TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
BEKİR KAYA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/7315)
Karar Tarihi: 16/9/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Burhan ÜSTÜN
Muammer TOPAL
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Fatih HATİPOĞLU
Başvurucu
Bekir KAYA
Vekili
Av. Sabahattin KAYA
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, resen tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapılması ve inceleme sonunda verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararların tebliğ edilmemesi, tutuklanmasının yakınlarına bildirilmemesi, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması ve avukat sayısına ilişkin sınırlama nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların siyasi faaliyet kapsamındaki eylemlere ilişkin olması nedenleriyle siyasi faaliyette bulunma hakkının; açık görüş ve telefonla görüşme hakkının sınırlandırılması nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ve haberleşme hürriyetinin; dışarıdan kitap almaya, mektup göndermeye engel olunması ve bir kısım gazetenin verilmemesi nedenleriyle özel hayata saygı hakkı ve haberleşme hürriyetinin; tek kişilik odada tutulma nedeniyle kötü muamele yasağının; savunma hakkının kısıtlanması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/1/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
8. PKK'nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar tarafından kabul edilmiş, tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün gerçekleştirdiği terörist şiddet, bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağır tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18).
9. Bununla birlikte kamuoyunda demokratik açılım süreci, çözüm süreci ve Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde 2012 yılının son döneminden itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli ölçüde azalmıştır. Ancak Suriye'de son yıllarda yaşanan iç savaşın Türkiye'nin güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olayları yeniden artmaya başlamıştır. Kamuoyunda 6-7 Ekim olayları ve hendek olayları olarak bilinen terör eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım (2), §§ 19-27).
10. Hendek olayları kapsamında PKK tarafından birçok yerleşim yerinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak, bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından şehirlerin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında çok sayıda güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-30).
11. Terör saldırılarının gittikçe yoğunlaştığı ve ülkenin birçok bölgesine yayıldığı bu dönemde, hem güvenlik güçleri hem de siviller hedef alınmıştır. Bu bağlamda PKK tarafından 6/9/2015 tarihinde Yüksekova'da askerî karakola, 28/11/2015 tarihinde Sur'da güvenlik görevlilerine, 13/1/2016 tarihinde Diyarbakır'ın Çınar ilçesinde polis lojmanlarına,24/3/2016 tarihinde Sur'da askerî karakola, 31/3/2016 tarihinde Bağlar'da polis aracına, 11/4/2016 tarihinde Hani'de askerî karakola, 15/4/2016 tarihinde Şırnak'ta güvenlik görevlilerine, 1/5/2016 tarihinde Dicle'de jandarma binasına, 10/5/2016 tarihinde Bağlar'da polis aracına, 12/5/2016 tarihinde Sur'da doğrudan sivillere, aynı gün İstanbul'da askerî servis aracına, 29/5/2016 tarihinde Kulp'ta güvenlik görevlilerine, 30/5/2016 tarihinde Silopi'de polis aracına, 28/6/2016 tarihinde Dicle'de polis aracına, 10/8/2016 tarihinde Sur'da polis ekiplerine, 15/8/2016 tarihinde Bismil'de Bölge Trafik Müdürlüğüne, 9/10/2016 tarihinde Şemdinli'de askerî kontrol noktasına ve 4/11/2016 tarihinde Bağlar'da emniyete ait hizmet binalarına yönelik silahlı ve/veya bombalı saldırılar düzenlenmiş; ayrıca bombalı intihar saldırıları gerçekleştirilmiştir. Bu saldırılarda 60 güvenlik görevlisi ve -aralarında üç çocuk ve Diyarbakır Baro Başkanı'nın da bulunduğu- 51 sivil hayatını kaybetmiş, 308 güvenlik görevlisi ve 289 sivil yaralanmıştır.
B. Başvurucunun Tutuklanmasına İlişkin Süreç
12. Başvurucu 30/3/2014 tarihinde yapılan Yerel Seçim'de Barış ve Demokrasi Partisinden (BDP) Van Büyükşehir Belediyesi başkanı seçilmiş, İçişleri Bakanlığının 16/11/2016 tarihli kararıyla PKK ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle görevden uzaklaştırılmıştır.
13. Başvurucu, Van Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) Van il merkezinde bulunan Karşıyaka Yenimahalle Mezarlığı'nda 1. bölge olarak tabir edilen kısmın PKK/KCK terör örgütü içinde faaliyet gösterirken ölen örgüt üyelerine ayrıldığının ve söz konusu bölgedeki mezar taşlarında terör örgütü mensuplarının kod adlarının ve sözde şehadet tarihlerinin yazıldığının tespit edilmesi üzerine başlatılan soruşturma kapsamında Cumhuriyet savcısının talimatıyla 17/11/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
14. Başvurucunun savunması 17/11/2016 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından alınmıştır. Başvurucunun Savcılıktaki ifade alma işlemi sırasında üç avukatı da hazır bulunmuştur. İfade tutanağında belirtildiğine göre başvurucuya ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin olay ve olgular açıklanmıştır.
15. Başvurucu, savunmasında özetle soruşturma konusu eylemlerin siyasi faaliyetleri esnasında ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında yaptığı açıklamalar olduğunu belirterek suçlamaları kabul etmemiştir. Başvurucunun soruşturma konusu eylemlerle ilgili sorulan sorulara verdiği cevaplar özetle şöyledir:
i. [İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliği tevdi raporu ile ilgili olarak sorulan soruya karşılık]
"Benim tevdi raporundan burada haberim oldu. Söz konusu tevdi raporu usule aykırıdır. Bizim ifademiz dahi alınmadan tevdi raporu süratle hazırlanıp suç ihbarında bulunulmuştur. Tevdi raporu içeriğindeki hususları kabul etmiyorum. Gerçeği yansıtmamaktadır ... Çünkü bizim usule aykırı hiç bir işlemimiz ve eylemimiz söz konusu olmamıştır. Mezarlıklar konusunda Van genelinde sorumluluk alanımızda kırsalda 1050 ilçe merkezde ise 100 küsür mezarlık bulunmaktadır. Karşıyaka Yenimahalle mezarlığı bunlardan sadece birisidir ve 65.000 metre karelik bir alandır. Tamamının peyzajı için ihaleye çıkılmıştır. 1. Bölge olarak tabir edilen alan sosyolojik bir gerçeğin yansımasıdır. Şöyle ki buraya yakınlarını defneden insanlar genellikle Hacıbekir, Seyrantepe gibi köy boşaltmaları neticesinde ilimize yerleşmek zorunda kalan ve çocukları ya da yakınları örgütte hayatını kaybeden insanlardır. O alanı bu kişilerin definlerinin yoğunlaşması bu sosyolojik gerçeğin bir yansımasıdır. Fiili bir durum oluşmuştur. Geçmişten beri bu mezarlık burada vardır. Mezar taşlarını bilmiyorum, kısmen olabilir. Ancak o mezarlık AKP döneminde de yani 2004-2009 yılları arasında da vardı. Etrafının duvarı o dönem yapılmıştır. Biz özel olarak bir alan ayırmadık. Soruşturma dosyası kapsamında bilgisine başvurulan ölen kişilerin yakınları kapılarına polis gittiği zaman bu şekilde ifade vermiş olabilirler, çünkü insanlar böyle bir durumda çocukları için mezar taşı yaptırdıklarını korktukları için söylemeyebilirler. Bu normal ve anlaşılırdır. Biz Belediye olarak ayrı bir alan oluşturulması ve mezar taşlarının düzenlenmesi yönünde bir karar almadık. Kaldı ki 1. Bölge olarak tabir edilen alanda sadece örgüt mensupları değil başkaca kişilerde defnedilmiştir. Yani orası karma bir alandır."
ii. [İhale evrakları arasında bulunan ve terör örgütü mensuplarının defnedildiği ve sözde şehitlik olarak adlandırılan 1. bölgeye ilişkin inşaat mahal listesinde '1. Bölge alanında defni gerçekleştirilen mezarlara yapılacak mermer başlıkların yazıları idarenin isteği doğrultusunda yapılacaktır.' şeklinde şerh/dipnot düşüldüğü şeklindeki bir tespite ilişkin soruya karşılık]
"1. Bölgeye ilişkin neden böyle dipnot düşülmüş bilmiyorum, ancak yinelemek gerekirse 1. Bölge sadece örgütteyken hayatını kaybedenlerin defnedildiği bir alan değildir. Bu bölge çalışması mezarlıklar daha önceden yapılırken kişiler akrabalarının yakınlarının mezarlarına ulaşmakta sıkıntılar çekmekteydi. Bizde bu esnada mezarlıkların peyzajlarını yapmaya çalıştık."
iii. [Z.T. isimli kişinin 'Ben bu işte 63 dönüm olan mezarlığın peyzajını ve bölgelendirilmesini yapmıştım, mezarlık alanına 1 den başlayarak 12 veya 13'e kadar bölgelendirdim.' şeklindeki ifadesine karşılık]
"Benim bu ifadeden kastım dolan mezarlık bölgesinin 1. Bölgeye denk düştüğü anlamındadır."
iv. [''Siz 1. bölge tabir edilen ve şehitlik alanı olarak kullanıldığı iddia edilen alana gittiniz mi? Buradaki mezar taşlarında ölen terör örgütü mensuplarının kod adlarının ve örgüte katılım tarihlerinin yer aldığı mezarları gördünüz mü?" şeklindeki bir soruya karşılık]
"Özel olarak inceleme amaçlı olarak gitmedim. Dolayısıyla özel olarak böyle bir şeyi farketmedim. Mezarlığa en son dün bir parti çalışanımızın kızının ölümü nedeniyle defin için gittim. O zaman da kalabalık olduğu için böyle bir şeyi fark etmedim."
v. [Dosya içeriğinde yer alan görüntü inceleme ve şahıs tespit tutanağına karşılık]
"Tutanaktaki görüntülerdeki kişi benim yukarıda ifademde belirttiğim gibi eski il başkan yardımcımızın kızı örgütteyken ölmüştü dün itibariyle onun defnine katıldım ve Yenimahalle mezarlığına gittim. Mezarlık girişinden sonra namaz alanının karşı tarafına defnedildi. Çevredeki diğer mezarlara tek tek bakmadığım için örgüt mensuplarına ait mi değil mi bilmiyorum."
vi. [Dosya içinde yer alan görüntü çözüm tutanağında 20/12/2015 tarihinde Demokratik Bölgeler Partisi Van İl Başkanlığı organizesinde ve Halkların Demokratik Partisi ve Tutuklu, Hükümlü Yakınları Yardımlaşma Derneği (TUYADDER) Van İl Başkanlıklarının desteği ile düzenlenen 'Abdullah öcalan'ın özgürlüğü Kürt halkı ve ezilen tüm halkların özgürlüğüdür.' adı altındaki yürüyüşe katılıp katılmadığına ve söz konusu görüntülerdeki kişinin kendisi olup olmadığı yönündeki bir soruya karşılık]
"Görüntülerdeki kişi benim, ancak bu yürüyüşü ve hangi ad altında yapıldığını hatırlamıyorum.Ancak genelde partinin etkinliklerini katılırım."
16. Cumhuriyet savcısı 17/11/2016 tarihinde başvurucuyu terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle Van Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısının ilgili kısmı şöyledir:
"...Soruşturma kapsamında Karşıyaka Yenimahalle mezarlığında 1. Bölge olarak tabir edilen kısmın PKK/KCK terör örgütü içerisinde faaliyet gösterirken ölen kişilere ayrıldığının tespit edildiği, söz konusu bölgedeki mezar taşlarında ölen terör örgütü mensuplarının kod adının ve şehadet tarihlerinin yazıldığının tespit olunduğu,
İç İşleri Bakanlığı raporunun ekinde (Ek 20/1) mezarlık alanının kuşbakışı görüntüsünün yer aldığı ve kırmızı alan içerisinde gösterilen yerin terör örgütü mensuplarının defnedildiği ve sözde şehitlik olarak tabir edilen alan olduğu, mavi alan içerisinde gösterilen yerin ise normal vatandaşların defnedildiği alan olduğunun belirlendiği ve belirtildiği,
Soruşturma kapsamında tanık olarak ifadeleri alınan bir kısım ölen terör örgütü mensuplarının yakınlarının 'oğlunun mezarlığını yaptırmadığı ... hazır şekilde boş 3-4 tane daha mezar vardı, yine oğlum gibi PKK'da ölenlerin mezarları vardı ... Ben anladım ki mezarların bir köşesi PKK'lılar için ayrılmıştı', ' ... isimli şahıs biz PKK'da iken şehit düşenlere Yenimahalle mezarlığında şehitlik yapmışız hepsini oraya defnediyoruz, senin oğlunu da oraya defnedeceğiz dedi.' şeklinde beyanlarda bulundukları ve söz konusu mezar taşlarının yapılmasında ve cenazelerin sözde şehitlik tabir edilen alana gömülmelerinde insiyatif sahibi olmadıklarının anlaşıldığı,
Sözde KCK sözleşmesinin 14. maddesinde geçen 'şehit aileleri ile dayanışma ve gaziler komitesinin şehitlerin araştırılması, şehitliklerin geliştirilmesi ve şehit ailelerinin örgütlendirilmesi için çalışır.' şeklinde ibarenin olduğu, şüphelinin KCK sözleşmesi ile uyum içerisinde sözde şehitlikler oluşturdukları, dosya içerisinde mevcut, Yenimahalle Karşıyaka Peyzaj düzenleme işi inşaat mahal listesine dipnot/şerh olarak şehitlik tabir edilen bölgeye ilişkin not 3'te '1. Bölge alanında defni gerçekleştirilen mezarlara yapılacak mermer başlıkları yazıları idarenin isteği doğrultusunda yapılacaktır.' şeklinde ibarenin bulunduğu, bu hususun da ölen terör örgütü mensubu yakınlarının ifadelerini belgesi ile doğruladığı,
Şüphelilerden Bekir Kaya'nın Van Büyükşehir Belediyesi Başkanı olduğu, İç İşleri Bakanlığı tevdi raporunda da açıkça belirtildiği üzere bölücü terör örgütüne destek vermek amacıyla, sözde şehitlik oluşturması kararının belediye çalışanlarının kendi insiyatifi ile yapamayacakları en üst amir olan şüphelinin bu organizasyon içerisinde yer almamasının düşünülemeyeceği kaldı ki dosya içeriğindeki görüntü inceleme ve şahıs tespit tutanağının incelenmesinde şüpheli Bekir Kaya'nın 16/11/2016 tarihinde bizzat 7 Ekim 2016 tarihinde güvenlik güçlerinin yürütmüş olduğu operasyonda öldürülen R.Z.B. isimli örgüt mensubunun sözde şehitlikte defnine bizzat katıldığının anlaşıldığı, şüpheli Bekir Kaya'nın 20/12/2015 tarihinde ise 'Abdullah Öcalan'ın özgürlüğü Kürt halkı ve ezilen tüm halkların özgürlüğüdür.' adı altında düzenlenen yürüyüşe katıldığının tespit olunduğu,
Başka nedenler ve dosya içeriğindeki delillerden anlaşılacağı üzere KCK sözleşmesinin 14. maddesine uygun olarak sözde şehitliklerin şüpheli Bekir Kaya'nın bilgisi dahilinde oluşturulduğu kendisinin de bu organizasyona dahil olduğunu, terör örgütü ile organik bağ ve hiyerarşik ilişki içerisine girilmeksizin, büyükşehir belediyesine ait bir mezarlığın bir kısmının ayrılarak sözde şehitlik yapılmasının düşünülemeyeceği, bu anlamda şüphelinin terör örgütü üyeliği hususunda kuvvetli suç şüphesinin oluştuğu, şüphelinin alınan savunmasında suçlamaları kabul etmediği ancak yukarıda açıklanan hususlar ışığında savunmalarına itibar edilemeyeceği, şüphelinin daha önceden de Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi Hakimliğince terör örgütü üyeliği suçundan yargılandığı ve cezalandırıldığı ancak iddianame tarihinden sonra da eylemlerine devam ettiği,
...
Şüphelilerin üzerilerine atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu anlaşılmakla;
Şüphelilerin üzerilerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi dikkate alınarak 5271 sayılı CMK'nın 100. vd. maddeleri uyarınca ayrı ayrı tutuklanmalarına karar verilmesi kamu adına talep olunur."
17. Anılan talep yazısı sorgu işlemi öncesinde Van 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Sorgu tutanağında, başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı da belirtilmiştir. Bu sırada başvurucunun üç avukatı da hazır bulunmuştur. Başvurucu, Hâkimlikte Savcılık ifadesine benzer beyanlarda bulunarak suçlamaları kabul etmemiştir.
18. Van 2. Sulh Ceza Hâkimliği 18/11/2016 tarihinde, başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... Şüpheli Bekir Kaya hakkında; Bahsi geçen ihalede; KCK sözleşmesi ile uyum içerisinde olan sözde şehitlik olan, Yenimahalle Karşıyaka Peyzaj düzenleme işine inşaat mahal listesine dipnot düşülerek 'şehitlik' tabir edilen bölgede 'mezarlara yapılacak mermer başlıkları yazıları idarenin isteği doğrultusunda yapılacaktır' şeklindeki ibarenin bulunduğu, bu hususun da ölen terör örgütü mensubu yakınlarının ifadelerini belgesi ile doğruladığı, ayrıca şüphelinin 16/11/2016 tarihinde bizzat 7 Ekim 2016 tarihinde güvenlik güçlerinin yürütmüş olduğu operasyonda öldürülen 'R.Z.B.' isimli örgüt mensubunun sözde şehitlikte defnine bizzat katıldığı, şüphelinin 20/12/2015 tarihinde ise 'Abdullah Öcalan'ın özgürlüğü Kürt halkı ve ezilen tüm halkların özgürlüğüdür.' adı altında düzenlenen yürüyüşe katıldığının tespit edildiği, tüm bu hususlar ve tespitler doğrultusunda; şüphelinin terör örgütü üyeliği hususunda kuvvetli suç şüphesinin oluştuğu ... şüphelilerin üzerine atılı suçlamaya ilişkin soruşturma dosyası içerisindeki bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde şüphelilerin üzerine atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller ve tutuklama nedenlerinin bulunduğu, şüphelilerin üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti mevcut delil durumu, atılı suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi ve şüphelilerin üzerine atılı suçun CMK'nın 100. maddesinde sayılan katalog suçlardan olması sebebiyle bir tutuklama nedeninin var sayıldığı, yargılama sonunda şüpheliler hakkında mahkumiyet hükmü tesis edilmesi halindeverilmesi muhtemel cezaya göre tutuklama tedbirinin ölçülü olacağı kanaatine varılarak Van C.Başsavcılığının talebinin kabulü ile şüphelilerin CMK'nın 100. maddesi gereğince ... [tutuklanmasına karar verildi.]"
19. Başvurucunun tutuklama kararına yaptığı 22/11/2016 tarihli itirazı Van 3. Sulh Ceza Hâkimliği 23/11/2016 tarihinde benzer gerekçelerle kesin olarak reddetmiştir.
20. Başsavcılığın 12/1/2017 tarihli talebi üzerine başvurucunun tutukluluk durumunu inceleyen Van 1. Sulh Ceza Hâkimliği 13/1/2017 tarihinde başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
21. Başvurucu, başvuru formunda anılan tutukluluğun devamı kararlarına itiraz ettiğine dair bir bilgi ya da belge sunmamıştır. UYAP üzerinden yapılan incelemede de başvurucunun söz konusu tutukluluk hâlinin devamına dair kararlara itiraz ettiğine ilişkin bir kayda rastlanmamıştır. Bununla birlikte başvurucu, tutukluluk hâlinin devamına dair kararların kendisine tebliğ edilmediğini ileri sürmüştür.
22. Başvurucu 23/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
23. Başsavcılığın 3/6/2017 tarihli ve 2017/825 sayılı iddianamesi ile başvurucunun terör örgütüne üye olma ve kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne silahsız katılarak ihtara rağmen dağılmama suçlarından cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açılmıştır. İddianamede öncelikle PKK/KCK terör örgütü ile ilgili genel bilgilere yer verilerek örgütün çeşitli yapılanmalarından bahsedildikten sonra başvurucunun ve diğer şüphelilerin suçlamaya konu edilen eylemlerinden söz edilmiştir. Öte yandan iddianame ile başvurucunun yanı sıra yedi şüpheli hakkında terör örgütüne üye olma ve terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme suçlarından davalar açılmıştır.
24. İddianamede başvurucuya yöneltilen suçlamaya esas olgular özetle şöyledir:
i. Suç tarihinde başvurucunun Van Büyükşehir Belediyesi başkanı olduğu belirtilerek KCK sözleşmesinin bir gereği olarak ve örgüte destek vermek amacıyla sözde şehitlik oluşturulması kararının -Yenimahalle Karşıyaka Peyzaj Tasarımı ve Çevre Düzenleme İşi ihalesinin nihai olur mercii olarak- başvurucu tarafından alındığı ve diğer şüphelilerle birlikte uygulamaya konulduğu iddia edilmiştir.
ii. Dosyada mevcut olan görüntü inceleme ve şahıs tespit tutanağına göre 7/10/2016 tarihinde güvenlik güçlerinin yaptığı operasyonda öldürülen R.Z.B. isimli örgüt mensubunun 16/11/2016 tarihinde sözde şehitlikte yapılan defin işlemine başvurucunun da katıldığı belirtilmiştir.
iii. Başvurucunun 20/12/2015 tarihinde "Abdullah Öcalan'ın özgürlüğü Kürt halkı ve ezilen tüm halkların özgürlüğüdür." adı altında düzenlenen yürüyüşe katıldığı belirtilmiştir.
iv. Van Büyükşehir Belediyesinin toplu taşıma hizmetinde 19/9/2016 tarihinde meydana gelen aksama üzerine konuya ilişkin olarak emniyet görevlilerince yapılan araştırma sonucunda tutulan tutanağa göre KHK ile Erciş Belediyesine kayyum atanmasını protesto etmek amacıyla Van Büyükşehir Belediyesinin talimatıyla belediye otobüslerinin faaliyet göstermediklerinin tespit edildiği belirtilmiştir. Bu bağlamda Van Defterdar Yardımcısı tarafından düzenlenen 1/12/2016 tarihli rapora göre 18/9/2016 tarihinde daire başkanlarının katıldığı bir toplantıda başvurucunun protesto eylemini gizlemek amacıyla -genel işleyişin aksine bir talimatla- araçların tamamının bakıma alınması talimatını verdiği, kaldı ki Van Büyükşehir Belediyesi İkmal Bakım Daire Başkanlığından alındığı belirtilen 22/11/2016 tarihli yazıya göre söz konusu tarihte toplu bakım ve onarımı gösterir herhangi bir belge olmadığının anlaşıldığı, yine protesto eylemleri kapsamında 20/9/2016 tarihinde belirli bir süre çöp toplama işleminin yapılmadığının da tespit edildiği belirtilmiştir. Başsavcılık başvurucunun söz konusu protesto eylemlerini -Millî İstihbarat Teşkilatı ve Van İl Emniyet Müdürlüğünce yapılan tespitlere göre- PKK/KCK'nın üst düzey yöneticileri tarafından 2016 yılı Eylül ayında kayyum atamalarına karşı örgütün hareket tarzının ne olacağına ilişkin olarak "kayyum atanan belediyelerde dayanışma amacı ile protesto eylemlerinin düzenleneceği ve iki saatlik toplu iş bırakma eylemi gerçekleştirileceği" yönündeki talimat doğrultusunda gerçekleştirdiğini iddia etmiştir.
v. Van Büyükşehir Belediyesinin %96 pay ile ortağı olduğu Mavi Kent A.Ş.nin eski Yönetim Kurulu üyeleri olan başvurucu ve diğer şüpheli C.K. tarafından işveren temsilcileri sıfatıyla 14/7/2015 tarihli toplu iş sözleşmesi gereğince kesinti yapılarak31/10/2016 tarihli ve 677 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında KHK kapsamında terör bağlantısı nedeniyle kapatılan Van Yoksullukla Mücadele Derneğine kaynak aktarıldığı, bu bağlamda söz konusu sözleşmenin geçici 4. maddesi uyarınca işçi ücretlerinden destek ve yardım adı altında aylık 10 TL olmak üzere 2015 yılında 20.950 TL ve 2016 yılında 34.720 TL olmak üzere toplam 55.670 TL kesinti yapıldığı, bu paranın Şirketin bir bankadaki hesabında tutulduktan sonra 17/3/2016 tarihinde 24.420 TL ve 19/8/2016 tarihinde 15.000 TL olmak üzere toplam 39.420 TL'sinin 677 sayılı KHK kapsamında kapatılan Van Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneğine aktarıldığının tespit edildiği belirtilmiştir.
25. Başsavcılık, tüm bu hususlar ve dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun PKK/KCK terör örgütü ile organik bağ ve hiyerarşik ilişki içinde olduğunu ileri sürerek terör örgütüne üye olma suçunu işlediğini iddia etmiştir.
26. Van 2. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 21/6/2017 tarihinde 3/6/2017 tarihli iddianameyi kabul etmiş ve E.2017/216 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. Mahkeme 30/12/2016 tarihinde tensiben başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir.
27. Öte yandan Başsavcılığın 21/6/2017 tarihli ve 2017/921 sayılı iddianamesiyle terör örgütüne üye olma, 21/6/2017 tarihli ve 2017/923 sayılı iddianamesiyle terör örgütüne üye olma, 21/6/2017 tarihli ve 2017/926 sayılı iddianamesiyle terör örgütüne üye olma, 21/6/2017 tarihli ve 2017/930 sayılı iddianamesiyle terör örgütüne üye olma ve suç örgütlerinin isimlerini kullanarak tehditte bulunma, 4/1/2018 tarihli ve 2018/23 sayılı iddianamesiyle terör örgütüne üye olma, 7/3/2018 tarihli ve 2018/437 sayılı iddianamesiyle terör örgütüne üye olma, 21/2/2018 tarihli ve 2018/340 sayılı iddianamesiyle terör örgütüne üye olma suçlarından cezalandırılması istemiyle -tutuklamaya konu edilmeyen eylemler nedeniyle- başvurucu hakkında aynı yer ağır ceza mahkemesinde dava açılmıştır. İddianamelerde başvurucunun suçlamaya konu eylemlerine yer verilerek terör örgütü PKK'ya destek sağladığı belirtilmiş ve söz konusu eylemleri örgüt hiyerarşisi içinde gerçekleştirdiği iddia edilmiştir. Mahkeme, bu iddianameleri de kabul etmiş; açılan kamu davalarını tensiple birlikte E.2017/216 sayılı ana dosyayla birleştirmiş ve yargılamaya bu dosya üzerinden devam etmiştir.
28. Mahkemece 8/9/2017 tarihinde yapılan ilk duruşmada başvurucunun savunması alınmıştır. Başvurucu Savcılıktaki savunmasına benzer beyanlarda bulunmuştur. Mahkeme duruşma sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
29. Mahkeme 18/10/2018 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle 7 yıl 15 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmen tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Kararda, başvurucunun güvenlik güçlerince öldürülen bir PKK mensubunun sözde şehitlik olarak düzenlenen yerde gerçekleştirilen cenaze törenine katılması, PKK'nın talimatları doğrultusunda gerçekleştiği belirtilen ve açık bir şekilde PKK'nın propagandasının yapıldığı gösteri ve toplantılara katılması, PKK ile irtibatlı oldukları gerekçesiyle bir kısım belediye başkanının görevden uzaklaştırılmasını protesto etmek için Van Büyükşehir Belediyesinde temizlik ve ulaşım hizmetlerinin durdurulması yönünde talimat vermesi, PKK mensupları için sözde şehitlik yapılmasına, Belediyenin cenaze hizmetleri dışına çıkarak terör örgütü mensupları için düzenlenen alandaki mezar taşlarını özel olarak yaptırıp örgüt üyelerinin kod adlarının mezar taşlarına yazmasına izin vermesi, ayrıca PKK ile irtibatlı olduğu belirtilen derneklere para aktarması şeklinde gerçekleştirdiği belirtilen eylemlerinin mahkûmiyet kararına esas alındığı anlaşılmaktadır. Kararda başvurucunun konutunda yapılan aramada terör örgütü liderine ait "Nasıl Yaşamalı" ve -hakkında toplatma kararı olduğu belirtilen- "Delila Bir Genç Kadın Gerillanın Günlükleri" isimli kitapların ele geçirilmiş olmasına da yer verilmiştir.
30. Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesi 9/1/2020 tarihinde başvurucunun istinaf talebinin esastan reddine karar vermiştir.
31. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla temyiz aşamasında derdesttir ve başvurucunun hükmen tutukluluk durumu devam etmektedir.
32. Öte yandan başvurucu, İçişleri Bakanlığı tarafından 16/12/2016 tarihinde verilen görevden uzaklaştırma kararı ve yerine Van Valisi'nin görevlendirilmesi işlemine karşı yürütmenin durdurulması istemli olarak 12/1/2017 tarihinde Van İdare Mahkemesinde iptal davası açmıştır.
33. Van 1. İdare Mahkemesi 15/3/2017 tarihinde yürütmenin durdurulmasına ilişkin talebi kanuni şartların gerçekleşmediği gerekçesiyle reddetmiştir. Mahkeme 2/11/2017 tarihinde ise görevden uzaklaştırma ve yerine atama yapılması işlemlerinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna vararak her iki işlem yönünden iptal davasının reddine karar vermiştir.
34. Karar, yasal süresi içinde taraflarca kanun yoluna başvurulmadığından 16/1/2018 tarihinde kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
35. 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 47. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
"Görevleriyle ilgili bir suç nedeniyle haklarında soruşturma veya kovuşturma açılan belediye organları veya bu organların üyeleri, kesin hükme kadar İçişleri Bakanı tarafından görevden uzaklaştırılabilir.
Görevden uzaklaştırma kararı iki ayda bir gözden geçirilir. Devamında kamu yararı bulunmayan görevden uzaklaştırma kararı kaldırılır."
36. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bendi şöyledir:
"1. İdari dava türleri şunlardır:
a) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, [...]"
37. 2577 sayılı Kanun'un "Üst makamlara başvurma" kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:
"1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.
2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.
3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır.”
38. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için ayrıca bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 64-89.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
39. Mahkemenin 16/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
40. Başvurucu, terör örgütü ile herhangi bir bağlantısının bulunmadığını ve tutuklamaya konu eylemlerinin suç oluşturmadığını belirterek kuvvetli suç şüphesi olmadığı hâlde tutuklanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca sırf mensubu olduğu parti nedeniyle ayrımcılık yapıldığını ve bu nedenle tutuklandığını ileri sürerek eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
41. Bakanlık görüşünde; tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin ortaya konulduğu ileri sürülerek tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın özel koşulları ile sulh ceza hâkimlikleri tarafından verilen kararların içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği belirtilmiştir.
42. Bakanlık görüşünde ayrıca soruşturma konusu suç için öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de gözönünde tutulduğunda başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun savunulamayacağı ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde, bu hususlar dikkate alınarak başvurucunun tutuklanmasında herhangi bir keyfiyetin bulunmadığı hususuna vurgu yapılmış ve tutuklamanın hukuki olmadığına dair şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez bulunması gerektiği ifade edilmiştir.
b. Değerlendirme
43. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
44. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
45. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik Yönünden
46. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
47. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme, Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
48. Türkiye'de 21/7/2016 tarihinde ilan edilen olağanüstü hâlin temel nedeni 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe teşebbüsüdür. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi Aydın Yavuz ve diğerleri kararında doğrudan darbe teşebbüsü kapsamındaki eylemler dolayısıyla yürütülen bir soruşturmada; Selçuk Özdemir ([GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017) kararında ise -doğrudan darbe teşebbüsüyle bağlantılı olmasa da- teşebbüsün arkasındaki yapılanma olan -ve sonrasında bir terör örgütü olduğuna karar verilen- FETÖ/PDY ile bağlantılı eylemlerle ilgili olarak yürütülen bir soruşturmada uygulanan tutuklama tedbirlerinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal edip etmediğini incelerken Anayasa'nın 15. maddesini dikkate almıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 237-241; Selçuk Özdemir, § 57).
49. Bununla birlikte olağanüstü hâl sürecine ilişkin belgeler incelendiğinde olağanüstü hâlin ilanında ve devam ettirilmesinde darbe teşebbüsünün ve FETÖ/PDY'nin yanı sıra diğer terör örgütlerinin kamu düzeni ve millî güvenlik üzerinde oluşturdukları tehdit ve tehlikenin de etkili olduğu anlaşılmaktadır (ayrıntılar için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 227). Somut olayda başvurucu hakkında olağanüstü hâl döneminde uygulanan tutuklama tedbirine konu suçlama olağanüstü hâlin ilanına neden olan olgulardan biri olan terörle (PKK terör örgütüyle) bağlantılıdır.
50. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Nitekim Anayasa Mahkemesi Hizbullah terör örgütüyle bağlantılı bir suçtan ceza infaz kurumunda hükümlü olan bir başvurucunun olağanüstü hâlin devamı süresince uzaktan eğitim sınavlarına girişine izin verilmemesinin eğitim hakkını ihlal ettiği iddiasını incelerken Anayasa'nın 15. maddesini dikkate almıştır (Mehmet Ali Eneze, B. No:2017/35352, 23/5/2018, §§ 29-31). Bu inceleme sırasında öncelikle tedbirin başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek ve aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (tutuklama tedbiri yönünden bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden
(1) Genel İlkeler
51. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 110-124.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
52. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, PKK silahlı terör örgütünün üyesi olma suçundan 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
53. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
54. Kamuoyunda hendek olayları olarak bilinen terör olaylarının yaşandığı dönemde PKK -aralarında başvurucunun protesto eylemine katıldığı Van'ın da bulunduğu- Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki bazı yerleşim yerlerinde cadde ve sokaklara hendekler kazıp barikatlar kurmak ve bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirmek suretiyle şehirlerin bir kısmında hâkimiyet sağlamaya çalışmıştır. Güvenlik görevlileri; bu hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması, böylelikle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmıştır. Bu kapsamda birçok operasyon gerçekleştirilmiş, bu operasyonlarda çok sayıda ağır silah ve patlayıcı madde ele geçirilmiş, hendekler kapatılmış, barikatlar kaldırılmış ve ayrıca çok sayıda terörist etkisiz hâle getirilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-30).
55. Başvurucunun tutuklanmasına karar veren Van 2. Sulh Ceza Hâkimliği, başvurucuyla ilgili bazı olgu ve olaylara değinerek PKK silahlı terör örgütünün üyesi olma suçu yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır (ayrıntı için bkz. § 18).
56. Bu bağlamda soruşturma makamlarınca yapılan tespitlere göre suç tarihinde Van Büyükşehir Belediyesi başkanı olan başvurucunun PKK/KCK sözleşmesi doğrultusunda örgüte destek vermek amacıyla sözde şehitlik oluşturulması yönünde karar aldığı ve böylelikle Belediye tarafından, ölen terör örgütü üyeleri için -üzerinde ölen kişinin kod adının da yazılı olduğu- mezar taşlarının yaptırıldığı, PKK/KCK'nın üst düzey yöneticileri tarafından 2016 yılı Eylül ayında kayyum atamalarına karşı örgütün hareket tarzının ne olacağına ilişkin olarak "kayyum atanan belediyelerde dayanışma amacı ile protesto eylemlerinin düzenleneceği ve iki saatlik toplu iş bırakma eylemi gerçekleştirileceği" yönündeki talimat üzerine KHK ile bazı belediyelere kayyum atanmasını protesto etmek amacıyla 18/9/2016 tarihinde Van Büyükşehir Belediyesinde başvurucunun da katıldığı toplantıda alınan karar uyarınca 19/9/2016 tarihinde Van Büyükşehir Belediyesine ait otobüslerin faaliyet göstermediği, başvurucunun protesto eylemini gizlemek amacıyla -genel işleyişin aksine- araçların tamamının bakıma alınması talimatını verdiği, yine protesto eylemleri kapsamında 20/9/2016 tarihinde Belediye tarafından belirli bir süre çöp toplama işleminin yapılmadığının da tespit edildiği, böylece başvurucunun örgüt hiyerarşisi içinde ve örgütün talimatları doğrultusunda söz konusu eylemleri gerçekleştirdiği iddia edilmiştir (ayrıntı için bkz. § 18).
57. İddianamede ise tutuklama kararında belirtilen hususların yanı sıra başvurucunun belli bir süre yönetim kurulu üyeliğini yaptığı bir şirketin çalışanlarının ücretlerinden toplu iş sözleşmesi kapsamında destek ve yardım adı altında aylık 10 TL olarak kesilen toplam 39.420 TL'nin terör örgütü PKK ile bağlantısı nedeniyle KHK ile kapatılan Van Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneğine aktarıldığının tespit edildiği belirtilerek başvurucunun da terörle bağlantılı olan adı geçen derneğe para aktarma eyleminden sorumlu olduğu ve örgüte destek sağladığı iddia edilmiştir (bkz. § 24).
58. Buna göre başvurucu tarafından terör örgütü üyeleri için örgütün talimatları doğrultusunda mezarlık içinde "şehitlik" adı altında özel bir alan oluşturmak suretiyle ve normal vatandaşlar için sağlanan mezarlık hizmetleri dışında özel bir uygulama ile örgüt mensuplarının kod adlarının da yazıldığı mezar taşları yaptırılmasının ve bir kısım belediye başkanının görevden uzaklaştırılmasını protesto etmek amacıyla örgütün üst düzey yöneticilerinin aldığı kararlar doğrultusunda örgüt tarafından verilen talimatlar uyarınca belediye hizmetlerinin yerine getirilmemesinin -başvurucunun konumu, PKK kaynaklı şiddetin ve ona karşı yürütülen mücadelenin suç tarihinde devam ediyor olması ve bu mücadelenin ülke güvenliği açısından önemi dikkate alındığında- soruşturma makamlarınca tutuklamanın hukukiliği bağlamında PKK ile bağlantılı bir suçlama bakımından kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi temelsiz ve keyfî değildir.
59. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
60. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen terör örgütüne üye olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 18) isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. § 24; Gülser Yıldırım (2), § 148).
61. Somut olayda Van 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunun niteliğine, suçun işleniş şekline, suça ilişkin kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına, kaçma şüphesine ve suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 18).
62. Buna göre somut olayın özelliği ve Hâkimlik tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
63. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
64. Öncelikle örgüt suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64).
65. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Hâkimliğin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 18) keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
67. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde) bu hakka dair yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
2. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
68. Başvurucu; tutukluluğun devamına dair kararların tutukluluğun devamını meşru kılacak yeterli gerekçe içermediğini belirterek Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
69. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına yönelik herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
70. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
71. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
72. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
73. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş ise hüküm kesinleşmemiş olsa da 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B. No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
74. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 18/10/2018 tarihinde mahkûmiyetine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
75. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Resen Yapılan Tutukluluk İncelemelerine İlişkin İddia
76. Başvurucu; resen yapılan tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapıldığını ve inceleme sonucunda verilen kararların kendisine ve yakınlarına tebliğ edilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
77. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına yönelik herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
78. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca hürriyeti kısıtlanan bir kimsenin kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı bulunmaktadır. Burada belirtilen bir yargı merciine başvurma hakkı, suç isnadıyla hürriyetinden yoksun bırakılan kimseler bakımından tahliye talebinin yanı sıra tutuklama, tutukluluğun devamı ve tahliye talebinin reddi kararlarına karşı yapılan itirazların incelenmesi sırasında da uygulanması gereken bir güvencedir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123; Ali Efendi Peksak, B. No: 2017/29428, 17/7/2019, § 84).
79. Bununla birlikte 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesine göre şüpheli veya sanığın istemi olmaksızın tutukluluğun resen incelenmesi durumunda hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine başvurma hakkı kapsamında bir değerlendirme yapılmadığından bu incelemeler Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamına dâhil değildir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 32; Faik Özgür Erol ve diğerleri, B. No: 2013/6160, 2/12/2015, § 24; Ali Efendi Peksak, § 85).
80. Bireysel başvuruya konu, başvurucu hakkındaki tutukluluk incelemelerinin 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesine göre yapıldığı görülmektedir. Söz konusu incelemelerin başvurucunun tahliye talebini ya da hakkında verilen tutukluluğun devamına ilişkin karara yapılan itirazı değerlendirmek üzere yapılmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla tutukluluğun gözden geçirilmesi yönünde resen yapılan bu incelemeler Anayasa'nın 19. maddesinin kapsamına dâhil olmadığından konu bakımından mahkemenin yetkisi kapsamı dışında kalmaktadır (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Hidayet Karaca (2), B. No: 2015/7254, 12/12/2018, §§ 73, 74).
81. Açıklanan gerekçelerle bireysel başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Tutuklama Kararının Yakınlarına Tebliğ Edilmediğine veya Bildirilmediğine İlişkin İddia
82. Başvurucu, tutuklama kararının yakınlarına tebliğ edilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
83. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına yönelik herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
84. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin altıncı ve sekizinci fıkraları bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
85. Anayasa'nın 19. maddesinin altıncı fıkrasında "Kişinin yakalandığı veya tutuklandığı, yakınlarına derhal bildirilir." denilmek suretiyle bir kişi hakkında yakalama veya tutuklama tedbirlerine başvurulması durumunda bunun yakalanan veya tutuklanan kişinin yakınlarına derhâl bildirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Buna göre bir kimse hakkında ilk kez tutuklama kararı verildiğinde bunun tutuklunun yakınlarına ivedilikle haber verilmesi Anayasa'dan kaynaklanan bir güvencedir.
86. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye'nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir.
87. Tutuklanan kişilerin tutuklandıklarının yakınlarına bildirilmesi Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınmış olmakla birlikte Sözleşme'de düzenlenen haklardan değildir. Dolayısıyla başvurucunun ihlal edildiğini ileri sürdüğü tutuklandığının yakınlarına bildirilmesi hususunun Anayasa ve Sözleşme ile buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokollerin ortak koruma alanına girmediği anlaşılmaktadır.
88. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının yakınlarına bildirilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
89. Başvurucu; soruşturma dosyasında bulunan kısıtlama kararı nedeniyle hakkında toplanan delillerin neler olduğunu bilemediği için etkin bir savunma geliştiremediğini, bu nedenle tutuklama kararına etkili şekilde itiraz edemediğini ileri sürmüştür.
90. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına yönelik herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
91. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
92. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
93. Olağanüstü hâl ilanına konu olaylar kapsamında suçlanan başvurucunun tutuklanmasına karar verildiği tarihte olağanüstü hâl devam etmektedir. Bu itibarla soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiası Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında incelenecektir. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasına karar veren mercinin başta Anayasa'nın 19. maddesi olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı davranıp davranmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (bkz. §§ 46-50).
94. Genel ilkeler için bkz. Muammer Koçan, B. No: 2016/56282, 26/9/2019, §§ 94-98.
95. Başvuru formunda, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlandığı ileri sürülmüş ancak iznin verilmemesine neden olan kararın Savcılık ya da hangi mahkeme tarafından hangi tarihte verildiğine ilişkin bir açıklamada bulunulmamıştır.
96. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararının daha sonra kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla birlikte Mahkemece iddianamenin kabul edildiği 21/6/2017 tarihi itibarıyla kısıtlılık 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır (bkz. § 26).
97. Başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu olan suçlamaların ve buna ilişkin olguların Savcılıkta ifadesi alınırken ve sorgu esnasında yöneltilen sorularda başvurucuya açıklandığı, başvurucunun da ifadesinde anılan suçlamalarla ilgili beyanda bulunduğu görülmektedir (bkz. §§ 15, 17).
98. Öte yandan tutukluluğa itiraz dilekçesinde, başvurucu müdafii tarafından suçlamaların esasına ilişkin olarak da savunma yapılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
99. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunma ve itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında yaklaşık birkaç ay devam eden soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlama nedeniyle başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının kabulü mümkün görülmemiştir.
100. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
101. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması suretiyle yapıldığı iddia olunan müdahalenin Anayasa'nın 19. maddesinde bu hakka dair yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
6. Avukat Sayısının Sınırlandırılmasına İlişkin İddia
102. Başvurucu, KHK ile getirilen en fazla üç avukatla savunma yapılabileceği yönündeki sınırlama nedeniyle savunma hakkının kısıtlandığını ileri sürerek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
103. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına yönelik herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
104. 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin (3), 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, §§ 19, 20).
105. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
106. Somut olayda başvurucu, KHK hükmü uyarınca en fazla üç avukat ile savunma yapılabileceği yönünde sınırlama getirilmesi nedeniyle savunma hakkının sınırlandırıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu, başvuru formunda ve eklerinde hangi KHK hükmü ile sınırlama getirildiğine ve söz konusu sınırlandırmanın kendisi hakkında ne şekilde uygulandığına dair herhangi bir açıklamada bulunmamıştır.
107. Bu bağlamda 3/10/2016 tarihli ve 676 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında KHK'nın 1. maddesi ile (1/2/2018 tarihli ve 7070 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun'un 1. maddesi ile aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.) 5271 sayılı Kanun'un 149. maddesinin (2) numaralı fıkrasına "Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından yürütülen kovuşturmalarda, duruşmada en çok üç avukat hazır bulunabilir." şeklinde bir cümle eklenmek suretiyle kovuşturma aşamasında duruşmalarda bulunabilecek avukat sayısına ilişkin düzenleme yapıldığı, aynı fıkranın birinci cümlesinde ise "Soruşturma evresinde, ifade almada en çok üç avukat hazır bulunabilir." şeklinde bir düzenlemenin zaten mevcut olduğu görülmektedir.
108. Bu kapsamda başvurucunun bireysel başvuru yaptığı tarihte Başsavcılık tarafından henüz iddianamenin düzenlenmemiş olduğu, dolayısıyla başvurucu hakkında kovuşturma aşamasının başlamadığı görülmektedir (bkz. § 26). Dolayısıyla başvurucu KHK ile kovuşturma aşamasına ilişkin olarak getirilen -ve bireysel başvuru yapıldığı tarih itibarıyla kendisi hakkında henüz uygulanması söz konusu olmayan- düzenleme nedeniyle ne şekilde savunma hakkının kısıtlandığını açıklamamıştır.
109. Dolayısıyla somut olayda başvurucu, ihlal iddiasına ilişkin delillerini sunma ve temel hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Sonuç olarak başvurucu tarafından bu kısımda ileri sürülen şikâyetin temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
110. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Siyasi Faaliyette Bulunma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
111. Başvurucu, belediye başkanı olduğunu belirterek tutuklanması ve yerine kayyum atanması nedeniyle siyasi faaliyette bulunma hakkının ve toplantı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
112. Bakanlık görüşünde; belediye başkanı olarak seçilen başvurucunun tutuklanması nedeniyle siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği iddiasının Sözleşme'nin uygulanmasına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları karşısında Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kaldığı belirtilerek konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.
2. Değerlendirme
113. Anayasa'nın 67. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasî parti içinde siyasî faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir."
114. Başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 67. maddesinin birinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
115. Bir anayasal hak ihlali iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi dâhilinde olabilmesi için başvurucu tarafından dayanılan hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olması, Sözleşme ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamında yer alması gerekir. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun esasının incelenmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18; Mehmet Haberal, § 106).
116. Anayasa'nın 67. maddesinde seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma hakkı güvence altına alınmıştır. Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı, demokrasinin en önemli ilkelerinden biri olarak kabul edilmelidir. Şüphesiz anılan haklar, hukukun üstünlüğüne dayanan etkili ve anlamlı bir demokrasinin temellerinin kurulması ve sürdürülmesi için hayati öneme sahiptir (Nejdet Atalay, B. No: 2014/184, 16/7/2014, § 59).
117. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi gerekir.
118. AİHM, Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 3. maddesindeki serbest seçim hakkını yasama organının seçimi ya da bu organın iki meclisi varsa en azından bir meclisin seçimi ile sınırlı olarak değerlendirmektedir (Gorizdra/Moldova (k.k.), B. No: 53180/99, 2/7/2002, hukuk kısmı, § 2).
119. AİHM; serbest seçim hakkının kapsamını yasama yetkisine sahip olmayan yerel yönetimlerin seçimlerini içerecek kadar genişletmemiş ve yerel seçimlerin ulusal yasaları yerel düzeyde uygulayarak parlamentonun desteklenmesi işlevine sahip olduğunu belirtmiştir. AİHM ayrıca belediye seçimlerinin (Cherepkov/Rusya), bölgesel seçimlerin (Malarde/France (k.k.), B. No: 46813/99, 5/9/2000), il genel meclisi seçimlerinin (Vito Sante Santoro/Italy, B. No: 36681/97, 16/1/2003), belediye, ilçe ve bölge meclisi seçimlerinin (Mółka/Poland (k.k.), B. No: 56550/00, 11/4/2006) Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 3. maddesinde belirlenen serbest seçim hakkının kapsamında olmadığına karar vermiştir.
120. Somut olayda belediye başkanı olarak seçilen başvurucunun tutuklanması nedeniyle siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği iddiası, Sözleşme'nin uygulanmasına ilişkin AİHM içtihatları karşısında Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalmaktadır. Zira anılan iddianın temeli, yasama organına değil yerel yönetimlere ilişkindir (Nejdet Atalay, § 62; Nevzat Azak, B. No: 2014/973, 5/4/2017, § 35).
121. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğu nedeniyle siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Telefonla Haberleşme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
122. Başvurucu ailesi ile telefonla görüşme hakkının haftada bir yerine iki haftada bir olacak şekilde sınırlandırılması ve ailesi dışındaki üç kişiyle görüşmesinin tamamen yasaklanması nedeniyle maddi ve manevi varlığının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
123. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına yönelik herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
124. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun bu bölümdeki şikâyetleri aile hayatına saygı hakkı ve haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmiştir.
125. 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin KHK'nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca terör suçlarından tutuklu bulunan kişilerin olağanüstü hâlin devamı süresince telefonla haberleşme hakkından ancak on beş günde bir ve ilgili bentte sayılan kişilerle sınırlı olarak on dakikayı geçmemek üzere faydalanabileceklerine ilişkin uygulama Anayasa Mahkemesince aile hayatına saygı hakkı ve haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmiştir (Bayram Sivri, B. No: 2017/34955, 3/7/2018, § 42).
126. Bu çerçevede olağanüstü hâl koşullarının gerektirdiği kamu düzeninin korunması ihtiyacı ile ceza infaz kurumunun güvenliğini ve disiplinini sağlama amacı doğrultusunda -isnat edilen suçun ağırlığı da dikkate alınarak- başvurucunun aile fertleriyle olan ilişkisinin sürdürülmesini engellemeyen telefonla haberleşme hakkının sınırlandırılması şeklindeki söz konusu müdahalede kamu makamları tarafından güdülen meşru amaç ile başvurucunun bireysel yararı arasında adil bir dengenin kurulduğu, demokratik toplumda gerekli olan müdahalenin ulaşılmak istenen amaçla ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır (Bayram Sivri, § 71).
127. Somut olayda başvurucu hiçbir şekilde telefonla görüşemediğini iddia etmemiştir. Başvurucu KHK ile getirilen sınırlama kapsamında uygulama yapılmasından şikâyetçi olmuştur. Dolayısıyla başvurucunun şikâyeti yönünden anılan karardan ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.
128. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Açık Görüş Hakkının Sınırlandırıldığına İlişkin İddia
129. Başvurucu, açık görüş hakkının iki ayda bir olacak şekilde belirlenmesi nedeniyle maddi ve manevi varlığının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
130. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına yönelik herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
131. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan hak arama yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
132. Başvurucunun anılan şikâyetiyle ilgili olarak 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun 4. maddesinde, bu uygulamalara ilişkin şikâyetleri karara bağlama konusunda infaz hâkimliğinin görevli olduğu belirtilmiştir. Bireysel başvuru dosyası incelendiğinde ise başvurucunun bu şikâyetine ilişkin olarak infaz hâkimliğine başvuruda bulunduğu hususunda herhangi bir bilgi ya da belgeye rastlanmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal hak arama yollarını tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durum bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
133. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Diğer İhlal İddiaları
134. Başvurucu; tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumuna dışarıdan kitap kabul edilmemesi ve mektup göndermesine engel olunması nedeniyle düşünce ve kanaatlere ulaşma hakkından yoksun kaldığını, bir kısım gazetenin verilmemesi nedeniyle de haber alma hürriyetinin engellendiğini iddia etmiştir.
135. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına yönelik herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
136. 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin (3), 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, §§ 19, 20).
137. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, § 24).
138. Somut olayda başvurucu, söz konusu ihlal iddialarını somut olgularla yeterince açıklamadan ve Anayasa maddeleriyle ilişkilendirmeden soyut olarak ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu, söz konusu kısıtlamaların kendisi hakkında ne şekilde uygulandığını ve anılan hususlara dair varsa başvuru yollarını tüketip tüketmediğini sistematik, anlaşılabilir seviyede ve denetime elverişli olacak şekilde açıklamamıştır. Bu bağlamda soyut olarak ileri sürülen bu şikâyetlerden yola çıkarak söz konusu hususlara ilişkin olarak başvurucuyla ilgili tüm uygulamaların inceleme ve değerlendirme konusu yapılması ise Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurunun nasıl yapılması gerektiğine ilişkin mevcut içtihatları dikkate alındığında mümkün gözükmemektedir.
139. Dolayısıyla somut olayda başvurucu; ihlal iddiasına ilişkin delillerini sunma, temel hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Sonuç olarak başvurucu tarafından bu kısımda ileri sürülen iddiaların oldukça karmaşık olarak ve soyut şekilde dile getirildiği, şikâyetlerin temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
140. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
141. Başvurucu, tabi olması gereken infaz rejimi yerine tek kişilik odada tutulduğunu ve tecrit edildiğini ileri sürerek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
142. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına yönelik herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
143. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan hak arama yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
144. Başvurucunun anılan şikâyetiyle ilgili olarak 4675 sayılı Kanun'un 4. maddesinde bu uygulamalara ilişkin şikâyetleri karara bağlama konusunda infaz hâkimliğinin görevli olduğu belirtilmiştir. Bireysel başvuru dosyası incelendiğinde ise başvurucunun bu şikâyetine ilişkin olarak infaz hâkimliğine başvuruda bulunduğu hususunda herhangi bir bilgi ya da belgeye rastlanmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal hak arama yollarını tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durum bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
145. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
146. Başvurucu, idari soruşturma yapılmadan ve savunma hakkı verilmeden görevden uzaklaştırılması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
147. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına yönelik herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
148. Başvurucu 30/3/2014 tarihinde yapılan Yerel Seçim'de Van Büyükşehir Belediyesi başkanı seçilmiş, İçişleri Bakanlığının 16/11/2016 tarihli kararı ile görevden uzaklaştırılmıştır.
149. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak aramayoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan hak arama yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
150. İdari işlemler, idarenin kamu kudretini kullanarak tesis ettiği, tek yanlı irade açıklaması ile hukuksal sonuç doğuran, başka bir deyişle hukuk düzeninde değişiklik yapan işlemlerdir. İdari işlemlere karşı idari yargıda 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde tanımlanan iptal davası açılabileceği gibi idari işlemler nedeniyle bir zarar doğmuşsa bunun giderilmesi için aynı fıkranın (b) bendinde belirtilen tam yargı davası açılması imkânı da bulunmaktadır.
151. Öte yandan anılan Kanun’un 11. maddesinde ise idare tarafından bir idari işlemin tesis edilmesi durumunda ilgililerin dava açmadan önce bu işlemin kaldırılmasını, geri alınmasını, değiştirilmesini veya yeni bir işlem yapılmasını üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açma süresi içinde isteyebilecekleri belirtilmiştir.
152. Başvurucunun anılan şikâyetiyle ilgili olarak idari bir işlem olan görevden uzaklaştırma kararının iptali için idari yargıda dava açabileceği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda bireysel başvuru dosyası incelendiğinde başvurucunun bu şikâyetine ilişkin olarak idari yargıda açtığı iptal davasının Van 1. İdare Mahkemesince reddedildiği, başvurucunun anılan karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmadığı ve kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır (bkz. § 34). Dolayısıyla başvurucunun hukuk sisteminde mevcut yargısal hak arama yollarını tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durum bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
153. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Resen yapılan tutukluluk incelemelerine ilişkin iddiaların konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutuklama kararının yakınlarına tebliğ edilmediği veya bildirilmediğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Avukat sayısının sınırlandırılmasına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Telefonla haberleşme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Açık görüş hakkının sınırlandırılmasına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
11. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
12. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 16/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.