TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
AYŞE AKBAY VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/12578)
Karar Tarihi: 7/2/2024
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
Ayşe Didem ÖZDEMİR AKCA
Başvurucular
1. Ayşe AKBAY
2. Elmas GASIR
3. Fehime DAYAR
4. Hanife LEVENT
5. Mevlüde KARKUŞ
6. Nusrettin LEVENT
7. Songül LEVENT
8. Şemsiye LEVENT
9. Uğur LEVENT
Başvurucular Vekili
Av. Nevroz UYSAL ASLAN
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; Şırnak'ın Cizre ilçesinde güvenlik güçleri tarafından terörle mücadele kapsamında operasyonlar yürütüldüğü dönemde meydana gelen ölüm olayı hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının, sokağa çıkma yasağı ilanı nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
A. Başvuruya Dayanak Oluşturan Olayların Arka Planı
2. Olayların arka planı ile ilgili açıklamalara Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], (B. No: 2017/37897, 5/7/2022, §§ 16-28) kararında yer verilmiştir.
3. Suriye'nin Türkiye sınırında bulunan Ayn el Arap (Kobani) kentinde -PKK'nın Suriye kolu olduğu kabul edilen- PYD ile DAEŞ arasındaki çatışmalar, 2014 yılının Eylül ayı sonunda ve Ekim ayı başında yoğunlaşmıştır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 21).
4. Suriye'deki çatışmalar dolayısıyla tepkilerini dile getirdiğini ileri süren gruplar 6/10/2014 tarihinden itibaren Türkiye'nin birçok yerinde günlerce devam eden ve kamuoyunda “6-7 Ekim olayları” olarak adlandırılan şiddet eylemlerini gerçekleştirmiştir. Bu eylemler sırasında ülkenin pek çok yerinde kamu binalarına, banka şubelerine, işyerlerine, araçlara, güvenlik güçlerine ve sivillere taş, sopa, molotofkokteyli ve silahlarla saldırıda bulunulmuştur. Bu sırada kamu makamlarınca güvenliğin sağlanması için birçok şehirde eğitime ara verilmiş ve sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), § 26).
5. Türkiye, 2015 yılı Temmuz ayından itibaren giderek yoğunlaşan terör saldırılarına maruz kalmıştır. Tırmanan terör saldırılarını PKK/KCK terör örgütünün öz yönetim ilanları izlemiştir. Öz yönetim ilan edilen bölgelerde Öz Savunma Birlikleri (ÖSB) adı altında silahlı gruplar oluşturan PKK terör örgütü, bu gruplar ve YDG-H (Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi) eliyle yollara barikat kurma, hendek kazma ve tünel açma gibi eylemlerde bulunmuştur (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 25-27).
6. Öz yönetim ilan ettiği bölgelerde patlayıcıyla tuzaklanmış hendekler kazmak ve barikatlar kurmak suretiyle yalıtılmış bölgeler oluşturmaya çalışan PKK terör örgütü, kamuoyunda hendek olayları olarak adlandırılan ve aylarca devam eden bu süreçte roketatarlar, keskin nişancı tüfekleri, patlayıcılar ve otomatik saldırı tüfekleri kullanarak terör saldırıları düzenlemiştir. Okullar, hastaneler, barajlar, adliye binaları, ambulanslar gibi temel kamu hizmetlerini sağlayan eşya ve binaların yanında sivilleri de hedef alan bu terör saldırılarında 335 sivil hayatını kaybederken 2.106 kişi yaralanmıştır. Terör saldırılarında 859 güvenlik görevlisi ve Derik kaymakamı şehit olmuş, 4.711 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Bu terör eylemlerinin engellenmesi, halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla sözde öz yönetim ilan edilen bazı bölgelerde mülki idare amirliklerince sokağa çıkma yasakları uygulanarak terörle mücadele operasyonları başlatılmıştır (hendek olayları, öz yönetim ilanları, PKK terör örgütünün şehir savaşı stratejisi ve sokağa çıkma yasakları hakkında arka plan bilgisi ile ayrıntılı açıklamalar için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 16-28, 67, 346-348).
7. Terörle mücadele operasyonlarının gerçekleştirildiği bölgelerin bazılarında sokağa çıkma yasakları uygulanmış ve bazıları geçici süreyle askerî güvenlik bölgesi ilan edilmiştir. Bu kapsamda terör örgütü üyelerinin yakalanarak halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla anılan il ve ilçelerin bir kısmında sokağa çıkma yasakları ilan edilmiş fakat güvenlik güçlerince yürütülen operasyonların sona ermesinin ardından söz konusu yasaklar kaldırılmıştır (Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 12).
8. Şırnak Valiliği, Cizre ilçesinde ilk olarak terörle mücadele operasyonlarının düzenlendiği bazı yerlerde uygulanan sokağa çıkma yasakları kapsamında 4/9/2015 tarihinden itibaren terör örgütü mensuplarının etkisiz hâle getirilmesi, mayın ve patlayıcılarla tuzaklanmış barikat ve hendeklerin bertaraf edilmesi, vatandaşların can, mal güvenliğinin ve kamu düzeninin sağlanması amacıyla sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini açıklamıştır. Cizre'de bu tarihten itibaren çeşitli defalar kaldırılıp yeniden uygulamaya konulan ve uygulama saatleri değiştirilen sokağa çıkma yasağı 10/4/2017 tarihinde tamamen kaldırılmıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 28).
9. Şırnak Valiliğinin olaylarla ilgili olarak Anayasa Mahkemesine 28/1/2016 tarihinde verdiği bilgiler özetle şöyledir:
i. Sokağa çıkma yasağı ilan edilen bölgelerde terör örgütü üyelerinin saldırıları devam etmektedir. Terör örgütü, silahlı ve bombalı eylemlerle temel kamu hizmetlerinin sunulmasını engellemektedir. Sokağa çıkma yasaklarıyla, yerleşim yerleri içinde terör örgütü mensupları ile girilen silahlı çatışmalar sırasında bölgede yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal emniyetinin sağlanması amaçlanmaktadır.
ii. Şırnak Valiliği güvenlik operasyonlarının icra edileceği Silopi ve Cizre ilçelerinde yaşayan halkın temel ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli planlama ve düzenlemeleri yapmıştır. Bu kapsamda Cizre Devlet Hastanesi hizmet vermeye devam etmekte, dört eczane dönüşümlü olarak eczacılık hizmetlerini sürdürmektedir. Ambulanslar 14/12/2015 ile 27/1/2016 tarihleri arasında 1.295 vakaya müdahale etmiştir. 112 ve 155 yardım hatları faaliyettedir. 155 hattına başvuran tüm vatandaşlara gıda ve temel ihtiyaç malzemesi dağıtımı yapılmıştır. Bazı market ve bakkallarla birlikte ekmek fırınları açık tutulmaktadır.
iii. 5/9/2015 - 4/1/2016 tarihleri arasında Cizre’de 112 acil yardım hattına yapılan çağrıların %84’ü cevaplanmıştır. Sağlık personelinin yaşamlarının korunması amacıyla müdahale edilemeyen vakalara, vaka bölgesinde güvenlik sağlandıktan hemen sonra müdahale edilmektedir. Bu süreçte sağlık personeli ve ambulanslar terör örgütü tarafından birçok defa saldırıya uğramış, buna rağmen hizmetler devam etmiştir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 35).
B. Başvuruya Konu Olaylar ve Bireysel Başvuru Süreci
10. Başvurucuların yakını M.E.L., 5/9/2015 tarihinde ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı olarak ölü hâlde 112 acil servis görevlilerince Cizre Devlet Hastanesine getirilmiştir.
11. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan ceza soruşturması kapsamında düzenlenen 5/9/2015 tarihli Adli Ölü Muayene Tutanağı'nda ölü muayene işlemine geçilmeden evvel olay tanığı M.A.nın beyanları tespit edilmiştir. M.A., 112 acil servisine bağlı ambulansta acil tıp teknisyeni olarak çalıştığını, gelen ihbar üzerine 112 ekibiyle birlikte Nur Mahallesi Ersin Sokak'a gittiğinde sarı ve kırmızı renkli battaniyeye sarılı cesedi ve cesedin başında yüzleri maskeyle kapalı kişileri gördüğünü, bu kişilere cesedin kime ait olduğunu sorup kimlik tanığı gerektiğini söylediğinde yüzü kapalı kişilerin cesedin kime ait olduğunu söylemeyeceklerini, cesedi alıp götürmelerini, cesedin yanında kimseyi göndermeyeceklerini beyan ettiklerini ifade etmiştir.
12. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından düzenlenen 5/9/2015 tarihli Otopsi Tutanağı’nda (1) sağ zigoma üstünden sağ kaş lateraline uzanan bölgede 3,5x1,5 cm'lik sağ kenarı ekimozlu muhtemel çoklu ateşli silah mermi çekirdeği giriş yarası (2) sol dış kulak yolu hemen üstünde 2,5 cmx1,2 cm'lik ateşli silah mermi çekirdeği çıkış yarası (3) sol frontotemporoparyetal bölgede 15 cm çaplı saçlı derinin yırtıldığı, beyin dokunun tamamının kaybolduğu, kafa kubbe ve kaide kemiklerinin çok parçalı kırılmış olduğunun gözüktüğü, kafa kubbe kemiklerinde kayıpların olduğu, geniş defekt alanı olup kafatası kemiklerinde dış tabulada dışa kakma gözüken ateşli silah mermi çekirdeği çıkış yarası (4) burun sol kenarında sol kaş orta alt kısmına uzanan 4,5x1,5 cm'lik yırtık (5) ağız içinde her iki alt ön kesici dişlerin altında, 0,7 cm çapında, mandibulayı ortadan ikiye ayıran yırtık olduğu tespit edilmiştir. Tutanakta, adli tıp uzmanı bilirkişi hekimlerin cesette haricen 1 No.da tarif edilen atışların öldürücü nitelikte olduğu, cesetten ateşli silah mermi çekirdeği elde edilmediği, mevcut cilt, cilt altı ve kemik bulgularına göre atışların uzak atış mesafesinde yapıldığı, kişinin ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı mandibula ve kafa kemik kırıkları ile birlikte ileri derecede beyin doku harabiyeti, beyin kanaması ve büyük damar kopmasından gelişen iç ve dış kanama sonucu meydana geldiği kanaatini bildirdikleri belirtilmiştir.
13. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 27/10/2015 tarihli raporunda ölenin elleri ile vücudundan alınan svaplarda ve kıyafetinde atış artığına rastlanmadığı ancak üzerinde bulunan tülbentte antimon elementi tespit edildiği belirtilmiştir.
14. Başvurucu Hanife Levent, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığında müşteki sıfatıyla 10/11/2015 tarihinde alınan ifadesinde özet olarak, sokağa çıkma yasağının ilk günü ailece yemek yedikten sonra kardeşi M.E.L.nin dışarıya çıktığını, sokağa çıkma yasağı anonsunu duyunca kendisinin dışarı çıkmadığını, kardeşinin eve gelmediğini, sokağa çıkma yasağı olduğu için kardeşinin akraba ya da arkadaşlarında kaldığını düşündüklerini, ertesi gün annesiyle öğle vakti evlerinin bahçesinde otururken amcasının oğlu O.L.nin gelerek kardeşini sorduğunu, Cizre Devlet Hastanesine gittiğinde kardeşinin cesedini teşhis ettiğini, kardeşinin örgütle herhangi bağlantısı bulunmayıp şoförlük yaptığını, bu nedenle çatışmaya girdiğine inanmadığını belirtmiştir.
15. Tanık H.M., Cizre Cumhuriyet Başsavcılığında 10/11/2015 tarihinde alınan ifadesinde özet olarak, sokağa çıkma yasağının ilk günü akşam vakti arka sokağında oturan akrabası M.E.L.yi sokakta yürürken gördüğünü, silah sesleri gelmeye başladığında ise M.E.L.yi yerde sırtüstü yatarken gördüğünü, yanına gittiğinde nabzının atmadığını fark ettiğini, çatışma çok şiddetli olduğu için cesedi eve ya da hastaneye götüremediklerini ancak battaniyeye sardıklarını, ailesine haber veremediklerini, korkudan eve girdiklerini, M.E.L.yi kimin vurduğunu görmediğini belirtmiştir.
16. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ilçe emniyet müdürlüğüne yazılan 10/8/2016 tarihli yazı ile olay yeri incelemesi, fail araştırması ve kriminal incelemeye ilişkin raporlar ile tutanakların mevcut olması hâlinde gönderilmesi, görüntü kayıtlarının tespitine ve ölenin terör örgütüyle bağlantısının bulunup bulunmadığına ilişkin araştırma yapılıp yapılmadığının bildirilmesi istenmiştir. Belirtilen yazıya verilen 19/9/2016 tarihli cevapta, ölen hakkında kayıt, teşhis ve beyan bulunmadığı bildirilmiştir. Soruşturma evrakı 28/11/2017 tarihinde görevsizlik kararı verilerek Başsavcılığa gönderilmiştir.
17. Başsavcılık 5/1/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Karar gerekçesinde özet olarak 5/9/2015 tarihinde 112 acil servis ambulansı ile getirilen kimliği belirsiz ceset üzerinde ölü muayene ve otopsi işleminin yapıldığı, otopsi esnasında M.A.nın Cumhuriyet savcısı tarafından alınan beyanında anons üzerine Nur Mahallesi Ersin Sokak'a ambulans ekibi olarak gidildiğinde sarı ve kırmızı renkli battaniyeye sarılı vaziyette cesedi ve cesedin başında yüzleri maske ile kapalı şahısların beklediğini gördüğünü ifade ettiği, maktul hakkında PKK/KCK terör örgütü üyesi olduğu yönünde herhangi bir bilgiye rastlanmadığı ancak cesedin bulunduğu mahalde otuz bir kişi hakkında Terörle Mücadele Büro Amirliği tarafından ayrı tahkikatlar düzenlenerek soruşturma dosyalarının açıldığı belirtilmiştir. Kararda, güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen operasyon esnasında öldürüldüğü değerlendirilen maktulün ölümünde güvenlik güçlerinin yetkili bir merciden almış oldukları hukuka uygun bir emri yerine getirdikleri, emrin yerine getirilmesi esnasında kendilerine, diğer güvenlik güçlerine ve sivil halka örgüt mensuplarınca yöneltilen, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız saldırıları o anda hâl ve şartlara göre saldırı ile orantılı biçimde def etme zorunluluğunda bulundukları, güvenlik güçlerinin kanunun verdiği yetkiyi kullandıkları ve amirin emrini ifa ettikleri ifade edilmiştir.
18. Başvuruculardan Hanife Levent, Nusrettin Levent, Serdar Levent, Songül Levent ve Şemsiye Levent kovuşturmaya yer olmadığına dair karara 28/2/2018 tarihinde itiraz etmiştir. Başvurucular itirazlarında olay sırasında çatışma yaşanmadığını, yakınlarının hedef gözetilerek uzak atış ile öldürüldüğünü, silahının bulunmadığını, olay yeri incelemesi yapılmadığını, tanık beyanlarının araştırılmadığını, etkili soruşturma yürütülmediğini belirtmiştir.
19. Başvurucuların itirazını inceleyen Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğince özet olarak maktulün üzerinden çıkan tülbentten alınan svaplarda atış artıkları tespit edilmiş olması, cesedi teslim alan tanığın cesedi nasıl teslim aldığına ve çatışma ortamına yönelik beyanı, cesedin teslim alındığı yerin, çatışmaların olduğu mahallelerden olduğuna ilişkin dosya arasındaki 27/10/2015 tarihli tutanak, olay tarihinde terör örgütüne yönelik başlatılan operasyonların devam ediyor olması ve bütün deliller dikkate alındığında orantılılık ilkesinin gerçekleştiği ve kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda isabetsizlik bulunmadığı gerekçesi açıklanarak 12/3/2018 tarihinde itirazın reddine karar verilmiştir.
20. Başvurucular, nihai kararı 19/3/2018 tarihinde öğrendikten sonra 18/4/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
22. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
23. Başvurucular, yakınlarının ölümü sebebiyle Anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvuruculardan Ayşe Akbay, Elmas Gasır, Fehime Dayar ve Mevlüde Karkuş kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz etmemiş iseler de yakın akrabalardan bir kısmı başvuru yolunu tükettiğinde diğerlerinin bu yolu tüketmeleri aranmayacağından bu başvurucular yönünden başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilemeyeceği değerlendirilmiştir.
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucular, başvuru formunda özetle; M.E.L.nin olay günü Cizre Nur Mahallesi'nde bulunan evinde bulunduğu sırada saat 19.00'da sokağa çıkma yasağının duyurulması üzerine ev ihtiyaçları için dışarı çıktığını, kendisinden haber alamadıklarını, sonrasında komşularından yaralandığını öğrendiklerini, ölenin sokağa çıkma yasağının ilk anlarında çatışma yaşanmadan güvenlik güçlerinin hedef alarak ateş etmesi ile başından vurulduğunu, olayın görgü tanığı H.M.nin beyanlarının da bu yönde olduğunu, etkili soruşturma yürütülmediğini, olay yeri incelemesi ve keşif yapılmadığını, tanık H.M.nin ifadesinde geçen diğer tanıkların araştırılmadığını, kamera ve telsiz kayıtlarının istenmediğini, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ve karara itiraz neticesinde verilen Sulh Ceza Hâkimliği kararının gerekçeden yoksun olduğunu belirtmiştir.
25. Başvurucular, yakınlarının güvenlik operasyonu sırasında güç kullanımı ile ölümü ve etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile bu karara yapılan itirazın reddi kararının gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, ihlal iddialarının incelenmesi sırasında ilgili mevzuat hükümleri ve içtihatlar ile somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir. Başvurucular; Bakanlık görüşüne karşı, yürütülen soruşturmanın etkili olmadığını, yakınlarının hedef gözetilerek uzak atış ile öldürüldüğünü, olay yeri incelemesi yapılmadığını, etkili soruşturma yürütülmediğini belirtmiştir.
2. Değerlendirme
a. İncelemenin Kapsamı ve İddiaların Nitelendirilmesi Yönünden
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Ölüm olayı nedeniyle yürütülen ceza soruşturması sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile bu karara yapılan itirazın reddi kararının yeterli gerekçe içermediğine ilişkin iddia, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğine yöneliktir. Bu nedenle başvurucuların bütün iddiaları sadece yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
28. Anayasa Mahkemesi, yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerini dikkate alarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelemektedir. Devletin negatif yükümlülüğü, kamusal bir yetkiyle güç kullanan görevlilerin, kasıtlı ve hukuka aykırı bir şekilde hiçbir bireyin yaşamına son vermeme ödevini (öldürmeme yükümlülüğü) içerirken pozitif yükümlülük hem her türlü tehlikeye karşı bireylerin yaşam hakkını korumayı (yaşamı koruma yükümlülüğü) hem de doğal olmayan her ölüm olayının tüm yönleriyle ortaya konulmasına, sorumlu kişilerin belirlenmesine ve gerektiğinde bu kişilerin cezalandırılmasına imkân tanıyan bir soruşturma yapmayı (etkili soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. Yaşam hakkının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile yaşamı koruma yükümlülüğünü kapsamakta iken yaşam hakkının usul boyutu, pozitif yükümlülüğün bir başka unsuru olan etkili soruşturma yükümlülüğünden ibarettir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Aziz Biter ve diğerleri, B. No: 2015/4603, 19/2/2019, § 58).
29. Başvurucular, yaşam hakkının usul boyutu yanında öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutunun da ihlal edildiğini öne sürmüştür. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddia hakkında varılacak sonuçtan bağımsız olarak yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden eksiksiz bir inceleme yapmak için gerekli olan makul şüphenin ötesinde kanıt, başvuru dosyasında mevcut değildir. Bu bakımdan başvurucuların ihlal iddiaları hakkında yapılacak inceleme zorunlu olarak yaşam hakkının usul boyutu ile sınırlı olacaktır (yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu yönünden inceleme yapılamasa da yaşam hakkının usul boyutu kapsamında incelenen başvurular için birçok karar arasından bkz. Aisha Fares, B. No: 2015/18701, 31/10/2018; Mahin Parjani ve diğerleri, B. No: 2015/19219, 10/10/2019; Ahmet Kortak ve diğerleri, B. No: 2016/14603, 10/12/2019; Yılmaz Adlığ, B. No: 2017/16475, 8/7/2020).
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvuruda yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Esas Yönünden
31. Somut başvuruya konu olay ve iddiaların yaşam hakkı bağlamında incelenmesinden önce bazı hususlara açıklık getirilmesi elzemdir. Öncelikle inceleme kapsamının bireysel başvurunun niteliği gereği başvuruya konu olaylarla sınırlı olduğu belirtilmedir. Yapılan tespit ve değerlendirmeler başvuru konusu olayı çevreleyen koşullara ilişkin ve bunlarla sınırlıdır, “öz yönetim” ilanlarını takip eden süreçte ülkemizin bir bölümünde yaşanan terör olaylarına karşı düzenlenen güvenlik operasyonlarının ve alınan diğer tedbirlerin genel bir değerlendirilmesi olarak anlaşılamaz. Başvuru formunda dile getirilen tüm iddialarla ilgili bir değerlendirmede bulunmak Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Buna karşılık yoğun terör hadiselerinin ve buna bağlı can kayıplarının yaşandığı, bunları sona erdirmek üzere güvenlik operasyonlarının düzenlendiği, son derece tehlikeli ve öngörülemez bir ortamda meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin somut başvuru değerlendirilirken olayların arka planında yaşananların gözardı edilmesi de düşünülemez (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 332).
32. Doğal olmayan bir ölüm meydana geldiği durumlarda kamu makamları üzerinde bu ölüm olayıyla ilgili etkili bir ceza soruşturması yapma yükümlülüğü oluşmaktadır. Belirli unsurları ihtiva etmeyen soruşturmalar etkili olma şartını sağlamayacağından yaşam hakkının usul yükümlülüğü bakımından ihlali sonucunu doğurabilir. Bir soruşturmanın etkili sayılabilmesi için öncelikle ölüm olayının öğrenilmesi ile kamu makamlarının kendiliğinden harekete geçerek ceza soruşturmasını resen başlatmaları gerekir. Soruşturmaya doğal olmayan ölümün öğrenilmesinden itibaren makul bir sürede başlanması, soruşturma işlemlerinin makul bir hızla yerine getirilmesi ve soruşturmanın makul bir sürede sonuçlandırılması hususlarının da soruşturmanın etkililiği üzerinde önemli bir rolü vardır. Bir soruşturmanın etkili sayılabilmesi için soruşturmayı yürüten kişilerin soruşturma konusu olayda sorumluluğu bulunması muhtemel kişilerden bağımsız olmaları gerekir. Etkili bir soruşturmada, ölen kişilerin yakın akrabalarının soruşturmadan haberdar edilmeleri ve soruşturma işlemlerine dâhil olma imkânına sahip olmaları gerekir. Bunun yanı sıra soruşturmanın gerekli olduğu ölçüde kamunun denetimine açık olmasının sağlanması da gerekmektedir. Son olarak soruşturmanın etkili kabul edilebilmesi için aynı zamanda yeterli olması gerekir. Yeterlilik, soruşturmanın ölüm olayının nasıl gerçekleştiğine dair olguları ortaya çıkaracak nitelikte olmasını ifade eder. Soruşturmanın yeterli olması, ölümle sonuçlanan güç kullanımının haklı olup olmadığının belirlenmesi açısından da önem arz etmektedir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 369).
33. Olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevidir (Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 68). Anayasa Mahkemesinin ilgili makamların yerine geçerek delilleri değerlendirmesi söz konusu olamaz. Başka bir ifadeyle Anayasa Mahkemesinin görevi, yetkili makamların maddi olaylar ile ilgili yaptıkları değerlendirmelerin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir (Hıdır Öztürk ve Dilif Öztürk, B. No: 2013/7832, 21/4/2016, § 185).
34. Anayasa Mahkemesinin başvuruya konu soruşturma ya da kovuşturmaların nasıl sonuçlanacağıyla doğrudan ilgilenmediği ve bireysel başvurunun mahiyetinin elverdiği ölçüde bu kapsamda yaptığı değerlendirmelerin kişilerin masumiyetine veya suçluluğuna ilişkin bir yorum içermediği vurgulanmalıdır. Anayasa Mahkemesinin görevi, soruşturma ve kovuşturma makamlarının Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul yükümlülüğünü somut olayda yerine getirip getirmediği ya da ne ölçüde yerine getirdiğini belirlemekten ibarettir (benzer değerlendirmeler için bkz. Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 110).
35. Etkili soruşturma yükümlülüğü bir amaç değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Bu bakımdan Anayasa Mahkemesi tarafından, etkili soruşturma yükümlülüğü açısından toplanan veya toplanmayan tüm delillere ilişkin bir değerlendirmede bulunulurken, bu delillerin olayın aydınlatılması ve varsa sorumluların tespiti üzerindeki muhtemel olumlu veya olumsuz sonuçları hakkında herhangi bir yorum yapılmamakta olup bu yükümlülük kapsamında yapılan değerlendirmelerde, sadece, kendine özgü koşulları ve pratik gerçekleri dikkate alınan başvuruya konu somut soruşturmaların, bir bütün olarak olayı tüm yönleriyle aydınlatabilecek ve varsa sorumluların tespitine yarayabilecek deliller toplanarak yürütülüp yürütülmediği ve soruşturma makamlarının bu delillerin toplanması için makul olan tüm tedbirleri alıp almadıkları incelenmektedir (Hıdır Öztürk ve Dilif Öztürk, § 186).
36. Anayasa’nın 17. maddesi gereğince yürütülecek soruşturmalarda, soruşturma makamlarının olayın gelişimine ve delillerin elde edilmesine ilişkin her türlü iddiayı ve talebi karşılama zorunluluğu bulunmamaktadır. Soruşturma kapsamında yürütülecek soruşturma işlemlerinin belirleyicisi, yetkili soruşturma makamlarıdır. Soruşturma makamları, her bir somut olayın koşullarını ayrıca değerlendirerek makul olan bir yöntem belirleyecektir (Yavuz Durmuş ve diğerleri, B. No: 2013/6574, 16/12/2015, § 62).
37. Somut olayda başvurucular; yaşam hakkının usul boyutu kapsamında olay yeri incelemesi yapılmadığını, görüntü kaydına ilişkin delillerin toplanmadığını, olayın görgü tanıklarının araştırılmadığını, sorumluların tespit edilmediğini, buna rağmen soruşturmanın uzun sürdüğünü ifade etmiştir.
38. Soruşturma makamlarının resen ve derhâl harekete geçmesine ilişkin ilke yönünden başvurucuların herhangi bir iddiası bulunmadığı gibi bu konuda herhangi bir eksiklik de görülmemiştir. Başvurucular, meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılamadığını iddia etmemiş; bu konuda eksiklik de tespit edilmemiştir. Başvurucuların, ceza soruşturmasının bağımsız ve tarafsız olmadığı yönünde bir iddiası da bulunmamaktadır.
39. Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesine ilişkin gereklilik yönünden soruşturma makul sayılabilecek bir sürede tamamlanmadığı dikkatleri çekmektedir. Ceza soruşturmasına ölüm olaylarının öğrenilmesiyle derhâl başlanmıştır. M.E.L.nin ölümü nedeniyle yürütülen soruşturma 12/3/2018 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itirazın reddi ile sona ermiştir. Somut olayın şartlarında soruşturmanın başlamasından sonuçlanmasına kadar geçen 2 yıl 6 ay sürenin özellikle son 2 yılında soruşturmanın sonucuna etkili kabul edilebilecek bir işlem yapılmamış olduğu da dikkate alınarak etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü bakımından makul olmadığı değerlendirilmiştir.
40. Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturmada ölüm nedeni ile ölümün hangi koşullarda meydana geldiğinin tespiti için bazı adımlar (ölenin el ve vücut svaplarının alınması, ölü muayenesi ve otopsi işlemi, tanık dinlenmesi) atılmış olmakla birlikte soruşturmanın ölüm olayını çevreleyen şartların ortaya çıkartılabilmesi için gereken derinlikte yürütülmediği, olay yeri incelemesi, kamera ve telsiz kayıtları ile olayın görgü tanıklarının araştırılmasına yönelik işlem yapılmadığı anlaşılmaktadır. Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturmada verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda başvurucuların yakınının güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğü kabul edilmiş ise de bu hususta yeterli delil ortaya konmamıştır. Kararda, M.E.L.nin hangi koşullar altında öldürüldüğüne dair bir tespite yer verilmediği gibi soruşturma dosyasında başvurucuların yakınının güvenlik güçlerince öldürüldüğü yönünde somut bir delil de bulunmamaktadır. Bu eksiklikler başvurucunun üçüncü kişiler tarafından da öldürülmüş olabileceği hususundaki soruların cevapsız bırakılmasına yol açmıştır. Soruşturmada bir neticeye varılmadan evvel ölenin cesedinin ambulans görevlilerince teslim alındığı yer çevresinde olay yeri incelemesi yapılması, bu çevrede görgü tanığı veya güvenlik kamerası olup olmadığının araştırılması ve başvurucuların yakınının ölümüne neden olabilecek çatışmalara ilişkin telsiz kayıtlarının incelenmesi gerekirdi. Dolayısıyla başvurucuların yakınının ölümü hakkında yürütülen soruşturmanın yeterli olduğu söylenemez.
41. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Yıldız SEFERİNOĞLU bu görüşe katılmamıştır.
B. Diğer İhlal İddiaları
42. Başvurucular, sokağa çıkma yasağı ilanı nedeniyle yakınlarının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
43. Başvurucuların iddialarının Mehmet İnan (B. No: 2016/228, 20/12/2022) kararı doğrultusunda başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
44. Başvurucular ihlalin tespiti, yeniden soruşturma ile maddi ve manevi zararlarının karşılanmasını talep etmiştir.
45. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği soruşturma makamınca yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin benzer yöndeki kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
46. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvuruculara müştereken net 120.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucular uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile ilgili bilgi ve belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Diğer ihlal iddialarının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE Yıldız SEFERİNOĞLU'nun karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
D. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinden doğan sonuçların ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2017/8457) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvuruculara net 120.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/2/2024 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
1. Çoğunluğun "Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturmada ölüm nedeni ile ölümün hangi koşullarda meydana geldiğinin tespiti için bazı adımlar (ölenin el ve vücut svaplarının alınması, ölü muayenesi ve otopsi işlemi, tanık dinlenmesi) atılmış olmakla birlikte soruşturmanın ölüm olayını çevreleyen şartların ortaya çıkartılabilmesi için gereken derinlikte yürütülmediği, olay yeri incelemesi, kamera ve telsiz kayıtları ile olayın görgü tanıklarının araştırılmasına yönelik işlem yapılmadığı anlaşılmaktadır. Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturmada verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda başvurucuların yakınının güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğü kabul edilmiş ise de bu hususta yeterli delil ortaya konmamıştır. Kararda, M.E.L.nin hangi koşullar altında öldürüldüğüne dair bir tespite yer verilmediği gibi soruşturma dosyasında başvurucuların yakınının güvenlik güçlerince öldürüldüğü yönünde somut bir delil de bulunmamaktadır. Bu eksiklikler başvurucunun üçüncü kişiler tarafından da öldürülmüş olabileceği hususundaki soruların cevapsız bırakılmasına yol açmıştır. Soruşturmada bir neticeye varılmadan evvel ölenin cesedinin ambulans görevlilerince teslim alındığı yer çevresinde olay yeri incelemesi yapılması, bu çevrede görgü tanığı veya güvenlik kamerası olup olmadığının araştırılması ve başvurucuların yakınının ölümüne neden olabilecek çatışmalara ilişkin telsiz kayıtlarının incelenmesi gerekirdi. Dolayısıyla başvurucuların yakınının ölümü hakkında yürütülen soruşturmanın yeterli olduğu söylenemez." şeklindeki kararına katılmamaktayım.
2. Türkiye, 2015 yılı Temmuz ayından itibaren giderek yoğunlaşan terör saldırılarına maruz kalmıştır. Tırmanan terör saldırılarını PKK/KCK terör örgütünün öz yönetim ilanları izlemiştir. Öz yönetim ilan ettiği bölgelerde Öz Savunma Birlikleri (ÖSB) adı altında silahlı gruplar oluşturan PKK terör örgütü, bu gruplar ve YDG-H (Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi) eliyle yollara barikat kurma, hendek kazma ve tünel açma gibi eylemlerde bulunmuştur (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 25-27).
3. Öz yönetim ilan ettiği tüm bölgelerde benzer bir strateji ile barikat ve hendeklere patlayıcı döşeyen, yolları patlayıcı düzenek kurmak suretiyle tuzaklayan ve karargah olarak kullandığı binaları tünel kazarak birbirine bağlayan terör örgütünün bu şekilde ulaşımı engellediği bölgelerde, güvenlik güçleri ve binaları, ambulanslar dahil kamuya ve özel kişilere ait araç ve eşyaların terör saldırılarına maruz kalması, bir kısmının tahrip edilmesi neticesi eğitim, sağlık ve ulaşım gibi temel kamu hizmetlerine erişim durma noktasına gelmiştir (Cizre ilçesindeki terör olayları, gerçekleştirilen terör saldırıları ile oluşturulan hendek ve barikatlarla ilgili bkz. Naile Bülbül, B. No: 2018/11016, 2/2/2022, § 24; Emine Gerez ve diğerleri, B. No: 2018/37620, 2/2/2022, § 33).
4. Bu gelişmelerin ardından terör örgütünün öz yönetim ilan ettiği bölgelerde terörle mücadele için güvenlik güçleri tarafından geniş çaplı operasyonlar başlatılmıştır. Söz konusu operasyonlar sırasında yüzlerce güvenlik görevlisi şehit olmuş, binlercesi yaralanmıştır. Terörle mücadele operasyonlarının düzenlendiği bazı yerlerde ise sokağa çıkma yasakları uygulanmıştır. Bu kapsamda Şırnak Valiliği Cizre ilçesinde ilk olarak 4/9/2015 tarihinden itibaren terör örgütü mensuplarının etkisiz hale getirilmesi, mayın ve patlayıcılarla tuzaklanmış barikat ve hendeklerin bertaraf edilmesi, vatandaşların can, mal güvenliğinin ve kamu düzeninin sağlanması amacıyla "sokağa çıkma yasağı" ilan edildiğini açıklamıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 28).
5. Başvurucuların yakını M.E.L., 5/9/2015 tarihinde (sokağa çıkma yasağı kararından 1 gün sonra) ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı olarak ölü hâlde 112 acil servis görevlilerince Cizre Devlet Hastanesine getirilmiştir.
6. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından düzenlenen 5/9/2015 tarihli Ölü Muayene Tutanağı'nda, ölü muayene işlemine geçilmeden evvel olay tanığı M.A'nın beyanları tespit edilmiştir. Tutanağa göre M.A., 112 acil servisine bağlı ambulansta acil tıp teknisyeni olarak çalışmaktadır. Gelen ihbar üzerine diğer 112 acil servis görevlileriyle Nur Mahallesi Ersin Sokak adresine giden M.A., sarı kırmızı battaniyeye sarılı cesedi ve cesedin başında yüzleri maskeyle kapalı kişileri görmüş ve bu kişilere cesedin kime ait olduğunu sorup kimlik tanığı gerektiğini ifade etmiştir. Yüzü kapalı kişiler M.A.ya cesedin kime ait olduğunu söyleyemeyeceklerini, cesedi alıp götürmelerini, cesedin yanında kimseyi göndermeyeceklerini belirtmiştir.
7. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen 5/9/2015 tarihli Otopsi Tutanağında (1) sağ zigoma üstünden sağ kaş lateraline uzanan bölgede 3,5x1,5 cm'lik sağ kenarı ekimozlu muhtemel çoklu ateşli silah mermi çekirdeği giriş yarası (2) sol dış kulak yolu hemen üstünde 2,5 cmx1,2 cm'lik ateşli silah mermi çekirdeği çıkış yarası (3) sol frontotemporoparyetal bölgede 15 cm çaplı saçlı derinin yırtıldığı, beyin dokunun tamamının kaybolduğu, kafa kubbe ve kaide kemiklerinin çok parçalı kırılmış olduğunun gözüktüğü, kafa kubbe kemiklerinde kayıpların olduğu, geniş defekt alanı olup kafatası kemiklerinde dış tabulada dışa kakma gözüken ateşli silah mermi çekirdeği çıkış yarası (4) burun sol kenarında sol kaş orta alt kısmına uzanan 4,5x1,5 cm'lik yırtık (5) ağız içinde her iki alt ön kesici dişlerin altında, 0,7 cm çapında, mandibulayı ortadan ikiye ayıran yırtık olduğu tespit edilmiştir. Tutanakta, adli tıp uzmanı bilirkişi hekimlerin cesette haricen 1 No.da tarif edilen atışların öldürücü nitelikte olduğu, cesetten ateşli silah mermi çekirdeği elde edilmediği, mevcut cilt, cilt altı ve kemik bulgularına göre atışların uzak atış mesafesinde yapıldığı, kişinin ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı mandibula ve kafa kemik kırıkları ile birlikte ileri derecede beyin doku harabiyeti, beyin kanaması ve büyük damar kopmasından gelişen iç ve dış kanama sonucu meydana geldiği kanaatini bildirdikleri belirtilmiştir.
8. Diyarbakır Emniyet Mdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 27/10/2015 tarihli raporunda "ölenin üzerinde bulunan tülbentte antimon elementi (mermi artığı)" tespit edildiği belirtilmiştir.
9. Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturma neticesinde 5/1/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Karar gerekçesinde özet olarak, 5/9/2015 tarihinde 112 acil servis ambulansı ile getirilen kimliği belirsiz ceset üzerinde ölü muayene ve otopsi işleminin yapıldığı, otopsi esnasında M.A.nın Cumhuriyet savcısı tarafından alınan beyanında anons üzerine Nur Mahallesi Ersin Sokak'a ne ambulans ekibi olarak gidildiğinde sarı ve kırmızı renkli battaniyeye sarılı vaziyette cesedi ve cesedin başında yüzleri maske ile kapalı şahısların beklediğini gördüğünü ifade ettiği, maktul hakkında PKK/KCK terör örgütü üyesi olduğu yönünde herhangi bir bilgiye rastlanmadığı ancak cesedin bulunduğu mahalde otuz bir kişi hakkında Terörle Mücadele Büro Amirliği tarafından ayrı tahkikatlar düzenlenerek soruşturma dosyalarının açıldığı belirtilmiştir. Kararda, güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen operasyon esnasında öldürüldüğü değerlendirilen maktulün ölümünde güvenlik güçlerinin yetkili bir merciden almış oldukları hukuka uygun bir emri yerine getirdikleri, emrin yerine getirilmesi esnasında kendilerine, diğer güvenlik güçlerine ve sivil halka örgüt mensuplarınca yöneltilen, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız saldırıları o anda hâl ve şartlara göre saldırı ile orantılı biçimde def etme zorunluluğunda bulundukları, güvenlik güçlerinin kanunun verdiği yetkiyi kullandıkları ve amirin emrini ifa ettikleri ifade edilmiştir.
10. Başvurucuların itirazını inceleyen Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğince, maktulün üzerinde çıkan tülbentten alınan svaplarda atış artıkları tespit edilmiş olması, cesedi teslim alan tanığın cesedi nasıl teslim aldığına ve çatışma ortamına yönelik beyanı, cesedin teslim alındığı yerin, çatışmaların olduğu mahallelerden olduğuna ilişkin dosya arasındaki 27/10/2015 tarihli tutanak, olay tarihinde terör örgütüne yönelik başlatılan operasyonların devam ediyor olması ve bütün deliller dikkate alındığında orantılılık ilkesinin gerçekleştiği ve kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda isabetsizlik bulunmadığı gerekçesi açıklanarak 12/3/2018 tarihinde itirazın reddine karar verilmiştir.
11. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda güvenlik güçlerinin güç kullanımının bu istisnai durumlardan meşru müdafaa kapsamında olduğu kabul edilmiştir. Bakanlık görüşü de bu yöndedir. Başvuruya konu olayda ölenin üzerinde bulunan tülbentte antimon elementi tespit edilmiş olması, ölenin cesedinin yüzleri maskeli kişiler tarafından 112 acil servis görevlilerine teslim edilmiş olması, ölenin hareket halinde bulunması ihtimali ve somut olayın şartlarında çatışmanın koşullarının ortaya konmasının mümkün olmadığı da dikkate alınarak meşru müdafaa şartlarının gerçekleştiğine dair kabulden ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmadığı değerlendirilmiştir.
12. Kamu makamlarının terörle mücadele operasyonunda yaşanan çatışmada ölüm neticesi meydana geldiğini tespit etmelerinin ardından resen harekete geçerek ceza soruşturması başlattıkları anlaşılmaktadır. Dolayısıyla resmi bir soruşturmanın resen başlatılması bakımından etklili soruşturma yükümlülüğüne uygun hareket edildiği görülmektedir.
13. M.E.L.'nin ölümü nedeniyle yürütülen soruşturma, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itirazın reddi ile12/3/2018 tarihinde sona ermiştir. Somut olayın şartlarında soruşturmanın başlamasından sonuçlanmasına kadar geçen 2 yıl 6 ay süre etklili soruşturma yürütme yükümlülüğü bakımından makul olarak değerlendirilebilir.
14. Ayrıca, adli ölü muayenesi yapılarak cesetten svap alınmış ve ardından klasik otopsi işlemi gerçekleştirilmiştir. Olayın herhangi bir görgü tanığının da olmaması, ölenin ambulans ile hastaneye getirilmiş olması, terör saldırıları ile müdahalelerin devam ettiği gerçeği dikkate alınarak olay yeri incelemesinin yapılmamasının soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir eksiklik olduğu da değerlendirilmemelidir. Somut olayın koşullarında delil toplama işlemlerinin azami dikkat ve özen gösterilerek yerine getirildiği anlaşılmaktadır.
15. Mevcut durumda soruşturmada ölüm olayını çevreleyen şartların tespiti ve varsa ölüm olayının sorumlularının belirlenmesi için gerekli adımların atıldığı, soruşturma işlemleri ile bu işlemler sonucunda elde edilen deliller birlikte değerlendirildiğinde Cumhuriyet Başsavcılığının olayı aydınlatma isteğinden kuşku duyulmasını gerektirecek bir hususun bulunmadığı değerlendirilmiştir. Ayrıca soruşturmada olayın sebebinin objektif değerlendirilmesinin yapılmadığını ve elde edilen delillerin kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olarak sonuca ulaşılmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir durum da söz konusu değildir.
16. Açıklanan nedenlerle çoğunluğun, yaşam hakkının usul yükümlülüğü bakımından ihlal edildiği şeklindeki kararına katılmamaktayım.
Üye