TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DAVUT ŞEN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/14937)
|
|
Karar Tarihi: 11/2/2021
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Ali KOZAN
|
Başvurucu
|
:
|
Davut ŞEN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda tutuklu bulunan
başvurucunun göndermek istediği mektuba el konulması nedeniyle haberleşme
hürriyetinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 24/4/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
tutuklu olarak İzmir 2 No.lu T Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz
Kurumunda (İnfaz Kurumu) bulunmaktadır.
10. Başvurucu farklı gazetelerde köşe yazarlığı yapan iki
gazeteciye içerikleri büyük oranda aynı olan mektup göndermek istemiştir. Mektuplar
incelendiğinde; tutuklanmadan önce öğretmen olarak çalıştığını beyan eden
başvurucunun meslek hayatı boyunca çeşitli fedakârlıklar yaparak bu mesleği
yerine getirdiğine ilişkin bir kısım olayları anlattıktan sonra ülkesine bağlı
biri olarak terörist gibi görülmesini hazmedemediğini vurguladığı görülmüştür.
Başvurucu, mektupta kendisine yönelik suç isnadına ilişkin bazı açıklamalar
yapmış; içinde bulunduğu durumdan dolayı hem kendisinin hem de ailesinin mağdur
olduğunu dile getirmiştir. Ayrıca kızının başvurucuya yazdığı bir mektubun
sakıncalı kabul edilen mektupların ekinde gazetecilere isim belirtilmeden
yayımlanma istemiyle gönderildiği, bu mektubun da başvurucunun kızının babasına
olan özlemi ve sevgisine yönelik ifadeler içerdiği görülmüştür.
11. İnfaz Kurumu Mektup Okuma Komisyonu (Komisyon)
5/12/2017 tarihinde düzenlediği tutanakla mektuplarının içeriklerinin sakıncalı
ifadeler içerdiği, kamuoyu oluşturmak ve medyadan destek almak amacıyla
gönderildiği kanaatiyle mektupla ilgili bir karar alması için mektubu Disiplin
Kurulu Başkanlığına (Disiplin Kurulu) göndermiştir. Disiplin Kurulu 6/12/2017
tarihinde mektubun tamamının gönderilmemesine karar vermiştir. Anılan kararda
mevzuat hükümleri tekrarlandıktan sonra mektupların kamuoyu oluşturma ve medyadan
destek alma amacı taşıdığı ifade edilmiştir.
12. Başvurucu anılan karara karşı Karşıyaka İnfaz
Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) yaptığı itirazlarında mektuba el konulmasının
hukuki bir dayanağının olmadığını, mektupta güvenliği tehlikeye düşürecek, devleti
ve Ceza İnfaz Kurumunu zora sokacak ifadelerin olmadığını, aksine mektuplarda
tutuklanmadan önce devleti için yaptığı fedakârlıkları ve devleti ne kadar
sevdiğini anlatmaya çalıştığını belirtmiştir. İçeriğinde şiddet, tehdit ve
hakaret bulunmayan mektuplarda bir terör örgütüne neden üye olmadığını ve
olamayacağına dair açıklamaların yer aldığını, ayrıca kızının kendisine
gönderdiği mektubu aynen kopyalayarak gazetecilere göndermek istediğini
vurgulayarak haberleşme hürriyetinin haksız yere engellendiğini ileri
sürmüştür. Mahkeme başvurucunun itirazlarını 28/12/2018 ve 30/12/2018 tarihli
kararlarla reddetmiştir. Aynı gerekçeyi içeren kararlarda; mevzuat hükümleri ve
Anayasa Mahkemesi kararları hatırlatıldıktan sonra mektupların tamamının
kamuoyu oluşturma ve medyadan destek alma amacı taşıdığı görüldüğünden Kurum
güvenliğini tehlikeye düşürebileceği kanaatiyle alıkonulmasına karar
verilmesinin hukuka uygun olduğu belirtilmiştir.
13. Başvurucu, bu kararlara karşı Karşıyaka 1. Ağır Ceza
Mahkemesine yaptığı itirazında sakıncalı görülen mektuplarla tamamen aynı
içerikteki mektubunu 12/12/2017 tarihinde başkalarına gönderdiğini, bu mektubun
sakıncalı görülmemesine rağmen gazetecilere yazdığı mektuplara el konulduğunu
belirtmiştir. Mahkeme 16/2/2018 ve 19/2/2018 tarihli kararlarıyla, İnfaz
Hâkimliği kararlarının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle başvurucunun
itirazını reddetmiştir.
14. Nihai kararlar 13/4/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 24/4/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
16. İlgili hukuk için bkz. Ahmet Temiz B. No:
2013/1822, 20/5/2015, §§ 16-20; Tayfur Tunç, B. No:
2017/36327,10/3/2020, §§ 15-28; Rıdvan Türan, B. No: 2017/20669,
10/3/220, §§ 15-28; Ahmet Kağanarslan ve diğerleri, B. No: 2017/16227,
10/3/2020, §§ 18, 31.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 11/2/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
18. Başvurucu uzun süredir tutuklu olması
nedeniyle bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak gelirinin
olmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
19. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini
önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Haberleşme
Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
20. Başvurucu; tutuklanma sürecinde bizzat yaşadıklarını
ve mağduriyetini yazdığı mektuplarına kızının kendisine yazdığı mektubu ekleyip
gazetecilere göndermek istediğini, mektuplarında sakıncalı ifadeler yer
almadığını, sakıncalı görülmeyerek daha önce gönderilmesine izin verilen
mektubu gazetecilere göndermek istediğinde sakıncalı görülerek mektuba el
konulduğunu belirtmiştir. Mektupların gönderilmemesinin keyfî bir uygulama
olduğunu, geçen süre de düşünüldüğünde mektuplarının güncelliğini yitirdiğini
vurgulayan başvurucu, haberleşme ve ifade hürriyeti ile eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
21. Bakanlık görüşünde; başvurucunun göndermek istediği
mektupların sakıncalı görülerek muhatabına gönderilmemesi şeklindeki
müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu, kamu düzeninin sağlanması ve suç
işlenmesinin önlenmesi meşru amacını taşıdığı, ayrıca demokratik toplum
düzeninin gereklerine aykırı olmadığı ve ulaşılmak istenen amaçla orantılı
olduğu belirtilmiştir. Disiplin Kurulu, İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi
kararlarının ilgili ve yeterli gerekçeler içerdiği, kararlardaki tespit ve
sonuçların yasanın uygulanması niteliğinde olduğu, Anayasa’da yer alan hak ve
özgürlükleri ihlal eder nitelikte olmadığı veya adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan
tarzda açık bir keyfîlik içermediği değerlendirmesine yer verilmiştir.
22. Bakanlık görüşüne karşı önceki iddialarını
tekrarlayan beyanında başvurucu; ayrıca mektuplarda Kurumun güvenliğini
tehlikeye düşürecek bir içeriğin olmadığını, Bakanlığın keyfî uygulamayı
meşrulaştırmaya çalıştığını ileri sürmüştür. Bu mektupların içerikleriyle bire
bir olan mektuplarının daha önce gönderilmesinde sakınca görülmeyerek
göndermesine izin verildiğini ancak aynı mektupların gazetecilere göndermesinin
engellendiğini, mektubun hangi bölümlerinin sakıncalı olduğunun bile
tartışılmayarak tamamının yasaklandığını, Bakanlığın güvenlik gerekçesine
ilişkin soyut iddiaları dışında somut hiçbir bilgi ve belge sunmadığını ifade
etmiştir.
2. Değerlendirme
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
Başvurucunun iddialarının özü, göndermek istediği mektubun Disiplin Kurulunca
sakıncalı görülerek alıkonulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin
engellenmesine ilişkindir. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında bu tür
başvurular haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmiştir (Ahmet Temiz, §
23; Özkan Kart (2), B. No: 2013/1201, 20/5/2015, § 22; Akif İpek,
B. No: 2013/9456, 24/6/2015, § 23; Ramazan Vural, B. No: 2013/1148,
7/7/2015, § 24; Eren Yıldız, B. No: 2013/759, 7/7/2015, § 25; Mustafa
Aydin, B. No: 2013/275, 6/10/2015, § 24; Tayfur Tunç, § 36; Rıdvan
Türan, § 36). Somut başvuruda da bu durumdan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmadığı
anlaşılan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Müdahalenin
Varlığı
25. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme
hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 8. maddesinde de
herkesin haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu
düzenlemesine yer verilmiştir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı,
haberleşme hürriyetinin yanı sıra içeriği ve biçimi ne olursa olsun
haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme bağlamında
bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine
konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta, elektronik
posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme
faaliyetlerinin haberleşme hürriyeti ve haberleşmenin gizliliği kapsamında
değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693,
16/4/2015, § 49; Ahmet Temiz, § 31).
26. Kamu makamlarının bireyin haberleşme hürriyetine ve
haberleşmesinin gizliliğine keyfî bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi,
Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır.
Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla
haberleşme hürriyetine yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte
haberleşme hürriyeti mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara
tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50; Ahmet
Temiz, § 32).
27. Somut olayda Disiplin Kurulu, başvurucunun göndermek
istediği mektupların sakıncalı olduğunu değerlendirerek alıkonulmasına karar
vermiştir. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun
haberleşme hürriyetine bir müdahalede bulunulduğu açıktır.
ii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
28. Haberleşme hürriyetine yapılan müdahale, Anayasa'nın
22. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha
fazlasına dayanmadığı ve Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun
olmadığı takdirde Anayasa'nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler,
...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin
...gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
29. Müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve
somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha
fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir
(Ahmet Temiz, § 36).
(1) Kanunilik
30. Anayasanın 13. ve 22. maddeleri uyarınca haberleşme
hürriyetine yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin
yasal dayanağını oluşturan mevzuatın ulaşılabilir, yeterince açık ve belirli
bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından öngörülebilir olması gerekir (Ahmet
Temiz, §§ 37, 38).
31. Anayasa Mahkemesinin Ahmet Temiz kararında,
somut olayda da uygulanan 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 68. maddesinin hükümlülerin ceza infaz
kurumlarından yaptıkları yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının kanuni
dayanağını oluşturduğu ve düzenlemenin kanunilik ölçütünü karşıladığı tespiti
yapılmıştır (Ahmet Temiz, §§ 37-46). Öte yandan Anayasa'nın haberleşme
hürriyetinin düzenlendiği 22. maddesinin ikinci fıkrasında, söz konusu
sınırlama sebeplerine bağlı kalınarak yapılacak sınırlamanın ancak usulüne
uygun olarak verilecek hâkim kararıyla mümkün olabileceği belirtildikten sonra
üçüncü fıkrasında "İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları
kanunda belirtilir." denilerek bu kuralın da mutlak olmadığı ve bu
kurala bazı kurumlar yönünden kanunla sınırlamalar getirilebileceği açıkça
düzenlenmiştir (AYM, E.2014/122, K.2015/123, 30/12/2015, § 71). Bu bağlamda
ceza infaz kurumları, Anayasa'nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
istisnaların uygulanacağı kamu kurumlarındandır (Mehmet Koray Eryaşa, §§
74-76; Ahmet Temiz, § 41).
(2) Meşru Amaç
32. Haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin meşru
kabul edilebilmesi için bu müdahalenin Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve ahlakın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden birine veya birkaçına dayanması gerekir
(Ahmet Temiz, § 47).
33. Somut olayda müdahalenin meşru amaçlara dayandığının
ortaya konulabilmesi için başvurucunun mektubunun alıkonulmasına gerekçe
gösterilen mektupların kamuoyu oluşturma ve medyadan destek alma amacı taşıdığı
yönündeki sebeplerin 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında ve Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlama
sebepleriyle örtüşüp örtüşmediği sorusuna cevap verilmelidir. Bununla birlikte
bu sorunun müdahalenin gerekliliği ile doğrudan ilişki içinde olması
dolayısıyla burada incelenmesine yer olmadığı kanaatine varılmıştır (benzer
değerlendirme için bkz. Musa Kaya (2), B. No: 2013/2351, 16/9/2015, §
53).
(3) Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Genel
İlkeler
34. Tutuklu ve hükümlüler, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak
koruma alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak
sahiptir (Recep Bekik ve diğerleri [GK], B. No: 2016/12936, 27/3/2019, §
27; Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, §
65). Bu bağlamda tutuklu ve hükümlülerin haberleşme hürriyeti de Anayasa ve
Sözleşme kapsamında koruma altındadır (Ahmet Temiz, § 66; Musa Kaya
(2), § 62).
35. Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın
kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi kurumda
güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması
durumunda tutuklu ve hükümlülerin sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan
Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35; Ahmet Temiz, § 66).
36. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır
ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı
gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen
ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik
toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı
olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki
kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat
Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).
37. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli
olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak
kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya
ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat
Üstündağ, § 46).
38. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen
amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret
etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer
bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret
etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin
diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran
açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi
yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).
(b) Hükümlü ve
Tutukluların Mektuplarının Denetlenmesi Suretiyle Haberleşme Hürriyetine
Yapılan Müdahalelerin Demokratik Toplum Gereklerine Uygunluğunun Denetiminde
Gözetilmesi Gereken Hususlar
39. Ceza infaz kurumu yetkilileri, mektup gönderme ve
almanın ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya
ile bağlantısında en önemli araçlardan biri olduğu gerçeğini gözönünde
bulundurarak dış dünya ile yeterli bir iletişim sürdürmelerinde mahkûmlara
yardım etmeli ve bunun için onlara uygun desteği sunmalıdır (Kahraman
Güvenç, B. No: 2013/2072, 3/2/2016, § 49; Musa Kaya (2), § 66; Orhan
Bingöl, B. No: 2016/9154, 12/11/2019, § 29; Mustafa Baysal, B. No:
2016/58482, 11/9/2019, § 33, 34).
40. Haberleşme hürriyetine yönelik bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması
gerekir (benzer yöndeki karar için bkz. Ahmet Temiz, § 58; Musa Kaya
(2), § 54; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).
41. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli
olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini
göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Ahmet Temiz,
§§ 64, 65; Özkan Kart (2), §§ 66, 67). Orantılılık ise bireyin hakkına
yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında adil bir dengenin
gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Mehmet
Koray Eryaşa, § 89; Veysi Aktaş (2), B. No: 2015/15982, 6/2/2019, §
36).
42. Haberleşme hürriyetine yönelik bir müdahale
bakımından adil dengenin sağlanıp sağlanmadığının tespitinde müdahaleyi
gerçekleştiren kamu makamlarının ve derece mahkemelerinin karar gerekçesi büyük
önem taşır. Kamu makamlarının ve derece mahkemelerinin temel hak ve
özgürlüklere yönelik müdahalenin zorunlu bir ihtiyaca karşılık geldiğini ve
orantılı olduğunu ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyma yükümlülüğü
vardır. Aksi durumda temel haklara yönelik müdahalelerin demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun olarak kabul edilebilmesi mümkün değildir.
Dolayısıyla haberleşme hürriyetine gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince
ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler
Anayasa'nın 22. maddesini ihlal edecektir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Ahmet
Temiz, §§ 67, 68; Musa Kaya (2), §§ 64-66; Mehmet Reşit Arslan
(3), B. No: 2013/1770, 10/3/2016, §§ 48, 49; Kahraman Güvenç, §§
43, 44).
43. Mevcut başvuruya benzer şikâyetlerde derece
mahkemelerinin ve kamu gücünü kullanan diğer organların gerekçelerinin ilgili
ve yeterli sayılabilmesi için kararlarda bulunması gereken ve benzer
başvuruların koşullarına göre değişebilecek unsurlar şu şekilde sıralanabilir:
i. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan
gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek
makul nedenler, somut olayın tüm koşulları dâhilinde objektif bir gözlemciyi
haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna edebilecek nitelikte olaya özgü
olgu ve bilgilerle, somut mektuba özgü kabul edilebilir makul gerekçelerle
açıklanmalıdır. Sakıncalı bulunan mektuptaki hangi ifadelerin hangi nedenlerle
ceza infaz kurumu güvenliğini tehlikeye düşürdüğünün somut verilere dayanılarak
gerekçelendirilmesi gerekir. 5275 sayılı Kanun'un 68. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında “kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri
hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri
mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe
yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve
telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise
gönderilmeyeceği düzenlenmiştir. Ceza infaz kurumu disiplin kurulu kararında
veya infaz hâkimliğinin kararında sadece bu madde hükmünün yazılmış olması
ilgili ve yeterli gerekçe sayılmaz (benzer değerlendirmeler için bkz. Ahmet
Temiz, §§ 69, 70; Ramazan Vural, §§ 71, 72; Musa Kaya (2), §
67; Kahraman Güvenç, §§ 50-52; Mehmet Reşit Arslan (3), §§ 56-58;
Ercan Oral, B. No: 2013/3827, 3/2/2016, §§ 43, 44; Musa Kaya (3),
2013/3828, 1/12/2015, §§ 60, 61; Veysel Kaplan, B. No: 2013/1830,
18/11/2015, §§ 63-65; Turan Günana (4), B. No: 2013/8554, 4/11/2015, §§
67, 68; Abdulvahap Kavak, B. No: 2013/7477, 6/10/2015, §§ 66, 67; Mustafa
Aydin, § 74; Akif İpek, §§ 72-74; Eren Yıldız, §§ 80, 81; Mehmet
Sabri Yakut, B. No: 2013/9709, 23/3/2016, §§ 48-50; Cumali Karsu, B.
No: 2014/971, 19/4/2017, §§ 33, 35; Özkan Kart (3), B. No: 2016/2251,
12/6/2019, § 34; Orhan Bingöl, § 35; K.Ö., B. No: 2017/34068,
28/1/2020, §§ 35, 36).
ii. Mektubun içeriği ile birlikte muhatabının kim olduğu
da yapılan değerlendirmede dikkate alınmalı, mektubun bu muhataba
gönderilmesinin hangi nedenlerle ceza infaz kurumu güvenliğini ve kamu düzenini
tehlikeye düşüreceği açıklanmalıdır. Muhatabın kim olduğuna yönelik olarak
imkânlar ölçüsünde bir araştırma yapılması, bu hususta idari ve yargısal
makamlarca elde edilen bilgilerin karar gerekçelerine yansıtılması
gerekmektedir (Ercan Oral, § 40; avukata gönderilen mektup ile ilgili
olarak bkz. Kemal Yiğit, B. No: 2013/1700, 20/1/2016, § 56; Süleyman
Araç, B. No: 2016/9882, 12/6/2019, §§ 39-41; hükümlünün avukatına ve
vasisine gönderdiği mektuplar ile ilgili olarak bkz. Mehmet Reşit Arslan (3),
§§ 53, 54, 56-58; başbakana gönderilen mektup ile ilgili olarak bkz. Abdulvahap
Kavak,§ 66; milletvekillerine gönderilen mektup ile ilgili olarak bkz. Kahraman
Güvenç, §§ 47, 50; Mecit Şahinkaya ve Tamer Korkmaz, B. No:
2016/463, 12/9/2019, § 39; bir siyasi partinin genel merkezine gönderilen
mektup ile ilgili olarak bkz. Mehmet Sabri Yakut, §§ 43, 44;
gazetecilere gönderilen mektup ile ilgili olarak bkz. Musa Kaya (2), §
60; Ercan Oral, § 44; Mustafa Baysal, §§ 33, 34; sivil toplum
kuruluşlarına ve insan hakları derneklerine gönderilen mektup ile ilgili olarak
bkz. Orhan Bingöl, §§ 31-33; Keyfo Başak ve Şeyhmus Musa, B. No:
2015/17258, 20/9/2018, § 36; Murat Türk (5), B. No: 2016/2826,20/9/2018,
§§ 36, 37;Naif Bal, B. No: 2015/17982, 20/9/2018, § 42; Mustafa Aydin,
§ 71; Musa Kaya (2), § 66; Akif İpek, § 72; Ramazan Vural,
§ 71).
iii. Mektup içeriği hakkında yapılan değerlendirmede
mahpus hakkında uygulanan infaz rejiminin ve mahkûmiyet sebeplerinin de dikkate
alınması gerekir (Ahmet Temiz, § 67; Mehmet Reşit Arslan (3), §
48; Kahraman Güvenç, § 43; Musa Kaya (2), § 57; Veysel
Kaplan, § 60; Mustafa Aydin, § 68; Murat Karayel, B. No:
2013/2125, 16/9/2015, § 70; Ramazan Vural, § 68; Eren Yıldız, §
69). Söz konusu bilgilerin somut mektubun alınması veya gönderilmesine olan
etkilerinin (terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri
mensuplarının haberleşmelerine neden olan yahut örgüt üyeleri arasında motivasyonu
artırmaya yönelik mektuplar gibi) karar gerekçelerinde gösterilmesi
gerekmektedir.
iv. Her somut olayın kendine özgü koşulları çerçevesinde
mektubun tamamının alıkonulmasına karar vermek yerine mektup içinde sakıncalı
olduğu değerlendirilen bazı cümlelerin okunmayacak şekilde karalanarak mektubun
gönderilmesinin veya muhatabına verilmesinin mümkün olup olmadığı
değerlendirilmelidir. Bu şekilde mektubun tamamının alıkonulması şeklindeki
müdahalenin orantılı olup olmadığı ortaya konulmalıdır (Musa Kaya (3),
§§ 69, 70; Mehmet Çelebi Çalan (6), B. No: 2016/14536, 10/12/2019, § 31;
Osman Evcan, B. No: 2016/10176, 12/6/2019, § 35; Murat Karayel (6),
B. No: 2013/5034, 9/3/2016, § 45; Zeyni Arat, B. No: 2013/3951,
18/2/2016, § 46; Turan Günana (4), § 73; Ahmet Temiz (4), B. No:
2013/6208, 18/11/2015, § 65; Özkan Kart (2), § 72).
(c) İlkelerin
Olaya Uygulanması
44. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde ceza infaz
kurumlarına gelen veya bu kurumlardan gönderilen yazışmalara yapılan
müdahalelerin mektubu gönderen, mektubun muhatabı ve mektup içeriği gözetilerek
mektuba özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi ve haberleşme hakkının
kötüye kullanıldığının objektif bir şekilde ortaya konulması gerektiği
söylenebilir. Dolayısıyla bu kapsamda öncelikle mektubun içeriğindeki hangi
sözlerin neden sakıncalı olduğu yeterli bir gerekçe ile gösterilmek zorundadır.
Ayrıca yazışmanın kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde sakıncalı görülen
kısımların çizilmesi suretiyle yazışmanın muhatabına ulaştırılma imkânının olup
olmadığı hususunun da ilgili kararlarda tartışılması gerekir.
45. Somut olayda mektubun alıkonulmasına yönelik Disiplin
Kurulu kararında; gönderen, muhatap ve içerik gözetilerek başvuruya konu mektup
içeriğinde yer alan hangi sözlerin muhatabına ulaştırılmasının ne suretle
sakıncalı olduğu açıklanmadan soyut bir gerekçeyle mektubun tamamının sakıncalı
olduğu ifade edilmiştir. İnfaz Hâkimliğinin ise bu gerekçeyi tekrarlamakla
yetindiği, mektubun neden sakıncalı olduğunun mektupların içerikleriyle
ilişkilendirilerek gerekçelendirmediği görülmüştür. Ayrıca anılan kararlarda mektuplarda
başvurucunun içinde bulunduğu durumdan kaynaklandığını ileri sürdüğü bireysel
sıkıntıların dile getirildiği, şiddeti öven ve tehdit veya hakaret
sayılabilecek ifadeler bulunmadığı hususlarının dikkate alınmadığı, mektubun
5275 sayılı Kanun'un 68. maddesinde yer verilen sebeplerden en az birini
içerdiğinin ortaya konulamadığı vurgulanmalıdır. Dolayısıyla Disiplin Kurulu ve
derece mahkemelerinin kararlarında mektubun alıkonulmasına dair mektupla
ilişkili, somut bilgilere dayalı ve yeterli bir gerekçe bulunmadığı
anlaşılmıştır.
46. Öte yandan mektubun alıkonulmasına gerekçe olarak
sunulan kamuoyu oluşturmak ve medyadan destek almak amacı5275 sayılı Kanun’un
68. maddesinin (3) numaralı fıkrasında belirtilen hâllerden hiçbirine uygun
değildir. Ayrıca gerek Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu kararında gerekse
derece mahkemeleri kararlarında, anılan mektubun alıkonulmasını gerektirecek
boyutta Ceza İnfaz Kurumunda düzeni ve güvenliği tehlikeye sokan özel ve
olağanüstü koşulların bulunduğuna dair herhangi bir gerekçeye yer
verilmemiştir. Buna göre olayda Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
belirtilen ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya
düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve ahlakın korunması, başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması amaçlarına yönelik kabul edilebilir makul
gerekliliklerin somut bilgilere dayalı olarak ortaya konulmadığı sonucuna
varılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 22.
maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
48. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir
veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
49. Başvurucu, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılarak
mektupların muhatabına gönderilmesi ile 50.000 TL manevi ve 5.000 TL maddi
tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
50. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
51. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
52. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine
ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
53. İncelenen başvuruda, Ceza İnfaz Kurumu Disiplin
Kurulu Başkanlığının başvurucunun mektupları ile ilgili yeterli gerekçe
içermeyen mektup değerlendirme kararı nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal
edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idari işlemden
kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte derece mahkemeleri de ihlali
giderememiştir.
54. Bu durumda haberleşme hürriyetinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Karşıyaka İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine
karar verilmesi gerekmektedir.
55. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için haberleşme hürriyetinin ihlali
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
56. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan
haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğin haberleşme hürriyetine yönelik
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Karşıyaka İnfaz Hâkimliğine (E.2018/5897; E.2018/ 5898) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Karşıyaka 1. Ağır
Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin bilgi için Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 11/2/2021tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.