TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
A.K. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/7858)
Karar Tarihi: 27/11/2019
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
:
Recep KÖMÜRCÜ
Üyeler
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör
Fatih HATİPOĞLU
Başvurucu
A.K.
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ve masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 9/1/2017 ve 20/3/2017 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Yapılan incelemede sonunda; 2017/18559 numaralı bireysel başvuru dosyasının kişi yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2017/7858 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, 2017/18559 numaralı bireysel başvuru dosyasının esasının kapatılmasına, incelemenin 2017/7858 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine 8/10/2018 tarihinde karar verilmiştir.
5. Birinci Bölüm İkinci Komisyon tarafından bu kararda incelenen şikâyet haricindeki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna karar verilmiş, bu şikâyet yönünden ise başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl süresi 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
11. Başvurucu, en son İstanbul Anadolu Adliyesi Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapmıştır. Darbe teşebbüsünden sonra başvurucu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ağır cezalık suçüstü hâli bulunduğu değerlendirilerek FETÖ/PDY hiyerarşik yapılanmasında yer aldığı iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.
12. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) İkinci Dairesinin 16/7/2016 tarihli kararı ile -İstanbul Anadolu Adliyesinde Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmakta olan- başvurucunun görevden uzaklaştırılmasına karar verilmiştir. Başvurucu, HSYK Genel Kurulunun 24/8/2016 tarihli kararı ile meslekten ihraç edilmiştir.
13. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının HSYK kararıyla görevden uzaklaştırılanlar hakkında soruşturma işlemlerinin yapılması yönündeki yazısı üzerine İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından 17/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
14. Başvurucu 21/7/2016 tarihinde Başsavcılıkta ifade vermiştir. Başvurucu özetle FETÖ/PDY ile herhangi bir bağlantısının olmadığını ifade etmiştir. İddianamede yer verilen Savcılık ifadesinde başvurucu özetle Bursa Anadolu İmam Hatip Lisesinde okurken 28 Şubat süreci nedeniyle İnegöl Lisesine geçiş yaptığını ve İnegöl Lisesinden mezun olduğunu, İnegöl'de okuduğu sırada ailesi ile birlikte kendi evlerinde kaldığını, Bursa'da okuduğu yıllarda ise dayısının yanında kaldığını, ilkokuldayken ve üniversiteye hazırlanırken İnegöl'de bulunan bir dershaneye gittiğini ve bu dershanenin örgütle bağlantısının olmadığını, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olduğunu, üniversite yıllarında İçerenköy'de kiraladıkları evde üç arkadaşıyla birlikte kaldığını, hâkimlik ve savcılık sınavına ailesinin yanında, İnegöl'de bulunan evlerinde ve kendi imkânlarıyla hazırlandığını, akademi eğitimi sırasında sınıf temsilciliği ya da Albüm Kurulu üyeliği yapmadığını, eşinin hâkim olduğunu, herhangi bir dergi veya gazeteye aboneliğinin bulunmadığını, FETÖ/PDY'ye ait herhangi bir banka ya da finans kuruluşuyla ilgisi olmadığını, askerî okulda okumadığını, askerî birim veya akademilerde yüksek lisans yapmadığını, Kur'a Kararnamesi ile Van'ın Çatak ilçesine 30/1/2007'de hâkim olarak atandığını, 2009 Yaz Kararnamesi ile Muğla'nın Ula ilçesine hâkim olarak atandığını, 2011 yılında eşi ile evlenince eş birleştirmesi yapıldığını ve kendisinin savcı, eşinin de hâkim olarak atandığını, 2014 Yaz Kararnamesi ile Bilecik'e atandıklarını, 2016 Yaz Kararnamesi ile de İstanbul Anadolu Adliyesine atandıklarını, 12/7/2016 tarihinde Anadolu Adliyesinde göreve başladıklarını, yukarıda belirttiği görev yerlerine tercih listeleri dâhilinde atandıklarını ancak bu görev yerlerinin de iddialı ilçelerden olmadığını, son atamada da Anadolu Adliyesi tercihinde bulunmadıklarını, buraya resen atandıklarını, kendisi ya da eşinin unvanlı bir görev talep etmediklerini, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde kamu hukuku alanında yüksek lisansa başladığını ancak bu eğitimi tamamlamadığını, FETÖ/PDY'nin hiçbir faaliyetine ve yurt içi ya da yurt dışıgezilerine katılmadığını, örgüte ait evlerde veya yurtlarda kalmadığı gibi buralarda yapıldığı söylenen sohbet toplantılarına da kesinlikle katılmadığını, 2014 yılındaki HSYK seçimlerinde Bilecik'te görevli olduğunu, oy kullandıklarını ve sandık mahallinde bulunduklarını, herhangi bir adayın müşahitliğini yapmadığını, Bilecik Adliyesindeki oylama sırasında kimsenin kamerayla çekim yapmadığını ancak başka yerlerde çekim yapıldığını sonradan duyduğunu,seçim çalışmaları için Bilecik Adliyesine Bakanlıktan iki heyet geldiğini, ayrıca bir de Yargıçlar ve Savcılar Birliği üyesinin geldiğini ve mesleki nezaket gereği arkadaşının odasında karşılaştığı için bu üyeyle konuştuklarını, bunun dışında herhangi bir adayın temsilcisini Adliyede gezdirip ona eşlik etmediğini, özel yetkili mahkemelerde çalışmadığını, darbe girişiminin olduğu 15/7/2016 akşamı saat 18.30'a kadar eşiyle birlikte Adliyede görevlerinin başında olduklarını, sonrasında İnegöl'deki ailesinin yanına gitmek üzere yola çıktıklarını ve trafik yoğunluğundan saat 22.30 sıralarında annesinin evine ulaştıklarını, saat 23.00 gibi televizyonu açtığında darbe girişimine ilişkin haberleri öğrendiğini, ortak Whatsapp grubuna Başsavcının mesaj atıp savcıları göreve çağırdığını -kendisi henüz gruba dâhil olmadığı için- sonradan öğrendiğini, açığa alınanların internette listesi olduğu ve gözaltı kararı çıktığı yönünde haberlerin yayıldığını ancak İstanbul Anadolu Adliyesi için böyle bir haber olmadığını, ertesi gün -pazartesi ve salı günü eşinin duruşmaları olduğundan- yola çıkıp İstanbul'a geldiklerini ve Anadolu Adliyesindeki bir kısım hâkim ve savcı için de gözaltı kararı verildiğini öğrendiklerini, bir süre evde beklediklerini ancak kimse gelmeyince saat 22.30 sıralarında Adliyeye gittiklerini ve orada gözaltına alındıklarını, darbe olacağına dair hiç kimseden bir haber almadıklarını ya da böyle bir ima yapan olmadığını, darbe sonrasında kendisine herhangi bir görev verileceği yönünde teklifte bulunulmadığını, Amerika Birleşik Devletleri'ne hiç gitmediğini, Fettullah Gülen'i hiç görmediğini, Fettullah Gülen'den ya da FETÖ'ye mensup herhangi bir kişiden doğrudan veya dolaylı herhangi bir talep almadığını, darbeyi gerçekleştiren kişilerle doğrudan ya da dolaylı hiçbir bağlantısı veya iş birliğinin olmadığını, Bilecik Adliyesinde çalıştığı dönemde H.T. isimli savcının kendisi hakkında cemaatçi olduğu yönünde söylenti çıkardığını ağır ceza reisliğine son verilirken Ağır Ceza Başkanı H.İ.A.nın söylediğini, Cumhuriyet Savcısı H.T.nin kendisi ve eşi hakkında eşi M.ye "Siz H.İ. Bey'le çok samimiydiniz." şeklinde sözler söylediğini, H.T.nin kendileri hakkında "Bunlar Platform'a oy vermedi, karşı tarafa oy verdi." şeklinde konuştuğunu yine aynı atamada Cumhuriyet Başsavcılığından alınan K.Y.nin kendisine söylediğini, dolayısıyla muhtemelen savcı H.T.nin haksız yere kendilerini cemaatçilikle suçladığını ve bunu Ankara'da da söylemiş olabileceğini, kanaatince ihraç listesine girmelerinin nedeninin de bu olduğunu, FETÖ/PDY'yle hiçbir bağlantıları olmadığını ve suçlamaları kabul etmediğini ifade etmiştir.
15. Savcılık, başvurucuyu anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve terör örgütüne üye olma suçlarından tutuklanması istemiyle 21/7/2016 tarihinde İstanbul Anadolu Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
16. Başvurucunun sorgusu İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Hâkimliğinde 21/7/2016 tarihinde yapılmıştır. Başvurucu sorgudaki ifadesinde, önceki beyanlarına benzer şekilde beyanda bulunmuş ve suçlamaları kabul etmemiştir.
17. İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Hâkimliği başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve terör örgütüne üye olma suçlarından tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...Süpheliler ... [A.K.] ... haklarında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma ve Anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs suçundan dolayı yürütülen soruşturmada HSYK'nın, 16/7/2006 tarihinde şüpheliler aleyhinde vermiş olduğu açığa alma kararı, İstanbul Anadolu C.Başsavcılığı'na yazılan aynı tarihli müzekkere dikkate alındığında şüpheliler aleyhinde kuvvetli suç şüphesi olarak kabul edilebilecek somut deliller bulunduğu, 2802 Sayılı Yasa'nın 5/3. maddesine göre HSYK'nın Hakim ve Savcılar üzerinde denetim ve gözetim hakkının bulunduğu, bu kapsamda Hakim ve Savcılarla ilgili tüm bilgi ve belgelerin HSYK'da toplandığı, HSYK'nın uzun süredir Fetullahçı Terör Örgütü olarak bilinen Paralel Devlet Yapılanması'nın yargı teşkilatını oluşturduğu iddia olunan hâkim ve savcılar ile ilgili olarak esaslı bir çalışma yaptığının bilindiği, 15/7/2016 günü Paralel Devlet Yapılanması'nın askeri gücü tarafından gerçekleştirildiği iddia olunan ve adli makamlara intikal etmiş olan söz konusu eylem nedeni ile HSYK'nın bu yapının yargı organını oluşturduğu iddia edilen şüpheli hakim ve savcılar ile ilgili olarak açığa alma kararı verdiği, söz konusu karar, bu aşamada kesin ve bağlayıcı olmasa da soruşturma aşamasında şüpheye dayalı olarak tedbir niteliğinde karar verici makam olan hakimliğimizce kuvvetli suç şüphesi olarak kabul edilebilecek somut bir delil olarak kabul edildiği, Anayasamızın 159/1. maddesi gereğince mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulan ve görev yapan devletin resmi kurumu HSYK'nın, böylesine önemli bir suçlamada, ad çekme suretiyle veya başka bir yöntemle bu isimleri belirlemiş olamayacağı, bu itibarla yaşanılan olayın vahameti de dikkate alındığında hâkimliğimizde oluşan şüphenin haklı ve makul olduğu, şüphelilere yüklenen suçun kapsamı ve içeriği ile verilmesi muhtemel ceza miktarının yüksekliğine binaen şüphelilerin kaçma ve delilleri karartma şüphesi altında olduklarının CMK'nın 100/3-a. maddesine istinaden somut olarak varsayıldığı, soruşturma konusu işin önemi ve tolumda yarattığı tepki dikkate alındığındaadli kontrol uygulamasının dosya kapsam ve içeriği ile uyumlu olmayacağı kanaatine varılmakla şüphelilerin CMK'nın 100. maddesi gereğince ayrı ayrı tutuklanmalarına... [karar verildi.]"
18. Başvurucunun tutuklama kararına 20/7/2016 tarihinde yaptığı itiraz reddedilmiştir.
19. Başsavcılık, başvurucu hakkındaki soruşturmanın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmesi gerektiğini belirterek yetkisizlik kararı vermiştir.
20. Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği 7/11/2016 tarihinde başvurucunun tutukluluk durumunu incelemiş ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
21. Başvurucu, anılan kararı 2/12/2016 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.
22. Başvurucu 9/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
23. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı kanun değişikliği nedeniyle soruşturmanın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmesi gerektiğini belirterek karşı yetkisizlik kararı vermiştir.
24. İstanbul 11. Sulh Ceza Hâkimliği 20/2/2017 tarihinde mevcut delil durumunu nazara alarak başvurucunun tahliyesine ve başvurucu hakkında yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar vermiştir.
25. Başsavcılık 3/1/2018 tarihli iddianame ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açmıştır.
26. İddianamede öncelikle FETÖ/PDY hakkında genel bilgilere, sonrasında başvurucuya yönelik suçlama ve delillere yer verilmiştir. Savcılık, başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer almak suretiyle silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğini iddia etmiştir. İddianamede, suçlamaya esas alınan olgular özetle şöyledir:
i. HSYK'nın 16/7/2016 tarihli kararı ile başvurucunun görevinden uzaklaştırıldığı, 24/8/2016 tarihli kararı ile meslekten ihraç edildiği ve bu kararın kesinleştiği belirtilmiştir.
ii. FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar nedeniyle haklarında soruşturma açılan bir kısım HSYK müfettişinin başvurucuya verdikleri değerlendirme notlarına yer verilerek söz konusu notların objektif kriterlerden ve yerleşik uygulamalardan uzak, örgütsel amaç ve politikalar doğrultusunda şüphelinin parlatılmasını, hakkındaki olumsuz düşüncelerin bertaraf edilmesini ve gelecekte önemli görevlere getirilmesini sağlama amacına matuf ve örgütsel bağlılık ile dayanışmanın göstergesi olduğu ileri sürülmüştür.
iii. Başvurucunun hâkim olarak yargılamasını yaptığı bir kısım davada FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu değerlendirilen şirket ya da kişiler lehine sonuç doğuracak şekilde kararlar verdiğine yönelik HSYK'ya yapılan şikâyetler ve yürütülen idari soruşturmalara yer verilmiştir. İddianamede yer verilen bilgilere göre bu şikâyetlerin bir kısmıyla ilgili olarak işleme konulmama kararları verildiği, bir kısmının başka dosyaya konu şikâyetle aynı olması nedeniyle ilgili dosya ile birleştirilmesine ya da yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır.
iv. Başvurucunun adına kayıtlı olan ve kendisinin kullandığı belirtilen telefon hattına ilişkin olarak yapılan inceleme sonunda başvurucunun 15 Temmuz ve sonrasında yoğun olarak yaptığı görüşmelere yer verilerek başvurucunun haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma bulunan kişilerle çok sayıda görüşme yaptığı belirtilmiştir.
27. İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesi 24/1/2018 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve Mahkemenin E.2018/8 sayılı dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
28. Mahkeme 11/4/2019 tarihinde yaptığı ilk duruşmada başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucunun savunmasının ilgili kısmı şöyledir:
"Ben eski bir Cumhuriyet savcısıyım, en son Bilecik C.Savcısıyken 2016 yaz kararnamesiyle Anadolu C. Başsavcılığında göreve başlamıştım, daha sonra HSYK'nın kararıyla meslekten çıkartıldım, ihraç oldum, ben iddialara 2 numaralı iddiadan başlamak istiyorum, HTS analiz raporunda çok sayıda Fetö şüphelisiyle görüşme kaydım olduğundan bahsediyor, bunların 17'si kamu personelidir, 17 kişinin 11'i hakim savcı, birisi G.U. Bilecikteki soruşturma katibim, birisi infaz koruma memuru 6 görüşme, Bilecik Çarşı Karakol Amirliğinde görevli komiser yardımcısıyla 6 görüşme, yine aynı karakoldaki komiserle 6 görüşme, bu görüşmelerin hepsi 2 yıllık sürede yapılan görüşmeler ve soruşturmalarla yaptığım görüşmeler, Z.C. Afyon KOM'da görevli polis memurudur, 2013 yılında takipli bir dosyada beraber çalışmıştık, bu tarihten sonra da bayramlarda ve kandillerde atılan mesajlara döndüm, 11 kişilik hakim savcılardan 7'siyle bir fiil beraber çalıştık, meslekte birlikte çalıştığım için yapmış olduğum görüşmelerdir, ben yazılı savunmamda bunları detaylı olarak anlattım, 2009 yılında ben Çatak hakimliğinden 2010 yılında Ula hakimliğine tayin oldum, akabinde eş birleştirmesiyle Bolvadin Savcılığına atandım, arkamızdan gelen müfettiş 74 vermiş, her ne kadar 74 puanla parlatıldığım iddia edilmişse de 74 puanla bir insan parlatılmaz, aksine ismi çizilir, 1 yıl sonraki denetimde Bolvadin'e 3 tane müfettiş geldi, çalıştığım ve şu an ihraç olan savcılardan birine 82 verdiler, diğer arkadaşa 79 verdiler, o zamandan bu zamana kadar HSYK müfettişi ve halen görevdeler, adliyede çalışan savcılardan en düşük puanı bana verdiler, ağır ceza üyelerinden biri 82 aldı, ihraç edildi, ben parlatılacak olsam neden düşük not alayım. 77 aldığım süreç ve devamında basit bir olay nedeniyle soruşturma geçirdim, o dönemim HSYK'sı oy birliğiyle soruşturma izni verdi, HSYK 2. Dairesindeki H.S. ve A.A.nın ceza verilsin yönündeki muhalefet şerhlerine rağmen ceza verilmedi, bu bile sicilime olumsuz etkisi oldu. Her ne kadar ihraç kararında Ankara C. Başsavcılığının bahsedilen dosyası şu an önünüzde bulunan dosyadır, iltisaka dair bile bir delil yoktur, aldığım notlar ortadadır, bugüne kadar en az 6 müfettiş gördüm, teftişime gelen bütün müfettişler Fetö'den ihraç oldular, meslek içi eğitim haricinde herhangi bir eğitime sempozyuma katılmadım, sosyal medyada herhangi bir paylaşımda dahi bulunmadım, açığa alma listesi gerekçe gösterilerek tutuklandım, tutuklanmam gerekçe gösterilerek de ihraç oldum.
FETÖ/PDY silahlı terör örgütüyle bugüne kadar hiç bir irtibatım olmadı, içerisinde bulunmadım, evlerinde yurtlarında kalmadım, Bank Asya'ya para yatırmadım, gazete dergi aboneliğim olmadı, hiç bir şekilde himmet vermedim.
Ben de en küçük bir sıkıntı olmuş olsaydım, eşim ilk önce açığa alındı, sonra mesleğine geri döndü, şu anda Nilüfer'de lojmanlarda ikamet ediyoruz, bir de HTS raporunda yurtdışı arama diye bir ibare var, benim numaram ... dir, iddianamede yurtdışından mesaj alınan ve aranan numara olarak ... numarası yazılmıştır [farklı bir numara yazıldığını ifade ediyor], sehven başka dosyadan rapor hazırlanırken kopyala yapıştır olduğunu düşünüyorum, bu numara google uygulamasında Anadolu C. Savcısı A.O.K. adına kayıtlıdır ...
...
Kimse yok mu derneğine herhangi bir yardımda bulunmadım, telefonlarımıza bir sürü yerden farklı mesajlar gelmektedir, ben onlara mesaj göndermedim ..."
29. Mahkeme aynı duruşmada iddianamede yer verilen ve taraflarınca başvurucu hakkında şikâyette bulunulduğu anlaşılan yargılama dosyalarının Afyonkarahisar ve Bolvadin Cumhuriyet Başsavcılıklarından istenmesine karar vermiştir.
30. Mahkeme, sonraki duruşmalarda Afyonkarahisar ve Bolvadin Cumhuriyet Başsavcılıklarından gelen dosyalarla ilgili olarak başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucu savunmasında özetle kendisine sorulan dosyalarda görevi gereği katıldığı yargılama faaliyetlerinin söz konusu olduğunu, herhangi bir şekilde taraflı davranmadığını, HSYK'nın bu şikâyetlerle ilgili olarak işleme konulmama kararı verdiğini, sadece FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu iddiasıyla ilgili olarak işlem yapıldığını ifade ederek suçlamaları kabul etmemiştir.
31. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
32. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel (B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39)başvurusu hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 27/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
34. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak -UYAP üzerinden temin edilen ve sunduğu belgelerden- geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan, bireysel başvuru tarihi itibarıyla tutuklu olarak ceza infaz kurumunda bulunan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. İhlal İddiaları Yönünden
1. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucu; somut bir delil olmaksızın gerekçesiz bir kararla tutuklanmasına karar verildiğini, tutuklama kararında tutuklama nedenlerinin somut gerekçelerle açıklanmadığını, kaçma şüphesinin olmadığını, tüm bu nedenlerle tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık görüşünde, öncelikle etkili bir başvuru yolu olan 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde düzenlenen tazminat davası açılmadan başvuru yapıldığından başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiği belirtilmiş; Anayasa Mahkemesi tarafından esastan inceleme yapılacak olması durumunda ise tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin ortaya konulduğu ileri sürülerek tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın özel koşulları ile İstanbul Anadolu Sulh Ceza Hâkimlikleri tarafından verilen kararların içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği belirtilmiştir.
37. Bakanlık görüşünde ayrıca soruşturma konusu suç için öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de gözönünde tutulduğunda başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun savunulamayacağı ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde, bu hususlar dikkate alınarak başvurucunun tutuklanmasında herhangi bir keyfiyetin bulunmadığı hususuna vurgu yapılmış ve tutuklamanın hukuki olmadığına dair şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez bulunması gerektiği ifade edilmiştir.
38. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur.
b. Değerlendirme
39. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
40. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
41. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik Yönünden
43. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
44. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden
45. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı anlaşılan bu iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Esas Yönünden
(1) Genel İlkeler
46. Genel ilkeler için bkz. Metin Evecen (B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52) başvurusu hakkında verilen karar.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
47.Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
48. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
49. Diğer taraftan başvurucu, 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nda -hâkimlerle ilgili- öngörülen usule ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin yetkili ve görevli olmayan mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
50. Anayasa Mahkemesi, darbe teşebbüsünden sonraki dönemde bu teşebbüsün arkasındaki yapılanma olduğu kabul edilen FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen soruşturmalar kapsamında yargı mensupları hakkında uygulanan tutuklama tedbirlerinin hukukiliğine ilişkin bireysel başvuruları incelediği birçok kararında, başvurucu yargı mensuplarının mesleklerinden veya görevlerinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandıkları ve bu nedenle tutuklamanın kanuni dayanağının bulunmadığı iddialarını incelemiştir. Bu incelemelerin sonucunda gerek yüksek mahkeme üyeleri gerekse diğer yargı mensupları bakımından tutuklamaya konu olaylara ilişkin olarak soruşturma mercilerince veya tutuklamaya karar veren yargı organlarınca isnat edilen ve tutuklamaya konu olan suçların kişisel suç olduğu ve ayrıca ağır cezayı gerektiren suçüstü halinin bulunduğu yönündeki değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temellerinin bulunduğu, dolayısıyla tutuklama tedbirlerinin kanuni dayanaktan yoksun olduğunun söylenemeyeceği sonucuna varılmıştır (bkz. Anayasa Mahkemesi üyeleri bakımından Alparslan Altan [GK], B. No:2016/15586, 11/1/2018, §§ 114-129; Erdal Tercan [GK], B. No: 2016/15637, 12/4/2018, §§ 130-146; Yargıtay üyeleri bakımından Salih Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 106-121; Mehmet Arı, B. No: 2016/22732, 10/1/2019, §§ 61-77; Ramazan Bayrak, B. No: 2016/22901, 7/2/2019, §§ 70-86; Danıştay üyeleri bakımından Hannan Yılbaşı, B. No: 2016/37380, 17/7/2019, §§ 61-63; ilk derece mahkemelerinde görev yapan hâkimler bakımından Adem Türkel, B. No: 2017/632, 23/1/2019,§§ 52-59; Erdem Doğan, B. No: 2017/25955, 7/3/2019 §§ 50-57; tetkik hâkimleri bakımından Selim Öztürk, B. No: 2017/4834, 8/5/2019, §§ 52-59; Cumhuriyet savcıları bakımından Hasan Hendek, B. No: 2016/69748, 29/5/2019, §§ 62-69; Uğur Gürses, B. No:2016/16201, 3/7/2019, §§ 62-65). Somut başvuruda da aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Kaldı ki -Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı olarak- hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli bulunmasa da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için bir izin şartı bulunmadığı Yargıtay Ceza Genel Kurulunun (CGK) birçok kararında belirtilmiştir (diğerleri arasından bkz. CGK'nın 10/10/2017 tarihli ve E.2017/YYB-995, K.2017/394; 14/11/2017 tarihli ve E.2017/YYB-1075, K.2017/471; CGK'nın 28/11/2017 tarihli ve E.2017/YYB-1093, K.2017/504;12/12/2017 tarihli ve E.2017/YYB-1128, K.2017/532; 16/1/2018 tarihli ve E.2017/YYB-1134, K.2018/13; 13/3/2018 tarihli ve E.2018/YYB-66, K.2018/87; 2/4/2019 tarihli ve E.2019/YYB-116, K.2019/275 sayılı kararları).
51. Başvurucunun 15/7/2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sonrasında hakkında çıkarılan yakalama kararı uyarınca yakalanarak, gözaltına alınıp darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı makamlarınca silahlı bir terör örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY üyesi olma suçundan tutuklandığı dikkate alındığında başvurucuya isnat edilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu yönünden suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir.
52. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
53. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
54. İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında, başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğuna genel olarak değinilmiş; bu noktada HSYK'nın başvurucuyu Cumhuriyet savcılığından açığa alma kararına özel olarak vurgu yapılmış ancak herhangi bir olguya ilişkin başka açıklamaya yer verilmemiştir (bkz. § 17).
55. İddianamede ise başvurucunun meslekten ihraç edilmesine, bir kısım şikâyetle ilgili olarak HSYK tarafından başvurucu hakkında yürütülen işlemlere, FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan haklarında soruşturma yürütülen bir kısım HSYK müfettişinin başvurucu hakkında verdiği notlara ve başvurucunun adına kayıtlı olan telefonla yaptığı görüşme kayıtlarına yer verilmiştir (bkz. § 26).
56. Buna göre başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu olan suçlamanın dayanaklarından biri, başvurucunun önce meslekten açığa alınıp daha sonra ihraç edilmesidir.
57. Türkiye'de 15/7/2016 tarihinde gerçekleşen askerî darbe teşebbüsünden sonra 21/7/2016 tarihinde -ülke genelinde- olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 12, 48). Olağanüstü hâl döneminde alınan tedbirlerden biri de 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin KHK'nın 3. ve 4. maddeleri uyarınca "terör örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca (MGK) karar verilen yapı, oluşum veya gruplara" üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen kamu görevlilerinin veya yargı mensuplarının görevlerinden uzaklaştırılması ya da kamu görevinden veya meslekten çıkarılmasıdır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 56-59).
58. Anayasa Mahkemesince daha önce de ifade edildiği üzere 667 sayılı KHK'nın 3. ve 4. maddelerine göre kamu görevinden veya meslekten çıkarma tedbirlerinin uygulanması için mutlaka terör örgütüyle, terör faaliyetleriyle ve bu arada darbe teşebbüsüyle kişi/kişiler arasında bağ kurulması şartı aranmamış; devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca (MGK) karar verilen yapı, oluşum veya gruplarla bağ kurulması yeterli görülmüştür. Ayrıca bu tedbirlerin uygulanabilmesi için söz konusu bağın yapıya, oluşuma veya gruba üyelik veya mensubiyet şeklinde olması zorunlu olmayıp iltisak ya da bunlarla irtibat şeklinde olması da yeterlidir. Öte yandan anılan maddelerde, terör örgütleri veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK'ca karar verilen yapı, oluşum veya gruplar ile üyeler arasındaki bağın sübut derecesinde ortaya konulması aranmamıştır [AYM, E.2016/6 (D. İş), K.2016/12, 4/8/2016, §§ 84-86].
59. Anayasa Mahkemesi; 667 sayılı KHK'nın 3. ve 4. maddeleri kapsamında kamu görevinden veya meslekten çıkarmanın adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen diğer yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran bir olağanüstü tedbir niteliğinde olduğunu, bu kapsamda yapılacak değerlendirmenin adli suç veya disiplin suçu niteliğindeki somut bir eylemin soruşturulması mahiyetinde bulunmadığını, burada ulaşılacak kanaatin cezai sorumluluğun tespitinden bağımsız olduğunu belirtmiştir [AYM, E.2016/6 (D. İş), K.2016/12, 4/8/2016, §§ 79, 86, 96].
60. Dolayısıyla darbe teşebbüsü sonrasında ilan edilen olağanüstü hâl döneminde alınan görevden uzaklaştırma, kamu görevinden veya meslekten çıkarma tedbirlerinin yukarıda belirtilen özellikleri, bu tedbirlerin uygulanabilmesi için gerekli şartların niteliği birlikte dikkate alındığında başvurucu hakkında görevden uzaklaştırma ve/veya kamu görevinden çıkarma tedbirlerinin uygulanmasının -tek başına- suç işlediğine dair kuvvetli bir belirti olarak kabulü mümkün değildir (Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354, 4/4/2018, § 70, Emre Altun, B. No: 2016/78293, 3/7/2019, §§ 53-57, Mustafa Açay, B. No: 2016/66638, 3/7/2019, §§ 51-54 ).
61. Soruşturma mercileri, başvurucu hakkında bir kısım şikâyetle ilgili olarak HSYK tarafından yapılan işlemlere yer vermiştir. Başvurucu savunmasında, anılan şikâyetlerle ilgili olarak HSYK tarafından işleme konulmama kararı verildiğini belirtmiştir. Soruşturma makamlarınca anılan hususa ilişkin olarak iddianamede yer verilen ve yargılama aşamasında temin edilen bilgi ve belgeler de başvurucunun savunmasını doğrular niteliktedir. Dolayısıyla işleme konulmama kararlarına konu şikâyetlerin başvurucunun terör örgütü üyesi olmasına ilişkin olarak ne şekilde kuvvetli suç belirtisi oluşturduğu somut olgularla yeterince ortaya konulamamıştır.
62. Öte yandan soruşturma makamları, FETÖ/PDY ile bağlantılı müfettişlerce verilen notlarla başvurucunun parlatılmak istendiğini ileri sürmüştür. Başvurucu savunmasında, kendisine verilen notların 74 ve 77 gibi notlar olduğunu, aynı müfettişlerin söz konusu denetimlerde başka yargı mensuplarına daha yüksek notlar verdiğini, kaldı ki kendisine verilen notların yüksek olmadığını, eğer iddia edildiği gibi parlatılmak istenseydi kendisine daha yüksek notlar verilmesi gerektiğini, dolayısıyla FETÖ/PDY mensubu olduğu iddia olunan müfettişlerce korunduğu iddiasını kabul etmediğini belirtmiştir. Başvurucunun örgüt üyesi olması nedeniyle müfettişler tarafından yüksek notlar verilerek korunduğuna ilişkin iddiayı destekleyen somut olgular soruşturma makamlarınca yeterince ortaya konulamamıştır.
63. Soruşturma mercileri; başvurucunun adına kayıtlı telefonla haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar nedeniyle soruşturma yürütülen bir kısım yargı ve kolluk mensubuyla görüşmeler yaptığını, yurt dışından ve bir dernekten mesaj aldığını ileri sürmüştür. Başvurucu; görüştüğü kişilerin aynı yerde görev yapan hâkim, savcı ve kolluk görevlileri olduğunu, bu görüşmelerin özel maksatla yani örgütsel bağ içinde yapılan görüşmeler olmadığını, çoğu görüşmenin yargısal görevi gereği ve işiyle ilgili olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Kimse Yok mu? isimli derneğe yardım etmediğini, mesaj göndermediğini buradan sadece mesaj aldığını, yine yurt dışından mesaj aldığı söylenen telefon numarasının kendisine ait bir numara olmadığını, muhtemelen başka bir dosyadan sehven kopyalanmış olabileceğini ileri sürmüştür. Soruşturma makamları görüşme içeriklerine dair bir bilgiye yer vermemiştir. Ayrıca soruşturma makamları, başvurucunun FETÖ/PDY'nin üst düzey sorumluları ile görüşmeler yaptığı yönünde bir tespit de yapmamıştır; dolayısıyla suçlamaya konu edilen görüşmelerin örgütsel amaçlı görüşmeler olduğunu somut olgularla yeterince ortaya koyamamıştır.
64. Sonuç olarak tutuklama kararında ve soruşturma sürecindeki belgelerde yer alan tespit ve değerlendirmeler kapsamında somut olayda tutuklama için ön koşul olan suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır.
65. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
66. Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak olağan dönemde Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
67. Bununla birlikte anılan tedbirin olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının incelenmesi gerekir.
c. Anayasa'nın 15. Maddesi Yönünden
68. Tutuklama tedbirinin uygulanması suretiyle bireylerin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına keyfî olarak müdahale edilmemesini sağlayacak güvencelerin başında suç işlendiğine dair belirtinin ortaya konulması gelmektedir. Suç işlendiğine dair belirtinin bulunması tutuklama tedbiri için ön koşul olduğundan aksi durumun kabulü, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin tüm güvencelerin anlamsız hâle gelmesi sonucunu doğurur. Dolayısıyla -hangi nedenle benimsenmiş olursa olsun- olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde de kişilerin suç işlediklerine dair belirti bulunmadan tutuklanmaları durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olarak kabul edilemez (Şahin Alpay [GK], B. No: 2016/16092, 11/1/2018, § 109; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 156).
69. Somut olayda Anayasa Mahkemesince soruşturma makamlarının suç işlediğine dair belirtileri somut olgularla ortaya koymadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirine başvurdukları sonucuna varılmıştır (bkz. § 66). Bu itibarla olağanüstü hâl döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesinin başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen güvencelere aykırı bu müdahaleyi meşru kılmadığı değerlendirilmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Şahin Alpay, § 110; Mehmet Hasan Altan (2), § 157).
70. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
2. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
71. Başvurucu; FETÖ/PDY ile ilgili olarak kamu görevlileri tarafından yapılan açıklamalar ve bu açıklamaların yayımlanması nedeniyle hakkında soruşturma başlatılan herkesin suçlu olduğu yönünde algı oluştuğunu, bu nedenle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
72. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin benzer şikâyetlerle ilgili verdiği kararlara atıf yapılarak kamuoyunu bilgilendirme niteliğinde olan ve başvurucunun adının açıkça söylenmediği genel mahiyetteki açıklamaların masumiyet karinesini ihlal etmeyeceği ileri sürülmüş ve başvurucunun bu şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez bulunması gerektiği değerlendirilmiştir.
73. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur.
74. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun bu bölümdeki iddialarının özünün masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin olduğu anlaşıldığından başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
75. Masumiyet (suçsuzluk) karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz. Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, §§ 26, 27).
76. Anılan karine, bir kimsenin suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kamu yetkilileri tarafından suçlu ilan edilmesine karşı koruma sağlamaktadır. Öte yandan Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü, bilgi edinme ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu nedenle Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesi, yürütülmekte olan bir ceza soruşturması hakkında yetkililerin kamuoyuna bilgi vermesini engellemez (Erdal Tercan, B. No: 2016/15637, § 79). Ancak masumiyet karinesine saygı gösterilmesi söz konusu olduğundan Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası, bilginin gereken bütün dikkat ve ihtiyat gösterilerek verilmesini gerekli kılar (Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, § 22).
77. Somut olayda 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra yürütülen soruşturmalarla ilgili yapılan açıklama ve yayımlanan haberler nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği ileri sürülmüştür. Başvurucunun doğrudan kendisiyle ilgili bir haberden şikâyeti söz konusu değildir. Buna göre FETÖ/PDY'ye yönelik soruşturmalarla ilgili genel olarak yapılan açıklamaların, anılan hususa ilişkin haber yapılmasının veya soruşturma başlatıldığının kamuoyuna duyurulmasının tek başına masumiyet karinesine aykırılık teşkil ettiği söylenemez (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Metin Güneş, B. No: 2017/23083, 28/5/2019, § 101, Erdal Tercan, § 81; Mustafa Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 115-117; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 180, 181).
78. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. 6216 sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
79. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
80. Başvuruda, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Başvurucu hakkındaki soruşturma esnasında 20/2/2017 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir (bkz. § 24). Dolayısıyla başvurucunun tutukluluk hâli sona ermiştir. Bu durumda tazminat dışında ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir hususun bulunmadığı anlaşılmaktadır.
81. Başvurucu 50.000 TL maddi, 10.000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
82. Mahkemenin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
83. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 27.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
C. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
D. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
E. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
F. Başvurucuya net 27.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2018/8) GÖNDERİLMESİNE,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 27/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.