TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NURAY ÖZTÜRK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/38142)
|
|
Karar Tarihi: 10/6/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Volkan SEVTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Nuray ÖZTÜRK
|
Vekili
|
:
|
Av. İbrahim ÖZCAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; müşterek çocuğun yurt dışında bulunan mutat
meskenine iade edilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının, istinaf ve
temyiz incelemelerinin duruşmasız yapılması nedeniyle de adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 29/11/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) ile erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan başvurucu ile
Türkiye Cumhuriyeti ve aynı zamanda Almanya Federal Cumhuriyeti vatandaşı M.Ö.
22/12/2010 tarihinde evlenmiştir. Sonrasında başvurucu ile eşi Almanya'da
yaşamaya başlamışlar ve 2/9/2012 tarihinde Almanya doğumlu M.Ö. isimli bir
erkek evlatları dünyaya gelmiştir.
9. Başvurucu ve oğlu 13/5/2015 tarihinde Türkiye'ye
gelmiştir. Başvurucu, Türk makamlarına eşi ile boşanmaya karar vermeleri
nedeniyle boşanma davasını Türkiye'de açmak üzere geldiğini ifade etmiştir.
Başvurucunun eşi ise Alman makamlarına beyanında, oğlunun annesiyle birlikte
bilgisi dâhilinde ziyaret ve tatil amacıyla Türkiye'ye geldiklerini ancak
10/6/2015 tarihinde (uçak dönüş bilet tarihi) Almanya'ya dönmeleri gerekirken
başvurucunun geri dönmemesi nedeniyle bu tarihten itibaren oğlunun
alıkonulduğunu iddia etmiştir.
10. Başvurucu 16/6/2015 tarihinde eşi aleyhine boşanma
davası (boşanma, velayet, nafaka ve tazminat talepli) açmıştır.
A. Çocuğun İadesi Talebiyle Açılan Dava Süreci
11. Başvurucunun eşi, Türkiye'de alıkonulmak suretiyle
müşterek çocuğun mutat meskenine dönmesinin engellediğini iddia ederek
25/11/1980 tarihli Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair
Sözleşme (Lahey Sözleşmesi) uyarınca iade işlemlerinin başlatılması talebiyle
8/9/2015 tarihinde Almanya makamlarına başvurmuştur.
12. Söz konusu talep, Almanya merkezî makamı tarafından
Lahey Sözleşmesi kapsamında Türkiye merkezî makamı konumunda olan Adalet
Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğüne (Genel
Müdürlük) iletilmiştir.
13. İletilen talep üzerine Genel Müdürlüğün 26/10/2015
tarihli yazısıyla, başvurucunun babasına ait adres olarak belirtilen ve çocuğun
bulunabileceği yer itibarıyla yetkili Haymana Cumhuriyet Başsavcılığından
gerekli önlemleri alarak öncelikle dostane bir çözüme ulaşılması için Lahey
Sözleşmesi ile 22/11/2007 tarihli ve 5717 sayılı Uluslararası Çocuk Kaçırmanın
Hukuki Yön ve Kapsamına Dair Kanun'a göre işlemleri titizlikle yürütmesi
istenmiştir.
14. Haymana Cumhuriyet Başsavcılığınca 3/12/2015
tarihinde yetkisizlik kararı verilmiştir. Soruşturma kapsamında başvurucunun
oğlu ile birlikte yargı çevresi dışında bulunan Ankara'nın Etimesgut ilçesinde
ikamet ettiklerinin anlaşıldığı belirtilerek evrakın yetkili Ankara Batı
Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) gönderilmesine karar verilmiştir.
15. Başsavcılık 7/1/2016 tarihli davaname ile müşterek
çocuğun babasının bulunduğu mutat meskeni olan Almanya'ya iadesi talebiyle
Ankara Batı 4. Aile Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Davanamede;
başvurucunun çocuğuyla birlikte 13/5/2015 tarihinde Türkiye'ye gelerek
Etimesgut ilçesinde bulunan ablasına ait evde ikamet etmeye başladığını ve
başvurucu tarafından eşinin asıl amacının açmış olduğu boşanma davasındaki
tazminat ve nafaka taleplerinden vazgeçilmesini sağlamak olduğunu
bildirdiğinden söz edilmiştir. Öte yandan çocuğun babası tarafından tercümeleri
sunulan 8/4/2014 tarihli kreş bakım sözleşmesi ile aile hekimliği muayene çağrı
yazısından iadesi talep edilen çocuğun Almanya'da kreş eğitimine başladığı ve
anneden fiziken bağımsız hâle geldiğinin ifade edildiği belirtilmiş, müşterek
çocuğun mutat meskeninin bulunduğu Almanya'ya iade edilmesine karar verilmesi
istenmiştir.
16. Mahkemenin 18/1/2016 tarihli kararıyla müşterek
çocuğun ebeveynleri arasında boşanma davası olduğu belirtilerek söz konusu iade
davasının boşanma davası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
17. Birleştirme kararı sonrasında bu defa Mahkemenin
16/2/2016 tarihli kararıyla dosyanın tarafları ve yargılama usulü dikkate
alınarak, ayrıca mahiyeti gereği öncelikle iade davasının sonuca bağlanması
gerektiği belirtilerek davaların tefrik edilmesine karar verilmiştir.
18. Başvurucu; yargılama sırasında Almanya'da eşiyle
yaşadıkları geçimsizlikler nedeniyle boşanma konusunda anlaştıklarını, boşanma
davası açmak üzere çocuğu ile birlikte Türkiye'ye geldiğini, babanın rızası
olmaksızın çocuğun Türkiye'de tutulduğuna dair iddianın gerçek dışı olduğunu
beyan etmiştir. Açtığı boşanma davasında çocuğunun geçici velayetinin kendisine
verildiğini, eşinin de boşanma davasındaki tazminat ve nafaka taleplerinden
vazgeçmesi hâlinde çocuğunun velayetinin kendisine verilmesine muvafakat
edeceğini ifade ettiğini belirtmiştir. Ayrıca başvurucu, istenilmesi hâlinde
kanunlar çerçevesinde verilecek karar doğrultusunda çocuğunu kendi rızasıyla
babasına teslim edeceğini ancak çocuğunun anne bakım ve şefkatine muhtaç bir
yaşta olduğunu ve ortada çocuk kaçırma gibi bir durumun söz konusu olmadığından
5717 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanma imkânının bulunmadığını bildirmiştir.
Başvurucu, eşinin şiddet eğilimli bir yapıda olduğunu ve Almanya'da uyuşturucu
nedeniyle soruşturma geçirdiğini de iddia etmiştir.
19. Çocuğun babası ise yargılama sırasındaki
beyanlarında; annesini ziyaret edeceği bahanesiyle başvurucunun kendisine gidiş
dönüş uçak bileti aldırttığını, 13/5/2015 tarihinde oğlu ile Türkiye'ye
geldiğini ancak Almanya'ya geri dönmeyerek çocuğunun alıkonulmak suretiyle
velayet hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir. Nafaka ve tazminat taleplerini
engellemek için çocuğunu istediği iddiasının da gerçek dışı olduğunu
bildirmiştir. Sunulan kreş bakım sözleşmesine göre de müşterek çocuğun mutat
meskeninin Almanya olduğunu, çocuğun sırf yaşının küçüklüğünün mutat meskene
iade talebinin ret nedeni olamayacağını, mutat meskene iadesinde ciddi bir
riskin ve vahim bir tehlikenin bulunmadığını ifade etmiştir. Müşterek çocuğun
iadesine karar verildiğinde başvurucunun aynı zamanda Alman vatandaşı olan
çocuğunu görme ve velayete ilişkin haklarını kullanma imkânına sahip olduğunu
belirtmiştir. Diğer yandan aleyhindeki uyuşturucu ile ilgili başvurucunun
iddiasının Almanya makamlarından alınan ve tercümeleri sunulan iyi hâl belgesi
ve uyuşturucu madde kullandığına dair herhangi bir dayanak olmadığını belirtir
tıbbi rapor kapsamında gerçekle ilgisinin olmadığının ortada olduğunu
belirterek bu iddianın boşanma davasında dahi ileri sürülmediği hatırlatılmıştır.
20. Mahkemece yargılama sürecinde tarafların
bildirdikleri tanıklar dinlenmiş ve uzman bilirkişilerden çocuğun iadesi
hâlinde fiziki ve psikolojik yönden tehlikeye maruz kalıp kalmayacağı, bir risk
altında bulunup bulunmayacağı hususlarında rapor düzenlenmesi istenmiştir.
Sosyal hizmet uzmanı, pedagog ve psikolog tarafından hazırlanan 16/6/2016
tarihli uzman raporunda 3,5 yaşında bulunan müşterek çocuğun anneden
koparılmasının travmatik sonuçlar ve stres yaratabileceğinden tüm gelişimini
olumsuz yönde etkileyeceği açıklanarak babaya iadesinin çocuğun yüksek yararına
ve gelişimine faydalı bulunmadığı tespitine yer verilmiştir. Taraflar bilirkişi
raporuna karşı itiraz ve beyanlarını sunmuşlardır.
21. Mahkemenin 29/11/2016 tarihli kararıyla Lahey Sözleşmesi
kapsamında iadeden kaçınma sebepleri bulunmadığından davanın kabulüyle müşterek
çocuğun mutat meskeni olan Almanya Federal Cumhuriyeti'ne iadesine karar
verilmiştir. Karar gerekçesinde; başvurucu annenin müşterek çocuğu babanın
rızası ile ve tatil amacıyla Türkiye'ye getirdiği ancak uçak dönüş biletine
göre tatil bitimi olan 10/6/2015 tarihinde Almanya'ya dönmemesi suretiyle
çocuğun Türkiye'de alıkonulmasının Lahey Sözleşmesi'ne aykırı olduğu ve bu
durumun babanın kanundan doğan velayet hakkını ihlal ettiği kabul edilmiştir.
Yine gerekçede, iadeden kaçınma sebebinin varlığının ileri sürüldüğü ve buna
dayanak olarak iade talebinde bulunanın çocuğa ve annesine fiziki şiddet
uygulaması ile Almanya'da uyuşturucudan hakkında soruşturmanın varlığının
gösterildiği bildirilmişse de iade talebinde bulunanın çocuğa fiziki şiddet
uyguladığına dair hiçbir delil ve emare bulunmadığı gibi başvurucudan aktarılan
olayların başka delillerle teyit edilmedikçe sabit kabul edilemeyeceği ifade
edilmiştir. Ayrıca iade talebinde bulunanın uyuşturucu kullandığına veya
uyuşturucudan hakkında soruşturma bulunduğuna ilişkin mutat mesken
makamlarından elde edilmiş bir bilgi ve belge sunulmadığı, aksine elde edilen
belgelerde böyle bir soruşturmanın olmadığının anlaşıldığı vurgulanmıştır.
Sonuç olarak mutat meskene iadenin çocuğu fiziki veya psikolojik yönden bir
tehlikeye maruz bırakacağına veya başka bir şekilde müsamaha edilemeyecek bir
duruma düşüreceğine ilişkin ciddi bir riskin varlığının kanıtlanamadığı
açıklanmıştır. İade talebine karşı çıkan başvurucunun Almanya'ya girişinin bu
ülke makamlarınca engellenmedikçe çocuğun anneden ayrılacak olmasının çocuk
üzerinde doğuracağı olası etkinin iadeden kaçınma sebebi olarak kabul
edilemeyeceği belirtilmiştir. Diğer yandan açtığı boşanma davasında çocuğun
geçici velayetinin başvurucuya verilmesinin velayet hakkının esası ile ilgili
olmayan çocuğun mutat meskene iade davasının reddini gerektirmeyeceği ifade
edilmiştir. Dolayısıyla velayet hakkının eşlerden hangisine verilmesi
gerektiğinin bu davada tartışma konusu yapılamayacağı vurgulanarak uzman
bilirkişilerin düzenlediği çocuğun velayetinin annesine verilmesi gerektiği
yönündeki raporun dikkate alınmadığı açıklanmıştır.
22. Başvurucu, karara karşı duruşmalı olarak istinaf
başvurusunda bulunmuştur. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi (BAM) 1. Hukuk
Dairesinin 2/3/2017 tarihli kararıyla yapılan yargılamada eksiklik bulunmadığı
gerekçesiyle istinaf incelemesinin duruşmalı yapılması isteğinin reddi ile
istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Karar gerekçesinde;
Mahkemece gerekli inceleme ve araştırmanın yapıldığı, toplanan delillerden
başvurucunun iadeden kaçınma sebebi olarak ileri sürülen -iade talebinde
bulunan babanın çocuğa ve annesine fiziki şiddet uyguladığı ve hakkında Almanya'da
uyuşturucu suçundan soruşturma yapıldığı- iddiaların ispatlanamadığı
açıklanmıştır. Ayrıca geri dönmesinin çocuğu fiziki veya psikolojik yönden bir
tehlikeye maruz bırakacağı veya başka bir şekilde müsamaha edilemeyecek bir
duruma düşüreceği yolunda ciddi bir risk bulunmadığı belirtilmiştir.
23. Başvurucunun temyiz incelemesinin duruşmalı olarak
yapılması isteği Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin (Daire) 28/9/2017 tarihli
kararıyla, mutat meskene iadeye ilişkin kararların temyiz incelemesinin
duruşmalı yapılacağına dair mevzuatta hüküm bulunmadığı ve ayrıca söz konusu
davaların öncelikle ve acele görülmesi gerektiği vurgulanarak
reddedilmiş; yapılan temyiz incelemesi üzerine hüküm onanmıştır.
24. Başvurucu, anılan onama kararını 9/11/2017 tarihinde
öğrendiğini bildirmiştir.
25. Başvurucu 29/11/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
26. UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelerden
bireysel başvuru sonrasında başvurucunun karar düzeltme talebinde de bulunduğu
anlaşılmaktadır. Dairenin 21/3/2018 tarihli kararıyla karar düzeltme yolu veya
olağan kanun yolunun bulunmadığı belirtilerek başvurucunun karar düzeltme
dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
27. Öte yandan başvurucu, bireysel başvuruda tedbir
talebinde bulunmuştur. Anayasa Mahkemesinin 2/1/2018 tarihli kararıyla
başvurucunun yaşamına ve maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir
tehlike bulunmadığı değerlendirilerek tedbir talebinin karara bağlanmak üzere
Bölüme gönderilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Bu karar 12/1/2018 tarihinde
başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
B. Boşanma
Davasına İlişkin Süreç
28. Başvurucu tarafından 16/6/2015 tarihinde açılan
boşanma davasında Mahkemenin 30/7/2015 tarihli ara kararı ile çocuğun geçici
velayetinin dava süresince başvurucu anneye verilmesine karar verilmiştir.
29. Başvurucunun eşi ise 30/7/2015 tarihli davaya cevap
ve karşı dava dilekçesinde; başvurucunun davasının reddedilmesini, karşı
davasında da evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olduğunu belirterek
boşanmalarına ve müşterek çocuğun velayeti ile tazminat taleplerinin kabulüne
karar verilmesini istemiştir.
30. Mahkemece yargılama sürecinde müşterek çocuğun
velayeti hususunda uzman raporu alınmasına karar verilmesi üzerine sosyal
hizmet uzmanı, pedagog ve psikolog tarafından taraflar ve müşterek çocukla
yapılan görüşmeler sonucunda 18/12/2015 tarihli rapor düzenlenmiştir. Anılan
sosyal inceleme raporundan tarafların boşanmaları hâlinde çocuğun yaşı gereği
anne bakım ve şefkatine muhtaç olması nedeniyle velayetin anneye verilmesinin,
baba ile çocuk arasında iki ayda bir olmak üzere bir hafta yatılı olacak
şekilde kişisel ilişki düzenlenmesinin, ayrıca her akşam belirlenen saat
aralığında sesli ve görüntülü iletişim sağlanmasının çocuğun gelişimini etkin
bir şekilde sürdürebilmesi açısından uygun olacağı ifade edilmiştir. Mahkeme
5/5/2016 tarihli ara kararı ile çocuğun mutat meskenine iade davasının
sonucunun beklenilmesine karar vermiştir.
31. UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelerden,
bireysel başvuru konusu kararın kesinleşmesi sonrasında Mahkemenin 24/7/2018
tarihli kararıyla tarafların boşanmalarına karar verildiği anlaşılmıştır. Aynı
zamanda müşterek çocuğun velayetinin annenin bakım, şefkat ve gözetimine
ihtiyaç duyduğu çağda olması ve sosyal inceleme raporuna yansıyan tespitler
dikkate alınarak başvurucu anneye verilmesine, baba ile müşterek çocuk arasında
şahsi ilişki tesis edilmesine hükmedilmiştir. Başvurucunun maddi ve manevi
tazminat talebi kısmen kabul edilmiş, ayrıca başvurucu ve çocuk yararına nafaka
takdir edilmiştir. Karşı davada maddi ve manevi tazminat talebi ise
reddedilmiştir.
32. Anılan karara karşı taraflarca istinaf talebinde
bulunduğundan davanın derdest olup istinaf kanun yolu aşamasında bulunduğu
anlaşılmaktadır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
33. İlgili hukuk için bkz. Marcus Frank Cerny
[GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, §§ 18-25; Levent Aşıklar, B. No:
2014/13936, 8/3/2018, §§ 32-54; Angela Jane Kilkenny, (B. No:
2015/10826, 17/7/2018, §§ 25-52; Cem Ramazan Ninek, B. No: 2015/13760,
18/7/2018, §§ 38-67.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
34. Mahkemenin 10/6/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Aile
Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
35. Başvurucu, gerek eşi ile aralarındaki boşanma
davasında gerekse bireysel başvuru konusu iade davasında sunulan bilirkişi
raporlarına itibar edilmemesinden şikâyet etmektedir. Müşterek çocuğun yaşı
gereği annenin bakım ve şefkatine muhtaç olduğundan velayetin anneye verilmesi
gerektiği, babaya iadesinin çocuğun yüksek yararına ve gelişimine faydalı
olmayacağı şeklindeki bilirkişi raporlarına rağmen, ayrıca tanıklarının
beyanları nazara alınmadan davanın kabul edilmesinin hatalı olduğunu
belirtmiştir. Başvurucu, iade talebinde bulunan eşinin Almanya makamlarından
alındığını belirttiği fotokopi belgelerin gerçeği yansıtmadığını iddia ederek
bu konuda yeterli araştırma yapılmaması ve kararların gerekçesiz olması
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
36. Anayasa’nın 5. maddesi şöyledir:
"Devletin temel amaç ve
görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah,
huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal
hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
37. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"Herkes ... aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. ... aile hayatının gizliliğine
dokunulamaz."
38. Anayasa’nın 41. maddesi şöyledir:
"Aile, Türk toplumunun temelidir
ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile
özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile
uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
Her çocuk, korunma ve bakımdan
yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel
ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü istismara ve şiddete
karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır."
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16).
40. Anayasa Mahkemesinin önceki kararları uyarınca
ebeveyn ve çocuklar arasındaki ilişkileri konu alan uyuşmazlıklarda idari ve yargısal
işlemlere dair şikâyetlerin bir bütün hâlinde aile hayatına saygı hakkı
bağlamında incelenmesi gerekmektedir (Marcus Frank Cerny [GK], § 82; Levent
Aşıklar, § 59; Angela Jane Kilkenny, § 64; Cem Ramazan Ninek,
§ 75). Başvurucunun ileri sürdüğü adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli
karar hakkının ihlali ve delillerin yeterli inceleme yapılmadan hatalı
değerlendirildiği iddiaları aynı zamanda aile hayatına saygı hakkı kapsamında
ele alınacak yargısal kararların bireysel menfaat dengelemesinde yeterli
gerekçe ihtiva edip etmediği -usule ilişkin güvencelerden yararlanılıp
yararlanılmadığı- hususuna da ilişkin olduğu değerlendirilmiştir. Dolayısıyla
konusu çocuğun mutat meskene iade edilmesi olan başvurunun bu kısmının
Anayasa'nın 20. ve 41. maddelerinde düzenlenen aile hayatına saygı hakkı
kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Genel
İlkeler
42. Anayasa'nın 20. maddesinde düzenlenen aile hayatına
saygı hakkı kapsamında devletin pozitif yükümlülükleri değerlendirilirken
Anayasa'nın 41. maddesinin de dikkate alınması gerektiği açıktır. Devletin
pozitif tedbirler alma yükümlülüğü konusunda anılan maddeleri; ebeveynin
çocuğuyla bütünleşmesinin sağlanması amacıyla tedbirler alınmasını isteme
hakkını ve kamusal makamların bu tür tedbirleri alma yükümlülüğünü
içermektedir. Anayasa'nın 41. maddesinde her çocuğun -yüksek yararına aykırı
olmadıkça- ebeveynleriyle kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına
sahip olduğu açıkça belirtilmektedir. Ancak bu yükümlülük mutlak olmayıp her
olayın özel koşullarına bağlı olarak alınacak tedbirlerin nitelik ve kapsamı
farklılaşabilmektedir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 22; Marcus
Frank Cerny, §§ 36, 41).
43. Uluslararası çocuk kaçırma vakaları, uluslararası
anlamda ciddi bir iş birliğini gerektirmekte olup bu iş birliği bakımından en
önemli vasıtalardan biri Lahey Sözleşmesi’dir. Lahey Sözleşmesi, yasa dışı
kaçırılan veya taraf devletlerden birinde alıkonulan çocuğun ivedi şekilde
iadesini ve ebeveyn tarafından gerçekleştirilen uluslararası çocuk kaçırma
vakalarının çözümü hususunda hızlı bir prosedür öngörmektedir. Bu bağlamda
Lahey Sözleşmesi’ne taraf bir devlette mutat olarak ikamet eden çocuğun diğer
bir taraf devlete yasa dışı kaçırılması veya orada alıkonulması durumunda Lahey
Sözleşmesi’nde yer verilen sınırlı sayıdaki istisnai hâller dışında çocuğun
bulunduğu ülkenin yetkili makamlarının çocuğu mutat ikametgâhı olan ülkesine
ivedi şekilde iade etmesi zorunludur (Marcus Frank Cerny, §§ 46, 47).
44. Lahey Sözleşmesi uyarınca taraf devletler ülke
sınırları içinde Lahey Sözleşmesi’nin amaçlarının gerçekleşmesini sağlamak
üzere uygun bütün önlemleri almak ve bu amaç doğrultusunda en süratli usullere
başvurmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük ilgili vakalarda aile hayatına saygı
hakkının öngördüğü pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi açısından oldukça
önemlidir. Lahey Sözleşmesi’nin temel amacı, çocuğun mutat meskeni olan
ülkesine iade edilmesini sağlayarak koruma hakkının nasıl düzenlenmesi gerektiğinin
çocuğun üstün menfaatleri nazara alınmak suretiyle mutat meskenin yargı
makamlarınca belirlenmesidir. Öte yandan Lahey Sözleşmesi zorunlu iade
kuralının istisnalarını da belirlemiştir. Söz konusu düzenleme, geri dönmesinin
çocuğu fiziki veya psikolojik bir tehlikeye maruz bırakacağının veya başka bir
şekilde müsamaha edilemeyecek bir duruma düşüreceğinin tespit edilmesi hâlinde
ilgili yargısal makamlara iadeyi reddetme yetkisi vermektedir. Önemli risk veya
müsamaha edilemeyecek durumun klasik görünümleri, çocuk istismarı (fiziksel
ve/veya cinsel) ve aile içi şiddet iddialarını içeren vakalardır. Bu durumlarda
iade talebi, önemli risk veya müsamaha edilemeyecek durum gerekçesine istinaden
reddedilebilmektedir (Marcus Frank Cerny, §§ 55, 58, 59).
45. Mevzuatın yorumlanmasıyla ilgili sorunları çözmek
öncelikle derece mahkemelerinin yetki ve sorumluluk alanındadır. İç hukukun
genel olarak uluslararası hukuka veya uluslararası anlaşmalara atıf yaptığı
hâllerde de durum böyledir. Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların
yorumunun Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesi, derece mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetleme ve
özellikle mahkemelerin Lahey Sözleşmesi hükümlerini yorumlayıp uygularken
Anayasa’nın 20. ve 41. maddelerindeki güvenceleri gözetip gözetmediğini
belirleme yetkisine sahiptir (Marcus Frank Cerny, § 62; Levent
Aşıklar, § 68).
46. Bu alandaki belirleyici mesele; çocuğun anne, baba ve
kamu düzeninin yarışan menfaatleri arasında devletin kendisine tanınan takdir
alanı içinde bu konuda adil bir denge kurup kurmadığıdır. Ancak bu denge
kurulurken velayet ve kişisel ilişki hakkıyla ilgili meselelerde çocukların
menfaatlerinin üstün bir öneme sahip olduğu unutulmamalıdır. Bununla birlikte
söz konusu haklar arasında denge kurulurken ebeveynin çocukla düzenli ilişkide
bulunması gereği de dikkate alınması gereken bir diğer önemli faktördür (Marcus
Frank Cerny, § 74; Levent Aşıklar, § 76).
47. Her çocuk, menfaatleri aksini gerektirmedikçe
ebeveyni ile doğrudan ve düzenli olarak kişisel ilişkisini sürdürme hakkına
sahiptir. Çocuğun menfaati; bir yandan -söz konusu ailenin sağlıksız olması
durumu hariç- ailesiyle bağlarını sürdürmesi gerektiğine işaret etmekte, öte
yandan çocuğun sağlıklı ve güvenli bir çevrede gelişimini sürdürmesini
içermektedir. Aynı düşünce Lahey Sözleşmesi için de geçerli olup çocuğun geri
döndürülmesi, çocuğu ağır fiziksel veya psikolojik zarar riskine maruz
bırakmadıkça veya başka bir şekilde katlanılmaz bir duruma sokmadıkça kural olarak
kaçırılan çocuğun ivedi olarak iadesini gerektirmekte ve bu şekilde aile
ilişkilerinin sürdürülebilirliğini amaçlamaktadır (Marcus Frank Cerny, §
75; Levent Aşıklar, § 77).
48. Ayrıca Lahey Sözleşmesi de bu kabul doğrultusunda
hukuka aykırı olarak ülkeden çıkarılan veya Sözleşmeci devlette alıkonulan bir
çocuğun hemen geri döndürülmesini sağlamak için bir dizi tedbir öngörmüştür.
Aile hayatına saygı hakkı bağlamındaki uyuşmazlıklarda, pozitif yükümlülüklerin
yerine getirilmesi hususunda ilgili idari ve yargısal işlemlerin süratle yerine
getirilmesi kadar, karar oluşturma sürecinin ilgili kişilerin görüşlerini tam
olarak sunabildikleri adil bir süreç olmasının sağlanması da önemlidir. Bu
çerçevede Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında aile hayatına saygı hakkına
ilişkin pozitif yükümlülük değerlendirmesinin içeriğine, ilgili yargısal
süreçlerin ivedi şekilde tarafların katılımına açık ve adil yargılanma hakkının
usule ilişkin gereklerine riayetle yürütülmesi şeklindeki usule ilişkin
yükümlülüğün de eklenmesi gerekmektedir (Marcus Frank Cerny, § 81).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
49. Başvuru, Anayasa Mahkemesinin daha önce Marcus
Frank Cerny ve Levent Aşıklar kararlarında vurgulandığı gibi çocuk
ile anne ve babanın yarışan menfaatleri arasında devletin kendisine tanınan
takdir alanı içinde bu konuda adil bir denge kurup kurmadığı yönünden
incelenecektir.
50. Çocukların ebeveyninden birinin velayet hakkı ihlal
edilmek suretiyle kaçırılmaları veya alıkonulmalarının sonuçlarının
hafifletilmesi/önlenmesi amacıyla ülkemizce kabul edilen Lahey Sözleşmesi’nde
çocukların mutat meskenlerine derhâl iadesi kuraldır. Bu kuralın sınırlı
sayıdaki istisnai hâlleri ise aynı metinde yer almaktadır. 5717 sayılı Kanun bu
Sözleşme'nin uygulanmasını sağlamaya yönelik usul ve esasları düzenlemektedir.
51. Lahey Sözleşmesi'nin 13. maddesine göre, alıkonulan
çocuğun mutat meskeni tespit edildikten sonra ancak çocuğun iade edilmesinin
çocuğu fiziki veya psikolojik bir tehlikeye maruz bırakacağının veya başka bir
şekilde müsamaha edilemeyecek bir duruma düşüreceğinin tespiti hâlinde yargısal
makamların usule ilişkin güvenceleri işleterek ve çocuğun üstün yararı gözönüne
alarak iade talebini reddetme konusunda takdir yetkisine sahip oldukları
şüphesizdir (Yıldız Yıldız, B. No: 2015/19293, 17/7/2018, § 74).
52. Başvuruya konu olayda müşterek çocuğun başvurucu ile
birlikte ve babasının da rızasıyla Türkiye'ye geldiği tartışmasızdır.
Başvurucu, Almanya'ya geri dönmemesinin gerekçesini eşi ile anlaşmaları sonucu
boşanma davasının Türkiye'de açılmasına karar vermeleri olarak açıklamıştır.
Başvurucunun eşi ise böyle bir anlaşmanın olmadığını, başvurucunun ziyaret ve
tatil amacıyla Türkiye'ye gittiğini belirtmiş ve iddiasına dayanak olarak
gidiş-dönüş uçak biletlerini sunmuştur. Mahkemece, başvurucu tarafından da
inkâr edilmeyen 10/6/2015 tarihli uçak dönüş biletine rağmen başvurucunun
çocuğuyla Almanya'ya geri dönmediği, bu tarihten itibaren çocuğun Türkiye'de
alıkonulduğu ve babanın velayet hakkının ihlal edildiği kabul edilmiştir.
53. Diğer yandan başvurucu, aleyhine açılan iade
davasında eşinin şiddet eğilimli bir yapıda olduğunu ve Almanya'da
uyuşturucudan soruşturma geçirdiğini iddia ederek iadeden kaçınma sebebinin
bulunduğu belirtmiş; ayrıca çocuğunun anne bakım ve şefkatine muhtaç bir yaşta
olduğunu bildirmiştir. Başvurucunun eşi ise iadeden kaçınma sebebi olarak ileri
sürülen iddiaların gerçekle ilgisinin olmadığını belirterek Almanya
makamlarından alınan bir kısım belgeleri sunmuştur. Aynı zamanda çocuğun sadece
yaşının küçüklüğünün de iade talebinin ret nedeni olamayacağını ifade etmiştir
(bkz. § 18, 19).
54. Mahkemece, iade talebinde bulunan babanın müşterek
çocuğa fiziki şiddet uyguladığına dair inandırıcı hiçbir delilin bulunmadığı
gibi babanın uyuşturucu kullandığına veya uyuşturucudan hakkında soruşturma
bulunduğuna ilişkin mutat mesken makamlarından elde edilmiş bir bilgi ve
belgenin de sunulmadığı, aksine elde edilen belgelerden böyle bir soruşturmanın
olmadığının anlaşıldığı vurgulanmıştır. Mahkemece, iadeden kaçınma sebebi
olarak ileri sürülen iddiaların ispatlanamadığı, Almanya'ya geri dönmesinin
çocuğu fiziki veya psikolojik yönden bir tehlikeye maruz bırakacağı veya başka
bir şekilde müsamaha edilemeyecek bir duruma düşüreceği yolunda ciddi bir
riskin bulunmadığı kabul edilmiştir. Yine Lahey Sözleşmesi hükümleri dikkate
alınarak, açılan boşanma davasında çocuğun velayetinin geçici olarak
başvurucuya verilmesinin çocuğun mutat meskenine iade edilmemesinin gerekçesi
olamayacağı, iade davasının velayet hakkının esasına ilişkin bir dava olmadığı,
bu nedenle de müşterek çocuğun yaşı gereği annenin bakım ve şefkatine muhtaç
olduğundan velayetin anneye verilmesi gerektiği yönündeki bilirkişi
raporunun dikkate alınmadığı açıklanmıştır. Mahkemenin kanaat ve
değerlendirmelerine üst derece mahkemeleri de katılmış, sonuç olarak karar
onanmıştır.
55. Tüm bu açıklamalar ve tespitler kapsamında başvuruya
konu iade talebini inceleyen mahkemelerin çocuğun ve ebeveynin menfaatlerine
ilişkin olarak yapılan inceleme ve değerlendirmelerinin yeterli olmadığı
söylenemez. Mahkemelerce verilen kararlarda Lahey Sözleşmesi’nin 13. maddenin
birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan iadeden kaçınma sebebinin hangi
gerekçelerle gerçekleşmediğine yönelik hususlarda ayrıntılı açıklamalara yer
verilmiştir. Çocuğun iade edilmesi hâlinde fiziki ve psikolojik tehlikeyle
karşılaşabileceğine ilişkin kanıtlanmış bir iddianın olmamasının karara esas
teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Öte yandan başvurucunun dava süreçlerinde iddia
ve savunmalarını dile getirebildiği, verilen nihai kararlara karşı kanun
yollarına başvurarak etkili bir katılım sağladığı, başka bir deyişle
uyuşmazlığa ilişkin yargılama prosedürünün adil olduğu görülmektedir. Sonuç
olarak Lahey Sözleşmesi'nin getirdiği güvenceler gözönüne alınarak derece mahkemelerince
oluşturulan karar gerekçelerinin aile hayatına saygı hakkı bağlamında ilgili ve
yeterli olduğu, bu suretle makul bir değerlendirme yapılarak başvurucu ile
çocuğun menfaatleri arasında denge kurulduğu değerlendirilmiştir.
56. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20.
maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamıştır.
B. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
57. Başvurucu, kanun yolu istinaf/temyiz aşamalarında
duruşma taleplerinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamında
duruşmalı yargılama hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
58. Anayasa Mahkemesi; benzer konuda yapılan başvurularla
ilgili kararlarında, ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp
karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin dosya üzerinden yapılması
hâlinde temyiz aşamasında sözlü yargılama imkânının sunulmamasının yargılamayı
bütün hâlinde adil olmaktan çıkarmayacağını belirterek adil yargılanma hakkının
ihlalinden söz edilemeyeceği sonucuna ulaşmıştır (Mehmet Soysal ve diğerleri,
B. No: 2014/2678, 16/11/2016, §§ 42-44; Mustafa Doğan, B. No: 2014/1836,
28/9/2016, §§ 66-68; Mustafa Ercan, B. No: 2014/17045, 20/9/2017, §§ 38,
39).
59. Somut olayda gerekçeleri de belirtilerek başvurucunun
istinaf ve temyiz incelemeleri duruşmasız yapılmış ise de ilk derece
mahkemesinde duruşma yapılarak sözlü savunmaların dile getirildiği
görülmektedir. Basit yargılama usulünün uygulandığı davada; dava dosyasının
içeriği, yazılı belgeler ve başvurucunun kanun yolunda sunduğu dilekçelerindeki
beyanlarına istinaden BAM ve Yargıtayın uyuşmazlığı hakkaniyete uygun bir
şekilde sonlandırma imkânına sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bunun yanında
başvurucunun istinaf ve temyiz incelemesinde sözlü yargılama yapılması hâlinde
dosyaya daha önce sunduğu belge ve delillerin dışında yargılamanın sonucunu
etkileyebilecek nitelikte, esasa yönelik hangi beyan veya delilleri sunacağına
ilişkin bir açıklamada bulunmadığı anlaşılmıştır.
60. Açıklanan gerekçelerle adil yargılanma hakkı
kapsamında duruşmalı yargılama hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile
hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Celal Mümtaz AKINCI'nın karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 10/6/2020 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu, bireysel başvuru konusu iade davasında
sunulan bilirkişi raporlarına itibar edilmemesinden şikâyet etmektedir.
Müşterek çocuğun yaşı gereği annenin bakım ve şefkatine muhtaç olduğundan
velayetin anneye verilmesi gerektiği, babaya iadesinin çocuğun yüksek yararına
ve gelişimine faydalı olmayacağı şeklindeki bilirkişi raporlarına rağmen,
ayrıca tanık beyanları nazara alınmadan davanın kabul edilmesinin hatalı
olduğunu belirtmiştir. Başvurucu, iade talebinde bulunan eşinin Almanya
makamlarından alındığını belirttiği fotokopi belgelerin gerçeği yansıtmadığını
iddia ederek bu konuda yeterli araştırma yapılmaması ve kararların gerekçesiz
olması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Mahkememiz çoğunluğunca, “… başvuruya konu iade
talebini inceleyen mahkemelerin çocuğun ve ebeveynin menfaatlerine ilişkin
olarak yapılan inceleme ve değerlendirmelerinin yeterli olmadığı söylenemez.
Mahkemelerce verilen kararlarda Lahey Sözleşmesi’nin 13. maddenin birinci
fıkrasının (b) bendinde yer alan iadeden kaçınma sebebinin hangi gerekçelerle
gerçekleşmediğine yönelik hususlarda ayrıntılı açıklamalara yer verilmiştir.
Çocuğun iade edilmesi hâlinde fiziki ve psikolojik tehlikeyle
karşılaşabileceğine ilişkin kanıtlanmış bir iddianın olmamasının karara esas
teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Sonuç olarak Lahey Sözleşmesi'nin getirdiği
güvenceler göz önüne alınarak derece mahkemelerince oluşturulan karar
gerekçelerinin aile hayatına saygı hakkı bağlamında ilgili ve yeterli olduğu,
bu suretle makul bir değerlendirme yapılarak başvurucu ile çocuğun menfaatleri
arasında denge kurulduğu değerlendirilmiştir (§ 55).” denilerek aile hayatına
saygı hakkı yönünden ihlal olmadığına karar verilmiştir.
3. Lahey Sözleşmesi zorunlu iade kuralının istisnalarını
da belirlemiştir. Söz konusu düzenleme, geri dönmesinin çocuğu fiziki veya
psikolojik bir tehlikeye maruz bırakacağının veya başka bir şekilde müsamaha
edilemeyecek bir duruma düşüreceğinin tespit edilmesi hâlinde ilgili yargısal
makamlara iadeyi reddetme yetkisi vermektedir. Bu durumlarda iade talebi,
önemli risk veya müsamaha edilemeyecek durum gerekçesine istinaden
reddedilebilmektedir (Marcus Frank Cerny, §§ 55, 58, 59).
4. Başvuruya konu yargılamanın yapıldığı dava dosyasında
iki defa bilirkişiye müracaat edilmiştir. Birinci raporda üç kişilik bilirkişi
kurulu, “ortak çocuğun velayetinin anneye verilmesi gerektiğini” belirtmiş,
Uzman Pedagog, Psikolog ve Sosyal Hizmet Uzmanından oluşan ikinci bilirkişi
kurulu da, “…çocuğun babaya iadesinin onun yüksek yararına ve gelişimine
faydalı bulunmadığı, 3,5 yaşındaki M.’un anneden koparılarak bilmediği, aynı
dili konuşmadığı bir ortama götürülmesinin, post travmatik bir etki ve stres
yaratabileceği ve gelişimini olumsuz yönde etkileyeceği, ileriki yaş dönemi ve
ruh sağlığı açısından risk teşkil etmesi ve güvenli bağlanma unsurunu
sarsacağı” mütalaasında bulunmuştur.
5. Çocuğun iade edilmesinin çocuğu fiziki veya psikolojik
bir tehlikeye maruz bırakacağının veya başka bir şekilde müsamaha edilemeyecek
bir duruma düşüreceğinin tespiti hâlinde yargısal makamların usule ilişkin
güvenceleri işleterek ve çocuğun üstün yararını göz önüne alarak iade talebini
reddetme yetkisi Lahey Sözleşmesi'nin 13. maddesinde açıkça ifade olunmasına ve
çocuğun “anneden koparılıp aynı dili konuşmadığı bir ortama götürülmesinin post
travmatik bir etki ve stres yaratabileceği ve gelişimini olumsuz yönde
etkileyeceği ileriki yaş dönemi ve ruh sağlığı açısından risk teşkil edeceği”ne
ilişkin uzman bilirkişi heyeti raporu bulunmasına rağmen müşterek çocuğun yurt
dışında yaşayan babaya iadesine karar verilmesine ilişkin yargı kararlarında
isabet bulunmadığı, Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile
hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiği düşüncesinde
olduğumdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmadım.