TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
AYSEL TUĞLUK BAŞVURUSU (4)
(Başvuru Numarası: 2017/40527)
Karar Tarihi: 18/10/2023
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör
Fatih ALKAN
Başvurucu
Aysel TUĞLUK
Vekili
Av. Nuray ÖZDOĞAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, defin işleminin engellenmesi ve cenazenin mezardan çıkarılması olayının faillerine yönelik şikâyet üzerine yapılan soruşturmanın devletin pozitif yükümlülüklerine uygun yürütülmemesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/12/2017 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, olay tarihinde Kocaeli Kandıra F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunmaktadır.
6. Başvurucunun annesi H.T., 13/9/2017 tarihinde vefat etmiştir. Defin işlemine, başvurucunun ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekillerinin de katılacağı yönünde elde edilen bilgi doğrultusunda emniyet güçlerince cenazenin defnedileceği İncek Mezarlığında gerekli tedbirlerin alınması amacıyla harekete geçilmiştir.
7. İlgili tutanakta, aynı gün saat 19.15 itibarıyla cenaze aracının başvurucunun da aralarında olduğu yaklaşık yüz yirmi cenaze yakını eşliğinde mezarlık alanına doğru dağınık şekilde yola çıktığı ve saat 19.50'de cenaze aracının mezarlık alanına ulaştığı belirtilmiştir. Ayrıca güvenlik tedbirlerinin alınmasının akabinde saat 20.01'de defin işlemine başlandığı ve saat 20.15 itibarıyla bitirildiği ifade edilmiştir. Bu esnada mezarlık etrafında toplanan kişilerce "burada terörist cenazesi istemiyoruz, burada şehit mezarı var." şeklinde cenaze yakınlarına yönelik ısrarlı tepkiler gösterilmiş, taşkınlık yapan grup ihtar edilmesine rağmen gerginliğin ve kalabalığın artması üzerine yakınlarının rızasıyla cenaze saat 21.00'de mezardan çıkarılmış ve saat 22.20 dolaylarında Batıkent Cem Evine götürülmüştür. Cenaze, yakınlarının isteği üzerine Tunceli'ye defnedilmek üzere saat 02.15 itibarıyla cenaze arabasına konulmuş ve Ankara'nın Çakırlar çıkışına kadar kolluk görevlilerinin eşliğinde sevk edilmiştir.
8. Başvurucu; olayın başlangıcında yalnızca beş kişinin bulunduğunu, kolluk güçlerince bu kişilere yeterli ve gerekli şekilde müdahale edilmemesi nedeniyle grubun iki yüz kişiye ulaştığını, cenazenin mezardan çıkarılması sonucuna gelinmesinde kamu görevlilerinin ihmali olduğunu belirterek vekili aracılığıyla suç duyurusunda bulunmuştur. Gerekli önlemlerin alınması hâlinde olayın bu noktaya gelmeyeceğini, saldırganlık yapan ve ırkçı söylemlerde bulunan şüphelilerinin mezarlık dışına çıkarılmadığını, cenaze aracı mezarlıktan uzaklaşmasına rağmen kamu görevlilerinin ihmali nedeniyle cenaze yakınlarının alandan ayrılamadığını, cenazenin mezardan çıkarılmasının ailenin keyfî kararı olmadığını ileri sürmüş ve toplanan grupta yer alan şüphelilerle ihmali bulunan kamu görevlilerinin cezalandırılmalarını talep etmiştir.
9. İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme, hakaret, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme ve bunların hareketlerine katılma suçları kapsamında Gölbaşı Cumhuriyet başsavcılığınca (Başsavcılık) başlatılan soruşturmada, olay anına ilişkin kamera görüntüleri ve bilirkişi raporları soruşturma dosyasına eklenmiştir. Ayrıca birçok şüpheli gözaltına alınmış ve şüphelilerden B.Ş., C.Ö. ve M.A. belirtilen suçlar kapsamında Gölbaşı Sulh Ceza Hâkimliğince tutuklanmıştır.
10. Başsavcılık tarafından hazırlanan 21/9/2017 tarihli iddianamede; mezarlıkta toplanan kalabalığın kolluk görevlilerince sakinleştirilmeye çalışıldığı, bu sırada bazı şüphelilerin "Bu mezarlıkta şehidimiz var, bu cenazeyi burada istemiyoruz, eğer gömerseniz sabaha kadar burada bekleyip bu cenazeyi çıkartırız." şeklinde bağırmaya devam ettiği, kolluk görevlileri tarafından protestocu grup ile cenaze yakınları arasına barikat oluşturulduğu, bu şekilde her iki tarafın birbirlerine herhangi bir fiziki müdahalede bulunmasının engellendiği ifade edilmiştir. İddianamede; şüphelilerden B.Ş., O.K., M.A. ve İ.K.nın cenaze yakınlarına küfür ettikleri ve tehditte bulundukları, yine şüphelilerden C.Ö.nün "Burası Türk toprağı, ... gece saatlerinde gizli kapaklı cenaze defnedilir mi?" şeklinde sözler sarf ettiği, şüphelilerden N.A., S.A., O.K., U.D., Y.K., N.B. ve O.D. nin cenazenin mezardan çıkarılmaması durumunda orada toplananlarca çıkarılacağına yönelik beyanlarda bulundukları belirtilmiştir.
11. İddianamede; toplanan kalabalığın B.Ş., C.Ö., M.E.A., N.A., O.K. ve N.K. ile diğer bazı şüpheliler tarafından provoke edildiği, bu şüphelilerin cenaze yakınlarının defin işlemini gerçekleştirmelerini engellemeye çalıştıkları, cenaze yakınlarının rızası ile cenazenin mezardan çıkarıldığı, bu esnada üst düzey kamu görevlilerinin olay yerine gelerek kalabalığı sakinleştirmeye çalıştıkları, mezarlık güvenliğinin sağlanmasının akabinde cenazenin Cem Evine götürülmek üzere mezarlık alanından uzaklaştırıldığı ifade edilmiştir. Müşteki olan başvurucunun, vefat eden annesinin dini inançları doğrultusunda ritüel olan cenaze merasimini gerçekleştirmek üzere mezarlığa geldiği, gece vakti gizlice terörist cenazesinin defnedildiği zannına kapılan gösterici grubun defin işlemini engellemek amacıyla eylemde bulundukları, kolluk güçlerince uyarılmalarına rağmen dağılmadıkları, bu suretle şüphelilerin üzerilerine atılı olan suçları işledikleri yönünde değerlendirmelerde bulunulmuştur.
12. Öte yandan şüphelilerden Z.Ş., Y.K., H.S., A.A., E.K., H.Ç., M.C.K., E.G., A.K., M.Ç. ile kolluk görevlileri yönünden kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin ek karar verilmiştir. 21/9/2017 tarihli kararın gerekçesinde; defin işlemlerinin başlamasından önce kolluk güçlerince her türlü önlemin alındığı, defin sırasında güvenlik tedbirlerinin artırıldığı, içinde kendi aile yakınları ve şehit cenazesi bulunan mezarlıkta gece vakti terörist cenazesinin defnedildiği zannına kapılan mahalleli grup tarafından defnin engellenmesine yönelik protestolar düzenlendiği, bunun üzerine takviye güçlerin alana yönlendirildiği, cenazenin ailenin rızasıyla mezardan çıkarıldığı ve bu aşamada kolluk güçlerince alınan önlemler sayesinde cenazenin güvenli şekilde alandan uzaklaştırıldığı ifade edilmiştir. Kolluk güçlerinin cenaze yakınlarına ya da cenazeye fiziki temasta bulunulmasını engellediği, bu hususların görüntü kayıtları, tanıklar ve tutanaklarla sabit olduğu, dolayısıyla görevin ihmal edildiğine ilişkin iddiaların soyut olduğu belirtilmiştir.
13. Başvurucu; soruşturmanın özenli şekilde yürütülmediğini, olay anında orada olan HDP milletvekillerinin tanık sıfatıyla ifadelerinin alınmadığını, şüphelilere ilişkin çözümlemelerin yapılmadığını, şüphelilerin olay yerine nasıl geldikleri hususunda araştırma yapılmadığını, kolluk kuvvetlerinin ihmaline ilişkin ortaya konulan gerekçelerin ikna edici olmadığını belirterek söz konusu takipsizlik kararına itiraz etmiştir.
14. Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğince 26/10/2017 tarihinde itirazın reddine kesin olarak karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; kovuşturmaya yer olmadığına dair verilen ek kararın usule ve yasaya uygun olduğu, gösterilen gerekçelerin dosya içeriğiyle uyumlu olduğu ve ileri sürülen itiraz nedenlerinin yerinde olmadığı belirtilmiştir.
15. Söz konusu karar 30/11/2017 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
16. Diğer şüpheliler yönünden Gölbaşı 2. Asliye Ceza Mahkemesinde açılan kamu davasında; E.A., İ.D., İ.Ş., M.E.A., R.R.K. ve Y.A.nın inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasının engellenmesi suçu kapsamında eylemlerinin sabit olduğuna ve 1 yıl 2 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, adı geçen sanıkların üzerilerine atılı eylemi birden fazla kişiyle birlikte gerçekleştirmeleri nedeniyle cezanın bir kat artırılmasına ve 2 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, haklarında takdiri indirim nedenlerinin uygulanmamasına karar verilmiştir. Yine sanıklardan N.B., O.D., O.K., S.A. ve U.D. hakkında inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasının engellenmesi suçu kapsamında 2 yıl 20 ay hapis cezasına ve takdiri indirim nedenlerinin uygulanmasına yer olmadığına hükmedilmiştir. Ayrıca sanıklardan N.A.nın inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasının engellenmesi suçu kapsamında 4 yıl; B.Ş., C.Ö. ve M.A. hakkında 4 yıl 8 ay hapis cezasına hükmedilmiş ve suçun işleniş şekli, sanıkların olumsuz değerlendirilen sosyal ilişkileri ile kişilikleri dikkate alınarak yeniden suç işlemekten çekinecekleri hususunda olumlu kanaat oluşmaması nedeniyle haklarında herhangi bir indirim uygulanmamış ve haklarında verilen hüküm açıklanmıştır. 5/3/2019 tarihinde verilen kararın gerekçesinde; cenaze aracı mezarlıktan ayrılana kadar sanıkların dağılmadığı, eylem ve sözleriyle cenazenin mezardan çıkarılması konusunda başvurucuyu mecbur bıraktıkları, defin işleminin yapılmaması amacıyla hareket ettikleri ve bu suretle başvurucunun dini inancını yerine getirmesine engel oldukları belirtilmiştir. Elde edilen tüm görüntülerin bilirkişiler marifetiyle farklı açılardan çözümlendiği, tüm tanıkların dinlendiği, sanıkların araç, telefon, HTS kayıtları ile sosyal medya paylaşımlarının incelendiği ifade edilmiştir. M.A., O.K., B.Ş. isimli sanıklar hakkında ayrıca hakaret suçu kapsamında da hapis cezasına hükmedilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme" kenar başlıklı 115. maddesi şöyledir:
"(1) Cebir veya tehdit kullanarak, bir kimseyi dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değiştirmeye zorlayan ya da bunları açıklamaktan, yaymaktan meneden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) (Değişik: 2/3/2014-6529/14 md.) Dini inancın gereğinin yerine getirilmesinin veya dini ibadet veya ayinlerin bireysel ya da toplu olarak yapılmasının, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla engellenmesi hâlinde, fail hakkında birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur.
(3) (Ek: 2/3/2014-6529/14 md.) Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir kimsenin inanç, düşünce veya kanaatlerinden kaynaklanan yaşam tarzına ilişkin tercihlerine müdahale eden veya bunları değiştirmeye zorlayan kişiye birinci fıkra hükmüne göre ceza verilir. "
18. 5237 sayılı Kanun'un "Hakaret" kenar başlıklı 125. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (...) veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. ..."
B. Uluslararası Hukuk
19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir."
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), özel hayat ve aile hayatı kavramlarının yakın bir akrabayı defnetme ve bu defin esnasında hazır bulunma hakkını kapsadığını kabul etmektedir (Gülbahar Özer ve Yusuf Özer/Türkiye, B. No: 66406/09, 29/5/2018, § 26; Sabanchiyeva ve diğerleri/Rusya, B. No: 38450/05, 6/6/2013, §§ 117-123; Maric/Hırvatistan, B. No: 50132/12, 12/6/2014, § 59). Öte yandan AİHM, devletlerin Sözleşme’nin 8. maddesi uyarınca uygun bir yasal koruma çerçevesi oluşturma ve uygulama yükümlülüğünün her zaman ceza hükümlerinin tatbik edilmesi anlamına gelmeyeceğini de vurgulamıştır (Söderman/İsveç [BD], B. No: 5786/08, 12/11/2013, § 79; M.P./Portekiz, B. No: 27516/14, 7/9/2021, §§ 40, 41).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Anayasa Mahkemesinin 18/10/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
22. Başvurucu; kolluk güçlerince gerekli tedbirlerin alınmadığını, saldırgan kişilere karşı etkili şekilde müdahale edilmediğini, bunun üzerine toplanan kişilerin sayısının arttığını ve ırkçı söylemlere maruz kaldıklarını ileri sürmüştür. Vefat eden annesinin bedenini mezardan çıkarmanın manevi zorluğunu yaşadığını, bu durumun annesinin şahsında kendisi yönünden kötü muamele oluşturduğunu, onur kırıcı ve insanlık dışı bir tutumun söz konusu olduğunu, annesini inancına, isteğine ve vasiyetine göre defnedemediğini, annesinin gömüldüğü yerden çıkarılması nedeniyle aile hayatının zarar gördüğünü ifade etmiştir. Etkili soruşturma yapılması konusundaki yükümlülüklere aykırı hareket edildiğini, saldırının çok boyutu olmasına rağmen yüzeysel bir değerlendirmeyle geçildiğini, gerekli araştırmaların yapılmadığını iddia etmiştir. Yakınlarını inanç ve düşüncelerine defnetme/gömme hakkının gereklerine uygun koşullar sağlanmaması ve buna neden olan failler hakkında etkili soruşturma yapılmaması nedenleriyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının, din ve inanç hürriyetinin, ifade hürriyetinin, etki başvuru hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Bakanlık görüş yazısında, kolluk görevlilerince tüm tedbirler alınmasına rağmen cenazenin defnedilememesinin başvurucunun iradesinden kaynaklandığı ileri sürülmüştür. Görüşte; defin öncesinde ve sırasında ilgili emniyet birimlerince yeterli tedbirlerin alındığı, defin sırasında protestocu grubun gelmesi üzerine kolluk kuvvetlerinin sayısının artırıldığı, protestocu grup ile cenaze yakınları arasında fiziksel bir müdahale yaşanmasının engellendiği belirtilmiştir. Yürütülen soruşturmada, olaya karışan kişilerin kimliklerinin tespit edildiği, yargılanan sanıkların çoğunun hapis cezasıyla cezalandırıldığı ve şikâyet edilen polis memurları hakkında da etkili bir soruşturma yürütüldüğü ifade edilmiştir. Görüş yazısında; somut olayda başvurucunun şikâyetlerine ilişkin olarak verilen kararların ilgili ve yeterli gerekçeler içerdiği, cenaze töreninde yaşanan olayların ve görevli polis memurlarınca alınan güvenlik tedbirlerinin bütün olarak değerlendirildiği ve polis memurlarının görevleri gereğince ne şekilde önlem aldıklarının gösterildiği belirtilmiştir. Görüşte; polis memurları hakkında bağımsız yargısal makamlarca, özenli, süratli ve etkili bir soruşturma süreci yürütüldüğü, kararlardaki tespit ve sonuçların olayın gerçekleşme şekliyle uyumlu olduğu, Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükleri ihlal eder nitelikte olmadığı veya adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermediği ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
24. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ... saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ... gizliliğine dokunulamaz."
25. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, vefat eden annesinin definden kısa bir süre sonra mezardan çıkarılmak durumunda kalınmasına neden olan kişiler hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesine ilişkindir.
27. Anayasa'nın 20. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkı, kapsamı çok geniş ve tanımlanması güç, sınırları sürekli genişlemeye açık bir kavramı içermektedir. Özel hayat, kişinin sosyal çevresinden mahremiyetine mesleki faaliyetlerinden kimliğine kadar bir çok hukuki değeri koruma alanına dâhil etmektedir. Kişilerin vefat eden yakın akrabalarını aksi yönde kamusal bir zorunluluk olmadıkça dilediği şekilde ve diğer gereklilikleri de yerine getirerek istediği yerde defnedebilmeleri, son görevlerini eksiksiz ve doğru şekilde yaparak manevi bütünlüklerini koruyabilmeleri de onların özel hayat alanlarının bir parçasını oluşturur. Somut olayda olduğu gibi yakın akrabanın zamanında ve arzu edildiği şekilde defnedilmesi konusundaki talepler kişinin dış dünyası ile iç dünyası arasındaki dengesinin sağlanması konusunda önemli hukuki değerleri barındıran özel hayat kavramı kapsamında değerlendirilmelidir. Dolayısıyla başvurunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı kapsamında ele alınması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
29. Anayasa'nın 20. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlenmiştir. Özel hayat, fiziksel ve ruhsal özerkliği de kapsamakta; bu hak bireyleri gerek kamusal makamların gerek özel hukuk kişilerinin fiziksel ve ruhsal bütünlüğe yönelik saldırılarına karşı korumaktadır (Halime Sare Aysal [GK], B. No: 2013/1789, 11/11/2015, § 48). Söz konusu anayasal güvence, Sözleşme'nin 8. maddesinde koruma altına alınan özel hayata saygı hakkına karşılık gelmektedir (Alper Erarslan [GK], B. No: 2018/16857, 29/9/2022, § 25).
30. Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında yer alan güvenceler, sadece kamu makamlarının müdahalelerine karşı tanınmamıştır. Anayasa’nın 11. maddesinin birinci fıkrasında Anayasa hükümlerinin sadece yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluşları değil kişileri de bağlayan temel hukuk kuralları olduğu hükmüne yer verilmiştir. Buna göre kamu müdahaleleri bakımından sağlanması gereken güvenceler niteliğine uygun düştüğü ölçüde özel kişilerin yaptığı müdahaleler bakımından da geçerlidir. Anılan Anayasa hükümleri Anayasa’nın 5. maddesiyle birlikte ele alındığında devletin bu kapsamdaki pozitif yükümlülüğü, özel kişiler tarafından da Anayasa’daki güvencelere aykırı şekilde hareket edilmemesini gerekli kılmaktadır. Bunun için de kamu makamlarının ve özellikle yargısal makamların özel kişilerin müdahaleleriyle ilgili uyuşmazlıklarda şikâyet ya da iddia edilen hususu gerektiği gibi incelemeleri ve bu incelemeyi uygun sonuçlara bağlamaları gerekir (Alper Erarslan, § 27).
31. Pozitif yükümlülükler uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulmasını, söz konusu uyuşmazlıkların adil yargılama gereklerine uygun ve usul yönünden güvenceleri haiz bir yargılama kapsamında incelenmesini ve bu yargılamalarda temel haklara ilişkin anayasal güvencelerin gözetilip gözetilmediğinin denetlenmesini gerektirir. Bu doğrultuda derece mahkemelerince söz konusu güvenceler gözardı edilmemeli, taraflar arasındaki çatışan çıkarlar adil biçimde dengelenmeli, kişilerin temel haklarına yönelik müdahalenin meşru amaca dayalı ve ölçülü olup olmadığı değerlendirilmeli, ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurulurken ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmalıdır (Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016, §§ 47-50; Alper Erarslan, § 28).
32. Dolayısıyla Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan hak kapsamında devletin -pozitif bir yükümlülük olarak- yetki alanında bulunan tüm bireylerin haklarını kamusal makamların yanı sıra diğer bireylerin eylemlerinden kaynaklanabilecek müdahalelere karşı yargısal tedbirler alma yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak bu yükümlülüğün yöntemi konusunda devletin geniş takdir yetkisinin bulunduğu açıktır (Erol Kumcu, B. No: 2015/18988, 9/5/2019, § 33; Ali Çığır, B. No: 2015/19298, 8/5/2019, § 33). Geniş takdir yetkisi kapsamında yerine getirilmesi beklenen söz konusu pozitif yükümlülük özellikle olayın kim tarafından nasıl gerçekleştirildiği konusunda aydınlatılmasını gerekli kılan durumların bulunması hâlinde etkili soruşturma yapılmasını da içerir. Her durumda soruşturmalar ya da yargılamalar neticesinde yargısal makamlarca ulaşılan sonuçların özel hayata saygı hakkının içerdiği güvenceleri koruyacak şekilde ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir (Alper Erarslan, § 29).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
33. Somut olayda başvurucu, ırkçı söylemlerde bulunarak defin işlemini engelleyen ve ısrarla bu tutumunu sürdüren kalabalığın içinde yer alan şüpheliler ile ihmali olan kolluk güçlerinin etkili şekilde soruşturulmaları gerektiğini belirterek gerçeklerin ortaya çıkarılması ve şüphelilerin cezalandırılması talebiyle suç duyurusunda bulunmuştur. Bu durumda başlatılan soruşturmanın yukarıda vurgulanan güvencelere uygun şekilde yürütülüp yürütülmediği ve neticesinde verilen kararın ilgili ve yeterli gerekçeler içerip içermediği irdelenmelidir.
34. Annesinin vefatının başvurucuda ortaya çıkardığı üzüntünün yanı sıra son görev olarak nitelendirilen defin işlemine bir grup tarafından engel olunması ve akabinde cenazenin mezardan çıkarılması nedenleriyle başvurucunun manevi bütünlüğünde meydana gelen etkinin derecesinin şiddetli olduğu açıktır. Dolayısıyla bazı şüphelilerce gerçekleştirilen söz konusu eylemlerin başvurucunun özel hayat alanına saldırı teşkil ettiği ve saldırının etkilerinin ağır olduğu değerlendirilmektedir.
35. 5237 sayılı Kanun başta olmak üzere mevcut yasal düzenlemelerde, özel hayat alanının parçası olan ve hukuken koruma altında olması gereken kişilik haklarına ve temel hürriyetlere saldırı teşkil eden eylemler çeşitli tiplerde suç olarak kabul edilmiş ve yaptırımlara bağlanmıştır. Dolayısıyla somut olay özelinde özel hayata saygı hakkı bakımından yasal altyapının oluşturulduğu anlaşılmıştır. Bununla birlikte somut başvuruya konu olan süreçte başvurucunun şikâyeti üzerine Başsavcılık tarafından soruşturmaya derhâl başlandığı, tüm görüntülerin elde edildiği, araç, telefon ve HTS kayıtlarının incelendiği, bu kapsamda kamera görüntülerinin çözümlenmesi ve bilirkişi raporu alınması gibi adımlar atılarak delillerin toplandığı görülmüştür.
36. Somut olayda, çok sayıda şüphelinin olduğu ve her bir şüpheli yönünden ayrı ayrı değerlendirmeler yapıldığı görülmektedir. Başsavcılık, kolluk görevlileri yönünden de soruşturma yürütmüş ve neticede kolluk görevlilerinin de aralarında olduğu bir kısım şüpheliler yönünden kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kolluk görevlileri bakımından yapılan değerlendirmede; defin öncesi ve sırasında kolluk güçlerince alınan önlemlerin taraflar arasında fiziki müdahale olmasını engellediği, cenaze yakınlarının rızası dâhilinde mezardan çıkarılan cenazenin güvenli şekilde alandan uzaklaştırıldığı, bu hususların görüntü kayıtları, tanıklar ve tutanaklarla sabit olduğu ve kolluk güçlerince görevin ihmal edildiğine ilişkin iddiaların soyut kaldığı ifade edilmiştir.
37. Öte yandan diğer birçok şüpheli yönünden inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasının engellenmesi ve hakaret suçları kapsamında eylemlerinin suç oluşturduğu gerekçesiyle kamu davası açılmıştır. Asliye Ceza Mahkemesince de şüpheliler hakkında 2 yıl 4 aydan 4 yıl 8 aya kadar değişen oranlarda hapis cezalarına hükmedilmiştir. Ayrıca sanıkların olumsuz değerlendirilen sosyal ilişkileri ve kişilikleri dikkate alınarak yeniden suç işlemekten çekinecekleri hususunda olumlu kanaat oluşmaması nedeniyle haklarında herhangi bir indirim uygulanmamış ve verilen hüküm açıklanmıştır.
38. Soruşturma neticesinde verilen kararlar ile devamında bir kısım şüpheliler yönünden mahkûmiyet kararı incelendiğinde; defin işleminin engellenmesi eylemini gerçekleştirilen kişilerin tespit edildiği, tüm delillerin ilgili dava dosyasına girecek şekilde toplandığı, tanıkların dinlendiği ve her bir şüpheli ya da sanık yönünden yapılan ayrı ayrı değerlendirmelerle sonuca gidildiği anlaşılmaktadır. Yine mahkûmiyet kararı ile caydırıcı cezalara hükmedildiği, ortaya konulan gerekçelerin ikna edici nitelikte olduğu görülmektedir.
39. Söz konusu ceza soruşturması bir bütün olarak değerlendirildiğinde, başvurucu tarafından ileri sürülen gerçeklerin ve sorumluların belirlenmesi talebinin yerine getirildiği, olayın aydınlatıldığı, ulaşılan sonucun ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklandığı ve tüm ceza soruşturması ile kovuşturması sürecinin etkili bir şekilde tamamlandığı kanaatine varılmıştır. Yine başvurucunun soruşturma sürecinde usule ilişkin güvencelerden yeterli şekilde yararlandırıldığı anlaşılmaktadır. Neticede, somut başvuruya konu olan süreçte verilen kararların başvurucunun özel hayata saygı hakkının içerdiği güvenceleri koruyacak şekilde ilgili ve yeterli gerekçe içerdiği, kamusal makamlarca üstlenilmesi gereken pozitif yükümlülüğün gerektirdiği şartların somut olayda yerine getirildiği değerlendirilmiştir.
40. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkının ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/10/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.