TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖZLEM ÖZDEMİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/12574)
|
|
Karar Tarihi: 30/9/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Eren Can BENAKAY
|
Başvurucu
|
:
|
Özlem ÖZDEMİR
|
Vekili
|
:
|
Av. Berivan BULUT KIRAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ilave tediye alacağının tahsili amacıyla
açılan davanın Yargıtay daireleri arasında süregelen görüş ayrılığı dolayısıyla
reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 19/4/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Antalya Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Vakfında (Vakıf) hizmet akdine dayalı olarak çalışmaktadır.
9. Başvurucu, kamu personeli olduğunu ileri sürerek
4/7/1956 tarihli ve 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan
İşçilere İlave Tediye Yapılması Hakkında Kanun uyarınca her bir yıllık çalışma
süresi içinde ödenmesi gereken iki aylık tutarındaki ilave tediye alacağının
ödenmesi amacıyla Vakıf aleyhine dava açmıştır
10. Antalya 7. İş Mahkemesince yapılan yargılama sonunda
davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Gerekçeli kararda; başvurucunun
davalı Vakfa bağlı olarak 8/2/2002 tarihinden itibaren çalışmaya başladığı,
davalı Vakfın kamu kurumu niteliğinde olduğu, 6772 sayılı Kanun kapsamında
bulunan kurumlarda çalışanlara her yıl için ilave tediye ödeme yapılacağı
açıklanmıştır.
11. Davalı istinaf yoluna başvurmuştur. Antalya Bölge
Adliye Mahkemesi (Antalya BAM) 10. Hukuk Dairesi 1/12/2017 tarihli kararıyla
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 9/6/2017 tarihli kararına
göre Vakfın 6772 sayılı Kanun gereğince kamu kurumu niteliğinde olmadığını
belirterek ilk derece mahkemesi kararını ortadan kaldırmış ve davayı kesin
olarak reddetmiştir.
12. Nihai karar başvurucuya 23/3/2018 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu 19/4/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
13. İlgili hukuk için bkz. Yasemin Bodur, B. No:
2017/29896, 25/12/2018, §§ 14-32.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
14. Mahkemenin 30/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
15. Başvurucu, Vakfın kamu kurumu olması nedeniyle ilave
tediye alacağının ödenmesi gerektiğini belirtmiştir. Nitekim benzer şekilde
çalışanların açmış olduğu davaların Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından kabul
edildiğini ifade etmiştir. Öte yandan aynı konumda çalışanların açmış olduğu
davaların Antalya BAM 9. Hukuk Dairesi tarafından kabul edilmesine karşı kendi
davalarının aynı BAM'da yer alan 10. Hukuk Dairesi tarafından reddedilmesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri
sürmektedir.
B. Değerlendirme
16. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun süregelen görüş ayrılığından farklı karar verilmesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine
ilişkin iddialarının özünün adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan
hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin olduğu ve bu kapsamda bir inceleme
yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
18. Başvuru konusu ile ilgili ilkeler daha önce Yasemin
Bodur (aynı kararda bkz. §§ 35-45) kararında ortaya konulmuştur. Anılan
kararda Anayasa Mahkemesinin kanunilik ilkesi bağlamındaki görevinin hukuk
kurallarının birden fazla yorumunun varlığının hukuki belirlilik ve
öngörülebilirliği etkileyip etkilemediğini tespit etmek olduğu belirtilmiştir.
Bu noktada derece mahkemelerinin hukuk kurallarını yorumlamasından kaynaklanan
içtihat farkının süregelen bir hâl aldığı durumlarda uygulamadaki
tutarsızlıkları ortadan kaldıracak nitelikteki tedbirlerin önemine işaret
edilmiştir. Hukukun üstünlüğü ilkesi gereği devletin aynı yargı koluna dâhil
mahkemeler arasındaki derin ve süregelen içtihat farklılıklarını ortadan
kaldırabilecek nitelikte bir mekanizmayı kurmak ve bu mekanizmanın etkin bir
şekilde işleyişini sağlayacak düzenlemeler yapmakla yükümlü olduğu ifade
edilmiştir.
19. Aynı kararda Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ve sonradan bu
görev verilen (kapatılan) Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin Vakıf çalışanlarının
kamu işçisi olduğuna ve şartları uygunsa idare tarafından ödenmesine karar
verilen ilave tediye alacağından yararlanacaklarına dair kararlar verdiği
belirtilmiştir. Buna karşılık olarak Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin anılan
vakıfların özel hukuk tüzel kişisi statüsüne sahip olduğunu ve dolayısıyla kamu
personeli sıfatı bulunmayan çalışanlarının ilave tediyeden yararlanmayacağını
istikrarlı olarak hüküm altına aldığı ifade edilmiştir (Yasemin Bodur, §
48). Yargıtay daireleri arasındaki derin ve süregelen içtihat farkının
faaliyete giren istinaf mahkemesi niteliğindeki BAM daireleri arasında da
sürdürüldüğü saptanmıştır (Yasemin Bodur, § 50).
20. Anılan kararda sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı
çalışanlarının ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanmayacağı hususunda
süregelen içtihat farklılığının derinleşmiş ve sürekli bir nitelik kazanmış
olduğu, bu durumun davaların somut özelliğinden kaynaklanmadığı, bu durumun
ortadan kaldırılmasını sağlayacak içtihadı birleştirme kararı gibi elverişli
bir mekanizma işletilmemesi nedenleriyle varılan sonucun başvurucu için
öngörülemez olduğu ve yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna
ulaşılmıştır (Yasemin Bodur, § 52).
21. Diğer taraftan başvurucunun hizmet akdi ile çalıştığı
Vakfın niteliğini de ele alan içtihadı birleştirme kararına rağmen Yargıtay
daireleri, söz konusu kararın vakıfların niteliğini belirlemekle birlikte
çalışanların statüsüne ilişkin bir tespit içermediği görüşünden hareketle
önceki görüşleri doğrultusunda kararlar vermeye devam etmiştir (Yasemin
Bodur, §§ 20, 23).
22. Somut başvurunun da aynı hususa ilişkin olması ve Yasemin
Bodur kararından ayrılmayı gerektiren bir durumun bulunmaması nedeniyle
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya
üzerinden karar verir.”
24. Başvurucu, ihlalin tespiti ile manevi tazminata karar
verilmesi talebinde bulunmuştur.
25. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
26. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
27. Bununla birlikte 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(1) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilirken idari eylem ve işlem niteliğinde karar
verilemez. Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine
hükmederken idarenin, yargısal makamların veya yasama organının yerine geçerek
işlem tesis edemez. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının nasıl
giderileceğine hükmederek gerekli işlemlerin tesis edilmesi için kararı ilgili
mercilere gönderir (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, §
57).
28. Anayasa Mahkemesince Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Somut olaylarda
ihlalin aynı hukuki nedene dayalı olarak benzer konumdaki kişiler tarafından
açılan davalarda aradan geçen uzun zamana rağmen Yargıtay daireleri arasındaki
görüş farkının ortadan kaldırılıp uygulama birliğinin sağlanmamasından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle ihlal, başvurucunun aynı anda
iki farklı yorumu yürürlükte bulunan ve bu nedenle belirlilik kriterini
taşımayan bir hukuk kuralına tabi tutulmasından kaynaklanmaktadır.
29. Anayasa Mahkemesince yapılan ihlal tespitinin derece
mahkemesi kararının sonucuna yönelik olmadığının ve derece mahkemesince varılan
sonuçtan bağımsız olduğunun altı çizilmelidir. Hâl böyle olunca ihlalin
giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
Aksi durum yani ihlalin giderim şekli olarak yargılamanın yenilenmesine
hükmedilmesi, bu yorumlardan birine üstünlük tanınarak taraflardan biri lehine
tercihte bulunulması anlamına gelebilecektir. Bu da var olan ihlali
gidermeyeceği gibi derece mahkemesinde görülen uyuşmazlığın diğer tarafı
aleyhine yeni ihlallerin doğmasına yol açabilecektir. Dolayısıyla somut olayda
yargılamanın yenilenmesi ihlalin sonuçlarını ortadan kaldıracak nitelikte bir
yol olarak kabul edilemeyeceğinden başvurucu lehine uygun bir tazminata
hükmedilmesi yeterli bir giderimi sağlayacaktır.
30. Bu itibarla adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.
31. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.294,70 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 294,70 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.294,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Antalya 7. İş
Mahkemesine (E.2016/558, K.2017/47) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 30/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.