TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RESUL ŞAHİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/39057)
|
|
Karar Tarihi: 13/10/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M.Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Mustafa EKİM
|
Başvurucu
|
:
|
Resul ŞAHİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Cafer YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, gözaltı sürecinde kolluğun fiziki
saldırılarına maruz kalınması ve bu eylemlerle ilgili olarak etkili bir
soruşturma yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 5/12/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne
ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına
karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde
son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak-
bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden
ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet
Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu
değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169,
20/6/2017, §§ 12-25).
10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke
genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle
bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı
mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları
tarafından soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de
bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının
bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında
gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 51, 350).
11. 1992 doğumlu olan başvurucu, jandarma astsubay olarak
görev yapmaktayken darbe teşebbüsü sonrasında Afyonkarahisar Cumhuriyet
Başsavcılığınca (Savcılık) yürütülen bir soruşturma kapsamında FETÖ/PDY'ye üye
olma suçundan 6/9/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucu 6/9/2016-19/9/2016 tarihleri arasında
gözaltında kalmıştır. Gözaltı giriş ve çıkışında başvurucu hakkında düzenlenen
sağlık raporlarına göre başvurucunun vücudunda herhangi bir darp veya cebir
bulgusuna rastlanmamıştır.
13. Başvurucu gözaltındayken 9/9/2016 tarihinde müdafii
huzurunda ifadesini vermiştir.
14. 19/9/2016 tarihinde Afyonkarahisar Sulh Ceza
Hâkimliği tarafından başvurucunun tutuklanmasına karar verilmiştir. Başvurucu
hakkında açılan kamu davası sonucunda Afyonkarahisar 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
27/12/2017 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan mahkûmiyetine karar verilmiş ve hükmün açıklanması geri bırakılmıştır.
Başvurucu hakkındaki bu hüküm kesinleşmiştir. Başvurucu hükümle birlikte
serbest bırakılmıştır.
15. Başvurucu müdafii tutukluluğa itiraz için vermiş
olduğu 13/10/2016 tarihli dilekçesinde başvurucunun gözaltında işkence
gördüğünden bahsetmiş ve tutukluluk hâlinin sona erdirilmesini talep etmiştir.
Bu dilekçe içeriğinde toplanması gereken herhangi bir delilden söz edilmemiş ve
ekinde herhangi bir belge sunulmamıştır. Bu dilekçeye istinaden ceza
soruşturması başlatıldığına dair bir kayıt da mevcut değildir.
16. Başvurucu; gözaltına alındığı tarihten yaklaşık yedi
ay sonra 31/5/2017 tarihinde Savcılığa suç duyurusunda bulunarak gözaltında
tutulduğu sırada kolluk personeli tarafından darbedildiğini, hakaret ve
tehditlere maruz kaldığını ileri sürmüştür. Savcılık bu dilekçeye istinaden
soruşturma işlemlerine başlamıştır. Bununla birlikte başvurucu 17/8/2017
tarihinde aynı iddialarla bir kez daha suç duyurusunda bulunmuştur. Savcılık
soruşturma dosyalarını birleştirerek tek dosya üzerinden soruşturmaya devam
etmiştir.
17. Başvurucu şikayet dilekçelerinde özetle 6/9/2016
tarihinde gözaltına alındığını, gözaltındayken Terörle Mücadele Şubesinde
görevli üç polis memuru ve bir başkomiser tarafından suçlamaları kabul etmesi
için darbedildiğini, jopla dövüldüğünü, üstünün çıkarıldığını, cinsel uzuvlarına
vurulduğunu, bu durumun kötü muamelede bulunan kişilerce telefonla kayıt altına
alındığını, bu kişilerin tehdit ve hakaretlerine maruz kaldığını ileri
sürmüştür.
18. Savcılıkça başvurucunun gözaltında tutulduğu
nezarethane/kapalı spor salonundaki kamera kayıtlarının temini için 6/6/2017
tarihinde müzekkere yazılmıştır. Bu müzekkereye Afyonkarahisar İl Emniyet
Müdürlüğü 7/6/2017 tarihli yazıyla cevap vermiştir. Söz konusu yazıda
başvurucunun gözaltında bulunduğu İl Emniyet Müdürlüğü binasında bulunan nezarethane
kamera kayıtlarının takip eden yedi gün içinde silinmiş olmasından ve kapalı
spor salonunda kamera sistemi bulunmadığından kamera kayıtlarının temin
edilemediği belirtilmiştir.
19. Soruşturma kapsamında Savcılıkça başvurucuya ait
gözaltı giriş ve çıkış adli muayene raporları ile ifade ve sorgu tutanaklarının
dosyaya dâhil edildiği görülmüştür. Başvurucunun müdafii huzurunda vermiş
olduğu ifadede ve sorgusu sırasında kolluk tarafından kendisine kötü muamelede
bulunulduğuna dair bir beyanının mevcut olmadığı anlaşılmıştır.
20. Savcılık, soruşturma sonucunda görevi kötüye kullanma
ve işkence yapma suçlarından 20/9/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına
dair karar vermiştir. Savcılık ayrıca başvurucu hakkında iftira suçundan
soruşturma yapılmak üzere dosyanın bir suretini Müracaat Savcılığına
göndermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Müşteki Resul ŞAHİN'in gözaltına
alındığı 06.09.2016 tarihinde iddia ettiği şekilde insanlık dışı hareketlere
maruz kalması nedeniyle durumunu ifade aşamasında avukatına, rapor aldırılmak
üzere götürüldüğü Afyonkarahisar Devlet Hastanesinde muayenesini yapan doktora,
mevcutlu olarak getirildiği gün Cumhuriyet Başsavcılığımıza veya çıkartıldığı
Sulh Ceza Hakimliğinde Hakime açıklamamış olması, bu durumu yaklaşık 9 ay sonra
31.05.2017 ve 17.08.2017 tarihlerinde şikayet konusu yapmasının hayatın olağan
akışına aykırı olduğu, alınan doktor raporlarında dar[p] cebir izine rastlanılmamış
olması, yapılan araştırma ve inceleme sonucunda müştekinin iddialarının ciddi
bulgu ve belgelere dayanmadığı, soyut iddiada kaldığı,
Resul Şahin'in FETÖ/PDY Silahlı Terör
Örgüt üyelerince insan haklarının ihlal edildiği propagandası yapılarak
Devletimizi Uluslararası kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırmak, Terör Örgütü
soruşturmalarını sulandırmak ve Terörle Mücadele edilmesinin önüne geçmek için
örgütsel faaliyetler çerçevesinde şikayetçi olduğu kanaatine Resul Şahin'in
iddiaları hakkında KAMU ADINA KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA,
..."
21. Başvurucunun bu karara yaptığı itiraz, Afyonkarahisar
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 6/11/2017 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
22. Başvurucu 7/11/2017 tarihinde tebliğ edilen karara
karşı 5/12/2017 tarihinde süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
23. Başvurucu hakkında iftira suçundan açılan kamu davası
inceleme tarihi itibarıyla Afyonkarahisar 4. Asliye Ceza Mahkemesinde devam
etmektedir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
24. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi"
kenar başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, ihbar veya
başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir
öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin
gerçeğini araştırmaya başlar"
25. 5271 sayılı Kanun'un 172. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, soruşturma
evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil
elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya
yer olmadığına karar verir..."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
26. Mahkemenin 13/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu 9/9/2016 günü saat 03.00 sıralarında
gözaltına alındığından tutuklanıp ceza infaz kurumuna konulduğu tarihe kadar
sistematik olarak ileri derecede işkenceye maruz kaldığını ileri sürmüştür.
Başvurucu; şüphelilerin ifadelerine ve bildirdiği tanıkların beyanlarına
başvurulmaması nedeniyle şikâyetleri hakkında yürütülen soruşturmanın etkili
olmadığını iddia etmiştir.
28. Bakanlık görüşünde; başvurucunun tutuklandıktan dokuz
ay sonra, özen yükümlülüğüne aykırı olarak suç duyurusunda bulunduğu, gözaltında
bulunduğu sırada 9/9/2016 tarihinde avukatla görüşmesinin temin edilmesine,
kolluk ifadesinin avukat eşliğinde alınmasına, Sulh Ceza Hâkimliği sorgusunun
da avukat eşliğinde yapılmasına rağmen kötü muamele iddiasına ilişkin herhangi
bir beyanda bulunmadığı belirtilmiştir. Başvurucu hakkında düzenlenen sağlık
raporları içeriğinde başvurucunun muayenesinde herhangi bir darp ve cebir izine
rastlanmadığı ifade edilmiş; meydana geldiği iddia edilen kötü muamele eylemine
ilişkin iddiaların gerçekliğini ortaya çıkarabilecek soruşturma işleminin
yerine getirildiği ancak herhangi bir emareye ulaşılamadığı, bu nedenle
başvurucunun şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olduğu görüşü
bildirilmiştir.
29. Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvurucu vekili;
i. Başvurucunun iftira suçundan yargılanmakta olduğu
davada tanık sıfatıyla dinlenilen M.S., M.D. ve F.Ö.nün beyanlarını dosyaya
sunmuştur. Söz konusu tanıklar işkence eylemini görmediklerini fakat
başvurucudan polisler tarafından darbedildiğini öğrendiklerini ve ifade sonrası
başvurucunun yüzünün ve gözünün kızarmış vaziyette olmasından işkenceye
uğradığını anladıklarını beyan etmiştir.
ii. Olay tarihinde sadece başvurucuya değil -tanık olarak
ifade veren M.S., M.D. ve F.Ö. ifadelerinden anlaşılacağı üzere- birçok kişiye
gözaltında işkence ve kötü muamelede bulunulduğunu, olağanüstü hâl sebebiyle
hakları ağır şekilde ihlal edilen başvurucunun ve diğer şahısların ağır insan
hakkı ihlalini ne kendisini muayene eden doktora ne savcıya ne de hâkime
söyleyebildiğini belirtmiştir.
iii. İşkenceye ilişkin ifadeler dikkate alındığında
işkence uygulayan kamu görevlilerinin yukarıda belirtilen makamlara başvurucu
ile birlikte geldiklerini, bu nedenle başına aynı onur kırıcı durumların
gelmemesi için başvurucunun işkence ve kötü muameleyi yetkililere beyan
edemediğini ifade etmiştir.
iv. Soruşturma kapsamında alınan raporların İstanbul
Protokolü'ne uygun düzenlenmediğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
30. Anayasa'nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve üçüncü
fıkraları şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz;
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz."
31. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve
görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri,
(...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
32. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan
maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü
fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan
haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm
altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014,
§ 80).
33. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 81).
34. Anayasa’nın 17. maddesi Anayasa'nın 5. maddesiyle
birlikte değerlendirildiğinde devlete ayrıca kişilerin işkence ve eziyete ya da
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye maruz bırakılmalarını
engelleyecek tedbirler alma ödevi yüklemektedir. Anılan yükümlülük, devletin
kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat aracılığıyla
koruma hususundaki pozitif yükümlülüğünü oluşturmaktadır.
35. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin boyutu
çerçevesinde bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve
Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde olay hakkında etkili bir
soruşturmanın yürütülmesi gerekmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, §
110; Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
36. Bir şikâyet söz konusu olmadığında bile kötü
muameleyi gösteren yeterli belirtiler olduğunda soruşturma açılması
sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
37. Bu noktada kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına
alındığı ancak salıverildiği anda ya da salıverilmeden önce vücudunda yaralanma
tespit edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda
makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak
kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğunu, özellikle ilgili
iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hâllerde kötü muamele yasağı
bağlamında açık sorunların ortaya çıkacağını ifade etmek gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 94).
38. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa'nın
5. maddesiyle birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması
beklenemez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle
desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut
iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki
bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat
edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar
değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 95).
39. Bir soruşturmanın başlatılabilmesi için öncelikle
işkence ve kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir.
İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için her türlü makul şüpheden
uzak kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık
ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de
oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların tespiti hâlinde bir soruşturma
yükümlülüğünün bulunduğundan bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394,
6/3/2014, § 28).
40. Aynı şekilde bir muamelenin Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık
derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın
somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin
süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık
durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç
dikkate alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu
bir anda meydana gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi Demir
ve diğerleri, § 83; Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218,
19/4/2018, § 49; Ali Ulvi Altunelli, B. No: 2014/11172, 12/6/2018, §
56).
41. Anayasa Mahkemesi, asgari eşik seviyesini aştığı
varsayılan kötü muamele iddialarında öncelikle bu konudaki kanıtlama sorununu
ele almaktadır. Burada kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur olduğunu
ileri süren kişilerin -ispat külfetinin devlete geçtiği durumlar istisna olmak
üzere- kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş
olabileceklerini gösteren emare ve delil sunmaları gerektiğini belirtmek
gerekir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018, § 45).
42. Mağdur olduğunu ileri süren kişilerin olgulara dayanmayan
yetersiz açıklamaları, iddialarının deliller ile desteklenmemesi hatta kimi
zaman delillerin uyumsuzluğu, kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman ve diğer
konulardaki çelişkili ifadeleri, müdafilerinden farklı iddiaları ileri
sürmeleri gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu
durumda iddiaların savunabilir olduğundan ve dolayısıyla bu iddialara ilişkin
derhâl bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemeyecektir. Bu gibi
durumlar -iddiaların güçlü bir dayanak ile birlikte yetkili merciler nezdinde
dile getirilmemesi- söz konusu olduğunda mağdur olduğunu ileri süren kişilerin
etkili bir soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye
girebileceklerini söyleyebilmek de mümkün değildir (Beyza Metin, § 46).
43. Kişilerin iddialarını desteklemek için yetkili
makamlara zamanında başvurmaları gibi bir özen yükümlülükleri de bulunmaktadır.
Anayasa Mahkemesi, bu tür şikâyetleri esastan inceleyebilmek için bu konuda
haklı bir neden ileri sürüldüğünde kişilerin iddialarını desteklemek için
kendilerinden makul olarak beklenen her şeyi yerine getirdiğine kanaat getirmek
durumundadır. Aksine kanaat getirildiğinde söz konusu iddialar savunabilir
düzeye ulaşmadığı için kötü muamele yasağının ihlal edildiğinin incelenebilmesi
mümkün olmamaktadır (Beyza Metin, § 47).
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir
(Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
45. Adil yargılanma hakkı ilkelerinden biri olan müdafi
yardımından yararlanma hakkının şüpheli veya sanığın gözaltında bulunduğu
durumlarda bu kişilerin kötü muameleye uğramalarına karşı temel güvencelerden
birisini oluşturduğu şüphesizdir. Somut olayda başvurucunun 9/9/2016 tarihinde
müdafi yardımından yararlandığı, başka bir ifadeyle ileri sürdüğü kötü muamele
iddialarını delillendirme imkânı bulduğu görülmektedir. Başvurucu gözaltında
görüştüğü müdafiine kolluk kuvvetleri tarafından darbedildiği iddiasını
anlatmadığını kabul etmektedir. Bununla birlikte başvurucu, aynı tutumunu
kolluk ifadesi sırasında ve 19/9/2016 tarihinde çıkarıldığı sulh ceza hâkimi
önünde de sürdürmüş; kötü muameleye uğradığına yönelik her hangi bir beyanda
bulunmamıştır (bkz. §§ 13, 14).
46. Gözaltı giriş ve çıkışta başvurucu hakkında
düzenlenen sağlık raporlarında başvurucunun vücudunda herhangi bir darp veya
cebir izinin yer almadığı görülmektedir. Başvurucu gözaltı çıkışında kendisini
muayene eden doktora herhangi bir şikâyetinin olmadığını dile getirmiştir.
Başvurucu böylelikle kötü muameleye karşı temel güvencelerden başka biri olan
doktora muayene olma hakkından yararlanmayarak iddiasını delillendirme
imkânından faydalanmamıştır.
47. Başvurucu kötü muameleye maruz kaldığı iddiasını ilk
olarak olayların gerçekleştiğini iddia ettiği tarihten bir ay sonra müdafii
aracılığıyla tutukluluğa itiraz için vermiş olduğu 13/10/2016 tarihli
dilekçesinde dile getirmiştir. Bu dilekçede herhangi bir kolluk personeli
adından, rütbesinden ya da olaya tanıklık etmesi muhtemel kimselerden
bahsetmemiştir. Kamu makamları tarafından bu dilekçeye istinaden herhangi bir
soruşturma başlatılıp başlatılmadığı dosya kapsamından anlaşılamamaktadır. Ceza
soruşturmasının başvurucunun 31/5/2017 tarihli suç duyurusuyla başladığı
görülmektedir.
48. Tüm bu tespitlere göre iddiaya konu kötü muamele
olayına ilişkin olarak gözaltı tarihinden yaklaşık bir ay sonra ileri sürülen,
dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerle uyumlu olmayan iddialar, kötü muamele
iddialarını desteklemeyen sağlık raporları, başvurucunun bu sağlık raporlarına
ilişkin olarak hiçbir aşamada bir itiraz ileri sürmemiş olması hususları
birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına
ilişkin savunulabilir bir iddia ortaya koyamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
49. Etkili soruşturma yükümlülüğünün ancak kötü muameleye
ilişkin savunulabilir bir iddia ortaya konulması hâlinde söz konusu olacağına
ilişkin ilkeler hatırlandığında başvurucunun hiçbir aşamada itiraz etmediği
sağlık raporlarının iddiaları doğrulamadığı soruşturma makamları tarafından
dikkate alınarak başkaca delil toplanmamış olması ya da soruşturmaya geç
başlanmış olması etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlali olarak
değerlendirilemeyecektir.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca adli yardım talebi
kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF
TUTULMASINA 13/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.