logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mehmet Paksoy ve diğerleri [1.B.], B. No: 2018/14840, 1/11/2023, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET PAKSOY VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/14840)

 

Karar Tarihi: 1/11/2023

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Melek ŞAHAN

Başvurucu

:

1. Mehmet PAKSOY

 

 

2. Mesut PAKSOY

 

 

3. Zehide PAKSOY

Vekili

:

Av. Nuray ÖZDOĞAN

 

 

Av. Senem DOĞANOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; Şırnak'ın Cizre ilçesinde sokağa çıkma yasakları sırasında güvenlik güçleri tarafından terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlarda meydana gelen ölüm olayı ve bu olayı takip eden süreç nedeniyle yaşam hakkının, sokağa çıkma yasağı ilanı ve uygulaması ile sağlık hizmeti sunulmaması nedeniyle de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. PKK terör örgütü 12/8/2015 tarihinden itibaren Cizre ilçesinin de dâhil olduğu bazı merkezlerde öz yönetim ilan etmiştir. Öz yönetim ilan ettiği bölgelerde patlayıcıyla tuzaklanmış hendekler kazmak ve barikatlar kurmak suretiyle yalıtılmış bölgeler oluşturmaya çalışan PKK terör örgütü, kamuoyunda hendek olayları olarak adlandırılan ve aylarca devam eden bu süreçte roketatarlar, keskin nişancı tüfekleri, patlayıcılar ve otomatik saldırı tüfekleri kullanarak terör saldırıları düzenlemiştir. Okullar, hastaneler, barajlar, adliye binaları, ambulanslar gibi temel kamu hizmetlerini sağlayan eşya ve binaların yanında sivilleri de hedef alan bu terör saldırılarında 335 sivil hayatını kaybederken 2.106 kişi yaralanmıştır. Terör saldırılarında 859 güvenlik görevlisi ve Derik kaymakamı şehit olmuş, 4.711 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Bu terör eylemlerinin engellenmesi, halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla sözde öz yönetim ilan edilen bazı bölgelerde mülki idare amirliklerince sokağa çıkma yasakları uygulanarak terörle mücadele operasyonları başlatılmıştır (hendek olayları, öz yönetim ilanları, PKK terör örgütünün şehir savaşı stratejisi ve sokağa çıkma yasakları hakkında arka plan bilgisi ile ayrıntılı açıklamalar için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022, §§ 16-28, 67, 346-348).

A. Tıbbi Yardım Sağlanmasına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Başvuru Yapılmasına İlişkin Süreç

3. Operasyonların gerçekleştirilip sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı dönemde başvurucular vekili 16/1/2016 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurarak 15/1/2016 tarihinde H.P.nin bacağından vurulduğu ve fazlaca kan kaybı yaşadığı konusunda telefonla bilgilendirilmeleri üzerine acil servisi arayarak bir ambulans istediklerini ancak güvenlik kaygıları nedeniyle ambulansın söz konusu bölgeye gönderilemeyeceğinin bildirildiğini, bir milletvekili ve yerel idari amirle birkaç defa görüştüğü hâlde yardım alamadıklarını belirterek H.P.nin derhâl hastaneye erişimini sağlamaları konusunda geçici tedbir kararı talep etmiştir. AİHM 18/1/2016 tarihinde talebi kabul etmiş, aynı gün saat 11.49’da Türk Hükûmetine H.P.nin yaşamının ve fiziksel bütünlüğünün korunması için yetkileri dâhilindeki bütün tedbirleri alması yönünde bildirimde bulunmuştur.

4. Başvurucular 15/1/2016 günü saat 18.20-19.31 ile 17/1/2016 günü saat 06.58-07.59 arasına ait 112 ve 155 telefon kayıtlarını sunmuştur. Kayıtlara göre 15 Ocak günü F.S. saat 16.02'de A.N.nin ateşli silahla yaralanması nedeniyle ambulans talep etmiş, saat 18.20'de ise daha önce belirttiği kişinin 16 yaşındaki H.P. olduğunu, Dalmış Petrol civarında bulunduğunu, başvurucu Mesut Paksoy'un daha önce 112 Acil'i aradığını, kardeşi H.P.nin Dalmış Petrol yanında olduğunu bildirmiştir. 112 Acil görevlisi saat 18.29'da F.S.yi aramış; F.S.nin yaralının Botan Hastanesi civarında olduğunu, ağabeyinin ise Dalmış Petrolde olduğunu söylediğini, F.S.nin iki adres arasında yüz metre olduğunu beyan ettiğini, kendisinin ise ekibin Dalmış Petrole giriş yapamayacağını, emniyetin yaralıyı Dörtyol'dan alınmasını onayladığını, yaralının Dörtyol'a getirilmesini istediğini söylemiş; F.S. de ilgili kişiye ulaşmaya çalışıp dönüş yapacağını ifade etmiştir. Aynı gün saat 18.44'te F.S. 112 Acili arayarak yaralının yanındaki kişinin numarasını vermiş, bu numaradan arayarak "Nerdeler, Dörtyol'a nasıl gelebilirler?" diye sorulmasını talep etmiştir. F.S. saat 19.30'da 112 Acili tekrar aramış; Dalmış Petrol ile Dörtyol arasındaki mesafenin 150-200 metre olduğunu, yaralının iki akrabası yol üzerinden alınarak Dörtyol'a götürülürse yaralıyı taşıyarak ambulansa getirebileceğini, emniyetle durumun paylaşılmasını istemiş, 112 Acil görevlisi de ekiple görüşmek üzere telefonu kapatmıştır.

5. Başvurucuların sunduğu 17/1/2016 tarihli ses kayıtlarında 112 ile 155 arasında saat 06.58'de geçen konuşmada Dalmış Petrolün olduğu yere gece ambulans gönderilmek istendiği ancak operasyon nedeniyle gönderilemediği, şu an tank taburunun biraz aşağısına, Dalmış Petrolün bulunduğu yere 112 Acil ekibinin gönderilmesi, hastanın buraya getirileceği ifade edilmiştir. Saat 07.49'da geçen konuşmaya göre emniyet görevlisi, 112 Çağrı Merkezinden ambulansın 83. Kavşak'a gelmesini istemiştir. Saat 07.59'daki ses kaydında da emniyet görevlisinin 112 Acil görevlisinden ambulansı çekmesini ve "Bir saat beklediğimiz halde hasta gelmemiştir." şeklinde tutanak tutulmasını istediği, 112 Acil görevlisinin bunu onayladığı ve ekibi çekeceğini belirttiği görülmüştür.

6. Güvenlik güçleri tarafından tutulan 17/1/2016 tarihli tutanağa göre H.P.nin ağabeyi Mesut Paksoy ile 16/1/2016 günü saat 23.30 sıralarında telefonla görüşülmüş, kardeşi H.P.nin İdil Caddesi'ndeki Dalmış Petrol arkasında hangi adreste olduğu kendisine sorulmuş, adresi biliyorsa ambulans yönlendirileceği ve yaralının hastaneye götürülerek tedavisinin yapılacağı belirtilmiş; Mesut Paksoy'un kendisinin ilçe dışında olduğunu, kardeşinin tam adresini bilmediğini fakat Şırnak Milletvekili F.S.nin bildiğini beyan etmesi üzerine F.S. ile bağlantı kurulup tam adresi bildirirse kardeşine yardımcı olunacağı söylenmiş, ağabey Mesut Paksoy saat 23.50 sıralarında aynı numaradan tekrar arandığında F.S. ile bağlantıya geçtiğini, F.S.nin kardeşinin Dalmış Petrol arkasında bir apartmanda olup durumunun iyi olduğunu, yarın sabah (17/1/2016) saat 07.00'de ambulans yönlendirilerek aldıracaklarını söylediği ifade edilmiştir. 17/1/2016 günü saat 06.30'da 112 Acil aranarak İdil Caddesi üzerine bir ambulans sevk etmeleri sağlanmış, Mesut Paksoy ile aynı numaralı telefonla tekrar irtibata geçilmiş, Mesut Paksoy'un milletvekili olan F.S.ye ulaşamadığını belirtmesi üzerine saat 07.10 sıralarında 616… No.lu telefonla Cizre İlçe Belediyesinde görevli nöbetçi olduğunu belirten Lokman isimli şahıstan Belediye Başkanı'nın bu konuya dair bilgisinin olduğu, F.S. ile bağlantıya geçecekleri ve Belediye bünyesindeki ambulansı bahse konu adrese sevk edecekleri bilgisi alınmıştır. Cizre Belediyesinde ambulans şoförü olarak görev yapan A.G. saat 07.45 sıralarında F.S.nin bildirdiği adrese gidildiğini ancak H.P.ye rastlanmadığını güvenlik güçlerine bildirilmiştir. Bu nedenle 112 Acile bağlı olan ve İdil Caddesi üzerinde saat 06.30'dan saat 08.15'e kadar H.P.yi bekleyen ambulans ve 112 çalışanları da görevlerine döndürülmüştür.

7. 18/1/2016 tarihinde, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının kararına istinaden Cizre'nin Nur Mahallesi, Varol Caddesi, Karataş Sokak, No: 39'da bulunan ve güvenlik güçleri tarafından N-1483 olarak belirtilen binada kimliği belirsiz bir erkek cesedi bulunmuştur. Arama ve olay yeri inceleme işlemleri sırasında Cumhuriyet savcısının telefonla talimatları alınmış, gerçekleştirilen işlemler kamera ve fotoğraf makinesiyle kayıt altına alınmıştır. Ceset, cenaze aracıyla Cizre Devlet Hastanesine nakledilmiştir.

8. AİHM, H.P.nin 18/1/2016 tarihinde ölü bulunduğuna ilişkin olarak taraflarca sunulan bilgiler ışığında 28/1/2016 tarihinde geçici tedbirin kaldırılmasına karar vermiştir. AİHM başvuruculara ait başvuruyu 63130/15 numaralı başvuruyla birleştirmiş ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2., 3., 5., 8., 9., 13. ve 34. maddeleri yönünden iç hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesiyle 4/4/2019 tarihinde kabul edilemez bulmuştur.

9. Başvurucular, yakınları H.P.nin sokağa çıkma yasağı döneminde meydana gelen olaylarda hayatını kaybettiğinden bahisle uğradıkları zararların idareden tahsili talebiyle İçişleri Bakanlığı aleyhine Mardin 2. İdare Mahkemesi nezdinde tam yargı davası açmıştır. Mardin 2. İdare Mahkemesi 8/3/2019 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Söz konusu kararda; 112 Acil sağlık ekiplerince 15/1/2016 tarihinde Dörtyol Kavşağı olarak belirtilen adrese gelindiği ancak yaralı şahsın sağlık ekiplerine ulaştırılmadığı, 16/1/2016 tarihinde davacı Mesut Paksoy ile irtibata geçildiği ancak yaralı olan kardeşinin durumunun iyi olduğunu beyan ettiği, 17/1/2016 tarihinde ise bildirilen adrese ambulans ekibi gönderilmesine karşın H.P.nin söz konusu adreste bulunamadığı, ertesi gün Cizre Terörle Mücadele Bürosu ekiplerince başka bir adreste yapılan arama sırasında davacılar yakınının cesedine ulaşıldığı, 112 Acil sağlık ekipleri ve görevli polis memurlarının tüm olanakları kullanarak müdahalede bulunmak istenmelerine rağmen davacılar yakınının bulunduğu adresin net olarak bildirilmediği, bildirilen adrese intikal edildiğinde ise kendisine ulaşılamadığı, cesedinin beyan edilen adres dışında bir adreste bulunduğu gerekçesiyle idarenin olay nedeniyle uğranılan zarar ile nedensellik bağı kurulabilecek herhangi bir eyleminden söz edilemeyeceğinden idareye atfedilebilecek hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluktan söz edilemeyeceği sonucuna varılmıştır. Ayrıca tanık ifadeleri, teşhis tutanakları, dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi sonucunda maktulün güvenlik kuvvetleri ile girdiği silahlı çatışma sonucu hayatını kaybettiği, PKK/KCK terör örgütü ve bu örgütün sözde gençlik yapılanması olan YDG-H içinde aktif faaliyet gösterdiği hususları birlikte değerlendirildiğinde uğranıldığı ileri sürülen zararlardan kusurlu ve/veya kusursuz sorumluluk ilkeleri uyarınca davalı idarenin sorumlu tutulabilmesinin meri mevzuat kapsamında mümkün olmadığı, anılan nedenlerle maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

10. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi 17/2/2021 tarihinde istinaf talebinin reddine karar vermiştir. Yargılama Danıştay nezdinde derdesttir.

B. Bireysel Başvuruya Konu Olaylar

11. 18/1/2016 tarihli Olay Yeri İnceleme Tutanağı'nın incelenmesi neticesinde arama yapılan bina çevresinde sıcak çatışmanın devam ettiği, binanın giriş katında, beyaz aracın yanında, sırtüstü yatar vaziyette, üzeri kıyafetli, sol ayağın dizden aşağısı kanlı olup sargılı, sağ ayak bileğinde kemiği görünecek durumda ağır yaralı, yaklaşık 18-20 yaşlarında bir erkek cesedinin bulunduğu, cesedin bulunduğu yerin kepenginin açık olduğu, kepenkler üzerinde birçok noktada çatışma sırasında meydana gelmiş, ateşli silaha ait olan mermi giriş deliklerinin olduğu anlaşılmıştır. Bu tutanağa göre cesedin bulunduğu yerden yan duvar kırılarak karşı binaya geçişte kullanılan, mazgal olarak tabir edilen geçiş yerinin bulunduğu, cesedin bulunduğu yerin arka kısmındaki duvarın da kırılarak 80-100 metrekare bir odaya geçildiği, bu odanın hayatın günlük yaşam koşulları dışında bir görüntü arz ettiği, odadaki materyaller (tıbbi malzemeler bulunan metal çanta, ambulanslarda kullanılan valiz çanta, 31 enjeksiyon malzemesi, 89 enjeksiyon tüpü, 112 Acil müdahale malzemesi, sedye, üzeri kanlı yatak ve yorganlar vb.) ve odanın durumu gözönüne alındığında odanın çatışmalarda yaralanan terör örgütü mensuplarının tedavisi amacıyla kullanıldığı değerlendirmiştir. Svap örneklerinin alındığı, elde edilen delillere elkoyma kararı verilerek muhafaza edildiği tespit edilmiştir.

12. Cesedin bulunduğu gün ölü muayenesi yapılmış, ölümün 12-24 saatlik süre içinde gerçekleşmiş olabileceği tespit edilerek ceset, kesin ölüm sebebinin ve saatinin tespit edilebilmesi için klasik otopsi yapılmak üzere Şırnak Adli Tıp Şube Müdürlüğüne gönderilmiştir.

13. 19/1/2016 tarihinde otopsi yapılmış, otopsiye başvurucu Mesut Paksoy ile avukatı da katılmış, başvurucu H.P.yi teşhis etmiştir. Otopsi Tutanağı'nda sol bacak, sağ bacak, sağ uyluk üst iç kısım ve sol uyluk alt iç kısımda toplam dört farklı yaralanma tespit edildiği, sol bacaktaki yaralanma dışındaki diğer yaralanmaların postmortem (ölüm sonrası) oluştuğunun düşünüldüğü, sol bacaktaki yaralanmanın tek başına öldürücü nitelikte olduğu, yaralanmaların patlayıcı madde veya ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı olup olmadığı hakkında kesin bir sonuca varılamadığı, kişinin ölümünün niteliği tespit edilemeyen ekstremite (bir organın son ya da uç kısmı) yaralanmasına bağlı tibia (kaval kemiği) ve fibula (baldır kemiği) parçalı kırıkları ile birlikte büyük damar yaralanmasından gelişen dış kanama sonucu meydana geldiği belirtilmiştir.

14. Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından hazırlanan 20/3/2016 tarihli raporda H.P.nin sol el avuç içi svap örneklerinde ve kıyafetlerde atış artıklarında rastlanan antimon (Sb) elementi tespit edildiği belirtilmiştir.

15. Güvenlik güçlerinin çatışmaların devam ettiği bölgede yaptığı araştırma sonucu olay yerini gören ve kayıt yapan, kamuya ya da özel şahıslara ait olan kamera ve/veya tanık ve/veya telsiz kaydı tespit edememiştir. Güvenlik birimleri, yaptıkları internet taramasında PKK/KCK terör örgütünün sözde gençlik yapılanması olan YPS'ye ait internet sitesinde yayımlanan haberde H.P.nin YPS savaşçılarından olduğunun belirtildiğini belirlemiştir. Ayrıca güvenlik güçlerince 23/1/2016 tarihinde Nur Mahallesi'ndeki bir barakada yapılan aramalarda, H.P.nin elinde tam otomatik Kalaşnikof marka silahı olduğu hâlde leşker kıyafetiyle çekilmiş fotoğrafı ele geçirilmiştir.

16. Güvenlik güçlerinin tuttuğu tutanaktan H.P.nin 2013 yılı Kasım ayında Cudi Dağı bölgesinden bölücü terör örgütünün dağ kadrosuna katıldığı, ailesi kaybolduğundan Çocuk Büro Amirliğine müracaatta bulunduğunu, evden ayrıldığı süre zarfında kimliği belirsiz kişiler tarafından PKK/KCK terör örgütü kampına götürüldüğü, burada dokuz ay kaldığı, PKK/KCK terör örgütü içinde faaliyet göstermekte iken terör örgütünden ayrılarak 9/9/2014 günü teslim olduğu, 10/9/2014 günü Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına çıkarıldığı, 2014/3383 numaralı soruşturma dosyası kapsamında ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldığı anlaşılmıştır.

17. Her biri farklı tarihlerde ve farklı Cumhuriyet savcıları huzurunda dinlenen gizli tanıklar; H.P.nin YDG-H üyesi olduğunu, Masıro (K) ismini kullandığını, Cudi ve/veya Nur Mahallelerindeki hendek ve barikatlarda Kalaşnikof marka silahla nöbet tuttuğunu, vatandaşları nöbet tutmaları ve barikat kurmaları yönünde tehdit ettiğini, vatandaşların barikat kurmalarını ve nöbet tutmalarını sağladığını beyan etmiştir.

18. Başvurucu Mehmet Paksoy 4/1/2017 tarihinde mağdur sıfatıyla verdiği ifadesinde özetle sokağa çıkma yasağı başladıktan bir süre sonra ailesiyle birlikte Cizre'yi terk ettiklerini ancak oğlu H.P.nin evdeki güvercinlere bakmak için gelmediğini, ayrıldıktan yaklaşık iki gün sonra daha önce savcılığa verdiği ancak şu an numarasını hatırlayamadığı bir telefondan arandığını, telefondaki kişinin oğlunun Nur Mahallesi Dalmış Petrol yanında, net olarak belirtilmeyen bir adreste yaralı olduğunu ve ambulansa haber verilmesi gerektiğini söylediğini, yanında bulunan oğlu Mesut Paksoy'un öncelikle 112 Acil, sonra 155 Polis İmdat hattını arayarak durumu bildirdiğini, iki saat sonra 112 Acili aradıklarını ancak oğlunun yaralı olduğunun söylendiği yerden yoğun şekilde silah sesleri geldiği, bu sebeple olay yerine gidilemeyeceği bilgisi verildiğini, ertesi güne kadar 112 Acil görevlileriyle defalarca telefonla görüştüklerini ve en son 112 Acil ambulansının oğlu H.P.nin yaralı olduğu bölgeye gittiğini ancak oğlunu bulunamadıkları bilgisini verdiklerini beyan etmiştir.

19. Soruşturma sonunda 23/11/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararda; H.P.nin cesedinin bulunduğu yerin PKK/KCK terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri arasında yaşanan silahlı çatışma (operasyon) bölgesinde yer aldığı, bu mahalde benzer biçimde çatışmalar sonucu ölen terör örgütü mensuplarının ele geçirildiği, burada çok sayıda tıbbi malzemenin ele geçirilmesi nedeniyle örgüt mensuplarınca tedavi edildiğinin anlaşıldığı, iki kişinin H.P.nin terör örgütü üyesi olarak silahlı faaliyetlerde bulunduğuna, güvenlik güçleriyle çatışmaya girdiğine dair birbiriyle uyumlu beyanlarına, el svaplarında ve giysilerinde antimon elementinin tespit edildiğine, örgüte katılması sonrasında güvenlik güçlerine teslim olması nedeniyle yürütülen soruşturmanın mahiyetine dayanılarak H.P.nin terör örgütü PKK üyesi olduğu, sözde öz yönetim kapsamında Nur Mahallesi'nde silahlı faaliyet gösterdiği, operasyonda diğer terör örgütü üyeleriyle birlikte güvenlik güçleri ile yapılan çatışmalara katıldığı, güvenlik güçlerine karşı silahlı faaliyet gösterdiği esnada meşru müdafaa hakkı kapsamında güvenlik güçlerince öldürüldüğü değerlendirilerek kovuşturmaya yer olmadığına hükmedilmiştir. Kararda; H.P.nin ölümünün güvenlik güçlerinin yukarıda belirtilen amaçlar doğrultusunda, yetkili bir merciden aldıkları hukuka uygun emri yerine getirdikleri, bu emrin yerine getirmeleri esnasında kendilerine, diğer güvenlik güçlerine ve sivil halka örgüt mensuplarınca yöneltilen, gerçekleştirilen, gerçekleştirilmesi veya tekrarı edilmesi muhakkak olan haksız saldırıları o andaki hâl ve şartlara göre, saldırıyla orantılı biçimde defetmek zorunda oldukları sırada gerçekleştiği sonucuna ulaşılmıştır.

20. Söz konusu karara yönelik itiraz Şırnak Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 4/1/2018 tarihinde reddedilmiştir. Ret gerekçesinde, operasyonların arka planına ve güç kullanımına ilişkin mevzuata dair kapsamlı bir açıklama yapıldıktan sonra H.P. hakkında yukarıdaki kararda yer verilen delillere dayanıldığı belirtilmiştir.

21. Başvurucular, nihai kararı 10/4/2018 tarihinde öğrenmelerinin ardından 9/5/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

22. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

23. Başvurucular, olay tarihinde 16 yaşında olduğunu belirttikleri yakınlarının hukuka aykırı şekilde ilan edilen sokağa çıkma yasakları kapsamında başlatılan operasyonlar sırasında güvenlik güçlerinin müdahalesi sırasında ağır yaralandığını, yardım ve ambulans taleplerinin üç dört gün boyunca cevapsız bırakılması neticesinde yakınlarının hayatını kaybettiğini ileri sürmüştür. Yakınlarının kan kaybından öldüğünü, etkin sağlık hizmeti sunmayan, ambulans yollamayan, güvenlik riski gerekçesiyle sağlık hizmeti vermekte direnen kolluk ve sağlık personeli ile ilgili hiçbir işlem yapılmadığını, Başsavcılığın sadece 17-18 Ocak'a ait kayıtları topladığını ancak 15 Ocak tarihinden itibaren kayıtların toplanması gerekirken soruşturma dosyasına 112 Acil ve 155 Polis İmdat kayıtlarının sunulmadığını, başvurucu Mesut Paksoy'un bu kayıtlarının da toplanmasını talep ettiği hâlde sağlık hakkına erişim yönünden soruşturma yapılmadığını iddia etmiştir. Başvurucular, yakınlarının terör örgütü üyesi olmadığı hâlde öldürüldüğünü, çatışmaya girdiğinin, uygulanan öldürücü şiddetin mutlak zorunlu ve orantılı olduğunun kanıtlanamadığını, drone ve MOBESE kayıtları olmadığı yönünde yanıltıcı bilgi/bildirim sunan kolluk kuvveti hakkında işlem yapılması, emniyet safahatındaki gizli tanık ifadelerinin hem hukuka aykırı elde edilmesi hem de teyide muhtaç olması nedeniyle dosyadan çıkarılması taleplerinin dikkate alınmadığını ve gerekçesiz kararlar verildiğini ileri sürmüştür. Olay yeri incelemesinde hazır bulunanların dinlenilmediğini, soruşturmanın yakınları aleyhine yürütüldüğünü, soruşturmanın çelişkiler, eksiklikler içerdiğini, Başsavcılığın herhangi bir hususta resen araştırma yapmadığını, delilleri toplamadığını, faillerin cezasız bırakıldığını belirtmiştir. Başvurucular tüm bu nedenlerle yaşam hakkının, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

24. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; adli makamların tespitinden ve ulaştığı sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmadığı, Anayasa Mahkemesince daha önce verilen kararların değerlendirmede gözönünde bulundurulması gerektiği ifade edilmiştir. Bakanlık ayrıca sağlık imkânı sağlanmasına ilişkin şu bilgileri vermiştir: 15/1/2016 tarihinde HDP Şırnak Milletvekili F.S. 17 yaşındaki A.N.nin yaralı olduğunu, eski Cizre Özel Botan Hastanesinin yanına ambulans yönlendirilmesini talep etmiştir. Saat 18.11.05’te Mesut Paksoy kardeşinin Cizre'de yaralı vaziyette ve tek başına evde olduğunu, kardeşinin sokakta çatışmanın ortasında kaldığını, İdil Caddesi'ndeki Dalmış Petrol yanına ambulans istemiştir. İhbarda bulunan kişilerle iletişime geçilmiş, F.S. ve Mesut Paksoy'un bahsettiği yaralının aynı kişi olduğu anlaşılmıştır. F.S. yaralı yakınının Konak Mahallesi’nde olduğunu söyleyerek yaralı yakınının ambulansla alınıp Nur Mahallesi’ne giriş yapılmasını talep etmiştir. 112 Acil sağlık hizmetleri olarak böyle bir uygulamanın mümkün olamayacağı, bu hususta emniyetten de onay alınmadığı belirtilmiştir. Nur Mahallesi’ndeki çatışmalar, barikatlar ve mayınlar nedeniyle ambulansın ve sağlık personelinin can güvenliği olmadığından ambulans Nur Mahallesi’ne yönlendirilememiştir. 155 Polis İmdat görevlileri, yaralıların çatışmalardan dolayı güvenlikli bölge olarak belirlenen Dörtyol Kavşağı'na getirilmesini istemiştir. Cizre 2 No.lu Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonu Dörtyol Kavşağı'na yönlendirilmiştir. Ambulans ekibi beklemede kalmıştır. Yaralı yakınları yaralıyı, Dörtyol Kavşağı'na getiremedikleri için ambulans dönmüş; durum F.S.ye izah edilmiştir. Durumu sosyal medyadan öğrenen vatandaşlar 16/1/2016 tarihinde saat 20.00'den itibaren H.P. için ambulans talebinde bulunmuştur. Ancak 112 Acili kim aramışsa net adres bilgisi vermemiş, olayı sosyal medyada görüp 112 Acili aradıklarını söylemiştir. 17/1/2016 tarihinde saat 06.52’de Cizre İlçe Emniyet Müdürlüğü, 112 Acili aramış ve Cizre Tank Taburu mevkiine yaralanan H.P. için ambulans talep ettiklerini, F.S. ile görüştüklerini, ambulansla birlikte iki zırhlı aracı güvenli bölge olan Cizre Dalmış Petrol mevkiine yönlendireceklerini söylemişlerdir. Ambulans belirtilen adrese görevlendirilmiştir. Ambulans ekibi saat 18.15'e kadar beklemede kalmıştır. F.S. teyit amacıyla aranmış ancak kendisine ulaşılamamıştır.

25. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundaki iddialara benzer iddialar ileri sürmüştür.

26. Başvurucuların yaşam hakkının negatif (öldürmeme) yükümlülüğünün ve etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

27. H.P.nin yeri ve durumu konusunda yetkililer haberdar edilmesine rağmen kendisine tıbbi yardım sağlanmadığı, böylece yaşamı koruma yükümlülüğünün ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiaları ile diğer haklara ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olup olmadığının ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.

28. Somut başvurunun yaşam hakkı bağlamında incelenmesinden önce bazı hususlara açıklık getirilmesi elzemdir. Öncelikle inceleme kapsamının bireysel başvurunun niteliği gereği başvuruya konu olaylarla sınırlı olduğu belirtilmedir. Yapılan tespit ve değerlendirmeler başvuru konusu olayı çevreleyen koşullara ilişkin ve bunlarla sınırlı olup öz yönetim ilanlarını takip eden süreçte Türkiye'nin bir bölümünde yaşanan terör olaylarına karşı düzenlenen güvenlik operasyonlarının ve alınan diğer tedbirlerin genel bir değerlendirilmesi olarak anlaşılamaz. Başvuru formunda dile getirilen tüm iddialarla ilgili bir değerlendirmede bulunmak Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Buna karşılık yoğun terör hadiselerinin ve buna bağlı can kayıplarının yaşandığı, bunları sona erdirmek üzere güvenlik operasyonlarının düzenlendiği, son derece tehlikeli ve öngörülemez bir ortamda meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin somut başvuru değerlendirilirken olayların arka planının da gözardı edilmesi düşünülemez.

A. Negatif (Öldürmeme) Yükümlülüğün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

29. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğü bulunmaktadır . Anayasa'nın 17. maddesinin son fıkrasında belirtilen yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olacağı hâllerde dahi son çare olarak öldürücü kuvvet kullanılması gerekir. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin gereklilik ve ölçülülük bakımından değerlendirmesi yapılırken eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamaları dikkate alınmalıdır. Bunun yanı sıra bu konuda yapılacak değerlendirmede bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiği, nasıl bir seyir izlediği ve yaşamını kaybeden kişinin daha önceki eylemleri ile kendisinin yaratacağı tehlikenin niteliği de gözönünde bulundurulmalıdır (detaylı aktarım için bkz. Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016; Cembeli Erdem, B. No: 2014/19077, 18/4/2018; Cem Sarısülük ve diğerleri [GK], B. No: 2015/16451, 15/12/2021; güvenlik güçlerinin fiziksel zor ve silah kullanımına ilişkin mevzuat için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 208, 214, 216-218, 221).

30. Yaşam hakkının maddi boyutunun, devletin negatif (öldürmeme) yükümlülüğünün ihlal edildiğine yönelik iddialar incelenirken öncelikle belirlenmesi gereken husus, ölümün devlet görevlilerinin güç kullanımı sonucu meydana gelip gelmediğidir. Başvurucular, yakınlarının güvenlik güçlerince öldürüldüğünü iddia etmiştir. Ölüm olayıyla ilgili yürütülen soruşturma sonucunda verilen kararda da H.P.nin ölümünün kamu gücünün kullanımına bağlı olarak ve operasyonlar sırasında gerçekleştiği kabul edilmiştir. Somut başvuruda, başvurucuların yakının güvenlik güçlerince düzenlenen operasyonda öldürüldüğü yönündeki kabul ve tespitlerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.

31. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, terör olayları nedeniyle 2015 ve 2016 yıllarında Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen geniş çaplı operasyonlarda meydana gelen ölümler için birden çok başvurunun birleştirilmesi suretiyle yaşam hakkı yönünden yaptığı detaylı değerlendirmede olayın koşullarını, konuya ilişkin yaklaşımını, ilkeleri ve ölçütleri belirlemiştir. Somut başvurudaki ihlal iddiasına konu tekil ölüm olayı ve akabinde olaya özgü yapılan soruşturmanın öznel şartları dışında genel operasyon (güç kullanımı) koşullarına yaklaşım bağlamında Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yapılan belirlemelerden ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır.

32. Devletin yaşam hakkına müdahalesinin Anayasa'ya uygun olabilmesi için sağlanması gereken ilk ölçüt müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmasıdır. Güvenlik kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen mevzuatın hangi durumlarda ve ne ölçüde güç kullanılacağını belirleyen, gücün kötüye kullanımını, keyfîliği önlemeye ve yaşam hakkına yapılan müdahalelerin asgari düzeyde tutulmasını sağlamaya yönelik yeterli ve açık kurallar içerdiği, dolayısıyla kanunilik şartını sağladığı değerlendirilmiştir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 339).

33. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken ikinci kriter, müdahalenin Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan istisnai durumlardan biri kapsamında gerçekleştirilmesidir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda ve/veya kararın itirazen incelenmesinde güvenlik güçlerinin terörle mücadele çerçevesinde yetkili bir merciden aldıkları hukuka uygun emri yerine getirdikleri sırada kendilerine, diğer güvenlik güçlerine ve sivil halka örgüt mensuplarınca yöneltilen, gerçekleştirilen, gerçekleştirilmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız saldırıları o andaki hâl ve koşullara göre, saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunda oldukları için güç kullandıkları kabul edilmiştir. Söz konusu kabul; H.P.nin cesedinin operasyon bölgesinde bulunmasına, bu mahalde benzer çatışmalar sonucu ölen terör örgütü mensuplarının olmasına, cesedin bulunduğu adreste çok sayıda tıbbi malzemenin ele geçirilmiş olması nedeniyle örgüt mensuplarınca tedavi edildiğinin anlaşılmasına, sol el içinden ve kıyafetinden alınan svaplarda atış artıklarında bulunan antimon elementinin tespit edilmesine, iki kişinin H.P.nin terör örgütü içerisinde silahlı faaliyet gösterdiğine dair birbiriyle uyumlu beyanlarına, örgüte katılması sonrasında güvenlik güçlerine teslim olması nedeniyle yürütülen soruşturmanın mahiyetine, YPS tarafından savaşçı örgüt üyesi olarak sahiplenilmesine ve soruşturma sürecinde elde edilen delillere dayanmaktadır. Söz konusu deliller H.P.nin terör eylemlerini engellemek için yapılan operasyonlarda güvenlik güçleri ile girdiği silahlı çatışmada, güvenlik güçlerinin emri yerine getirmeleri sırasında kendilerine, diğer güvenlik güçlerine ve sivil halka örgüt mensuplarınca yöneltilen, gerçekleştirilen, gerçekleştirilmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız saldırıları o andaki hâl ve koşullara göre, saldırı ile orantılı biçimde defetmek amacıyla, bir başka ifade ile meşru müdafaa koşulları altında öldürüldüğünün kabulü için yeterlidir. Ayrıca başvurucular bu verilerin aksine, bu delillerin veya tespitlerin yanlış olduğu yönünde emare teşkil edecek soyut beyan dışında herhangi bir bilgi/belge sunmamıştır.

34. Diğer taraftan söz konusu operasyonların gerçekleşme sebebi olan yaygın terör olaylarının Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yapılan belirleme (aynı kararda bkz. § 342) doğrultusunda ayaklanma olarak nitelendirilmesi gerektiği dikkate alındığında H.P.nin ölümüyle sonuçlanan güç kullanımının Anayasa'nın 17. maddesinde yer alan bir ayaklanmanın bastırılması meşru amacına da matuf olduğu kanaatine ulaşılmıştır.

35. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken son kriter, müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesi anlamında ölçülülük ilkesine aykırılık taşımamasıdır. Bir başka ifadeyle devlet görevlilerinin ölümle neticelenen güç kullanımlarının somut olayın şartlarında ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı ve gerçekleştirilmek istenen meşru amaca ulaşmak için mutlak zorunlu olduğu ortaya konulmalıdır. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, terör eylemlerinin sona erdirilmesi için yapılan operasyonlar kapsamında yaşam hakkına yönelik müdahalelerin silahlı bir ayaklanma kapsamında ağır silahlar kullanılarak gerçekleştirilen kesintisiz ve öngörülemez nitelikteki ölümcül terör saldırılarına karşı silahlı ayaklanmayı bastırmak, güvenlik güçleri ve diğer kişilerin yaşamları bakımından ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için yapılan zorunlu ve orantılı olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 343-368). Bu noktada başvurucuların yakını H.P.nin de soruşturma dosyasında mevcut olan ve aksine herhangi bir veri, delil ya da emare sunulmamış deliller uyarınca Gazal Kolanç ve diğerleri kararında belirtilip detaylandırılan operasyonlar kapsamında güvenlik kuvvetleriyle yaşadığı silahlı çatışma esnasında güç kullanımına bağlı olarak hayatını kaybettiğinin kabulü gerektiğini, dolayısıyla operasyonlar için anılan kararda yapılan nitelendirmenin bu başvuru için de geçerli olduğunu yeniden hatırlatmak gerekmektedir. Sonuç olarak cesedi benzer biçimde çatışmalar sonucu ölen terör örgütü mensuplarının ele geçirildiği operasyon bölgesinde bulunan adreste çok sayıda tıbbi malzemenin ele geçirilmesi nedeniyle örgüt mensuplarınca tedavi edildiği anlaşılan, sol el içinden ve kıyafetinden alınan svaplarda atış artıklarında bulunan antimon elementi tespit edilen, terör örgütü içerisinde silahlı faaliyet gösterdiğine dair iki kişinin aleyhe beyanları olan, YPS tarafından savaşçı örgüt üyesi olarak sahiplenen H.P.nin; meşru müdafaa ve silahlı ayaklanmanın bastırılması kapsamında zorunlu ve orantılı güç kullanımı sonucu hayatını kaybettiği, yaşam hakkının negatif (öldürmeme) yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

36. Açıklanan gerekçelerle başvuruda yaşam hakkının negatif (öldürmeme) yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Etkili Soruşturma Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

37. Devlet, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümlere ilişkin soruşturmaların etkili olabilmesi için soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması, resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmesi gerekir. Soruşturma süreci kamu denetimine açık olmalı ve ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılımları sağlanmalıdır. Makul bir özen ve süratle yürütülmesi gereken soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayanması, bunun yanı sıra söz konusu kararın yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (birçok karar arasından bkz. Cem Sarısülük ve diğerleri, §§ 140-151).

38. Somut sürece bakıldığında H.P.nin cesedinin bulunmasını takiben Başsavcılık tarafından derhâl soruşturma başlatıldığı, olay yeri incelemesinin yapıldığı, delillerin toplanıp muhafaza altına alındığı, güvenlik birimleri ile gerekli yazışmaların yapıldığı, ölü muayene ve otopsi işlemlerinin vakit kaybetmeden gerçekleştirildiği görülmüştür. Ayrıca olay mahallinde görüntü kaydeden kamuya ya da özel şahsa ait kamera ile görgü tanığı olmadığı yönünde tespit yapıldığı, ayrıca H.P.nin babasının ifadesine başvurulduğu anlaşılmıştır.

39. Sokağa çıkma yasağı ve devam eden silahlı çatışmalar nedeniyle olay yerine erişimin sınırlı olduğu bir ortamda kamu gücü eliyle yeterli bir soruşturma yürütülerek ölümün meydana geldiği koşulların tam olarak ortaya konulması özellikle önemlidir. Öte yandan olayı çevreleyen zorlu koşullar soruşturma makamları ve delil toplamakla görevli kamu görevlileri için de geçerlidir. Öyle ki söz konusu çatışma ve operasyon döneminde verilen arama kararını yerine getirmek ve delil toplamak için olay yerine giden emniyet görevlilerine ve onların güvenliğini sağlamak için tertibat alan Jandarma ve Polis Özel Harekât mensuplarına terör örgütü üyelerince bombalı ve silahlı saldırıda bulunulduğu, bazı uzman görevlilerinin yaralandığı, bu görevliler arama kararı gereğini yerine getiremeden olay yerinden ayrılmak zorunda kaldıkları, Cizre Adliyesi binasının iki ayrı tarihte roketatarlar ve uzun namlulu silahlar kullanılarak gerçekleştirilen terör saldırılarının hedefi olması nedeniyle Adliye binası dışında çalıştığı tespit edilmiştir. Bu derece öngörülemez ve şiddetli terör saldırılarının olduğu, devlet güçlerinin kontrollerinin sınırlı bulunduğu bir ortamda etkili soruşturma yapma yükümlülüğü kapsamında olay yerinden delil toplanmasına ilişkin ilkelerin katı biçimde uygulanmasının mümkün olmadığı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesi, soruşturmanın bağımsız kişilerce yürütülmesi kriterinin hiçbir şekilde Cumhuriyet savcılarının ağır silahlarla çatışmaların devam ettiği bir bölgeye bizzat giderek delilleri tespit etmeleri gerektiği şeklinde yorumlanamayacağı kanaatindedir (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 373, 377).

40. Esasen ceza soruşturmalarında delil toplama işlemleri jandarma veya polis teşkilatları içindeki adli kolluk birimlerince yerine getirilmesi zorunlu olduğundan jandarma ve polisin ortak gerçekleştirdiği güvenlik operasyonları sonucu gerçekleşen ölüm olaylarında adli işlemlerle ilgili kim görevlendirilirse görevlendirilsin bu iki teşkilatla bir şekilde kurumsal bir bağı bulunacaktır. Somut başvuruya konu soruşturmalarda arama kararlarının terörle mücadele operasyonlarına katılmayan adli kolluk birimlerince talep edildiği ve karar gereğinin uzman olay yeri inceleme görevlilerince yerine getirildiği anlaşılmıştır. Olay yeri inceleme ve delil toplama işlemlerinin çatışmalara fiilen katılan Jandarma ve Polis Özel Harekât birimlerinden ayrı bir yapı içindeki bu uzman birimlerce yerine getirilmesi somut olayın koşullarında soruşturmanın bağımsızlığının sağlanması bakımından önemli bir tedbir olarak değerlendirilmiştir. Buna ek olarak adli kolluk görevlileri, daha sonra tutanağa bağladıkları tüm işlemleri video ve fotoğraflarla kaydederek soruşturmayı yürütmekle görevli Cumhuriyet savcılarının incelemesine imkân sağlamıştır. Soruşturmalar için kritik önemdeki ölü muayene ve otopsi işlemleri ise Cumhuriyet savcılarının bizzat katılımıyla yapılmıştır. Dolayısıyla somut olayda etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü kapsamında soruşturmanın bağımsızlığının zedelenmemesi için imkânlar dâhilindeki tüm tedbirlerin alındığı kanaatine ulaşılmıştır.

41. Süreçte kamu görevlilerinin şüpheli sıfatıyla ifadelerinin alınmadığı görülmekte ise de soruşturmanın amacı, somut olayın ne şekilde gerçekleştiğini ortaya çıkarmak ve böylece kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında meşru olup olmadığını belirlemektir. Dolayısıyla ifade alma işlemi her soruşturmada yerine getirilmesi gereken otomatik bir zorunluluk olarak kabul edilemez. Süreçte toplanan deliller olayın koşullarında maddi gerçeği ortaya çıkarmış, kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında mutlak zorunlu ve orantılı olduğunu göstermiştir. Bu nedenle somut olayda çatışmalara katılan görevlilerin ifadelerinin alınmaması etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu ve faydalı bir delil toplama işlemi olarak değerlendirilmemiştir. Bunun da ötesinde devamlılık arz eden ve öngörülemez nitelikteki silahlı çatışmalara katılan operasyonel birliklerin çatışmaların seyrine göre sürekli değişmesi nedeniyle farklı zamanlarda gerçekleşmiş olması son derece muhtemel ölümlerin hangi birim görevlilerince kullanılan güç sonucu meydana geldiğini belirlemek de neredeyse imkânsızdır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 381).

42. H.P.nin ölümüne ilişkin olarak olay yerinde araştırma yapılarak iş ve işlemlerin tutanağa bağlandığı, otopsi işleminin gecikmeksizin gerçekleştirildiği, olay yerinde bulunan delillerin muhafaza altına alındığı, laboratuvar incelemelerinin elde edilen veriler ölçüsünde yapıldığı, babasının ifadesine başvurulup muhtemel tanıkların araştırıldığı ve başvurucuların soruşturmaya makul ölçüde katılımının sağlandığı görülmüştür. Başsavcılık olaya ilişkin görüntü kayıtlarına ulaşmak için girişimde bulunmuş ise de olay yerini kaydeden kamera tespit edilememiştir. Süreç bütün olarak yaklaşık iki yılda tamamlanmıştır.

43. Soruşturmanın etkinliğine ilişkin asgari ölçütleri karşılayan incelemenin nitelik ve derecesinin olayın koşullarına bağlı olduğu unutulmamalıdır. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında detaylı analize konu döneme hâkim olan koşullar altında dahi olayın aydınlatılabilmesi için imkânlar dâhilinde tüm delillerin toplanmasının hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir önemi vardır. Yukarıda aktarılan safahatı içeren soruşturma sürecinde ölüm olayını çevreleyen koşulların tespitine imkân sağlayan gerekli ve yeterli bilgilerin olabildiğince bir bütün olarak elde edildiği, kriminal/laboratuvar incelemelerinin yapıldığı, tanık beyanlarının alındığı, kimlik teşhisinin yapıldığı ve sürecin makul olduğu değerlendirilebilecek iki yıl gibi bir sürede tamamlandığı açıktır. Somut olayı çevreleyen son derece zor ve ağır koşullar nazara alındığında ölüm olayı ile ilgili delil toplama işlemlerinin özensiz yürütüldüğü yorumunu getirmek mümkün görünmemektedir.

44. Sonuç itibarıyla soruşturma makamlarının olayların seyrini aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektirecek bir durumun, başka bir ifade ile yürütülen soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir hususun bulunmadığı, dolayısıyla yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne yönelik bir ihlal olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

45. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkı kapsamındaki etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

C. Acil Sağlık Hizmeti Sunulmamasına İlişkin İddia

46. Başvurucular, H.P. vurulduktan sonra ambulans çağırmalarına rağmen çatışmalar nedeniyle ambulansın gelemediğini, nihayetinde yaralının ölü bulunduğunu, acil sağlık hizmeti sunulamaması nedeniyle ölüm olayının gerçekleştiğini, bu konuda etkili ceza soruşturması yürütülmediğini belirterek yaşam hakkının ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvuru yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.

47. Yaşam hakkı kapsamındaki usule ilişkin yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir. Kasten meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi, ihlali gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (T.A. [GK], B. No: 2017/32972, 29/9/2021, § 109).

48. Bununla birlikte kasıtlı olmayan eylemler nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu kapsamda yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği durumlarda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması ile yerine getirilmiş sayılabilir (T.A., § 129).

49. Başvuruya konu olayda sağlık çalışanlarının bireysel cezai sorumluluklarına neden olabilecek şekilde acil sağlık hizmetlerini sunmaması söz konusu değildir. Başvurucuların da beyan ettikleri üzere bölgede yaşanan çatışmalar nedeniyle ambulansın yaralıya ulaşamaması söz konusudur. Buna göre sağlık çalışanlarının mesleki ödevlerini hiçe sayarak durumunun ciddiyetini bildikleri veya bilmeleri gereken hastaya gerekli acil sağlık hizmeti sunmamaları gibi bir durum yoktur. Bu durumda yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını, bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili yargısal sistem kurmaya ilişkin pozitif yükümlülüğün sağlık hizmetlerine erişilemediğine ilişkin iddialar yönünden mutlaka ceza soruşturması yürütülmesini gerektirdiği söylenemez (benzer kararlar için bkz. Naile Bülbül, B. No: 2018/11016, 2/2/2022; Abdulvahap Taş ve Halise Taş, B. No: 2018/6914, 2/3/2022). Somut olayda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük mağdurlara tam yargı davasının açık tutulması ile de yerine getirilmiş sayılabilir. Nitekim başvurucular anılan iddialarını İdare Mahkemesi nezdinde açtıkları tam yargı davasında da dile getirmiş ancak söz konusu yolu tüketmeden bireysel başvuru yapmıştır. Oysa bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur.

50. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. Diğer İhlal İddiaları

51. Gazal Kolanç ve diğerleri kararı doğrultusunda kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkı kapsamındaki negatif (öldürmeme) yükümlülüğün ve yaşam hakkı kapsamındaki etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Acil sağlık hizmeti sunulmamasına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamındaki negatif (öldürmeme) yükümlülüğün ve yaşam hakkı kapsamındaki etkili soruşturma yükümlülüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 1/11/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Mehmet Paksoy ve diğerleri [1.B.], B. No: 2018/14840, 1/11/2023, § …)
   
Başvuru Adı MEHMET PAKSOY VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2018/14840
Başvuru Tarihi 9/5/2018
Karar Tarihi 1/11/2023

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru; Şırnak'ın Cizre ilçesinde sokağa çıkma yasakları sırasında güvenlik güçleri tarafından terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlarda meydana gelen ölüm olayı ve bu olayı takip eden süreç nedeniyle yaşam hakkının, sokağa çıkma yasağı ilanı ve uygulaması ile sağlık hizmeti sunulmaması nedeniyle de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Güvenlik güçlerinin ölümcül güç kullanması İhlal Olmadığı
Koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin diğer iddialar Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi