logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Tuncer Çaycı [1.B.], B. No: 2017/7656, 3/6/2020, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

TUNCER ÇAYCI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/7656)

 

Karar Tarihi: 3/6/2020

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Burhan ÜSTÜN

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Melek ŞAHAN

Başvurucu

:

Tuncer ÇAYCI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması ve tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması, hiçbir belgeye erişilememesi ve suçlamalar hakkında yeterli bilgi sahibi olunamaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 10/2/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihine kadar birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).

9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).

10. Başvurucu, en son Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi (GATA) Tıbbi Biyokimya Ana Bilim Dalı Başkanlığında doçent tabip yarbay olarak görev yapmıştır.

11. Darbe teşebbüsünden sonra başvurucu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY hiyerarşik yapılanmasında yer aldığı iddiasıyla soruşturma başlatılmış ve bu soruşturma kapsamında başvurucu 2/8/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.

12. Başvurucu 9/8/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında ifade vermiş, ifadesinde özetle FETÖ/PDY ile bir ilgisinin bulunmadığını savunmuştur.

13. Başvurucu 9/8/2016 tarihinde üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması veya adli kontrol kararı verilmesi istemiyle Savcılık tarafından Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Hâkimlikçe 9/8/2016 tarihinde yapılan sorgusunun ardından başvurucu hakkında yurt dışına çıkış yasağı ile haftanın bir günü belirlenen yere imza atma şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına ve serbest bırakılmasına karar verilmiştir.

14. Savcılık başvurucunun "GSM hattı ile FETÖ/PDY terör örgütü içerisinde üst düzey sorumlularla, FETÖ/PDY'den ilişik kaydı bulunan çok sayıda kişiyle ve FETÖ/PDY'den dava açılan şahıslarla irtibatlı olduğu" gerekçesiyle bu karara itiraz etmiştir. İtiraz üzerine başvurucu 16/8/2016 tarihinde yakalanmış ve aynı tarihte Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğince tutuklanmıştır. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

" ... üzerlerine atılı bulunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren delillerin bulunması, gelinen soruşturma aşaması itibariyle delillerin henüz tamamen toplanmamış bulunması, şüphelilerin eylemlerinin sabit olması halinde kanunda öngörülen ceza miktarı dikkate alındığında şüphelilerin kaçma ve delilleri karartma ihtimallerinin mevcut olması ve açıklanan nedenlerle adli kontrol uygulamasının da yetersiz kalacağı, özellikle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine Ankara 7. Sulh Ceza Hakimliğinin 12/8/2016 Tarih ve 2016/1518 D.iş sayılı kararındaki gerekçelerde yerinde görülmekle şüphelilerin üzerlerine atılı suçun cmk 100/3 maddesi hükmündeki suçlardan olması da değerlendirilerek cmk’nun 100. maddesi ile ilgili düzenlemeler ile aihs 5. maddesindeki tutuklama şartları kapsamında isnat olunan suç ile orantılı olarak tedbir kapsamında şüphelilerin cmk.nun 101 maddeleri uyarınca ayrı ayrı tutuklanmalarına ... [karar verildi.]"

15. Başvurucu tutuklama kararından sonra verdiği dilekçesinde özetle kaçma ve delil karartma şüphesinin olmadığını, FETÖ/PDY ile bir ilgisinin bulunmadığını, sicil sıralamasında emsalleri arasında orta sıralarda olduğunu, mesleki ilerleme konusunda imtiyaz görmediğini hatta çeşitli zorluklara maruz kaldığını, yardımcı doçentlik sınavında problemlerle karşılaştığını ve bu kadroda yedi yıl bekledikten sonra doçentliğe atanması gerekirken başka bir hastaneye uzman tabip olarak atandığını, nihayetinde Nisan 2016'da dokuz aylık istihbarat çalışmaları sonucunda temiz raporu gelmesi üzerine doçentlik kadrosuna atandığını, adli kontrol kararından sonra yeni delil ortaya çıkmadığı hâlde verilen tutuklama kararının hukuka aykırı olduğunu belirterek tutuklama kararına itiraz etmiş ve tahliyesini talep etmiştir.

16. Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliği 27/8/2016 tarihinde "... tutuklama kararı ve bu karara dayanak 2016/108366 soruşturma sayılı evrakın incelenmesinden, Ankara 6. Sulh Ceza Hakimliğinin 16/8/2016 tarih 2016/550 sorgu sayılı kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşıldığından ..." itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.

17. Soruşturma süresi içinde değişik tarihlerde farklı mahkemelerce tutukluluk durumu değerlendirilen başvurucunun son olarak Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 27/12/2016 tarihli kararıyla tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiş ve bu karara karşı başvurucu tarafından yapılan itiraz, Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğince 16/1/2017 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir. Anılan karar başvurucuya 18/1/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

18. Başvurucu 10/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

19. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 31/10/2017 tarihli iddianamesiyle başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır. İddianamede öncelikle FETÖ/PDY'nin GATA’ya yetkilendirilmiş olduğu görev itibarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde ayrıca önem verdiğinden bahsedilmiş ve GATA’ya önem verme amacının ise "yapılan sağlık muayeneleri neticesinde doğrudan TSK’ya tabip ve rütbeli personel kazandırmak, halen TSK içerisinde çalışan örgüt elemanlarının önünü açarak üst rütbelere ve kritik görevlere taşımak, TSK bünyesinde görev yapmakta iken kendilerinden olmayan başarılı personelin kariyerlerine son vererek GATA’da tek söz sahibi olmak, örgüt mensuplarına kadro açmak ve bu yöntemlerle TSK’yı ele geçirmek" olduğu belirtilmiştir. Bu değerlendirmeyi destekleyen tanık beyanlarına da yer verilmiştir.

20. GATA’da uygulanan genel illegal yöntemler; kendilerinden olmayan çalışana mobbing uygulanması, zor görevlerin verilmesi, bu kişilerin terfi ettirilmemesi, stratejik görevlere getirtilmemesi, istem dışı tayin edilmesi, yurt dışında eğitim imkânlarından faydalandırılmaması şeklinde sıralanmıştır. İddianamede örgütün söz konusu hedeflerine ulaşmak amacıyla bazı yöntemleri etkin ve sürekli olarak kullandığı ifade edilmiş, bu yöntemlerin ayrıntıları açıklanmış, çok sayıda mağdur, müşteki ve bilgi sahibi sıfatıyla ifade veren tanık beyanlarına yer verilmiştir. Bu yöntemler kısaca şöyledir:

i. Sağlık Raporlarıyla İlgili Yöntemler: Askerî okullara girmeye hak kazanan adayları gerçek dışı sağlık raporlarıyla elemek, TSK içinde görev alan rütbeli personelin rutin sağlık muayenelerinde gerçek dışı raporlar düzenleyerek pasif görevlere geçmelerini sağlamak veya emekliye sevk etmek, aktif pilot olan rütbeli personelin kariyerini ve uçuşlarını engellemek amacıyla gerçeği yansıtmayan sağlık raporları düzenlemek, bazı rütbeli personellerin ordudan ilişiğinin kesilmesi amacıyla gerçek dışı laboratuvar sonuçları ve sağlık raporları düzenleyerek uyuşturucu kullandıkları gerekçesi ile haklarında işlem yapılmasını sağlamak, askerî okullara girmesini engelleyecek rahatsızlığı olup da örgüte yakın olan kişilere sağlam raporu tanzim edilerek bu kişilerin TSK’ya girmelerini sağlamak.

ii. GATA Etik Kurulunca Yapılan Usulsüzlüklerle İlgili Yöntemler: GATA Etik Kurulunun birçoğunun örgüte mensup kişilerden oluştuğu, GATA’da görevli olan akademik personel hakkında asılsız ihbarlar, internete yansıyan haberler ya da başkaca konular olduğu gerekçesiyle GATA Etik Kurulunca incelemeler başlatıldığı, inceleme nedeniyle bu kişilerin akademik kariyerlerinin ilerlemesi amacıyla yapılan sınavlara katılamadıkları veya başarısız sayıldıkları, soruşturma sürecini uzatarak önemli kadrolara atanmalarının engellendiği, örgüt mensubu kişiler hakkında başlatılan inceleme ve soruşturmalarda da soruşturmaların sonuçsuz kalmasının sağlandığı tespit edilmiştir.

iii. Puan Yükseltmek Amacıyla Çıkarılan ve Akademik Değeri Olmayan Bilimsel Yayınlarla İlgili Yöntemler: Akademik kariyerde önemli avantaj sağlayan akademik yayın (makale, dergi, poster, kitap gibi) sayılarını artırabilmek ve yayımlatabilmek için örgüt içinde bulunan şahısların bilimsel gerçeği yansıtmayan çok sayıda yayını birlikte çıkardığı, bu sebeple diğer adaylara karşı yüksek puanlar aldığı ve açılacak yardımcı doçentlik, doçentlik ve profesörlük sınavlarında önemli avantaj sağladığı, adayların puan durumlarının değerlendirildiği MY-5210 B Yönergesi'nin yönetmeliğe aykırı olarak (kendi çıkarları doğrultusunda) emir ile değiştirildiği, örgüt mensuplarının toplamış olduğu puanlarla diğer adayların önüne geçtiği ve gerçek vatansever akademisyenlerin kariyerlerinin engellendiği görülmektedir.

iv. Yrd. doçent, doçent ve profesör unvanlarının/kariyerlerin ve kadroların engellenmesine ilişkin bir kısım tanık beyanına yer verilmiştir.

21. İddianamede GATA ile ilgili genel açıklamalar yapıldıktan sonra başvurucunun eylemleri anlatılmıştır. Başvurucunun staj tahsili için 2014 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde bir yıl bulunduğu, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığının yaptığı araştırma ve kriz merkezi verilerine göre suç unsuruna rastlanmadığı, Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) raporuna göre GATA'da görev yapan ve hakkında FETÖ üyesi olma suçundan soruşturma yürütülen bazı şahıslarla mahiyeti belirlenemeyen para transferi yaptığı, Yayın Ağı içinde bulunduğu ve başvurucu aleyhine tanık ifadelerinin olduğu belirtilmiştir. İddianamede, Yayın Ağı içinde olma olgusunun dosyadaki şüphelilerin ve mağdurların büyük kısmının öğretim görevlisi olması nedeniyle şüphelilerin FETÖ üyeliklerini gösteren tek bir delil olarak ele alınmadığı ancak şüpheliler ve ilişkileri hakkında bir kanı sahibi olabilmek maksadıyla delil olarak dosyaya sunulduğu da ayrıca açıklanmıştır.

22. Yukarıda değinilen "Yayın Ağı" hususunda iddianamede yer verilen açıklamalar şöyledir:

"GATA’da görevli O.Y. ile bir kısım personelin [toplam 10 kişi ve başvurucu bunlar arasında yok] Yardımcı Doçent, Doçent ve Profesörlük ünvanlı kadrolara kendi örgüt elemanlarını yerleştirmek ve akademik kariyerlerini devam ettirebilmek amacıyla, akademik kariyerlerde adaya önemli avantaj sağlayan bilimsel akademik yayın (makale, dergi, poster, kitap) sayılarını artırabilmek ve yayınlatabilmek için örgüt içerisinde bulunan şahısların çok sayıda yayın yaptıkları (aynı ortamda çalışmadıkları veya çok az çalıştıkları) ve Yayın Ağı Kurdukları görülmüştür.

...

GATA terfi yönetmeliklerinde yapılan değişiklikler ile, yardımcı doçent ve doçentlik kadrolarının sınavlarında, yayım sayısının avantaj sağlayacağı bir düzenlemeye gidilmiştir. Bu düzenleme sonrasında, O.Y.nin girişimleriyle bazı yayım organları kurulmuş (JCAM), (GESDAV gibi) ve bu yayım organlarından yapılan akademik yayınlarla GATA içerisindeki grupların bir birlerini destekleyerek, her hangi bir gruba mensubiyeti olmayan adayların önüne geçilmesine yol açılmıştır. Böylelikle bir kısım öğretim üyeleri hızlı bir şekilde yükselirken bazı öğretim üyelerinin akademik kariyerleri ve yükselişleri engellenmiştir.

...

Tanık beyanlarında JCAM isimli derginin O.Y. tarafından kurulmasının O.Y.nin maddi gücü ile mümkün olamayacağı muhtemelen bu dergiyi O.Y.e FETÖ/PDY tarafından kurdurtulmuş olan bir dergi olabileceği belirtilmiştir. GATA’da görevli Doç. Tbp. Alb.O.Y.nin 2009 yılında JCAM (Yournal of Clinical and Analitical Medicine) isimli dergiyi kurduğu ve editörlüğünü yaptığı, aynı zamanda www.akcigertransplantasyonu.com ve www.bayrakol.com isimli internet sitelerini kurduğu, şahsın kurmuş olduğu bu dergi ve internet sitelerinin tasarımının yapıldığı şirketin, sahibinin ve yönetim kurulunun başkanının örgütle bağlantısının, aidiyetinin veya iltisakının olduğunun değerlendirildiği ... ve sonuç olarak söz konusu derginin GATA’nın Zaman Gazetesi olarak nitelendiği anlaşılmıştır.

...

Müşteki C.B.nin alınan beyanında, 17 yıllık profesör olduğunu, fazla sayıda hasta bakmadığını, kendinden daha kıdemsiz öğretim görevlilerinin çok daha fazla sayıda hasta baktıklarını, buna rağmen 17 yıllık profesör olarak 23 civarında yayını olduğunu, hasta bakan doktorların çok sayıda yayın yapmalarının makul görülemeyeceği vurgulanmıştır."

23. İddianamede başvurucuyla ilgili yapılan değerlendirmeler şöyledir:

"Şüphelinin FETÖ terör örgütüyle iltisaklı olduğundan bahisle kamu görevinden çıkarıldığı;

Şüpheli O.Y.nin dergisinde 3 makalesinin yayınlandığı, toplam 119 makalesinin bulunduğu böylelikle yayın ağı tarafından GATA içerisine yerleşmiş FETÖ üyelerince desteklendiği;

Mağdur S.T.nin GATA’da açılan doçentlik kadrosuna başvurmasını müteakiben hakkında isimsiz ihbar mektuplarının gönderildiği, bu mektuplar nedeniyle mağdur soruşturmaya uğrarken kendisinden daha kıdemsiz olan Şüpheli Tuncer Çaycı’nın önünün bu şekilde açıldığı, Şüpheli Tuncer Çaycı’nın haklarında FETÖ üyesi olduklarından bahisle soruşturma yürütülen H.Y. ve E.Ö.A.nın kadrolaşma faaliyetinin bir unsuru olduğu; S.T.nın beyanlarına göre, şüphelinin bu ekip ile birlikte hareket ettiği;

Mağdur C.B.nin beyanına göre, şüpheli Tuncer Çaycı’nın E.Ö.A.nın mesai sonrası klinikte yaptığı toplantılara katıldığı, söz konusu toplantıların ortaya çıkması üzerine olayın örtbas edildiği, söz konusu toplantıların FETÖ sohbet toplantıları olabileceğinin değerlendirildiği;

Böylelikle şüphelinin GATA içerisinde Fetö mensubu olarak anılmakta olan kişiler ile birlikte hareket ederek terör örgütü mensubu olduğu anlaşılmakla..."

24. Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi 7/11/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/157 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.

25. Mahkemece 21/2/2018 tarihinde yapılan ilk duruşmada başvurucunun savunması alınmıştır. Başvurucunun savunmasının ilgili kısımları şöyledir:

"...

İddianamede 3 tanesi şüpheli O.Y.nin JCAM isimli dergisinde olmak üzere toplam 119 yayın yaptığım belirtilerek, GATA içerisinde yerleşmiş FETÖ üyelerinin yayın ağı tarafından desteklendiğim iddia edilmektedir.

Bu çalışma esas olarak, aynı ortamda çalışmadıkları veya çok az çalıştıkları halde birlikte çok sayıda yayın yaptıkları ve yayın ağı kurdukları iddiasıyla O.Y. ... [İle birlikte toplam 10 kişi] isimli kişiler için yapılmıştır. Bu kişilerle ilgili olarak, yaptıkları yayın sayıları ve ortak yayınları vb. konularda Ankara Kom Dairesince tablolar, çizelgeler yapılmış ve üç adet rapor düzenlenmiştir. Daha sonra Savcılığın ilave talimatıyla GATA soruşturmasındaki diğer tüm şüphelilerin de JCAM dergisindeki yayın sayıları ve Pubmed sitesinde görüle yayınları sadece sayısal durumları yönünden kısmen incelenmiştir. Dolayısıyla şahsım yayın ağı konusundaki araştırmanın asıl konusu değildir.

Yayın ağı tarafından desteklendiğim iddiasını kesin olarak reddediyorum. 2015 yılında doçentlik kadrosuna başvurduğumda akademik puanım 5452'dir. Yönergeye göre doçentlik kadrosuna müracaat için en az 1500 akademik puan şartı vardır. İddianame de bahsi geçen ve FETÖ'nün yayın ağı diye nitelendirilen dergideki 3 yayınımın Yönergeye göre bana sağlamış olduğu akademik puan 16'dır. Bu benim toplam akademik puanımın %0,29'udur.

Ayrıca üç yayının hiçbirisinde ben 1. isim yazar değilim. Bir bilimsel yayının gerçek sahibi 1. isim yazar olan kişidir ve asıl araştırmacı diye anılır. Dergi seçimi, yayının planlanması, yayının gönderilmesi vb. konularında yetkili ve sorumluluk sahibi olan kişi, yayındaki 1. isim kişisidir. Diğerleri yardımcı araştırmacı diye anılır.

Söz konusu 3 yayının 1. isim yazarlarından hiçbirisi hakkında FETÖ soruşturması yoktur. Daha da ilginç olan JCAM adlı derginin editörü (sahibi) tutuksuz soruşturulmaktadır.

GATA soruşturması kapsamında soruşturulan 153 şüphelinin 50'sinin JCAM adlı dergide yayını görülmektedir. Bu 50 kişi içerisinde en çok yayına sahip ilk 10 kişiden 5i hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar, 5i hakkında ise adli kontrol kararı verilmiştir. Müşteki sıfatıyla ifadesi alınan 20 kişiden 8inin JCAM dergisinde yayını bulunmaktadır. Bilgi sahibi/tanık sıfatıyla ifade veren 6 kişinin de bu dergide yayını bulunmaktadır. Bunların dışında bu soruşturmaya dahil olmamış, haklarında herhangi bir işlem yapılmamış ve halen görevlerine devam eden onlarca, yüzlerce kişinin benden daha fazla yayını bulunmaktadır. Örnek olarak 12 isim sıralamış ve yayın sayılarını belirtmiştir. Bunlar dışında Türkiye'deki diğer üniversitelerden birçok öğretim görevlisinin de yayınları bulunmaktadır.

İddianamede toplam 119 yayınım olduğu belirtilmiştir ancak bu konuyla ilgili herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.

Benim 119 yayınımın 55'i orijinal makale, 64'ü editöre mektup türündedir. Kısaca editöre mektup: literatürde en son çıkan bilimsel araştırma makalelerine eleştiri, katkı ve yorum şeklinde yazılan bir yayın türüdür. Eğer değerlendirmeniz yayın sahibi ve yayınladığı derginin editörü tarafından kıymetli bulunursa kabul edilir ve ilgili yayının arkasına eklenir. Daha az zahmetli bir yayın türüdür ve 2-3 gün içerisinde hazırlanabilir. Bu yayınlardaki isim yazarlarının (şahsım hariç) sadece 17'si hakkında (%14) Fetö soruşturması vardır. Birlikte yayın yaptığım bilim insanlarının çok büyük kısmı (%86) hakkında hiçbir Fetö soruşturması yoktur.

Tanık S.T. 2009 yılında doçent olabilmek için Üniversiteler arası Kurul'a (ÜAK) başvurduğunu, ardından etik ihlali yaptığı iddiası ile hakkında ihbar mektubu gönderildiğini, YÖK Etik Kurulu tarafından yapılan inceleme sonucunda 2 yıl doçentliğe başvurmama cezası verildiğini, cezasının bitmesine müteakip 2013 yılında ÜAK'dan doçent unvanını aldığını, yaşanan engellemeler döneminde kendisinden sonra gelen şahsım ve Y.G.K.nın doçentlik unvanını alarak önüne geçtiğimizi söylemiştir.

Doçent olmak amacıyla YÖK-ÜAK'a yapılan bireysel müracaat ile doçent olduktan sonra kişinin kendi kurumunda ilan edilen boş bir doçent kadrosuna atanmak için müracaat birbirinden farklıdır. Tanık S.T.nin beyanında ve iddianamede bu husus karıştırılmış ve zor anlaşılacak şekilde kullanılmıştır.

Tanık S.T.nın almış olduğu ceza ve benim kendisinin önüne geçtiğim ve doçent kadrosuna atandığım kesinlikle doğru değildir. Kendisinin doçent unvanı almasından önce ne doçent kadrosuna müracaatım olmuş ne de atanmışımdır. Kendisinin 2 yıl ceza alması nedeniyle doçent olmasının geciktiği dönemde, kurumumuzda herhangi bir doçent kadrosu müracaatını kaçırmamıştır. 2013 yılında S.T. ve şahsımın olduğu 4 kişi ÜAK'dan doçent unvanı aldık. Kliniğimizde boş doçent kadrosunun ilk olarak ilanı 2013 ilkbahar dönemininde yapılmıştır. Şahsım bu kadroya müracaat etmemiştir. S.T.nin önüne geçmişliğim olmadığı gibi aramızda bir rekabette olmamıştır. Daha sonra kliniğimizde boş doçent kadrosu olmasına rağmen kadro ilanı açılmamış, bu süre içerisinde yardımcı doçent kadrosunda 6 yıllık sürem dolmuş ve uzman tabip olarak GATA dışında TSK Rehabilitasyon Merkezine tayinim çıkmıştır.

Kliniğimizde bir sonraki doçent kadrosu 2015 ilkbahar döneminde ilan edilmiş, bu kadroya S.T., şahsım ve Y.G.K. başvurmuştur. Başvuru süreci tamamlanmadan önce S.T. 2015 sonbaharında emekli olmuştur. Bu kadroya Nisan 2016'da şahsım atanmıştır.

Görüldüğü üzere S.T. emekli olana kadar benim kendisinin önüne geçmişliğim ve kadroya atanmışlığım yoktur. Benim GATA'daki doçent kadrosuna atanmam kendisinin emekli olmasından yaklaşık 7 ay sonra olmuştur.

S.T.nin 95 yayını vardır. S.T. şahsımı kastederek 'çok kısa sürede akademik ilerleme sağlamış, kadrolara atanmıştır' demiştir. Bu ifadesi doğru değildir. 2008 yılında yardımcı doçent olduktan tam 8 yıl sonra 2016 yılında doçent kadrosuna atandım.

Tanık S.T., M.A. ve F.N.A.nın çok sayıda editöre mektup yayını yaptığını ve bu yayınlarla şahsımın ve Y.G.K.nın desteklendiğini iddia etmiştir. Öncelikle M.A. ve F.N.A. ile ortak yayın sayımız 60 değil 41'dir. Ayrıca bu kişiler halen görevlerinin başındadırlar ve FETÖ ile irtibatlı olduklarına ilişkin bir suçla itham edilmemişlerdir. Kaldı ki S.T.nın editöre mektup sayısı da 32'dir.

Diğer tanık C.B. ile aramızda önceye dayalı husumet vardır. Şahsıma yapmış olduğu hakaret nedeniyle yaptığım şikayet sonucunda Ankara 18. Asliye Ceza Mahkemesi, 3/3/2016 tarihinde adli para cezası vermiş ve bu karar kesinleşmiştir.

Tanık C.B. kliniğimizde mesai sonrasında toplantı yapıldığını ve toplantıya ben de dahil ismini belirttiği 22 kişinin katıldığını söylemiştir. İfadesinde kimi yerde gördüm derken kimi yerde bir sivil memurun kendisine haber vermesi üzerine öğrendiğini söylemiştir. Bu sivil memurun kim olduğunu belirtmemiş ve muğlak ifadeler kullanmıştır. Saydığı 22 kişi arasında ana bilim başkanından hademeye, profesörden yardımcı doçente, doçentten asistana kişiler olduğu, üstelik mesai sonrası bir klinikte toplanıldığı beyanı mantık dışıdır ve her şeyini gizli yapan bir örgütün yöntemleriyle uyuşmaz.

Kaldı ki ismi sayılan 22 kişinin bir çoğu hakkında hiçbir işlem yapılmamış, hakkında soruşturma yürütülen bazı kişilerin iddianamelerinde ise bu ifadeye hiç yer verilmemiş, yalnızda 4 yada 5 kişinin iddianamesinde bu ifadelere yer verilmiştir.

C.B., 17 yıllık profesör olarak 23 civarında yayını olduğunu, normal çalışan bir akademisyenin ise yılda 5-6 yayın yapabileceğini belirtmiştir. Kendisinin 30-35 yıllık meslek hayatında yıllık 1 in altında yayını olması kendisinin düzeyini ortaya koyar.

Ayrıca C.B.nin ifadesinde yer almayan bir cümleye iddianamede yer verilmiştir. '... fazla sayıda hasta bakmadığını, kendinden daha kıdemsiz öğretim görevlilerinin çok daha fazla sayıda hasta baktıklarını' söylediği aktarılmıştır ancak biyokimya branşı laboratuar dalıdır ve poliklinik/klinik hizmeti yoktur. Dolayısıyla C.B.nin hasta bakabilecek durumu yoktur.

2011 yılında kanser araştırmaları için yurt dışına gitmek istemiş, bu konu AD Başkanlığımız tarafından Komutanlığa teklif edilmiş, ancak sürecim devam ederken kliniğimizde benden daha kıdemli öğretim üyelerinden 2 kişinin sonradan plansız olarak yurt dışı eğitimine gitmek istemeleri nedeniyle benim sürecim yarım kalmış ve gidememiştim. Bu olaydan 2 yıl sonra belirlenen staj konusunda talepte bulunan tek kişi olduğum için 2013 yılında yurt dışı staj tahsiline gidebildim. Özetle GATA'da arzu eden her öğretim üyesinin kolaylıkla gidebileceği staj tahsili konusunda en çok sorun yaşayan insanlardan biriyim.

İddianamede bahsi geçen para transferinin ise askeri doktorların maaşlarına 'sağlık tazminatı' adı altında zam geldiği dönemde tasarruf amaçlı klasik gün aktivitesi olduğu, transferlerin karşılıklı ve aynı miktarda olduğu ve açıklamalarda genelde gün parası yazdığı dikkate alınmalıdır."

26. Başvurucu, Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/2/2018 tarihli 1. duruşmasında verdiği kararıyla tahliye edilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Sanığın üzerine atılı eylem nedeniyle delillerin önemli ölçüde toplanmış olması, sanığın tutuklu kaldığı süre, sanığın gelinen kovuşturma aşaması itibariyle kaçma, gizlenme ya da delilleri karartması hususunda somut olguların bulunmayışı hususları dikkate alınarak, sanık başka bir suçtan tutuklu ya da hükümlü değilse derhal salıverilmesine [karar verildi]."

27. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir.

IV. İLGİLİ HUKUK

28. İlgili hukuk için bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 31-35.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Mahkemenin 3/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

30. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma tehlikesi ve kaçma şüphesinin de somut olayda mevcut olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

31. Bakanlık, bu konuda görüş belirtmemiştir.

b. Değerlendirme

32. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

33. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığına yönelen bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

i. Uygulanabilirlik Yönünden

35. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).

36. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).

37. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).

ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden

38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

iii. Esas Yönünden

 (1) Genel İlkeler

39. Genel ilkeler için bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45.

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

40. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

41. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

42. Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında, başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğuna genel olarak değinilmiş; herhangi bir ayrıntıya yer verilmemiştir (bkz. § 14).

43. Başvurucuya yönelik suçlamanın temel dayanağı başvurucunun da FETÖ/PDY'nin GATA'daki örgütlenmesinin içinde yer aldığı iddiasıdır. İddianamede başvurucuya isnat edilen FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlamalara ilişkin olarak soruşturma mercileri tarafından başvurucunun kamu görevinden ihraç edildiği, şüpheli O.Y.nin dergisinde üç makalesinin yayımlandığı ve toplam 119 makalesinin bulunması nedeniyle yayın ağı tarafından GATA içine yerleşmiş FETÖ/PDY üyelerince desteklendiği, mağdur S.T.nin ve mağdur C.B.nin beyanlarının olduğu ve MASAK tarafından başvurucu aleyhinde rapor düzenlendiği hususları dayanak olarak gösterilmiştir.

44. Buna göre başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu olan suçlamanın dayanaklarından biri, başvurucunun görevinden ihraç edilmesidir.

45. Anayasa Mahkemesinin daha önce birçok kez vurguladığı üzere kişiler hakkında görevden uzaklaştırma ve/veya kamu görevinden çıkarma tedbirlerinin uygulanmasının -tek başına- suç işlediğine dair kuvvetli bir belirti olarak kabulü mümkün değildir (Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354, 4/4/2018, § 70; Mustafa Açay, B. No: 2016/66638, 3/7/2019, § 54; Ali Aktaş, B. No: 2016/14178, 17/7/2019, § 53, Zafer Özer, § 58).

46. Soruşturma mercileri GATA bünyesinde görev yapan bazı kişilerin akademik unvanlı kadrolara FETÖ/PDY mensubu kişileri yerleştirmek ve bunların akademik kariyerlerinin devam etmesini sağlamak amacıyla bilimsel yayın sayılarını artırmak için bir yayın ağı oluşturduklarını değerlendirmişlerdir. Buna göre başvurucunun 119 bilimsel yayınının bulunduğu ve bunların üçünün JCAM adlı dergide yayımlandığı, tanık beyanlarında ifade edildiği üzere 119 bilimsel çalışma sayısının yüksek bir sayı olduğu, başvurucunun bu sayıda makaleye sahip olmasının yayın ağı tarafından GATA içine yerleşmiş FETÖ/PDY üyelerince desteklendiğini gösterdiği olgusuna dayanmıştır.

47. Başvurucu ise yayın ağı raporunun aralarında kendisinin olmadığı on kişi hakkında detaylı olarak düzenlendiğini, daha sonra Savcılığın ilave talimatıyla GATA soruşturmasındaki diğer tüm şüphelilerin de JCAM dergisindeki yayın sayıları ve Pubmed sitesinde görülen yayınlarının sadece sayısal durumları yönünden yüzeysel bir inceleme yapıldığını belirtmiştir. Başvurucu iddianamede FETÖ/PDY'nin Zaman gazetesi diye nitelendirilen dergideki söz konusu üç yayının hiçbirinde birinci isim yazarı olmadığını, üç yayının birinci isim yazarlarından hiçbiri hakkında FETÖ soruşturmasının da olmadığını hatta JCAM adlı derginin editörünün (sahibi) tutuksuz soruşturulduğunu açıklamıştır. Başvurucu, söz konusu üç yayının kendisine sağlamış olduğu akademik puanın toplam akademik puanının %0,29'unu oluşturduğunu ve akademik ilerlemesinde kayda değer olmayan bir katkı sağladığını savunmuştur. Başvurucu ayrıca çok sayıda yayını olmasına ilişkin olarak ise 119 yayınının 55'inin orijinal makale, 64'ünün editöre mektup türünde olduğunu, yardımcı doçentliğe 2008 yılında atandığını ve 8 yıllık meslek hayatında 55 makalenin normal olduğunu, editöre mektup türündeki yayının ise daha az zahmetli bir yayın türü olması ve iki üç gün içinde hazırlanabilir olduğunu, birlikte yayın yaptığı bilim insanlarının çok büyük kısmı (%86) hakkında hiçbir FETÖ/PDY soruşturması olmadığını savunmuştur.

48. Soruşturma makamlarının başvurucunun savunmasında yer alan iddiaların aksini ortaya koymadığı, iddianamede de yayın ağına ilişkin bu delilin tek başına değerlendirilemeyeceğinin belirtildiği ve bununla birlikte başvurucunun söz konusu yayın ağının oluşturulmasında bir etki veya görevinin olduğu yönünde bir tespit ve iddianın da olmadığı görülmektedir. Başvurucunun FETÖ/PDY'nin desteği veya yönlendirmesi ile O.Y. isimli kişi tarafından kurulduğu iddia edilen bu dergide üç adet makalesinin yayımlanmasının tek başına örgütsel bir faaliyet olarak kabulü mümkün değildir. Başvurucunun toplam bilimsel yayın sayısının emsallerine göre fazla olması da suç belirtisi olarak yorumlanabilecek bir olgu değildir.

49. İddianamede başvurucu aleyhine ifade veren iki tanığın beyanına dayanılarak başvurucunun GATA içinde FETÖ/PDY mensubu olarak anılmakta olan kişiler ile birlikte hareket ederek terör örgütü mensubu olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Tanık S.T. kendisinin doçentlik unvanı almasının FETÖ/PDY ile bağlantılı bazı yetkililer tarafından haksız ve hukuka aykırı bir şekilde iki yıl boyunca engellendiğini, bu dönemde doçentlik kadrosuna alınmaması nedeniyle kendisinden sonra yardımcı doçent olan başvurucunun doçent unvanı aldığını ifade etmiştir. GATA'dan emekli olduğu anlaşılan C.B.nin mağdur sıfatıyla alınan bir beyanında E.Ö.A. adında birinin Sağlık Komutanlığında görevli olmasına rağmen GATA'ya gelerek başvurucunun aralarında bulunduğu bazı kişilerle görüşüp toplantı yaptığını, mesai sonrasında yapılan bu toplantıları kendisine bir sivil memurun bildirdiğini ifade etmiştir.

50. Başvurucu ise tanık S.T.nin iddialarının doğru olmadığını, tanığın doçentlik kadrosuna aday olduğu 2013 döneminde kendisinin aday dahi olmadığını, 2015 döneminde ise kadro atamaları tamamlanmadan tanığın emekliye ayrıldığını, kendisinin tanıktan daha çok engelle karşılaştığını, sekiz yıllık bir süreden sonra 2016 yılının Nisan ayında uzun bir istihbarat sürecinden geçirilerek atandığını savunmuştur. Başvurucu ayrıca diğer tanık C.B. ile aralarında önceye dayalı bir husumet olduğunu, tanığı şikâyet etmesi üzerine adli para cezasına hükmedildiğini, buna ilişkin mahkeme kararını da delil olarak sunduğunu, tanığın mesai sonrası klinikte yaptığı toplantılara katıldığı yönündeki beyanların muğlak olduğunu, her kademeden yirmi iki kişinin mesai sonrası klinikte toplandığı savının örgütün yapısıyla bağdaşmadığını ve tahmine dayalı olduğunu savunmuştur.

51. Söz konusu tanık ve mağdur beyanlarının duyuma veya kanaate dayalı olduğu ve başvurucu ile FETÖ/PDY arasında örgütsel bir ilişki bulunduğuna dair somut bir olaya veya olguya ilişkin olmadığı, varsayımlara dayalı birtakım çıkarımlardan oluştuğu ve bu anlamda yargı makamlarına denetim yaparak söz konusu beyanları doğrulama ya da çürütme imkânı sunmadığı görülmektedir. Bu bakımdan anılan beyanların da kuvvetli suç belirtisi olarak değerlendirilmesi mümkün görünmemektedir.

52. Soruşturma mercileri ayrıca MASAK raporlarını dayanak göstermiştir. Bu raporlarda başvurucunun GATA'da görev yapan ve hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma yürütülen bazı kişilerle mahiyeti belirlenemeyen para transferi içinde bulunduğu tespit edilmişse de başvurucu bunun mesai arkadaşları arasında tasarruf amaçlı yapılan gün parası kapsamında olduğunu ve kişilerin aylık birbirlerine sıralı olarak gönderdikleri para miktarının aynı olduğunu ifade etmiştir. Soruşturma mercileri de bu para transferlerinin örgütsel bir ilişki içinde veya örgütle bağlantılı olduğunu ileri sürmemiş ve başvurucunun savunmasının aksine bir olgu ortaya koymamışlardır.

53. Bu itibarla başvurucunun savunması ve dosya kapsamına göre somut olayda tutuklama için gerekli olan suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı kanaatine ulaşılmıştır.

54. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

55. Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak olağan dönemde Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.

56. Bununla birlikte anılan tedbirin olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının incelenmesi gerekir.

c. Anayasa'nın 15. Maddesi Yönünden

57. Anayasa Mahkemesi daha önceki pek çok kararında olağanüstü hâl döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesinin suç işlendiğine dair belirtilerin varlığı ortaya konulmadan gerçekleştirilen tutuklamaları meşru kılmadığına, suç işlendiğine dair belirti olduğu ortaya konulmadan tutuklama tedbirinin uygulanmasının durumun gerektirdiği ölçüde bir müdahale olmadığına karar vermiştir (Mehmet Hasan Altan (2), §§ 152-157; Turhan Günay [GK], B. No: 2016/50972, 11/1/2018, §§ 83-89; Mustafa Baldır, §§ 83-88).

58. Somut olayda bu kararlardan ayrılmayı gerektiren bir yön bulunmamaktadır. Bu nedenle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de- Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

59. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

60. Öte yandan başvurucu tutukluluğun makul süreyi aştığını ve matbu gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verildiğini ileri sürmüşse de başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle hak ihlali kararı verildiğinden bu iddianın ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

2. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

61. Başvurucu; soruşturma dosyasındaki gizlilik kararı nedeniyle suçlamalara ilişkin temel delillere erişemediğini, tutukluluğa etkili bir şekilde itiraz edemediğini belirterek Anayasa'nın 19. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

62. Bakanlık, bu konuda görüş belirtmemiştir.

b. Değerlendirme

63. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun bu başlık altındaki şikâyetlerinin Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir.

64. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime yönelik olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini birçok kararında incelemiştir. Bu kararlarda öncelikle yakalanan veya tutuklanan kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki iddiaların bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat edilen suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş, bu bağlamda başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bilip bilmediği dikkate alınmıştır (Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 168-176; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 248-257).

65. Somut olayda ifade ve sorgu tutanakları, tutukluluğa ilişkin kararlar, başvurucu veya müdafileri tarafından verilen tutukluluğa ilişkin dilekçeler, soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde başvurucunun tutukluluğuna temel teşkil eden bilgi ve belgelerden haberdar olduğu, bunların içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu, tutukluluk durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda kendisine yeterli imkânın tanındığı görülmektedir.

66. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

67. Başvurucu; tutuklama kararına itiraz ve tutukluluğun devamına ilişkin kararlarının dosya üzerinden, duruşma açılmaksızın verildiğini ileri sürmüştür.

68. Bakanlık; başvurucunun bu şikâyeti bakımından 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının etkili bir kanun yolu olduğunu, dolayısıyla etkili hukuk yolları tüketilmeden yapılan başvuruyla ilgili olarak başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bakanlık ayrıca Anayasa Mahkemesinin esas incelemesi yapması durumunda olağanüstü dönemin koşullarında başvurucunun tutukluluk incelemelerinin dosya üzerinden yapılmasının hukuka uygun olduğu görüşündedir.

b. Değerlendirme

69. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).

70. Anayasa Mahkemesi Salih Sönmez (B. No: 2016/25431, 28/11/2018) kararında tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapılması ve/veya makul sürede hâkim/mahkeme önüne çıkarılmama şikâyetini incelemiştir. Anayasa Mahkemesi anılan kararda başvurucunun inceleme tarihi itibarıyla hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış olması hususunu nazara alarak verilecek bir ihlal kararının başvurucunun yeniden hâkim önüne çıkarılmasını sağlamayacağını ve serbest kalması sonucunu doğurmayacağını belirtmiş, bu durumda yalnızca kişinin uzun süre hâkim/mahkeme önüne çıkarılmamasıyla ilgili bir hak ihlalinin tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinileceği sonucuna varmıştır.

71. Öte yandan Anayasa Mahkemesi; anılan kararda bu tür ihlal iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır.

72. Somut olayda başvurucu -1 yıl 6 ay 5 gün sonra- 21/2/2018 tarihinde mahkeme önüne çıkmış ve itirazlarını etkili bir biçimde ileri sürme fırsatına sahip olmuştur. Dolayısıyla somut başvuru yönünden anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.

73. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

74. Başvurucu, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması, hiçbir belgeye erişememe nedeniyle suçlamalar hakkında yeterli bilgi sahibi olamadığını ve etkin savunma yapamadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

75. Bakanlık, bu konuda görüş belirtmemiştir.

2. Değerlendirme

76. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).

77. Somut olayda başvurucu, soruşturma süreci devam ederken bireysel başvuruda bulunmuş; sonrasında hakkında kamu davası açılmıştır. Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla başvurucu hakkındaki kovuşturmanın devam ettiği görülmektedir. Başvurucunun başvuru formunda dile getirdiği suçlamaya esas olguların kendisine bildirilmediği, böylelikle isnadı (suçu) öğrenme hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerini yargılamada ve sonrasında istinaf/temyiz aşamalarında ileri sürebilme ve bu aşamalarda inceletme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede derece mahkemelerinin yargılama ve istinaf/temyiz süreçleri beklenmeden soruşturma sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerinin başvurucu tarafından bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.

78. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

79. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

80. Başvuruda, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Başvurucu hakkındaki davada 21/2/2018 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar verilmiş ve başvurucunun tutukluluk hâli sona ermiştir.

81. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini talep etmiş ve tazminat haklarının saklı tutulmasını istemiştir. Bununla birlikte sonraki süreçte herhangi bir tazminat talebinde bulunmamıştır. Bu nedenle tazminata ilişkin bir karar verilmesi mümkün görülmemiştir. Bu durumda ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır (Aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354, 4/4/2018, § 92; Mehmet Güneş, B. No: 2014/1268, 17/5/2016, § 66).

82. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL başvuru harcından oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. 257,50 TL başvuru harcından oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

E. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/157) GÖNDERİLMESİNE,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Tuncer Çaycı [1.B.], B. No: 2017/7656, 3/6/2020, § …)
   
Başvuru Adı TUNCER ÇAYCI
Başvuru No 2017/7656
Başvuru Tarihi 10/2/2017
Karar Tarihi 3/6/2020

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması ve tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması, hiçbir belgeye erişilememesi ve suçlamalar hakkında yeterli bilgi sahibi olunamaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) İhlal İhlalin tespiti
Tutulan kişinin yargı merciine başvuru hakkı (hakim önüne çıkarılma) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı (tebligat, mehil verme vs.) (ceza) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 100
101
5237 Türk Ceza Kanunu 314
3713 Terörle Mücadele Kanunu 5
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi