logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Çağlar Demirel [2.B.], B. No: 2017/5221, 12/9/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ÇAĞLAR DEMİREL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/5221)

 

Karar Tarihi: 12/9/2018

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

Raportör Yrd.

:

Yusuf Enes KAYA

Başvurucu

:

Çağlar DEMİREL

Vekili

:

Av. Reyhan YALÇINDAĞ BAYDEMİR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, milletvekili olan başvurucu hakkında uygulanan yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyet kapsamındaki eylemlere ilişkin olması ve tutukluluk nedeniyle milletvekilliği görevinin yerine getirilememesi nedenleriyle de ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 26/1/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Genel Bilgiler

8. PKK'nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar tarafından kabul edilmiş tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün gerçekleştirdiği terörist şiddet eylemleri; bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağır tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18).

9. Bununla birlikte kamuoyunda demokratik açılım süreci, çözüm süreci ve Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde 2012 yılının son döneminden itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli ölçüde azalmıştır. Ancak Suriye'de son yıllarda yaşanan iç savaşın Türkiye'nin güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olayları yeniden artmaya başlamıştır. Kamuoyunda 6-7 Ekim olayları ve hendek olayları olarak bilinen terör eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım (2) §§ 19-27).

10. Hendek olayları kapsamında PKK tarafından Şırnak il merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçelerinde, Muş'un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak, bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından şehirlerin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında çok sayıda güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı madde imha edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-33).

11. PKK 2016 yılında, başvurucunun seçim bölgesi olan Diyarbakır'da çok sayıda terör saldırısı gerçekleştirmiş olup bu saldırılarda çoğunluğu güvenlik görevlisi olmak üzere onlarca kişi hayatını kaybetmiş; yüzlerce güvenlik görevlisi ve sivil vatandaş yaralanmıştır(Ayrıntılar için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 19-33).

B. Başvurucunun Tutuklanmasına İlişkin Süreç

12. Başvurucu 7/6/2015 ve 1/11/2015 tarihlerinde Halkların Demokratik Partisinden (HDP) Diyarbakır milletvekili seçilmiştir. Başvurucu hâlen milletvekilidir.

13. Başvurucu hakkında milletvekili olmadan önce ve milletvekili olarak görev yaptığı dönemde işlediği iddia olunan bazı suçlara ilişkin olarak farklı Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturmalar yürütülmüştür. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz." hükmü uyarınca yasama dokunulmazlığına sahip olan başvurucunun dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle ilgili Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından on altı ayrı fezleke düzenlenmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) sunulmak üzere Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmiştir. Bu fezlekelerden on bir tanesi birleştirilmiştir. Başvuruya konu dava, bu on bir fezlekeden oluşmaktadır.

14. Bu fezlekelerde başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin olay ve olgular şöyle özetlenebilir:

i. 24/5/2015 tarihinde HDP ve KJA (Özgür Kadınlar Kongresi) organizesinde, Diyarbakır'ın Bağlar ilçesi Koşuyolu Parkı'nda 200-300 kişilik bir kalabalığın katıldığı "Kadınlar Yeni Yaşam İçin Buluşuyor" konulu basın açıklaması ve müzik dinletisi etkinliğinde başvurucu bir konuşma yapmıştır. "Merhaba değerli Amed halkı, sizler de bildiğiniz üzere KJA adına bu meydanları dolduruyoruz. Biz kadınlar olarak parlamentodaki yerimizi de alacağız. Sizlerin de bildiği gibi barış ve özgürlük için yıllardır mücadele devam ediyor. Yıllardır Sakine (Sara kod adıyla bilinen ve PKK'nın Avrupa sorumlularından biri), Arin Mirkan (İŞİD'e yönelik intihar saldırısında hayatını kaybeden YPG üyesi), Delila, Sara, Dilan, Beritan gibi şehitlerimizi anıyoruz. Onlar barış, özgürlük ve halkı için yaşamlarını yitirip şehit oldular. Şehitlerimizin önünde eğiliyor ve yolunuzun takipçisi olacağız diyoruz. Sizlere söz veriyoruz ki yolunuzda yürüyeceğiz. Halkların özgürlüğü için arkadaşlarımız şehit düştüklerinde annelerimiz de artık bunun sona ermesini talep ediyorlar. Annelerimiz artık barış ve özgürlük gelsin istiyor. Tüm cezaevlerine de sıcak selamlarımızı gönderiyoruz. AKP ne diyor? Kadın da olsa çocuk da olsa gereği neyse yapılacak diyor. Biz ne diyoruz? Bizler de barışı ve özgürlüğü kadınlar getirecek diyoruz. Barış ve özgürlük süreci cezaevinden, dört duvar arasından Sayın Öcalan, Başkan Öcalan tarafından başlatıldı. Sizlerin de bildiği gibi süreç başlayınca heyet İmralı'ya gitti. Sayın Öcalan ile görüşmeye başladılar. Sayın Öcalan ne dedi. Bu barış sürecinde kadınlar yerini almaz ise ben bunu hiçbir zaman kabul etmeyeceğim dedi. Ama devlet ve AKP buna karşı çıktı. Ama Sayın Öcalan kadınlar, özgür kadın hareketi yerine alacak dedi. Bizler de kadınlar olarak bu süreçteki yerimizi aldık... Şu anda başkan Öcalan tecrit altındadır ama bizler onların bu tecridini kıracağız, kadınlar kıracak barış ve özgürlüğü getirecek. Bu müzakere ve özgürlük kadın eliyle gelecek. Kadın özgürleşirse toplum da özgürleşecektir. Diyorlar ki secimden sonra bakacağız eğer HDP barajın altında kalırsa zaten barış ve özgürlük olmayacak diyorlar. Bizler de diyoruz ki kadınlarımız barış ve özgürlüğü getirecek barajı aşacak, gelip bu meydanı görsünler. Özgürlük yakındır, özgürlük çok yakındır hepinize başarılar diliyorum." şeklinde ifadelerin yer aldığı konuşmayla başvurucunun PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

ii. Başvurucu 1/8/2015 tarihinde Diyarbakır Valiliğince yasaklanan, terör örgütünün çağrılarıyla düzenlendiği iddia edilen ve şiddet eylemlerinin olduğu gösteri yürüyüşüne katılarak burada bir konuşma yapmıştır. "Bildiğiniz gibi bugün Diyarbakır halkı olarak barışın mimarı olan sayın Öcalan'ın bu sürece müdahil olmasını isteyen Diyarbakır halkını buradan İmralı'ya yürüyüş gerçekleştirmesi, Diyarbakır ve buradaki sivil toplum örgütleri ile birlikte barış adına, çözüm süreci adına sizin de bildiğiniz gibi 5 Nisan'dan bugüne tecrit uygulanan hiçbir şekilde haber alamadığımız sayın Öcalan ile görüşme talebine buradan Diyarbakır halkı olarak görüşme talebimizi gerçekleştirdik. Bu yüzden buradan İmralı'ya yürüyüş gerçekleştirmeyi önümüze hedef olarak koyduk ve buradan sayın Öcalan'ın tecridinin kaldırılması sadece heyetle değil bundan sonra kiminle görüşmek istiyorsa ona kendisinin karar vermesi ve bu yaşanan son sürece, savaş sürecine, savaş kararlarına barış ve çözüm sürecinin mimarı olan sayın Öcalan'ın görüşmelerinin devam etmesi için böyle bir yürüyüş gerçekleştirmek istedik. Ama sizin de gördüğünüz gibi özellikle Kürdistan'da yaşanan bir savaş ve kaos ortamı vardır. Bu özellikle yaratılmak istendi kim yaratmak istedi şuan geçici AKP hükümeti bu kaosu yaratmak istedi, nedeni Cumhurbaşkanının 400 Milletvekili istiyorum ve başkanlık sistemi istiyorum demesine verilen bir cevaptı 7 Haziran. Bu nedenle tek başına iktidar olamayan AKP hükümeti kendisi de seçimlerden önce ifade etmişti kaos ortamının yaratılması gerektiğini de dile getirmişti. Kaos ortamı bugün siyasi olarak ifade ettiğimizde mecliste bir araya geldik ve artık biz bu sürecin araştırılması için komisyon oluşturmak istedik. Bu savaşı size yaptırmayacağız dedik çünkü çözüm gücü barıştır dedik ve biz bu barışın inşa edilmesi için Amed halkı olarak hem de parlementoda grubu bulunan HDP olarak bu süreci inşa etmek istedik ama savaşı isteyenler parlementoda böyle bir komisyonun oluşmasını engellediler. Niye engelledi Suruç katliamı ile ortaya çıktı neden engelledi, bugün Ağrıda yaşanan bu infazlarla ortaya çıktı, neden engellendi Kandilde her gün bombalarla uyandığımız bu Amed halkı bu bombaların bu uçakların buradan kalkmasına izin vermeyecek dedi bugün. Ama buna izin verilmedi. Sizler de biliyorsunuz Amed de sabaha kadar bu halk uyumuyor, bombalar uçaklar kalkıp bu halkın evlatlarını bombalamaya gdiyor. En sonda gördüğünüz gibi bugün bir katliam gerçekleştirildi Türk uçakları Kandilin köyünü vurarak sivil insanları katletti. Bunu hiçbir şekilde kabul etmediğimizi burada ifade etmek istedik. Şunu bir kez daha söylemek istiyoruz ne siyasi soykırım operasyonlarıyla ne bombalarla ne de tecritle hiçbir yere varılmayacak eğer çözüm ve barış istiyorsak başta sayın Öcalan üzerindeki tecritin kaldırılması, sayın Öcalan ile görüşmelerin derhal başlatılarak kendisinin özgürlüğünün sağlanmasıyla bu sorun çözülecektir. Biz bu sorunun çözülmesi için HDP'li milletvekilleri olarak grubumuz olarak, parti olarak ve Amed halkı olarak bir kez daha buradan haykırıyoruz biz barışın inşası için mücadele edeceğiz. Şimdiye kadar yaşanan savaş ortamından hiç kimse fayda görmedi. Herkes zarar gördü. Bundan sonraki süreçte de yine zarar görecektir. O yüzden bugün yüzbinler İmralı'yla yürüyor şiarıyla bizler sayın Öclan'a koster bozuksa biz yürüyerek gidip o kosteri de yapıp görüşmeyi sağlayacağızdedik. Ama sizin de gördüğünüz gibi bir ordu bir kuşatma ile karşı karşıyayız. Amed de şuan bir darbe yapılmak isteniyor, bu kadar polisin bu kadar panzerlerin, bu kadar güvenlik güçlerinin kimin güvenliğini sağladığı ortada. Bu halkın güvenliğini şuanda tehdit ediyorlar. Biz bunu kabul etmiyoruz yürümemize izin vermediler biz de bundan sonraki süreçte Amedde demokratik halklarımızı mücadelemizi sonuna kadar devam ettireceğimizi ifade ediyoruz. Halkımızı tutuklama ile gözaltına almakla, bombalamakla, katliam gerçekleştirmekle sindiremeyeceklerini bir kez daha buradan ifade edip vurgulamak istiyoruz." şeklinde ifadelerin yer aldığı konuşmasıyla ve "Dağılın." ihtarına rağmen dağılmayan, şiddet kullanan grup içinde yer almak suretiyle başvurucunun örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme suçlarını işlediği ileri sürülmüştür.

iii. Başvurucunun 13/9/2015 tarihinde örgüt çağrısı üzerine toplanan kalabalık ile birlikte sokağa çıkma yasağı bulunan Sur ilçesine girmeye çalıştığı, toplanan kalabalığa hitaben emniyet görevlilerince "Dağılın." ihtarı yapılmasına rağmen kalabalığın dağılmadığı, bu suretle silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek, "Dağılın." ihtarına rağmen dağılmayan ve şiddet kullanan grup içinde yer almak suretiyle 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etme suçlarını işlediği ileri sürülmüştür.

iv. Başvurucu 5/11/2015 tarihinde Diyarbakır'ın Dicle ilçesi Kurşunlu Mahallesi Kurşunlu Düzü mevkiinde bulunan bölgede gerçekleştirilen askerî operasyonlar sonrasında bölgeye giderek bir konuşma yapmıştır. "Evet şu anda da Piran'da Dicle'de Pirejman mahallesinde, burada yaşananları birebir gözlerimizle görüyoruz, sizinde bildiğiniz gibi yıllardır Kürt halkı üzerine baskı, zulüm işkence göç katliamla gelen hükümetler devletler, bu dönemde de 13 yıllık iktidarı boyunca Kürt halkına yapmadığını bırakmayan, doksanlı yılları da aşan, şiddet politikalarını hayata geçiren, bir AKP hükümeti mevcuttur. 7 Haziran da halkın iradesini kabul etmeyen, 8 Haziran itibariyle seçimleri gündeme getiren ve daha sonarda seçim hükümeti olan, aslında savaş hükümeti adı altında Kürt halkına, dostlarına ve tüm Türkiye halklarına baskı, zulüm katliam ve yok etme projesini hayata geçiren AKP hükümeti ve saraydakinin almış olduğu kararların bir benzerini bugün burada Pirejman'da görüyoruz. Artık Kürtlere yapmadıkları kalmayan, yıllardır aynı zihniyetin devamını gerçekleştiren AKP hükümeti ve devlet bugün de Kürtlere seçim sonrasında yaptıklarını, bir kez daha anlamak ve bu yapılanları bir kez daha değerlendirmek lazım. Evet 7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olmayınca 7 Haziran sonrası sayın Öcalan'la görüşmelerin gerçekleştirilmemesi ve topyekun bombalamalar, saldırılar katliamlar hatta şehitliklerimizin ve cami ve cem evlerimizin bile yok edildiği bir süreçti ve o günden bu güne 1 Kasım seçimleriyle tek başına iktidarı hedefleyenler birçok hile birçok tehdit birçok korku ve kaygı yaratmaya çalışarak aslında Kürtleri yok etme projesini hayata geçirme adına hareket etmiştir. Tek başına iktidar olursam bu sorunlar çözer çözülür, bu sorunları bir kez daha çözmüş oluruz diyen AKP Hükümeti 2 Kasımda yani 1 Kasım seçimlerinin hemen akabinde, burada Dicle ilçemizin birçok mahallesinde sokağa çıkma yasakları ilan etmiş tankla, topla, helikopterlerle uçaklarla, bir bütün köylerimize saldırmıştır. Evet, bunu bir kez daha altını çizerek söylüyoruz, korku zinciri yaratmaya çalışan, savaşla insanları korkutmaya çalışan ve hileliklerle oy alıp iktidar olan sorunları çözeceğim diyenler AKP hükümeti ne yazık ki 1 Kasım seçimden hemen akabinde 2 Kasımda şu anda burada bulunduğumuz Dicle ilçemizini Pirejman mahallesinde köyünde tankla, topla, uçaksavarlarla, helikopterlerle saldırmış camilerimiz, şehitliklerimiz, mezarlıklarımız ve bütün yerleşim alanları tahrip edilmiştir. AKP hükümeti şunu çok iyi bilmeli ki, mezarlıklar, bizim kutsal yerlerdir... Başka şey de bizim için hassas olan, önemli olan, kürt halkının değerleridir. Kürt halkı kendisini bir bütün var eden şehitlerine borçludur. Şehitlere yapılan mezarlıklara yapılan baskı, şiddet ve yok etme Kürt halkına yapılan zulümdür. Bu yüzden bu hassasiyetimizin çok iyi anlaşılması çok iyi bilinmesi gerekiyor. Evet, tek başına iktidarı hedefleyenler seçim uğruna şehitlerimizden bile korktuklarını ifade etmeleridir. Aslında AKP hükümetinin ve devletin ne kadar aciz ne kadar zavallı ne kadar insanlıktan uzak olduğunu bir kez daha Pirejman'da görmekteyiz, şehitliklerden bile korkanlar camilerden mezarlıklarımızdan korkanlar yaşamını yitiren insanlardan korkanlar, aslında zavallılıklarını bir kez daha ortaya koymuşlardır. Ama Kürt halkı direnişiyle, mücadelesiyle, bu günlere gelmiş evet daha dün Sur'da, Silvan'da, Bismil'de, Cizre'de, Nusaybin'de, Varto'da yaşanan halkın direnişi gerçekten AKP hükümetini ve devletini korkutmuştur. Bu korku zinciri hiçbir şekilde insanları yıldırmayacağını bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Dört gündür dördüncü günün sonunda bıraktığımız Silvan'da hala halkın üzerine toplarla, havanlarla, bombalarla saldıranlar oradaki evleri hedef alanlar, insanları, insanları katledenler, bugün burada aynı tarihlerde Dicle'nin Pirejman ilçesinde sokağa çıkma yasağı ilan ederek buradaki mezarlıklarımıza şehitliklerimize saldırmıştır. Burada ibadet edilen camilerimiz, insanların dinlenmek için kullandığı mekanlar ve bir bütün şehitlikler, tanklarla, toplarla, havanlarla yok edilerek gördüğünüz manzara ortaya çıkmıştır. Biz AKP hükümetine bir kez daha buradan sesleniyoruz, ya müzakere ve çözüm sürecini geliştireceksiniz yada bu halk direnişini daha fazla büyütecektir. Hiçbir zaman mücadeleden korkmayan artık hiçbir şeyini kaybetmekten korkmayan, kürt halkı bir kez daha buradan size sesleniyor, ya müzakereyle demokratik siyasetle masaya oturur sayın öcalanla görüşmeleri başlatır ve kürt sorununun çözümünü öncelikli sorun olarak ele alır, anayasal düzenlemelere geçersiniz ya da hiçbir şekilde direnişimizden mücadelemizden vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha buradan ifade ediyoruz... Bizler burada yaşananları, bir öfkeyle, bir nefretle, genel olarak da yaşananları, kınadığımızı ifade etmek istiyoruz. Bu tahribatı ortaya koyanlara bir kez daha hesap soracağımızı söylemek istiyoruz buradan. Camilerimizi, ibadet hanemizi mezarlıklarımızı bombalayanlardan hesap soracağız. Hesap sormaya devam edeceğiz, bunu direnişimizle, mücadelemizle, varlığımızla, halkımızla hesabını soracağız, bunun hesabını biz mecliste de soracağız, bunlar hepsi tarihe geçecektir... Sizin Kürt Halkının çocuklarında, gençlerinde, kadınlarında, erkeklerinde, yaşlısında, hastasında, yedisinden yetmişine öfke daha da büyüyecektir. Bunun böyle bilmek lazım. Yıllardır biz yok edeceğiz, ortadan kaldıracağız kökünü kazıyacağız diyenler bu dünyadan göçüp gittiler. Sizlerde göçüp gideceksiniz. O yüzden eğer tarihe bir iz bırakmak istiyorsanız yakarak, yıkarak, bombalayarak değil, tarihe bir iz bırakmak istiyorsanız o zaman müzakere masasına oturacaksınız ve sorunları çözeceğiz, birlikte çözecez, Kürt halkı buna hazırdır. Bütün haklar hazırdır. AKP hükümetinin eninde sonunda müzakere için masaya oturacağı kesindir. Yoksa kendisi yok olup gidecektir. Bunun buradan bilsinler istiyoruz. Evet öfkemiz büyüktür. Öfkeliyiz, ama bir o kadar direnişe de hazırız. Bir o kadar mücadeleye de hazırız. Mücadele eden bir halkız, burada bu tahribatı gördükçe daha da öfkelenip mücadelemizi ve direnişimizi daha da büyüteceğiz, yılmayacağız, korkmayacağız, bizi bunlarla yıldırmayacaksınız, korkutamayacaksınız, bizim bunlarla daha fazla öfkemizin büyümesi gelişecek ve daha fazla direnişimiz artacak, mücadelemizi daha fazla büyüteceğiz. Biz buradan tekrar Pirejman'dan Dicle ilçemizden seslenmek istiyoruz. Bu yaşattıklarınızın hesabını bir gün soracağız, bir gün vereceksiniz hesabını, bunların hesabı bir gün verilecektir... Burada yaşananlar sadece Pierjman köyünün yaşadıkları değildir. Buradan çok iyi bilinmeli ki bütün Kürt halkının Türkiye Halklarının bizzat yaşadığı ve acısını içine gömdüğü bir durumdur. Biz bunun hesabını da soracağız, mücadelemizi de büyüterek bunların bir bütün olarak bugün gerçekleştirilenlerin yarın hesabı tek tek sorulup bunların cevabı verilecektir... Ve bir gün gelecek ki bu yaşananların hesabını hepsini size soracak duruma geleceğiz. Ve biz bir kez daha bütün halkımıza, Dicle halkımıza ve Pirejman'daki yaşayan bütün halkımıza burada yaşananlardan dolayı üzüntülerimizi dile getiriyoruz. Ve bundan dolayı da mücadelemizi daha fazla büyüteceğimizi ve buranın hesabını çok güçlü soracağımızı bir kez daha paylaşmak istiyorum..." şeklinde ifadelerin yer aldığı konuşmayla başvurucunun PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

v. 13.12.2015 tarihinde Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) organizesinde,terör örgütü mensuplarına yönelik yapılan operasyonları protesto etmek amacıyla Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önündetoplanan grup Yenişehir ilçesi Veni Vidi Hastanesi önüne kadar yürüyüş gerçekleştirmiş ve akabinde başvurucu burada bir basın açıklaması yapmıştır. "... Ne yazık ki Diyarbakır’ın Sur ilçesi yani Amedin ruhu, kalbi, beyni olan Sur ilçemizi günlerdir ablukada olması ve burada yaşananları bizzat görmemiz dün de bir kaç saatlik sokağa çıkma yasağının kaldırılmasıyla birlikte sokağa çıkma yasağı ilan edilen mahallelerimizde yaşananları bizzat gözlerimizle gördük. Ve bugün tekrar sokağa çıkma yasağıyla karşı karşıyayız. Aslında resmi olarak bir sokağa çıkma yasağı kaldırılsa da biz, fiili olarak bu ablukanın kaldırılmadığını dün de çok net olarak gördük ... Halka rağmen ablukayla, helikopterle, bombalamayla, tankla, topla, Özel Harekât timleri ile siz Amed halkının, Sur halkının direnişini kıramazsınız. Bu direnişi görmek lazım. Bu talepleri görmek lazım. Halk artık baskı ve zulüm istemiyor. Kendisini özgür iradesiyle yönetmek istiyor. Bunun bir kez daha görülmesi gerekiyor...Ama siz Sur'u abluka altına alırsanız Sur'da yaşam hakkını tanımazsınız Sur halkı da buna karşı kendisini direnerek ortaya koyacaktır. Bu yüzden Özellikle de şunu ifade etmek istiyoruz dün gözlerimizle gördük. Surun yapısını bilen herkes çok net ifade edebilir ve görebilir. Surda başta Kurşunlu Cami olmak üzere tarihi dokular ve evler hem yukarıdan helikopterlerle bombalandığını, yıkıldığını ve yakıldığını gördük ... Sokağa çıkma yasaklarının ortadan kaldırılması ve müzakerenin gerçekleşmesi için biz parlamentoda da bir girişim başlattık. Araştırma komisyonları kurulmasını istedik. Ama ne yazık ki AKP Hükümeti reddetti bunu reddi Sur'u kimin yaptığını, kimin yakıp yıktığının ifadesidir. Gelin bütün parlamento bileşenleri ve partiler olarak komisyon kuralım gidelim araştıralım halkın taleplerini yerinde dinleyelim dedik. Ama reddedildi. Mücadelemize devam edeceğiz. Buradayız halkımızla birlikteyiz halkımızın mücadelesinin yanında olduğumuzu bir kez daha İfade etmek istiyorum ve hepinize teşekkür ediyorum." şeklinde ifadelerin yer aldığı konuşmayla başvurucunun PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

vi. 16/12/2015 tarihinde yapılan gösteri yürüyüşünün sonunda başvurucu bir basın açıklaması yapmıştır. "Yenişehir ve birçok yer abluka altında. Resmi bir sokağa çıkma yasağı ilan edilmese de Diyarbakır’da aslında halkın gittiği her yerde büyük bir saldırı, büyük bir baskı, büyük bir işkence söz konusu Diyarbakır geneli üzerinden ifade edeyim ama genelde söylersek Kürdistan’da, bugün Sur’da, Dargeçit’te, Nusaybin’de, Cizre’de ve Silopi’de adı konulmamış bir iç savaş söz konusu ... Kürdistan’da halk ne istiyor? Halk özgürce yaşamak istiyor. Kendi topraklarında, kendi mahallesinde, sokağında, evinde kendisini yönetmek istiyor ... Sur da yaşadık gözlerimizle gördük. Dört ayaklı minareden başladı. Kurşunlu Camiden ve Ayşe Hamamından tüm kiliselerimize kadar kültüre, dine, tarihe bir müdahaledir bu. Bunları kabul etmiyor halkımız kabul etmiyoruz hiçbirimiz. Mücadelemiz bunun içindir. Direnişimiz bunun içindir o yüzden bir an önce haksız hukuksuz olarak uygulanan sokağa çıkma yasağının kaldırılmasını ifade ediyoruz. Parlamentoda da ifade ettik, sokaklarda da ifade ediyoruz. Mademki istiyorsanız o zaman gelin mecliste sunduğumuz araştırma komisyonu oluşsun. AKP hükümeti neden reddediyor. Demek ki yaptıklarıyla yüzleşmek istemiyor. Yaptığı bu kirli savaşla yüzleşmek istemediği için bugün komisyonları reddediyor. Değerli halkımız öyle pervasızca bir saldırı söz konusu ki gerçekten bugün bir heyetimiz Cizre’ye giderken yolda durduruldu, milletvekili 5 milletvekili arkadaşımız Cizre’ye giderken milletvekilleri kendi seçilmiş bölgelerine giremiyor. Bunun adı yoktur yani burada böyle bir hukuk yoktur. Bu çok net bilinmeli. Biz Sur’a gireceğiz. Sur bizim mekânımız. Çocukluğumuz, gençliğimiz orada büyüdü. Oradaki halkın yaşamı bizim için her şeyden önemlidir. Sur halkının yaşamından endişe duyuyoruz. Tankla, topla, askerle, özel harekât timiyle, jitemiyle, esedullah timiyle Sur’dan çıkın diyoruz. Değerli arkadaşlar biz HDP grubu olarak milletvekili olarak parti ve bütün sivil toplum örgütleriyle, halkımızla birlikte özelde sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği yerlerdeyiz. Mardin’de, Şımak’ ta ve Ameddeyiz. Bir grup arkadaşımız da parlamento da bunun mücadelesini yürütüyor. Biz halkımızla birlikte bunların mücadelesini yürütmeye devam edeceğiz. Direneceğiz, direneceğiz ve kazanacağız. Çünkü haklıyız. Mücadelemizde haklıyız. Bunun böyle bilinmesi böyle görülmesi lazım ... Siz halkın taleplerini görmezden gelirseniz, müzakere sürecine dönmezseniz, insanlarımız yaşamını yitirmeye devam edecektir. Biz bunu kabul etmiyoruz. Hendek diyorsunuz sorarız sizlere Bağlarda vurulan iki gencimiz sokak ortasında vuruldu. Hendekte miydi? Sorarız size. Sokak infazlarına dur diyoruz. Bu katliamlara bir kez daha dur diyoruz. Bir kez daha ifade ediyoruz ki çözüm ve müzakere sürecinin başlatılması ve sayın Öcalan’ın üzerinde ki tecridin kaldırılması ile bu sorun çözülür. Bu sorun eğer varsa bir sorun bu ancak müzakere ile çözülür. Eninde sonunda masaya oturulacaktır. Ama bu gün bunları yapanlarda mutlaka yargı önüne çıkacaklardır. Bu da bilinmelidir. Hükümet bu kararı alıyor, devlet bu kararı alıyor burada uygulayanlar suç işliyorlar. Suç işliyorlar ve günün birinde bunlarda mahkeme huzuruna çıkacaklardır. Yargılanacaklardır. Çünkü suç işliyorlar. Kanunda, yasada böyle bir uygulama yoktur. Tamamen keyfi bir uygulamadır. Bunu kabul etmediğimizi bir kez daha ifade ediyoruz. Çözümü müzakere sonucuyla bu sorun çözülecektir. Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve derhal müzakereye başlanmasıyla bu sorun çözülecektir. Dolmabahçe mutabakatına uyulması ile bu sorun çözülecektir. Halkın talepleri yerinde görülerek bu sorun çözülecektir. Mecliste Anayasal ve yasal değişikler yapıldıkça bu sorun çözülecektir. O zaman herkes demokratik, özgür bir şekilde yaşayacaktır. Ama baskı ve zulümü Kürt halkı yıllardır kabul etmedi kabul etmiyor. O yüzden onurlu halkımız direniyor. Sur da, Cizre de, Nusaybin de, Dargeçit’te direniyor. Onurlu halkımız bulunduğu her alanda direniyor. Amed halkı bir haftadır ayakta. Kürt halkı boyun eğmedi, tarih boyunca boyun eğmedi yine de boyun eğmeyecektir. Onurlu bir şekilde direnecektir. Mücadele edecektir ve kazanacaktır. Çünkü haklıdır. Çünkü haklıyız. Çünkü halkımız talepleri çok açık ve net ifade ediyor. Ben hepinize katıldığınız için teşekkür ediyorum ve Sur'a gidişimiz ve bu mücadeleyi daha da vereceğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum. Vekil arkadaşlarımızla buradayız. Biz bu çalışmalarımıza devam edeceğiz. Görüşmelerimizi de ve Sur'a gidişimizi de bir şekilde gerçekleştireceğiz." şeklinde ifadelerin yer aldığı konuşmayla başvurucunun PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

vii. 17/12/2015 tarihinde PKK terör örgütünün çağrıları doğrultusunda yapıldığı iddia edilen gösteri yürüyüşünün sonunda başvurucu bir basın açıklaması yapmıştır. "Değerli basın emekçileri ve çok değerli Amed Halkı, Yenişehir halkımız hepiniz bu duyarlılığınız bu aleve bu ateşe bir nebzede olsa su dökmek istediğiniz için ve katıldığınız için teşekkür ediyorum. Bugün Amed’te Sur ilçemizde yaşanan 16. gününe giren sokağa çıkma yasağı ile birlikte sur halkına bir işkence bir soykırım gerçekleştirmek isteniyor. Şu ana kadar tarih boyunca baktığımızda hiçbir tarihi süreçte böyle bir şey görülmemiştir. 28 Şubat darbesinde tanklar, toplar şehirlere indiğinde sadece yürümüş ve bütün dünya kamuoyunca bu kınanmıştır. Şuan ki Cumhurbaşkanı, Başbakan 28 Şubat darbesinde tankların topların şehre inmesini kınayan ve böyle bir şeyi bir daha yaşamak diyen bir Cumhurbaşkanı ve Başbakan bugün kürdistan’da, Sur’da, Dargeçit’te, Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de, Silvan’da tank ve toplarla halka ateş ediliyor. Bırakın tankın topun merkeze, ilçelere girmesini artık halkın evine odasına kadar top atışları gerçekleştiriliyor. Şu anda Sur’da top atışından kaynaklı yaralı arkadaşlarımızın olduğunu, halkımızın olduğunu evlere top atışların isabet ettiği bilgisini alıyoruz. Şu anda ambulansların Sur’a girip yaralıları dışarı çıkarması için çaba sarfediyoruz. Bir ülke düşününki halkın taleplerini görmeden halkın ne istediğine bakmadan evinin içine mutfağına odasına kadar savaş açan bir başbakan, bir AKP hükümeti ve bir devlet söz konusudur. Bunu hiçkimse kabul etmez kürt halkı onurlu mücadelesiyle hiçbir zaman kabul etmedi. Bugünde kabul etmeyecektir. Değerli halkımız bugün Şırnak’ta, Cizre’de, Silopi’de, Dargeçit'te, Sur’da Türkiye topraklarında sanki bir ülkeyle savaş yapıyormuşçasına tanklar, toplar, helikopterler, askerler, özel harekat timleri evlerin içine kadar giriyor. Milletvekillerimize kadar saldırırcasına cesaret içerisinde bulunuyor. Asla bunu kabul etmeyeceğiz. Milletvekilimize halkımıza dokunan kim olursa olsun bunun karşısında duracağız. Biz halkımızın iradesiyle bugün buralara geldik. O yüzden halkımızın yanındayız ... Halkımızın iradesiyle, onuruyla sahip çıktığı direnişin yanında olacağız bunu bir kez daha ifade ediyoruz. Evet Amed halkı 16 gündür ayakta 16 gündür Sur ilçemizin tarihine dokusuna orada yaşayan insanlarımıza ve kültürümüze sahip çıkmaya çalışıyoruz. Biz Amed halkına teşekkür ediyoruz. Gerçekten Kayapınar, Bağlar’da, Yenişehir’de bütün ilçelerimiz dış ilçelerimizde dahil Sur’da yaşanan katliama dur diyor. Herkes bulunduğu alanda, herkes bulunduğu sokakta, herkes bulunduğu evde, bu direnişe sahip çıkmalıdır. Başbakan ne diyor. Ev ev temizleyeceğiz. Siz ne cüretle bu halkın evine giriyorsunuz. Siz ne cüretle kürt halkına baskı yapacaksınız kürt halkı direnecek. Onurlu bir halktır direnecek ve kazanacaktır ... Değerli Amed Halkı bizim direnişimiz devam ediyor devam edecek. Nerede olursak olalım evde sokakta çarşıda, pazarda nerede olursak olalım. Yanı başımız da Sur halkımızda vicdanen ve ahlaken, hukuken bir arada olalım. Onu hissedelim Sur halkının yaşadıklarını hissedelim izin vermeyelim. Bulunduğumuz her yerde haykıralım Amed halkı sessiz kalmayacaktır. Türkiye halkına duyuruyoruz. Herkes Amed Halkının, Cizre’nin, Nusaybin’in yanında olacaktır. Buraya gelen bu direnişe sahip çıkan bütün halkımıza teşekkür ediyor ve saygılar sunuyorum ... bizler Diyarbakır, Yenişehir, Bağlar ve Kayapınar adına çağrıda bulunuyoruz. Herkes Sur halkına sahip çıkmalıdır. Sur, Kürtlerin ruhudur, tarihidir, kültürüdür, kimliğidir ve ilacıdır. Bizler HDP, KJA ve özgür kadınlar adına diyoruz ki direnişin öncüsü olacağız. Halkımızın direnişini kutluyorum ve mücadelenizi daha da büyütün." şeklinde ifadelerin yer aldığı konuşmayla başvurucunun PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

viii. 6/2/2016 tarihinde PKK/KCK terör örgütü mensuplarına yönelik operasyonları kınama amacıyla bir günlük barış nöbeti tutulmuş ve başvurucu burada bir basın açıklaması yapmıştır. "... Evet, Sur’da tamda yanı başımızda hemen sesimizin ulaşabileceği bir noktada büyük bir direniş var. 66 gündür Sur da Sur halkı direniş içerisinde bin selam olsun Sur'da direnenlere bin selam olsun. Cizre’de direnişçilere. Evet kadınlar yaşamın her alanında kadınlar yaşamın her alanında olduğu gibi direnişin en ön saflarında yer alıyor ve direnişte en önde yer alan kadınlara ve yaşamını özgürlük barış ve demokrasi uğruna feda eden bütün direnmiş kadınlara şu anda aramızda olmayan tüm kadın yoldaşlarımıza saygıyla andımızı ifade ediyor ve onların yolunda yürüyeceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz... Çünkü Savaşı inşa edenler savaş kararını alanlar vahşet bodrumundan çıkışları engelleyenler erkekler ve onların savaşı zihniyetidir bir kez daha, söyleyelim ki vahşet Bodrumunun bugün sekizinci günü en son oradaki yoldaşlarımız ile görüştüğümüzde orada üzerlerine çöken bodrumda kalan yoldaşlarımızın yaşam mücadelesi uğruna yürüttüğümüz direnişi onların yürüttüğü direnişten hala bir haber almış durumda değiliz. Evet ülkelerarası savaşta da bir savaş koridoru oluşturulur bir koridor oluşturularak yaşamını yitirenlerin yaralıların ambulanslarla nakledilmesi sağlanır. Ama ne yazık ki AKP hükümeti ve devlet kendisinden o kadar aciz ki bir yaşam koridoru oluşturacak kadar aciz ve meşrutiyetini yitirmiş bir devlet ve bir hükümet söz konusu bunu Kürdistan'da tüm kadınlar biliyor Türkiye'deki tüm kadınlar çok net olarak yaşadığı gördü ve biliyor daha sonrasında. Evet, sizin de bildiğiniz gibi özellikle tank ve top atışlarıyla binalar hedef alınıyor. Oradaki insanlar hedef alınıyor oradaki hedef alman insanlar Madımak'taki gibi yakılmaya çalışıldı ve biz itfaiye ambulans gönderilmesi için defalarca görüşme yapmamıza rağmen ve onların da evet izin vereceğiz demelerine rağmen yereldekiler özelde Jitem Esadullah Timi adına ne derseniz deyin. Ordu güçleri militalist güçler ne yazık ki bir kez daha ifade edelim ki ikinci Madımağı yaşattılar. Cizre’de yanan canlarımıza yanan canlarımızı ve orada yaralılarımızı hala alınmadığını burada bir kez daha Türkiye kamuoyuna ifade edelim. Evet, biz milletvekilleri bunun öncülüğünü yapmak istedik oraya gidip oradaki yaralıları yaşamını yitirenleri biz almak istedik sağlıkçılar hakeza, orada akademisyenler kadınlar Türkiye'nin her yerinden Cizre'ye gidip orada yaşananları görmek ve oradaki bütün her şeyi göğüsleyerek canlı Kalkan olmaya hazırlar. Bugün burada olduğumuz gibi bütün kadınlar Türkiye'nin her yerinden Diyarbakır'da Surla, buluşmaya dayanışmaya bu direnişi selamlamaya geldikleri gibi, bugün yine hala, iki alana da ulaşamadık, bunu zafer olarak ifade edenler AKP hükümeti ve devlet şunu çok net bilmeli ki tank ve topla ölümler tankla topla atışlar hiçbir zaman için zafer olmadı olmayacaktır. Bu sizin yenildiğinizdir. Bunu bir kez daha tüm Türkiye kamuoyunu, ve tüm kadınlar bilsin ki şu anda yapmak istedikleri şey katliamdır ve bir katliam gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Kürdistan'da bir direnişin sonucunu katliamla örtbas etmeye çalışıyorlar ve katliam gerçekleştirerek aslında yaşananları zafer olarak ifade etmeye çalışıyorlar... " şeklinde ifadelerin yer aldığı konuşmayla başvurucunun PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

ix. 8/3/2016 tarihinde İstasyon Meydanı'nda "8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü" adı altında açık hava toplantısı düzenlenmiş ve başvurucu burada bir konuşma yapmıştır. "... Bugün Martın 8’idir. Bizler zılgıtlarımızı artıralım ki sesimiz Surdan duyulsun. Biz coşkularımızı yükseltelim ki direnenlere, mücadelecilere sesimiz yüksek gitsin. Bugün 8 Marttır. Bugün zindanlarda olanlar ve özgürlüğü isteyenlere selam olsun. Zindandaki kadınlara binlerce defa selam olsun. Sur'da direnen kadınlara binlerce defa selam olsun. Biz onlara Diyarbakır’ın sıcak selamını gönderiyoruz. Bugün yaklaşık 100 gündür Sur'da 6 mahallemizde kadınlar öncülük yapmakta ve direnmektedir kadınların, Kürtlerin ve halkın özgürlüğü için direnmektedirler onlara binlerce selam gönderiyoruz ... 8 Mart bizler için çok önemlidir. Böyle günlerde Seve arkadaşımızı, Pakize’yi ve Fatma’yı (6/1/2016 tarihinde sokağa çıkma yasağı sırasında Silopi'de öldürülmüşlerdir. Sêvê Demir DBP Parti Meclisi, Pakize Nayır Silopi Halk Meclisi eşbaşkanı, Fatma Uyar KJA üyesidir.)hatırlıyoruz. Şehitlerin önünde saygıyla eğiliyoruz. Sizde biliyorsunuz ki; Sakine Cansız zindanlarda o kadar işkence gördü ki ah bile demedi, Seve arkadaşımız 68 gün aç kaldı ah bile demedi. Selam sizlere binlerce defa selam. Şehit kadınlarımız kendileri için bir şey istemediler. Şehit olana kadar halkın içinde kadınların ve halkının özgürlüğü için çalışmalarını sürdürdüler bundan doyalı şehitlerin önünde saygıyla eğiliyoruz ve diyoruz ki; Şehitler ölmez ve aramızdadırlar. Sakine arkadaşımıza, Seve, Pakize ve Fatma’ya diyoruz ki; Fotoğraflarınızdan bile korkuyorlar, bırakmıyorlar ve fotoğraflarınızı yasakladılar ama sesiniz bile dünyaya yeterlidir ... Biz kadınlar hiçbir şeyden korkmuyoruz ve öncülük yapıyoruz. Onlar ne kadar da bedenlerimizden ve kimliğimizden korksalar bile bizler onların saldırılarından korkmuyoruz. Onlar Cizre’de bedenlerimizi çırılçıplak soyduklarında bizler daha fazla güçleneceğiz. O kadar da direnişimizi ve mücadelemizi yükselteceğiz. Ben KJA ve HDP topluluğu adına sizleri selamlıyorum. Sizlere, Cizre’ye, Deriğe, Nusaybin’e ve Surun direnişine binlerce defa selam gönderiyoruz. Sizlerin 8 Mart kadınlar gününü kutluyoruz." şeklinde ifadelerin yer aldığı konuşmayla başvurucunun PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

x. 18/3/2016 tarihinde Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde HDP ilçe teşkilatlarının organize ettiği nevruz etkinliğine izin verilmemesi nedeniyle söz konusu parti teşkilatları tarafından açık hava toplantısı adı altında etkinlik düzenlenmiş ve başvurucu da bu etkinlikte bir konuşma yapmıştır. "Nevruzunuz kutlu olsun. Evet yine Pasur’dayız. Pasur’da Pasur’un dağları, Andok Dağları, Dorşin Dağları, onların seslerini yine duyuyoruz. Yine dağlarımızda kar ve bahar hepsi beraber çiçek açmışlar, bizler selam gönderelim, selamlarımızı gönderelim, sıcak selamlarımızı gönderelim, Pasur’un çayına, Pasur’ un Dağlarına, Pasur’ un halkına! Ve söyleyelim nevruz, nevruz barış ve özgürlük olsun. Sizler de biliyorsunuz ki nevruz direniştir, nevruz başkaldırıdır, nevruz halkların kurtuluşudur. Bunun için 2016 yılı nevruzu Kürt halkının özgürlüğü, Ortadoğu’nun özgürlüğü olsun, dünyanın özgürlüğü olsun. Bizler nevruzda Diyarbakır'da Pasur’da sesimizi yükseltelim, nevruzun sesini ve nevruzun ateşini yükseltelim, ta ki devrim yakındır, biz devrimimizi tamamlayacağız. Pasurlu halkımız, annelerimiz, halkımız, sizler de biliyorsunuz, 2016 yılının Nevruzu her yerde yasaklanmıştır. 8 Mart da yasaklanmıştı, Nevruz da yasaklandı. Şimdi devlet AK Parti zihniyetiyle savaşa el atmış ve bu savaşı güdüyor. Ama halkımız Cizre’de, Nusaybin’de, Sur’da, Farqin’de (Silvan), Silopi’de Hezak’ta (idil), Gever’de (Yüksekova) direniyor, bîz halkımızın direnişini selamlıyoruz ve diyoruz ki sıcak selamlar sîzlere. Sizler de biliyorsunuz Diyarbakır’ da Sur’ da yaklaşık 4 (dört) aydır AK Parti hükümeti ve Türk Devleti tankları ve toplarıyla, on binlerce askerleriyle, helikopterler ve bombardımanlarla Sur’a girmişler. Dört aydır buradan çıkamıyorlar. Bu bizim sur halkının iradesidir, biz Sur halkının iradesini kutluyoruz. Biz Sur’ un direnişini kutluyoruz. Sur’ da halkının özgürlüğü için direnişte yer alanları, şehit olanları unutmuyoruz, şehitlerimizin önünde eğiliyoruz. Halkımızın isteğinin ne olduğu açıktır. Sizler de biliyorsunuz ki Kürtler hiçbir zaman isteklerinden vazgeçmemiştir. Kürtlerin istekleri nelerdir; artık Kürtlerin statülerinin belirlenmesi gerekir, dilimiz, kimliğimiz ve kültürümüzdür. Sizler dilimizi kültürümüzü kimliğimizi kaybettiremezsiniz, yasaklayamazsınız. Bunun içindir ki Kürtler Statü almadan durmayacaklardır. Bunun içindir ki Cizre’ deki halkımız bodrumlarda kaldılar ama dediler ki barış, direniş ve özgürlük. Dedilerki bizler çıkmayacağız, teslimiyeti kabul etmeyeceğiz, bizler direneceğiz dediler... Bizler onları kınıyoruz, ve diyoruz ki, diyoruz ki, bizleri öldürseniz de işkenceler yapsanız da zindanlara atsanız da bizler hiçbir zaman davamızdan vazgeçmeyeceğiz, iyi bilsinler ki bizler hiçbir zaman davamızdan vazgeçmeyeceğiz ve direnişimizi ve başkaldırışımızı büyüteceğiz... Kürdistan için şehit düşenlerin önlerinde eğiliyoruz. Biz diyoruz ki ahınız yerde kalmayacakPasurlu halkımız, nevruzu dile getirmek direniştir. Nevruz, nevruz halkların kurtuluşudur ...90’lı yıllarda onlar neler gördüklerini çok iyi biliyorlar. Bunun için biz hiçbir şeyden korkmuyoruz. Fezlekelerimizi mi kaldırıyorlar kaldırsınlar, biz zindanları da gördük, direnişleri de gördük, biz her alanda büyüteceğiz, bunun için biz fezlekelerden ve tutuklamalardan korkmuyoruz ... Pasurlu halkımız, direnen kadınlarımız, değerli annelerimiz, Pasur da direnen kadınlarımız bu yüz yıldır isteklerimizi dile getirdik, barış, özgürlük, isteklerimizi halkın barış ve özgürlüğü için dile getirmişiz. Bizler yine çözümler yürütüyoruz, bizler diyoruz ki barış ve özgürlük yakındır. Bizler diyoruz ki hiçbir şeyden korkmayın, bizler direneceğiz özgürlük ve barış yakındır. Bunun için herkes ama herkes konuşsun istemedikleri şeyleri dile getirsin, hiçbir şeyden korkma! Niçin, çocuklarımız için, doğrusu Sur’da, Hezak’ta (İdil) diyoruz ki Kürdistan’ın her yerinde direniyorlar. Bunun için elimizden hiçbir şey gelmese de biz dualarımızı onlara yapacağız, ve biz barış ve özgürlüğümüzü, her yerde ve her zaman dile getireceğiz. Bunun için, Pasurlu halkımız, biz Nevruzumuzu kutlayacağız, nevruzun alevlerini yükselteceğiz, ateşini harlayacağız, çünkü direniş, başkaldırı ile özgürlük olacak, bunun için ben sizin buraya gelişleriniz için teşekkür ediyorum ... Nevruz barış ve özgürlük olsun, nevruz Kürt halkının barışı olsun nevruz sayın Öcalan’ın özgürlüğü olsun." şeklinde ifadelerin yer aldığı konuşmayla başvurucunun PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

xi. 16/4/2016 tarihinde Diyarbakır'da başvurucu bir basın açıklaması yapmıştır. "2016 Nisan'ında siyasi soykırım operasyonuyla ilgili burada halkımızla birlikteyiz hatırlarsanız 14 Nisan tarihe geçen bir gündür 14 Nisan'a ilişkin o dönemde onbinlerce Kürt siyasetçisi tutuklandı cezaevine bırakıldı ama 10 bin Kürt siyasetçisi dışarı çıkarken de cezaevindeyken de başı dik onurlu mücadelesini yürüttü 7 yıl sonra 14 Nisan operasyonu tesadüf değildir. Bu bilinçli organizeli yapılan bir siyasi soykırım operasyonudur... Hala yanı başımızda 5 ayı bulan bir süreç içerisinde de Sur’da halen abluka devam etmektedir. Bu katliamı Kürt halkı Türkiye hakları asla unutmayacaktır. Bunun hesabı bunun mücadelesi mutlaka bir gün sorulacaktır. Daha Sur’da cenazelerinin yerde olduğu bur süreçte daha aileler çocuklarının cenazelerini çıkarmamışken Sur'un rantıyla ilgilenen AKP hükümeti ve onun arka bahçesindekilerin bu amaçla Amedi Sur’u ele geçirmeye çalışıyor. Ama Amed halkı asla buna izin vermeyecek ve dimdik ayakta mücadele edecektir. Bizim kaybedecek hiçbir şeyimiz yoktur. Kürt halkı tarih boyunca mücadele etmiş direnmiş kazanmış bir haktır ... Değerli Amed halkı bu süreci böyle başlatarak halkımızın iradesini kırmaya çalışıyorlar oysa bizim irademiz güçlüdür biz bizim için mücadele yaşamın her yerinde devam edecektir. Arkadaşlarımız milletvekillerimiz şu anda Şırnak’ta. Cizre’de, Yüksekova’da ve Nusaybin’de mücadelenin olduğu alanlarda halkımız ile birliktedir. Biz hem alanlarda halkımızla birlikte olacağız, Biz hem alanlarda halkımızla mücadele ile birlikte bu süreci birlikte öreceğiz. Mücadele edeceğiz. Hem de parlementoda demokratik siyasetin gelişmesi için mücadelemizi yürüteceğiz. Ama şunu çok net ifade ederim ki herşey de parlemento değildir. Bizim için önemli olan halkımızın özgürlük mücadelesidir, direnişidir bu mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz. Değerli Amed halkı biz yaşamın her alanında mücadele edeceğiz. Onurlu dik duruşumuzu her yerde göstereceğiz." şeklinde ifadelerin yer aldığı konuşmayla başvurucunun PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.

15. 2014 yılının Ekim ayında yaşanan ve ülkenin büyük bir bölümünü etkileyen şiddet olayları ve sonrasında 2015 yılının Haziran ayından itibaren ülkede yaşanan terör saldırılarının artması dolayısıyla siyasi çevrelerde ve kamuoyunda milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması hususunda yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda değişiklik yapılmasını öngören kanun teklifi 12/4/2016 tarihinde TBMM Başkanlığına sunulmuştur. Bu teklif; hâlihazırda Bakanlıkta, Başbakanlıkta, TBMM Başkanlığında, Anayasa ve Adalet Komisyonlarının üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan yasama dokunulmazlığı dosyalarıyla ilgili olarak Anayasa ve TBMM İçtüzüğü'nde öngörülen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin usulün uygulanmamasını ve bu dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili mercilere iade edilmesini öngörmektedir.

16. TBMM Genel Kurulunda 20/5/2016 tarihinde kabul edilen 15/7/2016 tarihli ve 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya eklenen geçici 20. madde ile "Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma izni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet başsavcılıklarından ve mahkemelerden; Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz./ Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde; Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Adalet Bakanlığında bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyalar, gereğinin yapılması amacıyla, yetkili merciine iade edilir." hükmü getirilmiştir.

17. Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre anılan maddenin TBMM'ce kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla maddede sayılan mercilere intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin hüküm (bkz. § 35) uygulanmayacaktır. Ayrıca Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on beş gün içinde Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, TBMM Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Bakanlıkta bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili merciine iade edileceği öngörülmüştür.

18. Böylece Bakanlık verilerine göre Adalet ve Kalkınma Partisi grubuna mensup 29 milletvekiline ait 50, Cumhuriyet Halk Partisi grubuna mensup 59 milletvekiline ait 215, Milliyetçi Hareket Partisi grubuna mensup 10 milletvekiline ait 23, HDP grubuna mensup 55 milletvekiline ait 518 ve 1 bağımsız milletvekiline ait 5 fezlekeyle ilgili olarak yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümler uygulanmamış ve bu dosyalar gereği için ilgili mercilere iade edilmiştir.

19. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki, yukarıda belirtilen fezlekeye konu olan soruşturma dosyası da Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü aracılığıyla 2016 yılının Haziran ayında gereğinin takdir ve ifası için Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

20. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 20/10/2016 tarihli iddianamesiyle; silahlı terör örgütüne üye olma, 2911 sayılı Kanun'a muhalefet etme ve terör örgütü propagandası yapma suçlarından cezalandırılması talebiyle başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır. İddianamede, başvurucu hakkında daha önce düzenlenen fezlekelerdeki olaylar suçlamaya konu edilmiştir.

21. İddianamenin 7/11/2016 tarihinde kabulü ile kovuşturma aşaması Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinde başlamıştır.

22. 18/11/2016 tarihli tensip incelemesinde başvurucunun milletvekili olarak görev yapması nedeniyle Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla savunmasının alınması için Ankara Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine talimat yazılmasına, iddianamenin başvurucuya tebliğine, başvurucunun müdafiine duruşma gününü bildirir davetiye çıkarılmasına ve duruşmanın 16/2/2017 tarihine ertelenmesine karar verilmiştir. Duruşma davetiyesi ve iddianame 7/12/2016 tarihinde başvurucunun müdafiine tebliğ edilmiştir.

23. Duruşma 16/2/2017 tarihine bırakılmış ise de Mahkemece 12/12/2016 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 12/12/2016 tarihli talep yazısı ve Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğünün 12/12/2016 tarihli müzekkeresi gereğince gecikmesinde sakınca bulunduğu değerlendirilerek resen duruşma açılmıştır. Bu duruşmada Mahkeme, başvurucu hakkında tutuklamaya yönelik yakalama emri çıkarılmasına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"sanık aleyhine kuvvetli suç şüphesini gösteren somut olguların bulunması, atılı suçun cmk 100/3 maddesinde sayılan suçlardan olması, sanığın yurt dışına kaçacağına dair il emniyet müdürlüğü'nden gelen 12/12/2016 tarihli yazı bulunması göz önüne alınarak sanık Çağlar Demirel hakkında CMK 94. maddesi gereğince tutuklamaya yönelik olarak yakalama emri düzenlenmesine [karar verildi]."

24. 13/12/2016 tarihinde başvurucu Ankara'da yakalanmış ve mahkeme önüne çıkarılmıştır. Başvurucu sorgusunda her bir fezlekeye ilişkin olarak savunmasını yapmıştır. Bu kapsamda;

- 24/5/2015 tarihli eyleme ilişkin olarak "Milletvekiliyim ve Halkaların Demokratik Partisi adayıydım, seçim propagandası nedeniyle düzenlenen açık alan şenlik toplantısıydı, izinli olarak yapılmış bir toplantıdır. Bir milletvekili adayı ve kadın olarak kadınlarla siyaseten seçmenlerimize seçim propagandasını yapmak üzere orada bulundum KJA bir dernektir, ben de bu derneğin bir üyesiyim, kadınların birlikte organize ettiği bir toplantıda benim propaganda yapmama durumun abes kaçar, ben orada seçim propagandası yaptım, seçim kanununa uygun olan bir haktır, HDP projemizi oradaki kadın arkadaşlarla paylaştık, seçim çalışmamızın bir parçasıydı, beyanımda Sakine, Arin, Mirhan, Delila, Sara gibi kişiler zaten toplumsal olarak bilinen kadınlardır, kadın mücadelesini yürütmüş olan bir aday olarak orada yapılan konuşmanın içeriği tamamen orada bulunan halkımıza yapılan bir konuşmadır, konuşma içeriğini de tam olarak hatırlamıyorum.",

- 1/8/2015 tarihli eyleme ilişkin olarak "İddianamede belirtilen haber ajanslarının çağrılarından haberim yoktur, bunlar beni bağlamaz. Hatırladığım kadarıyla orada bir basın açıklaması yapmışsam, sayın Öcalan İmralı Adasında tutuluyor ve yaşanın özelde Kürt sorunu ve tüm demokrasi mücadelesi için devlet heyeti ile sayın Öcalan arasında 2013 yılından iki buçuk yıllık bir süre bir görüşme gerçekleşti ve bir çözüm süreci olarak gerçekleşti ve 2013 yılı Nevruz'u ile birlikte bir çatışmazsızlık dönemi gerçekleşti, HDP milletvekillerimizle birlikte sayın Öcalan ile İmralı'da görüşmeler yapıldı. Benim orada sadece konuşmam var, bir yürüyüş olmadı, sanırım parti binamızın önünde bir konuşma vardır. O konuşmam da demokratik siyasetin yaşam bulması, demokrasi, özgürlüğün yaşam bulması için çözüm sürecinin önemi, anlamı, sayın Öcalan'ın devlet heyetimiz ve bizim konuşmalarımızın anlatımıdır, o süreçte söylediğim bütün düşünceler bu kapsamda ele alınıp değerlendirilmeli ve düşünce özgürlüğü kapsamında yapmış olduğum bir konuşmadır.",

- 13/9/2015 tarihli eyleme ilişkin olarak "Sur bir dönem ablukaya alınmıştı, ilk dönemleriydi, ben Ankara'daydım. Diyarbakır Milletvekiliyim, Sur'da belli bölgelerde sokağa çıkma yasağı oldu, biz de Diyarbakır milletvekili olarak Sur'da yaşananları halkla birlikte oraya giderek görmek istedik. Biz halkın seçmiş olduğu milletvekilleriyiz, halkın yaşadığı her türlü sıkıntıda bizim orada onlarla birlikte olmamız kadar doğal bir şey olamaz. Biz geldiğimizde Dağkapı Meydanında kitle vardı, biz de o kitle içerisindeydik. Oradan Melikahmet kısmında bulunan, sokağa çıkma yasağı kapsamayan yer olan, halkla birlikte olmak için Sur'a geçmek istedik, orada herhangi bir yürüyüş olmadı, herhangi bir konuşma olmadı, buna rağmen aninden saldırılar oldu ve ben bacağımdan iki yerden yaraladım, suç duyurusunda da bulunmadım... Ben olay günü plastik mermi ile yaralandım, biz orada propaganda, gösteri veya yürüyüş yapmadık. Bana karşı yapılmış olan bir komplo olduğunu düşünüyorum, ben nişan alınarak arkadan, ayağımdan iki plastik mermi ile yaralandım, doktor raporlarım da mevcuttur...",

- 5/11/2015 tarihli eyleme ilişkin olarak "Dicle ilçemizin köylerinde oradaki köylülerin mezarlıkların olduğu yerde, mescitler ve ailelerin gidip ibadetlerini gerçekleştirdikleri ve mezarlarını ziyaret etmek için gittikleri yerin yıkıldığın duyduk, bunu incelemek üzere gittik. Oradaki köylülerle birlikte oradaki yerleşim yerinin incelemesi üzerine yaptığım konuşmalardır, içeriğini tam olarak bilmiyorum. Oradaki konuşmamda oradaki mescidin, ibadet edecekleri yerin harap edilmemesi gerektiğine dair konuşmalar yaptım, insani bir şeydir bu. İbadet de aslında değerlendirildiğinde kim ne olursa olsun ibadetini gerçekleştirebilir. Biz milletvekili olarak halkımızın yanına giderek, halkımızla birlikte değerlendirme yaptım, bu durum ifade özgürlüğü kapsamında ele alınması gereken bir durumdur.",

- 13/12/2015 tarihli eyleme ilişkin olarak "İçeriğini tam olarak hatırlamamakla birlikte Sur'daki ablukanın kaldırıldığı gün olması gerekiyor. Orada sokağa çıkma yasağı kaldırıldıktan sonra halkla birlikte oraya gittik, orada yürüyüş yapıp konuşma yapmadık, yürüyüş dedikleri şey halkla birlikte oraya görmeye gittik. Bizler milletvekiliyiz, milletvekili olarak halkımızla birçok şeyi paylaşmak, bir yerlere gitmemiz gerekmektedir. Demokratik çerçeveler içerisinde halkımızla birlikte yaptığımız her şeyi bir milletvekili olarak ele alıp değerlendirdiğimizi tekrar ediyorum. Sur'da gelip inceleme yaptık, halkımız ile birlikte tartıştık, bu sorunları TBMM'de ele aldık, tartıştık. Diyarbakır ve ilçelerinde siyasi kimliğimizle birlikte her zaman halkımızın yanında sorunları çözmeye çalıştık, bu da bizim partimizin sorumluluk alanlarından biridir, bunun bu şekilde değerlendirilmesini talep ediyoruz." ,

-16/12/2015 tarihli eyleme ilişkin olarak "İzin alınmıştı, orada yaşanan durumla ile ilgili yaptığım konuşmadır, daha önce yapmış olduğumuz konuşmalar gibi halkı sağduyuyu çağırmak, tamamen ablukalarla herhangi bir sorunun çözümlenmeyeceğini ifade ettik, milletvekiliyim gittiğim her yerde konuşmalarım halka yöneliktir, düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir, müdahale olmadı, sessizce dağılma söz konusu oldu, atılan sloganları hatırlamıyorum, ben slogan atmadım. Hassas bir süreçti, birlikte demokratik zemin üzerinde soruna dikkat çekmek istediğimiz sorunlardır, propaganda olarak algılanan tüm konuşmalar partimizin tüzüğünde, meclis kürsüsünde yapmış olduğumuz konuşmaları halkımızla paylaştık.",

- 17/12/2015 tarihli eyleme ilişkin olarak "Bunu hatırlamıyorum, ancak böyle bir konuşmayı yapmış isem, tamamen ifade özgürlüğü kapsamında, siyasetçi olarak yapmış olduğum konuşmalardan ibarettir" şeklinde; 6/2/2016 tarihli eyleme ilişkin olarak ise "Türkiye'nin bir çok yerinde kadın dernekleri, kadın temsilcileri gelmişti, temsili olarak Diyarbakır'a gelmiştiler. Sanırım onları geldiği dönem olduğunu düşünüyorum. Tamamen kadınların buluşması ile yapılan, kadınlara yönelik bir konuşmaydı, tam olarak içeriğini hatırlamıyorum.",

- 8/3/2016 tarihli eyleme ilişkin olarak "Bizim 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününde yaptığımız konuşmalarda propaganda suçlaması bize acı vermektedir, biz de bir kadın olarak, kadın milletvekili olarak, HDP'nin de eş başkanlığı sistemi uygulayan tek parti olarak ve HDP'ye bir kadın partisi olarak değerlendiriyoruz. 8 Mart etkinliğine katılmak, kadına atfettirmek ne kadar suç olduğunu size bırakıyorum, aslı suç olmaması gerektiğini düşünüyoruz, 8 Mart'ın resmi tatil günü ilan edilmesini talep etmiştik... 8 Mart Dünya Emekçi Kandı Gününde Diyarbakır konuşmayacağım da nede konuşacağım.",

- 18/3/2016 tarihli eyleme ilişkin olarak "Diyarbakır Kulp doğumluyum, bu etkinlik Nevruz kapsamında Kulp'ta gerçekleşti, Kaymakamlıkla görüştük, herhangi bir problem yoktu, biz oraya Nevruz kutlamasına gittik, bundan dolayı arkadaşlarımız yargılandı ve beraat ettiler, daha önce 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, Nevruz kutlamalarından yargılandılar ve beraat ettiler, ben milletvekili olduğum için dosyam ayrılmıştı.",

- 16/4/2016 tarihli eyleme ilişkin olarak "Eş başkanlarımız veya parti yöneticilerimizin gözaltına alınması sürecine gelmektedir, gözaltına alınan arkadaşlarımızın bir kısmı çıktı, gözaltı süreçlerine dikkat çekmek için yapmış olduğum bir açıklamadır, ben dün ve önceki gün de meclis kürsüsünde bunu dile getirdim. Türkiye'nin bir çok ilinde parti arkadaşlarımız gözaltına alındı ve tutuklananlar oldu. Haksız gözaltıların hukuksuz olduğunu ifade ettim. Bunu bir kez daha burada söylemek istiyorum. HDP parlamentoda üçüncü büyük grubu olan siyasi bir partidir. Barışın, özgürlüğün ve demokratik siyasetin tüm ülkeye yayılmasını hedefliyoruz, iktidar hükümetin buna ilişkin baskılarını kabul etmiyoruz, şuan burada olmam bu süreçteki yargı ve siyaset ile bağının ortaya çıkışını yaşıyoruz. Hiçbir zaman yargılamaktan korkmadık, söyleyecek sözlerimiz olmadığını da söylemedik, söylediklerimizin arkasındayız, söylediklerimiz hiçbir zaman şiddet içermedi, HDP olarak, kadınlar olarak demokratik taleplerimizi ifade eden, demokratik talepleri ifade eten açıklamalardır." şeklinde savunmada bulunmuştur.

25. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi 13/12/2016 tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir.

26. Mahkeme, Anayasa'nın geçici 20. maddesine atıf yaparak başvurucunun yasama dokunulmazlığının devam ettiği yönündeki itirazını reddetmiştir. Anılan kararda ayrıca eylemlere ilişkin olay tutanakları, görüntü inceleme ve tespit tutanaklarına, çözüm tutanaklarına ve başvurucunun bu etkinliklerin çoğuna katıldığına dair kendi ikrarını içeren beyanlarına atıf yapılarak silahlı terör örgütüne üye olma suçu yönünden tutuklamanın ön koşulu olan kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu belirtilmiştir. Tutuklama nedenlerinin varlığına ilişkin olarak ise "terör örgütüne üye olma suçunun CMK 100/3 maddesinde sayılan suçlardan olması, bu suç için öngörülen ceza miktarına göre tutuklama tedbirinin ölçülü ve orantılı olup adli kontrol tedbirinin yetersiz kalacak nitelikte olması" değerlendirmesine yer verilmiştir.

27. Başvurucu 20/12/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiştir. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi 28/12/2016tarihinde itirazın reddine karar vermiştir.

28. Başvurucu 26/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

29. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi 14/7/2017 tarihli kararıyla başvurucunun terör örgütünün propagandasını yapma ve 2911 sayılı Kanun'a muhalefet etme suçlarından beraatine, terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Başvurucunun konuşmalarının yasama sorumsuzluğu kapsamına girdiğine ilişkin iddiası, ilk derece mahkemesince "sanığın meclis çalışmaları sırasında yapmış olduğu konuşmalara ilişkin tutanaklar celp edilmiş sanığın aynı veya benzer konuşmaları meclis çatısı altında yapmadığı görülmekle sanığın yapmış olduğu konuşmaların yasama sorumsuzluğu kapsamında olmadığı" gerekçesiyle reddedilmiştir.

30. Mahkûmiyet hükmüne karşı istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi sonucunda Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi 5/10/2017 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir. Beraat kararları istinaf başvurusunun reddiyle birlikte kesinleşmiştir.

31. Mahkûmiyet kararı temyiz edilmiş olup bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla temyiz incelemesi devam etmektedir.

IV. İLGİLİ HUKUK

32. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 64-89.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

33. Mahkemenin 12/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Yakalama ve Gözaltına Almanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

34. Başvurucu, Anayasa ve kanun ile öngörülen usullere uyulmaksızın hakkında yakalama ve gözaltı tedbirlerinin uygulandığını ve bu tedbirlerin ölçülü olmadığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

35. Bakanlık, başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.

36. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru dilekçesinde dile getirdiği açıklamalara benzer açıklamalarda bulunmuştur.

b. Değerlendirme

37. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

39. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).

40. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olması yanında telafi kabiliyetini haiz olması ve tüketildiğinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede başvurucuya makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).

41. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun tazminat isteminin düzenlendiği 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan, kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü anlaşılmaktadır. Aynı Kanun'un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği belirtilmektedir (Zeki Orman, B. No: 2014/8797, 11/1/2017, § 27).

42. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).

43. Bir suç isnadıyla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan kişinin gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel başvuruda ihlal sonucuna varılmasının -özgürlükten mahrum kalmanın sona ermesi bağlamında- başvurucunun kişisel durumuna bir etkisinin olması mümkün görünmemektedir. Zira gözaltına alma kararı hukuka aykırı da olsa kişi hâkim tarafından tutuklandığından gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu yönündeki bir tespit ve ihlal kararı tutuklu kişinin serbest kalmasına tek başına imkân vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel başvuru kapsamında verilecek muhtemel bir ihlal kararı ancak -talep etmesi hâlinde- başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (Günay Dağ ve diğerleri, § 147; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, § 44).

44. Somut olayda başvurucu hakkında verilen gözaltı kararının hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması (Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı; Günay Dağ ve diğerleri, § 145) da bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir.

45. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.

46. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı olarak yakalandığı ve gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

47. Başvurucu; Anayasa ile öngörülen usulün dışında dokunulmazlığı kaldırılarak tutuklandığını, ayrıca isnat edilen eylemlerin ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile yasama sorumsuzluğu kapsamında olduğu gerekçeleriyle tutuklanmasının hukuki olmadığını, kuvvetli suç şüphesi olmadan tutuklandığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

48. Başvurucu; tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarının gerekçeden yoksun olduğunu, bu bağlamda milletvekili olması nedeniyle dokunulmazlık hükümlerinden yararlandırılması gerektiği ve suça konu eylemlerin ifade ve toplantı-gösteri özgürlüğü çerçevesinde siyasi faaliyetleri olduğu yönündeki iddialarının karşılanmadığını, adli kontrol tedbirlerinin neden yetersiz kaldığı açıklanmadan ve tutuklama nedenlerine ilişkin bir gerekçeye yer verilmeden özgürlüğünden yoksun bırakıldığını, yargılandığı davada 16/2/2017 tarihinde duruşma yapılacağı belirtilmesine rağmen sırf tutuklama kararı verilebilmesi için mesnetsiz bir ihbara dayanılarak 12/12/2016 tarihinde ara duruşma açıldığını ve bunun üzerine tutuklandığını iddia etmiştir.

49. Tutuklama dolayısıyla milletvekili olarak siyasi faaliyetlerini yerine getiremediğine değinen başvurucu ayrıca Hükûmete ve onun uygulamalarına yönelik muhalefetini yükselttiği ve insan haklarına yönelik ihlallerin en sert şekilde yaşandığı bir dönemde tutuklandığını belirterek tutuklama kararının HDP mensubu bir milletvekili olarak siyasi faaliyetlerini engelleme ve bu faaliyetleri nedeniyle kendisini cezalandırma amacını taşıdığını ileri sürmüştür. Son dönemde Kürt siyasetçilerin ve muhalefet odağındaki herkesin yargı ve Hükûmet tarafından hedef alındığını, onlarca Kürt siyasetçinin gözaltına alınıp tutuklandığını, böylelikle muhalefetin susturulmasının hatta muhalif milletvekillerinin siyaset yapmasının imkânsız hâle gelmesinin hedeflendiğini söyleyen başvurucuya göre hakkındaki tutuklama tedbiri Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi saiklerle uygulanmıştır. Başvurucu, bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkıyla bağlantılı olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 18. maddesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

50. Bakanlık görüşünde; olay ve olgular bağlamında başvurucunun 19/9/2016 tarihli çağrı kâğıdıyla ifade vermeye davet edildiği hâlde ifade vermeye gelmediği ileri sürülmüştür. Bakanlık ayrıca 12/12/2016 tarihli duruşmaya katılmadığı için başvurucu hakkında yakalama kararı çıkartıldığını belirtmiştir. Bakanlık, başvurucunun şikâyetleri açısından öncelikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) ve Anayasa Mahkemesinin tutukluluğa ilişkin benzer kararlarını hatırlatmıştır. Bakanlık devamla -tutuklama kararının gerekçesi, iddianamede atılı suçlar, mevcut deliller ve mahkûmiyet kararı dikkate alındığında- tutuklama anında başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğunu, yasama dokunulmazlığına istisna getirildiği için milletvekilliğinin başlı başına tutuklamaya engel teşkil etmeyeceğini, Hâkimliğin tutuklamanın ölçülülüğü ve adli kontrol tedbirinin neden yetersiz kalacağı konusunda da bir değerlendirme yaptığını ileri sürmüştür. Bakanlık, açıklanan nedenlerle tutuklamanın hukuki olmadığı ve siyasi amaçla gerçekleştirildiği iddiaları yönünden başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğunu belirtmiştir.

51. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında 19/9/2016 tarihinde çıkarılan çağrı kâğıdının TBMM'de sürekli mesai yaptığı bilindiği hâlde TBMM'deki adresine değil ailesinin yaşadığı adrese gönderildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca 16/2/2017 tarihinde duruşma yapılacağının belirtilmesine rağmen 12/12/2016 tarihinde duruşma yapıldığını, bu duruşmaya gelip ifade vermesinin mümkün olmadığını, dolayısıyla Bakanlığın verdiği bilginin gerçeği yansıtmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu; tutuklanmasına konu olan eylemlerin yasama sorumsuzluğu kapsamında kaldığını, tutuklamaya konu konuşmalarına benzer konuşmaları Mecliste de yaptığını, kuvvetli suç şüphesi olmadan tutuklandığını, üzerine atılı örgüt üyeliği suçunun unsurlarının oluşmadığını, adli kontrol tedbiri uygulanmaksızın gerekçesiz olarak tutuklu kaldığını belirtmiştir.

b. Değerlendirme

52. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

53. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

54. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

i. Genel İlkeler

55. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 110-124.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

56. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, PKK terör örgütünün üyesi olma suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.

57. Diğer taraftan başvurucu; Anayasa ile öngörülenin dışında bir usulle dokunulmazlığının kaldırıldığını, bu nedenle yasama dokunulmazlığından yararlandırılması gerektiğini ve hakkında tutuklama tedbiri uygulanamayacağını iddia etmektedir.

58. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde; seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen milletvekilinin "Meclisin kararı olmadıkça" tutulamayacağı, sorguya çekilemeyeceği, tutuklanamayacağı ve yargılanamayacağı belirtilmiştir.

59. Bununla birlikte 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya eklenen geçici 20. madde ile bu maddenin TBMM'ce kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla Bakanlığa, Başbakanlığa, TBMM Başkanlığına veya -Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu- Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin hükmün uygulanmayacağı düzenlenmiştir (bkz. § 16).

60. Yetmiş milletvekili tarafından "dokunulmazlıkların kaldırılmasına dair TBMM kararı niteliğinde olduğu" ileri sürülerek anılan düzenlemenin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur. Anayasa Mahkemesi, bu düzenlemenin Anayasa'nın 85. maddesi kapsamında yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin bir karar olmadığı, Anayasa değişikliği niteliğinde bulunduğu sonucuna ulaşmış; Anayasa değişikliklerinin iptali istemine dair usule uyulmadığından talebin reddine karar vermiştir (AYM, E.2016/54, K.2016/117, 3/6/2016, §§ 4-15).

61. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı dikkate alındığında somut olayda başvurucunun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair bir karar alınmadığı, yapılan Anayasa değişikliği ile belirli aşamalardaki dosyalarla ilgili olarak yasama dokunulmazlığı yönünden bir istisna getirildiği anlaşılmaktadır. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararına konu olan dava dosyası da bu istisna kapsamında kalmaktadır.

62. Nitekim Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi de başvurucunun tutuklanmasına karar verirken Anayasa'nın geçici 20. maddesindeki düzenlemeye atıf yaparak başvurucunun bu iddiasını reddetmiştir (bkz. § 26).

63. Diğer taraftan başvurucu, soruşturmaya konu sözlerinin yasama sorumsuzluğu kapsamında olduğunu iddia etmiştir.

64. Anayasa'nın 83. maddesinin birinci fıkrasında; TBMM üyelerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamayacakları belirtilmektedir.

65. Bu bağlamda milletvekilinin yasama işleriyle ilgili olarak Mecliste kullandığı oylar, söylediği sözler, ileri sürdüğü düşünceler nedeniyle yasama organı dışında herhangi bir makam tarafından sorumlu tutulamaması anlamına gelen sorumsuzlukun amacı, ulusal iradenin tam bir serbestlikle açıklanmasıyla birlikte görevin tam bağımsızlıkla yerine getirilmesinin güvenceye alınmasıdır (AYM, E.1986/13, K.1987/12, 22/5/1987).

66. Başvurucu, suçlamaya konu sözlerin yasama sorumsuzluğu kapsamında kalması nedeniyle tutuklamanın hukuki olmadığını ileri sürmüş ise de kuvvetli suç şüphesi oluşturduğu kabul edilen konuşmaların TBMM'de yaptığı konuşmalardan farklı olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle anılan konuşmaların yasama sorumsuzluğu kapsamına girdiği savı yerinde görülmemiştir.

67. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun yasama dokunulmazlığı nedeniyle tutuklanamayacağı söylenemez. Bu yönüyle başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır (Gülser Yıldırım (2), §§ 125-132; Selahattin Demirtaş [GK], B. No: 2016/25189, 21/12/2017, §§ 136-143).

68. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

69. Başvurucunun tutuklanmasına karar veren Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi; eylemlere ilişkin olay tutanaklarına, görüntü inceleme ve tespit tutanaklarına, çözüm tutanaklarına ve başvurucunun bu etkinliklerin çoğuna katıldığına dair kendi ikrarını içeren beyanlarına atıf yaparak silahlı terör örgütüne üye olma suçu yönünden tutuklamanın ön koşulu olan kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunu belirtmiştir.

70. Kamuoyunda hendek olayları olarak bilinen terör olaylarının yaşandığı dönemde PKK -aralarında başvurucunun birçok konuşma yaptığı, protesto eylemine katıldığı ve başvurucunun seçim bölgesi olan Diyarbakır'ın da bulunduğu- Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki bazı yerleşim yerlerinde cadde ve sokaklara hendekler kazıp barikatlar kurmak, bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirmek suretiyle şehirlerin bir kısmında hâkimiyet sağlamaya çalışmıştır. Güvenlik görevlileri; bu hendeklerin kapatılmasını ve barikatların kaldırılmasını, böylelikle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmıştır. Bu kapsamda Sur, Silopi ve Yüksekova ilçelerinde de operasyonlar gerçekleştirilmiş, bu operasyonlarda çok sayıda ağır silah ve patlayıcı madde ele geçirilmiş, hendekler kapatılmış, barikatlar kaldırılmış ve ayrıca çok sayıda terörist etkisiz hâle getirilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-30).

71. Başvurucunun terör olaylarının yoğun olarak yaşandığı bir dönemde özellikle hendek olayları sırasında yaptığı birçok konuşmada terör örgütünü ve örgütün eylemlerini destekleyen konuşmalar yaptığı ileri sürülmüştür. Bu kapsamda başvurucunun 24/5/2015 tarihinde "... Yıllardır Sakine, Arin Mirhan, Delila, Sara, Dilan, Beritan gibi şehitlerimizi anıyoruz. Onlar barış, özgürlük ve halkı için yaşamlarını yitirip şehit oldular. Şehitlerimizin önünde eğiliyor ve yolunuzun takipçisi olacağız diyoruz. Sizlere söz veriyoruz ki yolunuzda yürüyeceğiz ..."; 5/11/2015 tarihinde "... Kürt halkı kendisini bir bütün var eden şehitlerine borçludur. Şehitlere yapılan mezarlıklara yapılan baskı, şiddet ve yok etme Kürt halkına yapılan zulümdür ... Kürt halkı direnişiyle, mücadelesiyle, bu günlere gelmiş evet daha dün Sur'da, Silvan'da, Bismil'de, Cizre'de, Nusaybin'de, Varto'da yaşanan halkın direnişi gerçekten AKP hükümetini ve devletini korkutmuştur. Bu korku zinciri hiçbir şekilde insanları yıldırmayacağını bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Dört gündür dördüncü günün sonunda bıraktığımız Silvan'da hala halkın üzerine toplarla, havanlarla, bombalarla saldıranlar oradaki evleri hedef alanlar, insanları, insanları katledenler, bugün burada aynı tarihlerde Dicle'nin Pirejman ilçesinde sokağa çıkma yasağı ilan ederek buradaki mezarlıklarımıza şehitliklerimize saldırmıştır .... bir kez daha buradan sesleniyoruz, ya müzakere ve çözüm sürecini geliştireceksiniz yada bu halk direnişini daha fazla büyütecektir. Hiçbir zaman mücadeleden korkmayan artık hiçbir şeyini kaybetmekten korkmayan, kürt halkı bir kez daha buradan size sesleniyor, ya müzakereyle demokratik siyasetle masaya oturur sayın öcalanla görüşmeleri başlatır ve kürt sorununun çözümünü öncelikli sorun olarak ele alır, anayasal düzenlemelere geçersiniz ya da hiçbir şekilde direnişimizden mücadelemizden vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha buradan ifade ediyoruz ... Sizin Kürt Halkının çocuklarında, gençlerinde, kadınlarında, erkeklerinde, yaşlısında, hastasında, yedisinden yetmişine öfke daha da büyüyecektir. Bunun böyle bilmek lazım ... Evet öfkemiz büyüktür. Öfkeliyiz, ama bir o kadar direnişe de hazırız. Bir o kadar mücadeleye de hazırız. Mücadele eden bir halkız, burada bu tahribatı gördükçe daha da öfkelenip mücadelemizi ve direnişimizi daha da büyüteceğiz, yılmayacağız, korkmayacağız, bizi bunlarla yıldırmayacaksınız, korkutamayacaksınız, bizim bunlarla daha fazla öfkemizin büyümesi gelişecek ve daha fazla direnişimiz artacak, mücadelemizi daha fazla büyüteceğiz ..."; 13.12.2015 tarihinde "... Halka rağmen ablukayla, helikopterle, bombalamayla, tankla, topla, Özel Harekât timleri ile siz Amed halkının, Sur halkının direnişini kıramazsınız. Bu direnişi görmek lazım. Bu talepleri görmek lazım. Halk artık baskı ve zulüm istemiyor. Kendisini özgür iradesiyle yönetmek istiyor. Bunun bir kez daha görülmesi gerekiyor... Ama siz Sur'u abluka altına alırsanız Sur'da yaşam hakkını tanımazsınız Sur halkı da buna karşı kendisini direnerek ortaya koyacaktır ..."; 16/12/2015 tarihinde "... Kürdistan’da, bugün Sur’da, Dargeçit’te, Nusaybin’de, Cizre’de ve Silopi’de adı konulmamış bir iç savaş söz konusu ... Kürdistan’da halk ne istiyor? Halk özgürce yaşamak istiyor. Kendi topraklarında, kendi mahallesinde, sokağında, evinde kendisini yönetmek istiyor ... baskı ve zulümü Kürt halkı yıllardır kabul etmedi kabul etmiyor. O yüzden onurlu halkımız direniyor. Sur da, Cizre de, Nusaybin de, Dargeçit’te direniyor. Onurlu halkımız bulunduğu her alanda direniyor. Amed halkı bir haftadır ayakta. Kürt halkı boyun eğmedi, tarih boyunca boyun eğmedi yine de boyun eğmeyecektir. Onurlu bir şekilde direnecektir. Mücadele edecektir ve kazanacaktır. Çünkü haklıdır. Çünkü haklıyız ..."; 17/12/2015 tarihinde "... bugün Kürdistan’da, Sur’da, Dargeçit’te, Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de, Silvan’da tank ve toplarla halka ateş ediliyor. Bırakın tankın topun merkeze, ilçelere girmesini artık halkın evine odasına kadar top atışları gerçekleştiriliyor ... Değerli halkımız bugün Şırnak’ta, Cizre’de, Silopi’de, Dargeçit'te, Sur’da Türkiye topraklarında sanki bir ülkeyle savaş yapıyormuşçasına tanklar, toplar, helikopterler, askerler, özel harekat timleri evlerin içine kadar giriyor ... Herkes bulunduğu alanda, herkes bulunduğu sokakta, herkes bulunduğu evde, bu direnişe sahip çıkmalıdır ... Değerli Amed Halkı bizim direnişimiz devam ediyor devam edecek. Nerede olursak olalım evde sokakta çarşıda, pazarda nerede olursak olalım. Yanı başımız da Sur halkımızda vicdanen ve ahlaken, hukuken bir arada olalım ..."; 6/2/2016 tarihinde "66 gündür Sur'da Sur halkı direniş içerisinde bin selam olsun Sur'da direnenlere bin selam olsun. Cizre’de direnişçilere ... bir kez daha, söyleyelim ki vahşet Bodrumunun bugün sekizinci günü en son oradaki yoldaşlarımız ile görüştüğümüzde orada üzerlerine çöken bodrumda kalan yoldaşlarımızın yaşam mücadelesi uğruna yürüttüğümüz direnişi onların yürüttüğü direnişten hala bir haber almış durumda değiliz ..."; 8/3/2016 tarihinde "... Biz kadınlar hiçbir şeyden korkmuyoruz ve öncülük yapıyoruz. Onlar ne kadar da bedenlerimizden ve kimliğimizden korksalar bile bizler onların saldırılarından korkmuyoruz. Onlar Cizre’de bedenlerimizi çini çıplak soyduklarında bizler daha fazla güçleneceğiz. O kadar da direnişimizi ve mücadelemizi yükselteceğiz ..."; 18/3/2016 tarihinde "... Şimdi devlet AK Parti zihniyetiyle savaşa el atmış ve bu savaşı güdüyor. Ama halkımız Cizre’ de, Nusaybin’de, Sur’ da, Farqin’ de (Silvan), Silopi’ de Hezak’ ta (idil), Gever’ de (Yüksekova) direniyor, bîz halkımızın direnişini selamlıyoruz ... Türk Devleti tankları ve toplarıyla, on binlerce askerleriyle, helikopterler ve bombardımanlarla Sur’a girmişler. Dört aydır buradan çıkamıyorlar. Bu bizim sur halkının iradesidir, biz Sur halkının iradesini kutluyoruz. Biz Sur’ un direnişini kutluyoruz. Sur’ da halkının özgürlüğü için direnişte yer alanları, şehit olanları unutmuyoruz, şehitlerimizin önünde eğiliyoruz. Halkımızın isteğinin ne olduğu açıktır. Sizler de biliyorsunuz ki Kürtler hiçbir zaman isteklerinden vazgeçmemiştir. Kürtlerin istekleri nelerdir; artık Kürtlerin statülerinin belirlenmesi gerekir, dilimiz, kimliğimiz ve kültürümüzdür. Sizler dilimizi kültürümüzü kimliğimizi kaybettiremezsiniz, yasaklayamazsınız. Bunun içindir ki Kürtler Statü almadan durmayacaklardır ... Kürdistan için şehit düşenlerin önlerinde eğiliyoruz. Biz diyoruz ki ahınız yerde kalmayacak ... biz hiçbir şeyden korkmuyoruz. Fezlekelerimizi mi kaldırıyorlar kaldırsınlar, biz zindanları da gördük, direnişleri de gördük, biz her alanda büyüteceğiz, bunun için biz fezlekelerden ve tutuklamalardan korkmuyoruz ... Bizler diyoruz ki hiçbir şeyden korkmayın, bizler direneceğiz özgürlük ve barış yakındır. Bunun için herkes ama herkes konuşsun istemedikleri şeyleri dile getirsin, hiçbir şeyden korkma! Niçin, çocuklarımız için, doğrusu Sur’da, Hezak’ ta (İdil) diyoruz ki Kürdistan’ın her yerinde direniyorlar ..."; 16/4/2016 tarihinde "... bizim irademiz güçlüdür biz bizim için mücadele yaşamın her yerinde devam edecektir. Arkadaşlarımız milletvekillerimiz şu anda Şırnak’ta. Cizre’de, Yüksekova’da ve Nusaybin’de mücadelenin olduğu alanlarda halkımız ile birliktedir. Biz hem alanlarda halkımızla birlikte olacağız, Biz hem alanlarda halkımızla mücadele ile birlikte bu süreci birlikte öreceğiz. Mücadele edeceğiz. Hem de parlementoda demokratik siyasetin gelişmesi için mücadelemizi yürüteceğiz. Ama şunu çok net ifade ederim ki herşey de parlemento değildir. Bizim için önemli olan halkımızın özgürlük mücadelesidir, direnişidir bu mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz ..." şeklinde sözler sarf ettiği ifade edilmiştir (bkz. § 14).

72. Tüm bu konuşma, toplantı ve yürüyüşlerin -başvurucunun seçim bölgesi olan Diyarbakır da dâhil olmak üzere- ülkenin birçok bölgesinde terör saldırılarının ve PKK'dan kaynaklanan terörist şiddetin ülke güvenliği üzerindeki tehdidinin arttığı bir dönemde ve şiddet olaylarının yaşandığı bölgede gerçekleştirildiği anlaşılmıştır.

73. Bu itibarla soruşturma mercilerinin başvurucunun siyasi konumunu, söz konusu konuşmaların yapıldığı dönemi ve yeri, konuşmaların içeriğini ve bağlamını birlikte dikkate alarak yukarıda yer verilen sözlerin -terör operasyonlarının yapılış şeklini eleştirmenin ötesinde- güvenlik güçleriyle çatışma hâlinde olan terör örgütü mensuplarının eylemlerini öven, meşru gösteren hatta sahiplenen nitelikte olduğu yönündeki değerlendirmelerinin ve bu konuşmaların yapılmasını suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul etmesinin temelsiz olduğu söylenemez.

74. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.

75. Başvurucu; suçlamaya konu sözlerin yasama sorumsuzluğu kapsamında kalması nedeniyle tutuklamanın hukuki olmadığını ileri sürmüş ve bu sözlerin Meclis çalışmalarında söylediği sözlerle aynı olduğuna yönelik olarak sunduğu önergeleri, kanun tekliflerini ve Mecliste yaptığı konuşmaları göstermiştir. Başvurucunun bu yöndeki iddiaları ilk derece mahkemesince değerlendirilmiş ve aynı veya benzer konuşmaları Meclis çatısı altında yapmadığı sonucuna ulaşılmıştır (bkz. § 29). Dolayısıyla Mahkemenin bu tespitinin hukuka aykırı bir durum arz etmediği değerlendirilmektedir.

76. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.

77. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunun vasıf ve mahiyetine, mevcut delil durumuna, suç için kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir.

78. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tiplerindendir. İsnat edilen suça ilişkin kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır.

79. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında açıklanan ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.

80. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülü olup olmadığının belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 268; Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 76).

81. Somut olayda başvurucu, tutuklanmasının siyasi faaliyetlerini yerine getirmesine engel olacağını belirtmiş; bu nedenle -Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarını emsal göstererek- tutuklanmasının ölçüsüz olduğunu ileri sürmüştür.

82. Anayasa Mahkemesi, milletvekillerinin tutukluluğuyla ilgili verdiği Mehmet Haberal (B. No: 2012/849, 4/12/2013), Mustafa Ali Balbay (B. No: 2012/1272, 4/12/2013) Kemal Aktaş ve Selma Irmak (B. No: 2014/85, 3/1/2014), Faysal Sarıyıldız (B. No: 2014/9, 3/1/2014), İbrahim Ayhan (B. No: 2013/9895, 2/1/2014), Gülser Yıldırım (B. No: 2013/9894, 2/1/2014) kararlarında seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarıyla bağlantılı olarak sadece tutukluluğun makul süreyi aştığı şikâyetlerini incelemiştir. Anılan kararlarda Anayasa Mahkemesi, milletvekillerinin -hiçbir durumda- tutuklu olarak yargılanamayacakları yönünde bir değerlendirmede bulunmamıştır.

83. Öte yandan Anayasa Mahkemesi, yakın tarihte verdiği Gülser Yıldırım (2) ( §§ 156, 157, 163) ve Selahattin Demirtaş (§§ 169, 170, 176) kararlarında başvurucuların "milletvekili olmaları dolayısıyla tutuklamanın ölçüsüz olduğu" yönündeki iddialarını -tutuklamanın hukukiliği bağlamında- incelerken yasama dokunulmazlığına istisna getirildiği veya bu dokunulmazlığın kaldırıldığı durumlarda milletvekillerinin tutuklanamayacağına ilişkin anayasal bir kural bulunmadığını ve milletvekilliğinin başlı başına tutuklamaya engel teşkil etmediğini belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi bu kapsamda yaptığı inceleme sonucunda, milletvekili olan başvurucuların tutuklanmalarının ölçüsüz olmadığını değerlendirmiştir.

84. AİHM'in de milletvekilleri hakkında tutuklama tedbirinin hiçbir koşulda uygulanamayacağına ya da böyle bir tutuklamanın -otomatik olarak- ölçüsüz olduğuna dair bir yaklaşımı söz konusu değildir. Aksine AİHM, PKK ile bağlantılı suçlamalar dolayısıyla dokunulmazlıkları kaldırılan ve sonrasında tutuklanan milletvekillerinin tutuklanmalarının hukuki olmadığı iddialarını kabul etmemiştir (Sakık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 23878/94 ...,26/11/1997, § 40).

85. Son olarak başvurucunun tutuklanmasına konu suçların genel olarak 2015 yılı Mayıs ayı ile 2016 yılı Nisan ayı arasındaki eylemlere ilişkin olması, dolayısıyla iddia edilen suçların işlendiği tarihten uzunca bir süre sonra tutuklama tedbirine başvurulması nedeniyle somut olayda ayrıca soruşturma süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak gerekli olup olmadığının da incelenmesi gerekir. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer durumdaki -suç tarihi ile tutuklama tarihi arasında önemli zaman diliminin bulunduğu- bazı olaylara ilişkin başvurularda tutuklamanın gerekliliğine dair incelemede bulunmuştur (Gülser Yıldırım (2), §§ 158, 159).

86. Somut olayda öncelikle Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi uyarınca, yasama dokunulmazlığından yararlandığı sürece başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının mümkün olmadığı göz ardı edilmemelidir. Yasama dokunulmazlığının belirli aşamadaki dosyalar için uygulanmayacağına ilişkin Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihinde yürürlüğe girmiş, akabinde başvurucu hakkındaki soruşturma dosyaları ilgili Cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilmiştir. Başvurucu, anılan Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinden yaklaşık altı ay sonra tutuklanmıştır.

87. Bu süreç içinde yapılan işlemler incelendiğinde Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesini müteakip farklı Cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilen dosyalarla ilgili fezleke düzenlenmesi, dosyaların yetkili Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesi, birleştirilmesi ve başvurucunun ifadesinin alınması için talimat yazılması ve çağrı kâğıdı çıkarılması gibi usule ilişkin işlemlerin yapıldığı anlaşılmıştır (bkz. §§ 20-22). Dolayısıyla soruşturma süreci içinde soruşturma mercileri başta olmak üzere kamu makamlarının hareketsiz kalmaları söz konusu değildir.

88. Öte yandan terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64).

89. Ölçülülüğe ilişkin somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin isnat edilen suçlar için öngörülen yaptırımın ağırlığını ve işin niteliğini de gözönünde tutarak tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.

90. Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak yukarıda yer alan tüm açıklamalar karşısında başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin siyasi amaçlarla gerçekleştirildiği iddiasının incelenmesini gerektiren bir durum söz konusu değildir.

91. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.

B. İfade Özgürlüğü ile Seçilme ve Siyasi Faaliyette Bulunma Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Başvurucunun İddiaları

92. Başvurucu; tutuklamaya dayanak oluşturan ve fezlekelerde belirtilen konuşma ve açıklamalarının ifade özgürlüğünün koruması altında olduğunu, muhalefet partisine mensup bir milletvekili olarak Hükûmete ve onun siyasetinin ürünü olan uygulamalara yönelik siyasal söylem ve eleştirilerinin ifade özgürlüğü kapsamında en üst seviyede korunması gerekirken suçlamaya ve dolayısıyla tutuklamaya konu edildiğini, tutuklanması nedeniyle yasama faaliyetine katılma hakkının engellendiğini belirterek Anayasa'nın26. ve 67. maddelerinde düzenlenen ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

93. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesinin daha önce verdiği kararlara atıfta bulunularak başvurucunun ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyette bulunma hakkı kapsamındaki beyanları nedeniyle tutuklandığı şikâyetinin özü itibarıyla hakkında kuvvetli suç şüphesi olmadan tutuklandığı iddiası kapsamında kaldığı belirtilmiştir. Bakanlık; başvurucunun sözlerinin ifade özgürlüğünün korumasından faydalanamayacağını, başvurucunun bu sözleriyle terör örgütü üyesinin eylemlerini meşrulaştırdığını, bu suretle terör örgütünün propagandasını yaptığını, milletvekili olan bir kişinin terör örgütleriyle arasına mesafe koyması gerektiğini, başvurucunun tutuklanmasının milletvekili sıfatını etkilemediğini, Anayasa Mahkemesinin diğer milletvekilleri hakkında verdiği kararların bu olaya uygulanamayacağını zira somut olayda seçildikten sonra dokunulmazlığının kaldırılmasının söz konusu olduğunu ileri sürmüştür.

94. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında; ilk derece mahkemesinin siyasi parti faaliyeti hakkını kullanan bir milletvekili olduğunu dikkate almadığını, Mecliste yaptığı konuşmaları dışarıda tekrar etmesinin suçlamaya konu edildiğini, konuşmalarının tamamının siyasi nitelikte olduğunu ve milletvekilleri açısından çok istisnai durumlar dışında siyasi ifade özgürlüğünün sınırlandırılamayacağını, tutuklanması nedeniyle yasama faaliyetlerine katılmasının engellendiğinin açık olduğunu ve tutuklama tedbirinin ölçüsüz olduğunu ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

95. Anayasa Mahkemesi tutuklama tedbirinin ifade ve basın özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığını değerlendirmekte, daha sonra tutuklamanın hukukiliğine ya da tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, §§ 92-100; Hidayet Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, §§ 105-116; Mustafa Ali Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, §§ 61-75; Faysal Sarıyıldız, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, §§ 60-74).

96. Somut olayda tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 56-89). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucunun yalnızca ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.

97. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarını ihlal ettiği iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

3. Tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 12/9/2018 tarihinde karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Çağlar Demirel [2.B.], B. No: 2017/5221, 12/9/2018, § …)
   
Başvuru Adı ÇAĞLAR DEMİREL
Başvuru No 2017/5221
Başvuru Tarihi 26/1/2017
Karar Tarihi 12/9/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, milletvekili olan başvurucu hakkında uygulanan yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyet kapsamındaki eylemlere ilişkin olması ve tutukluluk nedeniyle milletvekilliği görevinin yerine getirilememesi nedenleriyle de ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
İfade özgürlüğü Terör örgütünün propagandasını yapma Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 91
100
101
109
141
142
153
5237 Türk Ceza Kanunu 214
314
3713 Terörle Mücadele Kanunu 1
2
3
5
6755 Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun 3
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi