TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EMRE ALTINDAĞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/7726)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Duygu KALUKÇU
|
Başvurucu
|
:
|
Emre ALTINDAĞ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; gözaltına almanın ve tutuklamanın hukuki
olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması,
tutukluluğa itiraz ve tahliye taleplerinin kısa sürede incelenmemesi ve
tutukluluğun devamına ilişkin kararların tebliğ edilmemesi, tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması, ceza infaz
kurumunda müdafi ile görüşmelerin kısıtlanması ve denetlenmesi nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının, arama kararı ve ceza infaz kurumunda aile ile
görüştürülmeme nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının, gözaltı
sürecinde kamu görevlilerinin davranışları ile maruz kalınan birtakım
uygulamalar ve gözaltı ile ceza infaz kurumu koşulları nedeniyle kötü muamele
yasağının, soruşturma sürecindeki bazı ayrımcı uygulamalar nedeniyle eşitlik
ilkesinin, gözaltı listelerinin basın ile paylaşılması nedeniyle de masumiyet karinesinin
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 15/2/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl
19/7/2018 tarihine kadar birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı
organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok
uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör
Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen
bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri
[GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa
bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık,
ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik
olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok
sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. Başvurucu en son Ankara İdare Mahkemesinde hâkim
olarak görev yapmakta iken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK)
16/7/2016 tarihli kararı ile görevden uzaklaştırılmış, 24/9/2016 tarihli kararı
ile meslekten ihraç edilmiş ve bu karar 29/11/2016 tarihinde kesinleşmiştir.
11. Darbe teşebbüsü sonrasında Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında başvurucu 17/7/2016
tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucu, Başsavcılık tarafından silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle 21/7/2016 tarihinde Ankara 2.
Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiş, Hâkimlik huzurunda iken isnat edilen
suçlama ve ilgili belgeler tarafına okunmuş; müdafii eşliğinde savunması
alınmıştır. Başvurucu savunmasında özetle lise döneminde ailesinin
yönlendirmesi ile örgüt ile iltisaklı okulda burslu olarak okuduğunu, bunun
dışında örgüt ile hiçbir bağının olmadığını, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini
2007 yılında kazandığını, Ankara'da arkadaşlarıyla tuttuğu evlerde kaldığını,
2011 yılı sonunda idari yargı hâkim adaylığı sınavını kazandığını ve o tarihten
itibaren de Ankara İdare Mahkemesi üyesi olarak görev yaptığını, meslekte
olduğu süre boyunca kimseden emir ve talimat almadığını hatta örgüt aleyhine
birçok karar verdiğini, atılı suçlamayı kabul etmediğini beyan etmiştir.
13. Başvurucu, Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan
sorgusunun ardından 21/7/2016 tarihinde, silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan tutuklanmıştır. Tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...isnat edilen Silahlı Terör
Örgütüne üye olma suçundan vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, dosyada
mevcut tutanaklar, üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması, üzerlerine atılı
suçun CMK 100 maddesinde öngörülen katalog suçlardan olması, yasada öngörülen
ceza miktarı nedeni ile verilen tutuklama kararının ölçülü oluşu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla şüphelilerin CMK 100. ve
devamı maddeleri gereğince ayrı ayrı TUTUKLANMALARINA...[karar verildi.]"
14. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Ankara 3.
Sulh Ceza Hâkimliği 10/8/2016 tarihinde itirazın reddine kesin olarak karar
vermiştir.
15. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında devam eden
soruşturma sürecinde Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği 8/11/2016 tarihli karar ile
tutukluluğun devamına hükmetmiş, bu karara karşı yapılan itiraz ise Ankara 3.
Sulh Ceza Hâkimliğinin 10/1/2017 tarihli kararı ile kesin olarak
reddedilmiştir. Nihai karar başvurucuya 23/1/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 15/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
17. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 14/6/2017 tarihli
iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
cezalandırılması istemiyle hakkında kamu davası açılmıştır. İddianamede bu
suçlamaya esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
- Başvurucu, HSYK'nın 24/8/2016 tarihli kararı ile
meslekten ihraç edilmiştir.
- Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 24/10/2016
tarihinde şüpheli sıfatıyla ek ifadesi alınan M.A. beyanında "...Ben
2011 yılında mezun olarak memleketim olan Samsun ili Vezirköprü ilçesine
gittim. Burada hâkimlik/savcılık sınavı hazırlıklarına başladım. Ağustos ayı
sonlarında o dönem ki kullandığım cep telefonunu ankesörlü hattan bir numara
aradı. Kendisini Zeynel ismi ile bana tanıttı ... ve beni Ankara'da bulunan
hâkim/savcılık sınavı çalışma evlerine davet etti...memlekette verimli olarak
ders çalışamam sebebiyle teklifini kabul ettim...Bu evde sınav tarihi olan 26
Aralık 2011 tarihine kadar şuan savcı olduğunu bildiğim [T.A.], [İ.A.],
[Z.A.] ile şuan idari yargı hâkimi olduğunu bildiğim Emre Altındağ ile
kaldım. Bu eve en son ben yerleştim. Eve gittiğimde isimlerini verdiğim
şahıslar bu evde sınava hazırlanmaya başlamışlardı..." şeklinde ifade
vermiştir.
- Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 10/11/2016
tarihinde şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan Y.S., kendisine yaptırılan teşhis
işleminde "...Emre ALTINDAĞ: Bu şahıs Tokat Reşadiyelidir. Ankara hukuk
mezunudur. Bu şahıs ile hâkim savcı mülakât evinde birlikte kaldım. Bu şahsın
idari yargı hâkim adayı olduğunu biliyorum..." şeklinde beyanda
bulunmuştur.
- Tokat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 22/11/2016
tarihinde şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan Z.A. beyanında "...Ramazan
bayramından sonra ise beni kendisini Zeynel olarak tanıtan...kişi...Aralık
ayında yapılacak sınava hazırlanmam üzere arayarak Ankara ya davet etti...beni
açık adresini tam olarak hatırlayamadığım Keçiören ilçesinde bir eve
götürdü...Bu eve gittiğimde Emre ALTINDAĞ, [İ.A.] ve [T.A.] bulunuyordu...Zannediyorum
Emre ALTINDAĞ idari yargı hakimi olması düşüncesiyle farklı bir mülakat evine
götürülmüş..." şeklinde ifade vermiştir.
- Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 5/8/2016
tarihinde şüpheli sıfatıyla ek ifadesi alınan T.Ö. beyanında, başvurucunun
kendisine ikili sohbetleri sırasında cemaate verdiği paraların nereye
gittiğinden şüphe ettiğini, bir daha para vermeyeceğini söylediğini
belirtmiştir.
- Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY
üyesi olma suçundan hakkında soruşturma yürütülen Antalya Hâkimi Y.H.den elde
edilen dokümanlar üzerinde yapılan inceleme işlemleri neticesinde başvurucunun
kimlik bilgilerinin, okumuş olduğu üniversitenin, idari hâkimlik mülakat
tarihi, sırası ve puanının yazılı olduğu not kâğıdı bulunmuştur.
18. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi 4/7/2017 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/53 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır.
19. 10/8/2017 tarihinde görülen duruşmada başvurucunun
tahliyesine karar verilmiştir. Tahliye kararının gerekçesi şöyledir:
"Sanığın üzerine atılı suçu
işlediğine dair dosyada bulunan delillerin büyük oranda toplanmış olması,
sanığın karartabileceği dosyada bir delilin bulunmaması, kaçma şüphesi
içerisinde olduğuna dair dosyaya yansıyan delilin bulunmaması nazara alınarak
bu aşamada adli kontrol hükümlerinin yeterli olacağı kanaati ile sanığın adli
kontrol altına alınmak suretiyle TAHLİYESİNE... [karar verildi.]"
20. Başvurucunun örgütle irtibatlı olduğunu ifade eden
tanık T.Ö.nün kovuşturma aşamasında alınan beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"Ben sanığı ilk olarak 2012 Nisan
ayında staja başladığım dönemde tanıştım. Kendisi dönem arkadaşımdır.
Kendisinin ilk planda FETÖ'ye mensup olduğunu biliyorum, ancak bu
mensubiyetinin 17/25 Aralık döneminde açılan polis dosyalarından sonra sona
erdiğini biliyorum. [İ.A.]
nın polis dosyalarını takip ettiğini, iptal kararı verilmesini telkin
ettiğini duyduğunu bu insanlara güvenilmeyeceğini, verdiğimiz paranın nereye
gittiğini bilmediğini, bundan sonra para vermeyeceğini ve toplantılara katılmayacağını
söyledi. Bunu Ankara idare mahkemesinin eksi 2. Katında söyledi.
...
Bana [U.G.], [A.B.] nin yemeği olacağını söyledi, dönem
arkadaşlarını çağırmamı söyledi ben de bunun üzerine [A.B.] nin yemeğine
sanığı çağırdım, ancak sanık gelmedi. Bu yemek HSYK seçimlerinin tam olarak
hatırlamamakla birlikte 1 ay önce olmuştu. Adli tatil sonrasıydı. Sanık bana
ben kimsenin yemeğine katılmıyorum dedi. Ben HSYK seçimi döneminde de cemaat
toplantılarına gidiyordum, sanığı görmedim. Biz sanıkla farklı dosyalarda
çalıştık. Sanık polis dosyalarına genellikle iptal kararı vermiştir ancak ben
telkin alarak değil, hukuki görüşü o yönde olduğu için karar verdiğini
düşünüyorum. Emre 17-25 aralık döneminden sonra cemaatin toplantılarına
katılmış olsaydı bundan benim haberim olurdu. Dönem arkadaşlarımdan [U.G.]
bizim mesulümüzdü, Emre'nin FETÖ ile bağını kopardığını ve kendisinin cemaate
kazandırılması için ilgilenilmesi gerektiğini söyledi."
21. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi 23/1/2019 tarihli
kararı ile başvurucunun beraatine hükmetmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"...tüm deliller
değerlendirildiğinde sanığın silahlı terör örgütüne üye olmak için aranan
şartlardan olan hiyerarşik yapıya bağlılığının olmadığı, sanığın örgüt ile
tanıştığı ancak samimi itiraflarından ve tanık T.'nin beyanından da
anlaşılacağı 17/25 Aralık olaylarından sonra bağını tamamen kopardığından,
silahlı terör örgütüne üye olmak için aranan şartların sanığın üzerinde sübut
bulmadığı, tanık beyanlarının da en son 2014 yılına kadar olması dikkate
alınarak, sanığın örgüt üyeliğiiçin aranan organik bağının olmadığı, örgütün
içinde olduğu döneme ilişkin suç teşkil edecek bir eyleminin tespit
edilemediği, 2014 HSYK seçimlerine ilişkin çağrılmasına rağmen örgütün
faaliyetlerine iştirak etmediğinin tanık beyanı ile anlaşılması, 17/25 Aralık
olaylarından sonra sanığın örgütün gerçek yüzünü gördüğü ve bağlantısı
kopardığı anlaşılmış olup, Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçundan 5271 sayılı
CMK’nın 223/2-b maddesi uyarınca yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin
sabit olması nedeniyle atılı suçtan beraatine karar verilmiş..."
22. Beraat kararına karşı başvurucunun örgüt ile geçmişte
bağ kurduğu ve bu bağı devam ettirdiği yönünde dosya kapsamında yer alan
delillerin yeterli olduğu gerekçesiyle Savcılık tarafından istinaf talebinde
bulunulmuştur.
23. Başvuru dosyası, bireysel başvuru incelemesinin
yapıldığı tarih itibarıyla istinaf incelemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
24. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel, B. No:
2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39; Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597,
31/10/2019, §§ 33-48.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
25. Mahkemenin 10/3/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu; gözaltında tutulma koşullarının insani
olmadığını, beslenme için temin edilen gıdanın yeterli olmadığını, kalabalık
nezarethanede ters kelepçeli şekilde, yatak ve battaniye olmaksızın yerde beton
zemin üzerinde yatırıldığını, ilk gece ters kelepçeli hâlde uyumak zorunda
bırakıldığını, bileğinde yaralar oluştuğunu, nitekim bunun sağlık raporuna da
yansıdığını, Savcılıktan talep etmesine rağmen söz konusu bilgi ve belgelerin
tarafına verilmediğini, ayrıca sağlık raporunun alındığı sırada ve
nezarethanede uzun süre duvara dönük olarak ayakta bekletildiğini, mesai
saatleri içinde işyeri araması yaptırılarak suçlu gibi lanse edildiğini, sorgu
için adliyeye götürüldüğünde küfür ve hakaretlere maruz kaldığını, adliyenin
mescidinde kelepçeli olarak yatırıldığını, yorgun bir şekilde savunma vermeye
zorlandığını, ceza infaz kurumunda kalabalık koğuşta tutulduğunu, söz konusu
kötü muamele iddialarını tahliye talepli ve tutukluluğa itiraz dilekçelerinde
ve mahkeme huzurunda ileri sürdüğü hâlde kamu makamlarının harekete geçmediğini
ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde; başvurucunun anılan iddialarının
Savcılık nezdinde şikâyet konusu yapılmadığı, dolayısıyla kötü muameleye
ilişkin iddialar yönünden olağan kanun yollarının tüketilmediği, bu nedenle
başvurunun bu kısmının kabul edilemez nitelikte olduğu ifade edilmiştir.
2. Değerlendirme
28. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine
başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe
Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
29. Somut olayda başvurucu, gözaltı sürecindeki kötü
muamele iddialarıyla ilgili genel olarak gözaltında iken kamu görevlileri
tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ve insani olmayan gözaltı
koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ileri sürmektedir. Bu bölümdeki
iddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun yakalandığı andan
itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi
olduğu görülmektedir. Başvurucu, gözaltında tutma koşullarının yetersizliğinden
bahsetmişse de bu kapsamda maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu
görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı
kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların
Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge
bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının başvurucunun
anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp
kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması
gerekmektedir.
30. Ceza infaz kurumundaki tutulma koşullarına ilişkin
şikâyetler yönünden ise başvurucunun iddialarını iletebileceği ve yapıldığını
iddia ettiği kötü muameleye derhâl son verilmesini isteyebileceği idari ve
yargısal mercilerin bulunduğu görülmektedir (benzer yöndeki bir değerlendirme
için bkz. Mehmet Baransu, B. No: 2015/8046, 19/11/2015, § 30). Başvuru
formu ve eklerinde başvurucunun söz konusu iddiaları ile ilgili olarak infaz
hâkimliğine şikâyette bulunduğuna ve/veya burada verilecek karara karşı da ağır
ceza mahkemesinde itiraz yolunu tükettiğine ilişkin bir bilgi veya belgeye yer
verilmemiştir.
31. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini ve varsa bu
konudaki kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini ve
çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
32. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının ihlal
edildiği iddiasıyla ilgili olarak idari ve/veya yargısal başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Özel Hayata
ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Görüş Hakkı
Yönünden
a. Başvurucunun
İddiaları
33. Başvurucu, ceza infaz kurumuna alındığı ilk on yedi
gün boyunca ailesi ile görüştürülmemesi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına
saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
34. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği,
Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu
şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu
makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli
özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17).
35. Başvurucunun anılan şikâyetiyle ilgili olarak
16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun 4. maddesinde, bu
uygulamalara ilişkin şikâyetleri karara bağlama konusunda infaz hâkimliğinin
görevli olduğu belirtilmiştir. Bireysel başvuru dosyası incelendiğinde ise
başvurucunun bu şikâyetine ilişkin olarak infaz hâkimliğine başvuruda bulunduğu
hususunda herhangi bir bilgi ya da belgeye rastlanmamıştır. Dolayısıyla
başvurucunun hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal başvuru yollarını
tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır. Bu durum bireysel
başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Arama Kararı
Yönünden
a. Başvurucunun
İddiaları
37. Başvurucu, soruşturma sürecinde mesleğinden
kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin yapılan arama işlemi nedeniyle özel
hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
38. Anayasa Mahkemesi Hülya Kar (B. No:
2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma tedbirlerinin maddi hakları ihlal
ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması gereken denetimin
sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren makamların tedbir
uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme yapabilecek konumda
olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları kabul edilmiştir. Bu
doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın kaçınılmaz olandan
ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak
kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden daha ileri bir değerlendirme yapılması
gerektiği kabul edilmiştir (Hülya Kar, §§21-46).
39. Somut olayda soruşturma mercilerince verilmiş arama
kararına dayanılarak başvurucunun konutunda ve işyerinde arama yapılmıştır.
Başvurucu bu tedbir nedeniyle özel hayatın gizliliği ve aile hayatına saygı
haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu tedbirin suç
delillerini elde etme amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılmıştır.
40. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa
Mahkemesi kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu
koruma tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç
şüphesi bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir ve
kesin bir hukuki düzenlemeye dayanmakta olup itirazlarını sorumlu makamlar
önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı başvurucuya tanınmıştır.
Bundan başka tedbir süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır. Koruma
tedbirinin durumun gerektirdiğinden daha uzun sürdüğü veya hedeflenen amaca
ulaşmak bakımından açıkça elverişsiz olduğu değerlendirilmemiştir.
41. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi,
uygulanma tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte
değerlendirildiğinde başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır
olduğu veya koruma tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu
da bireysel başvuru formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C. Masumiyet
Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
43. Başvurucu; haklarında soruşturma yürütülen hâkim ve
savcılara ait listenin basına sızdırıldığını, bu nedenle masumiyet karinesi ile
özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013 §
16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun bu bölümdeki iddialarının özünün
masumiyet karinesine yönelik olduğu anlaşılmakla bu bölümdeki şikâyetlerinin
Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
45. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu
gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak
ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler
olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu
gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin
gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276,
9/1/2014, §§ 19, 20; Ünal Yiğit, B. No: 2013/1075, 30/6/2014, §§ 18, 19;
Musa Yılmaz Acar, B. No: 2013/1664, 16/7/2014, § 42; Emrullah
Tayıpoğlu, B. No: 2017/21511, 4/4/2018, § 108).
46. Öte yandan Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 59.
maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca, başvurucunun iddialarını dayandırdığı
belgelerden bir bölümü başvurucunun elinde olmaması nedeniyle sunulamamışsa bu
durum ayrıca başvuru formunda açıklanmalıdır. Başvurucunun ilgililerin elinde
olan belgeleri Anayasa Mahkemesinin yardımı olmadan alamayacağını ikna edici
şekilde açıklaması ve gerekli diğer bilgi ve belgeleri de sunmasına bağlı
olarak Anayasa Mahkemesi gerekli gördüğü bilgi, belge ve delilleri ilgililerden
isteyebilir (Veli Özdemir, § 22).
47. Yukarıda belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde
Anayasa Mahkemesi başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul
edilemez bulabilir. İddiaların dayanaktan yoksun olmadığı konusunda Anayasa
Mahkemesinin ikna edilmesi, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların
niteliğine bağlıdır. Başvurucunun başlangıçta, başvuru hakkında kabul
edilemezlik kararı verilmesini önlemek için başvuru formu ve eklerinde
iddialarını destekleyici belgeleri sunması ve gerekli açıklamaları yapması
zorunludur (Veli Özdemir, § 23).
48. Somut olayda başvuru formu incelendiğinde
başvurucunun ihlal iddialarını soyut ve genel ifadelerle ileri sürdüğü, bunun
haricinde ne basına sızdırıldığını iddia ettiği belgelere ilişkin ne de adı
geçen belgelerin hangi basın yayın organında yayımlandığına ilişkin herhangi bir
bilgi verdiği, iddiasını bir kanıt unsuruna dayandırmadığı görülmüştür.
Dolayısıyla başvurucu, bu koşulları yerine getirmeyerek iddialarını
temellendirmediğinden başvurusunun esasının incelenmesi imkânı bulunmamaktadır
(Veli Özdemir, § 26).
49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
D. Kişi
Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltı
İşleminin Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
50. Başvurucu; atılı suç açısından makul şüphenin
varlığını gösteren maddi olgular bulunmadan gözaltına alındığını, suç şüphesi
olmaksızın dört gün gözaltında kaldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
51. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı
süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu
iddiaları ile olağanüstü hâl şartları altında geçici bir süre için azami olarak
otuz güne kadar uygulanan gözaltı süresinin uzunluğunun makul olup olmadığı
şikâyetlerine ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
asıl dava sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061,
8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§
53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§
141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015,
§§ 34-47; Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, §§ 30-37).
Somut olayda başvurucunun bu kapsamda kalan iddiaları bakımından anılan
kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Tutuklamanın
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
53. Başvurucu; kuvvetli suç şüphesi olmaksızın ve
görevinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin görevli olmayan bir
mahkeme tarafından tutuklandığını, olayda tutuklama nedenlerinin bulunmadığını,
tutuklamanın orantısız bir tedbir olduğunu ve adli kontrol tedbirinin neden
yetersiz kalacağının değerlendirilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
54. Bakanlık görüşünde, başvurucu hakkında verilen
tutuklama kararında açıklanan gerekçelerin, iddianamede başvurucuya isnat
edilen eylemler ile bu eylemlere ilişkin olarak dayanılan delillerin içeriği
dikkate alındığında tutuklamaya esas alınan delillerin başvurucunun üzerine
atılı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği konusunda objektif bir gözlemciyi
ikna edecek yeterlilikte olduğu ve tutuklama anında da makul şüphenin bulunduğu
ileri sürülmüştür.
55. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında,
soruşturmanın başından bu yana aleyhe bir delil olmadığı hâlde tutuklanmasına
karar verilmesinin hukuki olmadığını ileri sürmüş ve genel olarak başvuru
formundaki iddialarını tekrarlamıştır.
b. Değerlendirme
56. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler,
özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,
Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
57. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik ... veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda
da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile
saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
58. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve
güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
i. Genel
İlkeler
59. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate
alınacak genel ilkeler için bkz. Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354,
4/4/2018, §§ 54-60; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-69.
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
60. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe
teşebbüsü sonrasında hakkında yürütülen soruşturma kapsamında terör örgütüne
üye olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır.
61. Diğer taraftan başvurucu 24/2/1983 tarihli ve 2802
sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nda -hâkimlerle ilgili- öngörülen usule
ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin yetkili ve görevli olmayan
mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
62. Anayasa Mahkemesi Yıldırım Turan ([GK], B. No:
2017/10536, 4/6/2020, §§ 102-147) kararında ilgili kanunlar çerçevesinde konuyu
etraflıca değerlendirmiş ve Yargıtay içtihatlarına da değinerek terör örgütüne
üye olma suçunun kişisel bir suç olduğunu, Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı
olarak hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine
giren suçüstü hâli bulunmasa da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma
yürütülmesi için izin şartı bulunmadığını belirterek hâkim olan başvurucunun
tutuklanmasının kanuni dayanağının bulunduğu sonucuna varmıştır.
63. Somut olayda anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir
durum söz konusu değildir. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun
kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
64. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
65. Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında,
başvurucu hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak dosyada
somut delillerin olduğu ifade edilmiştir. Ancak bu delillerin neler olduğu
belirtilmemiştir (bkz. § 13).
66. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede ise
başvurucunun meslekten çıkarılmasına ve bir kısım tanık beyanına dayanılarak
atılı suçu işlediği iddia edilmiştir (bkz. § 17).
67. Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği birçok kararda
görevden uzaklaştırma veya kamu görevinden ya da meslekten çıkarma şeklindeki
idari kararların niteliğini dikkate alarak bu kararların verilmesinin karara
muhatap olan kişilerin suç işlediklerine dair kuvvetli belirtinin bulunduğu
anlamına gelmediği sonucuna varmıştır (diğerleri arasından bkz. Mustafa
Baldır, § 70; Mustafa Açay, B. No: 2016/66638, 3/7/2019, § 54;
E.A., B. No: 2016/78293, 3/7/2019, § 57; Ali Aktaş, B. No:
2016/14178, 17/7/2019, § 53; Mustafa Özterzi, § 104; Zafer Özer, B.
No: 2016/65239, 9/1/2020, § 58). Bu itibarla başvurucu hakkındaki görevden
uzaklaştırma veya meslekten çıkarma tedbirlerine ilişkin kararlarda da
başvurucuyla ilgili kişisel bir tespit ve değerlendirme bulunmadığından
bunların -tek başına- suç işlendiğine dair kuvvetli bir belirti olarak kabulü
mümkün değildir.
68. Somut olayda ayrıca başvurucu hakkındaki tanık
beyanlarının da kuvvetli suç belirtisi yönünden değerlendirilmesi
gerekmektedir.
69. İddianameye yansıyan tanık beyanları incelendiğinde
başvurucunun 2011 yılı içinde hâkim-savcı sınavlarına hazırlanmak için örgüte
ait evlerde kaldığı anlaşılmaktadır. Soruşturma aşamasında ifadesine başvurulan
ve kovuşturma sürecinde daha detaylı bilgi veren T.Ö. ise başvurucunun 17/25
Aralık 2013 tarihinden sonra örgüt ile irtibatını kestiğini, sohbet adı altında
organize edilen toplantılara katılmadığını, bu münasebetle kendisinin örgüte
yeniden kazandırılmak amacıyla ilgilenilen kişiler kapsamında değerlendirilmeye
başlandığını beyan etmiştir. Tanık beyanlarına göre başvurucunun
özellikle hâkim/savcı sınavlarına hazırlanmak için örgüte ait evlerde kaldığı
ve bu dönemde sınavları kazanarak mesleğe başladığı, mesleğe başladıktan sonra
da bir müddet örgüt ile irtibatını devam ettirdiği ancak ilerleyen süreçte
örgütle olan irtibatını koparmaya başladığı anlaşılmaktadır.
70. Anayasa Mahkemesi Aydın Yavuz ve diğerleri
(aynı kararda bkz. § 26) kararında FETÖ/PDY'nin gerçek amacının devleti ele
geçirmek olduğunu belirtmiştir. Bu itibarla yapılanmanın kurucusu ve lideri
olan Fetullah Gülen'in çeşitli tarihlerdeki konuşma ve açıklamalarında yer alan
"Her yerde olmalısınız. Her yerde değilseniz hiçbir yerde değilsinizdir.";
"Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın."; "Bütün
güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin
ana damarlarında ilerleyin."; "Türkiye'deki devlet yapısı ölçüsüne
göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana
kadar her adım erken sayılır."; "Adliye, mülkiye veya başka hayati
bir müessesede bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti öyle ferdi mevcudiyetler
şeklinde ele alınıp değerlendirilmemelidir. Yani bunlar gelecek adına bizim o
ünitelerde garantimizdir. Bir ölçüde onlar bizim varlığımızın
teminatıdır." şeklindeki talimatları doğrultusunda tüm kamu kurum ve
kuruluşlarında, özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri, emniyet teşkilatı, Millî
İstihbarat Teşkilatı, yargı organları, mülki idare birimleri ve eğitim
kurumları gibi yerlerde kadrolaşmayı amaçladığı anlaşılmaktadır.
71. Öte yandan Anayasa Mahkemesi Selçuk Özdemir
([GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 75) kararı ve sonrasında verdiği birçok
kararda, başvurucuların FETÖ/PDY ile irtibatının bulunduğuna, bu yapılanmaya
mensup olduğuna yönelik somut olgular içeren tanık anlatımlarını suç şüphesini
doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Metin Evecen, B.
No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52, Recep Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018,
§ 43).
72. Bu kapsamda somut olayın koşulları da gözönüne
alındığında soruşturma makamlarınca ve tutuklamaya karar veren yargı
mercilerince söz konusu tanık beyanlarının tutuklamanın hukukiliği bağlamında
başvurucunun FETÖ/PDY ile örgütsel bir ilişki içinde bulunduğu -ve dolayısıyla
suç işlediği- yönünde kuvvetli belirti olarak değerlendirilmesinin keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez.
73. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı
edilmemelidir.
74. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya
doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
75. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı
terör örgütüne üye olma suçu Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No:
2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, § 148).
76. Somut olayda Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğince
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlediği iddia olunan silahlı
terör örgütüne üye olma suçunun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına, suça ilişkin
Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına göre kaçma şüphesinin bulunmasına ve
adli kontrolün yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 13).
77. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki
genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 2.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma tehlikesine yönelen tutuklama
nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
78. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
79. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle
organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde
mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran
Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı
soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik,
hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık
atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate
alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve
karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
80. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 13) keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez.
81. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın
hukuki olmadığı iddiasına ilişkin bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
82. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve
19. maddeler) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun
Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
83. Başvurucu; tutukluluğunun şablon gerekçelerle
devamına karar verildiğini, tutukluluğunun makul süreyi aştığını belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
84. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen
azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş veya hükümlü hâle gelmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili
Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde
öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk
yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§
33-45; Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, § 26). Somut
olayda 10/8/2017 tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucu yönünden anılan
içtihattan ayrılmayı gerektiren bir durum olmadığı anlaşılmıştır.
85. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
4. Soruşturma
Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
86. Başvurucu; soruşturma dosyasında gizlilik kararının
bulunması nedeniyle hakkındaki suçlamaları öğrenemediğini, savunmasını
hazırlayamadığını, iddia makamı ile eşit şartlarda bulunmadığını belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
87. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun,
hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
88. Başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
89. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının
verildiği belirtilen soruşturma dosyasında başvurucuya yöneltilen suçlama,
olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylarla ilgilidir. Bu nedenle kısıtlamanın
hukuki olup olmadığı, bir başka ifadeyle kararın kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında
yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle kısıtlamanın Anayasa'nın 19.
maddesinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık
saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı
meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§
193-195, 242).
ii. Genel
İlkeler
90. Genel ilkeler için bkz. Günay Dağ ve diğerleri, §§
166-179.
iii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
91. Soruşturma aşamasında başvurucuya yöneltilen
suçlamalar başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olduğu ve bu örgütün yargıdaki
yapılanmasında yer aldığı iddiasıdır. Bu suçlamaların içeriğinin Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade alma işlemi sırasında başvurucuya
sorulan sorularda açıklandığı ve başvurucunun ifadesinde anılan suçlamalarla
ilgili beyanda bulunduğu görülmüştür (bkz. § 12).
92. Öte yandan başvuru formunda da belirttiği tutukluluğa
itiraz dilekçesinde başvurucu, usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde
beyanda bulunmuştur. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin isnat edilen
suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde
gerekse sorgu sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
93. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların
ve tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin
başvurucuya veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunma
ve itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında
soruşturma aşamasında dosyanın incelenmesine izin verilmemesi nedeniyle
başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının
kabulü mümkün görülmemiştir (Salih Sönmez, B. No: 2016/25431,
28/11/2018, § 153).
94. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun dosyayı
incelemesine izin verilmemesi nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda
bulunamadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
95. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına yönelik olarak soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi suretiyle
yapıldığı belirtilen müdahalenin Anayasa'da ve özellikle Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı
görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
5. Tahliye
Taleplerin ve İtirazların Süresinde Değerlendirilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
96. Başvurucu; tutukluluğun devamına dair kararlara
yaptığı itirazlarının ve tahliye taleplerinin süresinde değerlendirilmediğini,
bir kısım kararın ya tebliğ edilmediğini ya da geç tebliğ edildiğini belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
97. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği,
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan
kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
§§ 16, 17).
98. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (k) bendi, yakalanan veya tutuklanan kişilere yakalama ve tutuklama
işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları
durumunda maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine
imkân sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
tahliyesine karar verilen başvurucular yönünden anılan yolun tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Cafer Yıldız,
B. No: 2014/9308, 9/1/2018, §§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No: 2014/9311,
24/1/2018, §§ 37-40).
99. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada
ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla
kişinin tutukluluk hâli sona erer (Korcan Polatsü, B. No: 2012/726,
2/7/2013, § 33). Başvurucu hâlihazırda tahliye olmuş ya da hükümlü hâle gelmiş
ise itirazların geç değerlendirilmesi nedeniyle Anayasa Mahkemesince verilecek
bir ihlal kararı başvurucunun serbest kalması sonucunu doğurmayacak, ayrıca
serbest bırakılma talebine ilişkin başvuru hakkı bakımından da bir etki
sağlamayacaktır. Bu durumda yalnızca hak ihlalinin tespiti ve gerekiyorsa belli
bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinilecektir. Dolayısıyla bu tür ihlal
iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru
yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel
başvuruda bulunulması gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali
Efendi Peksak, B. No: 2017/29428, 17/7/2019, §§ 101-112).
100. Anayasa Mahkemesi, yukarıda atıf yapılan Ali
Efendi Peksak ve Cafer Yıldız kararlarında kişinin tahliye edilmesi
ya da hükümlü hâle gelmesi durumunda asıl dava sonuçlanmamış da olsa bu
şikâyetler bakımından 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat
davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna
varmıştır. Somut olayda başvurucu tahliye edilmiş, ilk derece mahkemesinin
23/1/2019 tarihli kararıyla başvurucunun beraatine hükmedilmiştir. Tutukluluk
hâli sona erdiği için 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat
davasının bu durumda da etkili bir yol olduğu kabul edilmelidir (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Ali Efendi Peksak, §§ 101-112).
101. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde
belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz,
etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan
bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile
bağdaşmamaktadır.
102. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
6. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
103. Başvurucu; soruşturma süresince tüm tutukluluk
incelemelerinin dosya üzerinden yapıldığını, bu incelemelerde duruşma
yapılmadığını ve dinlenilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
104. Anayasa Mahkemesi Erdal Tercan ([GK], B. No:
2016/15637, 12/4/2018, §§ 221-251) kararında; 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan
darbe teşebbüsü ve sonrasında ilan edilen olağanüstü hâl döneminde ortaya çıkan
koşulları dikkate alarak darbe teşebbüsü, FETÖ/PDY ve terörle ilgili suçlardan
dolayı tutuklanan kişilerin tutukluluk incelemelerinin belirli bir süre
duruşmasız olarak yapılmasının -Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasıyla
bağdaşmasa da- olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemde Anayasa'nın
temel hak ve özgürlüklerin güvence rejimini düzenleyen 15. maddesi kapsamında meşru
görülebileceğini belirtmiştir. Anılan kararda, bu kapsamdaki suçlardan
tutuklanan başvurucunun tutukluluğunun yaklaşık on sekiz ay boyunca duruşma
yapılmaksızın dosya üzerinden verilen kararlarla sürdürülmesinin olağanüstü hâl
döneminde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal etmediği sonucuna
varılmıştır.
105. Somut olayda tutuklama konusu suçun niteliği ve
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmadan yapılan tutukluluk incelemelerinin yaklaşık 1
yıl 20 günlük toplam süresi dikkate alındığında anılan karardaki sonuçtan
ayrılmayı ve farklı inceleme yapmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
106. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
7. Müdafi ile
Görüşmelerin Kayıt Altına Alındığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
107. Başvurucu, avukatıyla görüşmesinin teknik araçlarla
kayda alınması ve bu sırada üçüncü bir kişinin görüşmeyi izlemesi nedeniyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
108. Anayasa Mahkemesi 15 Temmuz darbe teşebbüsünden
sonra ilan edilen olağanüstü hâl döneminde çıkarılan 22/7/2016 tarihli ve 667
sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde
Kararname'nin 6. maddesi uyarıca terör suçları dâhil olmak üzere bazı suçlardan
tutuklanan kişiler hakkında uygulanan avukatla görüşmelerin kayda alınması ve
ceza infaz kurumu görevlileri aracılığıyla izlenmesi tedbirine ilişkin olarak
-ilgili kanun hükümleri ve ülke genelinde derece mahkemelerinin karar ve
uygulamalarından hareketle- infaz hâkimliklerine şikâyet yolunun tüketilmesi
gereken ulaşılabilir ve etkili bir başvuru yolu olduğu sonucuna varmıştır (İsmail
Solmaz, B. No: 2017/15251, 12/2/2020, §§ 102-106; Emre Ayhan, B. No:
2016/80704, 13/2/2020 §§ 132-136). Somut olayda terörle (FETÖ/PDY) bağlantılı
bir suçtan tutuklu bulunan başvurucu yönünden anılan bu kararlardaki
değerlendirme ve sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir. Buna
göre infaz hâkimliğine şikâyet yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun
incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
109. Açıklanan gerekçelerle başvurunun başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Görüş hakkı dolayısıyla özel hayata ve aile hayatına
saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Arama kararı dolayısıyla özel hayata ve aile hayatına
saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
5. Gözaltının hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Tahliye taleplerinin ve itirazlarının süresinde
değerlendirilmemesi dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
11. Müdafi ile görüşmelerin kayıt altına alınması
dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 10/3/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.