TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RAŞİT DÖRTYOL BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2017/39503)
|
|
Karar Tarihi: 3/11/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Raşit DÖRTYOL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda protesto eylemine
yapılan müdahale neticesinde meydana gelen yaralanmaya ilişkin ceza
soruşturmasının etkili yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal
edildiğine ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 27/11/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca, başvurucunun adli yardım talebinin
kabulüne karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
10. Başvurucu, 1969 doğumlu olup olay tarihinde Kırıkkale
F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) hükümlü
olarak tutulmaktadır.
11. Başvurucunun anlatımına göre İnfaz Kurumundaki bazı
uygulamaları protesto etmek amacıyla yaklaşık yedi aydır oturma eylemi yaparken
2017 yılı Mart ayı içinde dört kez (3, 6, 10 ve 16 Mart tarihlerinde)
kameraların görüntü kaydettiği bir alanda eyleme müdahale eden infaz
görevlileri tarafından yere yüzüstü yatırılıp her iki kolu arkaya bükülmek
suretiyle yürümeye zorlanmış, her seferinde zor kullanma seviyesi artırılmış,
kol ve omuzlarında kalıcı rahatsızlıklara neden olunmuştur. Ayrıca bu esnada
başvurucuya hakaret edilmiş ve "Acı çekeceksiniz" şeklinde
tehditlere maruz kalmıştır.
12. Başvurucu; iki hükümlüyle birlikte 20/3/2017
tarihinde, işkence suçunu işledikleri iddiasıyla infaz görevlileri
hakkında Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) şikâyette bulunmuştur.
13. Savcılık, şikâyetle ilgili olarak İnfaz Kurumundan
bilgi istemiştir. İnfaz Kurumunun yazılı cevabı şöyledir:
"Ceza İnfaz Kurumlarının
Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün 22.
Maddesinin 8. Fıkrasında 'İnfaz ve koruma başmemuru ile infaz ve koruma memuru,
kurumun güvenliğini bozan firara teşebbüs, isyan, rehin alma, saldırı, yasaya
veya düzenlemelere dayalı bir emre karşı aktif veya pasif fiziki direnme gibi
olaylar ile 5237 sayılı Kanunun 25 inci maddesindeki meşru savunma ve
zorunluluk hâli ortaya çıktığında kurum en üst amirinin izni ile zor
kullanabilir. Acil hâllerde tehlikenin ortadan kaldırılması amacıyla izin
alınmaksızın da zor kullanılabilir. Durumu derhâl en üst amire iletir. Zor kullanan
personel gerekenden fazla kuvvet kullanamaz.' hükmünün yer aldığı, adı geçenin
kurumun düzenini ve güvenliği bozmaya yönelik eylemde bulunduğu, görevli
personelin mevzuatta belirtilen şekilde görevini yaptığı anlaşıldığından
haklarında disiplin soruşturması açılmamıştır."
14. Savcılık, 17/10/2017 tarihinde İnfaz Kurumu
görevlileri hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Anılan kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
" ... Müştekilerin iddiaları ile
ilgili kurum görevlilerinin; herhangi bir kusur, ihmal ve suç işleme
kasıtlarının bulunmadığı gibi haklarında kamu davası açılması için yeterli
şüphe oluşturacak delil de elde edilemediği, yapılan işlemlerin mevzuata uygun
olduğu dosya kapsamından anlaşılmakla;
Açıklanan nedenlerle iddialar ve
şüpheliler hakkında kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına,"
15. Başvurucunun Savcılık kararına itirazı, Kırıkkale
Sulh Ceza Hâkimliğinin 2/11/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Ret
gerekçesi, Savcılık kararında isabetsizlik bulunmadığı şeklindedir.
16. İtirazın reddi kararı, başvurucuya 3/11/2017
tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 27/11/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
"Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı
veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi
üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif
olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya
adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
...
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu
nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
...
İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır."
19. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının
görevi" kenar başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, ihbar veya
başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir
öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin
gerçeğini araştırmaya başlar."
B. Uluslararası
Hukuk
20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3.
maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı
ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz."
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3.
maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların
en temel değeri olduğunu vurgulamış; terörle ya da organize suçla mücadele gibi
en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence,
insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerin Sözleşme'yle
yasaklandığını belirtmiştir. AİHM, kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15.
maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi
hiçbir istisnaya yer vermediğini içtihatlarında hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa,
B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95,
6/4/2000, § 119).
22. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele
olduğunun söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması
beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan
Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD],
B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık,
B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).
23. AİHM'e göre ceza infaz kurumundaki bir kişi üzerinde
fiziksel güce başvurulması -bu kişinin kendi eylemi kesinlikle gerekli
kılmadığı sürece- insan onuruna zarar verir ve prensip olarak Sözleşme'nin 3.
maddesini ihlal eder (Satık ve diğerleri/Türkiye, B. No:
31866/96, 10/10/2000, § 54).
24. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir ve
makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma
yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye,
B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik
için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız ve kamu denetimine
açık olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını
gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73;
Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
25. Mahkemenin 3/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu, infaz görevlileri tarafından
darbedilmesine rağmen buna ilişkin olarak açılan soruşturmanın etkili
yürütülmediğini iddia etmiştir. Bu kapsamda sorumlu infaz görevlilerinin isimlerini
bildirerek olayları ayrıntılarıyla anlattığını, buna karşın Adli Tıp Kuruma
sevk edilerek hakkında sağlık raporu alınmadığını, tanık ifadelerine
başvurulmadığını, ayrıca kamera görüntüleri ve diğer delillerin toplanmadığını
belirten başvurucu kötü muamele yasağı ile adil yargılanma ve etkili başvuru
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık; başvurucunun olaydan kısa süre sonra bir
hekimle görüştüğünün ve herhangi bir şikayette bulunmadığının tespiti, ayrıca
İnfaz Kurumunun ve Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünün
göndermiş olduğu bilgiler neticesinde başvurucunun iddialarına ilişkin olarak
suçlanan personelin mevzuata dayanarak görevlerini icra ettiğinin belirlenmesi
neticesinde, başvurucunun iddialarının savunulabilir argümanlar içermediğini,
iddialarını uygun şekilde delillendiremediğini ve argümanların gerçekleri
yansıtmadığını, ayrıca başvurucunun üzerine düşen özen yükümlülüğünü de yerine
getirmeyerek kamu makamlarına geç şikayette bulunduğunu bildirmiştir.
28. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru
formunda dile getirdiği hususları yinelemiş, ayrıca iddialarının savunulabilir
olmadığı ve özen yükümlülüğüne aykırı davrandığı görüşünü kabul etmemiştir.
B. Değerlendirme
29. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz.”
30. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri
" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki
nitelendirmesini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969,
18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun iddiaları kötü muamele yasağı
kapsamında değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel
İlkeler
33. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu
bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve
ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek
durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları
olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında
meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 110).
34. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından
hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir
muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması
hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında-
etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma,
sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli
olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte
etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî
dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını
istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
35. Ancak etkili bir soruşturmanın başlatılabilmesi için
öncelikle kötü muamele iddialarının uygun delillerle desteklenmesi gerekir. Bu
nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi
ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların
tespiti hâlinde etkili bir soruşturma yükümlülüğün gerekliliğinden
bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).
36. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların
tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli
olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için
soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve
sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir.
Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir
şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay
ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da
kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara
dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114). Bu bağlamda
soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak
özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 116).
37. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek
başına soruşturma yapılmamış olması veya yeterli soruşturma yapılmamış olması
da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun
yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet
yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli, kesin
belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda
soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak
özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 116).
38. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde
edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması,
bunun yanı sıra söz konusu kararın vücut bütünlüğüne yönelik müdahalenin
Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup
olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (Cemil
Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).
39. AİHM kararlarında, bir kişinin sağlıklı hâldeyken
gözaltına alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit
edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir
açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları
sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğu, özellikle ilgili iddiaların doktor
raporları ile doğrulandığı hâllerde Sözleşme'nin 3. maddesi anlamında açık
sorunların ortaya çıkacağı ifade edilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, §
94).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
40. Hükümlü olan başvurucu, yapılan oturma eylemine infaz
görevlilerince aşırı güç kullanılarak müdahale edildiğini belirterek Savcılığa
sunduğu dilekçeyle kötü muameleye maruz kaldığını iddia etmiştir.
41. Bir devlet görevlisi tarafından hukuki sınırların
aşılarak Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi
tutulduğuna ilişkin bir iddianın soruşturma makamına iletilmesi durumunda
etkili soruşturma yükümlülüğünün başlaması için öncelikle gerekli olan husus,
söz konusu iddianın savunulabilir olmasıdır. İddianın savunulabilir olması,
açık ve olgulara ilişkin ayrıntı içermesinin yanında ancak makul kanıtlarla
desteklenmesiyle mümkündür. Böylesine bir iddianın varlığı hâlinde olayın
aydınlatılarak sorumluların belirlenmesini ve gerekirse cezalandırılmasını
sağlamaya elverişli, etkili bir soruşturma yapılması gerekmektedir.
42. Başvurucu, isimlerini şikâyet dilekçesinde bildirdiği
infaz görevlilerince yaralandığını iddia etmiş; ayrıca eylemlerin oluş şeklini
ve tarihlerini de açıklayarak şikâyetini detaylandırmıştır. Bu durumda
başvurucunun iddiası makul delillerle desteklenmesi hâlinde savunulabilir
olarak değerlendirilebilecektir.
43. Devlet gözetimi altında hükümlü olarak tutulan
başvurucunun delil sunma olanağı oldukça sınırlı olduğundan toplanmasını talep
ettiği delillerden olayı aydınlatabileceği değerlendirilenlerin soruşturma
makamlarınca toplanması etkili soruşturma yükümlülüğünün bir parçasıdır.
44. Ceza infaz kurumlarında tutulan kişilerin şikâyetçi
olması hâlinde kötü muameleye maruz kalıp kalmadığının tespiti amacıyla alınan
sağlık raporları, değerlendirmeye esas oluşturacak en önemli kanıtlardan biri
olmakla birlikte devletin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki
yükümlülüğüne aykırı davranmadığını ispatlayabileceği nitelikte bir belgedir.
Üçüncü kişi konumunda bulunan doktorlar tarafından -iddia ve savunmadan
bağımsız bir şekilde- gözleme dayalı bulguların tespit edilmesi suretiyle
olaydan hemen sonra hazırlanan raporlar, maddi gerçeğe ulaşmayı sağlayan en
önemli araçtır (benzer yöndeki karar için bkz. Salih Şahin, B. No:
2016/13964, 28/1/2020, § 85).
45. Bu kapsamda başvurucu, yaralanmasının tespiti
amacıyla hakkında sağlık raporu alınmasını talep etmiştir. Savcılıkça bu yönde
bir işlem yapılmamıştır. İlk aşamada başvurucunun iddiasının savunulabilir olup
olmadığının değerlendirilmesinde, sonraki aşamada ise olayı aydınlatma
bakımından en önemli delillerden biri olan sağlık raporunun Savcılıkça temin
edilmemiş olması başvurucuya atfedilecek bir kusur olmadığından etkili
soruşturma yükümlülüğünü ortadan kaldırmamaktadır. Dolayısıyla somut olayda
ayrıntılı bir şikâyet dilekçesi sunan ve birtakım delillerin toplanmasını talep
eden başvurucunun iddiasının savunulabilir olmadığı sonucuna ulaşmak mümkün
olmadığından etkili soruşturma yapılması beklentisinin meşru olduğu
değerlendirilmiştir.
46. Savcılık, başvurucunun şikâyeti üzerine sadece İnfaz
Kurumundan olaya ilişkin olarak bilgi istemiş; İnfaz Kurumunca infaz
görevlilerinin kurum düzeni ve güvenliğini sağlamak amacıyla görevlerini
yaptıkları gerekçesiyle haklarında disiplin soruşturması açılmadığının
bildirilmesi üzerine başkaca bir araştırma yapmaya gerek duymaksızın kovuşturma
yapılmamasına karar vermiştir.
47. Diğer bir ifadeyle başvurucunun şikâyeti üzerine
Savcılıkça soruşturma başlatılmışsa da başvurucunun şikâyet ve delillerinin
tespitine yönelik ayrıntılı ifadesi alınarak soruşturmaya katılımı sağlanmamış,
talep edilmesine rağmen kamera görüntüleri ve diğer deliller toplanmamış, tanık
dinlenilmemiş, şüpheli infaz görevlilerinin kimlikleri dahi tespit
edilmemiştir. Buna karşın soruşturma sonunda, yapılan işlemlerin hukuka
uygun olduğuna karar verilmiştir. Kararda, işlemlerin ne olduğu ve hangi
sebeple hukuka uygun olduğuna yer verilmemiş; iddia infaz görevlilerinin
kasıtlı eylemlerine dayanmasına rağmen bu hususa ilişkin bir açıklama
yapılmamıştır.
48. Tüm bu eksiklikler birlikte değerlendirildiğinde
soruşturmanın kötü muamele iddialarının gerektirdiği derinlikte yürütülmediği
anlaşılmaktadır. Sonuç olarak başvurucuya karşı kötü muamele oluşturduğu iddia
edilen eylemlere yönelik olayın aydınlatılması amacıyla etkili bir ceza
soruşturması yürütülmediği sonucuna ulaşılmıştır.
49. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
50. Yukarıda belirtilen tespitler doğrultusunda
soruşturmadaki eksiklikler nedeniyle başvurucunun şikâyetine konu ettiği güç
kullanımı veya sözlü şiddetin gerçekleşme koşulları bağlamındaki iddia dışında
veri bulunmadığı, dolayısıyla bu aşamada olguların gerçekliği konusunda kanaat
oluşmadığından kötü muamele yasağının maddi boyutu itibarıyla bir inceleme
yapılmasına olanak bulunmadığı değerlendirilmiştir.
51. Başvurucu ayrıca protesto (oturma) eylemlerine
yönelik caydırma amacıyla İnfaz Kurumunca yapılan müdahalenin ifade özgürlüğünü
ihlal edildiğini ileri sürmüşse de yapıldığı iddia edilen müdahaleye ilişkin
olarak başvuru ve soruşturma dosyasında veri bulunmadığı dikkate alınarak bu
iddiaların bu aşamada incelenemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir
veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
53. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden soruşturma
yapılması ve maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
54. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
55. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
56. Başvuruda, infaz görevlileri tarafından orantısız güç
kullanılmasına yönelik etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasının usul boyutuyla ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. Kötü muamele yasağının usul boyutuna yönelik ihlalin Cumhuriyet
Başsavcılığının işlemlerinden kaynaklandığı anlaşılmıştır.
57. Bu durumda kötü muamele yasağının usul boyutuna
yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma
yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma, ihlalin
ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması
gereken iş yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal
sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun
yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden soruşturma yapılmak üzere Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
58. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usule
ilişkin boyutunun ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
soruşturma yapılmak üzere Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun maddi tazminat talebinin REDDİNE,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 3/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.