TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NURSEN EMRE BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/40382)
|
|
Karar Tarihi: 30/9/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Eşref Uğur ŞENOL
|
Başvurucu
|
:
|
Nursen EMRE
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, millîleştirme belgesi temin edilemediği
gerekçesiyle tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının;
yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 5/12/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Başvuru
Konusu Olayın Arka Planı
8. Türkiye Cumhuriyeti ile Yugoslav Federatif Halk
Cumhuriyeti arasında 5/1/1950 tarihinde Yugoslavya'daki Türk Emlak ve
Menfaatlerinin Tazminine Müteaalik Protokol;13/7/1956 tarihinde de Yugoslavya'da
Devletleştirilen Türk Mal, Hak ve Menfaatlerinin Tazminine Müteallik Anlaşma
imzalanmıştır.
9. Bu protokoller uyarınca Yugoslav Federatif Halk
Cumhuriyetince ödenecek tazminatın dağıtımına ilişkin esas ve usullerin
belirlenmesi amacıyla 17/3/1969 tarihli ve 1135 sayılı Türk
Vatandaşlarına Ait Olup Yugoslav Federatif Halk Cumhuriyetince Millileştirilmiş
Bulunan Mal, Hak ve Menfaatlerin Tasfiyesi Hakkında Kanun kabul edilmiş ve bu
Kanun 29/3/1969 tarihli ve 13161 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir. Söz konusu Kanun'un 2. maddesinde bu Kanun'un amacının Yugoslav
Federatif Halk Cumhuriyeti tarafından 5/12/1946 ve 28/4/1948 tarihlerinde
yapılan millîleştirme ve sair tedbirler dolayısıyla mal, hak ve menfaatlerine
el konulan Türk vatandaşlarına tazminat ödenmesine yönelik olduğu
belirtilmiştir.
10. Başvurucunun murisi Emrullah Çetindağ, Türkiye
Cumhuriyeti ile Yugoslav Federatif Halk Cumhuriyeti arasında imzalanan ilk
protokolden sonra 13/2/1950 tarihinde millîleştirilen mallarının tarafına
iadesi istemiyle başvuruda bulunmuştur. Takdir ve Tevzi Komisyonu (Komisyon)
eksik belgelerin tamamlanması gerektiği gerekçesiyle 24/10/1963 tarihli bir
yazı göndermiş ancak murisin vefatı nedeniyle tebligat iade edilmiştir.
11. Komisyon, bu kez eksik belgelerin tamamlanması
amacıyla mirasçılara tebligat çıkarmış ve mirasçıların söz konusu yazıdaki
eksik hususları yerine getirmedikleri gerekçesiyle 23/11/1979 tarihinde
tazminat talep hakkının düşmesine ve dosyanın işlemden kaldırılmasına karar
vermiştir.
B. Başvuruya
Konu Yargılama Süreci
12. 16/7/2004 tarihli ve 5228 sayılı Kanun'un 58.
maddesiyle 1135 sayılı Kanun'a geçici 4. madde eklenmiştir. Getirilen bu yasal
düzenlemeyle, dosyaları kapatılmış olanlar dâhil eksik belgesi olan başvuru
sahiplerine Komisyon tarafından bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren
mallarını araştırmaya yönelik bir yıllık yeni bir süre verilmesi öngörülmüştür.
13. Başvurucu, Yugoslav Federatif Halk Cumhuriyeti
tarafından devletleştirilerek bedelleri Türkiye Cumhuriyeti Devletine
gönderilen mal, hak ve menfaatlerden murisine ait olanların tazminat
bedellerinden hissesine düşen miktarın tazminat olarak ödenmesi istemiyle
15/7/2008 tarihinde Maliye Bakanlığına başvurmuştur.
14. Maliye Bakanlığı 25/7/2008 tarihli cevap yazısında,
1135 sayılı Kanun'un 3. maddesine 1988 sayılı Kanun ile eklenen (e) fıkrası
gereğince başvuru süresinin 30/11/1976 tarihinde sona erdiğini ve bu tarih
itibarıyla ilgililer adına Komisyon tarafından açılmış bir dosyanın olmadığını,
bu nedenle Komisyonca yapılacak bir işlem bulunmadığını belirtmiştir.
15. Bunun üzerine murisinin süresi içinde gerekli
başvuruları yaptığını ve bu konuda 1187 numaralı dosyanın açıldığını ileri
süren başvurucu, işlemin iptali istemiyle dava açmıştır. Ankara 13. İdare
Mahkemesi 28/5/2009 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararda; 1135
sayılı Kanun'un 4. maddesinde öngörülen yasal süre içinde belgelerin Komisyona
ibraz edilmediği, Komisyonun ret kararının itiraz edilmeksizin kesinleştiği,
başvuru için belirlenen hak düşürücü sürenin de dolmuş olduğu, bu nedenle
başvurunun reddi işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.
16. Temyiz üzerine Danıştay Onuncu Dairesi 31/5/2012
tarihinde kararı bozmuştur. Kararın gerekçesinde; başvurucunun hakkının
23/11/1979 tarihli Komisyon kararı üzerine düştüğü ve bu kararın da kesinleşmiş
olduğu sabit ise de 1135 sayılı Kanun'a eklenen ve 31/7/2004 tarihinde
yürürlüğe giren geçici 4. madde hükmüyle dosyaları kapatılmış olanlar dâhil
eksik belgesi olan başvuru sahiplerine yeni bir süre tanındığı ifade
edilmiştir. Buna göre anılan madde uyarınca tazminat talep etme hakkı yeniden
doğan başvurucuya Komisyon tarafından yapılacak tebligatla bir yıllık belge
tamamlama süresi verilmesi gerekirken bu sürenin hukuka aykırı olarak
verilmediği ve hukuka aykırı işlemin sorumluluğunun başvurucuya yüklenemeyeceği
belirtilmiştir. Diğer taraftan anılan geçici madde ile tanınan bir yıllık
süreden -31/7/2005 tarihinden- sonra 2008 yılında başvuran başvurucunun hak
sahibi olup olmadığının mevcut belgelerle incelenmesi, ihtiyaç hâlinde ek belge
istenmesi gerekirken başvurunun incelenmeksizin reddedilmesinde hukuka uyarlık
bulunmadığı vurgulanmıştır. Bakanlığın kararın düzeltilmesi istemi de Danıştay
tarafından 22/5/2014 tarihinde reddedilmiştir.
17. Bozma kararına uyan Ankara 13. İdare Mahkemesi 2/10/2014
tarihinde davanın kabulü ile dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir.
Danıştay Onuncu Dairesince 29/4/2015 tarihinde karar onanmış, karar düzeltme
istemi de 13/4/2016 tarihinde reddedilmiştir.
18. Başvurucu, mahkemenin işlemin iptaline yönelik kararı
üzerine 8/1/2015 tarihinde miras payına düşen tazminatın ödenmesi istemiyle
tekrar Maliye Bakanlığına başvurmuştur. Bu başvuru üzerine Komisyon 10/2/2015
tarihinde millileştirme belgesinin ibraz edilmesi için başvurucuya bir
yıllık süre verilmesine karar vermiştir. Bu karar 27/2/2015 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu 16/6/2015 tarihinde tekrar Maliye
Bakanlığına başvurmuş ve Yugoslav Federatif Halk Cumhuriyeti'nin fiilen ve hukuken
sona erdiğini, millîleştirme belgesini almasının imkânsız olduğunu
vurgulamıştır. Bu dilekçeye cevaben Maliye Bakanlığı, Komisyon kararıyla
başvurucuya 27/2/2016 tarihine kadar bir yıllık belge tamamlama süresi
verildiğini tekrar etmiştir.
20. Bunun üzerine 26/10/2015 tarihinde tekrar Maliye
Bakanlığına başvuran başvurucu; millîleştirme belgesinin niteliğini, dilini,
içeriğini ve belgeyi tanzim edecek makamı gösteren bir dokümanın tarafına
gönderilmesini talep etmiştir. Maliye Bakanlığının 17/11/2015 tarihli cevap
yazısında, dosyalarda mevcut olan millîleştirme belgelerinin şahsi bilgiler
içermesi nedeniyle örnek olarak verilemeyeceği belirtilmiştir. Diğer taraftan
millîleştirme belgesinde taşınır ve taşınmaz malların liste ve değeri,
millîleştirme karar tarihi ve sayısının bulunması ve bu hususların Dışişleri
Bakanlığı ya da ilgili Başkonsolosluk tarafından belirtilmesi gerektiği ifade
edilmiştir.
21. Başvurucu 25/11/2015 tarihinde millîleştirme
belgesini temin etmek amacıyla Dışişleri Bakanlığına başvurmuştur. Dışişleri
Bakanlığının 7/12/2015 ve 11/2/2016 tarihli cevap yazılarında; başvurucunun
posta yoluyla ulaştırdığı belgelerin tercümesine rastlanmadığı, belgelerin
yeminli tercümana tercüme ettirilerek gönderilmesi gerektiği belirtilmiştir.
22. Başvurucu; en son tarafına verilen bir yıllık sürenin
dolmak üzere olduğu, bu süre içinde istenen bilgi ve belgeleri temin etmesinin
mümkün olmadığı gerekçesiyle süre uzatımı talebiyle 10/2/2016 tarihinde
Bakanlığa başvurmuştur. Komisyon 3/3/2016 tarihinde almış olduğu kararla, bir
yıllık belge tamamlama süresinin 27/2/2016 tarihinde sona erdiği, 1135 sayılı
Kanun ve uygulama yönetmeliğinde ek süre verilmesine yönelik bir düzenleme
bulunmadığı gerekçesiyle tazminat taleplerinin reddine karar vermiştir. Bu karar,
Maliye Bakanlığı tarafından 8/3/2016 tarihli yazıyla başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
23. Başvurucu, ek süre verilmemesi ve tazminat ödenmesi
isteminin reddine yönelik kararın iptali istemiyle dava açmıştır. Ankara 4.
İdare Mahkemesi (Mahkeme) 25/5/2017 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.
Kararda, Ankara 13. İdare Mahkemesinin 2/10/2014 tarihli idari işlemin iptali
kararına istinaden 1135 sayılı Kanun'un geçici 4. maddesi uyarınca başvurucuya
millîleştirme belgesi verilmesi için tanınan bir yıllık süre içinde söz konusu
belgenin ibraz edilemediği vurgulanmıştır. Diğer taraftan anılan Kanun ile
tanınan bir yıllık sürenin uzatılmasını öngören bir düzenlemenin mevzuatta yer
almadığı, bu sürenin hak düşürücü bir süre olduğu da dikkate alındığında
tazminat talebinin reddi işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.
24. Başvurucu; murisine ait malların Yugoslav Federatif
Halk Cumhuriyeti tarafından millîleştirildiğini ve buna ilişkin tazminatın da
Türkiye Cumhuriyeti'ne ödendiğini, Mahkemenin eksik incelemeyle hatalı karar
verdiğini belirterek kararın kaldırılması istemiyle istinaf yasa yoluna
başvurmuştur. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi 18/10/2017
tarihinde başvurucunun istinaf isteminin reddi ile kararın onanmasına kesin olarak
karar vermiştir.
25. Nihai karar 17/11/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiş, başvurucu 5/12/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
26. 1135 sayılı Kanun'un ''Genel hükümler'' kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Yugoslav Federatif Halk Cumhuriyeti
tarafından mal, hak ve menfaatleri devletleştirilen ve diğer tahdidi tedbirlere
tabi tutulan Türk vatandaşlarının alacaklarına karşılık alınan tazminat; bu
kanunda yazılı esaslar dahilinde tespit ve takdir olunarak hak sahiplerine
ödenir. ''
27. 1135 sayılı Kanun'un ''Tazminattan istifade edecek
olanlar'' kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Yugoslav Federatif Halk Cumhuriyeti
tarafından 5/12/1946 ve 28/4/1948 tarihlerinde yapılan millileştirme ve sair
tedbirler dolayısiyle mal, hak ve menfaatlerine el konulan Türk vatandaşları
tazminattan istifade ederler. ''
28. 1135 sayılı Kanun'un ''Tazminattan istifade
edemeyecek olanlar'' kenar başlıklı 3. maddesinin (e) fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
“Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi
izleyen aybaşından başlayarak 6 ay içinde tazminat için başvurmayanlar.''
29. 1135 sayılı Kanun'un ''Hak sahiplerinin vermekle
yükümlü oldukları belgeler'' kenar başlıklı 4. maddesinin (b) fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
“Mal, hak ve yararlarının
millileştirildiğini veya diğer sınırlayıcı tedbirlere bağlandığını, nitelik,
tutar ve türünü gösterir Yugoslavya resmi makamlarınca verilmiş ve usulüne göre
onanmış belge ve kararların asıl veya örnekleri,
...''
30. 5228 sayılı Kanun'un 58. maddesiyle 1135 sayılı
Kanun'a eklenen geçici 4. madde şöyledir:
“Takdir ve Tevzi Komisyonunca, hak
sahibi olduklarını iddia eden şahıslara bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren mallarını araştırmaya yönelik bir yıl süre verilir. Verilen süre
içerisinde millileştirme belgelerini komisyona ibraz edemeyenler tazminattan
faydalandırılmaz. ''
B. Uluslararası
Hukuk
31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek
1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1.
maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve
mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse,
ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası
hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin,
mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin
ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
32. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında,
mülkiyet hakkının kapsamıyla ilgili olarak mevzuat hükümlerinden ve derece
mahkemelerinin bunlara ilişkin yorumundan bağımsız şekilde özerk bir yorum
esas alınmaktadır (Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010 § 62;
Anheuser-Busch Inc./Portekiz [BD], B. No: 73049/01, 11/1/2007, § 63; Öneryıldız/Türkiye
[BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 124; Broniowski/Polonya [BD], B.
No: 31443/96, 22/6/2004, § 129).
33. AİHM, Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1.
maddesinin mülkiyeti elde etme hakkını koruma altına almadığını kabul
etmektedir (Van der Mussele/Belçika [GK], B. No: 8919/80, 23/11/1983, §
48; Slivenko ve diğerleri/Letonya [BD], (k.k.), B. No: 48321/99,
23/1/2002, § 121; Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı/Türkiye, B. No: 34478/97,
9/1/2007, § 52).
34. AİHM, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının ancak
müdahalenin Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin anlamı kapsamında
bir mülk ile ilişkili olması durumunda ileri sürülebileceğini
belirtmektedir. Buna göre alacak haklarını da içeren mevcut mülk veya mal
varlığı yanında mülkiyet hakkının elde edilebileceği yönündeki en azından bir meşru
beklenti de mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilebilir (Kopecký/Slovakya
[BD], No: 44912/98, 28/9/2004,§ 35; Lihtenştayn Prensi Hans-Adam II/Almanya
[BD], B. No: 42527/98, 12/7/2001, § 83. Meşru beklenti kavramının ilk defa
geliştirildiği kararlar için bkz. Pine Valley Developments Ltd ve
diğerleri/İrlanda, B. No: 12742/87, 29/11/1991, § 51; Stretch/Birleşik
Krallık, B. No: 44277/98, 24/6/2003, § 35; Pressos Companía Naviera S.A.
ve diğerleri/Belçika, B. No: 17849/91, 20/11/1995, § 31).
35. Bununla birlikte AİHM içtihatlarına göre temelsiz bir
hak kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında
savunulabilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli
değildir (Kopecký/Slovakya, § 35; Gratzinger ve
Gratzingerova/Çek Cumhuriyeti (k.k.), [BD], B. No: 39794/98, 10/7/2002, §
69). İç hukukun ne şekilde yorumlanacağına ve uygulanacağına dair bir
uyuşmazlık olduğunda ve bu bağlamda başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların ulusal mahkemelerce kesin olarak reddedildiği durumlarda meşru bir
beklentinin bulunduğu sonucuna varılamaz (Kopecký/Slovakya,
§§ 50, 52; Jantner/Slovakya, B. No: 39050/97, 4/3/2003, §§ 29-33).
36. AİHM içtihatlarında sıklıkla -her ne kadar
anlaşılabilir olsa da- basit beklenti ile daha somut nitelikte olması ve hukuki
bir düzenlemeye ya da iç hukukta yerleşik ve istikrarlı bir yargı kararına
dayanması gereken meşru beklenti arasındaki fark vurgulanmaktadır (Kopecký/Slovakya,
§ 52; Bozcaada Kimisis Teodoku Rum Ortodoks Kilisesi Vakfi/Türkiye
(k.k.), B. No: 22522/03, 9/12/2008).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
37. Mahkemenin 30/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
38. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
39. Bireysel başvuru sonrasında, 25/7/2018 tarihli ve
7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle
Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir. 6384 sayılı Kanun'a eklenen
geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi, yargı kararlarının geç veya
eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine
yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi
önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde
yapılacak müracaat üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu
Başkanlığı (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
40. Ferat Yüksel (B. No: 53984/00, 30/3/2004, §
37) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı
ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolunun ilk bakışta ulaşılabilir ve
ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesi olduğunu değerlendirmiştir. Buna göre Tazminat Komisyonuna başvuru
yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat
Yüksel, §§ 27-36).
41. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
43. Başvurucu; Yugoslav Federatif Halk Cumhuriyeti
tarafından devletleştirilerek bedelleri Türkiye Cumhuriyeti'ne gönderilen mal,
hak ve menfaatlerden murisine ait olanların tazminat bedellerinden hissesine
düşen miktarın tazminat olarak ödenmesi gerekirken aksi yönde karar verilmesi
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
44. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz.”
a. Genel
İlkeler
45. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir
kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa
Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle
öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren
mülkiyete ilişkin bir menfaatinin olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun
değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, §
26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).
46. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan
mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her
türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, §
20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan
menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni ve
fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet
hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No:
2014/11441, 1/2/2017, § 60).
47. Mülkiyet hakkı, özel hukukta veya idari yargıda kabul
edilen mülkiyet hakkı kavramından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup bu
alanlarda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı
içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin
Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 31; Mustafa Ateşoğlu ve
diğerleri, § 51).
48. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı
mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda
sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma beklentisi -kişinin bu konudaki
menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde
değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir
temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet
hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda
bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru
bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden
yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636,
15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017,
§§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).
49. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti
olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek
olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da ayni menfaatle ilgili
hukuki bir işleme dayanan, yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk
Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42).
Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru
beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia
edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri
ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B.
No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya
sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru
beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, §
37).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
50. Somut olayda 1135 sayılı Kanun'da öngörülen tazminat
hakkının doğabilmesi için millîleştirme belgesinin ibraz edilmesinin ön şart
olarak kabul edildiğini belirtmek gerekir. Diğer bir anlatımla hak sahibi
olduğunu iddia edenler ancak bu belgeyi ibraz etmeleri durumunda bu Kanun'un
kendilerine tanımış olduğu tazminat hakkından yararlanabileceklerdir. Somut
olayda derece mahkemelerince başvurucunun tazminat talep etme hakkının
23/11/1979 tarihli Komisyon kararı üzerine düştüğü ancak 1135 sayılı Kanun'a
eklenen geçici 4. madde hükmü uyarınca başvurucunun bu hakkının yeniden doğduğu
kabul edilmiştir.
51. Başvurucu da 1135 sayılı Kanun'a eklenen geçici 4.
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra 15/7/2008 tarihinde tazminat ödenmesi
istemiyle Maliye Bakanlığına başvurmuştur. Bu başvurunun reddi işleminin
Mahkemece iptali üzerine Komisyon tarafından başvurucuya millîleştirme
belgesinin ibraz edilmesi için bir yıllık süre verilmiştir. Ancak başvurucunun
bu süre içinde tazminat ödenmesi noktasına ön şart olarak kabul edilen
millîleştirme belgesini temin edip Komisyona sunamadığı anlaşılmaktadır.
Başvurucu ise kendisine verilen bir yıllık süre içinde bu belgeyi temin
etmesinin mümkün olmadığından ve bu yöndeki bir beklentinin mülkiyet hakkının
kullanımını imkânsız hâle getirdiğinden yakınmıştır.
52. Başvuru konusu olayda başvurucunun mevcut bir
mülkünün olmadığı tartışmasızdır. Bununla birlikte başvurucunun tazminat
ödenmesi yönünde meşru bir beklentisinin olup olmadığı tartışılmalıdır. Meşru
bir beklentinin varlığından söz edebilmek için bu beklentinin dayandığı
koşulların gerçekleştiğinin somut bir temele dayalı olarak ispat edilmesi
gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mehmet Şentürk, §
48). Diğer bir deyişle somut olay bağlamında başvurucunun tazminat talebinin
incelenebilmesi için ilgili mevzuatta aranan koşulları taşıması gerekmektedir.
53. Ancak sürecin bütününe bakıldığında başvurucunun
mülkün varlığının tespiti noktasında somut bilgi ve belgeleri kendisine verilen
süre içinde idari ve yargısal makamlara sunmadığı anlaşılmaktadır. Diğer bir
anlatımla başvurucunun kendisine verilen bir yıllık sürenin dışında tazminat
ödenmesi istemiyle Bakanlığa başvurduğu 15/7/2008 tarihinden itibaren tazminat
talebinin reddedildiği 3/3/2016 tarihine kadar 7 yıl 7 ayı aşkın bir süre
geçmiş olmasına rağmen bu belgeyi ibraz edemediği görülmektedir. Bu sürenin
anılan belgenin temini noktasında yükümlülüğü olan ve bu süreçte kendisini
vekille temsil ettiren başvurucuya yeterli bir imkân sağlamadığı da söylenemez.
54. Diğer taraftan başvurucu, söz konusu yargılamada
iddia ve itirazlarını dile getirebildiği gibi delillerini sunabilme imkânı da
bulabilmiştir. Tarafların ilk elden delillerini değerlendirebilme imkânına
sahip olan derece mahkemelerinin söz konusu idari işlemlerde hukuka aykırılık
bulunmadığı yönündeki kararlarının ise açık bir keyfîlik veya bariz bir takdir
hatası içermediği görülmektedir.
55. Son olarak başvurucunun meşru bir beklentisi olduğunu
gösteren bir kanun hükmü veya yerleşik yargı içtihadı gibi somut bir temele
dayanmadığı görülmektedir. Başvurucu ayrıca iddialarını destekler nitelikte,
aksi kanıtlanmadıkça doğru sayılan bir delil (prima facie evidence) de
sunmamıştır. Buna göre somut olayda başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamında bir mülkünün veya somut ve
yeterli bir hukuki temele dayalı olarak mülkiyeti elde etme yönünde meşru bir
beklentisinin bulunduğunu kanıtlayamadığı anlaşılmaktadır.
56. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 30/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.