözetildiğinde meydana
gelen rahatsızlık nedeniyle idareye yüklenebilecek herhangi bir kusurun
bulunmadığı, ayrıca dava konusu olayda başvurucunun manevi değerlerinde bir
eksilme olduğunun hukuken kabul edilemeyeceği ifade edilmiştir.
10. Başvurucu anılan karara karşı temyiz kanun yoluna
başvurmuştur. Danıştay Onbeşinci Dairesi 27/5/2014 tarihinde, reddedilen
tazminat üzerinden nisbi vekâlet ücretine hükmedilmesine ilişkin kısmın
bozulmasına, kararın davanın reddine ilişkin kısımlarının ise usul ve hukuka
uygun olması nedeniyle onanmasına karar vermiştir. Başvurucunun karar düzeltme
talebi aynı Dairenin 8/10/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Anılan karar başvurucuya
24/10/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
11. Bozma kararına uyan Mahkeme vekâlet ücreti yönünden
yargılamaya devam ederek,13/1/2016 tarihinde idare lehine vekâlet ücretine
hükmedilmemesine karar vermiştir. Anılan kararın taraflarca temyiz edilmesi
üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesi 14/12/2016 tarihinde, 27/5/2014 tarihli
kararı ile derece mahkemesinin davanın reddine ilişkin kısmını onadığını ve bu
yönüyle kararın kesinleştiğini hatırlatarak ilk temyiz incelemesinde ileri
sürülen temyiz nedenlerin yinelenerek kararın kesinleşmiş olan kısmın
bozulmasının istenmesine olanak bulunmadığını vurgulamış ve başvurucunun temyiz
talebinin incelenmeksizin reddi ile kararın onanmasına hükmetmiştir. Başvurucunun
karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 19/9/2017 tarihli kararıyla
reddedilmiştir.
12. Nihai karar 26/10/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 23/11/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 11/3/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
15. Başvurucu; devlet hastanesinde yatan hasta olarak tedavi
görürken hatalı yapılan iğne sonucu sakat kaldığını, idarenin hizmet kusurunun
sabit olmasına rağmen tazminat talebinin reddedilmesinin haksız olduğunu
belirtmiştir. Sakatlığı ile yapılan iğne arasında illiyet bağının olduğunun
bilirkişi raporuyla da belirlendiğini, ancak raporlar arasındaki çelişkinin
giderilmesi yönündeki taleplerinin Mahkeme tarafından kabul edilmediğini,
yargılama aşamasında iğneyi kimin yaptığının bile tam olarak tespit
edilmediğini, temizlik işçilerinin iğne yaptığı hususunun idare tarafından da
bilindiğini ancak olayın üstünün kapatılmaya çalışıldığını ifade eden
başvurucu, idarenin kusuru gözetilerek sakatlığının adil bir karşılık verilerek
giderilmediğini, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
16. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
17. Anayasa'nın "Sağlık
hizmetleri ve çevrenin korunması" kenar başlıklı 56. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
"Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh
sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi
artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden
planlayıp hizmet vermesini düzenler."
18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16).
19. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, kasıt söz konusu
olmaksızın hekim kusuru nedeniyle vücut bütünlüğünün zarar gördüğü şeklindeki
tıbbi ihmale dair şikâyetleri Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında
düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında
incelemiştir (Melahat Sönmez, B.
No: 2013/7528, 9/9/2015; Ahmet Sevim,
B. No: 2013/474, 9/9/2015; Hilmi Düzgüner,
B. No: 2014/9690, 11/5/2017).
20. Anılan kararlar doğrultusunda somut olayda başvurucuların
tıbbi ihmale dayalı tüm şikâyetlerinin Anayasa'nın 17. maddesinin birinci
fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında
incelenmesi gerekmektedir.
21. Öte yandan 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin
(5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1)
numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği,
başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yapılması gerekir.
22. Somut olayda, başvurucunun maddi ve manevi tazminat
talebinin reddine ilişkin derece mahkemesi kararının, Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 8/10/2015 tarihli kararıyla kesinleştiği, nihai kararın 24/10/2015
tarihinde tebliğ edildiği, bu tarihten itibaren otuz günlük başvuru süresi
geçtikten sonra 23/11/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunulduğu,
anlaşılmıştır. Öte yandan başvurucunun Dairenin kısmen bozma kararına uyularak
vekâlet ücreti yönünden yürütülen yargılamanın sonuçlanmasından sonra başvuru
yapmasının, maddi ve manevi tazminatın reddine ilişkin kesinleşen karar
yönünden bireysel başvuru için öngörülen yasal süreye bir etkisinin olmadığı
anlaşılmıştır.
23. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu 12/5/2004 tarihinde açtığı tam yargı davasının
19/9/2017 tarihinde sonuçlandığını belirterek, yargılamanın çok uzun sürmesi
nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
25. 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan
25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve
6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların
Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
26. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel
başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat
Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
27. Anayasa Mahkemesi Ferat
Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında; yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı
ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin
yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini
tartışmıştır (Ferat Yüksel, §
26).
28. Ferat Yüksel
kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması
ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş
şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden
mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün
olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel
olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda
değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat
Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi,
ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma
ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna
başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun
ikincil niteliği ile
bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat
Yüksel, §§ 35, 36).
29. Mevcut başvurunun bu kısmı yönünden söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianınsüre aşımı
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
C. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
11/3/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.