TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÇAĞLAR DEMİREL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/5221)
|
|
Karar Tarihi: 12/9/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Çağlar
DEMİREL
|
Vekili
|
:
|
Av. Reyhan
YALÇINDAĞ BAYDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, milletvekili olan başvurucu hakkında uygulanan
yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu
suçlamaların ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyet kapsamındaki eylemlere ilişkin
olması ve tutukluluk nedeniyle milletvekilliği görevinin yerine getirilememesi
nedenleriyle de ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/1/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
8. PKK'nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar
tarafından kabul edilmiş tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün
gerçekleştirdiği terörist şiddet eylemleri; bölücü amaçları dolayısıyla
anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal
emniyetine yönelik ağır tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak
bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati
sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2)
[GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18).
9. Bununla birlikte kamuoyunda demokratik
açılım süreci, çözüm süreci
ve Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi gibi
farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde 2012 yılının son döneminden itibaren
PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli ölçüde azalmıştır.
Ancak Suriye'de son yıllarda yaşanan iç savaşın Türkiye'nin güvenliği üzerinde
etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olayları yeniden artmaya
başlamıştır. Kamuoyunda 6-7 Ekim olayları
ve hendek olayları olarak bilinen
terör eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım (2) §§ 19-27).
10. Hendek olayları kapsamında PKK tarafından Şırnak il merkezi
ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde,
Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin
ve Derik ilçelerinde, Muş'un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler
kazılıp barikatlar kurularak, bu barikatlara bomba ve patlayıcılar
yerleştirilerek teröristler tarafından şehirlerin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet
sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere
giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin
kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini
sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir.
Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında çok sayıda güvenlik
görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı madde imha edilmiştir
(Gülser Yıldırım (2), §§ 28-33).
11. PKK 2016 yılında, başvurucunun seçim bölgesi olan
Diyarbakır'da çok sayıda terör saldırısı gerçekleştirmiş olup bu saldırılarda
çoğunluğu güvenlik görevlisi olmak üzere onlarca kişi hayatını kaybetmiş;
yüzlerce güvenlik görevlisi ve sivil vatandaş yaralanmıştır(Ayrıntılar için
bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 19-33).
B. Başvurucunun
Tutuklanmasına İlişkin Süreç
12. Başvurucu 7/6/2015 ve 1/11/2015 tarihlerinde Halkların
Demokratik Partisinden (HDP) Diyarbakır milletvekili seçilmiştir. Başvurucu
hâlen milletvekilidir.
13. Başvurucu hakkında milletvekili olmadan önce ve milletvekili
olarak görev yaptığı dönemde işlediği iddia olunan bazı suçlara ilişkin olarak
farklı Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturmalar yürütülmüştür.
Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği
ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya
çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz." hükmü uyarınca yasama
dokunulmazlığına sahip olan başvurucunun dokunulmazlığının kaldırılması
istemiyle ilgili Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından on altı ayrı fezleke
düzenlenmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) sunulmak üzere Adalet
Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmiştir. Bu fezlekelerden on bir
tanesi birleştirilmiştir. Başvuruya konu dava, bu on bir fezlekeden
oluşmaktadır.
14. Bu fezlekelerde başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin
olay ve olgular şöyle özetlenebilir:
i. 24/5/2015 tarihinde HDP ve KJA (Özgür Kadınlar Kongresi)
organizesinde, Diyarbakır'ın Bağlar ilçesi Koşuyolu Parkı'nda 200-300 kişilik
bir kalabalığın katıldığı "Kadınlar Yeni Yaşam İçin Buluşuyor" konulu
basın açıklaması ve müzik dinletisi etkinliğinde başvurucu bir konuşma
yapmıştır. "Merhaba değerli Amed halkı, sizler
de bildiğiniz üzere KJA adına bu meydanları dolduruyoruz. Biz kadınlar olarak
parlamentodaki yerimizi de alacağız. Sizlerin de bildiği gibi barış ve özgürlük
için yıllardır mücadele devam ediyor. Yıllardır Sakine (Sara kod adıyla bilinen
ve PKK'nın Avrupa sorumlularından biri), Arin Mirkan
(İŞİD'e yönelik intihar saldırısında hayatını
kaybeden YPG üyesi), Delila, Sara, Dilan, Beritan gibi şehitlerimizi anıyoruz. Onlar barış, özgürlük
ve halkı için yaşamlarını yitirip şehit oldular. Şehitlerimizin önünde eğiliyor
ve yolunuzun takipçisi olacağız diyoruz. Sizlere söz veriyoruz ki yolunuzda
yürüyeceğiz. Halkların özgürlüğü için arkadaşlarımız şehit düştüklerinde
annelerimiz de artık bunun sona ermesini talep ediyorlar. Annelerimiz artık
barış ve özgürlük gelsin istiyor. Tüm cezaevlerine de sıcak selamlarımızı
gönderiyoruz. AKP ne diyor? Kadın da olsa çocuk da olsa gereği neyse yapılacak
diyor. Biz ne diyoruz? Bizler de barışı ve özgürlüğü kadınlar getirecek
diyoruz. Barış ve özgürlük süreci cezaevinden, dört duvar arasından Sayın
Öcalan, Başkan Öcalan tarafından başlatıldı. Sizlerin de bildiği gibi süreç
başlayınca heyet İmralı'ya gitti. Sayın Öcalan ile görüşmeye başladılar. Sayın
Öcalan ne dedi. Bu barış sürecinde kadınlar yerini almaz ise ben bunu hiçbir
zaman kabul etmeyeceğim dedi. Ama devlet ve AKP buna karşı çıktı. Ama Sayın
Öcalan kadınlar, özgür kadın hareketi yerine alacak dedi. Bizler de kadınlar
olarak bu süreçteki yerimizi aldık... Şu anda başkan Öcalan tecrit altındadır
ama bizler onların bu tecridini kıracağız, kadınlar kıracak barış ve özgürlüğü
getirecek. Bu müzakere ve özgürlük kadın eliyle gelecek. Kadın özgürleşirse
toplum da özgürleşecektir. Diyorlar ki secimden sonra bakacağız eğer HDP
barajın altında kalırsa zaten barış ve özgürlük olmayacak diyorlar. Bizler de
diyoruz ki kadınlarımız barış ve özgürlüğü getirecek barajı aşacak, gelip bu
meydanı görsünler. Özgürlük yakındır, özgürlük çok yakındır hepinize başarılar
diliyorum." şeklinde ifadelerin yer aldığı konuşmayla başvurucunun PKK
terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
ii. Başvurucu 1/8/2015 tarihinde Diyarbakır Valiliğince
yasaklanan, terör örgütünün çağrılarıyla düzenlendiği iddia edilen ve şiddet
eylemlerinin olduğu gösteri yürüyüşüne katılarak burada bir konuşma yapmıştır. "Bildiğiniz gibi bugün Diyarbakır halkı olarak
barışın mimarı olan sayın Öcalan'ın bu sürece müdahil olmasını isteyen
Diyarbakır halkını buradan İmralı'ya yürüyüş gerçekleştirmesi, Diyarbakır ve
buradaki sivil toplum örgütleri ile birlikte barış adına, çözüm süreci adına
sizin de bildiğiniz gibi 5 Nisan'dan bugüne tecrit uygulanan hiçbir şekilde
haber alamadığımız sayın Öcalan ile görüşme talebine buradan Diyarbakır halkı
olarak görüşme talebimizi gerçekleştirdik. Bu yüzden buradan İmralı'ya yürüyüş
gerçekleştirmeyi önümüze hedef olarak koyduk ve buradan sayın Öcalan'ın
tecridinin kaldırılması sadece heyetle değil bundan sonra kiminle görüşmek
istiyorsa ona kendisinin karar vermesi ve bu yaşanan son sürece, savaş
sürecine, savaş kararlarına barış ve çözüm sürecinin mimarı olan sayın Öcalan'ın
görüşmelerinin devam etmesi için böyle bir yürüyüş gerçekleştirmek istedik. Ama
sizin de gördüğünüz gibi özellikle
Kürdistan'da yaşanan bir savaş ve kaos ortamı vardır. Bu özellikle yaratılmak
istendi kim yaratmak istedi şuan geçici AKP hükümeti bu kaosu yaratmak istedi,
nedeni Cumhurbaşkanının 400 Milletvekili istiyorum ve başkanlık sistemi
istiyorum demesine verilen bir cevaptı 7 Haziran. Bu nedenle tek başına iktidar
olamayan AKP hükümeti kendisi de seçimlerden önce ifade etmişti kaos ortamının yaratılması
gerektiğini de dile getirmişti. Kaos ortamı bugün siyasi olarak ifade
ettiğimizde mecliste bir araya geldik ve artık biz bu sürecin araştırılması
için komisyon oluşturmak istedik. Bu savaşı size yaptırmayacağız dedik çünkü
çözüm gücü barıştır dedik ve biz bu barışın inşa edilmesi için Amed halkı olarak hem de parlementoda
grubu bulunan HDP olarak bu süreci inşa etmek istedik ama savaşı isteyenler parlementoda böyle bir komisyonun oluşmasını engellediler.
Niye engelledi Suruç katliamı ile ortaya çıktı neden engelledi, bugün Ağrıda
yaşanan bu infazlarla ortaya çıktı, neden engellendi Kandilde her gün
bombalarla uyandığımız bu Amed halkı bu bombaların bu
uçakların buradan kalkmasına izin vermeyecek dedi bugün. Ama buna izin
verilmedi. Sizler de biliyorsunuz Amed de sabaha
kadar bu halk uyumuyor, bombalar uçaklar kalkıp bu halkın evlatlarını
bombalamaya gdiyor. En sonda gördüğünüz gibi bugün
bir katliam gerçekleştirildi Türk uçakları Kandilin köyünü vurarak sivil
insanları katletti. Bunu hiçbir şekilde kabul etmediğimizi burada ifade etmek
istedik. Şunu bir kez daha söylemek istiyoruz ne siyasi soykırım
operasyonlarıyla ne bombalarla ne de tecritle hiçbir yere varılmayacak eğer
çözüm ve barış istiyorsak başta sayın Öcalan üzerindeki tecritin
kaldırılması, sayın Öcalan ile görüşmelerin derhal başlatılarak kendisinin
özgürlüğünün sağlanmasıyla bu sorun çözülecektir. Biz bu sorunun çözülmesi için
HDP'li milletvekilleri olarak grubumuz olarak, parti
olarak ve Amed halkı olarak bir kez daha buradan
haykırıyoruz biz barışın inşası için mücadele edeceğiz. Şimdiye kadar yaşanan
savaş ortamından hiç kimse fayda görmedi. Herkes zarar gördü. Bundan sonraki
süreçte de yine zarar görecektir. O yüzden bugün yüzbinler İmralı'yla yürüyor
şiarıyla bizler sayın Öclan'a koster bozuksa biz
yürüyerek gidip o kosteri de yapıp görüşmeyi sağlayacağızdedik.
Ama sizin de gördüğünüz gibi bir ordu bir kuşatma ile karşı karşıyayız. Amed de şuan bir darbe yapılmak isteniyor, bu kadar polisin
bu kadar panzerlerin, bu kadar güvenlik güçlerinin kimin güvenliğini sağladığı
ortada. Bu halkın güvenliğini şuanda tehdit ediyorlar. Biz bunu kabul etmiyoruz
yürümemize izin vermediler biz de bundan sonraki süreçte Amedde
demokratik halklarımızı mücadelemizi sonuna kadar devam ettireceğimizi ifade ediyoruz.
Halkımızı tutuklama ile gözaltına almakla, bombalamakla, katliam
gerçekleştirmekle sindiremeyeceklerini bir kez daha buradan ifade edip
vurgulamak istiyoruz." şeklinde ifadelerin yer aldığı
konuşmasıyla ve "Dağılın." ihtarına rağmen dağılmayan, şiddet
kullanan grup içinde yer almak suretiyle başvurucunun örgüte üye olmamakla
birlikte örgüt adına suç işleme, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme suçlarını işlediği ileri sürülmüştür.
iii. Başvurucunun 13/9/2015 tarihinde örgüt çağrısı üzerine
toplanan kalabalık ile birlikte sokağa çıkma yasağı bulunan Sur ilçesine
girmeye çalıştığı, toplanan kalabalığa hitaben emniyet görevlilerince "Dağılın."
ihtarı yapılmasına rağmen kalabalığın dağılmadığı, bu suretle silahlı terör
örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek, "Dağılın." ihtarına rağmen dağılmayan ve şiddet kullanan grup içinde
yer almak suretiyle 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etme suçlarını işlediği ileri sürülmüştür.
iv. Başvurucu 5/11/2015 tarihinde Diyarbakır'ın Dicle ilçesi
Kurşunlu Mahallesi Kurşunlu Düzü mevkiinde bulunan bölgede gerçekleştirilen
askerî operasyonlar sonrasında bölgeye giderek bir konuşma yapmıştır. "Evet şu anda da Piran'da
Dicle'de Pirejman mahallesinde, burada yaşananları
birebir gözlerimizle görüyoruz, sizinde bildiğiniz
gibi yıllardır Kürt halkı üzerine baskı, zulüm işkence göç katliamla gelen
hükümetler devletler, bu dönemde de 13 yıllık iktidarı boyunca Kürt halkına
yapmadığını bırakmayan, doksanlı yılları da aşan, şiddet politikalarını hayata
geçiren, bir AKP hükümeti mevcuttur. 7 Haziran da halkın iradesini kabul
etmeyen, 8 Haziran itibariyle seçimleri gündeme getiren ve daha sonarda seçim
hükümeti olan, aslında savaş hükümeti adı altında Kürt halkına, dostlarına ve
tüm Türkiye halklarına baskı, zulüm katliam ve yok etme projesini hayata
geçiren AKP hükümeti ve saraydakinin almış olduğu kararların bir benzerini
bugün burada Pirejman'da görüyoruz. Artık Kürtlere
yapmadıkları kalmayan, yıllardır aynı zihniyetin devamını gerçekleştiren AKP
hükümeti ve devlet bugün de Kürtlere seçim sonrasında yaptıklarını, bir kez
daha anlamak ve bu yapılanları bir kez daha değerlendirmek lazım. Evet 7
Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olmayınca 7 Haziran sonrası sayın
Öcalan'la görüşmelerin gerçekleştirilmemesi ve topyekun bombalamalar,
saldırılar katliamlar hatta şehitliklerimizin ve cami ve cem evlerimizin bile
yok edildiği bir süreçti ve o günden bu güne 1 Kasım seçimleriyle tek başına
iktidarı hedefleyenler birçok hile birçok tehdit birçok korku ve kaygı
yaratmaya çalışarak aslında Kürtleri yok etme projesini hayata geçirme adına
hareket etmiştir. Tek başına iktidar olursam bu sorunlar çözer çözülür, bu
sorunları bir kez daha çözmüş oluruz diyen AKP Hükümeti 2 Kasımda yani 1 Kasım
seçimlerinin hemen akabinde, burada Dicle ilçemizin birçok mahallesinde sokağa
çıkma yasakları ilan etmiş tankla, topla, helikopterlerle uçaklarla, bir bütün
köylerimize saldırmıştır. Evet, bunu bir kez daha altını çizerek söylüyoruz,
korku zinciri yaratmaya çalışan, savaşla insanları korkutmaya çalışan ve hileliklerle oy alıp iktidar olan sorunları çözeceğim
diyenler AKP hükümeti ne yazık ki 1 Kasım seçimden hemen akabinde 2 Kasımda şu
anda burada bulunduğumuz Dicle ilçemizini Pirejman mahallesinde köyünde tankla, topla,
uçaksavarlarla, helikopterlerle saldırmış camilerimiz, şehitliklerimiz,
mezarlıklarımız ve bütün yerleşim alanları tahrip edilmiştir. AKP hükümeti şunu
çok iyi bilmeli ki, mezarlıklar, bizim kutsal yerlerdir... Başka şey de bizim
için hassas olan, önemli olan, kürt halkının
değerleridir. Kürt halkı kendisini bir bütün var eden şehitlerine borçludur.
Şehitlere yapılan mezarlıklara yapılan baskı, şiddet ve yok etme Kürt halkına
yapılan zulümdür. Bu yüzden bu hassasiyetimizin çok iyi anlaşılması çok iyi
bilinmesi gerekiyor. Evet, tek başına iktidarı hedefleyenler seçim uğruna
şehitlerimizden bile korktuklarını ifade etmeleridir. Aslında AKP hükümetinin
ve devletin ne kadar aciz ne kadar zavallı ne kadar insanlıktan uzak olduğunu
bir kez daha Pirejman'da görmekteyiz, şehitliklerden
bile korkanlar camilerden mezarlıklarımızdan korkanlar yaşamını yitiren
insanlardan korkanlar, aslında zavallılıklarını bir kez daha ortaya
koymuşlardır. Ama Kürt halkı direnişiyle, mücadelesiyle, bu günlere gelmiş evet
daha dün Sur'da, Silvan'da, Bismil'de, Cizre'de,
Nusaybin'de, Varto'da yaşanan halkın direnişi gerçekten AKP hükümetini ve
devletini korkutmuştur. Bu korku zinciri hiçbir şekilde insanları
yıldırmayacağını bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Dört gündür dördüncü günün
sonunda bıraktığımız Silvan'da hala halkın üzerine toplarla, havanlarla,
bombalarla saldıranlar oradaki evleri hedef alanlar, insanları, insanları
katledenler, bugün burada aynı tarihlerde Dicle'nin Pirejman
ilçesinde sokağa çıkma yasağı ilan ederek buradaki mezarlıklarımıza
şehitliklerimize saldırmıştır. Burada ibadet edilen camilerimiz, insanların
dinlenmek için kullandığı mekanlar ve bir bütün şehitlikler, tanklarla,
toplarla, havanlarla yok edilerek gördüğünüz manzara ortaya çıkmıştır. Biz AKP
hükümetine bir kez daha buradan sesleniyoruz, ya müzakere ve çözüm sürecini
geliştireceksiniz yada bu halk direnişini daha fazla büyütecektir. Hiçbir zaman
mücadeleden korkmayan artık hiçbir şeyini kaybetmekten korkmayan, kürt halkı bir kez daha buradan size sesleniyor, ya
müzakereyle demokratik siyasetle masaya oturur sayın öcalanla
görüşmeleri başlatır ve kürt sorununun çözümünü
öncelikli sorun olarak ele alır, anayasal düzenlemelere geçersiniz ya da hiçbir
şekilde direnişimizden mücadelemizden vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha buradan
ifade ediyoruz... Bizler burada yaşananları, bir öfkeyle, bir nefretle, genel
olarak da yaşananları, kınadığımızı ifade etmek istiyoruz. Bu tahribatı ortaya
koyanlara bir kez daha hesap soracağımızı söylemek istiyoruz buradan.
Camilerimizi, ibadet hanemizi mezarlıklarımızı bombalayanlardan hesap
soracağız. Hesap sormaya devam edeceğiz, bunu direnişimizle, mücadelemizle,
varlığımızla, halkımızla hesabını soracağız, bunun hesabını biz mecliste de
soracağız, bunlar hepsi tarihe geçecektir... Sizin Kürt Halkının çocuklarında,
gençlerinde, kadınlarında, erkeklerinde, yaşlısında, hastasında, yedisinden
yetmişine öfke daha da büyüyecektir. Bunun böyle bilmek lazım. Yıllardır biz
yok edeceğiz, ortadan kaldıracağız kökünü kazıyacağız diyenler bu dünyadan
göçüp gittiler. Sizlerde göçüp gideceksiniz. O yüzden eğer tarihe bir iz
bırakmak istiyorsanız yakarak, yıkarak, bombalayarak değil, tarihe bir iz
bırakmak istiyorsanız o zaman müzakere masasına oturacaksınız ve sorunları
çözeceğiz, birlikte çözecez, Kürt halkı buna
hazırdır. Bütün haklar hazırdır. AKP hükümetinin eninde sonunda müzakere için
masaya oturacağı kesindir. Yoksa kendisi yok olup gidecektir. Bunun buradan
bilsinler istiyoruz. Evet öfkemiz büyüktür. Öfkeliyiz, ama bir o kadar direnişe
de hazırız. Bir o kadar mücadeleye de hazırız. Mücadele eden bir halkız, burada
bu tahribatı gördükçe daha da öfkelenip mücadelemizi ve direnişimizi daha da
büyüteceğiz, yılmayacağız, korkmayacağız, bizi bunlarla yıldırmayacaksınız,
korkutamayacaksınız, bizim bunlarla daha fazla öfkemizin büyümesi gelişecek ve
daha fazla direnişimiz artacak, mücadelemizi daha fazla büyüteceğiz. Biz
buradan tekrar Pirejman'dan Dicle ilçemizden
seslenmek istiyoruz. Bu yaşattıklarınızın hesabını bir gün soracağız, bir gün
vereceksiniz hesabını, bunların hesabı bir gün verilecektir... Burada
yaşananlar sadece Pierjman köyünün yaşadıkları
değildir. Buradan çok iyi bilinmeli ki bütün Kürt halkının Türkiye Halklarının
bizzat yaşadığı ve acısını içine gömdüğü bir durumdur. Biz bunun hesabını da
soracağız, mücadelemizi de büyüterek bunların bir bütün olarak bugün
gerçekleştirilenlerin yarın hesabı tek tek sorulup bunların cevabı
verilecektir... Ve bir gün gelecek ki bu yaşananların hesabını hepsini size
soracak duruma geleceğiz. Ve biz bir kez daha bütün halkımıza, Dicle halkımıza
ve Pirejman'daki yaşayan bütün halkımıza burada
yaşananlardan dolayı üzüntülerimizi dile getiriyoruz. Ve bundan dolayı da
mücadelemizi daha fazla büyüteceğimizi ve buranın hesabını çok güçlü
soracağımızı bir kez daha paylaşmak istiyorum..." şeklinde
ifadelerin yer aldığı konuşmayla başvurucunun PKK terör örgütünün
propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
v. 13.12.2015 tarihinde Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) organizesinde,terör örgütü mensuplarına yönelik yapılan
operasyonları protesto etmek amacıyla Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önündetoplanan grup Yenişehir ilçesi Veni
Vidi Hastanesi önüne kadar yürüyüş gerçekleştirmiş ve
akabinde başvurucu burada bir basın açıklaması yapmıştır. "... Ne yazık ki Diyarbakır’ın Sur ilçesi yani Amedin ruhu, kalbi, beyni olan Sur ilçemizi günlerdir
ablukada olması ve burada yaşananları bizzat görmemiz dün de bir kaç saatlik
sokağa çıkma yasağının kaldırılmasıyla birlikte sokağa çıkma yasağı ilan edilen
mahallelerimizde yaşananları bizzat gözlerimizle gördük. Ve bugün tekrar sokağa
çıkma yasağıyla karşı karşıyayız. Aslında resmi olarak bir sokağa çıkma yasağı
kaldırılsa da biz, fiili olarak bu ablukanın kaldırılmadığını dün de çok net
olarak gördük ... Halka rağmen ablukayla, helikopterle, bombalamayla, tankla,
topla, Özel Harekât timleri ile siz Amed halkının,
Sur halkının direnişini kıramazsınız. Bu direnişi görmek lazım. Bu talepleri
görmek lazım. Halk artık baskı ve zulüm istemiyor. Kendisini özgür iradesiyle
yönetmek istiyor. Bunun bir kez daha görülmesi gerekiyor...Ama siz Sur'u abluka altına alırsanız Sur'da
yaşam hakkını tanımazsınız Sur halkı da buna karşı kendisini direnerek ortaya
koyacaktır. Bu yüzden Özellikle de şunu ifade etmek istiyoruz dün gözlerimizle
gördük. Surun yapısını bilen herkes çok net ifade edebilir ve görebilir. Surda
başta Kurşunlu Cami olmak üzere tarihi dokular ve evler hem yukarıdan
helikopterlerle bombalandığını, yıkıldığını ve yakıldığını gördük ... Sokağa
çıkma yasaklarının ortadan kaldırılması ve müzakerenin gerçekleşmesi için biz
parlamentoda da bir girişim başlattık. Araştırma komisyonları kurulmasını
istedik. Ama ne yazık ki AKP Hükümeti reddetti bunu reddi Sur'u
kimin yaptığını, kimin yakıp yıktığının ifadesidir. Gelin bütün parlamento
bileşenleri ve partiler olarak komisyon kuralım gidelim araştıralım halkın
taleplerini yerinde dinleyelim dedik. Ama reddedildi. Mücadelemize devam
edeceğiz. Buradayız halkımızla birlikteyiz halkımızın mücadelesinin yanında
olduğumuzu bir kez daha İfade etmek istiyorum ve hepinize teşekkür
ediyorum." şeklinde ifadelerin yer aldığı konuşmayla
başvurucunun PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
vi. 16/12/2015 tarihinde yapılan gösteri yürüyüşünün sonunda
başvurucu bir basın açıklaması yapmıştır. "Yenişehir
ve birçok yer abluka altında. Resmi bir sokağa çıkma yasağı ilan edilmese de
Diyarbakır’da aslında halkın gittiği her yerde büyük bir saldırı, büyük bir
baskı, büyük bir işkence söz konusu Diyarbakır geneli üzerinden ifade edeyim
ama genelde söylersek Kürdistan’da, bugün Sur’da,
Dargeçit’te, Nusaybin’de, Cizre’de ve Silopi’de adı konulmamış bir iç savaş söz
konusu ... Kürdistan’da halk ne istiyor? Halk özgürce yaşamak istiyor. Kendi topraklarında,
kendi mahallesinde, sokağında, evinde kendisini yönetmek istiyor ... Sur da
yaşadık gözlerimizle gördük. Dört ayaklı minareden başladı. Kurşunlu Camiden ve
Ayşe Hamamından tüm kiliselerimize kadar kültüre, dine, tarihe bir müdahaledir
bu. Bunları kabul etmiyor halkımız kabul etmiyoruz hiçbirimiz. Mücadelemiz
bunun içindir. Direnişimiz bunun içindir o yüzden bir an önce haksız hukuksuz
olarak uygulanan sokağa çıkma yasağının kaldırılmasını ifade ediyoruz.
Parlamentoda da ifade ettik, sokaklarda da ifade ediyoruz. Mademki istiyorsanız
o zaman gelin mecliste sunduğumuz araştırma komisyonu oluşsun. AKP hükümeti
neden reddediyor. Demek ki yaptıklarıyla yüzleşmek istemiyor. Yaptığı bu kirli
savaşla yüzleşmek istemediği için bugün komisyonları reddediyor. Değerli
halkımız öyle pervasızca bir saldırı söz konusu ki gerçekten bugün bir
heyetimiz Cizre’ye giderken yolda durduruldu, milletvekili 5 milletvekili
arkadaşımız Cizre’ye giderken milletvekilleri kendi seçilmiş bölgelerine
giremiyor. Bunun adı yoktur yani burada böyle bir hukuk yoktur. Bu çok net
bilinmeli. Biz Sur’a gireceğiz. Sur bizim mekânımız.
Çocukluğumuz, gençliğimiz orada büyüdü. Oradaki halkın yaşamı bizim için her
şeyden önemlidir. Sur halkının yaşamından endişe duyuyoruz. Tankla, topla, askerle,
özel harekât timiyle, jitemiyle, esedullah
timiyle Sur’dan çıkın diyoruz. Değerli arkadaşlar biz
HDP grubu olarak milletvekili olarak parti ve bütün sivil toplum örgütleriyle,
halkımızla birlikte özelde sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği yerlerdeyiz.
Mardin’de, Şımak’ ta ve Ameddeyiz.
Bir grup arkadaşımız da parlamento da bunun mücadelesini yürütüyor. Biz
halkımızla birlikte bunların mücadelesini yürütmeye devam edeceğiz.
Direneceğiz, direneceğiz ve kazanacağız. Çünkü haklıyız. Mücadelemizde haklıyız.
Bunun böyle bilinmesi böyle görülmesi lazım ... Siz halkın taleplerini
görmezden gelirseniz, müzakere sürecine dönmezseniz, insanlarımız yaşamını
yitirmeye devam edecektir. Biz bunu kabul etmiyoruz. Hendek diyorsunuz sorarız
sizlere Bağlarda vurulan iki gencimiz sokak ortasında vuruldu. Hendekte miydi?
Sorarız size. Sokak infazlarına dur diyoruz. Bu katliamlara bir kez daha dur
diyoruz. Bir kez daha ifade ediyoruz ki çözüm ve müzakere sürecinin
başlatılması ve sayın Öcalan’ın üzerinde ki tecridin kaldırılması ile bu sorun
çözülür. Bu sorun eğer varsa bir sorun bu ancak müzakere ile çözülür. Eninde
sonunda masaya oturulacaktır. Ama bu gün bunları yapanlarda mutlaka yargı önüne
çıkacaklardır. Bu da bilinmelidir. Hükümet bu kararı alıyor, devlet bu kararı
alıyor burada uygulayanlar suç işliyorlar. Suç işliyorlar ve günün birinde
bunlarda mahkeme huzuruna çıkacaklardır. Yargılanacaklardır. Çünkü suç
işliyorlar. Kanunda, yasada böyle bir uygulama yoktur. Tamamen keyfi bir
uygulamadır. Bunu kabul etmediğimizi bir kez daha ifade ediyoruz. Çözümü
müzakere sonucuyla bu sorun çözülecektir. Sayın Öcalan üzerindeki tecridin
kaldırılması ve derhal müzakereye başlanmasıyla bu sorun çözülecektir.
Dolmabahçe mutabakatına uyulması ile bu sorun çözülecektir. Halkın talepleri
yerinde görülerek bu sorun çözülecektir. Mecliste Anayasal ve yasal değişikler
yapıldıkça bu sorun çözülecektir. O zaman herkes demokratik, özgür bir şekilde
yaşayacaktır. Ama baskı ve zulümü Kürt halkı
yıllardır kabul etmedi kabul etmiyor. O yüzden onurlu halkımız direniyor. Sur
da, Cizre de, Nusaybin de, Dargeçit’te direniyor. Onurlu halkımız bulunduğu her
alanda direniyor. Amed halkı bir haftadır ayakta.
Kürt halkı boyun eğmedi, tarih boyunca boyun eğmedi yine de boyun eğmeyecektir.
Onurlu bir şekilde direnecektir. Mücadele edecektir ve kazanacaktır. Çünkü
haklıdır. Çünkü haklıyız. Çünkü halkımız talepleri çok açık ve net ifade
ediyor. Ben hepinize katıldığınız için teşekkür ediyorum ve Sur'a
gidişimiz ve bu mücadeleyi daha da vereceğimizi bir kez daha ifade etmek
istiyorum. Vekil arkadaşlarımızla buradayız. Biz bu çalışmalarımıza devam
edeceğiz. Görüşmelerimizi de ve Sur'a gidişimizi de
bir şekilde gerçekleştireceğiz." şeklinde ifadelerin yer aldığı
konuşmayla başvurucunun PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri
sürülmüştür.
vii. 17/12/2015 tarihinde PKK terör örgütünün çağrıları
doğrultusunda yapıldığı iddia edilen gösteri yürüyüşünün sonunda başvurucu bir
basın açıklaması yapmıştır. "Değerli
basın emekçileri ve çok değerli Amed Halkı, Yenişehir
halkımız hepiniz bu duyarlılığınız bu aleve bu ateşe bir nebzede olsa su dökmek
istediğiniz için ve katıldığınız için teşekkür ediyorum. Bugün Amed’te Sur ilçemizde yaşanan 16. gününe giren sokağa çıkma
yasağı ile birlikte sur halkına bir işkence bir soykırım gerçekleştirmek
isteniyor. Şu ana kadar tarih boyunca baktığımızda hiçbir tarihi süreçte böyle
bir şey görülmemiştir. 28 Şubat darbesinde tanklar, toplar şehirlere indiğinde
sadece yürümüş ve bütün dünya kamuoyunca bu kınanmıştır. Şuan ki Cumhurbaşkanı,
Başbakan 28 Şubat darbesinde tankların topların şehre inmesini kınayan ve böyle
bir şeyi bir daha yaşamak diyen bir Cumhurbaşkanı ve Başbakan bugün kürdistan’da, Sur’da,
Dargeçit’te, Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de, Silvan’da tank ve toplarla halka
ateş ediliyor. Bırakın tankın topun merkeze, ilçelere girmesini artık halkın
evine odasına kadar top atışları gerçekleştiriliyor. Şu anda Sur’da top atışından kaynaklı yaralı arkadaşlarımızın
olduğunu, halkımızın olduğunu evlere top atışların isabet ettiği bilgisini
alıyoruz. Şu anda ambulansların Sur’a girip
yaralıları dışarı çıkarması için çaba sarfediyoruz.
Bir ülke düşününki halkın taleplerini görmeden halkın ne istediğine bakmadan
evinin içine mutfağına odasına kadar savaş açan bir başbakan, bir AKP hükümeti
ve bir devlet söz konusudur. Bunu hiçkimse kabul
etmez kürt halkı onurlu mücadelesiyle hiçbir zaman
kabul etmedi. Bugünde kabul etmeyecektir. Değerli halkımız bugün Şırnak’ta,
Cizre’de, Silopi’de, Dargeçit'te, Sur’da Türkiye
topraklarında sanki bir ülkeyle savaş yapıyormuşçasına tanklar, toplar,
helikopterler, askerler, özel harekat timleri evlerin içine kadar giriyor.
Milletvekillerimize kadar saldırırcasına cesaret içerisinde bulunuyor. Asla
bunu kabul etmeyeceğiz. Milletvekilimize halkımıza dokunan kim olursa olsun
bunun karşısında duracağız. Biz halkımızın iradesiyle bugün buralara geldik. O
yüzden halkımızın yanındayız ... Halkımızın iradesiyle, onuruyla sahip çıktığı
direnişin yanında olacağız bunu bir kez daha ifade ediyoruz. Evet Amed halkı 16 gündür ayakta 16 gündür Sur ilçemizin
tarihine dokusuna orada yaşayan insanlarımıza ve kültürümüze sahip çıkmaya
çalışıyoruz. Biz Amed halkına teşekkür ediyoruz.
Gerçekten Kayapınar, Bağlar’da,
Yenişehir’de bütün ilçelerimiz dış ilçelerimizde dahil Sur’da
yaşanan katliama dur diyor. Herkes bulunduğu alanda, herkes bulunduğu sokakta,
herkes bulunduğu evde, bu direnişe sahip çıkmalıdır. Başbakan ne diyor. Ev ev
temizleyeceğiz. Siz ne cüretle bu halkın evine giriyorsunuz. Siz ne cüretle kürt halkına baskı yapacaksınız kürt
halkı direnecek. Onurlu bir halktır direnecek ve kazanacaktır ... Değerli Amed Halkı bizim direnişimiz devam ediyor devam edecek.
Nerede olursak olalım evde sokakta çarşıda, pazarda nerede olursak olalım. Yanı
başımız da Sur halkımızda vicdanen ve ahlaken, hukuken bir arada olalım. Onu
hissedelim Sur halkının yaşadıklarını hissedelim izin vermeyelim. Bulunduğumuz
her yerde haykıralım Amed halkı sessiz kalmayacaktır.
Türkiye halkına duyuruyoruz. Herkes Amed Halkının,
Cizre’nin, Nusaybin’in yanında olacaktır. Buraya gelen bu direnişe sahip çıkan
bütün halkımıza teşekkür ediyor ve saygılar sunuyorum ... bizler Diyarbakır,
Yenişehir, Bağlar ve Kayapınar adına çağrıda
bulunuyoruz. Herkes Sur halkına sahip çıkmalıdır. Sur, Kürtlerin ruhudur, tarihidir,
kültürüdür, kimliğidir ve ilacıdır. Bizler HDP, KJA ve özgür kadınlar adına
diyoruz ki direnişin öncüsü olacağız. Halkımızın direnişini kutluyorum ve
mücadelenizi daha da büyütün." şeklinde ifadelerin yer aldığı
konuşmayla başvurucunun PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri
sürülmüştür.
viii. 6/2/2016 tarihinde PKK/KCK terör örgütü mensuplarına
yönelik operasyonları kınama amacıyla bir günlük barış nöbeti tutulmuş ve
başvurucu burada bir basın açıklaması yapmıştır. "... Evet, Sur’da tamda yanı başımızda
hemen sesimizin ulaşabileceği bir noktada büyük bir direniş var. 66 gündür Sur
da Sur halkı direniş içerisinde bin selam olsun Sur'da
direnenlere bin selam olsun. Cizre’de direnişçilere. Evet kadınlar yaşamın her
alanında kadınlar yaşamın her alanında olduğu gibi direnişin en ön saflarında
yer alıyor ve direnişte en önde yer alan kadınlara ve yaşamını özgürlük barış
ve demokrasi uğruna feda eden bütün direnmiş kadınlara şu anda aramızda olmayan
tüm kadın yoldaşlarımıza saygıyla andımızı ifade ediyor ve onların yolunda
yürüyeceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz... Çünkü Savaşı inşa edenler savaş
kararını alanlar vahşet bodrumundan çıkışları engelleyenler erkekler ve onların
savaşı zihniyetidir bir kez daha, söyleyelim ki vahşet Bodrumunun bugün
sekizinci günü en son oradaki yoldaşlarımız ile görüştüğümüzde orada üzerlerine
çöken bodrumda kalan yoldaşlarımızın yaşam mücadelesi uğruna yürüttüğümüz
direnişi onların yürüttüğü direnişten hala bir haber almış durumda değiliz.
Evet ülkelerarası savaşta da bir savaş koridoru oluşturulur bir koridor
oluşturularak yaşamını yitirenlerin yaralıların ambulanslarla nakledilmesi
sağlanır. Ama ne yazık ki AKP hükümeti ve devlet kendisinden o kadar aciz ki
bir yaşam koridoru oluşturacak kadar aciz ve meşrutiyetini yitirmiş bir devlet
ve bir hükümet söz konusu bunu Kürdistan'da tüm kadınlar biliyor Türkiye'deki
tüm kadınlar çok net olarak yaşadığı gördü ve biliyor daha sonrasında. Evet,
sizin de bildiğiniz gibi özellikle tank ve top atışlarıyla binalar hedef alınıyor.
Oradaki insanlar hedef alınıyor oradaki hedef alman insanlar Madımak'taki gibi yakılmaya çalışıldı ve biz itfaiye
ambulans gönderilmesi için defalarca görüşme yapmamıza rağmen ve onların da
evet izin vereceğiz demelerine rağmen yereldekiler özelde Jitem
Esadullah Timi adına ne derseniz deyin. Ordu güçleri militalist güçler ne yazık ki bir kez daha ifade edelim ki
ikinci Madımağı yaşattılar. Cizre’de yanan canlarımıza yanan canlarımızı ve
orada yaralılarımızı hala alınmadığını burada bir kez daha Türkiye kamuoyuna
ifade edelim. Evet, biz milletvekilleri bunun öncülüğünü yapmak istedik oraya
gidip oradaki yaralıları yaşamını yitirenleri biz almak istedik sağlıkçılar
hakeza, orada akademisyenler kadınlar Türkiye'nin her yerinden Cizre'ye gidip
orada yaşananları görmek ve oradaki bütün her şeyi göğüsleyerek canlı Kalkan
olmaya hazırlar. Bugün burada olduğumuz gibi bütün kadınlar Türkiye'nin her
yerinden Diyarbakır'da Surla, buluşmaya dayanışmaya bu direnişi selamlamaya
geldikleri gibi, bugün yine hala, iki alana da ulaşamadık, bunu zafer olarak
ifade edenler AKP hükümeti ve devlet şunu çok net bilmeli ki tank ve topla
ölümler tankla topla atışlar hiçbir zaman için zafer olmadı olmayacaktır. Bu
sizin yenildiğinizdir. Bunu bir kez daha tüm Türkiye kamuoyunu, ve tüm kadınlar
bilsin ki şu anda yapmak istedikleri şey katliamdır ve bir katliam
gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Kürdistan'da bir direnişin sonucunu katliamla
örtbas etmeye çalışıyorlar ve katliam gerçekleştirerek aslında yaşananları
zafer olarak ifade etmeye çalışıyorlar... " şeklinde ifadelerin
yer aldığı konuşmayla başvurucunun PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı
ileri sürülmüştür.
ix. 8/3/2016 tarihinde İstasyon Meydanı'nda "8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü"
adı altında açık hava toplantısı düzenlenmiş ve başvurucu burada bir konuşma
yapmıştır. "... Bugün Martın 8’idir.
Bizler zılgıtlarımızı artıralım ki sesimiz Surdan duyulsun. Biz coşkularımızı
yükseltelim ki direnenlere, mücadelecilere sesimiz yüksek gitsin. Bugün 8
Marttır. Bugün zindanlarda olanlar ve özgürlüğü isteyenlere selam olsun.
Zindandaki kadınlara binlerce defa selam olsun. Sur'da
direnen kadınlara binlerce defa selam olsun. Biz onlara Diyarbakır’ın sıcak
selamını gönderiyoruz. Bugün yaklaşık 100 gündür Sur'da
6 mahallemizde kadınlar öncülük yapmakta ve direnmektedir kadınların, Kürtlerin
ve halkın özgürlüğü için direnmektedirler onlara binlerce selam gönderiyoruz
... 8 Mart bizler için çok önemlidir. Böyle günlerde Seve arkadaşımızı,
Pakize’yi ve Fatma’yı (6/1/2016 tarihinde sokağa çıkma yasağı
sırasında Silopi'de öldürülmüşlerdir. Sêvê Demir DBP
Parti Meclisi, Pakize Nayır Silopi Halk Meclisi eşbaşkanı,
Fatma Uyar KJA üyesidir.)hatırlıyoruz.
Şehitlerin önünde saygıyla eğiliyoruz. Sizde biliyorsunuz ki; Sakine Cansız
zindanlarda o kadar işkence gördü ki ah bile demedi, Seve arkadaşımız 68 gün aç
kaldı ah bile demedi. Selam sizlere binlerce defa selam. Şehit kadınlarımız
kendileri için bir şey istemediler. Şehit olana kadar halkın içinde kadınların
ve halkının özgürlüğü için çalışmalarını sürdürdüler bundan doyalı şehitlerin
önünde saygıyla eğiliyoruz ve diyoruz ki; Şehitler ölmez ve aramızdadırlar.
Sakine arkadaşımıza, Seve, Pakize ve Fatma’ya diyoruz ki;
Fotoğraflarınızdan bile korkuyorlar, bırakmıyorlar ve fotoğraflarınızı
yasakladılar ama sesiniz bile dünyaya yeterlidir ... Biz kadınlar hiçbir şeyden
korkmuyoruz ve öncülük yapıyoruz. Onlar ne kadar da bedenlerimizden ve
kimliğimizden korksalar bile bizler onların saldırılarından korkmuyoruz. Onlar
Cizre’de bedenlerimizi çırılçıplak soyduklarında bizler daha fazla
güçleneceğiz. O kadar da direnişimizi ve mücadelemizi yükselteceğiz. Ben KJA ve
HDP topluluğu adına sizleri selamlıyorum. Sizlere, Cizre’ye, Deriğe, Nusaybin’e ve Surun direnişine binlerce defa selam
gönderiyoruz. Sizlerin 8 Mart kadınlar gününü kutluyoruz." şeklinde ifadelerin yer aldığı
konuşmayla başvurucunun PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri
sürülmüştür.
x. 18/3/2016 tarihinde Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde HDP ilçe
teşkilatlarının organize ettiği nevruz etkinliğine izin verilmemesi nedeniyle
söz konusu parti teşkilatları tarafından açık hava toplantısı adı altında
etkinlik düzenlenmiş ve başvurucu da bu etkinlikte bir konuşma yapmıştır. "Nevruzunuz kutlu olsun. Evet yine Pasur’dayız. Pasur’da Pasur’un dağları, Andok Dağları, Dorşin Dağları, onların seslerini yine duyuyoruz. Yine
dağlarımızda kar ve bahar hepsi beraber çiçek açmışlar, bizler selam
gönderelim, selamlarımızı gönderelim, sıcak selamlarımızı gönderelim, Pasur’un çayına, Pasur’ un
Dağlarına, Pasur’ un halkına! Ve söyleyelim nevruz,
nevruz barış ve özgürlük olsun. Sizler de biliyorsunuz ki nevruz direniştir,
nevruz başkaldırıdır, nevruz halkların kurtuluşudur. Bunun için 2016 yılı
nevruzu Kürt halkının özgürlüğü, Ortadoğu’nun özgürlüğü olsun, dünyanın
özgürlüğü olsun. Bizler nevruzda Diyarbakır'da Pasur’da
sesimizi yükseltelim, nevruzun sesini ve nevruzun ateşini yükseltelim, ta ki
devrim yakındır, biz devrimimizi tamamlayacağız. Pasurlu
halkımız, annelerimiz, halkımız, sizler de biliyorsunuz, 2016 yılının Nevruzu
her yerde yasaklanmıştır. 8 Mart da yasaklanmıştı, Nevruz da yasaklandı. Şimdi
devlet AK Parti zihniyetiyle savaşa el atmış ve bu savaşı güdüyor. Ama halkımız
Cizre’de, Nusaybin’de, Sur’da, Farqin’de
(Silvan), Silopi’de Hezak’ta (idil), Gever’de (Yüksekova) direniyor, bîz
halkımızın direnişini selamlıyoruz ve diyoruz ki sıcak selamlar sîzlere. Sizler de biliyorsunuz Diyarbakır’ da Sur’ da
yaklaşık 4 (dört) aydır AK Parti hükümeti ve Türk Devleti tankları ve
toplarıyla, on binlerce askerleriyle, helikopterler ve bombardımanlarla Sur’a girmişler. Dört aydır buradan çıkamıyorlar. Bu bizim
sur halkının iradesidir, biz Sur halkının iradesini kutluyoruz. Biz Sur’ un
direnişini kutluyoruz. Sur’ da halkının özgürlüğü için direnişte yer alanları,
şehit olanları unutmuyoruz, şehitlerimizin önünde eğiliyoruz. Halkımızın
isteğinin ne olduğu açıktır. Sizler de biliyorsunuz ki Kürtler hiçbir zaman
isteklerinden vazgeçmemiştir. Kürtlerin istekleri nelerdir; artık Kürtlerin
statülerinin belirlenmesi gerekir, dilimiz, kimliğimiz ve kültürümüzdür. Sizler
dilimizi kültürümüzü kimliğimizi kaybettiremezsiniz, yasaklayamazsınız. Bunun
içindir ki Kürtler Statü almadan durmayacaklardır. Bunun içindir ki Cizre’ deki
halkımız bodrumlarda kaldılar ama dediler ki barış, direniş ve özgürlük. Dedilerki bizler çıkmayacağız, teslimiyeti kabul
etmeyeceğiz, bizler direneceğiz dediler... Bizler onları kınıyoruz, ve diyoruz
ki, diyoruz ki, bizleri öldürseniz de işkenceler yapsanız da zindanlara atsanız
da bizler hiçbir zaman davamızdan vazgeçmeyeceğiz, iyi bilsinler ki bizler
hiçbir zaman davamızdan vazgeçmeyeceğiz ve direnişimizi ve başkaldırışımızı
büyüteceğiz... Kürdistan için şehit düşenlerin önlerinde eğiliyoruz. Biz
diyoruz ki ahınız yerde kalmayacakPasurlu halkımız,
nevruzu dile getirmek direniştir. Nevruz, nevruz halkların kurtuluşudur
...90’lı yıllarda onlar neler gördüklerini çok iyi biliyorlar. Bunun için biz
hiçbir şeyden korkmuyoruz. Fezlekelerimizi mi kaldırıyorlar kaldırsınlar, biz
zindanları da gördük, direnişleri de gördük, biz her alanda büyüteceğiz, bunun
için biz fezlekelerden ve tutuklamalardan korkmuyoruz ... Pasurlu
halkımız, direnen kadınlarımız, değerli annelerimiz, Pasur
da direnen kadınlarımız bu yüz yıldır isteklerimizi dile getirdik, barış,
özgürlük, isteklerimizi halkın barış ve özgürlüğü için dile getirmişiz. Bizler
yine çözümler yürütüyoruz, bizler diyoruz ki barış ve özgürlük yakındır. Bizler
diyoruz ki hiçbir şeyden korkmayın, bizler direneceğiz özgürlük ve barış
yakındır. Bunun için herkes ama herkes konuşsun istemedikleri şeyleri dile
getirsin, hiçbir şeyden korkma! Niçin, çocuklarımız için, doğrusu Sur’da, Hezak’ta (İdil) diyoruz
ki Kürdistan’ın her yerinde direniyorlar. Bunun için elimizden hiçbir şey
gelmese de biz dualarımızı onlara yapacağız, ve biz barış ve özgürlüğümüzü, her
yerde ve her zaman dile getireceğiz. Bunun için, Pasurlu
halkımız, biz Nevruzumuzu kutlayacağız, nevruzun alevlerini yükselteceğiz,
ateşini harlayacağız, çünkü direniş, başkaldırı ile özgürlük olacak, bunun için
ben sizin buraya gelişleriniz için teşekkür ediyorum ... Nevruz barış ve
özgürlük olsun, nevruz Kürt halkının barışı olsun nevruz sayın Öcalan’ın
özgürlüğü olsun." şeklinde ifadelerin yer aldığı konuşmayla
başvurucunun PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
xi. 16/4/2016 tarihinde Diyarbakır'da başvurucu bir basın
açıklaması yapmıştır. "2016 Nisan'ında
siyasi soykırım operasyonuyla ilgili burada halkımızla birlikteyiz
hatırlarsanız 14 Nisan tarihe geçen bir gündür 14 Nisan'a ilişkin o dönemde onbinlerce Kürt siyasetçisi tutuklandı cezaevine bırakıldı
ama 10 bin Kürt siyasetçisi dışarı çıkarken de cezaevindeyken de başı dik
onurlu mücadelesini yürüttü 7 yıl sonra 14 Nisan operasyonu tesadüf değildir.
Bu bilinçli organizeli yapılan bir siyasi soykırım
operasyonudur... Hala yanı başımızda 5 ayı bulan bir süreç içerisinde de Sur’da halen abluka devam etmektedir. Bu katliamı Kürt
halkı Türkiye hakları asla unutmayacaktır. Bunun hesabı bunun mücadelesi
mutlaka bir gün sorulacaktır. Daha Sur’da cenazelerinin
yerde olduğu bur süreçte daha aileler çocuklarının cenazelerini çıkarmamışken Sur'un rantıyla ilgilenen AKP hükümeti ve onun arka
bahçesindekilerin bu amaçla Amedi Sur’u
ele geçirmeye çalışıyor. Ama Amed halkı asla buna
izin vermeyecek ve dimdik ayakta mücadele edecektir. Bizim kaybedecek hiçbir
şeyimiz yoktur. Kürt halkı tarih boyunca mücadele etmiş direnmiş kazanmış bir
haktır ... Değerli Amed halkı bu süreci böyle
başlatarak halkımızın iradesini kırmaya çalışıyorlar oysa bizim irademiz
güçlüdür biz bizim için mücadele yaşamın her yerinde devam edecektir.
Arkadaşlarımız milletvekillerimiz şu anda Şırnak’ta. Cizre’de, Yüksekova’da ve
Nusaybin’de mücadelenin olduğu alanlarda halkımız ile birliktedir. Biz hem
alanlarda halkımızla birlikte olacağız, Biz hem alanlarda halkımızla mücadele
ile birlikte bu süreci birlikte öreceğiz. Mücadele edeceğiz. Hem de parlementoda demokratik siyasetin gelişmesi için
mücadelemizi yürüteceğiz. Ama şunu çok net ifade ederim ki herşey
de parlemento değildir. Bizim için önemli olan
halkımızın özgürlük mücadelesidir, direnişidir bu mücadeleyi sonuna kadar
sürdüreceğiz. Değerli Amed halkı biz yaşamın her
alanında mücadele edeceğiz. Onurlu dik duruşumuzu her yerde göstereceğiz."
şeklinde ifadelerin yer aldığı konuşmayla başvurucunun PKK terör örgütünün
propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
15. 2014 yılının Ekim ayında yaşanan ve ülkenin büyük bir
bölümünü etkileyen şiddet olayları ve sonrasında 2015 yılının Haziran ayından
itibaren ülkede yaşanan terör saldırılarının artması dolayısıyla siyasi
çevrelerde ve kamuoyunda milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması
hususunda yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda
değişiklik yapılmasını öngören kanun teklifi 12/4/2016 tarihinde TBMM
Başkanlığına sunulmuştur. Bu teklif; hâlihazırda Bakanlıkta, Başbakanlıkta,
TBMM Başkanlığında, Anayasa ve Adalet Komisyonlarının üyelerinden kurulu Karma
Komisyonda bulunan yasama dokunulmazlığı dosyalarıyla ilgili olarak Anayasa ve
TBMM İçtüzüğü'nde öngörülen yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına ilişkin usulün uygulanmamasını ve bu dosyaların gereğinin
yapılması amacıyla yetkili mercilere iade edilmesini öngörmektedir.
16. TBMM Genel Kurulunda 20/5/2016 tarihinde kabul edilen
15/7/2016 tarihli ve 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya eklenen
geçici 20. madde ile "Bu maddenin
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya
soruşturma ya da kovuşturma izni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet
başsavcılıklarından ve mahkemelerden; Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekilleri
hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci
fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz./ Bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren onbeş gün içinde; Anayasa ve Adalet
komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Adalet Bakanlığında bulunan
yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyalar, gereğinin yapılması
amacıyla, yetkili merciine iade edilir." hükmü getirilmiştir.
17. Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre
anılan maddenin TBMM'ce kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla maddede
sayılan mercilere intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83.
maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama
dokunulmazlığına ilişkin hüküm (bkz. § 35) uygulanmayacaktır. Ayrıca Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on beş gün içinde Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, TBMM
Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Bakanlıkta bulunan yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına ilişkin dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili merciine
iade edileceği öngörülmüştür.
18. Böylece Bakanlık verilerine göre Adalet ve Kalkınma Partisi
grubuna mensup 29 milletvekiline ait 50, Cumhuriyet Halk Partisi grubuna mensup
59 milletvekiline ait 215, Milliyetçi Hareket Partisi grubuna mensup 10
milletvekiline ait 23, HDP grubuna mensup 55 milletvekiline ait 518 ve 1
bağımsız milletvekiline ait 5 fezlekeyle ilgili olarak yasama dokunulmazlığına
ilişkin hükümler uygulanmamış ve bu dosyalar gereği için ilgili mercilere iade
edilmiştir.
19. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki, yukarıda belirtilen fezlekeye
konu olan soruşturma dosyası da Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü
aracılığıyla 2016 yılının Haziran ayında gereğinin takdir ve ifası için
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
20. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 20/10/2016 tarihli
iddianamesiyle; silahlı terör örgütüne üye olma, 2911 sayılı Kanun'a muhalefet
etme ve terör örgütü propagandası yapma suçlarından cezalandırılması talebiyle
başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır. İddianamede, başvurucu hakkında daha
önce düzenlenen fezlekelerdeki olaylar suçlamaya konu edilmiştir.
21. İddianamenin 7/11/2016 tarihinde kabulü ile kovuşturma
aşaması Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinde başlamıştır.
22. 18/11/2016 tarihli tensip incelemesinde başvurucunun
milletvekili olarak görev yapması nedeniyle Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi
(SEGBİS) aracılığıyla savunmasının alınması için Ankara Nöbetçi Ağır Ceza
Mahkemesine talimat yazılmasına, iddianamenin başvurucuya tebliğine,
başvurucunun müdafiine duruşma gününü bildirir
davetiye çıkarılmasına ve duruşmanın 16/2/2017 tarihine ertelenmesine karar
verilmiştir. Duruşma davetiyesi ve iddianame 7/12/2016 tarihinde başvurucunun müdafiine tebliğ edilmiştir.
23. Duruşma 16/2/2017 tarihine bırakılmış ise de Mahkemece
12/12/2016 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 12/12/2016 tarihli
talep yazısı ve Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğünün 12/12/2016 tarihli
müzekkeresi gereğince gecikmesinde sakınca bulunduğu değerlendirilerek resen
duruşma açılmıştır. Bu duruşmada Mahkeme, başvurucu hakkında tutuklamaya
yönelik yakalama emri çıkarılmasına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı
şöyledir:
"sanık aleyhine kuvvetli suç şüphesini
gösteren somut olguların bulunması, atılı suçun cmk
100/3 maddesinde sayılan suçlardan olması, sanığın yurt dışına kaçacağına dair
il emniyet müdürlüğü'nden gelen 12/12/2016 tarihli
yazı bulunması göz önüne alınarak sanık Çağlar Demirel hakkında CMK 94. maddesi
gereğince tutuklamaya yönelik olarak yakalama emri düzenlenmesine [karar
verildi]."
24. 13/12/2016 tarihinde başvurucu Ankara'da yakalanmış ve
mahkeme önüne çıkarılmıştır. Başvurucu sorgusunda her bir fezlekeye ilişkin
olarak savunmasını yapmıştır. Bu kapsamda;
- 24/5/2015 tarihli eyleme ilişkin olarak "Milletvekiliyim ve Halkaların Demokratik Partisi
adayıydım, seçim propagandası nedeniyle düzenlenen açık alan şenlik
toplantısıydı, izinli olarak yapılmış bir toplantıdır. Bir milletvekili adayı
ve kadın olarak kadınlarla siyaseten seçmenlerimize seçim propagandasını yapmak
üzere orada bulundum KJA bir dernektir, ben de bu derneğin bir üyesiyim,
kadınların birlikte organize ettiği bir toplantıda benim propaganda yapmama
durumun abes kaçar, ben orada seçim propagandası yaptım, seçim kanununa uygun
olan bir haktır, HDP projemizi oradaki kadın arkadaşlarla paylaştık, seçim
çalışmamızın bir parçasıydı, beyanımda Sakine, Arin, Mirhan,
Delila, Sara gibi kişiler zaten toplumsal olarak
bilinen kadınlardır, kadın mücadelesini yürütmüş olan bir aday olarak orada
yapılan konuşmanın içeriği tamamen orada bulunan halkımıza yapılan bir
konuşmadır, konuşma içeriğini de tam olarak hatırlamıyorum.",
- 1/8/2015 tarihli eyleme ilişkin olarak "İddianamede belirtilen haber ajanslarının
çağrılarından haberim yoktur, bunlar beni bağlamaz. Hatırladığım kadarıyla
orada bir basın açıklaması yapmışsam, sayın Öcalan İmralı Adasında tutuluyor ve
yaşanın özelde Kürt sorunu ve tüm demokrasi mücadelesi için devlet heyeti ile
sayın Öcalan arasında 2013 yılından iki buçuk yıllık bir süre bir görüşme
gerçekleşti ve bir çözüm süreci olarak gerçekleşti ve 2013 yılı Nevruz'u ile
birlikte bir çatışmazsızlık dönemi gerçekleşti, HDP
milletvekillerimizle birlikte sayın Öcalan ile İmralı'da görüşmeler yapıldı.
Benim orada sadece konuşmam var, bir yürüyüş olmadı, sanırım parti binamızın
önünde bir konuşma vardır. O konuşmam da demokratik siyasetin yaşam bulması,
demokrasi, özgürlüğün yaşam bulması için çözüm sürecinin önemi, anlamı, sayın
Öcalan'ın devlet heyetimiz ve bizim konuşmalarımızın anlatımıdır, o süreçte
söylediğim bütün düşünceler bu kapsamda ele alınıp değerlendirilmeli ve düşünce
özgürlüğü kapsamında yapmış olduğum bir konuşmadır.",
- 13/9/2015 tarihli eyleme ilişkin olarak "Sur bir dönem ablukaya alınmıştı, ilk
dönemleriydi, ben Ankara'daydım. Diyarbakır Milletvekiliyim, Sur'da belli bölgelerde sokağa çıkma yasağı oldu, biz de
Diyarbakır milletvekili olarak Sur'da yaşananları
halkla birlikte oraya giderek görmek istedik. Biz halkın seçmiş olduğu
milletvekilleriyiz, halkın yaşadığı her türlü sıkıntıda bizim orada onlarla
birlikte olmamız kadar doğal bir şey olamaz. Biz geldiğimizde Dağkapı Meydanında kitle vardı, biz de o kitle
içerisindeydik. Oradan Melikahmet kısmında bulunan,
sokağa çıkma yasağı kapsamayan yer olan, halkla birlikte olmak için Sur'a geçmek istedik, orada herhangi bir yürüyüş olmadı,
herhangi bir konuşma olmadı, buna rağmen aninden saldırılar oldu ve ben
bacağımdan iki yerden yaraladım, suç duyurusunda da bulunmadım... Ben olay günü
plastik mermi ile yaralandım, biz orada propaganda, gösteri veya yürüyüş
yapmadık. Bana karşı yapılmış olan bir komplo olduğunu düşünüyorum, ben nişan
alınarak arkadan, ayağımdan iki plastik mermi ile yaralandım, doktor raporlarım
da mevcuttur...",
- 5/11/2015 tarihli eyleme ilişkin olarak "Dicle ilçemizin köylerinde oradaki köylülerin mezarlıkların
olduğu yerde, mescitler ve ailelerin gidip ibadetlerini gerçekleştirdikleri ve
mezarlarını ziyaret etmek için gittikleri yerin yıkıldığın duyduk, bunu
incelemek üzere gittik. Oradaki köylülerle birlikte oradaki yerleşim yerinin
incelemesi üzerine yaptığım konuşmalardır, içeriğini tam olarak bilmiyorum.
Oradaki konuşmamda oradaki mescidin, ibadet edecekleri yerin harap edilmemesi
gerektiğine dair konuşmalar yaptım, insani bir şeydir bu. İbadet de aslında
değerlendirildiğinde kim ne olursa olsun ibadetini gerçekleştirebilir. Biz
milletvekili olarak halkımızın yanına giderek, halkımızla birlikte
değerlendirme yaptım, bu durum ifade özgürlüğü kapsamında ele alınması gereken
bir durumdur.",
- 13/12/2015 tarihli eyleme ilişkin olarak "İçeriğini tam olarak hatırlamamakla birlikte Sur'daki ablukanın kaldırıldığı gün olması gerekiyor. Orada
sokağa çıkma yasağı kaldırıldıktan sonra halkla birlikte oraya gittik, orada
yürüyüş yapıp konuşma yapmadık, yürüyüş dedikleri şey halkla birlikte oraya
görmeye gittik. Bizler milletvekiliyiz, milletvekili olarak halkımızla birçok
şeyi paylaşmak, bir yerlere gitmemiz gerekmektedir. Demokratik çerçeveler
içerisinde halkımızla birlikte yaptığımız her şeyi bir milletvekili olarak ele
alıp değerlendirdiğimizi tekrar ediyorum. Sur'da
gelip inceleme yaptık, halkımız ile birlikte tartıştık, bu sorunları TBMM'de
ele aldık, tartıştık. Diyarbakır ve ilçelerinde siyasi kimliğimizle birlikte
her zaman halkımızın yanında sorunları çözmeye çalıştık, bu da bizim partimizin
sorumluluk alanlarından biridir, bunun bu şekilde değerlendirilmesini talep
ediyoruz." ,
-16/12/2015 tarihli eyleme ilişkin olarak "İzin alınmıştı, orada yaşanan durumla ile
ilgili yaptığım konuşmadır, daha önce yapmış olduğumuz konuşmalar gibi halkı
sağduyuyu çağırmak, tamamen ablukalarla herhangi bir sorunun çözümlenmeyeceğini
ifade ettik, milletvekiliyim gittiğim her yerde konuşmalarım halka yöneliktir,
düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir, müdahale olmadı,
sessizce dağılma söz konusu oldu, atılan sloganları hatırlamıyorum, ben slogan
atmadım. Hassas bir süreçti, birlikte demokratik zemin üzerinde soruna dikkat
çekmek istediğimiz sorunlardır, propaganda olarak algılanan tüm konuşmalar
partimizin tüzüğünde, meclis kürsüsünde yapmış olduğumuz konuşmaları halkımızla
paylaştık.",
- 17/12/2015 tarihli eyleme ilişkin olarak "Bunu hatırlamıyorum, ancak böyle bir konuşmayı
yapmış isem, tamamen ifade özgürlüğü kapsamında, siyasetçi olarak yapmış
olduğum konuşmalardan ibarettir" şeklinde; 6/2/2016 tarihli
eyleme ilişkin olarak ise "Türkiye'nin
bir çok yerinde kadın dernekleri, kadın temsilcileri gelmişti, temsili olarak
Diyarbakır'a gelmiştiler. Sanırım onları geldiği dönem olduğunu düşünüyorum.
Tamamen kadınların buluşması ile yapılan, kadınlara yönelik bir konuşmaydı, tam
olarak içeriğini hatırlamıyorum.",
- 8/3/2016 tarihli eyleme ilişkin olarak "Bizim 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününde
yaptığımız konuşmalarda propaganda suçlaması bize acı vermektedir, biz de bir
kadın olarak, kadın milletvekili olarak, HDP'nin de
eş başkanlığı sistemi uygulayan tek parti olarak ve HDP'ye
bir kadın partisi olarak değerlendiriyoruz. 8 Mart etkinliğine katılmak, kadına
atfettirmek ne kadar suç olduğunu size bırakıyorum, aslı suç olmaması
gerektiğini düşünüyoruz, 8 Mart'ın resmi tatil günü ilan edilmesini talep
etmiştik... 8 Mart Dünya Emekçi Kandı Gününde Diyarbakır konuşmayacağım da nede
konuşacağım.",
- 18/3/2016 tarihli eyleme ilişkin olarak "Diyarbakır Kulp doğumluyum, bu etkinlik Nevruz
kapsamında Kulp'ta gerçekleşti, Kaymakamlıkla görüştük, herhangi bir problem
yoktu, biz oraya Nevruz kutlamasına gittik, bundan dolayı arkadaşlarımız
yargılandı ve beraat ettiler, daha önce 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, Nevruz
kutlamalarından yargılandılar ve beraat ettiler, ben milletvekili olduğum için
dosyam ayrılmıştı.",
- 16/4/2016 tarihli eyleme ilişkin olarak "Eş başkanlarımız veya parti yöneticilerimizin
gözaltına alınması sürecine gelmektedir, gözaltına alınan arkadaşlarımızın bir
kısmı çıktı, gözaltı süreçlerine dikkat çekmek için yapmış olduğum bir
açıklamadır, ben dün ve önceki gün de meclis kürsüsünde bunu dile getirdim.
Türkiye'nin bir çok ilinde parti arkadaşlarımız gözaltına alındı ve
tutuklananlar oldu. Haksız gözaltıların hukuksuz
olduğunu ifade ettim. Bunu bir kez daha burada söylemek istiyorum. HDP
parlamentoda üçüncü büyük grubu olan siyasi bir partidir. Barışın, özgürlüğün
ve demokratik siyasetin tüm ülkeye yayılmasını hedefliyoruz, iktidar hükümetin
buna ilişkin baskılarını kabul etmiyoruz, şuan burada olmam bu süreçteki yargı
ve siyaset ile bağının ortaya çıkışını yaşıyoruz. Hiçbir zaman yargılamaktan
korkmadık, söyleyecek sözlerimiz olmadığını da söylemedik, söylediklerimizin
arkasındayız, söylediklerimiz hiçbir zaman şiddet içermedi, HDP olarak,
kadınlar olarak demokratik taleplerimizi ifade eden, demokratik talepleri ifade
eten açıklamalardır." şeklinde savunmada bulunmuştur.
25. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi 13/12/2016 tarihinde
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar
vermiştir.
26. Mahkeme, Anayasa'nın geçici 20. maddesine atıf yaparak
başvurucunun yasama dokunulmazlığının devam ettiği yönündeki itirazını
reddetmiştir. Anılan kararda ayrıca eylemlere ilişkin olay tutanakları, görüntü
inceleme ve tespit tutanaklarına, çözüm tutanaklarına ve başvurucunun bu
etkinliklerin çoğuna katıldığına dair kendi ikrarını içeren beyanlarına atıf
yapılarak silahlı terör örgütüne üye olma suçu yönünden tutuklamanın ön koşulu
olan kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu belirtilmiştir. Tutuklama nedenlerinin
varlığına ilişkin olarak ise "terör
örgütüne üye olma suçunun CMK 100/3 maddesinde sayılan suçlardan olması, bu suç
için öngörülen ceza miktarına göre tutuklama tedbirinin ölçülü ve orantılı olup
adli kontrol tedbirinin yetersiz kalacak nitelikte olması" değerlendirmesine
yer verilmiştir.
27. Başvurucu 20/12/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiştir. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi 28/12/2016tarihinde itirazın
reddine karar vermiştir.
28. Başvurucu 26/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
29. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi 14/7/2017 tarihli
kararıyla başvurucunun terör örgütünün propagandasını yapma ve 2911 sayılı
Kanun'a muhalefet etme suçlarından beraatine, terör
örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Başvurucunun konuşmalarının yasama
sorumsuzluğu kapsamına girdiğine ilişkin iddiası, ilk derece mahkemesince "sanığın meclis çalışmaları sırasında yapmış
olduğu konuşmalara ilişkin tutanaklar celp edilmiş sanığın aynı veya benzer
konuşmaları meclis çatısı altında yapmadığı görülmekle sanığın yapmış olduğu
konuşmaların yasama sorumsuzluğu kapsamında olmadığı"
gerekçesiyle reddedilmiştir.
30. Mahkûmiyet hükmüne karşı istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İstinaf incelemesi sonucunda Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi
5/10/2017 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.
Beraat kararları istinaf başvurusunun reddiyle birlikte kesinleşmiştir.
31. Mahkûmiyet kararı temyiz edilmiş olup bireysel başvurunun
incelendiği tarih itibarıyla temyiz incelemesi devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
32. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 64-89.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 12/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve Gözaltına
Almanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu, Anayasa ve kanun ile öngörülen usullere
uyulmaksızın hakkında yakalama ve gözaltı tedbirlerinin uygulandığını ve bu
tedbirlerin ölçülü olmadığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence
altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
35. Bakanlık, başvurunun bu kısmının başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiğini
belirtmiştir.
36. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
dilekçesinde dile getirdiği açıklamalara benzer açıklamalarda bulunmuştur.
b. Değerlendirme
37. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
39. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
40. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olması yanında telafi kabiliyetini haiz olması ve tüketildiğinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede başvurucuya makul başarı şansı tanıması gerekir.
Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp
uygulamada da etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının
kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras,
B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
41. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
tazminat isteminin düzenlendiği 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer
alan, kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya
tutukluluğunun devamına karar verilenler ile kanuna uygun olarak tutuklandığı
hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde
hakkında hüküm verilmeyen kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını
devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin bu hususta bir başvuru
mekanizması öngördüğü anlaşılmaktadır. Aynı Kanun'un tazminat isteminin
koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da karar veya
hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabileceği belirtilmektedir (Zeki
Orman, B. No: 2014/8797, 11/1/2017, § 27).
42. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
43. Bir suç isnadıyla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan
kişinin gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel
başvuruda ihlal sonucuna varılmasının -özgürlükten mahrum kalmanın sona ermesi
bağlamında- başvurucunun kişisel durumuna bir etkisinin olması mümkün
görünmemektedir. Zira gözaltına alma kararı hukuka aykırı da olsa kişi hâkim
tarafından tutuklandığından gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu yönündeki
bir tespit ve ihlal kararı tutuklu
kişinin serbest kalmasına tek başına imkân vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel
başvuru kapsamında verilecek muhtemel bir ihlal kararı ancak -talep etmesi
hâlinde- başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (Günay Dağ ve diğerleri, § 147; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, § 44).
44. Somut olayda başvurucu hakkında verilen gözaltı kararının
hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında
açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması (Yargıtay 12. Ceza
Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı; Günay Dağ ve diğerleri, § 145) da bu
kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek
olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla gözaltı
kararının hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir.
45. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir
hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı olarak
yakalandığı ve gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru
yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
47. Başvurucu; Anayasa ile öngörülen usulün dışında
dokunulmazlığı kaldırılarak tutuklandığını, ayrıca isnat edilen eylemlerin
ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve siyasi faaliyette
bulunma hakkı ile yasama sorumsuzluğu kapsamında olduğu gerekçeleriyle
tutuklanmasının hukuki olmadığını, kuvvetli suç şüphesi olmadan tutuklandığını
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
48. Başvurucu; tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi
kararlarının gerekçeden yoksun olduğunu, bu bağlamda milletvekili olması
nedeniyle dokunulmazlık hükümlerinden yararlandırılması gerektiği ve suça konu
eylemlerin ifade ve toplantı-gösteri özgürlüğü çerçevesinde siyasi faaliyetleri
olduğu yönündeki iddialarının karşılanmadığını, adli kontrol tedbirlerinin
neden yetersiz kaldığı açıklanmadan ve tutuklama nedenlerine ilişkin bir
gerekçeye yer verilmeden özgürlüğünden yoksun bırakıldığını, yargılandığı
davada 16/2/2017 tarihinde duruşma yapılacağı belirtilmesine rağmen sırf
tutuklama kararı verilebilmesi için mesnetsiz bir ihbara dayanılarak 12/12/2016
tarihinde ara duruşma açıldığını ve bunun üzerine tutuklandığını iddia
etmiştir.
49. Tutuklama dolayısıyla milletvekili olarak siyasi
faaliyetlerini yerine getiremediğine değinen başvurucu ayrıca Hükûmete ve onun
uygulamalarına yönelik muhalefetini yükselttiği ve insan haklarına yönelik
ihlallerin en sert şekilde yaşandığı bir dönemde tutuklandığını belirterek tutuklama
kararının HDP mensubu bir milletvekili olarak siyasi faaliyetlerini engelleme
ve bu faaliyetleri nedeniyle kendisini cezalandırma amacını taşıdığını ileri
sürmüştür. Son dönemde Kürt siyasetçilerin ve muhalefet odağındaki herkesin
yargı ve Hükûmet tarafından hedef alındığını, onlarca Kürt siyasetçinin
gözaltına alınıp tutuklandığını, böylelikle muhalefetin susturulmasının hatta
muhalif milletvekillerinin siyaset yapmasının imkânsız hâle gelmesinin
hedeflendiğini söyleyen başvurucuya göre hakkındaki tutuklama tedbiri
Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi saiklerle
uygulanmıştır. Başvurucu, bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkıyla
bağlantılı olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 18. maddesinin de ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
50. Bakanlık görüşünde; olay ve olgular bağlamında başvurucunun
19/9/2016 tarihli çağrı kâğıdıyla ifade vermeye davet edildiği hâlde ifade
vermeye gelmediği ileri sürülmüştür. Bakanlık ayrıca 12/12/2016 tarihli
duruşmaya katılmadığı için başvurucu hakkında yakalama kararı çıkartıldığını
belirtmiştir. Bakanlık, başvurucunun şikâyetleri açısından öncelikle Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) ve Anayasa Mahkemesinin tutukluluğa ilişkin
benzer kararlarını hatırlatmıştır. Bakanlık devamla -tutuklama kararının gerekçesi,
iddianamede atılı suçlar, mevcut deliller ve mahkûmiyet kararı dikkate
alındığında- tutuklama anında başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden
şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğunu, yasama dokunulmazlığına
istisna getirildiği için milletvekilliğinin başlı başına tutuklamaya engel
teşkil etmeyeceğini, Hâkimliğin tutuklamanın ölçülülüğü ve adli kontrol
tedbirinin neden yetersiz kalacağı konusunda da bir değerlendirme yaptığını
ileri sürmüştür. Bakanlık, açıklanan nedenlerle tutuklamanın hukuki olmadığı ve
siyasi amaçla gerçekleştirildiği iddiaları yönünden başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olduğunu belirtmiştir.
51. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında 19/9/2016
tarihinde çıkarılan çağrı kâğıdının TBMM'de sürekli mesai yaptığı bilindiği
hâlde TBMM'deki adresine değil ailesinin yaşadığı adrese gönderildiğini ileri
sürmüştür. Başvurucu ayrıca 16/2/2017 tarihinde duruşma yapılacağının
belirtilmesine rağmen 12/12/2016 tarihinde duruşma yapıldığını, bu duruşmaya
gelip ifade vermesinin mümkün olmadığını, dolayısıyla Bakanlığın verdiği
bilginin gerçeği yansıtmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu; tutuklanmasına konu
olan eylemlerin yasama sorumsuzluğu kapsamında kaldığını, tutuklamaya konu
konuşmalarına benzer konuşmaları Mecliste de yaptığını, kuvvetli suç şüphesi
olmadan tutuklandığını, üzerine atılı örgüt üyeliği suçunun unsurlarının
oluşmadığını, adli kontrol tedbiri uygulanmaksızın gerekçesiz olarak tutuklu
kaldığını belirtmiştir.
b. Değerlendirme
52. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne
ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
53. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
54. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
55. Genel ilkeler için bkz. Gülser
Yıldırım (2), §§ 110-124.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
56. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, PKK terör
örgütünün üyesi olma suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır.
57. Diğer taraftan başvurucu; Anayasa ile öngörülenin dışında
bir usulle dokunulmazlığının kaldırıldığını, bu nedenle yasama
dokunulmazlığından yararlandırılması gerektiğini ve hakkında tutuklama tedbiri
uygulanamayacağını iddia etmektedir.
58. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci
cümlesinde; seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen
milletvekilinin "Meclisin kararı
olmadıkça" tutulamayacağı, sorguya çekilemeyeceği,
tutuklanamayacağı ve yargılanamayacağı belirtilmiştir.
59. Bununla birlikte 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle
Anayasa'ya eklenen geçici 20. madde ile bu maddenin TBMM'ce kabul edildiği
20/5/2016 tarihi itibarıyla Bakanlığa, Başbakanlığa, TBMM Başkanlığına veya
-Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu- Karma Komisyon Başkanlığına
intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci
fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin hükmün
uygulanmayacağı düzenlenmiştir (bkz. § 16).
60. Yetmiş milletvekili tarafından "dokunulmazlıkların kaldırılmasına dair TBMM kararı niteliğinde
olduğu" ileri sürülerek anılan düzenlemenin iptali istemiyle
Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur. Anayasa Mahkemesi, bu düzenlemenin
Anayasa'nın 85. maddesi kapsamında yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına
ilişkin bir karar olmadığı, Anayasa değişikliği niteliğinde bulunduğu sonucuna
ulaşmış; Anayasa değişikliklerinin iptali istemine dair usule uyulmadığından
talebin reddine karar vermiştir (AYM, E.2016/54, K.2016/117, 3/6/2016, §§
4-15).
61. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı dikkate
alındığında somut olayda başvurucunun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına
dair bir karar alınmadığı, yapılan Anayasa değişikliği ile belirli aşamalardaki
dosyalarla ilgili olarak yasama dokunulmazlığı yönünden bir istisna getirildiği
anlaşılmaktadır. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararına konu olan dava dosyası
da bu istisna kapsamında kalmaktadır.
62. Nitekim Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi de başvurucunun
tutuklanmasına karar verirken Anayasa'nın geçici 20. maddesindeki düzenlemeye
atıf yaparak başvurucunun bu iddiasını reddetmiştir (bkz. § 26).
63. Diğer taraftan başvurucu, soruşturmaya konu sözlerinin
yasama sorumsuzluğu kapsamında olduğunu iddia etmiştir.
64. Anayasa'nın 83. maddesinin birinci fıkrasında; TBMM
üyelerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulamayacakları belirtilmektedir.
65. Bu bağlamda milletvekilinin yasama işleriyle ilgili olarak
Mecliste kullandığı oylar, söylediği sözler, ileri sürdüğü düşünceler nedeniyle
yasama organı dışında herhangi bir makam tarafından sorumlu tutulamaması
anlamına gelen sorumsuzlukun
amacı, ulusal iradenin tam bir serbestlikle açıklanmasıyla birlikte görevin tam
bağımsızlıkla yerine getirilmesinin güvenceye alınmasıdır (AYM, E.1986/13,
K.1987/12, 22/5/1987).
66. Başvurucu, suçlamaya konu sözlerin yasama sorumsuzluğu
kapsamında kalması nedeniyle tutuklamanın hukuki olmadığını ileri sürmüş ise de
kuvvetli suç şüphesi oluşturduğu kabul edilen konuşmaların TBMM'de yaptığı
konuşmalardan farklı olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle anılan konuşmaların
yasama sorumsuzluğu kapsamına girdiği savı yerinde görülmemiştir.
67. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun yasama
dokunulmazlığı nedeniyle tutuklanamayacağı söylenemez. Bu yönüyle başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır (Gülser Yıldırım (2), §§ 125-132; Selahattin Demirtaş [GK], B. No: 2016/25189, 21/12/2017, §§
136-143).
68. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi
gerekir.
69. Başvurucunun tutuklanmasına karar veren Diyarbakır 5. Ağır
Ceza Mahkemesi; eylemlere ilişkin olay tutanaklarına, görüntü inceleme ve
tespit tutanaklarına, çözüm tutanaklarına ve başvurucunun bu etkinliklerin
çoğuna katıldığına dair kendi ikrarını içeren beyanlarına atıf yaparak silahlı
terör örgütüne üye olma suçu yönünden tutuklamanın ön koşulu olan kuvvetli suç
şüphesinin bulunduğunu belirtmiştir.
70. Kamuoyunda hendek olayları olarak bilinen terör olaylarının
yaşandığı dönemde PKK -aralarında başvurucunun birçok konuşma yaptığı, protesto
eylemine katıldığı ve başvurucunun seçim bölgesi olan Diyarbakır'ın da
bulunduğu- Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki bazı yerleşim yerlerinde
cadde ve sokaklara hendekler kazıp barikatlar kurmak, bu barikatlara bomba ve
patlayıcılar yerleştirmek suretiyle şehirlerin bir kısmında hâkimiyet sağlamaya
çalışmıştır. Güvenlik görevlileri; bu hendeklerin kapatılmasını ve barikatların
kaldırılmasını, böylelikle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla
operasyonlar yapmıştır. Bu kapsamda Sur, Silopi ve Yüksekova ilçelerinde de
operasyonlar gerçekleştirilmiş, bu operasyonlarda çok sayıda ağır silah ve
patlayıcı madde ele geçirilmiş, hendekler kapatılmış, barikatlar kaldırılmış ve
ayrıca çok sayıda terörist etkisiz hâle getirilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-30).
71. Başvurucunun terör olaylarının yoğun olarak yaşandığı bir
dönemde özellikle hendek olayları sırasında yaptığı birçok konuşmada terör
örgütünü ve örgütün eylemlerini destekleyen konuşmalar yaptığı ileri
sürülmüştür. Bu kapsamda başvurucunun 24/5/2015 tarihinde "... Yıllardır
Sakine, Arin Mirhan, Delila,
Sara, Dilan, Beritan gibi şehitlerimizi anıyoruz.
Onlar barış, özgürlük ve halkı için yaşamlarını yitirip şehit oldular.
Şehitlerimizin önünde eğiliyor ve yolunuzun takipçisi olacağız diyoruz. Sizlere
söz veriyoruz ki yolunuzda yürüyeceğiz ..."; 5/11/2015 tarihinde "...
Kürt halkı kendisini bir bütün var eden şehitlerine borçludur. Şehitlere
yapılan mezarlıklara yapılan baskı, şiddet ve yok etme Kürt halkına yapılan
zulümdür ... Kürt halkı direnişiyle, mücadelesiyle, bu günlere gelmiş evet daha
dün Sur'da, Silvan'da, Bismil'de, Cizre'de,
Nusaybin'de, Varto'da yaşanan halkın direnişi gerçekten AKP hükümetini ve
devletini korkutmuştur. Bu korku zinciri hiçbir şekilde insanları
yıldırmayacağını bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Dört gündür dördüncü günün
sonunda bıraktığımız Silvan'da hala halkın üzerine toplarla, havanlarla,
bombalarla saldıranlar oradaki evleri hedef alanlar, insanları, insanları
katledenler, bugün burada aynı tarihlerde Dicle'nin Pirejman
ilçesinde sokağa çıkma yasağı ilan ederek buradaki mezarlıklarımıza
şehitliklerimize saldırmıştır .... bir kez daha buradan sesleniyoruz, ya
müzakere ve çözüm sürecini geliştireceksiniz yada bu halk direnişini daha fazla
büyütecektir. Hiçbir zaman mücadeleden korkmayan artık hiçbir şeyini
kaybetmekten korkmayan, kürt halkı bir kez daha
buradan size sesleniyor, ya müzakereyle demokratik siyasetle masaya oturur
sayın öcalanla görüşmeleri başlatır ve kürt sorununun çözümünü öncelikli sorun olarak ele alır,
anayasal düzenlemelere geçersiniz ya da hiçbir şekilde direnişimizden
mücadelemizden vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha buradan ifade ediyoruz ... Sizin
Kürt Halkının çocuklarında, gençlerinde, kadınlarında, erkeklerinde,
yaşlısında, hastasında, yedisinden yetmişine öfke daha da büyüyecektir. Bunun
böyle bilmek lazım ... Evet öfkemiz büyüktür. Öfkeliyiz, ama bir o kadar
direnişe de hazırız. Bir o kadar mücadeleye de hazırız. Mücadele eden bir
halkız, burada bu tahribatı gördükçe daha da öfkelenip mücadelemizi ve
direnişimizi daha da büyüteceğiz, yılmayacağız, korkmayacağız, bizi bunlarla
yıldırmayacaksınız, korkutamayacaksınız, bizim bunlarla daha fazla öfkemizin
büyümesi gelişecek ve daha fazla direnişimiz artacak, mücadelemizi daha fazla
büyüteceğiz ..."; 13.12.2015 tarihinde "... Halka rağmen ablukayla,
helikopterle, bombalamayla, tankla, topla, Özel Harekât timleri ile siz Amed halkının, Sur halkının direnişini kıramazsınız. Bu
direnişi görmek lazım. Bu talepleri görmek lazım. Halk artık baskı ve zulüm
istemiyor. Kendisini özgür iradesiyle yönetmek istiyor. Bunun bir kez daha
görülmesi gerekiyor... Ama siz Sur'u abluka altına
alırsanız Sur'da yaşam hakkını tanımazsınız Sur halkı
da buna karşı kendisini direnerek ortaya koyacaktır ..."; 16/12/2015
tarihinde "... Kürdistan’da, bugün Sur’da,
Dargeçit’te, Nusaybin’de, Cizre’de ve Silopi’de adı konulmamış bir iç savaş söz
konusu ... Kürdistan’da halk ne istiyor? Halk özgürce yaşamak istiyor. Kendi
topraklarında, kendi mahallesinde, sokağında, evinde kendisini yönetmek istiyor
... baskı ve zulümü Kürt halkı yıllardır kabul etmedi
kabul etmiyor. O yüzden onurlu halkımız direniyor. Sur da, Cizre de, Nusaybin
de, Dargeçit’te direniyor. Onurlu halkımız bulunduğu her alanda direniyor. Amed halkı bir haftadır ayakta. Kürt halkı boyun eğmedi,
tarih boyunca boyun eğmedi yine de boyun eğmeyecektir. Onurlu bir şekilde
direnecektir. Mücadele edecektir ve kazanacaktır. Çünkü haklıdır. Çünkü
haklıyız ..."; 17/12/2015 tarihinde "... bugün Kürdistan’da, Sur’da, Dargeçit’te, Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de,
Silvan’da tank ve toplarla halka ateş ediliyor. Bırakın tankın topun merkeze,
ilçelere girmesini artık halkın evine odasına kadar top atışları
gerçekleştiriliyor ... Değerli halkımız bugün Şırnak’ta, Cizre’de, Silopi’de,
Dargeçit'te, Sur’da Türkiye topraklarında sanki bir
ülkeyle savaş yapıyormuşçasına tanklar, toplar, helikopterler, askerler, özel
harekat timleri evlerin içine kadar giriyor ... Herkes bulunduğu alanda, herkes
bulunduğu sokakta, herkes bulunduğu evde, bu direnişe sahip çıkmalıdır ...
Değerli Amed Halkı bizim direnişimiz devam ediyor
devam edecek. Nerede olursak olalım evde sokakta çarşıda, pazarda nerede
olursak olalım. Yanı başımız da Sur halkımızda vicdanen ve ahlaken, hukuken bir
arada olalım ..."; 6/2/2016 tarihinde "66 gündür Sur'da
Sur halkı direniş içerisinde bin selam olsun Sur'da
direnenlere bin selam olsun. Cizre’de direnişçilere ... bir kez daha,
söyleyelim ki vahşet Bodrumunun bugün sekizinci günü en son oradaki
yoldaşlarımız ile görüştüğümüzde orada üzerlerine çöken bodrumda kalan
yoldaşlarımızın yaşam mücadelesi uğruna yürüttüğümüz direnişi onların yürüttüğü
direnişten hala bir haber almış durumda değiliz ..."; 8/3/2016 tarihinde
"... Biz kadınlar hiçbir şeyden korkmuyoruz ve öncülük yapıyoruz. Onlar ne
kadar da bedenlerimizden ve kimliğimizden korksalar bile bizler onların
saldırılarından korkmuyoruz. Onlar Cizre’de bedenlerimizi çini çıplak
soyduklarında bizler daha fazla güçleneceğiz. O kadar da direnişimizi ve
mücadelemizi yükselteceğiz ..."; 18/3/2016 tarihinde "... Şimdi
devlet AK Parti zihniyetiyle savaşa el atmış ve bu savaşı güdüyor. Ama halkımız
Cizre’ de, Nusaybin’de, Sur’ da, Farqin’ de (Silvan),
Silopi’ de Hezak’ ta (idil), Gever’ de (Yüksekova)
direniyor, bîz halkımızın direnişini selamlıyoruz ...
Türk Devleti tankları ve toplarıyla, on binlerce askerleriyle, helikopterler ve
bombardımanlarla Sur’a girmişler. Dört aydır buradan
çıkamıyorlar. Bu bizim sur halkının iradesidir, biz Sur halkının iradesini
kutluyoruz. Biz Sur’ un direnişini kutluyoruz. Sur’ da halkının özgürlüğü için
direnişte yer alanları, şehit olanları unutmuyoruz, şehitlerimizin önünde
eğiliyoruz. Halkımızın isteğinin ne olduğu açıktır. Sizler de biliyorsunuz ki
Kürtler hiçbir zaman isteklerinden vazgeçmemiştir. Kürtlerin istekleri
nelerdir; artık Kürtlerin statülerinin belirlenmesi gerekir, dilimiz,
kimliğimiz ve kültürümüzdür. Sizler dilimizi kültürümüzü kimliğimizi
kaybettiremezsiniz, yasaklayamazsınız. Bunun içindir ki Kürtler Statü almadan
durmayacaklardır ... Kürdistan için şehit düşenlerin önlerinde eğiliyoruz. Biz
diyoruz ki ahınız yerde kalmayacak ... biz hiçbir şeyden korkmuyoruz.
Fezlekelerimizi mi kaldırıyorlar kaldırsınlar, biz zindanları da gördük,
direnişleri de gördük, biz her alanda büyüteceğiz, bunun için biz fezlekelerden
ve tutuklamalardan korkmuyoruz ... Bizler diyoruz ki hiçbir şeyden korkmayın,
bizler direneceğiz özgürlük ve barış yakındır. Bunun için herkes ama herkes
konuşsun istemedikleri şeyleri dile getirsin, hiçbir şeyden korkma! Niçin,
çocuklarımız için, doğrusu Sur’da, Hezak’ ta (İdil) diyoruz ki Kürdistan’ın her yerinde
direniyorlar ..."; 16/4/2016 tarihinde "... bizim irademiz güçlüdür
biz bizim için mücadele yaşamın her yerinde devam edecektir. Arkadaşlarımız
milletvekillerimiz şu anda Şırnak’ta. Cizre’de, Yüksekova’da ve Nusaybin’de
mücadelenin olduğu alanlarda halkımız ile birliktedir. Biz hem alanlarda halkımızla
birlikte olacağız, Biz hem alanlarda halkımızla mücadele ile birlikte bu süreci
birlikte öreceğiz. Mücadele edeceğiz. Hem de parlementoda
demokratik siyasetin gelişmesi için mücadelemizi yürüteceğiz. Ama şunu çok net
ifade ederim ki herşey de parlemento
değildir. Bizim için önemli olan halkımızın özgürlük mücadelesidir, direnişidir
bu mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz ..." şeklinde sözler sarf ettiği
ifade edilmiştir (bkz. § 14).
72. Tüm bu konuşma, toplantı ve yürüyüşlerin -başvurucunun seçim
bölgesi olan Diyarbakır da dâhil olmak üzere- ülkenin birçok bölgesinde terör
saldırılarının ve PKK'dan kaynaklanan terörist şiddetin ülke güvenliği
üzerindeki tehdidinin arttığı bir dönemde ve şiddet olaylarının yaşandığı
bölgede gerçekleştirildiği anlaşılmıştır.
73. Bu itibarla soruşturma mercilerinin başvurucunun siyasi
konumunu, söz konusu konuşmaların yapıldığı dönemi ve yeri, konuşmaların
içeriğini ve bağlamını birlikte dikkate alarak yukarıda yer verilen sözlerin
-terör operasyonlarının yapılış şeklini eleştirmenin ötesinde- güvenlik
güçleriyle çatışma hâlinde olan terör örgütü mensuplarının eylemlerini öven,
meşru gösteren hatta sahiplenen nitelikte olduğu yönündeki değerlendirmelerinin
ve bu konuşmaların yapılmasını suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak
kabul etmesinin temelsiz olduğu söylenemez.
74. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
75. Başvurucu; suçlamaya konu sözlerin yasama sorumsuzluğu
kapsamında kalması nedeniyle tutuklamanın hukuki olmadığını ileri sürmüş ve bu
sözlerin Meclis çalışmalarında söylediği sözlerle aynı olduğuna yönelik olarak
sunduğu önergeleri, kanun tekliflerini ve Mecliste yaptığı konuşmaları
göstermiştir. Başvurucunun bu yöndeki iddiaları ilk derece mahkemesince
değerlendirilmiş ve aynı veya benzer konuşmaları Meclis çatısı altında
yapmadığı sonucuna ulaşılmıştır (bkz. § 29). Dolayısıyla Mahkemenin bu
tespitinin hukuka aykırı bir durum arz etmediği değerlendirilmektedir.
76. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
77. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun vasıf ve mahiyetine, mevcut delil durumuna, suç için kanunda
öngörülen yaptırımın ağırlığına, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı
görülmektedir.
78. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tiplerindendir. İsnat edilen suça ilişkin kanunda öngörülen
cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (Aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, 5271
sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun
gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır.
79. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında
açıklanan ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin
bulunduğu anlaşılmaktadır.
80. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülü olup olmadığının belirlenmesinde somut olayın
tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 268; Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158,
26/7/2017, § 76).
81. Somut olayda başvurucu, tutuklanmasının siyasi
faaliyetlerini yerine getirmesine engel olacağını belirtmiş; bu nedenle
-Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarını emsal göstererek- tutuklanmasının
ölçüsüz olduğunu ileri sürmüştür.
82. Anayasa Mahkemesi, milletvekillerinin tutukluluğuyla ilgili
verdiği Mehmet Haberal (B. No:
2012/849, 4/12/2013), Mustafa Ali Balbay
(B. No: 2012/1272, 4/12/2013) Kemal Aktaş ve
Selma Irmak (B. No: 2014/85, 3/1/2014), Faysal Sarıyıldız (B. No: 2014/9, 3/1/2014), İbrahim Ayhan (B. No: 2013/9895,
2/1/2014), Gülser
Yıldırım (B. No: 2013/9894, 2/1/2014) kararlarında seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarıyla
bağlantılı olarak sadece tutukluluğun makul süreyi aştığı şikâyetlerini
incelemiştir. Anılan kararlarda Anayasa Mahkemesi, milletvekillerinin -hiçbir
durumda- tutuklu olarak yargılanamayacakları yönünde bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
83. Öte yandan Anayasa Mahkemesi, yakın tarihte verdiği Gülser Yıldırım (2) ( §§ 156, 157, 163) ve Selahattin Demirtaş (§§ 169, 170, 176)
kararlarında başvurucuların "milletvekili
olmaları dolayısıyla tutuklamanın ölçüsüz olduğu" yönündeki
iddialarını -tutuklamanın hukukiliği bağlamında- incelerken yasama
dokunulmazlığına istisna getirildiği veya bu dokunulmazlığın kaldırıldığı
durumlarda milletvekillerinin tutuklanamayacağına ilişkin anayasal bir kural
bulunmadığını ve milletvekilliğinin başlı başına tutuklamaya engel teşkil
etmediğini belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi bu kapsamda yaptığı inceleme
sonucunda, milletvekili olan başvurucuların tutuklanmalarının ölçüsüz
olmadığını değerlendirmiştir.
84. AİHM'in de milletvekilleri
hakkında tutuklama tedbirinin hiçbir koşulda uygulanamayacağına ya da böyle bir
tutuklamanın -otomatik olarak- ölçüsüz olduğuna dair bir yaklaşımı söz konusu
değildir. Aksine AİHM, PKK ile bağlantılı suçlamalar dolayısıyla
dokunulmazlıkları kaldırılan ve sonrasında tutuklanan milletvekillerinin
tutuklanmalarının hukuki olmadığı iddialarını kabul etmemiştir (Sakık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 23878/94
...,26/11/1997, § 40).
85. Son olarak başvurucunun tutuklanmasına konu suçların genel
olarak 2015 yılı Mayıs ayı ile 2016 yılı Nisan ayı arasındaki eylemlere ilişkin
olması, dolayısıyla iddia edilen suçların işlendiği tarihten uzunca bir süre
sonra tutuklama tedbirine başvurulması nedeniyle somut olayda ayrıca soruşturma
süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak gerekli olup olmadığının da incelenmesi
gerekir. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer durumdaki -suç tarihi ile tutuklama
tarihi arasında önemli zaman diliminin bulunduğu- bazı olaylara ilişkin
başvurularda tutuklamanın gerekliliğine dair incelemede bulunmuştur (Gülser Yıldırım (2), §§ 158, 159).
86. Somut olayda öncelikle Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci
fıkrasının birinci cümlesi uyarınca, yasama dokunulmazlığından yararlandığı
sürece başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının mümkün olmadığı
göz ardı edilmemelidir. Yasama dokunulmazlığının belirli aşamadaki dosyalar
için uygulanmayacağına ilişkin Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihinde yürürlüğe
girmiş, akabinde başvurucu hakkındaki soruşturma dosyaları ilgili Cumhuriyet
başsavcılıklarına gönderilmiştir. Başvurucu, anılan Anayasa değişikliğinin
yürürlüğe girmesinden yaklaşık altı ay sonra tutuklanmıştır.
87. Bu süreç içinde yapılan işlemler incelendiğinde Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girmesini müteakip farklı Cumhuriyet başsavcılıklarına
gönderilen dosyalarla ilgili fezleke düzenlenmesi, dosyaların yetkili
Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesi, birleştirilmesi ve başvurucunun
ifadesinin alınması için talimat yazılması ve çağrı kâğıdı çıkarılması gibi
usule ilişkin işlemlerin yapıldığı anlaşılmıştır (bkz. §§ 20-22). Dolayısıyla soruşturma süreci içinde
soruşturma mercileri başta olmak üzere kamu makamlarının hareketsiz kalmaları
söz konusu değildir.
88. Öte yandan terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64).
89. Ölçülülüğe ilişkin somut olayın yukarıda belirtilen
özellikleri dikkate alındığında Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin isnat
edilen suçlar için öngörülen yaptırımın ağırlığını ve işin niteliğini de gözönünde tutarak tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve
adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez.
90. Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak
yukarıda yer alan tüm açıklamalar karşısında başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin siyasi amaçlarla gerçekleştirildiği iddiasının
incelenmesini gerektiren bir durum söz konusu değildir.
91. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun
bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
B. İfade Özgürlüğü ile
Seçilme ve Siyasi Faaliyette Bulunma Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
92. Başvurucu; tutuklamaya dayanak oluşturan ve fezlekelerde
belirtilen konuşma ve açıklamalarının ifade özgürlüğünün koruması altında
olduğunu, muhalefet partisine mensup bir milletvekili olarak Hükûmete ve onun
siyasetinin ürünü olan uygulamalara yönelik siyasal söylem ve eleştirilerinin
ifade özgürlüğü kapsamında en üst seviyede korunması gerekirken suçlamaya ve
dolayısıyla tutuklamaya konu edildiğini, tutuklanması nedeniyle yasama
faaliyetine katılma hakkının engellendiğini belirterek Anayasa'nın26. ve 67.
maddelerinde düzenlenen ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette
bulunma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
93. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesinin daha önce verdiği
kararlara atıfta bulunularak başvurucunun ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyette
bulunma hakkı kapsamındaki beyanları nedeniyle tutuklandığı şikâyetinin özü
itibarıyla hakkında kuvvetli suç şüphesi olmadan tutuklandığı iddiası
kapsamında kaldığı belirtilmiştir. Bakanlık; başvurucunun sözlerinin ifade
özgürlüğünün korumasından faydalanamayacağını, başvurucunun bu sözleriyle terör
örgütü üyesinin eylemlerini meşrulaştırdığını, bu suretle terör örgütünün
propagandasını yaptığını, milletvekili olan bir kişinin terör örgütleriyle
arasına mesafe koyması gerektiğini, başvurucunun tutuklanmasının milletvekili
sıfatını etkilemediğini, Anayasa Mahkemesinin diğer milletvekilleri hakkında
verdiği kararların bu olaya uygulanamayacağını zira somut olayda seçildikten
sonra dokunulmazlığının kaldırılmasının söz konusu olduğunu ileri sürmüştür.
94. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında; ilk derece
mahkemesinin siyasi parti faaliyeti hakkını kullanan bir milletvekili olduğunu
dikkate almadığını, Mecliste yaptığı konuşmaları dışarıda tekrar etmesinin
suçlamaya konu edildiğini, konuşmalarının tamamının siyasi nitelikte olduğunu
ve milletvekilleri açısından çok istisnai durumlar dışında siyasi ifade
özgürlüğünün sınırlandırılamayacağını, tutuklanması nedeniyle yasama
faaliyetlerine katılmasının engellendiğinin açık olduğunu ve tutuklama
tedbirinin ölçüsüz olduğunu ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
95. Anayasa Mahkemesi tutuklama tedbirinin ifade ve basın
özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları
gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken öncelikle
tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi aşıp
aşmadığını değerlendirmekte, daha sonra tutuklamanın hukukiliğine ya da
tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, §§ 92-100; Hidayet
Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§
157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, §§
105-116; Mustafa Ali Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, §§ 61-75; Faysal Sarıyıldız, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, §§ 60-74).
96. Somut olayda tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası
incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için
inandırıcı delillerin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin mevcut
olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 56-89). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında
başvurucunun yalnızca ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
hakları kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve
tutuklandığı iddiası yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir
durum bulunmamaktadır.
97. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade
özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarını ihlal ettiği
iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun
bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA Engin YILDIRIM'ın karşıoyu
ve OYÇOKLUĞUYLA,
3. Tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi
faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
12/9/2018 tarihinde karar verildi.