TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
A.K. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/7858)
|
|
Karar Tarihi: 27/11/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Fatih
HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
A.K.
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ve masumiyet karinesinin ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 9/1/2017 ve 20/3/2017 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Yapılan incelemede sonunda; 2017/18559 numaralı bireysel
başvuru dosyasının kişi yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2017/7858 numaralı
bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, 2017/18559 numaralı bireysel
başvuru dosyasının esasının kapatılmasına, incelemenin 2017/7858 başvuru
numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine 8/10/2018 tarihinde
karar verilmiştir.
5. Birinci Bölüm İkinci Komisyon tarafından bu kararda incelenen
şikâyet haricindeki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna karar verilmiş, bu
şikâyet yönünden ise başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya
kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan
edilmiştir. Olağanüstü hâl süresi 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu
makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün
arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son
yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya
Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz
ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok
sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma
başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine
yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla
başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 51, 350).
11. Başvurucu, en son İstanbul Anadolu Adliyesi Cumhuriyet
Savcısı olarak görev yapmıştır. Darbe teşebbüsünden sonra başvurucu hakkında
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ağır cezalık suçüstü hâli bulunduğu
değerlendirilerek FETÖ/PDY hiyerarşik yapılanmasında yer aldığı iddiasıyla
soruşturma başlatılmıştır.
12. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) İkinci Dairesinin
16/7/2016 tarihli kararı ile -İstanbul Anadolu Adliyesinde Cumhuriyet savcısı
olarak görev yapmakta olan- başvurucunun görevden uzaklaştırılmasına karar
verilmiştir. Başvurucu, HSYK Genel Kurulunun 24/8/2016 tarihli kararı ile
meslekten ihraç edilmiştir.
13. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının HSYK kararıyla
görevden uzaklaştırılanlar hakkında soruşturma işlemlerinin yapılması yönündeki
yazısı üzerine İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık)
tarafından 17/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
14. Başvurucu 21/7/2016 tarihinde Başsavcılıkta ifade vermiştir.
Başvurucu özetle FETÖ/PDY ile herhangi bir bağlantısının olmadığını ifade
etmiştir. İddianamede yer verilen Savcılık ifadesinde başvurucu özetle Bursa
Anadolu İmam Hatip Lisesinde okurken 28 Şubat süreci nedeniyle İnegöl Lisesine
geçiş yaptığını ve İnegöl Lisesinden mezun olduğunu, İnegöl'de okuduğu sırada
ailesi ile birlikte kendi evlerinde kaldığını, Bursa'da okuduğu yıllarda ise
dayısının yanında kaldığını, ilkokuldayken ve üniversiteye hazırlanırken
İnegöl'de bulunan bir dershaneye gittiğini ve bu dershanenin örgütle
bağlantısının olmadığını, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun
olduğunu, üniversite yıllarında İçerenköy'de
kiraladıkları evde üç arkadaşıyla birlikte kaldığını, hâkimlik ve savcılık
sınavına ailesinin yanında, İnegöl'de bulunan evlerinde ve kendi imkânlarıyla
hazırlandığını, akademi eğitimi sırasında sınıf temsilciliği ya da Albüm Kurulu
üyeliği yapmadığını, eşinin hâkim olduğunu, herhangi bir dergi veya gazeteye
aboneliğinin bulunmadığını, FETÖ/PDY'ye ait herhangi
bir banka ya da finans kuruluşuyla ilgisi olmadığını, askerî okulda
okumadığını, askerî birim veya akademilerde yüksek lisans yapmadığını, Kur'a
Kararnamesi ile Van'ın Çatak ilçesine 30/1/2007'de hâkim olarak atandığını,
2009 Yaz Kararnamesi ile Muğla'nın Ula ilçesine hâkim olarak atandığını, 2011
yılında eşi ile evlenince eş birleştirmesi yapıldığını ve kendisinin savcı,
eşinin de hâkim olarak atandığını, 2014 Yaz Kararnamesi ile Bilecik'e
atandıklarını, 2016 Yaz Kararnamesi ile de İstanbul Anadolu Adliyesine
atandıklarını, 12/7/2016 tarihinde Anadolu Adliyesinde göreve başladıklarını,
yukarıda belirttiği görev yerlerine tercih listeleri dâhilinde atandıklarını
ancak bu görev yerlerinin de iddialı ilçelerden olmadığını, son atamada da
Anadolu Adliyesi tercihinde bulunmadıklarını, buraya resen atandıklarını,
kendisi ya da eşinin unvanlı bir görev talep etmediklerini, Marmara
Üniversitesi Hukuk Fakültesinde kamu hukuku alanında yüksek lisansa başladığını
ancak bu eğitimi tamamlamadığını, FETÖ/PDY'nin hiçbir
faaliyetine ve yurt içi ya da yurt dışıgezilerine
katılmadığını, örgüte ait evlerde veya yurtlarda kalmadığı gibi buralarda
yapıldığı söylenen sohbet toplantılarına da kesinlikle katılmadığını, 2014
yılındaki HSYK seçimlerinde Bilecik'te görevli olduğunu, oy kullandıklarını ve
sandık mahallinde bulunduklarını, herhangi bir adayın müşahitliğini
yapmadığını, Bilecik Adliyesindeki oylama sırasında kimsenin kamerayla çekim
yapmadığını ancak başka yerlerde çekim yapıldığını sonradan duyduğunu,seçim
çalışmaları için Bilecik Adliyesine Bakanlıktan iki heyet geldiğini, ayrıca bir
de Yargıçlar ve Savcılar Birliği üyesinin geldiğini ve mesleki nezaket gereği
arkadaşının odasında karşılaştığı için bu üyeyle konuştuklarını, bunun dışında
herhangi bir adayın temsilcisini Adliyede gezdirip ona eşlik etmediğini, özel
yetkili mahkemelerde çalışmadığını, darbe girişiminin olduğu 15/7/2016 akşamı
saat 18.30'a kadar eşiyle birlikte Adliyede görevlerinin başında olduklarını,
sonrasında İnegöl'deki ailesinin yanına gitmek üzere yola çıktıklarını ve
trafik yoğunluğundan saat 22.30 sıralarında annesinin evine ulaştıklarını, saat
23.00 gibi televizyonu açtığında darbe girişimine ilişkin haberleri
öğrendiğini, ortak Whatsapp
grubuna Başsavcının mesaj atıp savcıları göreve çağırdığını -kendisi henüz
gruba dâhil olmadığı için- sonradan öğrendiğini, açığa alınanların internette
listesi olduğu ve gözaltı kararı çıktığı yönünde haberlerin yayıldığını ancak
İstanbul Anadolu Adliyesi için böyle bir haber olmadığını, ertesi gün
-pazartesi ve salı günü eşinin duruşmaları olduğundan- yola çıkıp İstanbul'a
geldiklerini ve Anadolu Adliyesindeki bir kısım hâkim ve savcı için de gözaltı
kararı verildiğini öğrendiklerini, bir süre evde beklediklerini ancak kimse
gelmeyince saat 22.30 sıralarında Adliyeye gittiklerini ve orada gözaltına
alındıklarını, darbe olacağına dair hiç kimseden bir haber almadıklarını ya da
böyle bir ima yapan olmadığını, darbe sonrasında kendisine herhangi bir görev
verileceği yönünde teklifte bulunulmadığını, Amerika Birleşik Devletleri'ne hiç
gitmediğini, Fettullah Gülen'i hiç görmediğini, Fettullah Gülen'den ya da FETÖ'ye
mensup herhangi bir kişiden doğrudan veya dolaylı herhangi bir talep
almadığını, darbeyi gerçekleştiren kişilerle doğrudan ya da dolaylı hiçbir
bağlantısı veya iş birliğinin olmadığını, Bilecik Adliyesinde çalıştığı dönemde
H.T. isimli savcının kendisi hakkında cemaatçi olduğu yönünde söylenti çıkardığını
ağır ceza reisliğine son verilirken Ağır Ceza Başkanı H.İ.A.nın
söylediğini, Cumhuriyet Savcısı H.T.nin kendisi ve
eşi hakkında eşi M.ye "Siz H.İ. Bey'le
çok samimiydiniz." şeklinde sözler söylediğini, H.T.nin kendileri hakkında "Bunlar
Platform'a oy vermedi, karşı tarafa oy verdi."
şeklinde konuştuğunu yine aynı atamada Cumhuriyet Başsavcılığından alınan K.Y.nin kendisine söylediğini, dolayısıyla muhtemelen savcı
H.T.nin haksız yere kendilerini cemaatçilikle
suçladığını ve bunu Ankara'da da söylemiş olabileceğini, kanaatince ihraç
listesine girmelerinin nedeninin de bu olduğunu, FETÖ/PDY'yle
hiçbir bağlantıları olmadığını ve suçlamaları kabul etmediğini ifade etmiştir.
15. Savcılık, başvurucuyu anayasal düzeni ortadan kaldırmaya
teşebbüs etme ve terör örgütüne üye olma suçlarından tutuklanması istemiyle
21/7/2016 tarihinde İstanbul Anadolu Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
16. Başvurucunun sorgusu İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza
Hâkimliğinde 21/7/2016 tarihinde yapılmıştır. Başvurucu sorgudaki ifadesinde,
önceki beyanlarına benzer şekilde beyanda bulunmuş ve suçlamaları kabul
etmemiştir.
17. İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Hâkimliği başvurucunun
anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve terör örgütüne üye olma suçlarından tutuklanmasına karar
vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...Süpheliler
... [A.K.] ... haklarında
FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma ve Anayasal düzeni cebren ilgaya
teşebbüs suçundan dolayı yürütülen soruşturmada HSYK'nın,
16/7/2006 tarihinde şüpheliler aleyhinde vermiş olduğu açığa alma kararı,
İstanbul Anadolu C.Başsavcılığı'na yazılan aynı
tarihli müzekkere dikkate alındığında şüpheliler aleyhinde kuvvetli suç şüphesi
olarak kabul edilebilecek somut deliller bulunduğu, 2802 Sayılı Yasa'nın 5/3.
maddesine göre HSYK'nın Hakim ve Savcılar üzerinde
denetim ve gözetim hakkının bulunduğu, bu kapsamda Hakim ve Savcılarla ilgili
tüm bilgi ve belgelerin HSYK'da toplandığı, HSYK'nın uzun süredir Fetullahçı
Terör Örgütü olarak bilinen Paralel Devlet Yapılanması'nın
yargı teşkilatını oluşturduğu iddia olunan hâkim ve savcılar ile ilgili olarak
esaslı bir çalışma yaptığının bilindiği, 15/7/2016 günü Paralel Devlet Yapılanması'nın askeri gücü tarafından gerçekleştirildiği
iddia olunan ve adli makamlara intikal etmiş olan söz konusu eylem nedeni ile HSYK'nın bu yapının yargı organını oluşturduğu iddia edilen
şüpheli hakim ve savcılar ile ilgili olarak açığa alma kararı verdiği, söz
konusu karar, bu aşamada kesin ve bağlayıcı olmasa da soruşturma aşamasında
şüpheye dayalı olarak tedbir niteliğinde karar verici makam olan hakimliğimizce
kuvvetli suç şüphesi olarak kabul edilebilecek somut bir delil olarak kabul
edildiği, Anayasamızın 159/1. maddesi gereğince mahkemelerin bağımsızlığı ve
hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulan ve görev yapan devletin resmi kurumu HSYK'nın, böylesine önemli bir suçlamada, ad çekme
suretiyle veya başka bir yöntemle bu isimleri belirlemiş olamayacağı, bu
itibarla yaşanılan olayın vahameti de dikkate alındığında hâkimliğimizde oluşan
şüphenin haklı ve makul olduğu, şüphelilere yüklenen suçun kapsamı ve içeriği
ile verilmesi muhtemel ceza miktarının yüksekliğine binaen şüphelilerin kaçma
ve delilleri karartma şüphesi altında olduklarının CMK'nın
100/3-a. maddesine istinaden somut olarak varsayıldığı, soruşturma konusu işin
önemi ve tolumda yarattığı tepki dikkate alındığındaadli
kontrol uygulamasının dosya kapsam ve içeriği ile uyumlu olmayacağı kanaatine
varılmakla şüphelilerin CMK'nın 100. maddesi
gereğince ayrı ayrı tutuklanmalarına... [karar verildi.]"
18. Başvurucunun tutuklama kararına 20/7/2016 tarihinde yaptığı
itiraz reddedilmiştir.
19. Başsavcılık, başvurucu hakkındaki soruşturmanın Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmesi gerektiğini belirterek yetkisizlik
kararı vermiştir.
20. Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği 7/11/2016 tarihinde
başvurucunun tutukluluk durumunu incelemiş ve başvurucunun tutukluluk hâlinin
devamına karar vermiştir.
21. Başvurucu, anılan kararı 2/12/2016 tarihinde öğrendiğini
bildirmiştir.
22. Başvurucu 9/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
23. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı kanun değişikliği nedeniyle
soruşturmanın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmesi gerektiğini
belirterek karşı yetkisizlik kararı vermiştir.
24. İstanbul 11. Sulh Ceza Hâkimliği 20/2/2017 tarihinde mevcut
delil durumunu nazara alarak başvurucunun tahliyesine ve başvurucu hakkında
yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar
vermiştir.
25. Başsavcılık 3/1/2018 tarihli iddianame ile başvurucunun
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle aynı yer
ağır ceza mahkemesinde kamu davası açmıştır.
26. İddianamede öncelikle FETÖ/PDY hakkında genel bilgilere,
sonrasında başvurucuya yönelik suçlama ve delillere yer verilmiştir. Savcılık,
başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer almak suretiyle silahlı terör
örgütüne üye olma suçunu işlediğini iddia etmiştir. İddianamede, suçlamaya esas
alınan olgular özetle şöyledir:
i. HSYK'nın 16/7/2016 tarihli kararı
ile başvurucunun görevinden uzaklaştırıldığı,
24/8/2016 tarihli kararı ile meslekten ihraç edildiği ve bu kararın
kesinleştiği belirtilmiştir.
ii. FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar nedeniyle haklarında
soruşturma açılan bir kısım HSYK müfettişinin başvurucuya verdikleri
değerlendirme notlarına yer verilerek söz konusu notların objektif kriterlerden
ve yerleşik uygulamalardan uzak, örgütsel amaç ve politikalar doğrultusunda şüphelinin
parlatılmasını, hakkındaki olumsuz düşüncelerin bertaraf edilmesini ve
gelecekte önemli görevlere getirilmesini sağlama amacına matuf ve örgütsel
bağlılık ile dayanışmanın göstergesi olduğu ileri sürülmüştür.
iii. Başvurucunun hâkim olarak yargılamasını yaptığı bir kısım
davada FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu değerlendirilen şirket ya da kişiler
lehine sonuç doğuracak şekilde kararlar verdiğine yönelik HSYK'ya
yapılan şikâyetler ve yürütülen idari soruşturmalara yer verilmiştir.
İddianamede yer verilen bilgilere göre bu şikâyetlerin bir kısmıyla ilgili
olarak işleme konulmama kararları verildiği, bir kısmının başka dosyaya konu
şikâyetle aynı olması nedeniyle ilgili dosya ile birleştirilmesine ya da
yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır.
iv. Başvurucunun adına kayıtlı olan ve kendisinin kullandığı
belirtilen telefon hattına ilişkin olarak yapılan inceleme sonunda başvurucunun
15 Temmuz ve sonrasında yoğun olarak yaptığı görüşmelere yer verilerek başvurucunun
haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma bulunan kişilerle çok
sayıda görüşme yaptığı belirtilmiştir.
27. İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesi 24/1/2018 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve Mahkemenin E.2018/8 sayılı dosyası
üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
28. Mahkeme 11/4/2019 tarihinde yaptığı ilk duruşmada
başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucunun savunmasının ilgili kısmı
şöyledir:
"Ben eski bir Cumhuriyet savcısıyım, en
son Bilecik C.Savcısıyken 2016 yaz kararnamesiyle
Anadolu C. Başsavcılığında göreve başlamıştım, daha sonra HSYK'nın
kararıyla meslekten çıkartıldım, ihraç oldum, ben iddialara 2 numaralı iddiadan
başlamak istiyorum, HTS analiz raporunda çok sayıda Fetö
şüphelisiyle görüşme kaydım olduğundan bahsediyor, bunların 17'si kamu
personelidir, 17 kişinin 11'i hakim savcı, birisi G.U. Bilecikteki
soruşturma katibim, birisi infaz koruma memuru 6 görüşme, Bilecik Çarşı Karakol
Amirliğinde görevli komiser yardımcısıyla 6 görüşme, yine aynı karakoldaki
komiserle 6 görüşme, bu görüşmelerin hepsi 2 yıllık sürede yapılan görüşmeler
ve soruşturmalarla yaptığım görüşmeler, Z.C. Afyon KOM'da
görevli polis memurudur, 2013 yılında takipli bir dosyada beraber çalışmıştık,
bu tarihten sonra da bayramlarda ve kandillerde atılan mesajlara döndüm, 11
kişilik hakim savcılardan 7'siyle bir fiil beraber çalıştık, meslekte birlikte
çalıştığım için yapmış olduğum görüşmelerdir, ben yazılı savunmamda bunları
detaylı olarak anlattım, 2009 yılında ben Çatak hakimliğinden 2010 yılında Ula
hakimliğine tayin oldum, akabinde eş birleştirmesiyle Bolvadin Savcılığına
atandım, arkamızdan gelen müfettiş 74 vermiş, her ne kadar 74 puanla
parlatıldığım iddia edilmişse de 74 puanla bir insan parlatılmaz, aksine ismi
çizilir, 1 yıl sonraki denetimde Bolvadin'e 3 tane müfettiş geldi, çalıştığım
ve şu an ihraç olan savcılardan birine 82 verdiler, diğer arkadaşa 79 verdiler,
o zamandan bu zamana kadar HSYK müfettişi ve halen görevdeler, adliyede çalışan
savcılardan en düşük puanı bana verdiler, ağır ceza üyelerinden biri 82 aldı,
ihraç edildi, ben parlatılacak olsam neden düşük not alayım. 77 aldığım süreç
ve devamında basit bir olay nedeniyle soruşturma geçirdim, o dönemim HSYK'sı oy birliğiyle soruşturma izni verdi, HSYK 2.
Dairesindeki H.S. ve A.A.nın
ceza verilsin yönündeki muhalefet şerhlerine rağmen ceza verilmedi, bu bile
sicilime olumsuz etkisi oldu. Her ne kadar ihraç kararında Ankara C.
Başsavcılığının bahsedilen dosyası şu an önünüzde bulunan dosyadır, iltisaka dair bile bir delil yoktur, aldığım notlar
ortadadır, bugüne kadar en az 6 müfettiş gördüm, teftişime gelen bütün
müfettişler Fetö'den ihraç oldular, meslek içi eğitim
haricinde herhangi bir eğitime sempozyuma katılmadım, sosyal medyada herhangi
bir paylaşımda dahi bulunmadım, açığa alma listesi gerekçe gösterilerek
tutuklandım, tutuklanmam gerekçe gösterilerek de ihraç oldum.
FETÖ/PDY silahlı terör örgütüyle bugüne kadar hiç bir irtibatım olmadı, içerisinde bulunmadım, evlerinde
yurtlarında kalmadım, Bank Asya'ya para yatırmadım, gazete dergi aboneliğim
olmadı, hiç bir şekilde himmet vermedim.
Ben de en küçük bir sıkıntı olmuş olsaydım,
eşim ilk önce açığa alındı, sonra mesleğine geri döndü, şu anda Nilüfer'de
lojmanlarda ikamet ediyoruz, bir de HTS raporunda yurtdışı arama diye bir ibare
var, benim numaram ... dir, iddianamede yurtdışından
mesaj alınan ve aranan numara olarak ... numarası yazılmıştır [farklı
bir numara yazıldığını ifade ediyor], sehven
başka dosyadan rapor hazırlanırken kopyala yapıştır olduğunu düşünüyorum, bu
numara google uygulamasında Anadolu C. Savcısı A.O.K.
adına kayıtlıdır ...
...
Kimse yok mu derneğine herhangi bir yardımda
bulunmadım, telefonlarımıza bir sürü yerden farklı mesajlar gelmektedir, ben
onlara mesaj göndermedim ..."
29. Mahkeme aynı duruşmada iddianamede yer verilen ve
taraflarınca başvurucu hakkında şikâyette bulunulduğu anlaşılan yargılama
dosyalarının Afyonkarahisar ve Bolvadin Cumhuriyet Başsavcılıklarından
istenmesine karar vermiştir.
30. Mahkeme, sonraki duruşmalarda Afyonkarahisar ve Bolvadin
Cumhuriyet Başsavcılıklarından gelen dosyalarla ilgili olarak başvurucunun
savunmasını almıştır. Başvurucu savunmasında özetle kendisine sorulan
dosyalarda görevi gereği katıldığı yargılama faaliyetlerinin söz konusu
olduğunu, herhangi bir şekilde taraflı davranmadığını, HSYK'nın
bu şikâyetlerle ilgili olarak işleme konulmama kararı verdiğini, sadece FETÖ/PDY
ile bağlantılı olduğu iddiasıyla ilgili olarak işlem yapıldığını ifade ederek
suçlamaları kabul etmemiştir.
31. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
32. İlgili hukuk için bkz. Adem
Türkel (B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39)başvurusu
hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 27/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
34. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak -UYAP üzerinden temin edilen ve sunduğu belgelerden- geçimini
önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden
yoksun olduğu anlaşılan, bireysel başvuru tarihi itibarıyla tutuklu olarak ceza
infaz kurumunda bulunan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli
yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. İhlal İddiaları
Yönünden
1. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucu; somut bir delil olmaksızın gerekçesiz bir kararla
tutuklanmasına karar verildiğini, tutuklama kararında tutuklama nedenlerinin
somut gerekçelerle açıklanmadığını, kaçma şüphesinin olmadığını, tüm bu
nedenlerle tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık görüşünde, öncelikle etkili bir başvuru yolu olan
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde
düzenlenen tazminat davası açılmadan başvuru yapıldığından başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiği
belirtilmiş; Anayasa Mahkemesi tarafından esastan inceleme yapılacak olması
durumunda ise tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin ortaya konulduğu
ileri sürülerek tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut
olayın özel koşulları ile İstanbul Anadolu Sulh Ceza Hâkimlikleri tarafından
verilen kararların içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden
kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal
temellerinin olmadığının söylenemeyeceği belirtilmiştir.
37. Bakanlık görüşünde ayrıca soruşturma konusu suç için
öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de gözönünde
tutulduğunda başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve
adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî
olduğunun savunulamayacağı ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde, bu hususlar
dikkate alınarak başvurucunun tutuklanmasında herhangi bir keyfiyetin
bulunmadığı hususuna vurgu yapılmış ve tutuklamanın hukuki olmadığına dair
şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez bulunması
gerektiği ifade edilmiştir.
38. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundakine
benzer beyanlarda bulunmuştur.
b. Değerlendirme
39. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
40. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
41. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun
hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
43. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın
olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
44. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki
olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır.
Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15.
maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
45. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı anlaşılan bu
iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Esas Yönünden
(1) Genel
İlkeler
46. Genel ilkeler için bkz. Metin
Evecen (B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52) başvurusu hakkında
verilen karar.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
47.Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
48. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı
terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır.
49. Diğer taraftan başvurucu, 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı
Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nda -hâkimlerle ilgili- öngörülen usule ilişkin
güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin yetkili ve görevli olmayan mahkemece
tutuklandığını iddia etmektedir.
50. Anayasa Mahkemesi, darbe teşebbüsünden sonraki dönemde bu
teşebbüsün arkasındaki yapılanma olduğu kabul edilen FETÖ/PDY ile bağlantılı
suçlardan yürütülen soruşturmalar kapsamında yargı mensupları hakkında
uygulanan tutuklama tedbirlerinin hukukiliğine ilişkin bireysel başvuruları
incelediği birçok kararında, başvurucu yargı mensuplarının mesleklerinden veya görevlerinden kaynaklanan
güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandıkları ve bu nedenle tutuklamanın
kanuni dayanağının bulunmadığı iddialarını incelemiştir. Bu incelemelerin
sonucunda gerek yüksek mahkeme üyeleri gerekse diğer yargı mensupları
bakımından tutuklamaya konu olaylara ilişkin olarak soruşturma mercilerince
veya tutuklamaya karar veren yargı organlarınca isnat edilen ve tutuklamaya
konu olan suçların kişisel suç olduğu ve
ayrıca ağır cezayı gerektiren suçüstü halinin bulunduğu yönündeki
değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temellerinin bulunduğu, dolayısıyla
tutuklama tedbirlerinin kanuni dayanaktan yoksun olduğunun söylenemeyeceği
sonucuna varılmıştır (bkz. Anayasa Mahkemesi üyeleri bakımından Alparslan Altan [GK], B. No:2016/15586,
11/1/2018, §§ 114-129; Erdal Tercan
[GK], B. No: 2016/15637, 12/4/2018, §§ 130-146; Yargıtay üyeleri bakımından Salih Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 106-121; Mehmet Arı, B. No: 2016/22732, 10/1/2019,
§§ 61-77; Ramazan Bayrak, B. No:
2016/22901, 7/2/2019, §§ 70-86; Danıştay üyeleri bakımından Hannan Yılbaşı, B. No: 2016/37380, 17/7/2019, §§ 61-63; ilk derece
mahkemelerinde görev yapan hâkimler bakımından Adem
Türkel, B. No:
2017/632, 23/1/2019,§§ 52-59; Erdem Doğan,
B. No: 2017/25955, 7/3/2019 §§ 50-57; tetkik hâkimleri bakımından Selim Öztürk, B. No: 2017/4834, 8/5/2019,
§§ 52-59; Cumhuriyet savcıları bakımından Hasan
Hendek, B. No: 2016/69748, 29/5/2019, §§ 62-69; Uğur Gürses, B. No:2016/16201, 3/7/2019,
§§ 62-65). Somut başvuruda da aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan
kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
Kaldı ki -Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı olarak- hâkim ve Cumhuriyet
savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli bulunmasa
da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için bir izin şartı
bulunmadığı Yargıtay Ceza Genel Kurulunun (CGK) birçok kararında belirtilmiştir
(diğerleri arasından bkz. CGK'nın 10/10/2017 tarihli
ve E.2017/YYB-995, K.2017/394; 14/11/2017 tarihli ve E.2017/YYB-1075,
K.2017/471; CGK'nın 28/11/2017 tarihli ve
E.2017/YYB-1093, K.2017/504;12/12/2017 tarihli ve E.2017/YYB-1128, K.2017/532;
16/1/2018 tarihli ve E.2017/YYB-1134, K.2018/13; 13/3/2018 tarihli ve
E.2018/YYB-66, K.2018/87; 2/4/2019 tarihli ve E.2019/YYB-116, K.2019/275 sayılı
kararları).
51. Başvurucunun 15/7/2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de
devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sonrasında hakkında çıkarılan
yakalama kararı uyarınca yakalanarak, gözaltına alınıp darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı makamlarınca silahlı bir terör
örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY üyesi olma suçundan tutuklandığı dikkate
alındığında başvurucuya isnat edilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu
yönünden suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma mercilerince yapılan
değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü
mümkün görülmemiştir.
52. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun kanuna
aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
53. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
54. İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama
kararında, başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların
bulunduğuna genel olarak değinilmiş; bu noktada HSYK'nın
başvurucuyu Cumhuriyet savcılığından açığa alma kararına özel olarak vurgu
yapılmış ancak herhangi bir olguya ilişkin başka açıklamaya yer verilmemiştir
(bkz. § 17).
55. İddianamede ise başvurucunun meslekten ihraç edilmesine, bir
kısım şikâyetle ilgili olarak HSYK tarafından başvurucu hakkında yürütülen
işlemlere, FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan haklarında soruşturma yürütülen
bir kısım HSYK müfettişinin başvurucu hakkında verdiği notlara ve başvurucunun
adına kayıtlı olan telefonla yaptığı görüşme kayıtlarına yer verilmiştir (bkz.
§ 26).
56. Buna göre başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu olan
suçlamanın dayanaklarından biri, başvurucunun önce meslekten açığa alınıp daha
sonra ihraç edilmesidir.
57. Türkiye'de 15/7/2016 tarihinde gerçekleşen askerî darbe
teşebbüsünden sonra 21/7/2016 tarihinde -ülke genelinde- olağanüstü hâl ilan
edilmesine karar verilmiştir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 12, 48). Olağanüstü hâl döneminde alınan tedbirlerden
biri de 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin
KHK'nın 3. ve 4. maddeleri uyarınca "terör
örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî
Güvenlik Kurulunca (MGK) karar verilen yapı, oluşum veya gruplara"
üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla
irtibatı olduğu değerlendirilen kamu görevlilerinin veya yargı mensuplarının
görevlerinden uzaklaştırılması ya da kamu görevinden veya meslekten
çıkarılmasıdır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 56-59).
58. Anayasa Mahkemesince daha önce de ifade edildiği üzere 667
sayılı KHK'nın 3. ve 4. maddelerine göre kamu görevinden veya meslekten çıkarma
tedbirlerinin uygulanması için mutlaka terör örgütüyle, terör faaliyetleriyle
ve bu arada darbe teşebbüsüyle kişi/kişiler arasında bağ kurulması şartı
aranmamış; devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî
Güvenlik Kurulunca (MGK) karar verilen yapı,
oluşum veya gruplarla bağ kurulması yeterli
görülmüştür. Ayrıca bu tedbirlerin uygulanabilmesi için söz konusu bağın
yapıya, oluşuma veya gruba üyelik veya
mensubiyet şeklinde olması
zorunlu olmayıp iltisak ya da
bunlarla irtibat şeklinde olması
da yeterlidir. Öte yandan anılan maddelerde, terör örgütleri veya devletin
millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK'ca
karar verilen yapı, oluşum veya gruplar ile üyeler arasındaki bağın sübut derecesinde ortaya konulması
aranmamıştır [AYM, E.2016/6 (D. İş), K.2016/12, 4/8/2016, §§ 84-86].
59. Anayasa Mahkemesi; 667 sayılı KHK'nın 3. ve 4. maddeleri
kapsamında kamu görevinden veya meslekten çıkarmanın adli suç veya disiplin
suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör
örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen diğer
yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı
amaçlayan, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran bir olağanüstü tedbir niteliğinde olduğunu, bu kapsamda
yapılacak değerlendirmenin adli suç veya disiplin suçu niteliğindeki somut bir
eylemin soruşturulması mahiyetinde bulunmadığını, burada ulaşılacak kanaatin
cezai sorumluluğun tespitinden bağımsız olduğunu belirtmiştir [AYM, E.2016/6
(D. İş), K.2016/12, 4/8/2016, §§ 79, 86, 96].
60. Dolayısıyla darbe teşebbüsü sonrasında ilan edilen
olağanüstü hâl döneminde alınan görevden uzaklaştırma, kamu görevinden veya
meslekten çıkarma tedbirlerinin yukarıda belirtilen özellikleri, bu tedbirlerin
uygulanabilmesi için gerekli şartların niteliği birlikte dikkate alındığında
başvurucu hakkında görevden uzaklaştırma ve/veya kamu görevinden çıkarma
tedbirlerinin uygulanmasının -tek başına- suç işlediğine dair kuvvetli bir
belirti olarak kabulü mümkün değildir (Mustafa
Baldır, B. No: 2016/29354, 4/4/2018, § 70, Emre Altun, B.
No: 2016/78293, 3/7/2019, §§ 53-57, Mustafa Açay, B. No: 2016/66638, 3/7/2019, §§ 51-54 ).
61. Soruşturma mercileri, başvurucu hakkında bir kısım şikâyetle
ilgili olarak HSYK tarafından yapılan işlemlere yer vermiştir. Başvurucu
savunmasında, anılan şikâyetlerle ilgili olarak HSYK tarafından işleme konulmama
kararı verildiğini belirtmiştir. Soruşturma makamlarınca anılan hususa ilişkin
olarak iddianamede yer verilen ve yargılama aşamasında temin edilen bilgi ve
belgeler de başvurucunun savunmasını doğrular niteliktedir. Dolayısıyla işleme
konulmama kararlarına konu şikâyetlerin başvurucunun terör örgütü üyesi
olmasına ilişkin olarak ne şekilde kuvvetli suç belirtisi oluşturduğu somut
olgularla yeterince ortaya konulamamıştır.
62. Öte yandan soruşturma makamları, FETÖ/PDY ile bağlantılı
müfettişlerce verilen notlarla başvurucunun
parlatılmak istendiğini ileri sürmüştür. Başvurucu savunmasında,
kendisine verilen notların 74 ve 77 gibi notlar olduğunu, aynı müfettişlerin
söz konusu denetimlerde başka yargı mensuplarına daha yüksek notlar verdiğini,
kaldı ki kendisine verilen notların yüksek olmadığını, eğer iddia edildiği gibi
parlatılmak istenseydi kendisine daha yüksek notlar verilmesi gerektiğini,
dolayısıyla FETÖ/PDY mensubu olduğu iddia olunan müfettişlerce korunduğu
iddiasını kabul etmediğini belirtmiştir. Başvurucunun örgüt üyesi olması
nedeniyle müfettişler tarafından yüksek notlar verilerek korunduğuna ilişkin
iddiayı destekleyen somut olgular soruşturma makamlarınca yeterince ortaya
konulamamıştır.
63. Soruşturma mercileri; başvurucunun adına kayıtlı telefonla
haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar nedeniyle soruşturma yürütülen bir
kısım yargı ve kolluk mensubuyla görüşmeler yaptığını, yurt dışından ve bir
dernekten mesaj aldığını ileri sürmüştür. Başvurucu; görüştüğü kişilerin aynı
yerde görev yapan hâkim, savcı ve kolluk görevlileri olduğunu, bu görüşmelerin
özel maksatla yani örgütsel bağ içinde yapılan görüşmeler olmadığını, çoğu
görüşmenin yargısal görevi gereği ve işiyle ilgili olduğunu belirtmiştir.
Ayrıca Kimse Yok mu? isimli
derneğe yardım etmediğini, mesaj göndermediğini buradan sadece mesaj aldığını,
yine yurt dışından mesaj aldığı söylenen telefon numarasının kendisine ait bir
numara olmadığını, muhtemelen başka bir dosyadan sehven kopyalanmış
olabileceğini ileri sürmüştür. Soruşturma makamları görüşme içeriklerine dair
bir bilgiye yer vermemiştir. Ayrıca soruşturma makamları, başvurucunun FETÖ/PDY'nin üst düzey sorumluları ile görüşmeler yaptığı
yönünde bir tespit de yapmamıştır; dolayısıyla suçlamaya konu edilen
görüşmelerin örgütsel amaçlı görüşmeler olduğunu somut olgularla yeterince
ortaya koyamamıştır.
64. Sonuç olarak tutuklama kararında ve soruşturma sürecindeki
belgelerde yer alan tespit ve değerlendirmeler kapsamında somut olayda
tutuklama için ön koşul olan suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı sonucuna
varılmıştır.
65. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup
bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
66. Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli
belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin
uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak olağan
dönemde Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere
aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
67. Bununla birlikte anılan tedbirin olağanüstü dönemlerde temel
hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını
düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının
incelenmesi gerekir.
c. Anayasa'nın 15.
Maddesi Yönünden
68. Tutuklama tedbirinin uygulanması suretiyle bireylerin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına keyfî olarak müdahale edilmemesini sağlayacak
güvencelerin başında suç işlendiğine dair belirtinin ortaya konulması
gelmektedir. Suç işlendiğine dair belirtinin bulunması tutuklama tedbiri için
ön koşul olduğundan aksi durumun kabulü, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
ilişkin tüm güvencelerin anlamsız hâle gelmesi sonucunu doğurur. Dolayısıyla
-hangi nedenle benimsenmiş olursa olsun- olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde de kişilerin suç işlediklerine dair belirti bulunmadan
tutuklanmaları durumun gerektirdiği ölçüde
bir tedbir olarak kabul edilemez (Şahin
Alpay [GK], B. No: 2016/16092, 11/1/2018, § 109; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, § 156).
69. Somut olayda
Anayasa Mahkemesince soruşturma makamlarının suç işlediğine dair belirtileri
somut olgularla ortaya koymadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirine
başvurdukları sonucuna varılmıştır (bkz. § 66). Bu itibarla olağanüstü hâl döneminde temel hak ve
özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen
Anayasa'nın 15. maddesinin başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
yönelik Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen güvencelere
aykırı bu müdahaleyi meşru kılmadığı değerlendirilmiştir (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Şahin Alpay,
§ 110; Mehmet Hasan Altan (2), §
157).
70. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası
bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
2. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
71. Başvurucu; FETÖ/PDY ile ilgili olarak kamu görevlileri
tarafından yapılan açıklamalar ve bu açıklamaların yayımlanması nedeniyle
hakkında soruşturma başlatılan herkesin suçlu olduğu yönünde algı oluştuğunu,
bu nedenle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
72. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin benzer şikâyetlerle
ilgili verdiği kararlara atıf yapılarak kamuoyunu bilgilendirme niteliğinde
olan ve başvurucunun adının açıkça söylenmediği genel mahiyetteki açıklamaların
masumiyet karinesini ihlal etmeyeceği ileri sürülmüş ve başvurucunun bu
şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez bulunması
gerektiği değerlendirilmiştir.
73. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundakine
benzer beyanlarda bulunmuştur.
b. Değerlendirme
74. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun bu bölümdeki iddialarının özünün
masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin olduğu anlaşıldığından
başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü
fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
75. Masumiyet (suçsuzluk) karinesi, kişinin suç işlediğine dair
kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence
altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait
olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse,
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri
tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz.
Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve
henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, §§ 26, 27).
76. Anılan karine, bir kimsenin suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar kamu yetkilileri tarafından suçlu ilan edilmesine karşı koruma
sağlamaktadır. Öte yandan Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan
ifade özgürlüğü, bilgi edinme ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu nedenle
Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet
karinesi, yürütülmekte olan bir ceza soruşturması hakkında yetkililerin
kamuoyuna bilgi vermesini engellemez (Erdal
Tercan, B. No: 2016/15637, § 79). Ancak masumiyet karinesine saygı
gösterilmesi söz konusu olduğundan Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası,
bilginin gereken bütün dikkat ve ihtiyat gösterilerek verilmesini gerekli kılar
(Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, § 22).
77. Somut olayda 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra yürütülen
soruşturmalarla ilgili yapılan açıklama ve yayımlanan haberler nedeniyle
masumiyet karinesinin ihlal edildiği ileri sürülmüştür. Başvurucunun doğrudan
kendisiyle ilgili bir haberden şikâyeti söz konusu değildir. Buna göre FETÖ/PDY'ye yönelik soruşturmalarla ilgili genel olarak yapılan
açıklamaların, anılan hususa ilişkin haber yapılmasının veya soruşturma
başlatıldığının kamuoyuna duyurulmasının tek başına masumiyet karinesine
aykırılık teşkil ettiği söylenemez (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Metin Güneş, B. No: 2017/23083,
28/5/2019, § 101, Erdal Tercan, §
81; Mustafa Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 115-117; Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 180, 181).
78. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun masumiyet karinesinin
ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
79. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının birinci cümlesi ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
80. Başvuruda, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle
Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar
verilmiştir. Başvurucu hakkındaki soruşturma esnasında 20/2/2017 tarihinde
başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir (bkz. § 24). Dolayısıyla
başvurucunun tutukluluk hâli sona ermiştir. Bu durumda tazminat dışında ihlalin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir hususun
bulunmadığı anlaşılmaktadır.
81. Başvurucu 50.000 TL maddi, 10.000.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
82. Mahkemenin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun
uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet
bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması
nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
83. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik
müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvurucuya net 27.500 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
C. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
D. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
E. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
F. Başvurucuya net 27.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul 29. Ağır Ceza
Mahkemesine (E.2018/8) GÖNDERİLMESİNE,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
27/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.