TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
LÜTFİ DEMİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/5385)
|
|
Karar Tarihi: 3/11/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Murat BAŞPINAR
|
Başvurucu
|
:
|
Lütfi DEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki
olmaması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması, tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması ve tutukluluğa
ilişkin karar veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız olmaması
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; soruşturma aşamasında arama
ve elkoyma işlemlerinin yöntemince yapılmaması nedeniyle özel hayata ve aile
hayatına saygı hakkının; bir kısım yaklaşımlar dolayısıyla masumiyet
karinesinin, gözaltındaki bazı uygulamalar nedeniyle de kötü muamele yasağının
ve soruşturma/kovuşturma sürecindeki birtakım uygulamalar nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/2/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve adli yardım talebinin kabulüne
karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl
19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal
temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır
faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)
ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa
bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da
bulunduğu çok sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından
soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca -aralarında yüksek mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine
yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla
başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
8. Başvurucu son olarak Ceyhan hâkimi olarak görev
yapmakta iken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından 16/7/2016
tarihli karar ile görevden uzaklaştırılmış ve 24/8/2016 tarihinde meslekten
çıkarılmıştır.
9. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının HSYK kararıyla
görevden uzaklaştırılanlar hakkında soruşturma işlemlerinin yapılması yönündeki
yazısı üzerine başvurucu, Ceyhan Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık)
talimatıyla 18/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
10. Başvurucu, 20/7/2016 tarihinde müdafii huzurunda
Başsavcılıkta ifade vermiş, ifadesinde özetle FETÖ/PDY ile bir ilgisinin
bulunmadığını savunmuştur. Başsavcılık aynı tarihte silahlı terör örgütüne üye
olma suçundan tutuklanması istemiyle başvurucuyu Ceyhan Sulh Ceza Hâkimliğine
sevk etmiştir.
11. Başvurucunun sorgusu Ceyhan Sulh Ceza Hâkimliği
tarafından aynı tarihte yapılmış, başvurucunun müdafii de sorgu esnasında hazır
bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde özetle isnat edilen suçlamaları kabul
etmediğini belirtmiştir. Başvurucunun müdafii, başvurucunun sabit ikamet sahibi
olduğunu belirterek adli kontrol tedbiri uygulanmasını talep etmiştir.
12. Sorgu sonucunda başvurucunun anılan suçtan
tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
Açıklanan nedenlerle ve Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesinin 16/7/2016 tarihli ve 2016/4 sayılı karan
ile 3. Dairesinin 16/7/2016 tarihli ve 2016/9052 sayılı karan ile elde edilen
deli1ler, somut şüphe oluşturan olguların olması, müsnet suçun niteliği,
öngörülen cezanın miktarı, atılı suçun 100/3-a-11 'de sayılan ve kaçma şüphesi
var olduğu kabul edilen katalog suçlardan oluşu, öngörülen ceza miktarı ile
tutuklama tedbiri karşılaştırıldığında bu aşamada anayasanın 13. maddesinde
ifade olunan ölçülülük ilkesine uygun olacağı düşünülmesi, eylemin silahlı bir
terör örgütünün faaliyeti kapsamında işlenmiş olması, amaç ve yöntem olarak
temel hak ve özgürlüklerin sonlandırmak gayesini gütmesi, bu hali ile vehamet
arz etmesi, hali hazırda anayasal düzeni değiştirmeye yönelik eylemlerin
sonlanmamış ve devam ediyor olması ile adli kontrol uygulanmasının bu aşamada
yetersiz oluşu ile 2802 sayılı yasanın 94. maddesindeki suç üstü koşullarının
da gerçekleştiği gözetilerek, 103/a maddesinde belirtilen ve tutuklama nedeni
var sayılan katalog suçlardan olması, öngörülen ceza miktarının yüksekliği
nedeniyle kaçma şüphelerinin bulunması, adli kontrol uygulanmasının yetersiz
kalacağının anlaşılması dikkate alınarak şüpheliler M.T., S.B., A.A., Z.A.,
A.U., Lütfi Demir, F.Ü., R.A., Ö.U.nun üzerlerine atılı silahlı terör örgütüne
üye olma suçundan 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 94/1 maddesi
yollaması ile CMK 100 ve devamı maddeleri uyarınca ayrı ayrı TUTUKLANMALARINA ...
[karar verildi]."
13. Başsavcılık yetkisizlik kararı vererek dosyayı
Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
14. Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı 5/7/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan cezalandırılması
istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde dava açmıştır. 15 Temmuz darbe
teşebbüsüne ilişkin açıklamalarla birlikte FETÖ/PDY'ye ve ByLock
programına ilişkin genel açıklamaların yer aldığı iddianamede; FETÖ/PDY'nin
hangi amaç ve saikle kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine,
hiyerarşik yapısına, hukuka aykırı hangi tür eylemlerde bulunduğuna ve bu
örgütün yargıdaki yapılanmasına ilişkin açıklamalar yer almıştır. Ayrıca
başvurucunun gerek organik olarak gerekse örgütsel nitelikli eylemleri
bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı ileri sürülmüştür.
İddianamede suçlamaya esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
i. Başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu
gerekçesiyle HSYK'nın 24/8/2016 tarihli kararı ile meslekten ihraç edildiği
belirtilmiştir.
ii. FETÖ/PDY tarafından örgütsel ve kriptolu haberleşme
maksadıyla tasarlanan ByLock uygulamasını başvurucunun kullandığı ileri
sürülmüştür.
iii. Başvurucu hakkında üniversite eğitimi döneminde
örgüte ait evlerde kalmak suretiyle örgütsel faaliyetlere katıldığı,
hâkimlik/Cumhuriyet savcılığı meslek sınavlarına hazırlık için örgüt tarafından
oluşturulmuş -örgüte ait- evlerde kaldığı ve yine meslek stajını yapan
adayların kalması için örgüt tarafından oluşturulmuş -örgüte ait- evlerde
kaldığı ve böylece FETÖ/PDY ile irtibatlı ve iltisaklı olduğu yönünde tanık
beyanlarının yer aldığı belirtilmiştir.
15. İddianamede başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin
olarak haklarında yapılan soruşturmalarda şüpheli sıfatıyla alınan tanık
beyanlarının ilgili kısmı şöyledir:
- A.Y. ifadesinde "... Hatta fakültede bir üst
dönemimiz olan Lütfi Demir isimli cemaat evinde kalan kişi beni seçimden önce
aradı. Ben ağzını yoklayıp halen cemaat ile irtibatı olup olmadığın tespit
ederek bunu da bildirdim. Hatta N. ve C. isimli iki kişinin askeri hakim
olduklarını, M.K., Lütfi Demir, G.A., M.E.K., M.S., S.T., E.G. ve V.K.nın
cemaat evlerinde kaldığını hatırlıyorum. Ancak V.K. daha sonra bu kişiler ili
ilişkisin kesmişti. seçim döneminde de YBP'yi desteledi. Dediğim gibi orada
detaylı isim vermiştim. Bunları tanımamızın sebebi hem fakülteden sınıf arkadaş
olmamız hem de o dönem kendilerinde herhangi bir tehlike görmedikleri için
rahatça kendilerin belli etmeleri ve saklamamalarıdır" şeklinde
beyanda bulunmuştur.
- K.A. ifadesinde "Bir gün A. isimli şahıs beni
aradı. Bana hakim savcılık sınavlarına çalışmak için Ankara'da bir ev
ayarladıklarını eşyalarımı alıp oraya gitmemi söyledi. Ben de kabul ettim ve
eşyalarımı alarak 2010 yılı Eylül ya da Ekim ayında Ankara'ya gittim, A. isimli
şahsın yönlendirmesi ile Ankara'da Akköprü metro girişine yakın bir yerde Ö.
isimli bir şahıs ile buluştum. Bu şahıs beni plakasını ve modelini
hatırlamadığım bir araç ile Keçiören ilçesi Hacıkadın mahallesinde açık
adresini hatırlamadığım bir eve götürdü. Bu evi Keçiören'e gitmiş olsam
bulurum, ancak apartman ismini ve numarasını hatırlamıyorum. Gittiğimiz bu evde
benimle birlikte 7 kişi vardı. Bu kişiler, H.A., A.Y., Lütfi isimli şahıs, G.A.,
N. isimli şahıs, M.K. isimli şahıslardı. Lütfi isimli şahsın soy ismini şu anda
hatırlamıyorum memleketinin Erzurum ili Oltu ilçesi olduğunu biliyorum. Antalya
Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olduğunu biliyorum. 14. Dönem hakim
adayı olduğunu biliyorum, nereye atandığın ve nerelerde görev yaptığını
bilmiyorum, çalışma evinden sonra görüşmedik. Görsem teşhis ederim. 2011 yılı
Nisan ayındaki sınavı kazandıktan sonra da staja başladığımız tarihe kadar yine
aynı evde yukarıda A.Y., G.A. ve Lütfi isimli şahıs ile birlikte kaldık.
Mülakat döneminde de bu şahıslar ile aynı evde kalmıştık, bu evde kaldığımız
süre içerisinde Ö. isimli şahıs bizimle ilgilenmeye devam etmişti. Mülakat
öncesi kaldığımız bu eve daha önceden hiç görmediğim isimlerini ve açık
kimliklerini bilmediğim üç şahıs geldi, bu şahıslar o dönem 35-40 yaşlarında
idiler, bize hakim olduklarını söylediler. İsimlerini ve nerede görev
yaptıklarını söylemediler. Bu şahıslar gelmeden önce Ö. isimli şahıs bize eve
birilerinin geleceğini onlar gelmeden önce kıyafetlerimizi hazırlamamızı
söylemişti. Bu şahıslar gelince biz odalarda kıyafetlerimizi giydik, bu
şahıslar evin salonunda bir masanın arkasına üçü oturdu, sırayla bize mülakat
sınavı yapar gibi prova yaptılar. Bana daha rahat olmam gerektiğini heyecan
yapmamamı bildiğim soruları açıklamamı bilmediklerime hatırlamıyorum şeklinde
cevap vermem gerektiğini söylediler. Bu prova öncesi biz Ö. isimli şahıs koyu
renkli siyah ya da lacivert takım elbise beyaz gömlek giymemiz gerektiğini
söylemişti. Prova yana şahıslar kıyafetimin uygun olduğunu söylemiştiler.
Ayrıca prova yapan bu şahıslar bana mülakat öncesi referans bulmam gerektiğini
referansın etkili olduğunu söylediler. Ben de tavsiyeye uyarak çevremden ve
tanıdığım şahıslar aracılığı ile müsteşar yardımcısına ulaştık. Bu şekilde
referansı buldum. Bu mülakat sınavını evde bulunan A.Y., Lütfi isimli şahıs,
G.A. ile birlikte kazandık" şeklinde beyanda bulunmuş ve avukat
huzurunda başvurucuyu teşhis etmiştir.
- Gizli tanık G. ifadesinde ... sicil numaralı Lütfi
Demir'i işaret ederek "Bu kişinin cemaatten olduğunu biliyorum.
M.A.O.E.ye ait staj evinde kalıyordu. Bunun bağıda zayıftır. Örneğin cemaatin
talimatına aykırı olarak Cumaya giderdi." şeklinde beyanda
bulunmuştur.
16. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara
ilişkin hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"... Toplumun dini duygularını
kullanarak ‘Himmet’ adı altında topladığı finans kaynaklarını istişare kurulu,
ülke, bölge, il, ilçe, semt, ev imamları gibi hiyerarşik bir yapı içeren insan
gücünü, örgütsel menfaat ve ideolojisi çerçevesinde kullanıp devletin
kurumlarına sızmak ve bunun için yabancı ülkelerden bir takım kişi ve
kuruluşların desteğini alarak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tüm anayasal kurumlanın
(yasama, yürütme, yargı erklerini) ele geçirmek, aynı zamanda uluslararası
düzeyde büyük ve etkili siyasi/ekonomik güç haline gelmek ve siyasi/sosyal
konularda kendi düşünce ekseni etrafında bir kamuoyu oluşturmak, tüm toplumu
hedef alıp kendi anlayışınca terbiye etmek, karar alıcıları ve politikacıları
etkilemek, ulusal ve uluslararası politikalara yön vermek amacıyla hareket eden
FETÖ/PDY Silahla Terör Örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olan şüphelinin;
1) Örgütün gizli haberleşme programı olan
Bylock haberleşme programını kullanması,
2) Üniversite eğitimi döneminde örgüte
ait evlerde kalarak örgütsel faaliyetlere katılması,
3) Örgüt tarafından Hakimlik/Cumhuriyet
Savcılığı meslek sınavlarına hazırlık için oluşturulmuş örgüte ait evlerde kalması,
4) Örgüt tarafından Hakimlik/Cumhuriyet
Savcılığı meslek stajını yapan adayların kalması için oluşturulmuş örgüte ait
evlerde kalması,
5) Örgüt üyesi olduğunu gösterir olay ve
davranışlarına dair tanık beyanları ile tüm soruşturma kapsamında elde edilen
deliller gözetildiğinde FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün üyesi olduğu anlaşıl[mıştır.]"
17. Gaziantep 10. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 13/7/2017
tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/69 sayılı dosya
üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
18. Mahkeme 8/9/2017 tarihinde dosya üzerinde
yaptığı inceleme neticesinde yetkisizlik kararı vererek dosyanın Adana Ağır
Ceza Mahkemesine gönderilmesine ve başvurucunun tutukluluğunun devamına karar
vermiştir.
19. Başvurucunun tutukluluk durumunu inceleyen Adana 11.
Ağır Ceza Mahkemesi 18/1/2018 tarihinde tutukluluğunun devamına karar
vermiştir.
20. Başvurucu; bu karara itiraz ettiğini ancak sonucunun
kendisine tebliğ edilmediğini, anılan karardan sonra da tutukluluk hâlinin
devamına dair herhangi bir kararın tebliğ edilmediğini beyan etmiş ve 13/2/2018
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Adana 11. Ağır Ceza Mahkemesince 26/1/2018 tarihinde
karşı yetkisizlik kararı verilerek dosyanın yetkili ve görevli mahkemenin
belirlenmesi için Yargıtay 5. Ceza Dairesi Başkanlığına gönderilmesine ve
başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
22. Yargıtay 5. Ceza Dairesi 7/3/2018 tarihli kararıyla
Mahkemenin 8/9/2017 tarihli yetkisizlik kararının kaldırılmasına karar
vermiştir.
23. Yargılamaya Mahkemenin E.2018/128 sayılı dosyası
üzerinden devam edilmiştir. Başvurucunun 29/3/2018 tarihli tensip incelemesinde
tutukluluğunun da devamına karar verilmiştir.
24. Mahkemece 27/4/2018 tarihinde yapılan ilk duruşmada
başvurucunun savunması alınmıştır. Başvurucu savunmasında özetle isnat edilen
suçlamaları kabul etmediğini beyan etmiştir. Aynı duruşmada iddia makamının
talebine de uygun olarak başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan 6 yıl 10 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar
verilmiştir. Başvurucu yapılan duruşma sonunda aynı tarihte tahliye de
edilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Sanık Lütfi Demir'in Ceyhan Hakimi
olarak görev yaptığı sırada FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile irtibat ve
iltisakı sebebi ile Hâkimler ve Savcılar Kurulu İkinci Dairesinin 16/7/2016
tarih ve 2016/345 sayılı kararı ile görevden uzaklaştırıldığı, Hakimler Savcılar
Kurulu'nun 24/8/2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararı ile meslekten
çıkarılmasına karar verildiği, sanığın yeniden inceleme talebinin Hakimler
Savcılar Kurulu'nun 29/11/2016 tarih ve 2016/434 sayılı kararı ile reddedilip
ihraç kararının kesinleştiğinin anlaşıldığı, yukarıda yapılan açıklamalar ve
belirtilen deliller ile birlikte sanığın durumu ele alındığında; sanığın örgüt
yapısının içerisinde yer aldığı, öte yandan 2014 yılının son ayına kadar bylock
programını kullanmış olmasının da sanığın FETÖ/PDY örgütünün içerisinde yer
almaya devam ettiğini açıkça gösterdiği, tüm bu tespitler ve deliller nazara
alındığında sanığın meslek dönemi dahil FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün
hiyerarşik yapısına dahil olup örgütle organik bağ kurduğu, sanığın süreklilik,
çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerde bulunduğu, bylock
programını da yukarıda bylock bölümünde belirtildiği üzere örgütsel faaliyet
kapsamında yükleyip kullandığı, sanığın bu şekilde örgütle organik olarak bağ
kurarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk arz eden eylemlerde bulunduğunun
eldeki somut deliller ve tanıklar beyanları ile sabit olduğu, sanığın üzerine
atılı silahlı terör örgütüne üye olmak suçunun sübuta erdiği, bu açıklamalar
muvacehesinde; örgütün gizli haberleşme programı olan bylocku 2014 yılının son
ayına kadar kullanan, örgütün Hakim/Savcı çalışma ve staj evinde kalan sanığın
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olmak sureti ile
süreklilik, çeşitlik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerde bulunmak
suretiyle üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olmak suçunu işlediğinin
sabit olduğu kanaatine varılmış ve bu suçtan dolayı cezalandırılması yoluna
gidilmiştir."
25. Başvurucunun hakkında verilen mahkûmiyet hükmüne
karşı yaptığı istinaf başvurusu Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza
Dairesinin 11/3/2019 tarihli kararıyla esastan reddedilmiştir.
26. Anılan hükme karşı temyiz yoluna başvurulmuş olup
dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla Yargıtayda derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
27. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel, B. No: 2017/632,
23/1/2019, §§ 24-39; Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§
33-48.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
28. Mahkemenin 3/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
1. Gözaltının
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
29. Başvurucu; usul ve yasaya aykırı olarak gözaltı
kararı verilmesinin hukuksuz olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
30. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
hak arama yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
31. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı
süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu
iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak-
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde
öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk
yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631,
17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No:
2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
32. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde
belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz,
etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan
bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği
ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
33. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı
olarak gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
34. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan somut olgu
ya da deliller olmamasına rağmen mesleğinden kaynaklanan güvencelere de riayet
edilmeksizin yasal düzenlemelere aykırı olarak hakkında yetkisiz mahkemece
gerekçesiz tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma tehlikesi ve kaçma
şüphesinin de somut olayda bulunmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
35. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı
olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve
ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
36. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği"
kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci
cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve
güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
37. Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki
olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın
19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
38. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
" Savaş, seferberlik veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda
da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile
saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
39. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü
bir durumun bulunmasının ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya
konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla
bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca
yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
40. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve
tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği olduğu iddiasıdır.
Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan
olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No:
2016/49158, 26/7/2017, § 57).
41. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının Anayasa'nın başta 13. ve 19. maddeleri olmak üzere ilgili
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden
(1)Genel İlkeler
42. Genel ilkeler için bkz. Metin Evecen, B. No:
2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52; Zafer Özer, B. No: 2016/65239,
9/1/2020, §§ 38-45.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
43. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe
teşebbüsü sonrasında hakkında yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör
örgütüne üye olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır.
44. Diğer taraftan başvurucu 24/2/1983 tarihli ve 2802
sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nda -hâkimlerle ilgili- öngörülen usule
ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin yetkili ve görevli olmayan
mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
45. Anayasa Mahkemesi, Yıldırım Turan ([GK], B. No:
2017/10536, 4/6/2020, §§ 102-147) kararında ilgili kanunlar çerçevesinde konuyu
etraflıca değerlendirmiş ve Yargıtay içtihatlarına da değinerek terör örgütüne
üye olma suçunun kişisel bir suç olduğunu, Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı
olarak hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine
giren suçüstü hâli bulunmasa da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma
yürütülmesi için izin şartı bulunmadığını belirterek vergi mahkemesi üyesi
(hâkim) olan başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının bulunduğu sonucuna
varmıştır.
46. Somut olayda anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir
durum söz konusu değildir. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun
kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
47. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
48. Ceyhan Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında
başvurucu hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak dosyada
somut delillerin olduğu ifade edilmiştir. Buna ilişkin olarak yaşanan darbe
teşebbüsü sonrasında HSYK'nın açığa alma kararının olduğu belirtilmiştir (bkz.
§ 12).
49. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede ise
HSYK'nın meslekten çıkarılma kararına, başvurucunun Bylock uygulamasının
kullanıcısı olmasına ve FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair somut
olgu isnadı barındıran tanık anlatımlarına dayanılmıştır (bkz. §§ 14-16).
50. Anayasa Mahkemesi ByLock uygulamasının
özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya
kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma
makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir belirti olarak
değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§
106, 267; M.T. [GK], 2018/10424, 4/6/2020). Buna göre soruşturma
makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren hâkimliklerce FETÖ/PDY üyesi
olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının somut
olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak
kabul edilmesi, anılan programın özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir
tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Selçuk Özdemir, § 74, Neslihan
Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, § 57). Nitekim Anayasa Mahkemesi M.T.
kararında Bylock ile ilgili içtihadını geliştirmiş ve sonuç olarak
ByLock uygulamasının oluşturulması, kullanım şekli ve yöntemi, içindeki
şifreleme teknikleri, program içindeki kullanıcı ve grup adlarının niteliği, bu
uygulama vasıtasıyla yapılan iletişimin içeriği gibi hususlarla ilgili olarak
kolluk birimleri ve kamu makamları tarafından yapılan -ve yargı organlarınca da
kabul edilen- tespitler, bu bağlamda ByLock'a ilişkin ulaşılan bilgi ve
belgeler ile programın özelliklerinin FETÖ/PDY'nin örgütlenme biçimiyle neredeyse
tümüyle örtüşmesi, bir kısım ByLock kullanıcısının ifadeleri, söz konusu
programı kullandığı tespit edilen kişilerin önemli bir bölümünün FETÖ/PDY ile
bağlantılarının bulunduğuna işaret eden diğer olgu ve delillerin bulunması,
kişilerin bu uygulamayı kullanıp kullanmadıklarının tam bir hukuki kesinlik
içinde belirlenmesine yönelik olarak yargı makamlarınca inceleme ve
araştırmalar yapılması gibi olgular bir bütün olarak dikkate alındığında Aydın
Yavuz ve diğerleri kararında ifade edilen değerlendirmelerden ve ulaşılan
sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığını ifade etmiştir (ayrıntı
için bkz. M.T., §§ 97-116).
51. Öte yandan soruşturma dosyasında, FETÖ/PDY üyesi
olmakla suçlanan ve hâkim-savcı oldukları anlaşılan A.Y., K.A. ve gizli tanık
G. yürütülen soruşturmalar kapsamında verdikleri ifadelerde hâkim olarak görev
yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya
mensup olduğuna yönelik anlatımlarda bulunduğu görülmektedir (bkz. § 15).
Tanıklar beyanlarında özetle başvurucunun öğrenciliğinde bu örgüte ait evlerde
kaldığını, sonrasında da hâkim/savcılık sınavına örgütün çalışma evlerinde
hazırlandığını ve staj döneminde de yine örgüte ait evde kaldığını ifade
etmişlerdir. Bu itibarla anılan ifadelerin de başvurucu yönünden suç şüphesini
doğrulayan kuvvetli belirti olarak kabulünün mümkün olduğu söylenebilir.
Nitekim Anayasa Mahkemesi, Selçuk Özdemir başvurusunda FETÖ/PDY üyesi
olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak görev yapmakta
olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup
olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75; benzer
yöndeki karar için bkz. Metin Evecen, § 58).
52. Gerçekleşen darbe teşebbüsü sonrasında soruşturma
mercilerince, başvurucu hakkındaki FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna
dair somut olgu isnadı barındıran tanık anlatımlarının ve başvurucunun ByLock
uygulaması kullanıcısı olmasının somut olayın koşullarına göre suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin de temelsiz ve keyfî
olduğu söylenemez. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
53. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı
edilmemelidir.
54. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya
doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
55. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı
terör örgütüne üye olma suçu Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No:
2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır (bkz. § 19; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No:
2016/40170, 16/11/2017, § 148).
56. Somut olayda Ceyhan Sulh Ceza Hâkimliğince
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı
terör örgütüne üye olma suçunun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına, suça ilişkin
Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına göre kaçma şüphesinin bulunmasına ve
adli kontrolün yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 12).
57. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki
genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ceyhan
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma tehlikesine yönelen tutuklama
nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
58. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
59. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde
mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran
Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı
soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik,
hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık
atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında
bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
60. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Ceyhan Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 12) keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez.
61. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın
hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
62. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 19.
maddelerinde yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden,
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Soruşturma
Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
63. Başvurucu; tutuklanmasına dayanak teşkil eden
soruşturma dosyası üzerinde gizlilik kararı bulunduğunu, dosyaya ve
tutuklanmasına neden olan esaslı delillere erişemediğini, bu nedenle tutuklama
kararına etkili bir şekilde itirazda bulunamadığını ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
64. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararının daha
sonra kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda da herhangi bir bilgi veya belge
bulunmamakla birlikte iddianamenin kabul edildiği 13/7/2017 itibarıyla
kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca
kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır. Bireysel başvuruların başvuru
yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.
65. Somut olayda iddianamenin kabul edildiği 13/7/2017
tarihi itibarıyla kısıtlılık kanun gereği kendiliğinden sona ermiş ve dosyaya
erişim imkânı sağlanmıştır. Buna göre soruşturma aşamasında verilen delillere
erişimin kısıtlanması kararına ilişkin şikâyetler bakımından bireysel başvuruda
süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz.
Alparslan Altan (2), B. No: 2018/22191, 9/5/2019, §§ 48-51).
66. Açıklanan gerekçelerle bireysel başvurunun bu
kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
4. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
67. Başvurucu; doğal hâkim ilkesine aykırı olarak kurulan
yetkili ve görevli olmayan sulh ceza hâkimliklerince tutuklandığını, bu
hâkimliklerin bağımsız ve tarafsız olmadığını ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
68. Sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim güvencesini
sağlamadıklarına, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıklarına ve tutukluluğa
itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun
bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine
ilişkin iddialar Anayasa Mahkemesince birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda
sulh ceza hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu
iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet
Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No:
2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97). Somut başvuruda, aynı mahiyetteki
iddialara ilişkin olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
69. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
5. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne
Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
70. Başvurucu; soruşturma süresince tüm tutukluluk
incelemelerinin dosya üzerinden yapıldığını, bu incelemelerde duruşma
yapılmadığını ve dinlenilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
71. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§
16, 17).
72. Anayasa Mahkemesi Salih Sönmez (B. No:
2016/25431, 28/11/2018) kararında tutukluluk incelemelerinin duruşmasız
yapılması ve/veya makul sürede hâkim/mahkeme önüne çıkarılmama şikâyetini
incelemiştir. Anayasa Mahkemesi anılan kararda başvurucunun inceleme tarihi
itibarıyla hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış olması hususunu nazara alarak
verilecek bir ihlal kararının başvurucunun yeniden hâkim önüne çıkarılmasını
sağlamayacağını ve serbest kalması sonucunu doğurmayacağını belirtmiş, bu
durumda yalnızca kişinin uzun süre hâkim/mahkeme önüne çıkarılmamasıyla ilgili
bir hak ihlalinin tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata
hükmedilmesiyle yetinileceği sonucuna varmıştır (Salih Sönmez, §§
166-177).
73. Öte yandan Anayasa Mahkemesi anılan kararda, bu tür
ihlal iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru
yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel
başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini
haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru yollarının
tüketilmediği sonucuna varmıştır.
74. Somut olayda başvurucu tutuklandığı 20/7/2016
tarihinden 1 yıl 9 ay 7 gün sonra 27/4/2018 tarihinde mahkeme önüne çıkmış ve
itirazlarını etkili bir biçimde ileri sürme fırsatına sahip olmuştur.
Dolayısıyla somut başvuru yönünden anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir
durum söz konusu değildir.
75. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata
ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
76. Başvurucu; usul ve yasaya aykırı bir şekilde arama ve
elkoyma kararları verildiğini, haksız olarak yapılan arama ve elkoyma işlemleri
nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Arama Kararı Yönünden
77. Anayasa Mahkemesi Hülya Kar (B. No:
2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma tedbirlerinin maddi hakları ihlal
ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması gereken denetimin
sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren makamların tedbir
uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme yapabilecek konumda
olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları kabul edilmiştir. Bu
doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın kaçınılmaz olandan
ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak
kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden daha ileri bir değerlendirme yapılması
gerektiği kabul edilmiştir (Hülya Kar, §§ 21-46).
78. Somut olayda soruşturma mercilerince verilmiş arama
kararına dayanılarak başvurucunun konutunda ve işyerinde arama yapılmıştır.
Başvurucu, bu tedbir nedeniyle özel hayatın gizliliği ve aile hayatına saygı
haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu tedbirin suç
delillerini elde etme amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
79. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa
Mahkemesi kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu
koruma tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç
şüphesi bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir ve
kesin bir hukuki düzenlemeye dayanmakta olup itirazlarını sorumlu makamlar
önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı başvurucuya tanınmıştır.
Bundan başka tedbir süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır. Koruma
tedbirinin durumun gerektirdiğinden daha uzun sürdüğü veya hedeflenen amaca
ulaşmak bakımından açıkça elverişsiz olduğu değerlendirilmemiştir.
80. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi,
uygulanma tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte
değerlendirildiğinde başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır
olduğu veya koruma tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu
da bireysel başvuru formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
81. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Elkoyma
Kararı Yönünden
82. Somut olayda başvurucunun dijital materyallerine 5271
sayılı Kanun'un 134. maddesi kapsamında el konulmuştur. Bu elkoyma işleminin
hukukiliği ve kesin sonuçları derece mahkemeleri tarafından yapılacak yargılama
sonucunda ortaya çıkacaktır. Öte yandan el konulan dijital materyaller ve cep
telefonlarının incelenmesi tamamlandıktan sonra başvurucuya iade edilmesi
mümkün olacaktır. Son olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (j) bendinde "Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine,
koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler
alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan
veya zamanında geri verilmeyen" kişilerin uğramış olduğu maddi
zararları isteyebileceği belirtilmiştir. Başvurucunun yargılama sonunda elkoyma
nedeniyle uğradığı zararları bu tazminat yoluna başvurmak suretiyle tazmin
edebilmesi de mümkün olacaktır. Öte yandan başvurucu, elkoyma kararına karşı
itiraz yoluna başvurduğu yönünde bir iddia ve kanıt da sunmamıştır. Dolayısıyla
başvurunun hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yollar tüketilmeksizin
yapıldığı anlaşılmaktadır.
83. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C. Masumiyet
Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
84. Başvurucu; FETÖ/PDY ile ilgili olarak hakkında
soruşturma başlatılan herkesin suçlu olduğu yönünde algı oluştuğunu, peşinen
suçlu kabul edildiğini ve bu nedenle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
85. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun bu bölümdeki iddialarının özünün
masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin olduğu anlaşıldığından
başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü
fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
86. Masumiyet (suçsuzluk) karinesi, kişinin suç
işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul
edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl
olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu
ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak
nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz. Bu çerçevede masumiyet
karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet
kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir (Kürşat Eyol, B.
No: 2012/665, 13/6/2013, §§ 26, 27).
87. Anılan karine, bir kimsenin suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar kamu yetkilileri tarafından suçlu ilan edilmesine karşı koruma
sağlamaktadır. Öte yandan Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan
ifade özgürlüğü, bilgi edinme ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu nedenle
Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet
karinesi, yürütülmekte olan bir ceza soruşturması hakkında yetkililerin
kamuoyuna bilgi vermesini engellemez (Erdal Tercan [GK], B. No:
2016/15637, 12/4/2018, § 79). Ancak masumiyet karinesine saygı gösterilmesi söz
konusu olduğundan Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası, bilginin gereken
bütün dikkat ve ihtiyat gösterilerek verilmesini gerekli kılar (Nihat
Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, § 22).
88. Somut olayda yürütülen soruşturmalar nedeniyle
masumiyet karinesinin ihlal edildiği ileri sürülmüştür. Başvurucunun doğrudan
kendisiyle ilgili bir haberden şikâyeti söz konusu değildir. Buna göre
FETÖ/PDY'ye yönelik soruşturmalar yapılmasının ve bu soruşturmalarla ilgili
haber yapılmasının veya soruşturma başlatıldığının kamuoyuna duyurulmasının tek
başına masumiyet karinesine aykırılık teşkil ettiği söylenemez (bkz. § 13;
benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Erdal Tercan, § 81; Mustafa
Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 115-117; Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 180, 181).
89. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun masumiyet
karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
90. Başvurucu; gözaltına alındığı ilk andan itibaren
kendi istediği avukatın yardımından faydalandırılmayarak savunma hakkının
kısıtlandığını, savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklardan
faydalandırılmadığını belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
91. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§
16, 17).
92. Somut olayda başvurucu, hakkında yargılama devam
ederken Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa
Mahkemesince inceleme yapıldığı tarih itibarıyla da başvurucu hakkındaki
davanın temyiz incelemesi devam etmektedir. Başvurucunun hakkındaki soruşturma
ve yargılama süreçlerinde yapılan uygulamalar nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkin şikâyetlerini kanun yollarında
ileri sürebilme ve ileri sürmüş ise şikâyetlerini bu aşamalarda inceletme
imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede başvurucu tarafından istinaf/temyiz
süreçlerinin sonuçlanması beklenmeden ileri sürülen adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönündeki şikâyetlerin bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.
93. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
E. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
94. Başvurucu, gözaltındaki bir kısım uygulamalar
nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
95. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı
ve Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturma
yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya da elverişli olmalıdır (Tahir Canan, § 25).
96. Devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü
kapsamında, işkence veya kötü muameleyi gösteren yeterli kesin belirtiler
mevcut olduğunda -kişilere müdahale üçüncü kişilerden gelmiş olsa dahi- şikâyet
ya da ihbarda bulunulmadığında bile resen soruşturma açılmasının sağlanması
gerektiği açıktır (Tahir Canan, § 25).
97. Başvuruya konu olayda başvurucu, genel olarak insani
olmayan gözaltı koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ve gözaltı süresince
kamu görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri
sürmektedir. İddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun
yakalandığı andan itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede
bulunduğundan şikâyetçi olduğu görülmektedir. Bu kapsamda başvurucu, gözaltında
tutma koşullarının yetersizliğinden bahsetmişse de maruz kaldığını ileri
sürdüğü kötü muamelenin kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa
salt tutulma koşullarından mı kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla
söz konusu iddiaların Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için
yeterli bilgi ve belge bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın
koşullarının, başvurucunun anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt
ve/veya ihmalinden kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir
soruşturmayla ortaya konması gerekmektedir. Başvurucunun anılan iddialarını
herhangi bir adli ve/veya idari bir merciye ilettiğine dair bilgi veya belge
sunmadığı da gözetildiğinde hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları
tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır (benzer yönde bkz. Alparslan
Altan [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 183).
98. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltına almanın hukuka aykırı olması dolayısıyla
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre
aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız
olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
5. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
6. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın arama kararı yönünden açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın elkoyma kararı yönünden başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
9. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddiaların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
10. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun
yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 3/11/2020 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.