TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
K.K. BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2017/39398)
|
|
Karar Tarihi: 29/9/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
K.K.
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, gözaltı sürecinde sözlü şiddete maruz
kalınması iddiasıyla yapılan şikâyet üzerine başlatılan ceza soruşturmasının
etkili yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 4/12/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne
karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
10. Türkiye, 15 Temmuz 2016 gecesi askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış; bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiştir.
11. 1982 doğumlu olan başvurucu, darbe teşebbüsüne
iştirak ettiği şüphesiyle tutuklanan eski bir subaydır. Malatya 1. Ağır Ceza
Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda başvurucu hakkında kamu malına zarar
verme ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlarından
mahkûmiyet kararları verilmiştir. Kamu malına zarar verme suçuna ilişkin
mahkûmiyet kararı istinaf aşamasında kesinleşirken diğer suç yönünden temyiz
incelemesi devam etmektedir.
12. 15/7/2016 tarihindeki darbe teşebbüsü sırasında
başvurucu, batın (karın) bölgesinden ateşli silahla yaralanmış;
tedavisinin ardından 20/7/2016 tarihinde tutuklanarak Malatya E Tipi Kapalı
Ceza İnfaz Kurumuna yerleştirilmiştir.
13. Başvurucu, adli işlemlerin yapılması amacıyla Malatya
Adliyesine (Adliye) getirildiği 19/7/2016 tarihinden tutuklandığı 20/7/2016
tarihine kadar yaklaşık bir gün boyunca adliyede kolluk görevlilerinin hakaret
ve tehditlerine maruz kaldığını iddia ederek 20/7/2017 tarihinde Malatya
Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) şikâyette bulunmuştur. Başvurucu,
şikâyetinde olayın oluş şeklini anlatmamıştır.
14. Savcılık tarafından başvurucunun iddiası
doğrultusunda Malatya Adliyesi Bilgi İşlem Müdürlüğünden 19/7/2016 ile
21/7/2016 tarihlerini gösterir kamera görüntüleri istenmiş ise de kayıtların
otuz gün süreyle tutulması nedeniyle görüntülere ulaşılmadığı bildirilmiştir.
15. Savcılıkça yapılan soruşturma sonunda başvurucunun
soyut iddiası dışında dava açmaya yeterli delil bulunmaması gerekçesiyle
19/10/2017 tarihinde "Malatya Terörle Mücadele Şube Müdürü ve diğer
görevli personel" hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar
verilmiştir.
16. Başvurucu 30/10/2017 tarihinde Savcılık kararına
itiraz etmiş, itiraz dilekçesine eklediği 22/9/2017 tarihli, on bir sayfadan
oluşan ayrıntılı dilekçesiyle soruşturmanın genişletilerek sorumlular hakkında
dava açılmasını talep etmiştir. Başvurucunun detaylı bu dilekçesinin daha önce
İnfaz Kurumuna veya Savcılığa iletildiğine ilişkin bir ibare dilekçede
bulunmamaktadır. Dolayısıyla itiraz aşamasından önce 22/9/2017 tarihli
dilekçenin resmi kurumlara iletildiğine yönelik bir kayıt başvuru dosyasına
yansımamıştır.
17. Başvurucunun 22/9/2017 tarihli dilekçesine göre;
ameliyat elbisesiyle getirildiği adliyenin girişinde 40-50 yaşlarında, beyaz
saçlı, sivil giyimli kolluk görevlisi başvurucuya sinkaflı küfürler
etmiştir. Adliyenin birinci katında 1.70 cm boylarında, şapkalı bir başka
görevli yine sinkaflı küfür etmiş, ayrıca bu görüntüleri telefonuna
kaydetmiştir. Yine başvurucu, bir Cumhuriyet savcısının "Anan seni
doğuracağına taş doğursaydı." şeklindeki hakaretine maruz kalmış,
tutuklanmasının ardından kolluk görevlisi tarafından arkasına yumrukla
vurulması suretiyle darbedilmiştir. Başvurucu, dilekçesinde eylemlerini belirttiği
kamu görevlilerini teşhis edebileceğini belirtmiş; ayrıca yanında sorgulanmak
üzere bekleyen İ.A. ile diğer üç askerin tüm yaşananlara tanık olduğunu,
olayların adliye kameralarının bulunduğu ortamda gerçekleştiğini dile
getirmiştir.
18. Başvurucunun itirazı, Malatya 2. Sulh Ceza
Hâkimliğinin (Sulh Ceza Hâkimliği) 21/11/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"5271 Sayılı CMK'nın 172/2. maddesi
'kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça
aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz' hükmünü içermektedir.
Dosyanın incelenmesinde; dosya
kapsamında müştekinin şikayetleri üzerine gerekli inceleme, araştırma ve
tahkikat işlemlerinin yapıldığı, ancak müşteki beyanı dışında kamu davası açmayı
gerektirir kuvvetli suç şüphesine ilişkin somut deliller elde edilemediği,
dosya kapsamında başka türlü delil elde etme imkanı da bulunmadığı
anlaşılmakla, Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı'nca verilen Kovuşturmaya Yer
Olmadığına Dair Kararın usul ve yasaya uygun olduğu sonuç ve kanaatine
varılarak, CMK'nın 173. Maddesi uyarınca yapılan inceleme sonunda itirazın
reddine karar vermek gerekmiştir."
19. Anılan karar başvurucuya 29/11/2017 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
20. Başvurucu 4/12/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
21. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının
görevi" kenar başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, ihbar veya
başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir
öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin
gerçeğini araştırmaya başlar."
22. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Kovuşturmaya
yer olmadığına dair karar" kenar başlıklı 172. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, soruşturma
evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil
elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya
yer olmadığına karar verir..."
B. Uluslararası
Hukuk
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "İşkence
yasağı" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık
dışı ya da onur kırıcı ceza veya muamelelere tabi tutulamaz."
24. 18/6/2003 tarihli ve 25142 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren 16/12/1966 tarihli Birleşmiş Milletler Medeni ve
Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 7. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye ya da zalimane,
insanlık dışı ya da küçük düşürücü muamele ya da cezalandırmaya maruz
bırakılamaz. Özellikle, hiç kimse kendi özgür rızası olmadan tıbbi ya da
bilimsel deneylere tabi tutulamaz."
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
Sözleşme'nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının
demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörle ya da
organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme'nin mağdurların
davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza
veya işlemlerden men ettiği belirtilmiştir. Kötü muamele yasağının Sözleşme'nin
15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde
dahi hiçbir istisnaya yer vermediği içtihatlarda hatırlatılmıştır (birçok karar
arasından bkz. Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya
[BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).
26. AİHM, 3. maddenin ihlal edildiği iddialarını
incelerken makul bir şüpheyi yeterli görmeyerek iddianın makul şüphenin ötesinde
sayılabilecek bazı delillerle desteklenmiş olması şartını aramıştır (İrlanda/Birleşik
Krallık [BD], B. No: 5310/71, 18/1/1978, § 161; Labita/İtalya, §
121). AİHM'e göre ileri sürülen iddiaya getirilen kanıt yeterince açık,
kuvvetli ve birbiriyle uyumlu bazı çıkarımlardan ya da benzer yönde olup aksi
ispat edilmemiş karinelerden de oluşabilir (aynı kararda bkz. § 161). AİHM,
kötü muamele yasağının ihlali anlamında ileri sürülen bazı delillerin -delil
değerlendirmesi yapma noktasında kendisinden daha avantajlı olduğunu kabul
ettiği- ulusal yargı makamlarınca makul bir şekilde çürütüldüğü durumda
savunulabilir bir kanıt olmadığını kabul ederek 3. maddenin ihlal edilmediği
sonucuna varmıştır (Klaas/Almanya, B. No: 15473/89, 22/9/1993, § 30).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
27. Mahkemenin 29/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
28. Başvurucu, tutuklamaya sevk edildiği adliyede bir gün
boyunca kolluk görevlilerinin fiziksel ve sözlü şiddetine maruz kaldığını, buna
rağmen şikâyetinin sonuçsuz bırakılarak sorumlular hakkında kovuşturma
yapılmamasına karar verildiğini, itiraz dilekçesinin ekinde gönderdiği
ayrıntılı dilekçesinde yeni delillerini ileri sürmesine rağmen soruşturmanın
genişletilmesi kararının verilmediğini belirterek kötü muamele yasağı ile
etkili başvuru ve adil yargılanma haklarının ihlâl edildiğini ileri sürmüş;
kamuya açık belgelerde isminin gizli tutulmasını talep etmiştir.
29. Bakanlık görüşünde, başvurucunun adliyede bulunduğu
sırada kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin savunulabilir bir iddiasının
olmadığı, herhangi bir delil, yeterince ciddi, açık ve tutarlı emare
belirtmediği, buna rağmen yazılı şikâyet dilekçesinin iletildiği tarih
itibarıyla Savcılık tarafından soruşturma işlemlerine başlandığı ve güvenlik
kamera kayıtlarının temin edilmeye çalışıldığı açıklanmış; olaydan çok sonra
şikâyetçi olunması nedeniyle görüntülerin elde edilemediği belirtilerek
başvurucunun kötü muameleye ilişkin iddialarının asgari ağırlık eşiğini aşan
bir muamele olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı bildirilmiştir.
30. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru
formunda dile getirdiği hususları yinelemiştir.
B. Değerlendirme
31. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve
manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz."
32. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan
maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü
fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan
haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm
altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014,
§ 80).
33. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 81).
34. Kötü muamele yasağı mutlak bir yasak olup ulusun
varlığını tehdit eden genel bir tehlike durumunda bile askıya alınamamaktadır.
Terör ve örgütlü suçlarla mücadele gibi en zor koşullarda bile kötü muamele
kesin olarak yasaklanmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, §93). Savaş,
seferberlik veya olağanüstü hâllerde dahi savaş hukukuna uygun fiiller sonucu
meydana gelen ölümler dışında kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi
varlığının bütünlüğüne dokunulamayacağı Anayasa'nın 15. maddesi ile güvence
altına alınmıştır. Olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemde temel hak
ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirlerin Anayasa'nın 15. maddesinin
ikinci fıkrasında sayılan hak ve özgürlüklere dokunmaması gerekir. Anayasa'nın
15. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan çekirdek haklara yapılan müdahaleler
meşru kabul edilemez ve ilgili hak ve özgürlüğün ihlal edildiği sonucuna
varılır (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§
196-197).
35. Anayasa’nın 17. maddesi Anayasa'nın 5. maddesiyle
birlikte değerlendirildiğinde devlete, ayrıca kişilerin işkence ve eziyete ya
da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye maruz bırakılmalarını
engelleyecek tedbirler alma ödevi yüklemektedir. Anılan yükümlülük, devletin
kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat aracılığıyla
koruma hususundaki pozitif yükümlülüğünü oluşturmaktadır.
36. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin boyutu
çerçevesinde bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve
Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde olay hakkında etkili bir
resmî soruşturmanın yürütülmesi gerekmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 110; Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
37. Ancak bir soruşturmanın başlatılabilmesi için
öncelikle işkence ve kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle
desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için her
türlü makul kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince
ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım
karinelerden de oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların tespiti hâlinde bir
soruşturma yükümlülüğünün bulunduğundan bahsedilebilir (C.D., B. No:
2013/394, 6/3/2014, § 28).
38. Öte yandan bir şikâyet yapılmadığında bile kötü
muameleyi gösteren yeterli belirtiler olduğunda soruşturma açılması
sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §
116).
39. Anayasa Mahkemesi, asgari eşik seviyesini aştığı
varsayılan kötü muamele iddialarının makul şüphe kalmayacak şekilde
kanıtlanması şartını aramakta ve başvurularda öncelikle bu konudaki kanıtlama
sorununu ele almaktadır. Burada kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur olduğunu
ileri süren kişilerin kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele
görmüş olabileceklerini gösteren emareleri ve delilleri sunmaları gerektiğini
belirtmek gerekir. Bu kapsamda, mağdur olduğunu ileri süren kişilerin olgulara
dayanmayan, yetersiz açıklamaları, iddialarının delillerle desteklenmemesi
hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu, kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman
ve diğer konulardaki çelişkili ifadeleri gibi hususlar kötü muamelenin
gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddiaların savunabilir olduğundan ve
dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma başlatılması
gerekliliğinden söz edilemeyecektir. Bu gibi durumlar -iddiaların güçlü bir
dayanak ile birlikte yetkili merciler nezdinde dile getirilmemesi- söz konusu
olduğunda mağdur olduğunu ileri süren kişilerin etkili bir soruşturma
yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye girebileceklerini
söyleyebilmek de mümkün değildir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426,
12/12/2018, §§ 45, 46).
40. Bununla birlikte kişilerin iddialarını desteklemek
için yetkili makamlara zamanında başvurmaları gibi bir özen yükümlülükleri de
bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi, bu tür şikâyetleri esastan inceleyebilmek
için bu konuda haklı bir neden ileri sürülmediğinde kişilerin iddialarını
desteklemek için kendilerinden makul olarak beklenen her şeyi yerine
getirdiğine kanaat getirmek durumundadır. Aksine kanaat getirildiğinde söz
konusu iddialar savunabilir düzeye ulaşmadığı için kötü muamele yasağının ihlal
edildiğinin incelenebilmesi mümkün olmamaktadır (Beyza Metin, § 47).
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3), 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu gücünün
neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti
yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği,
buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No:
2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
42. Kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına
ilişkin başvurularda, başvurucuların delil elde etmeleri konusundaki zorluklar
dikkate alınmakta ve başvuruculardan ihlal iddialarını kanıtlamaları
beklenmemektedir. Ancak başvuruculardan ihlal iddialarının araştırılmasına,
dosya kapsamında sahip olunan bilgi ve belgelerle karşılaştırılarak bir
değerlendirme yapılmasına elverişli somut bir olay anlatımı yapmaları
beklenmektedir (Mehmet Özkara, B. No: 2015/7415, 17/7/2019, § 31).
43. Başvurucu, başvuru formunda gözaltındayken adliyede
tutulduğu sırada sözlü ve fiziksel şiddete uğradığını ileri sürmektedir.
Başvurucunun gözaltında olduğu süre içinde hakkında alınan sağlık raporları
başvuru dosyasına yansımasa da başvurucu, kolluk görevlilerince darbedilmesi
neticesinde yaralandığına ilişkin somut bir iddiada bulunmamakta; sadece
fiziksel şiddete uğradığını dile getirmektedir. Aynı şekilde şikâyet
dilekçesinde de ne şekilde fiziksel şiddete maruz kaldığından bahsetmemekte,
kolluk görevlilerinin somut eylemlerinin neler olduğunu açıklamamaktadır.
Bununla birlikte başvurucunun Savcılık kararına itirazına eklediği 22/9/2017
tarihli dilekçesiyle, tutuklandıktan sonra mahkeme salonundan çıkarken sırtına
bir kolluk görevlisinin yumrukla vurduğunu beyan ettiği görülmektedir.
44. Bu hâlde başvurucu yürürken sırtına vurulması
şeklinde tarif ettiği fiziksel eylemin niteliği ile başvurucunun yakalanma
anındaki sağlık durumu (ateşli silahla yaralanması ve ardından cerrahi
operasyon geçirmesi) beraber değerlendirildiğinde başvurucunun iddia ettiği
olası yaralanmasının sağlık raporlarına yansımaması mümkündür. Bununla birlikte
başvurucunun raporlara yönelik şikâyetinin bulunmaması ve görevlilerin fiziksel
davranışlarından ziyade sözlü eylemlerinden şikâyetçi olması hususu göz önüne
alındığında başvurunun ağırlıklı olarak kolluk görevlilerince sözlü şiddete
maruz kalınması iddiası kapsamında incelenmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
45. Kamu görevlileri tarafından gözetim altında tutulan
bireylere karşı fiziksel temas olmaksızın sırf hakaret içerikli sözler sarf
edilmesi veya aşağılayıcı tavırlarda bulunulması -yapılan muamelenin şekli,
süresi ve mağdurda oluşturduğu etkiler de gözetilerek- kötü muamele kapsamında
kalabilmektedir. Söz konusu muamelenin asgari eşiği aşarak kötü muamele sayılıp
sayılmayacağı her somut olaya özgü koşullar çerçevesinde belirlenmektedir.
46. Başvurucu gözaltında bulunduğu sırada adli işlemlerin
yapılması amacıyla adliyeye getirildiğinde birden fazla kolluk görevlisi
tarafından aşağılanarak hakarete uğradığını iddia etmektedir. Başvurucu, darbe
teşebbüsü gecesi silahla yaralanarak yakalanması nedeniyle kolluk
görevlilerinin bu tavırlarının aleyhine olan bir ön yargıdan kaynaklandığını
ileri sürmektedir. Devlet gözetimi ve denetimi altında bulunan başvurucunun
birden fazla kolluk görevlisi tarafından ortak davranış geliştirilerek
hakkındaki adli işlemlerin devamı süresince hakaret ve onur kırıcı sözlere
maruz kalma iddiası, iddianın gerçekliğinden bağımsız olarak kötü muamele
yasağı kapsamında değerlendirilecektir.
47. Kötü muamele iddialarının soruşturma makamlarınca
araştırılması yükümlülüğü iddiaların ancak savunulabilir olması durumunda
başlamaktadır. İddiaların somut olgulara dayanarak olaya ilişkin ayrıntı
içermesinin yanı sıra makul kanıtlarla da desteklenmesi hâlinde savunulabilir
olduğu kabul edilmektedir.
48. Somut olayda başvurucu bireysel başvurusunda kolluk
görevlilerince sözlü şiddet gördüğünü ileri sürmüşse de olayların oluş şekline
veya eylemlerin kim tarafından nasıl gerçekleştirildiğine yönelik somut bir
açıklama yapmamıştır. Başvurucu hakarete uğradığını iddia ettiği tarihten bir
yıl sonra Savcılığa verdiği, bir sayfadan oluşan dilekçesinde de sadece şiddete
maruz kaldığını belirterek kolluk görevlilerinden şikâyetini dile getirmiş; olgulara
dayalı bir anlatım yapmamıştır.
49. Diğer taraftan başvurucunun şikâyetindeki bilgiler
doğrultusunda Savcılıkça delil toplanmasına çaba gösterilmiş, bu bağlamda olay
yeri olan adliyedeki kamera görüntülerine ulaşılmaya çalışılmıştır. Elbette
olaydan yaklaşık bir sene gibi uzun bir süre sonra görüntülerin bulunamamış
olması beklenen bir sonuç olup soruşturma makamlarına bu nedenle kusur atfetmek
mümkün görünmemektedir.
50. İleri sürülen şiddet olayıyla ilgili görüntülere
ulaşılamaması ve başvurucunun şikâyet dilekçesinde olayı araştırmaya elverişli
bilgi bulunmaması da dikkate alınarak Savcılık tarafından kolluk görevlileri
hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda soruşturmaya yeterli bilginin veya şikâyeti destekleyen delillerin
bildirilmemiş olması nedeniyle soruşturma makamlarınca farklı hareket
edilmesinin beklenmesinin olanaklı olmadığı kanısına varılmıştır.
51. Diğer bir ifadeyle başvurucunun şikâyet dilekçesinde
ne şekilde şiddet gördüğüne ilişkin somut eylemlere dayalı anlatımı bulunmadığı
gibi iddialarını destekleyecek makul kanıtların mevcut olmadığı ve olayın
üzerinden uzun süre geçmesi nedeniyle delil toplanamadığı da dikkate
alındığında başvurucunun Savcılıkça soruşturma yapılması talebinin meşru bir
beklentiye dayanmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
52. Ayrıca kolluk kontrolünden (gözaltından)
çıkarıldıktan sonra başvurucu, Savcılığa veya Hâkimliğe verdiği ifadesinde,
kolluk güçleri tarafından kendisine şiddet uygulandığına dair bir söylemi
bulunduğuna ilişkin iddia bulunmamaktadır. Başvurucunun korktuğu, çekindiği
için bu tür bir beyanda bulunamadığına ya da bu iddiaları ileri sürdüğü hâlde
Savcılıkça dikkate alınmadığına ilişkin bir anlatımının da olmadığı
anlaşılmaktadır. Başvurucu, tutuklanmasından yaklaşık bir yıl sonra Savcılığa
şikâyette bulunmuştur. Başvurucu, şikâyet etmek için bir yıl gibi uzun süre
beklemesinin nedenini soruşturma sürecinde veya bireysel başvurusunda
açıklamadığı görülmektedir.
53. Her ne kadar başvurucu, Savcılık kararına itiraz
ederken eklediği 22/9/2017 tarihli dilekçesinde somut eylemlerden bahsederek
kolluk görevlilerinin kimliklerini teşhis etmeye yarayan bilgiler vermiş ise de
söz konusu dilekçenin Savcılık kararından (kovuşturmaya yer olmadığına dair karar)
önce İnfaz Kurumuna veya Savcılığa iletildiğine ilişkin ibare bulunmamaktadır.
Dolayısıyla soruşturma sürecinde başvurucu tarafından açıklanmayan bazı
bilgilerin itiraz aşamasında ilk kez dile getirilmesi nedeniyle Sulh Ceza
Hâkimliğince söz konusu bilgilerin yeni delil olarak yorumlanmamasının ve
Savcılık kararının bu doğrultuda yeterli görülmesinin Anayasa'nın 17. maddesi
bağlamında sorun oluşturmadığı değerlendirilmiştir.
54. Tüm bu tespitlere göre başvuruya konu kötü muamele
iddiasına ilişkin olarak olay tarihinden yaklaşık bir yıl sonra ileri sürdüğü
somutlaştırılmamış iddialar ile bu iddiaları destekleyen kanıtları soruşturma
sürecinde sunmadığı değerlendirildiğinde başvurucuya atfedilebilecek özen
yükümlülüğünü yerine getirmediği ve dolayısıyla kötü muameleye maruz kaldığına
ilişkin iddiasının savunulabilir olmadığından ihlal iddialarının
incelenemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
C. Adli yardım talebinin kabulü ile geçici olarak muaf
tutulan 257,50 TL harçtan ibaret yargılama giderinin 12/1/2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (1) numaralı fıkrası
uyarınca başvurucudan TAHSİLİNE 29/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.